Home / ARŞİV / Neden Sağlık? Sağlığı Nasıl Ele Almalıyız?-Fikret Çalağan

Neden Sağlık? Sağlığı Nasıl Ele Almalıyız?-Fikret Çalağan

Dünya Sağlık Örgütü Sağlığı, “bedenen, ruhen ve sosyal yönden tam iyilik hali” olarak tanımlıyor. Oysa böyle bir tanımlama birey toplum ilişkisini yok saymaktadır. Mevcut tanımlamada,  insanın kendi geleceğini belirlemesi için gerekli olan temel aracın yani, bahsi geçen beden, ruh ve sosyal durumun belirleyeni olan politik/siyasal durumunun yer almaması büyük bir eksikliktir. Bu eksikliğin temelinde mevcut dünya sistemi içinde yaşamayı bir zorunluluk olarak görme yaklaşımı yatmaktadır. Siyasal iyilik halini bir ”özgürlük” sorunu olarak ele almak gerekir. Tarihsel olarak toplum ve birey çoğunlukla en büyük enerjisini “özgürlük” arayışına harcamıştır. Verili sistem özgürlük sorununu yok sayarak toplumu bireyselleştirmiştir, savunmasız bırakarak yönetilebilir bir nesne haline getirmiştir, kendisine yabancılaştırmıştır. Bu nesneleştirme süreci modern tıpta insanı “hasta” olarak tanımlamaya kadar indirgenmiştir. Sağlıklılığı hasta olma/olmama ilişkisine daraltmıştır. Oysaki birçok toplumda ortak yaklaşım olarak; hasta olma suç olarak görülmüş, birey/toplumun sorumlu davranmamasının sonucu olarak ele alınmıştır. Bu gün ise insanların günlük sohbetlerinin büyük çoğunluğu hastalık üzerine yoğunlaşmakta, neredeyse “hasta olmamak” bir eksiklik olarak görülmektedir. Bu olgu “hastalık hastası” kavramıyla yaşamımıza girmiştir.

Son yıllarda DTK kurduğu komisyonlarla farklı başlıklar üzerinde yoğunlaşırken, sağlık ta bu başlıklarda önemli bir yer tutmuştur.2010 yılında yapılan DTK Sağlık Kurultayında sağlık, “kişi/toplumun bedenen, ruhen, sosyal ve siyasal olarak iyilik hali” olarak tanımlanmıştır. Daha da geliştirilmesi gereken bu tanım Kürt özgürlük-toplumsal mücadelesinin bu alana ilişkin vardığı değerlendirmeler açısından önemlidir. Bu hareket belki son yıllara kadar sağlığı bir başlık olarak ele alıp tartışmamış olabilir, ancak sağlıklı olmanın önemli bileşenlerinden özgür kimlik/toplum/birey/cins konusunda şimdiye kadar sisteme alternatif gelişen birçok hareketten daha fazla, kat be kat gelişmeye yol açmıştır. En önemlisi de; toplumu, bireyi ve doğayı bu güne kadar sömüren devletli uygarlığa itiraz etmiş, sağlıksızlığın kaynağı olan bu egemenlikçi yaşam tarzının son temsilcisi Kapitalist Moderniteyi çözümlemiş, eleştirisini yaparak yeni yaşamın nasıl olması gerektiğini tanımlayarak Demokratik Moderniteyi alternatif olarak sunmuştur. Bu nedenledir ki, Demokratik modernitenin inşası aynı zamanda sağlıklı toplum inşasıdır, sağlıklı birey ve sağlıklı doğa demektir.

Hemen şunu belirtmek gerekir ki, demokratik siyaset kurum ve aktivistlerinde de sağlığı belirttiğimiz şekilde algılama konusunda yetersizlikler yaşanmaktadır. Sağlık olgusunu sadece hastane, ilaç, doktor, teknoloji vb. unsurlarla sınırlı görme anlayışı yaygın olarak sürmektedir. Bu durum nedeniyle egemenlik ilişkilerindeki sağlık politikalarının rolünün görünürlüğü sağlanamamakta, sağlıktaki bağımlılık ilişkisi kırılamamakta ve sonuçta yaratılmış olan bu çarpık sağlık algısı yaşamlarımızı esir almaktadır. Sağlıktaki bağımlılık genel bağımlılığın bir göstergesidir(1)  belirlemesi önümüzdeki tartışmalar açısından ön açıcıdır, önemlidir.

Peki, sağlık alanında hangi düzeyde bağımlılık ilişkileri yaratılmıştır, bu bağımlılıklardan nasıl kurtulunabilinir?

  1. BEDENİN BAĞIMLILIĞI: Modern tıp, insanı nesneleştirerek ve bedeni parçalara bölerek vücut bütünlüğünü yok saymıştır. Oluşturulan bilgi yığını ile toplumun bedenine dair bilgisi muğlaklaştırılmış, olan bilgisi yok sayılarak bedenine yabancılaştırılmıştır. Kendine dair beden fonksiyon ve süreçlerini en iyi bilmesi gereken birey, beden denetimini bir başkasına bırakmak zorunda kalmıştır. Gelişen bu yabancılaş(tırıl)ma ve beden yönetimi en büyük bağımlılığı doğurmuştur. Beden yönetimi temel yönetim bilimi haline gelmiştir. Sağlık alanında bu yönetimin parçası olan milyonlarca sağlık profesyoneliyle erillik ve hiyerarşinin gelişmesi sağlanmış, iktidarın derinlemesine yayılımı geliştirilmiştir.
  2. SAĞLIK HİZMETİNE BAĞIMLILIK: Toplumsal birikim olarak da değerlendirebileceğimiz sağlık, toplumun merkezi uygarlığa dâhil olmadığı yerlerde kendi kendine yetebilmektedir. Böylesi toplumlarda deva arayışı, doğayla uyumlu bir şekilde ve ona zarar vermeden aranabilmektedir. Devletli toplum, özellikle ulus-devlet, toplumu devletin merkezine taşımak için geliştirdiği politika ve uygulamalarla toplumda var olan birikimi tüketmeye, dönüştürmeye ve el koymaya çalışmıştır. Zamanla bunu devlete ait bir birikim olarak devşirmiştir. Temel savunma araçlarından birini daha toplumun elinden alarak, deva aramayı devletin işi olarak tanımlamış, topluma “sağlıklı olmak için bana muhtaçsın” denilmiştir. Sağlık hizmetini ancak “devlet verir” anlayışının yerleşmesi sağlanmıştır. Hatta birey/toplumun sağlıklı veya hasta olduğuna ancak devlet karar verir noktasına gelinmiştir..
  3. SAĞLIK BİLGİSİNE BAĞIMLILIK: Modern tıp geliştirmiş olduğu akademik pozitivist bilim aracılığıyla gerçeği sadece laboratuar ortamında elde edilmiş bilgiye indirgemiştir. Ancak elde edilen bu bilgi hem toplum dışı, hem eril, hem de devlet egemenlikli bilgidir. Bir merkezden sunulan bu bilgi tekleşmeyi/tekelleşmeyi geliştirirken, bilgisi yok sayılan toplum “lal”laştırılmaktadır. Bu durum toplumsal bilgiyle birlikte kimliği de yok saymayı dayatmaktadır. Yaşamak için “benimle” ve “benim gibi” olmak zorundasın anlayışı topluma dayatılmaktadır.

Tüm bunlara karşı koymak, sistemle onun kuralları içinde yarışmaktan değil; yani daha büyük hastane, daha fazla ilaç/teknoloji ve daha çok “bizim doktorumuz” olsun anlayışı yerine kapitalist modernitenin yaşamını reddetmek, demokratik moderniteyi inşa etmekten geçer. Öncelikle zihniyette bunu aşmak önemlidir. Yaratılan sağlık algısına karşı nasıl bakılması gerektiği her gün, her an anlatılarak, sağlık hakkı mücadelesini aşağıdan doğru konfederal bir örgütlenme anlayışı ile örmek gerekir.

Demokratik siyasetin(demokratik konfederalizm) üç sacayağı olan toplumun demokratikleştirilmesi, yöntemin demokratikleştirilmesi, kadın özgürlüğünün geliştirilmesi sağlık alanında toplumsal bir örgütlülüğün yaratılmasında da belirleyendir.

  • Toplumun demokratikleştirilmesi; Bedenine yabancılaşmamış, bağımlılık ilişkilerinden arındırılmış, sağlıklı olmanın toplumsal ilişkilerin doğru kurulması ile sağlanacağı, toplum yaşamının özerkliğinin temel belirleyenlerinden birinin insan bedeninin özerkliği olduğunu bilmek demokratik toplum açısından önemli verilerdir.
  • Yöntemin demokratikleştirilmesi; Nesne-özne ayrımının derinleşmesine karşı çıkılmalı, başta doğayı nesneleştiren “her şey insan için” anlayışı reddedilmelidir. Bununla birlikte insan bedeninin nesneleştirilmesine karşı çıkarak “hasta” merkezli modernist tıp anlayışı yerine “doğal sağlık” anlayışı geliştirilmelidir. Doğayı nesneleştiren, toplumu sağlık tüketim sarhoşluğuna sürükleyen endüstriyel tıp ile mücadele edilmelidir.
  • Kadın özgürlüğünün geliştirilmesi; Sağlığın tarihi aynı zamanda kadının tarihi olmaktadır. Ana eksenli dönemde sağlıklı olmanın en temel bileşeni, kadının geliştirdiği toplumsallık, aynı zamanda kadının doğa ile uyumlu deva arayışıdır. Kapitalist hegemonik döneme kadar güçlü bir şekilde kadın, bu alandaki bilgi birikimi ve karşılıksız sunduğu sağlık hizmeti ile toplumda özerk yaşam alanları, komünler, tarikatlar ve örgütlülükler yaratmıştır. Kapitalizmin inşa tarihi aynı zamanda kadının bu birikiminin “cadı avları” yoluyla gasp edilmesi, modern tıp anlayışının gelişmesi ve sağlık bilgisinin erilleşmesinin tarihidir.

Sağlık alanındaki bu çarpıtmaya ve talana karşı koymak “Kadın Sağlık Hareketinin” gelişmesiyle mümkün olacaktır.” Kadın Sağlık Hareketi” aynı zamanda halen devletli toplumla bağı zayıf olan kadınla buluşmayı(geleneksel toplum) sağlayacaktır. Bu kuytularda özgürlük tutkusunu geliştirerek yeni toplumsal inşa süreci sağlanabilir. Devlet dışı toplum formunun oluşması bu yaklaşımla gelişebilecektir.

Diğer taraftan sağlıkta “lal”leşmeyi aşmak demek, tarihsel birikimi halen yaşatan kadının bilgisinin gün yüzüne çıkarılması demektir. Böylelikle sağlıkta anadil sorununa da çözüm üretilebilir. Şu anda egemen anlayış olan mevcut tıp terimlerini Kürtçeleştirmek yerine, bu topraklarda var olan birikimi, diliyle birlikte kazanmak ve sağlıkta dil sorununu bu kök üzerinden çözmek gerekir.

Görüldüğü üzere sağlığın;  bağımlılık ilişkilerinin kırılması ve özgür toplumun inşası sürecinde önemli bir yeri vardır. Kürt toplumunun yoksullaştırılmasından kaynaklı da daha büyük bir öneme sahiptir. Sosyal politikanın bileşenlerinden biri olan sağlık alanı; sınıfsal karakterinden dolayı bu gün demokratik Kürt siyasetinde oluşan kimlik sorunlarına bağlı üst siyaset dilinde, ortak taleplere bağlı dengeli durumu zorlamaktadır. Bu durum özerklik tartışmalarında da yaşanmıştır. Birçok farklı boyutu olan özerkliğin sadece siyasal boyutu ön planda tutulmuştur. Bu da kısır tartışmalar döngüsünde bir tekrara dönüşmüştür. Ancak Kürt toplumunun dinamik durumu sosyal politikaların, daha doğrusu özerkliğin diğer boyutlarının tartışılmasını zorlamıştır. Bu değişimi en çok DTK da farklı başlıklar altında tartışmaların yürütülmesinde, sosyal politikalar konusunda komisyonların çalışmalar yürütmesinde görmekteyiz. DTK sağlık kurultayının yapılması ve sağlık meclis ve komisyonlarının kurulması bunun sonuçlarıdır.

Toplumsal özgürlük için sağlık tartışmaları ve buna ilişkin pratik çalışmalar önemini koruyor. Diğer önemli bir husus ise şudur;”sağlık sadece sağlıkçılara bırakılamayacak kadar önemlidir”(2)ve her duyarlı birey/ yapının sürece dâhil olması gerekir.14.12.2012

FİKRET ÇALAĞAN

Ankara 2 No’ lu F Tipi Kapalı Cezaevi

 

(1)-DTK Sağlık Kurultayı, kurultay perspektifi

(2)-İvan İllich, Sağlığın Gaspı



İLİŞKİLİ İÇERİK

Sağlık ve Politika Okulu yürüyüşüne devam ediyor!

[su_button url=”https://atasoyersaglikpolitikaokulu.org/basvuru/view.php?id=10110″ target=”blank” style=”flat” background=”#a80b0c” color=”#ffffff” size=”9″ wide=”yes” center=”yes” radius=”0″ icon=”icon: users” icon_color=”#ffffff” text_shadow=”0px 0px ...

Bir yanıt yazın