KORONA GÜNLÜĞÜ 21 AĞUSTOS
GÜNDEM
- HDP’nin yürüttüğü Demokratik Mücadele Programı’nın üçüncü ayağı İstanbul’da başladı. Bakırköy Özgürlük Meydanı’nda bir basın açıklaması düzenleyen HDP, Demokratik Mücadele Programı’nın üçüncü aşamasını başlattı. Kampanya 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde oluşturulacak barış için insan zinciri ile sona erecek.
- Türkiye gündemi ‘müjde’ye kilitlendi. Erdoğan’ın ‘müjdesini vereceğim’ dediği gelişmeyle ilgili Reuters 2 yetkiliye dayandırdığı bir haber geçti. Haberde doğalgaz rezervinin 7 ile 10 yıl arasında üretime geçebileceği kaydedildi. 800 milyar metreküp olduğu değerlendirilen doğalgaz rezervinin Türkiye’nin 20 yıllık enerji ihtiyacını karşılayabileceği tahmin ediliyor.
- Demokratik Suriye Meclisi (DSM), bölgede farklı görüşlerden kişilerin katılacağı geniş katılımlı bir kongre yapmayı planlıyor. İlham Ehmed, Özerk Yönetim modelini geliştirmeyi planladıklarını söyledi. Kongrenin amacı Cizre ve Fırat bölgesinde yaşayan aşiretleri, halkları ve bölgenin ileri gelenlerini bir araya getirmek. IŞİD’in hücre yapılanmalarına karşı neler yapılabileceğinden bölgedeki huzur ve güven ortamında istikrarın sağlanmasına kadar birçok konu bu kongrede ele alınacak.
- Suriye Anayasa Komitesi, 24 Ağustos günü İsviçre’nin Cenevre kentinde bir araya gelecek. Kürtlerin bir taraf olarak çağrılmadığı toplantıda komitenin belirlediği “ulusal temeller ve ilkeleri” ele alınacak.
- Gelişmiş sağlık sistemiyle, Covid-19 pandemisinde Avrupa’ya sağlık ekipleri göndererek dayanışma gösteren Küba, Covid-19’a karşı geliştirdiği Soberana adlı aşı adayının klinik denemelerini 2021 başında tamamlayacak. Deneme sonuçları 15 Şubat 2021’de yayımlanacak.
- Korona virüsü (Covid-19) salgınına yönelik tedbirler kapsamında Denizli İl Umumi Hıfzıssıhha Kurulu, sokak düğünleri, nişan ve sünnet organizasyonlarını yasakladı. Düğün yapmayı planlayanlar ile organizasyonlarda sahne alan müzisyenler, kararı protesto için Denizli Valiliği önünde toplandı. Karara tepki gösteren grup, Denizli Valisi Ali Fuat Atik ile görüşmek istediklerini belirtti.
- Rize’nin Güneysu İlçesi Gürgen Köyü Coronavirus salgını nedeniyle karantina altına alındı. HES projesi çalışmalarının aralıksız devam etmesi köylülerin tepkisine neden oldu.
- HDP eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, sosyal medya hesabından “Bir İttifak Modeli Önerisi” başlığıyla bir metin yayınladı. Metin 9 maddelik bir “ilkeler” önerisi sunuyor.
- Otoriterleşmenin izleri her yerde görünüyor. İki gün maske takmadığı için bir kadın darp edilirken dün de Antakya’da yol verme tartışması sırasında özel harekat polisi Sergen Özkanca, bir kişiyi öldürüp, bir kişiyi ağır yaraladı.
- Tepkiler sonuç verdi: Maske takmayan yurttaşı darp eden polisler görevden uzaklaştırıldı.
- BMC korona iddiasını kabul etti, sendika ‘yok’ dedi. Ethem Sancak ve Katar Ordusu ortaklığında İzmir’de faaliyet gösteren otomotiv fabrikası BMC’de 12 işçinin korona virüsüne yakalandığı belirtildi. BMC Kurumsal İletişim departmanı Evrensel’e verdiği bilgide vaka sayısının 10’un altında olduğunu ve bu kişilerin bir kısmının hiç fabrikaya gitmediğini söyledi. İşçiler, vaka sayısının 12’yi bulduğunu, yaklaşık 100 işçinin evde karantinaya alındığını ifade etti. Fabrikada örgütlü Türk Metal Sendikası’nın İzmir Şube Başkanı Mürsel Öcal ise fabrikada virüs vakası bulunmadığını belirtti.
- Çorum’da dün akşam, kentte korona virüsü (Covid-19) testi pozitif çıkmış kişilerin isimleri teşhir edildi. Çorum’da Whatsapp gruplarında evinde ve hastanede 19 tedavisi görenlerin isimleri, ev adresleri ve kimlik numaralarının ilk iki ve son iki rakamları paylaşıldı. Tedavi gören 735 kişinin isimlerinin kısa bir sürede yayılması üzerine, hasta ve hasta yakınları olaya tepki göstererek, bunun suç olduğu belirttiler.
- Antalya ‘corona’ dinlemedi: İki haftada 31 ülkeden 300 binden fazla turist geldi.
MEVCUT DURUM – SALGININ KONTROL SAĞLIK ÇALIŞANLARININ SAĞLIĞI
- Dünya genelinde toplam vaka sayısı 22 milyon 830 bini geçti.
- Yeni vaka bildirimi ve günlük ölüm sayısı oldukça yüksek. Son 24 saatte 267 binin üzerinde Covid-19 tanısı konuldu. Yine 6 bin 183 kişi Covid-19 nedeniyle hayatını kaybetti. Covid-19 bağlı küresel can kaybı 800 bin sınırına dayandı.
- Yeni vaka bildiriminde Hindistan 68.5 binin üzerinde hasta ile zirvedeki yerini sürdürüyor. Hindistan’ı ABD (45.3 bin), Brezilya (44.7 bin), Kolombiya (11.4 bin), Peru (8.6 bin) ve Arjantin (8.2 bin) izliyor.
- Salgını kontrol altına alan Fransa ve İspanya’da yeni vaka artışı ürkütmeye başladı. Son 24 saatte Covid-19 tespit edilen kişi sayısı Fransa’da 4 bin 771 ve İspanya’da 3 bin 349.
- Küresel aktif hasta sayısı 6.5 milyonu geçti. Bu hastaların 61 bin 813’ü (%1) klinik olarak ağır-ciddi durumda. Aktif hastaların %60’ı üç ülkeye ait: ABD (2.5 milyon), Brezilya (739 bin) ve Hindistan (691 bin). Toplamda 9 ülke 100 binin üzerinde aktif hastaya sahip. Türkiye 13 bin 665 ağır hastaya sahip. Bununla birlikte bu hastalar içinde ağır denilenlerin oranı dünya ortalamasından çok yüksek, %5.5… Bu durumun yeni vaka sayısı bildiriminin az gösterilmesinden kaynaklandığı iddia ediliyor.
- Sağlık Bakanı Koca’ya göre de yeni vaka sayısında artış devam ediyor. Son 24 saatte 1,412 kişiye Covid-19 tanısı konuldu, 19 kişi hayatını kaybetti. Toplam vaka sayısı 255 bine yaklaştı. Pnömonili (zatürre) hasta oranı (%7.3) ciddiyetini sürdürüyor. Bir günde yapılan test sayısı 92 bini geçti.
- Fahrettin Koca, “Son 1 haftadaki ortalaması 1.245 olan yeni vaka sayımız, 1.400’ü geçti. Buna karşı, 3 Ağustos’ta 41 bin olan günlük test sayımız, 92 binin üzerinde. Filyasyon ekibi sayımız 9.344’a ulaştı. Temaslılara ulaşma oranımız %98,9. Hep birlikte vakaları düşürelim” ifadelerini kullandı.
- Van’da son 1 hafta da ortalama günlük vaka 250 civarı. Bölge hastanesinde salgın başından beri 119 çalışan pozitif. Van’da bugune kadar pozitif olmuş çalışan sayısı 250 ye yaklaşıyor, Yoğun bakımların doluluk oranı %95’in üzerindedir. Sadece bir iki boş yatak var, o da Erciş ilçesinde. Diş hekimlerinde kamuda çalışan 3 kişi Covid-19 pozitif (Gevaş, Van merkez ve Özalp’te). Ayrıca son bir kaç gündür Yüzüncü Yıl Üniversitesi hastanesi poliklinik hizmetlerini durdurdu.
- Bingöl’ün Solhan ilçesinden bina mantolama işinde çalışmak için Ankara’nın Etimesgut ilçesine gelen 13 işçiden 3’ünün Koronavirüs (Kovid-19) testi pozitif çıkmasına rağmen, diğer 10 kişiyle birlikte bir binanın bodrum katında yaşıyor. Gidecek başka yerleri olmadığı için tek pencereli bir odada kalan işçiler, hijyenden yoksun ortak kullanım alanlarında ihtiyaçlarını karşılıyor.
- Kuzey ve Doğu Suriye’de her geçen gün Corona virüsü vaka sayıları artıyor. Sağlık Komitesi tarafından paylaşılan verilere göre, son 24 saatte Kamışlo’da 17, Derik ve Haseke’de beşer vaka olmak üzere toplam 27 yeni vaka tespit edildi. Son 24 saatte virüse yakalananların 16’sının erkek, 11’inin de kadın olduğu belirtildi. Ayrıca son bir günde Kamışlo’da 60 yaşındaki bir kadın ile Haseke’de 70 yaşındaki bir erkeğin yaşamını yitirdiği bildirildi. Böylece, bölgede toplam vaka sayısı 280’e, yaşamını yitirenlerin sayısı ise 17’ye yükseldi.
- SES Diyarbakır şubesinden Gönül Adıbelli de pandeminin başlangıç sürecinde sağlık çalışanlarına verilen sözlerin yerine getirilmediğini belirterek, “Alınan önlemler yeterli mi? Yeterli değil. İktidar bu yöntemleri devreye sokmak, bu önlemleri almak zorundadır. Son bir hafta içerisinde Diyarbakır’da ve Urfa’da 2 tane hekim arkadaşımızı, bir sağlık teknisyeni, taşeron kadrosunda çalışan bir arkadaşımızı ne yazık ki bu dönemde kaybettik” diye konuştu.
- Diyarbakır Tabip Odası (DTO) Başkanı Elif Turan, kentteki Corona virüsü salgınının gidişatına ilişkin çarpıcı bilgiler paylaştı. Kentteki vaka artışının ‘alarm’ verdiğini belirterek, son 2 haftada 84 sağlık çalışanın daha enfekte olduğunu söyleyen Turan, virüse yakalanan sağlıkçıların sayısının 430’a yükseldiğini aktardı. Turan ‘Diyarbakır’da günlük vaka artışı 300’dür. Belki bazı günlerde 400 olabiliyor. Ama ortalama 300 bandında gidiyor. Vaka artışında bir gün 700’den bahsedildi. Bir gün 600’den bahsedildi. Bugün sorduğumda 300-350 arasında. Diyarbakır’da 3 gün test yapılmadı. Dün (önceki gün) test yapılmaya başlandı. Test olmayınca sayı düşer elbette. 3 gün boyunca burada test yapılmadı’ diye konuştu.
- İngiltere karantina yerine havaalanında ‘hızlı test’ uygulamasını denemeye başlıyor. Hükümet öneriyi onaylarsa, İngiltere’nin “14 gün karantina” kuralı uyguladığı ülkelerden gelen yolcular, test sonuçlarını 24 saat içinde alacaklar ve sonuçlar negatif çıkarsa karantinadan kurtulacaklar. Ancak hızlı test ücretleri de 150 pound, bu ücreti veremeyecek olanlar bunun karşılığında karantinada kalmak zorunda olacak.
TOPLUMSAL MÜCADELE-SAĞLIK MUHALEFETİ
- Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) Diyarbakır Şubesi üyeleri, zor çalışma koşullarına dikkati çekmek ve adil ücret talebiyle Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde bir saatlik iş bırakma ve oturma eylemi gerçekleştirdi. Sağlık çalışanları aldıkları düşük ücretlere dikkati çekmek amacıyla da Sağlık Bakanlığı adına “bağış kutusu” kurarak, bozuk para attı.
- Susuyoruz eylemi gerçekleştiren tiyatrocular: Hakkımızı aramaktan vazgeçmeyeceğiz. Pandemi sürecinde devlet tarafından hiçbir şekilde haklarının gözetilmediğini savunan ve günlerce susuyoruz eylemi yapan özel tiyatro emekçileri karşı karşıya kaldıkları tutum konusunda “devlet yok olmamızı istiyor” diyor. Kadıköy’de bulunan Moda Sahnesi önünde 30 Temmuz’da “Susuyoruz” eylemi başlatan tiyatrocular, taleplerinin karşılanması için günlerce farklı sahnelerin önünde sürdürdükleri eylemi 13 Ağustos’ta sonlandırdı. Farklı platformlarda seslerini duyurmaya devam edeceklerini belirten tiyatrocuların 7 maddelik talebine hala cevap verilmedi.
- Covid-19 salgını sürecinde “Ankara alarm veriyor” açıklamasıyla Başkent’te devlet hastanelerinde boş yatak kalmamasını gündeme getiren CHP Ankara Milletvekili Murat Emir, bu kez Güneydoğu Anadolu bölgesine dair uyarılarda bulundu. Bölgede yoğun bakım servislerinde yer kalmadığını belirten Emir, “Sadece Batman’da son bir hafta içerisinde yoğun bakım sırası beklerken vefat eden hasta sayısı 7’yi buldu. Şanlıurfa’da memurlar filyasyon için sahaya sürüldü, hatta temizlik işçisine sürüntü aldırtılıyor. Diyarbakır’ın günlük vaka sayısı 600’ü buluyor. Güneydoğunun hali içler acısı durumda” dedi.
- HDP İstanbul Milletvekili Züleyha Gülüm, Bakan Ziya Selçuk’un yanıtlaması istemiyle verdiği önergesinde, “okulların açılmasındaki ısrarın sermayenin ihtiyaçlarına öncelik verilmesi”nden mi kaynaklandığını sordu. Züleyha Gülüm, Ziya Selçuk’un şu soruları yanıtlamasını istedi:
- Özel okullar ile devlet okullarındaki eğitimin farklı tarihlerde başlatılmasının gerekçesi nedir? Mevcuteşitsizliği derinleştirecek olan bu planlamanın yapılması adil midir?
- Resmi verilere göre öğrencilerin yüzde 51,1’i EBA’daki dersleri izleyememiştir. ‘Canlı sınıf’ uygulamasına ilişkin veriler de fırsat eşitsizliğini bir kez daha gözler önüne sermiştir. Bu bakımdan, erişim sorunu başta olmak üzere uzaktan eğitimde yaşanan sorunlar nasıl giderilecektir? Bakanlık olarak alınan önlemler nelerdir?
- Gerekli ve yeterli önlemler için ek bütçe oluşturulmuş mudur? ‘Biz Bize Yeteriz Türkiyem’ kampanyasıyla toplanan paranın ne kadarı eğitim için kullanılmıştır?
- Basında yer alan iddialara göre özel okulların ücretlerini tahsil edebilmeleri için kısa bir süreliğine yüz yüze eğitime başlanacağı, daha sonra EBA TV üzerinden online eğitime geçileceği belirtilmektedir. Bakanlık olarak söz konusu iddialar karşısında neden sessiz kalınmaktadır? Önceliğiniz toplumun sağlık hakkından ziyade özel okul sahiplerinin gereksinimleri ve elde edeceği kazanç mıdır?
- Okulların açılması Covid-19 virüsünü yaygınlaştıracağı açıkken bu konudaki ısrar, sermayenin ihtiyaçlarını öncelemenizden mi kaynaklanmaktadır?
- 18 milyon öğrenci ve 1 milyondan fazla eğitim emekçisinin sağlık hakkını doğrudan ilgilendiren okulların açılması ile ilgili karar alma sürecinde demokratik katılım mekanizmaları neden işletilmedi?
- 18 yıldır kültür sanat faaliyeti yürüttükleri binadan Vakıflar Müdürlüğü eliyle zorla çıkarılan Mezopotamya Kültür Merkezi çalışanları, “Her türlü saldırıya rağmen bugünden sonra da faaliyetlerimizi sürdürmeye devam edeceğiz” açıklaması yaptı.
YENİ YAŞAM İNŞASI
- Ma Müzik’te “Dengbêjlik Akademisi” ile “Çocuk Akademisi” için başvurular başladı. 6 yıl sürecek eitimde çocuklara Kürt kültürü ve müziinin yanı sıra dil eğitimi de verilecek. Diyarbakır’da, “Herkes için müzik, her yerde müzik” şiarıyla 2017’de çalışmalarının startını veren Ma Müzik Akademisi, yeni projelerle yoluna devam ediyor. Doğal Ritim Orkestrası, MA Çocuk Orkestrası, MA Kadın Orkestrası ve MA Orkestrası’yla geleneksel Kürt müziği noktasında büyük başarılara imza atan akademi, “Sanatın yaratıcı yöntemleriyle çocuklara müzik eğitimi nasıl verilir”, “Her yerde herkes için müzik”, “Şarkılardan köprü yaptık” ve “Ninnilerden senfonilere ezgilerin yolculuğu” projelerinin ardından bu sefer Ma Müzik Dengbêjlik ve Çocuk Akademisi’nde müzik dersi veriyor. Atölyeler için öğrenci alımı yapacak olan akademiye 15 Ağustos – 15 Ekim tarihleri arasında başvuru yapılabilecek.
JİN
- Militarist tecavüzü gizleme, çarpıtma çabaları gündemde. Soylu ‘Cenaze bizim cenazemizdir’ dediği İpek Er’in bir askerin tecavüzü sonrası ölümünün gündemde tutulmasının ‘PKK’lilerin yaptıklarının üstünü örtmek olduğunu’ savundu. Jandarma Genel Komutanlığı’ndan tecavüzden tutuklanan asker hakkında açıklama: Üzgünüz
- Cinsel istismara uğrayan Çocuk, muayeneye özel harekatla götürülmek istendi. Ağrı’da 10 yaşındaki cinsel çocuğa yönelik cinsel istismara gizlilik kararı verildi. Avukat Hande Gündoğdu, sosyal medya desteğinin önemli olduğuna dikkat çekiyor, ancak “Daha fazlasını yapmak gerek” diye de ekliyor.
- Kadıköy Belediyesi Türkiye’de ilk olma özelliğine sahip Kadın Yaşam Evi’ni açtı. Kadıköy Belediyesi, “Kadın Konukevlerinin Açılması ve İşletilmesi Hakkında Yönetmelik”in ilgili maddesine dayanarak bu uygulamayı hayata geçiren ilk belediye oldu ve kendisine ait 6 daireyi 12 yaşından büyük erkek çocuğu olan veya engelli çocuğu bulanan kadınlar için düzenledi. Kadın Yaşam Evi, eylül ayında misafirleri kabul etmeye başlayacak.
- DİSK’li kadınlar sesleniyor: Eşitlikçi TİS istiyoruz. DİSK’e bağlı GENEL-İŞ sendikasına üye, Kadıköy Belediyesi’nde çalışan işçi kadınlar, “Biz artık şarkı dinlemek değil şarkı söylemek istiyoruz” diyor.
‘İşyerleri, sendikalar ve konfederasyonların tüm temsil ve karar alma seviyelerinde yüzde elli kadın kotası hedeflenmesi ve kadın temsilinin hiçbir şart altında kadın üye/çalışan oranının altına düşmemesini istiyoruz.TİS’te İstanbul Sözleşmesi’nin tanınmasını ve sendika ile işverenin, toplumsal cinsiyete dayalı şiddete karşı önleyici ve koruyucu tedbirler almak konusunda ortak taahhütte bulunmasını talep ediyoruz…’
- Erken Cumhuriyet döneminde kadın cinayetleri: Medyada ortak ‘erkek’ dili-Türkiye’nin 2020 yılında da en önemli sorunları arasında kadınlara yönelen şiddet ve erkekler tarafından işlenen kadın cinayetleri yer alıyor. Kadınların erkekler tarafından öldürüldüğü, sosyal medyada “adalet” ve zanlıların “tutuklanması” taleplerinin dile getirildiği süreçte Ebrar Begüm Üstün, 1923 ile 1945 yılları arasında işlenen kadın cinayetlerinin medyadaki yansımalarını inceledi. Üstün’ün saptamalarından bazıları: Meşrulaştırıcı dil çok fazla. Erkeğin mahkeme salonundaki “iyi hali”, kıyafetinin güzel olması, pişman olması, ağlaması, üzülmesi, “ben hata yaptım çok seviyordum” demesi, aile babası olması, bunların hepsi aslında belirli bir söylem içerisinde haber metinlerinde, erkeğe “yazık zavallı”, “mecbur kaldı”, “cinayeti işlemeye sürüklendi” demeye çalışıyor. Haber metinleri kadınları öyle bir pozisyona alıyor ki, okurlar ‘bu erkekler mecbur kaldı’yı görüyor. Öyle düşünmesine yol açıyor. Bu şekilde çok sayıda haber var. …Bu cinayetler ataerkil sistemin ürettiği cinayetler. Bir kadınla bir erkek arasında ortaya çıkan cinayetler değil. Burada bir sistem var ve erkek kadını denetleyemediğini fark ettiğinde öldürmeyi tercih ediyor ve bunu “mübah” görüyor. Böyle bir şey hiçbir şekilde meşrulaştırılamaz ama bunu belirli söylemlerle meşrulaştırmaya çalışıyor. Bir erkek yeğenin teyzesini, çocuğun annesini öldürmesi ne demek? “Namusum” diyerek erkeğin bir kadını öldürmesi şunu söylüyor, “Ben denetleyemedim, onun namusu benim de namusumdu.” Bu durumda hem okur hem de halk “Doğru yaptı” diyor. (https://www.gazeteduvar.com.tr/kadin/2020/08/20/erken-cumhuriyet-doneminde-kadin-cinayetleri-medyada-ortak-erkek-dili/)
SİYASAL SAĞLIK – EKOLOJİK SAĞLIK
- “Savaş uçaklarına değil sağlığa bütçe!” – Tuncay Yılmaz
Neoliberal politikaların en erken uygulandığı ülkelerden olan İsviçre’de sağlık ve sosyal güvenlik sistemi özelleşmiş, yükün büyük kısmı çalışanların sırtına çoktan yıkılmış durumda. Özelleştirme, taşeronlaştırma, güvencesizleştirme öyle boyutlara ulaşmış ki Sovyetler birliğinin var olduğu dönemdeki rekabetin sonucu devrede olan sosyal devlet uygulamalarına rastlamak değil neredeyse. Devletin acil durum rezervleri dahi (örneğin dezenfektasyon materyalleri, maskeler, solunum üniteleri vs.) çoktan satılmış, tüketilmiş.
Atom altı parçacıklarının izlendiği Cern Laboratuvarından, motor, silah, kimya, makine alanlarında en ileri üretim teknolojilerine sahip İsviçre’de yalnızca 1000 (yazıyla bin) adet yoğun bakım ünitesi olduğu ortaya çıkmıştı. Savunma Bakanlığı’nın elindeki 400 acil üniteyle birlikte 1.400 yoğun bakım ünitesi mevcut İsviçre’de.
İsviçre’nin demokratik muhalefeti ise 27 Eylül’de gerçekleşecek referandumda “Yeni savaş uçağı milyarderleri yaratılmasına HAYIR!” demeye çağırıyorlar. Bizler de İsviçre’de yaşayan politik sürgünler, göçmenler olarak kendi ülkemizde olduğu gibi yaşadığımız bu ülkede de savaşa, savaş politikalarına, savaş bütçelerine HAYIR diyoruz.https://avrupaforum1.org/savas-ucaklarina-degil-sagliga-butce-tuncay-yilmaz/
- “Kapitalizm ehlileştirilebilir bir sistem değildir”– Fikret Başkaya
Kapitalizmden çıkış veya aynı anlama gelmek üzere eko-sosyalist bir geçiş süreci koşullarında bir küçülme programı sadece mümkün değil aynı zamanda gerekliliktir.
Kapitalizmden çıkmak, kapitalist mantığın ve işleyişin dışına çıkmaktır. Kapitalizm dahilinde doğa-toplum-ekonomi arasındaki ilişkinin yönü, ekonomi-toplum-doğa şeklini almış bulunuyor ki, bu temelli bir sapmadır… Oysa, ilişkinin yönünün doğadan-topluma, toplumdan ekonomiye doğru olması gerekiyor ve bu tersliği aşmak da hayatî önem taşıyor… Zira, kapitalizm dahilinde ekonomi parayı yönetiyor, para da toplumu kolonize ediyor…
İkincisi, üretimin yönünü ve yapılış amacını değiştirmektir. Kapitalizm dahilinde üretimle ihtiyaçların tatmini (karşılanması) arasındaki ilişki de ters-yüz olmuş durumdadır… Üretimin birincil [asıl] amacı, insan ihtiyaçlarını karşılamak değil; pazarda satmak, kâr etmektir… Kapitalizm, insanlık ve uygarlıklar tarihinde bu tür bir sapmanın olduğu ilk ve tek üretim tarzıdır. Bu akıl almaz bir sapmadır ki, bugün yüz yüze geldiğimiz sayısız kötülüklere, saçmalıklara, yıkımlara kaynaklık ediyor… Durum öyledir ama bilimi kendilerinden menkul burjuva iktisatçıları, oligarşinin ideolojik uşakları bıkıp usanmadan kapitalizmin gelmiş-geçmiş en rasyonel sistem olduğu tekerlemesini dillerinden düşürmezler…
Tabii kapitalizmden çıkmak ‘çılgın rekabetten’ de çıkmayı varsayar. Zira, ‘çılgın rekabet’ demek, üretim için üretim, tüketim için tüketim demektir ki, kapitalizme özgü sınırsız büyüme ve genişleme eğiliminin ve dinamiğinin gerisinde de işte o rekabet var… Her kapitalisti veya kapitalist işletmeyi her seferinde daha çok üretmeye zorluyor… Ve bir zaman geliyor -şimdilerde olduğu gibi- sınırsız büyüme, sınırlı kaynakların duvarına çarpıyor… Ve tabii bir sürdürülemezlik durumu, bir uygarlık krizi ortaya çıkıyor…
Kapitalizmden çıkmak, piyasanın yerini planlamanın almasını gerektirir. Ekonomik, sosyal, ekolojik, kültürel planlama ki, mutlaka demokratik olmak kaydıyla… Böylece insanların kaderini piyasanın kör mantığından kurtarmak mümkün olur…
Nihayet kapitalizmden çıkmak teknoloji fetişizminden de yakayı kurtarmayı gerektirir. Zira toplumda akıl almaz bir teknoloji hayranlığı, tuhaf bir teknoloji fetişizmi var… İnsanlar teknolojinin yansız (tarafsız) olduğunu sanıyor… Bu yanılsamadan kurtulmak gerekir… Tabii bütün bunları yapmak da aracın direksiyonunu sola kırmakla mümkündür… (http://yeniyasamgazetesi1.com/kapitalizm-ehlilestirilebilir-bir-sistem-degildir/)
- Felaket kapitalizmi ve sonuçları – Mehmet Uğur
Felaket kapitalizmi kavramı Naomi Klein’a ait. Şok Doktrini: Felaket Kapitalizminin yükselişibaşlıklı kitabında, Klein, kavramı kapitalist dünya ekonomisinde öne çıkan iki eğilimi açıklamak için kullanıyor. Birinci eğilim, hükümetlerin doğal veya sosyo-ekonomik bir felaketi fırsat olarak kullanıp normal koşullarda halkın onayını alamayacak neoliberal ekonomi politikaları uygulamaya koyması. İkincisi, büyük şirketlerin felaket üzerinden yüksek ve şaibeli karlar elde etmesi ve bu süreçte hükümetlerle şirketler arasındaki kirli ilişkilerin üst bir düzeye çıkması.
… ‘önemli’ şirketlerin riskini sigortalayan felaket kapitalizmi kavramını ciddiye almakta yarar var. Ama bunun da ötesinde, felaket kapitalizminin bir de normları ve hesap verebilirliği ortadan kaldıran bir tarafı var. Her kapitalist ülkede durum aynı olmayabilir, ama birçok ülkede eskiden sermaye birikimi için elzem olduğu düşünülen hukukun üstünlüğü, demokratik hesap verebilirlik ve özel kârla ilişkili özel risklerin devlet tarafından sigortalanmaması gibi kapitalist normların gereği ve işlevi giderek azalıyor.
… felaket kapitalizmi ve otoriteryen/otokrat rejimler arasında sembiotik bir ilişki var ve her iki eğilim birbirinden güç alıyor. Bu durumun ilerici/demokrat/sosyalist muhalefet açısından iki sonucu olacağını görmek zor değil. Birincisi, felaket kapitalizmi ve otoriteryen rejimler yeni bir sermaye birikimi modelinin piyasa ve devlet ayaklarıdır. Bu modelin bir sonucu riski devlet tarafından sigorta edilmiş rantlarsa, diğer sonucu büyük sermayenin bu rantlara ulaşmak veya ortak olmak için otoriter/otokrat rejimlere dolaysız olarak verdiği ve oluşturulmasına katkıda bulunduğu destektir.
İkinci sonuç, bu modelin sürdürülebilirliğiyle ilgili. Bu sermaye birikimi modelinin sürdürülebilirliği kendisinden önceki neoliberal modelden daha azdır. Çünkü devletin sigorta ettiği tekil şirket riskleri şirketin kendi riskini azaltır, sistemik riski ise geciktirir. Ama bu riskin gerçekleşmesi halinde meydana gelecek tahribatı arttırır. Bunun bir nedeni, daha fazla sayıda şirketin/endüstrinin devlet eliyle dağıtılan risk sigortası talep etmesiyse, diğer bir nedeni insanın ve doğanın tahammülünün sınırlarının zorlanmasıdır. Tahammülü azalan dünya felaket kapitalizminin ekolojik sınırlarını çizerken, insanların varoluşsal kaygıları sistem için gerekli olan toplumsal rızanın geri çekilmesine yol açacaktır. Dünyanın dili yok, ama bizim dilimiz var: vergilerimizi ve katma değerimizi büyük şirketlerin risklerini sigorta etmek için kullanan vasal devlete bahşettiğimiz meşruiyeti geri çekelim. (https://avrupaforum1.org/felaket-kapitalizmi-ve-sonuclari-mehmet-ugur/)
GÖRÜŞLER
- Ata Soyer Sağlık ve Politika öğrenciler sağlık perspektifleri ve Covid-19 salgını ile ilgili yazılara devam ediyor.
- Olanaklar-Baran Kılıç
İçinde bulunduğumuz zaman dilimde, kapitalist modernitenin oluşturduğu emek sömürüsü, kadını yok sayma, ekolojik katliam, iklim krizi, sağlıksızlık, salgın hastalıklar vb. gibi kaotik durumlar için tarihin derinliklerine bakmak bugünün daha iyi anlaşılmasına olanak tanır. … Tarih boyunca iktidarlaşmanın ve eril zihniyetin kötülüklerinin birikerek günümüzde oluşturduğu kapitalist modernitenin, SARS-CoV-2 pandemisini yaşadığımız bu günlerde insanlıkta ve doğada oluşturduğu tahribatlar; sınıfsal eşitsizlik, sağlık sistemlerindeki bozukluk, ekolojik yıkım, bireyselleşmenin ön plana çıkması, ahlaki çöküntü, denetlenebilir toplum olguları daha da görünür oldu. Bu görünürlük karşısında, tarih boyunca arayış içinde olan insanlık bu dönemde de yeni yaşam arayışlarına girdi.
Kılıç yaşanan sorunları ve yarattığı olanakları 6 başlıkta tartışıyor: Sınıfsal Eşitsizlik, Sağlık ve Sağlık Hizmetleri, Toplum-Birey, Teknoloji, Ekoloji ve Kır/Kent Yaşamı. Bu başlıklarla ilgili açıklama sonrası Kılıç yazısını şu sözlerle toparlayarak sonlandırıyor:
Kapitalist modernitenin “yeni normali” şu anki korku iklimini bir yaşam şekli haline getirerek kendi yeni inşasını gerçekleştirmek, yaşamış olduğu tıkanıklığı aşmaktır. Korku ikliminin-yeni düzenin birey ve toplumda yaşatmış olduğu gerçeklik temel bir yaşama içgüdüsünden ibarettir. Toplumsal sapma da bu noktada açığa çıkmaktadır. Hedef, herhangi bir yaşam değil, özgür bir yaşam olmalıdır. Bu açıdan bakıldığında salgının belki de ortaya çıkardığı en büyük olanak örgütlenme olanağıdır. Kaos devam etmektedir. Kaosun sonunda açığa çıkacak olan kendini en iyi örgütleyecek olanın ortaya koyduğu sistem olacaktır. Bu bağlamda kapitalist düzen kendi örgütlüğünü düzenlemekte ve toplumu “normalleşmeye” çağırmaktadır. Bu noktada bizlerin istediği normalleşme değil, özgür bir yeni yaşam olmalıdır. Mevcut sorunun karşısına sunulabilecek çözüm demokratik, eşitlikçi, ekolojik, yerel meclislerin olduğu, kolektif bir devletsiz sosyalist düzendir. Her devrimsel süreçte yaşanılan toplumsal-sistemsel tıkanıklıklar kendi örgütsel araçlarını açığa çıkartarak aşılmıştır. http://atasoyersaglikpolitikaokulu.org/olanaklar-baran-kilic/
EKLER
- Demirtaş’tan 9 maddelik ittifak önerisi
“Ülkemizin içinde bulunduğu ve giderek daha da saplandığı kötü durumdan çıkması için çeşitli yol ve yöntemler konuşuluyor, tartışılıyor. Ben de buna ilişkin görüşlerimi aktararak tartışmalara katkı sunmayı amaçlıyorum.
Öncelikle belirtmeliyim ki, iktidarın çok büyük yönetim hatalarına, kendisi ve yakın çevresi dışında hiçbir kesimi düşünmemesine ve ekonominin geldiği duruma rağmen iktidardan kendiliğinden gideceğini beklemek, zaten kaybediyor olduğunu düşünmek büyük bir yanlış olur. Evet, iktidar kaybediyor ama muhalefet, emekçiler, halk, bizler kazanabiliyor muyuz?
İktidar kaybederken halkın kazanması için neler yapmalıyız?
Ülkemizi, toplumumuzu mevcut durumdan kurtarmak ve düze çıkarmak için geniş tabanlı bir demokrasi ittifakı kurulması gerektiğini düşünüyorum. Bu demokrasi ittifakını salt bir seçim ittifakı olarak değerlendirmek doğru olmaz. Asıl amaç, toplumu temel demokrasi ilkeleri ve ortak bir gelecek fikriyatı etrafında bir araya getirmek olmalıdır. Bu toplumsal birlik oluştuktan sonra bunun seçim iş birliğine de katkı sunması elbette beklenir. İşin bu boyutu, daha ziyade seçim dönemine girildiğinde konuşulması gereken bir aşama.
Demokrasi için toplumsal birlik derken sadece siyasi partilerin yan yana gelmesini kast etmiyorum. Tabii ki demokrasi ittifakının öncüsü siyasi partiler olmalı. Ancak sendikalardan meslek odalarına, kadın örgütlerinden ekoloji hareketlerine ve gençlere, odalardan derneklere ve vakıflara, sanatçılardan edebiyatçılara ve herhangi bir kuruluş bağı olmayan bireylere kadar bütün toplumsal kesimlere açık bir ittifak olmalı ve ittifakın temel ilkelerini kabul eden herkesi, her kesimi bünyesine katarak sürekli büyümelidir.
Bunun için, öncelikle siyasi partilerin kendi aralarında görüşerek netleşmeleri gerekiyor. Hiçbir parti dışlanmadan bir araya gelinmeli. Bu siyasi partiler daha sonra, üzerinde uzlaşacakları temel ilkelerini, amaçlarını ve hedeflerini ortak bir deklarasyonla kamuoyuyla paylaşabilirler. Partiler, üzerinde uzlaşacakları noktaları kendileri belirleyecektir kuşkusuz. Bununla birlikte, kişisel görüşümü belirterek katkı sunmak isterim.
Temel ilkeler
- Çağdaş bir anayasanın toplumsal sözleşme ruhuna uygun olarak yapılması.
- Güçlendirilmiş Parlamenter Sisteme geçilmesi.
- Kaynağı ne olursa olsun her türlü şiddetin nihai olarak son erdirilmesi ve toplumsal barışımızın kalıcı olarak sağlanması için siyasi inisiyatif geliştirilmesi.
- Yargı bağımsızlığının sağlanması.
- İsrafın, yolsuzluğun ve rüşvetin tümüyle önüne geçilmesi için etkin önlemler alınması
- Adil bir vergi sisteminin getirilmesi.
- Medya ve ifade özgürlüğü ile örgütlenme ve gösteri hakkının güvence altına alınması.
- Kadın kimliğinin eşitliğinin sağlanması ve kadına yönelik şiddetin engellenmesi.
- Tüm kamu atamalarında kayırmacılığa ve partizanlığa son verilerek liyakatin esas alınması
5 maddede “amaçlar” önerisi
Amaçlar
- Derinleşen toplumsal kamplaşmanın önüne geçilerek Türkiye toplumunu oluşturan her inançtan, her kimlikten yurttaşımızı ortak bir demokratik gelecek hedefi etrafında birleştirmek, toplumsal birliği demokrasi ilkeleri çerçevesinde güçlendirmek ve kalıcı kılmak.
- İçeriden çöküş yaşayan kurumları toplumun tüm kesimlerinin katılımıyla demokratik çerçevede inşa etmek.
- Tarihimizin en büyük ekonomik yıkımının önüne geçmek, üretim ve istihdam odaklı ekonomiyi hayata geçirmek. Artan işsizliği ve yoksulluğu hızla ortadan kaldırmak.
- İktidara geçenlerin ideolojisine göre değişmeyecek kurumsallaşmış, demokrasinin tüm ilkelerini eksiksiz uygulayan kamu yönetimi ve kamusal alan inşa etmek.
- Diplomasideki militerleşmeye karşı diyaloğu, müzakereyi ekonomik ilişkileri ve yapıcı barışçıl politikaları esas alan dış siyaset çizgisini geliştirerek ülkenin güvenliğini ve çıkarlarını korumak.
6 maddede “hedefler” önerisi
Hedefler
- Yukarıda belirtilen ilke ve amaçları benimseyen her siyasi oluşum, sivil toplum kuruluşu ve bireyle birlikte en geniş tabanlı demokrasi ittifakını kurmak.
- Ortak bir demokrasi dili, kültürü ve savunusu geliştirmek.
- Mevcut gidişatın yol açtığı tahribatı önleyebilmek için paneller, konferanslar, forumlar, mitingler, televizyon programları organize etmek, daha da önemlisi siyaseti toplumsallaştırarak bizzat halkı siyasetin öznesi yapmak.
- Siyaset kurumuna ve siyasetçiye olan sarsılan güveni daha güçlü bir şekilde yeniden sağlamak.
- Bütün bu süreçlerin sonunda demokratik bir cumhuriyet ve demokratik toplumun asgari koşullarını ve zeminini ortaya çıkarmak.
- Ülke yönetimini devralacak en geniş katılımlı ve temsil kabiliyeti en yüksek siyasi kadroları ortaya çıkarmak, bu süreci halkla birlikte ve şeffaf şekilde yürütmek
Demokrasi ittifakının ilanından sonra bu ilkelere, amaçlara ve hedeflere inanan kim varsa bu ittifakı desteklediğini açıklayabilir. İlk etapta o veya bu nedenle demokrasi ittifakına katılmayan siyasi partiler de bunu yapabilir, sivil toplum örgütleri de bireyler de. Böylece bu ittifak giderek büyüyen, toplumsallaşan büyük bir ülke ittifakına dönüşür.
Böyle bir ittifakı, sadece oy hesabıyla, sırf AKP karşıtlığı için değil, toplumun kendi geleceğini demokratik bir hatta bizzat oluşturması için çok önemli görüyorum. Toplum ve siyaset o kadar ağır hasarlar aldı ki, bu hasarların düzeltilmesi için bir liderin veya bir partinin kurtarıcı olarak çıkmasını beklemek yerine toplumsal bir iş birliğiyle demokrasi mücadelesi vermek daha doğrudur. Yani halkın bizzat kendisi demokrasi mücadelesini yürütür.
Şayet bu başarılırsa işte o zaman ortaya, iktidara gelebilecek güçlü bir seçenek çıkar
Bu sayede sadece siyasi partiler değil, sözünü ettiğim bu geniş katılımlı demokrasi ittifakı iktidara gelir. Böylece gerçek bir demokratik kültür de oluşur, halk kendi emeğiyle kurduğu demokrasiye çok daha fazla sahip çıkar ve sonuçta herkesin devlete olan aidiyet bağı da güçlenerek toplumsal birlik sağlanır.”