EMEK-İKTİDAR-NÜFUS POLİTİKALARI-Fikret Çalağan

Tarihsel olarak nüfus politikaları, iktidarlar için toplumda egemen güç olmanın temel bir bileşeni olmuştur.

Kabilenin kolektif yapısından bir sapma olarak gelişen hanedanlık, iktidar olmayı çok çocuk sahibi olmayla özdeşleştirir. Erkek çocuk sayısının çokluğu kabilede egemen olmayı sağlarken, devamlılığı için bu yaklaşımı sürdürmek ve ideolojik hale getirmek bir kurtuluş olarak görülmüştür.

Köleleşme sürecine tabi tutulanın çokluğu, zenginliği ifade etmiştir. Bu anlamda nüfusun çokluğu yönetenler açısından üretimin, sömürünün ve iktidarın bir kaynağı olarak ele alınmıştır.

Kapitalist modernite ile nüfus politikaları disiplin haline getirilmiştir. Bu noktada doğal bir süreç olarak gerçekleşen doğumun tıpsallaştırılması bir denetim aracı olarak kullanılmıştır. Böylelikle iktidarlar tarafından denetim altına alınan doğum süreci yönetimin temel bir unsuruna dönüştürülmüştür.

Bütün toplumu “yurttaşlık bilinciyle” iktidar ilişkilerine hapseden ulus-devlet,  nüfus politikalarını yönetim ilişkilerinde en üst boyutta kullanır. Bu anlamda ulus-devlet aile-çocuk-nüfus olgularından gücünü alan hanedanlık ideolojisinin vardığı en üst aşamadır. Ulus-devlettin kutsallaştırdığı “vatan” sınırları içinde hanedanlık ideolojisiyle/milliyetçilikle tüm ulus bir bütün olarak iliklerine kadar sömürüye tabi tutulmuştur.

Ulusun/nüfusun çokluğu devletin gücünü belirlemekte iken sömürülenin çokluğu uluslar arası pazarda güç anlamına gelmektedir. Ulusun sağlıklı bir nesil ihtiyacı sağlık politikalarını, kontrollü bir nüfus ihtiyacı  nüfus politikalarını, pazarda yer kapması ve nitelikli olma ihtiyacı ise iş-eğitim politikalarını belirlemiştir.

2.dünya savaşına kadar nüfus artırmaya yönelik politikalar belli bir dönem Türkiye de nüfus sıkışmasına neden oldu.Bu genç nüfus yoğunluğu başta Almanya olmak üzere Avrupa “köle pazarında” eritilmeye çalışılmıştır.

Türkiye Cumhuriyeti büyük ulus olma iddiasıyla 2. Dünya Savaşına kadar patlatılan nüfus, bir sıkışmayı yarattı. Bu sıkışma Almanya başta olmak üzere Avrupa “köle pazarında” giderildi.

Daha sonra başlayan “refah devlet” anlayışının  gereği olarak Avrupa da kısmi kapatılan sınırlarla birlikte içe kapanan pazara göre bir nüfus politikası belirlenmiştir. Bundan sonra yaşanan süreç kontrollü bir nüfus planlamasını zorunlu kılmıştır.

1990’larla birlikte sermayenin küreselleşmesi ve sınırların aşılarak her yerin Pazar olarak tanımlanması, yeni bir nüfus planlamasını dayatmıştır.. Bu yeni durum hem üretimde, hem de tüketimde fazla nüfusu önemli kılmıştır. Bu anlamda Türkiye gibi ülkeler bu yeni “köle” pazarında en büyük payı kapmak için yarışa girdiler. Bunun için;

  • Kalabalık genç nüfus.
  • Nitelikli ara eleman-mesleki eğitim
  • Kadın emeğinin kitlesel olarak pazara sunulması
  • Pazarın kontrollü ve nitelikli hale getirilmesi (sermaye için) başlıkları önem kazanıyordu.

Türkiye’nin bu konuda hazırlıklarını en üst boyuta çıkardığı görülmektedir. Özellikle AKP Hükümeti ANAP-DSP-MHP hükümetinin hazırlamış olduğu altyapı (yasal düzenlemeler) üzerine güçlü bir hanedanlık ideolojisiyle (ulus-devlet karşıtı söylemlerine rağmen en ulus-devletçi yapı) süreci hızlandırdı. Medya ise bunun toplumda yayılması için reklam boyotunu üstlendi. Güçlü bir algının oluşması için hükümetin yaptığı açıklamalar medyada geniş yer almıştır. Hükümet üyelerince yapılan belli açıklamaları alt alta dizdiğimizde bu politika daha net görülmektedir.

  • 01.2013 tarihinde Başbakan Antep’te katıldığı bir düğünde (gerçi katıldığı bütün düğünlerde ifade ediyor. Burada bir fark vardı). “3 yetmez 4-5 çocuk olmalı. 1 çocuk iflas demek, 2 çocuk patinajda olmak demek, 3 çocuk eh idare eder. Bize 4-5 çocuk lazım” sözlerinde aileyi bir şirket (hanedan ideolojisi öyle görüyor), nikah törenini şirketin açılış töreni ve çocukları da sermaye olarak gördüğü sonucunu çıkarabiliriz.Bu yaklaşımla “köle” sayısı (sermaye) artacak, hanedan büyüyecek ve dünya pazarında büyük yer kapılmış olacaktır. Çocuğu sanki Başbakan doğruyor. Doğuran kadın ise siz niye karışıyorsunuz. Çocuk doğurma iradesi tamamen kadına bırakılmalıdır. Erkeğe değil. Hele hele başbakanlara hiç değil. ÇIKARSAMA1: Kalabalık genç nüfus tamam.
  • Milli Eğitim Eski Bakanı Ömer Dinçer TRT ’de Eğitim politikalarını anlattığı bir programda “Biz eğitim programını tamamen iş dünyasının ihtiyacı ve koşullarına göre ayarlıyoruz. Bu gün iş dünyası ara eleman yetersizliğinden bahsediyor. Bu anlamda meslek liseleri bu nitelikli ara eleman ihtiyacını  karşılayacaktır” diyordu.. ÇIKARSAMA 2- Nitelikli ara eleman tamam.
  • Yeni dönem “köle pazarının” en ucuzu kadınlar olmaktadır. Kadın yaratılan yeni kapitalist iş ile ilişkilendirilerek, kapitalist yaşamın parçası olmaya zorlanmaktadır. Bu konuda Aile Bakanı Fatma ŞAHİN, her gün bir ilde kadın emeğinin piyasaya sürecek yeni merkezler açıyor ve kadını bu pazarın aktörü haline getirmeye çalıyor.Öte taraftan belediyeler de “meslek edindirme kurslarıyla” bu pazarın oluşmasına büyük katkı sunuyor. ÇIKARSAMA 3: Kadınların pazara sunulması da tamam.
  • Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik 01.2013 tarihinde NTV’ye yaptığı açıklamada “işverenlerin işçi ilanı vermesine gerek yok. İş-Kur bir telefon kadar yakın. İstediği boyda, kiloda, yaşta, nitelikte işçi hemen temin edilmektedir” dedi. ÇIKARSAMA 4: Pazarın sermaye için kontrollü ve nitelikli çalışır hale getirmek tamam.

 Pazar için her şey tamam. Ancak daha fazla nüfus niye? Bu kadar ısrar niye? Bizim bilmediğimiz yeni Almanya hangi ülke? Bunlara cevap aramak gerekiyor. Bu sorulara doğru verilecek cevaplar üçüncü dünya savaşının yönelimini açığa çıkaracaktır.

Bu değerlendirmeler  kendimize- sol, demokrat, özgürlükçü, feminist, emek mücadelesi yürüten- bazı ders çıkarmamız gerekiyor. Bu kapitalist iş çevresinde kurulan “köle pazarına” karşı koymak olgulara bütünlüklü bakmayı zorunlu kılıyor. Çok iyi niyetli bazı çabalarımız farkında olmadan kapitalist modernitenin değirmenine  su taşıyabilir. Tartışmayı doğru yapmazsak, doğru bir strateji belirlemezsek, doğru bir toplumsal örgütlülük geliştirmezsek tek başına iyi niyet sorunu çözmeyecektir.

Ekolojik temelli bakmayan, ahlaki-politik toplumu esas almayan demokratik toplumu hedeflemeyen;

  • Köleleşmeye karşı direnmek için sınıfa karşı sınıf mücadelesi veren sendikal hareket; toplumu sınıflaştırıp daha fazla insanı kapitalist işe dahil ederek, toplumu pazara;
  • İlk devletli-sınıflı toplumdan bu yana köle olmamak için direnen etnisiteyi özgürleştirme adına ortaya çıkan ulusal kurtuluş hareketleri; özgürleşmeyi ulus-devlette araması etnisiteyi uluslar arası pazara
  • Feminist mücadele, kadını ev içindeki sömürüsüne karşı çıkarken bakım hizmetlerinin ücretlendirilmesi talebi ve alanında piyasaya açılmasına neden olurkan, kapitalist yaşama direnen kadını pazara;

Sunmanın aracısına dönüşecektir.

Sonuç olarak hükümet ülkeyi ve toplumu düşünüyorsa öncelik vermesi gereken  genç nüfusu artırmak değil mevcut olanı korumak bunun içinde; iş cinayetlerinde,demokratik etkinliklerde polis kurşununda ve ısrarla sürdürülmeye çalışılan savaşta yitirdiğimiz gençleri ölmesine izin vermektir.

05.09.2013
Fikret ÇALAĞAN

Bir yanıt yazın