Home / KORONA GÜNLÜKLERİ / KORONA GÜNLÜĞÜ 20 AĞUSTOS

KORONA GÜNLÜĞÜ 20 AĞUSTOS

GÜNDEM

  • Kuzey ve Doğu Suriye Sağlık Komitesi, bölgede son 24 saatte 34 yeni koronavirüs vakasının tespit edildiğini ve 8 vakanın da iyileştiğini açıkladı.
  • Devlet başkanı Alexander Lukaşenko’num tartışmalı seçim zaferinin ardından Belarus’ta kitlesel eylemlerin yanı sıra genel grev kararı devlet kurumlarını da etkilemeye başladı. 
  • Avustralya, ilaç şirketi AstraZeneca ile anlaştığını açıklayarak koronavirüs aşısını tüm vatandaşlarına ücretsiz yapacağını duyurdu. Avustralya Başbakanı Scott Morrison “Anlaşmamıza göre Oxford Üniversitesi’nin Covid-19 aşısını her Avustralyalı ücretsiz olacak.” dedi.
  • Yeni Zelanda’da bir mahkeme, hükümetin koronaya karşı övgü alan mücadelesinin ilk günlerinde attığı adımların yasadışı olduğuna karar verdi. Bir avukat, sokağa çıkma kısıtlamalarının yasal zeminini sorgulayarak açtığı davayı kazandı. Mahkeme, ilk dokuz günde resmi karar olmadan uygulanan kısıtlamaların özgürlükleri ihlal ettiğine hükmetti.
  • Britanya’da koronavirüs salgını nedeniyle kiralarını ödeyemeyenlerin evden çıkarılmasını önleyen geçici düzenlemenin süresi 23 Ağustos’ta sona eriyor. Düzenlemenin devam etmemesi halinde 230 bin kiracının evlerinden çıkarılabilir.
  • Toplumsal muhalefet sonuç aldı. Batman’da bir kadını alıkoyarak tecavüz eden ve kadını intihara sürükleyen uzman çavuş günlerdir süren tepkiler sonrasında dün tutuklandı. Yine Kadıköy’de maske takmadığı için bir kadına sokak ortasında işkence eden 2 polis açığa alındı. Adil ve şeffaf yargılama için toplumsal muhalefetin takibi hala kritik önemde.

MEVCUT DURUM – SALGININ KONTROLÜ – SAĞLIK ÇALIŞANLARININ SAĞLIĞI

  • Dünya genelinde toplam vaka sayısı 22.5 milyonu geçti. Covid-19 nedeniyle hayatını kaybedenlerin sayısı son 24 saatte 6 bin 676 kişiye yükseldi. Toplam can kaybı ise 790 binin üzerine çıktı. 
  • Yeni vaka sayısındaki yüksek hız devam ediyor. Son 24 saatte yeni vaka sayısı 272 bine yaklaştı. Ülkelere göre dağılım şöyle: Hindistan (69.2 bin), Brezilya (48.5 bin), ABD (45 bin), Kolombiya (13 bin), Peru (9 bin), Arjantin (6.7 bin), Meksika (5.5 bin), Rusya (4.8 bin), Filipinler (4.7 bin) ve Irak (4.1 bin). İki binin üzerinde yeni vaka bildiren ülke sayısı yükselerek 15’e çıktı. 
  • Resmi istatistiklere göre dahi yeni vaka, aktif hasta, agır hasta ve ölüm sayısındaki artış saklanamıyor. Türkiye’deson 24 saatte 1,303 kişi Covid-19’a yakalandı, 23 kişi hayatını kaybetti. Aktif hasta sayısı 13 bin 994, ağır hasta sayısı 719 kişiye (%5.5) yükseldi. , hala dünya ortalamasının 5.5 katı daha fazla ağır hastaya sahibiz. Test sayısı yükselmeye devam ediyor, son 24 saatte test sayısı 87 bini geçti.  Özel laboratuvarlara test yapma izni verilmesi test sayısındaki artışı tetikledi.
  • Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, Bilim Kurulu toplantısının ardından açıklamalarda bulundu: 
    • Vaka sayıları bir süredir yükselişte, son 1,5 ayın en yüksek hasta sayısına ulaştık.
    • Evde tedavide yeni bir uygulamaya geçiyoruz. Hekimlerimiz TELETIP denilen sistemle hastalarıyla doğrudan görüşme yapacak. 
    • İlaç tedariğinde herhangi bir sıkıntı yok. Antiviral ilacın yerli üretimine dört firma tarafından başlanmıştır. 
    • Covid-19 ve diğer tüm hastalıklar dahil olmak üzere servis yatağı doluluk oranının yüzde 51,3; yoğun bakım yatağı doluluk oranının yüzde 64,8; ventilatör doluluk oranının ise yüzde 31.
    • Okulların 21 Eylül’de açılmasından yanayız. Muhtemelen kademelendirme tazında olur. Önümüzdeki haftalar netleştirilerek açıklaması yapılır. Gerektiğinde uzaktan, online, hibrit gibi yöntemler olabilir.
    • Sağlık çalışanlarımız için düzenlenen bir ek ödeme 1 Ağustos’tan itibaren 3 aylık bir zaman diliminde ödenecektir. Aile hekimlerimize de 1 Ağustos itibariyle Covid-19 hastası takibi esas alınarak bir ek ödeme yapılacak.
  • İzmir Valisi Yavuz Selim Köşger, Coronavirus’ün yayılma hızının arttığını belirterek “İzmir’de vaka sayıları Türkiye ortalamasında ancak 1 ay öncesine göre daha kötü” dedi. İzmir’de Covid-19 sebebiyle ölenlerin yüzde 76’sının 65 yaş ve üstü kişiler olduğunu söyleyen Köşger, “65 yaş üstü kişiler hastalık yaymıyor, tam tersine onları korumak için bir takım tedbirler aldık. 65 yaş ve üstü kişilerden sabahları alışverişlerini yapmalarını, birinci derece yakınları değilse düğün törenlerine katılmamalarını ve toplu ulaşım araçlarını 10.00-16.00 saatleri arasında kullanmalarına İzmir İl Hıfzıssıhha Kurulu ile beraber karar verdik” diye konuştu.
  • Diyarbakır Tabip Odası, son bir haftada 30 yaş altındaki 3 hastanın Coronavirus nedeniyle hayatını kaybettiğini söyleyerek gençlere de uyarıda bulundu. Hayatını kaybeden gençlerin kronik rahatsızlıkları bulunmaması, salgının ciddiyetini daha da artırıyor. 
  • Manisa OSB’de Vestel başta olmak üzere fabrikalarda koronavirüs vakaları artarken Merkezefendi Devlet Hastanesi, Hafsa Sultan Hastanesi ve Manisa Şehir Hastanesi gibi hastanelerde de doluluk oranı sebebiyle sıkıntılar sürüyor. Manisa Valiliği İl Umumi Hıfzıssıhha Kurulu’nun kararıyla 65 yaş üstü vatandaşlara yeni yasaklar getirilirken, Turgutlu’da Lezita, Manisa Merkez’de Vestel, Kula OSB gibi fabrikalarda vakaların hızla artmasına rağmen üretim devam ediyor.
  • Denizli Tabip Odası Başkanı Prof. Dr. Rıza Hakan Erbay, Denizli’nin korona virüsü tablosu hakkında değerlendirmelerde bulundu. Erbay, haziran ayı ve özellikle Kurban Bayramı sonrasında önlemlerin neredeyse tümüyle terkedilmesi sonrası Denizli’de korona virüsü tanısı alan, hastaneye yatan ve yoğun bakım tedavisi gerektiren hasta sayısında iki kattan fazla artış olduğuna dikkat çekti. Erbay, aynı durumun Türkiye genelinde de yaşandığını aktardı.
  • Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan, “Kapalı alanda gerçekleştirilen fiziki fuarlarımız 1 Eylül’den itibaren yeni önlemlerle düzenlenmeye başlanacak” açıklamasında bulundu.
  • Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, “Tüm velilerimizin, öğrencilerimizin, öğretmenlerimizin, servis görevlilerinin hepsinin HES kodu vasıtasıyla bir yazılım üzerinden denetlenebilmesi ve okul müdürünün cep telefonuna bunun iletilmesiyle ilgili bir alt yapıyı hazırladık” dedi.
  • Karaman Valiliği, 18 yaş altı kişilerin ebeveynleri olmadan saat 20:00’den sonra lokanta, restoran, pastane, kafe, kafeterya, kıraathane, kahvehane, çay bahçesi, çay ocağı gibi yeme içme yerlerine girmelerinin yasaklandığını açıkladı.
  • Samsun’da Covid-19 tedbirleri kapsamında bulaş riskini önlemek için evde karantina altında tutulan bir ailenin düğüne gittiği, izolasyonda olması gereken bir kişinin restorana gidip yemek yediği belirlendi.
  • Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nde dün 26 kişi Coronavirusü nedeniyle öldü. Bu, salgının başından bu yana kayıtlara geçen yüksek ölü sayısı oldu. Son 24 saatte kayıtlara geçen 26 ölümün 11’i Erbil, dokuzu Süleymaniye, dördü Germiyan, ikisi de Raparin bölgesinde gerçekleşti. Bölgede son bir günde toplamda 618 yeni vaka tespit edildiği de açıklandı. En yüksek vaka sayısı, bölgede salgının merkez üssü olan Erbil’de kaydedildi. Kürdistan Sağlık Bakanlığı’nın Sözcüsü Muhammed Kadir, bölgede gelinen noktayı “Şu an Coronavirusü salgınının en kötü aşamasındayız” sözleriyle anlattı.
  • Salgını kontrol altına alan Avrupa ülkelerinde, özellikle Fransa ve İspanya’da ikinci dalgayı düşündüren vaka artışı başladı. Son 24 saatte Fransa’da 3 bin 776, İspanya’da 3 bin 715, Almanya’da 1,595 yeni vaka bildirimi yapıldı.
  • Almanya Başbakanı Angela Merkel, Corona virüsü vaka sayılarındaki artış nedeniyle uyarıda bulundu. “Bir pandeminin ortasındayız. Virüs burada” diyen Merkel, hareketliliğin ve temasın artmasıyla son 3 haftada vaka sayısının iki katına çıktığını söyledi.
  • Almanya’da yurt dışında corona’ kapıp ülkeye taşıyanların oranı yüzde 40’a yaklaşırken, son bir ayda 1134 kişi virüsle ilgili muhtemel menşe ülke olarak Türkiye’nin adını verdi. Robert Koch Enstitüsü, sınırların açılmasının ardından yurt dışında enfekte olup virüsü ülkeye taşıyanların toplam vakalara oranı bir önceki haftaya göre yüzde 5 artarak yüzde 39’a yükseldi. Bu dönemde testi pozitif çıkanlardan 15 bin 942 kişi virüsle ilgili muhtemel menşe ülke adı verdi. Bu kişilerden 9 bin 519’u Almanya’da olduğunu, 1755’i Kosova, 1134’ü Türkiye, 786’sı Hırvatistan ve 322’si Bulgaristan’da bulunduğunu bildirdi.
  • İspanya’da beş büyük bölgede Covid 19 bulaşma riski nedeniyle topluluk içinde sigara içmek yasaklandı. Ülkenin kuzeybatısındaki Galiçya’nın başını çektiği yasak, aralarında Endülüs’ün de olduğu dört bölge tarafından daha uygulamaya konuldu. İspanya Sağlık Bakanlığı, sigara tüketimi ile koronavirüs riskinin artmasına ilişkin bir rapor yayınlamıştı. Sigara yasağı iki metre aralık bulunmayan durumlarda uygulamaya konulacak. Buna göre, sigara dumanının dışa bırakılması sırasında havaya yayılan mikroskobik damlacıklar, koronavirüs bulaşma riski oluşturuyor.
  • Sağlık çalışanları tükendi, istifalar arttı. Antep Tabip Odası Başkanı Ateş, her kamu hastanesinde en az 10 hekimin istifa ettiğini belirtirken, Batman Tabip Odası Başkanı Oğuz, “1 Haziran itibariyle 10 hekim istifa ederek ayrıldı” dedi. SES Batman Şube Başkanı Topkan da 15 hemşirenin emekliliğini talep ettiğini söyledi.
  • Antep Tabip Odası Başkanı Ateş: ‘’Antep’te mart ayından temmuzun sonuna kadar net olmamakla birlikte 760 sağlık çalışanının enfekte oldu. Bu sayı şu an muhtemelen 800’ü geçti. Vakaların gün geçtikçe artması, hastanelerdeki doluluk oranı sağlık çalışanlarının iş yükünü de arttırıyor. Sağlık çalışanları çok büyük kaygı ve belirsizlik içinde. Ek ödeme hastanenin bütçesinden, performansa göre yapılıyor. Bu süreçte hastaneler normal hasta kabul etmediği için bütçede oluşmuyor. Pandemiden önce aldıkları ek ödemenin altında ödeme alıyorlar. Neredeyse yüzde 70 eksik ek ödeme yapılıyor.  Ruhsal olarak yaşanan çöküntüye bir de ekonomik çöküntü ekleniyor. Yani sağlık çalışanları hem ruhsal hem de ekonomik tükenmişlik yaşıyor.’’
  • SES Batman Şube Başkanı Deniz Topkan: Haziran öncesi Batman’da 660 vaka ve 8 ölüm vardı, o dönem 11 sağlıkçı arkadaşımız enfekte oldu. Ancak şu ana pozitif vaka sayısı 10 bini geçti, enfekte sağlıkçı sayısı 600’e ulaştı. Vaka sayısı arttıkça sağlıkçılardaki iş yükü artıyor. Sağlıkçılar da enfekte olunca çalışan sayısı azalıyor. Hasta olanın boşluğunu bir diğeri dolduruyor. Sağlıkçılar gün aşırı nöbet tutmaya başladı. Şu an 350 yataklı bölge hastanesinde, açılan yeni yoğun bakım servisleriyle birlikte 450 hasta yatıyor. Eskiden ilçelerden merkeze hasta gönderilirdi şimdi biz ilçelere hasta gönderiyoruz.’’
  • SES Manisa Şubesi Eş Başkanı Figen Pehlivan Demirel: İşyerlerinden aldığımız bilgiler ışığında ilimizde yaklaşık 45 sağlık emekçisinin Kovid olduğu tespit edilmiştir. Ağırlıkla Merkez Efendi Devlet Hastanesi ve CBÜ Hafsa Sultan Hastanesi çalışanlarında görülen bulaş tam da yukarda bahsettiğimiz gibi normalleşmenin ve eksik önlemlerin sonucudur. Ayrıca virüsü kurum içinde değil de kurum dışında kaptığı varsayımıyla sağlık emekçilerini suçlamaktadırlar. Başta Hafsa Sultan Hastanesi, Salihli Devlet Hastanesi olmak üzere yöneticilerin çalışma saatlerinin fazlalığında, hasta sayısının artırılmasında, asansörlere bile tıka basa dolarak çıkılmasında, iş güvenliği önlemlerinin alınmamasında, enfekte atık çöpüyle personelin aynı asansörde taşınmasında hiçbir sakınca görmeyip birlikte çalışan sağlık emekçilerine saldırması ne kadar manidardır.’’
  • Aile Hekimleri Dernekleri Federasyonu (AHEF): ‘’Ülke genelinde 5 bine yakın aile sağlığı çalışanı hastalık nedeniyle izolasyona alındı, tedavi görenler oldu. Bir taraftan bu kadar özverili çalışan aile hekimlerine hiçbir ek ödenek yapılmamakla birlikte koronavirüs ile enfekte olan aile hekimleri kendi hastalıkları ile mücadele ederken maaş kesilmesi şoku yaşadılar.”

TOPLUMSAL MÜCADELE- SAĞLIK MUHALEFETİ

  • Tıp fakültesinden mezun olan üç hekim göreve başlamak için aylarca bekledi. Bir türlü işe başlayamayan hekimler, işyeri hekimi olmak için girdikleri sınavda yüksek puan aldılar ancak bu kez de bakanlık, işe başlamalarına engel oldu. Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, güvenlik soruşturmasını gerekçe gösterdi. Hekimler bakanlığa şu soruyu soruyor: “AYM güvenlik soruşturmasını niye iptal etti?
  • Mersin’de, Tabipler Odası, SES ve Eğitim Sen, okulların açılmadan pandemiye ilişkin alınması gereken önlemleri açıkladı.

YENİ YAŞAM İNŞASI 

  • Zor günlerden geçerken Esenyalı Kadın Dayanışma Derneğinde yıllarca birlikte mücadele eden kadınlar olarak “Dayanışma sarar yaralarımızı” dedik ve yine birbirimize sarıldık, kol kanat gerdik, ekmeğimizi, yağımızı, tuzumuzu, hüznümüzü, mutluluğumuzu paylaştık. Hamilesi, ev taşıyanı, işini kaybedeni, ücretsiz izne çıkartılanı… Birbirimizle paylaştık neyimiz varsa. “Öylece oturmayacağız, birbirimizi yaşatacağız” dedik. Bu dayanışmayı örgütlenerek örebildik. Çünkü “Kötülük örgütlü ise iyilik daha fazla örgütlü olmalı ki ruhumuz iyileşsin” diye düşündük. Mahallemizde o dayanışmanın içinde olan Fatoş ve Eylem de bu süreçte dayanışmanın, birlikte olmanın hayatları için neden değerli olduğunu paylaştı bizlerle Fatoş Öztürk: …Yok artık bu kadar da olmaz” diye düşünebilirsiniz içinizden… İnanın ki eğer bebeğimi sağlıklı bir şekilde doğurduysam, korona virüse yakalanmadıysam bunun tek sebebi dernekteki arkadaşlarımın benimle dayanışma içinde olmasıydı.” (https://ekmekvegul.net/dergi/dayanisma-sarar-yaralarimizi)
  • “Yaşamın her alanında kendi rengini ortaya koyan kadınlar, çalışma yaşamında da kolektif emeği büyütüyor. Dersim’in Ovacık ilçesinde, belediye bünyesinde açılan Ovacık Kooperatifi’nde de kadınlar en büyük payın sahibi. Kooperatifte peynir, yoğurt, pekmez ve reçel gibi çok sayıda gıda üretiliyor, paketleme ve etiketleme yapılıyor. Kendilerini psikolojik olarak da güçlü hissettiklerini belirten Gök, sözlerini şöyle sürdürüyor: Kadınlarla çalışmak çok güzel. Kendi kararlarımızı kendimiz alıyoruz. Bize hükmetmeye çalışan bir patron olmadığı için rahatız. Burayı iş yerimizden çok evimiz gibi görüyoruz. Kadınlar yaşamın her alanında olmalıdır. İş alanı, siyaset ve toplumsal alan olmak üzere her alanda var olmalıdır.” https://gazetekarinca.com/2020/08/kooperatif-emekcisi-kadinlar-kararlarimizi-kendimiz-aliyoruz/

JİN 

  • Gülnaz Karatay- “Kadın cinayetlerindeki ‘stratejik sessizliği’ kırmak”

Tam da bu nedenle sorunun ağırlığına eleştirinin ağırlığı da eşlik etmeyince, “muhteşem” medyanın öne çıkardığı seçilmiş argümanlarla, kadınlar adeta şiddet ortamının meşru “kurbanları” olarak aramızdan bir bir çekilip alınıyor ve bu etiketle (kurban) yaşamak zorunda bırakılıyoruz. Bağlantılı olarak, testinin içinde ne varsa dışarıya da onu sızdırır misali, topluma sirayet eden eylem ve söylem dili de oldukça sorunlu hale geliyor. Ne kadar onur kırıcı mesela “kadınlar da insan” söylemi ile 21. yüzyılda bir cinsiyeti yeniden tarife kalkışmak! Kıskançlığı, özgüvensizliği, yaşama tutunma beceriksizliği, saplantı halinde sürdürdüğü kültürel normları, ilkel dürtüleri mahkûm etmek yerine; kadının da insan olduğuna vurgu yapmak… Oysa öldürülenler, kardeşiniz, komşunuz, sıra arkadaşınız, aynı işyerinde ortak havayı soluduğunuz kısacası yaşamın diğer yarısı olduğu halde, bu vahşet karşısında yükü kadınların omuzuna yükleyip, hemcinslere “kadınları sevmeyi öğrenmediniz gitti” gibi arkadaşça tavsiyelerde bulunmak…ya da “kadınlarımız” “analarımız” gibi söylemlerle sahipliği de elden bırakmadan toplumsal sorumluluğu yerine getirmenin hafifliğiyle adeta uçuşmak…Diğer yandan kadın gözüyle, yine sorunu “çocuk terbiyecisi” kadına havale edip, çözümü sonraki nesillerden başlamak üzere uzak zaman ötelemek, kanunları, politikaları, aktüel siyasetin sorumluluklarını görmezden gelmek…kadın gözüyle… temsilin de bir anlamı olmalı değil mi? Sonuç olarak; İvedilikle her kesimde gözlemlenebilen stratejik sessizliğe son verilmeli. Kadın duyarlılığı hak temelli yaklaşıma yükseltilmeli. Baştan tırnağa eylem ve söylem dili düzeltmeli. En kestirme çözüm oluşturabilecek İstanbul Sözleşmesi’nin hükümleri acilen ve tavizsiz uygulanmalıdır. (https://ekmekvegul.net/dergi/kadin-cinayetlerindeki-stratejik-sessizligi-kirmak)

SİYASAL SAĞLIK- EKOLOJİK SAĞLIK 

  • Sabiha Temizkan- “Haber yine Batman’dan

Yazının başında haber yine Batman’dan dedim çünkü Batman 2000’li yılların başında sürekli kadın intiharlarıyla gündemdeydi. “Namus” ya da “töre” denilen baskının yanında bir de OHAL ve bölgedeki çatışmalı ortamın bu intiharlara yol açtığına dair kimi tespitler yapıldı o dönemde. Sebebinin yanında çok önemli bir gerçek var ki bu intiharlar şüpheliydi. Bu intiharlar “namus cinayetleri” adı altında yapılan katliamlardı ve artık erkekler elini kana bulamadan bunu kadının kendisine yaptırıyordu. Şimdilerde Batman’da namus ya da töre denilen cinayetlerden söz edilmiyor. Bu kez bir kadının bir asker tarafından maruz bırakıldığı tecavüzü ve intiharını konuşuyoruz. Kürt illerinde kadınlara tecavüz eden kolluk güçlerinin cezasız kalmasının bugün yaşananlarda çok büyük payı var elbette. Bugün tecavüzcü uzman çavuşun tutuklanması için bas bas bağırmak zorunda kalmamız bir işkence. En başta ailesine sonra da bütün bu vahşete tanık edilen bizlere. Bütün bunların yanında dikkat çekmek istediğim çok önemli bir nokta var. İ.E. intihar mektubunda şöyle diyordu: “Beni tehdit etti. Eğer söylersem beni öldüreceğini söylüyordu. Artık öleceğim için korkmama gerek yok. Evet, gerçekleri söylemeye gelelim. M… O… bana tecavüz etti. Ben ağladım, bana kendini diktirirsin dedi. Saçımı çekip yerden sürükledi, ‘kimse sana inanmaz’ dedi. ‘Sahipsizsin’ dedi. Sahipsizsin” sözü çok trajik. Çünkü iki dönemdir belediyesine kayyum atanan Batman’da kadınlara hizmet veren kurumlar bir bir kapatıldı. Kadınların başvuracakları merci bırakılmadı. Bugün yaşanan bu ölüm bütün bu kadın düşmanı politikaların da bir sonucu aynı zamanda. Keskin, Uzman Çavuş Musa Orhan’ın aynı zamanda bir savaş suçu işlediğini çünkü olayın savaş bölgesinde gerçekleştiğini söylüyor. Ayrıca bu olayda eğer sanık tutuklanmış olsa delillere daha etkin ulaşılacağını ve bu delillerin devlet eliyle karartıldığını belirtiyor. Şimdi sormak gerek, bu intihardan yalnızca Uzman Çavuş Musa Orhan mı sorumlu? 90’lardan bugüne cezasızlıkla sonuçlanan davaların bunda payı yok mu? Peki ya kadınları sığınaksız bırakan iktidarın politikalarının bundaki payı ne olacak? Biz kez daha İstanbul Sözleşmesi’ni gündeme getirmenin tam zamanı. Kadınlar “sahipsiz” değil ve en önemlisi erkekler kadınların sahibi değil. Kadınlar kendilerine birbirlerine sahip çıkıyor ve kadın dayanışması eril sistemin karşısında giderek daha da güçlü boy gösteriyor. Ve korkmuyoruz, susmuyoruz, itaat etmiyoruz sloganını yükseltiyor. Çünkü kadın cinayetleri politiktir ve kadınlar bu politikalara karşı her zamankinden daha güçlü mücadele ediyor, edecek.”(https://gazetekarinca.com/2020/08/haber-yine-batmandan-sabiha-temizkan/)

  • Ertuğrul Kürkçü- COVID 19’la ikinci raund: İnsanlık ile kapitalizm arasında

COVID 19 ile mücadelenin birinci raundu kapitalizme pahalıya mal oldu: 2020’de küresel üretim hacminde yüzde -7.3 küçülme olacağı öngörülüyor. Bu 1930 Büyük Buhranından bu yana kapitalizmin en büyük gerilemesi. Çin yüzde -3.6, Avrupa yüzde -8.2, ABD’de yüzde -5.6, Türkiye yüzde -12 küçülecek. Kapitalist ekonomiler bu daralmayı telafi için “salgınla birlikte yaşamayı esas alan “felaket kapitalizmi”ne yol alıyorlar; “yeni normal” dedikleri şey bu. Buna boyun eğmek, insanlığın kendi elleriyle kendisine bir küresel mezar kazmaya razı olması demek. Türkiye ve Kürdistan’ın bu küresel mezara gönüllü olarak atlamaları için hiçbir “insanî” neden olamayacağına göre, önümüzde açılan dönem için arkada kalan deneyimlerden gelecek için hareket noktaları çıkarmak gerekir. COVID 19 salgınının gidişatı, virüsün mutasyonlardan geçerek yayılmaya devam ettiğini gösteriyor. Bu virüs döngülerinin kapitalist tarımsal sanayi ve sınai hayvancılığın yabanıl yaşam alanlarını işgal ve tahribinin açtığı “metabolik çatlaktan” türediği anlaşıldı. Hangi mucizevi tedavi yöntemi ve aşı bulunursa bulunsun bu çatlak kapanmadıkça, kâr eksenli üretim ve tüketim tarzı son bulmadıkça hızlanan salgın döngüleri yeni krizleri üretecek. İnsanlığın geleceği kapitalizmin son bulmasına bağlı. Kapitalizm bir mutlak umutsuzluk kaynağına dönüşürken, rejim salgınla mücadelede en büyük engel olarak karşımıza dikiliyor. Ama, çok uzak atalarımızın yaşantılarından kolektif hafızamıza sızan o komünal refleks, bugün COVID 19 krizi karşısında en güçlü dayanağımız olabilir: “Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için.” Salgınla boğuşmanın ikinci raunduna bu komünal varoluş ilkesiyle çatışan her şeye meydan okuyarak girebiliriz. https://yeniyasamgazetesi1.com/covid-19la-ikinci-raund-insanlik-ile-kapitalizm-arasinda/)

  • Denizli’ye 12, Hatay’a 9 altın maden sahası! Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü (MAPEG) tarafından açılan 766 yeni maden sahasının arama ve işletmeleri için yapılmak istenen ihaleler başladı. 
  • Yalova’da Karadere sulama ve Kınalı içme suyu barajlarına malzeme temin etmek için Kocaeli’nin Karamürsel ilçesi Kızderbent mahallesinde taş ocağı ve kırma eleme tesisi açılmak isteniyor. Kızderbentliler Dayanışma ve Kalkındırma Derneği Başkanı Enver Demirsoysal, taş ocağının çevrede yaratacağı zararları ise şöyle anlattı; “Kızderbent’te tarım ve hayvancılık yapılıyor. Karamürsel’in en büyük tarım alanları Kızderbent’te. Burada taş ocağı kurulursa, tarım ve hayvancılık bitecek. Taş ocağının yapılacağı yerde bir dere mevcut, bu derede köyün hayvanları besleniyor. Bu suyu da kirletecekler. O su ile bağ-bahçe sulanıyor, artık o da yapılamayacak hale gelecek. “

GÖRÜŞLER 

Diyarbakır Tabip Odası Başkanı ve Ata Soyer Sağlık ve Politika Okulu öğrencisi Elif Turan: “Pademinin başından beri sürecin şeffaf bir şekilde, epidemiyolojik veriler ışığında bilgilerin alınıp, sağlık meslek örgütleri ve toplumun da katılımını sağlayarak yönetilmesi gerektiğini defalarca vurguladık. Ne yazık ki bunlar yapılmadı. Süreç ilerledikçe salgın sona erdi diye bir algı oluşturuldu ve 1 Haziran’dan sonra normalleşme denilen aslında yeniden açılma olarak ifade ettiğimiz süreçle tedbirlerin hızlı bir şekilde kaldırılmasıyla rehavete sebep oldu ve vaka sayısında artış başladı. Aslında daha birinci dalga bastırılamadı. Birinci dalganın ikinci pikini yaşıyoruz. 1 Haziran öncesi görsel işitsel (cami hoparlörlerinden ve arabalardan yapılan Kürtçe ve Türkçe ‘Evde Kal!’ uyarıları, telefon operatörlerinin ‘Evde Kal!’ yazılar) uyaranlarla halkta belli bir duyarlılık oluşmuştu. Ne yazık ki adına normalleşme denilen süreç yanlış aktarıldı ve yanlış anlaşıldı. Gerçeği yansıtmadığını çok iyi bildiğimiz resmi istatistikler dahi salgının bölgeye yerleştiğini gösteriyor. Sağlık Bakanlığı tarafından paylaşılan aylık, haftalık ve günlük raporlar ve twitter paylaşımları bölge illerinde durumun vahametini gösteriyor. Resmi istatistikler de Haziran ayı ortalarından sonra en çok vaka artışının bölge illerinde olduğunu göstermektedir. Hıza çevrilmiş istatistiklerde bölge zirveye oturmuştur.

1 Haziran sonrası başlayan hızlı normalleşme süreciyle tedbirlerin hızlı bir şekilde gevşetilmesi sonucu vaka sayılarında beklenenin çok üzerinden artış yaşandı. 1 Haziran öncesi yapılan yazılı ve görsel medyadaki görsel işitsel uyaranlarla aslında halkta belli bir bilinç oluşmuştu fakat tedbirlerin merkezi bir kararla hızla gevşetilmesi, ‘Salgına karşı çok başarılıyız’ algısının yaratılması halkta hızlı normalleşme süreci ile birlikte pandeminin bittiği algısı oluştu. Hızlı normalleşme süreci ile birlikte en başta AVM’ler açıldı. Cafe, restoran, düğün salonlarının açılmasıyla toplumsal hareketlilik arttı. Bu da bulaş hızı yüksek olan virüsün yayılması için elverişli bir ortam oluşturdu.”

EKLER 

  • Metin Yeğin “Sosyal deney, çocuk işçi ve Zapatistalar

“Arjantin’de isyan günlerinde çocuk işçiler de ellerinde pankartlarla yürüyorlardı. ‘Çocuğuz, işçiyiz, hakkımızı istiyoruz’ yazıyordu pankartta ve ‘Eşit işe eşit ücret’ – Tam anlatamayacağım endişesi ile başka bir zaman bırakıyorum ‘çocuk işçiliği’ne eleştirel bakışa eleştiriyi ama toplama kamplarının kapısında ‘Çalışmak özgürleştirir’ yazıyordu ve ‘tembellik hakkı’nın sadece çocuklar için olmadığını, herkes için hatırlatarak…”“Meksika’da Zapatistalar ile kalıyorduk. Asker kuşatması vardı etrafta. Kara fasulye, mısır ekmeği ve kahve vardı hep komünde. Dışarıdan biri gelince belki biraz bir şey getirebiliyordu, üç mandalina, iki muz, bir paket bisküvi, bir paket şeker… Son bir şeker kalmıştı komünde. Kime vereyim diye espri yaptı Katalan kadın arkadaş ve o sırada orada olan bir Maya çocuğuna verdi son şekeri. Çocuk elinde şeker gitti. Biraz sonra Maya komününün sorumlusu ve çocuğun annesi, babası geldi. ‘Toplantı yapalım’ dediler. Oturduk ormanın ortasında, bir uzun masamız vardı, geçen askerleri tankları, tüfekleri sayıp, dünyaya duyurduğumuz. Önce şekeri bu masanın üstüne koyup geri verdiler. Sonra “Çocuklarımıza hiçbir şey vermeyin” dediler. “Biz çocuklarımızın dilenci olmasını istemiyoruz.”(https://www.gazeteduvar.com.tr/yazarlar/2020/08/20/sosyal-deney-cocuk-isci-ve-zapatistalar/)

  • Nejat Uğraş– “Sömürgeci bir şiddet politikası olarak kayyum”

19 Ağustos 2019, TC’nin külliyatında ikinci kayyım seferinin başlatıldığı tarihin birinci yıl dönümü. Kürtler açısından da “Kürdistan’a sefer olur ama zafer olmaz” mottosunun kendini tekrarladığı biteviye bir ahvali imliyor. Sefer-zafer diyalektiğinin yüz yıllık serencamı bıktırıcı bir tekrarı sürekli olarak bilince çıkarsa da toplumsal bilinç altının uğradığı eprimenin hesabını hiçbir vakanivüs tutamadı henüz. Çünkü Freud’un o meşhur “bastırılan daha güçlü bir şekilde geri döner” tespiti hem TC’nin hem de Kürdistan’ın mukadderatına dönüşmüş durumda. Lakin mevzunun gelip dolaştığı yer fazlasıyla ideolojik. Çünkü “kayyım” -kayyum değil- denilen mevzunun kendisi Nietzsche’ye atıfla devlet denilen “örgütlü ahlaksızlığın” ahlaksızlık yapma konusundaki cüretkarlığının öfkesini aşan tezahüründe yatıyor. Burada temel amaç Kürdistan’daki kamusal alan talan edilirken aynı zamanda Kürdün umudunu kırmak ve yüz yıllık itirazındaki iradesel gücü akamete uğratarak, sömürge statüsünü yeniden üretmektir. Öz güçlerine dayanarak uçurumun eşiğinden uluslararası politik bir aktöre dönüşmenin hikayesi beraberinde klasik sömürgecilik kuramlarının dışında resme yeni bir çerçeve eklemeyi zorunlu kılıyordu. Çünkü doğrudan ve açık şiddetin bütün etkilerine maruz kalan Kürtler, aynı zamanda “ayrımcı, ırkçı ve asimilasyonist kültürel şiddetin” de hedefindeydiler. Bir bütün olarak yapısal bir şiddet kıskacının içerisine alınan Kürtlerin bu kıskacı salt karşı şiddetle kırması oldukça zor görünüyordu. Devletin devamlılığını temsil eden iktidar bloğu, kayyım darbeleriyle burjuva demokrasisinin asgari koşulu olan yerel yönetimin seçimle değişebilmesi kuralını ortadan kaldırarak, Kürt halkının belediyelere ve belediye hizmetlerine erişebilirliğini ortadan kaldırmıştır. İktidara geldiği ilk yıllarda vesayete karşı savunusunu sandık ve seçim meşruiyeti üzerine kuran AKP iktidarının sandığı ve seçimi kadük bırakan bu tutumunu salt hükümetin tutumu olarak görmek eksik bir yaklaşım olacaktır. Devletin derin dehlizlerinde planlanan ve yürürlüğe konan yeni kolonyalist seferin AKP eliyle yapılması mevcut konseptin ikili bir sarmal üzerinde ilerlediğini göstermektedir. İlki Kürdistan’da oluşan ikili iktidarı devletin lehine bozmak, ikincisi de yeni kolonyalist aklın yeniden ve yeniden üretimini sağlayacak bir sürecin kamuoyu nezdinde meşruiyetini sağlayarak hegemonyayı pekiştirmektir.(https://gazetekarinca.com/2020/08/somurgeci-bir-siddet-politikasi-olarak-kayyim/)

  • Mersin’de, Tabipler Odası, SES ve Eğitim Sen’in sıraladığı; okulların açılmadan pandemiye ilişkin alınması gereken önlemlere dair öneriler:

* EBA TV’nin internetsiz de uzaktan eğitimde kullanılabilirliği planlanarak program seçenekleri artırılması,

* Her kademe eğitim kurumunda o kurumun özelliklerine uygun, farklı düzeylerde eğitim-öğretim faaliyetlerinde yer alan öğrenci ve eğitim emekçilerine el-yüz temizliği, tuvaletin doğru kullanımı, maske ve dezenfektanın kurallara uygun kullanımı eğitimi verilmesi,

* Ateş ölçümünün velilere bırakılmadan eğitim görmüş bir personel tarafından eğitim kurumlarında gerçekleştirilmesi,

* Her öğrenciye günlük iki maske ve yeteri kadar el dezenfektanı sağlanması,

*  Milli Eğitim Bakanlığı ve yerel yönetimlerin işbirliği ile öğrencilerin taşınması, maske ve dezenfektan temini, kurumların dezenfekte edilmesi konularında ortak çalışma yapılması,

* Derslerin 20 ile 30 dakika (ilkokullarda 20 ve diğer kademelerde 30 dakika), teneffüslerin 15 ile 20 (ilkokullarda 20 ve diğer kademelerde 15 dakika) dakika olması; teneffüslerin sınıfların aynı anda dışarı çıkmayacağı şekilde çapraz uygulanması,

* Her öğrenci masasına bir öğrenci oturacak ve masalar arası mesafe bir buçuk metre olacak şekilde sınıfların düzenlenmesi,

* Eğitim-öğretim ortamının ve okulların sağlık koşullarının yeterli hale getirilebilmesi için personel eksikliğinin bir an önce giderilmesi. Bunun için KHK’li eğitim ve bilim emekçileri ile sağlık personelinin bir an önce göreve başlatılması ve ataması yapılmayan öğretmenlerin sürecin ihtiyaçlarına göre yeteri kadar kadro açılarak atanması,

* Köy okullarının yerel yönetimlerle işbirliği içerisinde eğitim-öğretime hazırlanması ve öğrenciyi taşıma yerine öğrencilerin bulundukları yerlerde eğitim-öğretime devam edilmesi,

* Her 100 öğrenciye bir hemşire veya sağlık memuru, her 1000 öğrenciye bir hekim düşecek şekilde okullara kadrolu sağlık çalışanı atanması,

* Öğrenci servis personeline ve velilere eğitim verilerek servis ücretleri için velilere destek sunulması; servislerde her koltuğa bir öğrenci oturacak ve çapraz düzende yolculuk yapacakları şekilde öğrencilerin servislere tek tek alınması,

* Özel eğitime milli eğitim bütçesinden ayrılan pay kısıtlanarak kamusal eğitim kurumlarının bütçesinin artırılması için planlama yapılması,

* Bir yandan bireysel önlemler devam ederken pandemi ile mücadelede toplumsal önlemlerin (Filyasyon, sürveyans, izolasyon ve karantina vs) ön plana çıkarılarak artırılması,

* Kamu kuruluşları ve yerel yönetimlerin ekstra harcamalarının ya da şu anda ihtiyaç duyulmayan faaliyetlerinin, projelerinin durdurularak bütçelerinin pandemi süreci için harcanması,

* Okulların açılışının önceden tayin edilen tarihlerden ziyade, Covid-19 sürecinde Sağlık Bakanlığının ve Pandemi Bilim Kurulunun duyurduğu değerlerle bağlantılı ve belli bir bilimsel kriter uygulanarak aşamalı olarak bu verilere göre açılması gerekiyor.”



İLİŞKİLİ İÇERİK

KORONA GÜNLÜK 22-28 KASIM 2021

Sağlığın piyasalaştırıldığı, emeğin değersizleştirildiği ve yabancılaştırıldığı, kışkırtılmış sağlık hizmetinin olduğu, kapitalist erkek egemen sağlık sisteminin ...