KORONA 7 GÜNLÜK 15-21 MART 2021

Pandemiler Çağında Faşizme Karşı Mücadele

Toplumsal cinayet kavramı, ilkin 1845’te Marksizmin kurucularından Friedrich Engels tarafından ‘yönetici sınıfların istismarı ve umursamazlığı sonucu yasalarla dayatılan çalışma koşullarının çocukların aralarında bulunduğu işçilerin sistematik ölümüne neden olması’ için kullanılmıştı. Benzer kavram tekrar kullanılmaya başlandı. Britanya Tabipler Birliği sendikasının haftalık yayını olan British Medical Journal (BMJ), hükümetleri pandemiyi kötü yöneterek toplumsal cinayet işlemekle suçladı. Hükümetlerin, sorumluluklarını yerine getirmeyerek salgının kontrolden çıkmasına sebep oldukları için insanlığa karşı şuç işlemiş olduğunu ve hükümetlerden bu konuda hesap sorulması gerektiği çağrısı geldi. Covid-19 pandemisinin bu netlikte tartışılmasına ihtiyaç varken tüm dünyada otoriterleşme eğilimlerin artış göstermesi, kimi ülkelerde faşizm uygulamalarının hayata geçmiş olması realitesi ile karşı karşıyayız.

Türkiye’de iktidarın salgınla mücadele adına izlemiş olduğu strateji; verilerin gizlenmesi, sendikaların, emek meslek örgütlerin, siyasi partilerin ve toplumun tüm kesimlerinin sürecin dışında tutularak tek bir adamın iki dudağından çıkan sözlerle yürütüldü. Mart ayı başında başlayan normalleşme olarak adlandırdıkları süreçte de bunu görmek mümkün. 6-7 bin bandında açıklanan vaka sayısı 3 hafta sonunda 3 kat artarak 21 binlere tırmanmış durumda. Bu tablodan dolayı hesap vermesi gereken iktidarın son bir haftalık icraatları yakından bakacak olursak. HDP mv. Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun vekilliğinin düşürülmesi, HDP’ye yönelik kapatma davası ve yüzlerce siyasetçiye siyaset yasağı, İnsan Hakları Derneği Eş genel başkanın gözaltına alınıp adli kontrolle serbest bırakılması, gece kararnesiyle İstanbul Sözleşmesinden çıkmak, Gezi parkının vakıflar genel müdürlüğe devri vs… Yarattıkları krizlerin tartışılmasından korkan iktidar, pandemide işlemeye devam ettiği insanlığa karşı suçları gizlemek adına tüm topluma savaş açmış durumda. Güçlü kadından kastettikleri, erkeğe itaat eden ve erkeğin sömürüsü razı gelen, güçlü Türkiye’den anladıkları da yurttaşları dahi tüm doğasını sömürebildikleri ve iktidarlarına boyun eğen bir topluluk yaratmak. Kurumsallaşan bu faşist yönetime karşı direniş pandemi ile mücadelenin ilk koşulu olarak kendini dayatmaktadır. Günümüzün dehaqlarına karşı zamanın Kawaları olarak newroz ruhuyla direnen Kürtlerin mücadele zenginliği ve azmi, kadınların cins kırımına karşı ördükleri ve her geçen an yükselen direnişleri, Boğaziçi üniversitesine atanan kayyum rektöre karşı geleceklerine sahip çıkan gençlerin kararlığı tüm ezilenlere rehber olmalı. Sağlıklı bir toplum olmanın ilk koşulunun özgür olma halinden geçtiğini hatırlamalıyız.

SİYASAL SAĞLIK- EKOLOJİK SAĞLIK
Kapitalist modernitenin hakim olduğu şu zamanlarda doğaya ve topluma dair ne varsa yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. Dayatılan yok etmeye ad koyarsak en hafif deyimle yaşamı tecrit altına almak olabilir. Akp,Mhp ve devletine sadık sahte muhalefet güçlerinin didişmeleri de payımıza düşenin düzeyi olmakta. Öyle ki çarşamba günü beni izleyin müjde vereceğim diyenlerin müjde dediği öldürmeye gittiği insanlar oluyor.  Bu kana susamış vahşiliğe yapılan muhalefet ise sen beceriksizsin neden öldüremedin olabiliyor. İnsan öldürmeyi müjde olarak gören gözü dönmüşlüğün doğaya da yaptıklarını ve yapabileceklerini varın siz düşünün.  Televizyonlarda ‘gazeteciler’ ve ‘uzmanlar’ ise her akşam bu caniliğe meşruluk sağlamak için çırpınıp duruyorlar. Bilimsel olarak bu varlıklara tanı konulabilinir mi? Canavarca hisle sürekli öldürme isteği mi, yoksa hevesini kursağında bırakanlara duyulan öfke nöbetleri mi? Anlaşılan öfkeden deliye dönüp duvarları yumruklamaya devam edecekler. Çünkü bir türlü istediklerini elde edemiyorlar. Önce yalandan demokratik göster kendini, tüm sorunları çözeceğini iddia et, toplumu kandır, iktidarı ele geçir sonra da sürekli ayakta kalmak için durmadan saldır. Siyaset sahnesine çıkan yeni partiler de bu çıkarla hareket edip toplumun bilinciyle alay etmekte. Takke düştü kel göründü misali halklar artık bu sahtekarlığa umut bağlamamakta. Bilinçlenen topluma da gül uzatmıyorlar maalesef. Kabul etmeyen kadınlar, işçiler, gençler direndikçe faşizm de dozajını artırıyor. Devrimciler, demokratik güçler bedel ödeseler de iktidarın kabusu olmaya devam ediyorlar. Öyle ki karşılarına gerçeklerini anlayıp direnen insanları gördükçe deliye dönmekteler. Boğaziçinden, sokakta direnen kadınlara, nerede kandıramadıkları güçleri  görüyorlarsa en faşizan yöntemlerle saldırmakta, tecrit etmekte, susturmaya çalışmaktalar. Son olarak deşifre ettiği faşizan uygulamalar gündeme oturunca gerçek yüzleri daha da açığa çıkan iktidarın, milletvekilliğini düşürüp tutuklamak istediği Ömer Faruk Gergerlioğlu mecliste direnmeye devam ediyor.(not: halkın vekili Ömer Faruk Gergerlioğlu bu sabah mecliste yaka paça gözaltına alındı). Yine pandemi günlerinde adalet arayışının ve yeni bir yaşam mücadelesinin öncüsü Halkların Demokratik Partisi’ne (HDP’ye) kapatma davası açılıp, HDP’li siyasetçilerin ve dostlarının tutsak edilmesine yönelik adımlar da hızlanmış oldu. ‘Müjdeli’ haberi alamayanlardan biri olan İçişleri bakanı Süleyman Soylu’nun öfkesini üstüne çeken İHD Eş Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan da bu saldırı dalgasından payını alanlardan, gözaltına alınıp serbest bırakıldı. Serbest bırakılan onlarca insana ise ev hapsi verilip elektronik kelepçe takılmakta. Bu uygulamaya karşı güçlü çıkışlar ise direniş cephesine umut olmakta. Ev hapsinde tutulan Halkların Demokratik Partisi (HDP) İstanbul İl Yöneticisi Pınar Türk ve Ulaş Bedir Çelik, kendi iradeleriyle ev hapislerini sonlandırarak Newroz ateşini yakmak için Yenikapı Miting Meydanı’na gitti.       Liste uzayıp gidebilir. Kim bilir bir sonraki haftaya daha kaç saldırı sığdıracaklar. Ancak bu kadar saldırının bir açıklaması varsa o da çaresizliğin ve iktidar aşkının birleşiminden doğan öfke olabilir. Sağlıklı bir doğa ve sağlıklı bir toplum için bu saldırganlığa son vermek kaçınılmaz olmakta. Kendiliğinden olmayacak olan da budur.  Yeter ki kelepçeli ev hapsini söküp atan Newroz ruhuyla mücadeleyi büyütelim.

Halkın Vekili Ömer Faruk Gergerlioğlu gözaltında!!!

Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu, Adalet Nöbeti’ni sürdürdüğü TBMM’de gözaltına alındı. Gergerlioğlu’nun abdest aldığı sırada, üzerinde pijamalarıyla, ayakkabılarını dahi giymesine izin verilmeden gözaltına alındığı ifade edildi. https://www.gazeteduvar.com.tr/gergerlioglu-tbmmde-gozaltina-alindi-haber-1516733

***

33. yılında Halepçe katliamında yaşamını yitirenler anıldı.

https://www.ihd.org.tr/16-mart-halepce-katliamini-lanetliyoruz-kurt-sorunu-bariscil-yontemlerle-cozulsun/

***

İmralı Yüksek Güvenlikli F Tipi Kapalı Cezaevi’nde 22 yıldır tutuklu PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik tecridin sonlandırılması ve artan hak ihlallerini protesto etmek amacıyla cezaevlerinde 27 Kasım’da başlatılan süresiz dönüşümlü açlık grevi 117 günü buldu. Salgın koşullarında yapılan açlık grevi nedeniyle tutuklular için risk çok daha büyük.

İstanbul Tabip Odası Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Murat Ekmez, tecrit politikasının bir an önce sonlandırılarak tutukluların taleplerinin kabul edilmesi gerektiğini açıkladı.

http://yeniyasamgazetesi2.com/tecrit-sagliga-saldiridir/

***

Afyonkarahisar 1 No’lu T Tipi Cezaevi’nde tutsak edilen ve tedavisi engellenen Hayrettin Yılmaz, hayatını kaybetti. https://anfturkce.com/guncel/hasta-tutsak-hayrettin-yilmaz-hayatini-kaybetti-153511

***

Yazarlar Mine Yıldırım ve Onur Akgül insanın doğayla ilişkisini pandemi noktasından ele alıp derinlemesine analiz ediyorlar. https://www.polenekoloji.org/pandeminin-karanlik-tarafi-insan-yaban-yeryuzu/  

***

Paylaşacağımız bir başka analiz yazısında ise “savaşların sadece insanla sınırlı tutulan anlatımlarını sorgulamak. Hayvanlar tarih boyunca savaşlarda çeşitli şekillerde yer aldılar. Fakat savaşlar kutsanırken de savaşlara karşı çıkılırken de genellikle insanla sınırlı çerçeve muhafaza ediliyor.” eleştirisiyle hayvanlar ve savaş ilişkisi Sezai Ozan Zeybek tarafından ele alınıyor. https://www.polenekoloji.org/hayvanlarin-askerligi-insan-olmayan-kolektifler/

***

Biyoçeşitliliği yağmalama yasası Meclis’e geliyor.

Mevcut iktidar hızla kan kaybederken sermaye çıkarlarını sınırsızca uygulama olanakları da zayıflıyor. Pandemi süreci halkın yönetenlere bakışını biçimlendirmeye başlaması sonucu, bu durum yönetenler için büyük bir sorun olarak değerlendiriliyor. Sorunların demokratik bir yönetimle aşılması yani halkın ve doğanın çıkarlarının öncelenmesi mümkün. Ancak sermayeye dayanan bir iktidarın bu yolu izlemesi olanaksız.

Bu nedenle ikinci yolu yani baskıları arttırarak halkları ve doğayı cendere altına almaya girişmiş durumdalar. Sevgili Gergerlioğlu basında yer alan bir haberi sosyal medyada paylaşması gerekçe yapılıp cezalandırılırken, aynı anda milletvekilliğinin düşürülmüş olması ve ardından HDP’ye kapatma davası ile birlikte yüzlerce insana siyaset yasağı getirilmek istenmesi adeta bir turnusol kâğıdı işlevi görüyor.

Tüm bunlar yaşanırken diğer yandan sermayeye alan açmaya ve sık sık parmak sallanan ABD’nin sacayaklarından biri olan dünya tarım tekellerinden Cargill, GDO’lu yemlik mısır ihalesinde kendini gösterdi. Diğer yandan 651 maden sahası daha ihaleye çıkarılıyor. Ekonomi reformu adı altında esnek ve güvencesiz çalışma koşullarıyla birlikte kıdem tazminatlarını ortadan kaldırma adımları atılırken çalışanlar için emeklilik hayal haline getirilerek büyük bir kölelik sistemi inşa edilmeye çalışılıyor.

 http://yeniyasamgazetesi2.com/biyocesitliligi-yagmalama-yasasi-meclise-geliyor/

***

İstanbul’un Beykoz ilçesinde 111 bin metrekarelik ormanlık alanın imara açılmasına karşı çıkan ilçe sakinleri, polis engeline rağmen yürüyüşlerini gerçekleştirdi. Ormana yaklaştırılmayan Beykozlular, yaptıkları basın açıklamasında bölgedeki orman katliamının durdurulmasını istedi.

 

MEVCUT DURUM- SAĞLIK ÇALIŞANLARININ SAĞLIĞI

Salgın yönetilemiyor! Emekçiler, ötekileştirilenler ölmeye devam ediyor! Sağlık emekçileri tükeniyor, hayatını kaybediyor!

***

Covid-19 pandemisi sık görülmeye, sık öldürmeye ve yaşamı altüst etmeye devam ediyor. Toplam vaka sayısı 123 milyon 420 binin üzerinde. Covid-19 nedeniyle hayatını kaybedenlerin sayısı da 2 milyon 721 bini geçti. Bulaş tehdidi olan aktif hasta sayısında da yükseliş devam ediyor, 21 milyon 291 binin üzerine çıkan aktif hasta sayısı pandeminin daha da büyüyeceğini gösteriyor.

Covid-19 vakalarının kıtalara göre dağılımında Avrupa (36.4 milyon) zirvedeki yerini koruyor. Bunu Kuzey Amerika (35 milyon, 30.5 milyonu tek başına ABD’ye ait), Asya (26.8 milyon), Güney Amerika (19.9 milyon) ve Afrika (4.1 milyon) izledi. Covid-19’a bağlı ölümlerde kıtaların sıralamasında ilk iki değişmiyor: Avrupa (876 bin), Kuzey Amerika (803 bin). Üçüncülüğe Güney Amerika (516 bin) yerleşiyor ve ardından Asya (416 bin) ve Afrika (110 bin) geliyor. Ölümlerin yüz bin kişinin üzerine çıktığı altı ülke var: ABD (555 bin), Brezilya (293 bin), Meksika (197 bin), Hindistan (160 bin), İngiltere (126 bin) ve İtalya (105 bin).

Küresel pandemi ciddiyetini sürdürüyor. Dünya genelinde son 24 saatte 507 bin 346 kişide Covid-19 pozitifliği saptandı. Covid-19 nedeniyle hayatını kaybedenlerin sayısı ise 8 bin 134 kişi olup yüksek hızda devam ediyor. Biraz düşüş olması bazı ülkelerin hafta sonraları bildirim yapmaması, test eve sağlık hizmetlerine erişimle ilgili sorunlar ile ilgili. Şu an salgının oldukça ciddi artış gösterdiği. Günlük vaka bildiriminde Brezilya açık ara farkla zirvedeki yerini koruyor. Türkiye ise günlük bildirimlerinde ilk altıda yer almaya devam ediyor. Ülkelere göre yeni vaka sayısı şöyle: Brezilya (73.5 bin), ABD (56 bin), Hindistan (43.8 bin), Fransa (35.3), Polonya (26.4 bin), İtalya (23.8 bin), Türkiye (21.1 bin), Ukrayna (15.3 bin) ve Macaristan (11.1 bin).

***

Salgın kontrol altına alınamıyor. Yeni vaka, ağır hasta, aktif hasta ve can kaybı artıyor.  Son 24 saatte yeni vaka sayısı 21 bin 61 kişiye, Covid-19 nedeniyle hayatını kaybedenlerin sayısı 95 kişiye yükseldi. Toplam vaka sayısı 2 milyon 993 bine dayanırken toplam can kaybı 29 bin 959 kişiye yükseldi. Turkuaz tabloda eleştirilere rağmen ısrarla yer verilen yeni hasta sayısı 958 kişiye yükseldi. Günlük test sayısı 190 binin üzerine çıktı. Test sayısı arttıkça vaka sayısı da artış gösterdi. Turkuaz tabloda aktif hasta sayısı yer almıyor. Günlük olarak aktif hasta sayısını Worldmeters’dan paylaşmaya devam ediyoruz.

Worldmeters’a göre Türkiye’de aktif hasta sayısındaki ciddi yükseliş devam ediyor. Dün aktif hasta sayısı 155 bin 163 kişiye yükseldi. Aktif hasta sayısındaki bu ciddi yükseliş, bulaş tehdidinin artacağını da gösteriyor. Ağır hasta sayısımız ise 1,538 kişi. Aktif vakanın yükselmesi ile %1’e kadar düşen ağır hasta oranı dünya ortalamasının (%0.4) halen iki buçuk katına yakın! Yüksek ölüm hızının yüksek ağır hasta oranı ile ilişkili olduğunun vurgulamaya devam ediyoruz.

***

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, illere göre 100 bin kişide görülen korona virüsü vaka oranını gösteren haritayı paylaştı: “İllerimizde haftalık 100.000 nüfusa karşılık gelen toplam vaka sayısını gösteren insidans haritamızı ekte görebilirsiniz. Normale dönmek elimizde. Bu ancak tedbirle mümkün. Virüsü yok sayamayız. Onun normal hayatımızı elimizden almasına da izin vermemeliyiz. Bunu tedbirlere uyarak başarabiliriz” dedi. Haftalık Covid-19 vaka sayısı her 100 bin kişide İstanbul’da 251,12, Ankara’da 107,99, İzmir’de 111,41 oldu. Haftalık verilere göre en fazla vaka görülen iller Samsun, Giresun, Sinop, Balıkesir ve Yalova olarak sıralandı. Şırnak, Siirt, Hakkari, Mardin ve Şanlıurfa 100 bin kişide en az vaka görülen iller oldu.

***

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, mutasyonun yayıldığını, 76 ilde toplam 41 bin 488 İngiltere mutantı görüldüğünü açıklamıştı. Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mehmet Ceyhan, Türkiye’de mutant virüslü vakaların 10’da 1’inin tespit edildiğini belirterek, “Demek ki biz bu 41 binin 400 binler civarında olduğunu tahmin edebiliriz” dedi.

***

Sağlık Bakanlığı’nın yayınladığı bu verileri renklendirilmiş haritaya uyarlayan Güçlü Yaman isimli twitter kullanıcısının hazırladığı video, 16 Şubat’tan bu yana yaşanan değişimi çarpıcı bir biçimde göz önüne serdi. Yaman videoyu “Harita fena halde kızarmaya devam ediyor. 8 Şubat’tan 19 Mart’a risk haritasının değişimi” notuyla paylaştı.  https://twitter.com/GucluYaman/status/1373368945273663489?

***

Çin’de şubat ayından bu yana ilk kez salı günü kaydedilen Covid-19 vakasının, daha önce korona virüsüne karşı aşılanan bir kişi olduğu belirtildi. Hangi Çin aşısının yapıldığı açıklanmazken, Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi’nin eski başkanı Zeng Guan, Covid-19 aşılarının ‘yüzde yüz koruma sağlamadığını’ söyledi. Zeng, Çin’de geliştirilen aşıların ciddi vakaları önlemede etkisinin yüzde 90’dan fazla, koruma oranının ise yüzde 70’ten fazla olduğunu belirtti.

***

İspanya, kişinin tıbbi imkanlarla intiharı anlamına gelen ötenaziyi yasallaştıran sekizinci ülke oldu. Sağlık Kurulu’nun onayı gereken ötenaziyi, Ulusal Sağlık Sistemi’ne kayıtlı, tedavisi mümkün olmayan, fiziksel veya zihinsel büyük acıya maruz kalan, çaresiz hastalıklara yakalananlar talep edebilecek.

Belçika, Hollanda, Lüksemburg, Kanada, Kolombiya, Avustralya ve Yeni Zelanda’nın ardından ötenazinin yasallaştığı sekizinci ülke İspanya oldu.

 

AŞI TARTIŞMALARI

Covid-19 aşısı adaletsizliğine ilişkin çarpıcı bir veri daha açıklandı. ABD’nin etnik azınlıklara mensup kişiler arasında aşı uygulaması, beyaz Amerikalıların önemli ölçüde gerisinde kalıyor ve en son verilere göre, daha zengin bölgeler genellikle ilk önce aşı oluyor. Centre for Disease Control (CDC) tarafından yayınlanan oranlara göre, Covid’den ölme olasılığının yaklaşık iki katı olmasına rağmen siyah Amerikalılar beyazlardan çok daha yavaş bir oranda aşılanıyor. Kaiser Aile Vakfı (KFF) Irk Eşitliği ve Sağlık Politikası Program direktörü Samantha Artiga ise “Şu anda gördüğümüz şey, siyahlar ve Latinlerin aşılamanın hayli gerisinde kaldığı yönünde” dedi.

***

COVID-19 aşıları ve patent – Pınar Okyay

Aşılar patent haklarını üzerlerine almış aşı firmaları tarafından, o ülkelerin ve başka ülkelerin insanlarına satılıyor. Bir günde hisse senetlerinin değerleri onlarca kat artıyor. Oysa, dünyanın acilen aşıya gereksinimi var

Eğer aşıların paylaşımı bu şekilde devam ederse dünyanın tümüne aşı sağlamak için yaklaşık beş yıl geçmesi gerekiyor. Bunun en önemli nedeni aşıların yeterince üretilememesi. Peki, üretimi arttırmanın başka yolu yok mu? Var. Kesinlikle var. Şu anda aşıların üretildiği tesisler dışında atıl durumda olan, kullanılamayan ve insan gücü açısından da hazır tesisler bekliyor. Başta Hindistan olmak üzere aşı üretimi konusunda altyapısı hazır olan ülkelerin bu kaynakları kullanılamıyor.

Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) ve Ticaretle İlgili Fikri Mülkiyet Hakları Anlaşması (TRIPS). Bu anlaşma ile birlikte aşı patentleri de dahil olmak üzere fikri mülkiyetin korunmasına yönelik minimum standartlar belirlenir. TRIPS, ülkelerin farklı hazırlık zamanlarına göre en geç 2006 yılında olmak üzere yürürlüğe girdi. DTÖ, “fikri mülkiyet korumasının amacı, yeniliği teşvik etmektir” diyordu. “Bu koruma olmadan yeni fikirler için çaba gösterilemez” diyordu. Bu nedenle, TRIPS anlaşması imzalandı ve 10 yıl sonra yürürlüğe girmek üzere ülkelere süre verildi. O tarihe kadar Hindistan gibi ülkeler eşdeğer aşı üretimi ile aşıları ucuza ve çok miktarlarda üreterek, dünyanın gereksinimini karşılıyorlardı. 2006 yılı sonrasında patenti olmayan, jenerik, yani eşdeğer aşı üretimi sona erdirildi. O tarihten itibaren, patent sahibi olan, 20 yıl boyunca üretim, dağıtım ve fiyatlama da dahil satış haklarına tek başına sahip oldu. Bu kısıtlama ve tekelleşmenin sorunu erkenden izlendi. Bedelini yine yoksul ülkelerin yoksul insanları ödedi.

DTÖ’nün dönem başkanlığı yapan Güney Afrika ve ona destek veren Hindistan, Ekim ayında örgüte üye ülkelere, ticaretle ilgili fikri mülkiyet hakları anlaşması kapsamındaki patentleri ve dolayısı ile ticari sırları bu dönem için uygulama dışında tutmak ve COVID-19 aşıları için eşdeğer aşı yapımını hayata geçirmeyi önerdi. Gerekçeleri, haklıydı. Pandeminin yarattığı “istisnai durum”; ve fikri mülkiyet korumalarının şu anda “uygun fiyatlı tıbbi ürünlerin zamanında tedarik edilmesini engellediği veya potansiyel olarak engellediğini” savunuyorlardı.

https://t24.com.tr/yazarlar/pinar-okyay/covid-19-asilari-ve-patent,30303

 

AKADEMİDEN
Aşı geliştiricilerinin bir sonraki dalgası, düşük ve orta gelirli ülkelere yönelmiş durumdalar. Bu ülkelerdeki üreticiler ve enstitülerle çeşitli anlaşmalar yaparak pazardan alamadıkları aslan payını telafi etme uğraşındalar. Fakat bunu yaparken Pfizer, Moderna, AstraZeneca gibi ilk dalga aşıları üretmiş olan şirketlerin yapamadıklarına odaklanarak süreci yürütmek durumunda olduklarının farkındalar. Bu da çeşitli teknolojilerin toplumsallaşmasına yol açma potansiyeli barındırıyor. Örneğin bu firmalar buzdolabının dışında muhafaza edilebilen veya kişinin kendi kendine uygulayabildiği (ağız veya burun yoluyla uygulanabilen) aşılar üzerinde çalışıyorlar. Tedarik zincirini kolaylaştırmak adına Gana’da droneların kullanıldığı bir örnek de mevcut. Bakmayı bilen gözler sermaye grupları arasındaki rekabeti toplumun avantajına çevirecek süreçleri örgütleyebilir. Bununla birlikte küresel bazda COVID-19 vakaları, Ocak ayı başlarında zirve yaptıklarından bu yana önemli ölçüde azaldı. Bir grup bilim insanı, henüz temkinli olmakla birlikte, bunun salgının sonunun başlangıcı olup olmadığını sormaya başladılar. Fakat öte taraftan toplumsal bağışıklığa asla ulaşılamayacağını gerekçeleriyle gösteren yayınlar da çıkmaya devam ediyor. Salgının ilerleyişini modelleyen bilim insanları, aşılama çabaları tam gaz sürdürülse bile, COVID-19’u yenmek için başta konulan teorik eşiğe ulaşılamayacağını söylüyor. Tahminlerin çoğu, eşiği nüfusun % 60-70’ine yerleştirmişti, ancak birkaç faktör onu yukarı itiyor gibi görünüyor: 1)     Şu ana kadar onay almış olan aşılar, insanların COVID-19 hastalığına yakalanmasını önleyebilir. Ancak enfeksiyonu ve bulaşmayı ne ölçüde engelledikleri hala net değil. Aşılar SARS-CoV-2’nin yayılmasını engellemiyorsa, toplumsal bağışıklığı sağlamak için çok daha fazla insanın aşılanması gerekir. 2)     Doğru koordine edilmiş küresel çapta bir aşılama kampanyası, bir ihtimal COVID-19’u ortadan kaldırabilirdi ancak somutta durum hiç de öyle değil. Örneğin, İsrail teorik olarak bağışıklık eşiğine yaklaşıyor, ancak komşuları Lübnan, Suriye, Ürdün ve Mısır kendi nüfuslarının % 1’ini bile aşılayamadı. Bu, kuşkusuz hastalığın büyüyebileceği ve yayılabileceği savunmasız alanlar bırakacak. 3)     Daha bulaşıcı ve aşılara karşı dirençli olabilecek yeni SARS-CoV-2 varyantları ortaya çıkıyor. Yeni bir varyant kat edilen tüm aşamayı geri alabilir. 4)     SARS-CoV-2 enfeksiyonuna karşı ne kadar uzun süre bağışıklık kazanıldığı henüz belli değil, ancak çok muhtemelen sonsuza kadar değil. Bağışıklık azaldıkça, insanlar yeniden enfeksiyona yatkın hale gelir ve artık toplumsal bağışıklığa katkıda bulunmazlar. 5)     Toplumsal ve bireysel önlemler gevşetildiklerinde toplumsal bağışıklığın eşiği yükselir. Biyomedikal veri bilimcisi Dvir Aran, “Aşı kurşun geçirmez değildir” diyor. Bir aşının %90 koruma sağladığını düşünün: “Aşıdan önce en fazla bir kişiyle tanışırsanız ve şimdi aşı olup da 10 kişiyle tanışırsanız, başa döndünüz.” Peki, toplumsal bağışıklık olmadan nasıl bir gelecek bizleri bekliyor? Hastaneye yatışları ve ölümleri azaltan aşıların gelişimi bir yandan umut verici görünüyor. Ancak iki hafta önceki günlükte de paylaştığımız gibi uzun vadede, bilim insanlarının büyük çoğunluğu COVID-19’un gelecekte grip gibi endemik bir hastalık olabileceğini düşünüyor. Sheridan, C. (2021). Innovators target vaccines for variants and shortages in global South. Nature Biotechnology. https://doi.org/10.1038/d41587-021-00001-x Mallapaty, S. (2021). Has COVID peaked? Maybe, but it’s too soon to be sure. Nature. https://doi.org/10.1038/d41586-021-00705-9 Aschwanden, C. (2021). Five reasons why COVID herd immunity is probably impossible. Nature, 591(7851), 520–522. https://doi.org/10.1038/d41586-021-00728-2

 

TOPLUMSAL MÜCADELE- SAĞLIK MUHALEFETİ
‘İnsan hakları eylem planı’ açıklandıktan sonra siyasi soykırım bizleri şaşırtmadan dozunu arttırarak devam etti. Reformlar yargı reformları derken bütün hafta boyunca iktidar tüm faşist aygıtlarıyla mücadele edenlere saldırıyor…  Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun milletvekilliğinin düşürüldüğü gün HDP’ye kapatma davası açılıyor. Haftanın devamında ise Gare operasyonu sonrasında Süleyman Soylu’nun hedef gösterdiği SES avukatı ve İHD eşbaşkanı Av.Öztürk TÜRKDOĞAN gözaltına alınıp serbest bırakılıyor. Her alanda hak savunucularına, insan hayatını savunanlara saldırılarına devam eden iktidar aynı anda şeffaflıktan uzak tek adam kontrolündeki salgın yönetimine devam ediyor. Her hafta illerin ortalama vaka sayılarına göre risk grupları belirleneceğini söyleyen bakanlık bu kararını iki haftadan fazla devam ettiremiyor. Sorulan sorulara cevap vermeyen bakanlık TTB’ye ve sağlık örgütlerine randevu vermiyor. Aksine hayatlarını kaybeden sağlık emekçilerini anmak isteyen sağlık çalışanları sendikal faaliyetlerde bulundukları için açığa alıyor. Salgının kriziyle ülkenin krizi daha da derinleşirken biz mağdur değil yeni yaşam kurmaya hevesliler olarak her türlü mücadeleyle yarını kazanacağımıza inanıyoruz.

***

Türk Tabipleri Birliği (TTB) , Bilim  Kurulu üyesi kapanmanın modelleri üzerinde çalıştığı ve bunu üyesi bulunduğu Bilim Kurulu’nun görüşüne sunduğu belirtilen Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Levent Akın’ın hızla yükselen vaka sayıları ve alınacak önlemler ile ilgili bir gazetecinin sorularını yanıtlaması üzerine 5 soru sordu.

https://www.ttb.org.tr/haber_goster.php?Guid=b2843794-889b-11eb-97fb-6c2a8e49c502&utm_source=dlvr.it&utm_medium=twitter

***

Türk Tabipleri Birliği (TTB) pandemi döneminde tıp eğitiminde yaşanan sorunları 18 Mart 2021 günü çevrimiçi bir basın toplantısı ile değerlendirdi. Basın toplantısında son sözü alan Dr. Şebnem Korur Fincancı mezuniyet öncesi eğitimin yüz yüze sürdürülmesi, aşıda önceliğin tıp öğrencilerine verilmesi, öğretim üyelerinin ders veremez hale getirilmesi, tıpta uzmanlık öğrencilerinin öğrencilik kapsamından çıkarılması gibi başlıklarda mücadele ettiklerini hatırlattı. Korur Fincancı, tüm meslektaşlarını da TTB ile birlikte yürümeye ve dayanışmayı büyütmeye davet etti.https://www.ttb.org.tr/haber_goster.php?Guid=1b7579f8-87fb-11eb-97fb-6c2a8e49c502&utm_source=dlvr.it&utm_medium=twitter

***

Sağlık emek-meslek örgütleri, 14 Mart Tıp Haftası kapsamında sorunlarını ve taleplerini iletmek üzere 15 Mart 2021 günü Sağlık Bakanlığı önündeydi. Halkın ve alanda örgütlü sağlık emek-meslek örgütlerinin tüm karar alma süreçlerine etkin katıldığı yeni bir sağlık ve sosyal hizmet politikasına ihtiyaç duyulduğunun altını çizen Korur Fincancı, Sağlık Bakanlığı’ndan 14 Mart 2021 acil taleplerini açıkladı. Bu taleplerden birkaçı;

+COVID-19 meslek hastalığıdır, önerdiğimiz yasa tasarısı kabul edilsin.

+Toplumsal sağlık için güçlü ve etkin birinci basamak sağlık örgütlenmesi sağlansın.

+Şiddetsiz bir sağlık ortamında çalışabilmek için yeni ve etkili “Sağlıkta Şiddet Yasası” çıkarılsın, mobbing ve baskılar son bulsun.

+Emekliliğimize de yansıyacak temel ücret ile ekonomik ve özlük haklarımız iyileştirilsin, performans, ek ödeme değil, yoksulluk sınırı üzerinde, emekliliğe yansıyan temel ücret verilsin.

+3600/7200 ek göstergeler sağlansın.

https://www.ttb.org.tr/haber_goster.php?Guid=a89689c0-8586-11eb-97fb-6c2a8e49c502&utm_source=dlvr.it&utm_medium=twitter

İzmir Tabip Odası, İzmir Diş Hekimleri Odası, Sosyal Hizmet Uzmanları Derneği İzmir Şube, Türkiye Sağlık İşçileri Sendikası İzmir Şube ve TÜMRAD DER yetkilileri, DEÜ Tıp Fakültesi Hastanesi’nde sendikal çalışmalar yürüttükleri gerekçesiyle açığa alınan işyeri temsilcisi Günseli Uğur ile sendika üyeleri Arzu Sert ve kınama cezası verilen diğer üyelerle ilgili Konak Meydanı’nda bir basın açıklaması gerçekleştirdi.

https://www.demokratgundem.com/h-sendika-dernek-ve-odalardan-uzaklastirma-kararina-tepki-sorusturma-ve-aciga-alma-kararindan-vazgecilsin-7158#.YFSnhTEEvaR.twitter

***

İstanbul Şişli Şubesi Dünya Sosyal Hizmet Günü nedeniyle sendika binasında açıklama yaptı.

https://ses.org.tr/2021/03/istanbul-sisli-subemizden-dunya-sosyal-hizmet-gunu-aciklamasi/

***

Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu, UNFPA Türkiye ile Hacettepe Üniversitesi Kadın Sorunları Uygulama ve Araştırma Merkezi (HÜKSAM) iş birliğiyle hazırlanan “COVID-19 Pandemisi Sürecinde Kadın Sağlık Çalışanlarının Özelleşmiş İhtiyaçlarının Değerlendirilmesi Araştırması” kadın sağlık çalışanlarının pandemi dönemindeki tecrübelerini ortaya koymak ve ihtiyaçlarına ilişkin farkındalığı artırmak amacıyla hazırlandı. COVID-19 pandemisi sürecinde Türkiye genelindeki farklı il ve kurumlarda, çeşitli pozisyonlarda hizmet veren 1082 kadın sağlık çalışanından elektronik anket yolu ile toplanan veriler, toplumsal cinsiyet perspektifiyle ele alındı. Bununla birlikte, çalışmaya katılanların %48’i COVID-19 biriminde çalışan ve %28’i ise COVID-19 tanısı almış kişilerden oluşuyor.

https://turkey.unfpa.org/tr/news/covid-19-surecinde-kadin-saglik-calisanlarinin-ihtiyaclari-arastirmamiz-yayimlandi

***

Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin kapatılmaması, yerinde yapılandırılarak hizmete devam etmesi talebiyle ortak basın açıklaması gerçekleştirildi.

‘Şişli Etfal’in geleceği planlanırken, pandemi sürecinde halka büyük hizmetler sağlamış hastanemizin olmadığı bir durumda yeni pandemilerde, kitlesel saldırılarda, büyük İstanbul depremi gibi felaketlerde bölge halkının ne duruma düşeceğinin dikkate alınmasını istiyoruz. Bizler, binalarımızın yenilenmesi, sağlık çalışanlarımız, hastalarımız ve hasta yakınları için daha konforlu ve donanımlı bir hastane haline getirilmesini takiben Şişli Etfal’in, tüm birimleriyle, aynı yerinde halka hizmet sunmaya devam etmesini istiyoruz.’

https://www.istabip.org.tr/6490-saglik-meslek-orgutlerinden-ortak-aciklama-sisli-etfal-yerinde-kalsin.html

 

***

Diyarbakır Sağlık Platformu, 14 Mart Tıp Haftası kapsamında koronavirüs (Kovid-19) salgını nedeniyle yitirdikleri meslektaşları için anma etkinliği düzenledi. Sur ilçesinde bulunan Ongözlü Köprü’de bir araya gelen sağlık emekçileri, bir dakikalık saygı duruşunda bulundu. Sağlık emekçileri, daha sonra Dicle Nehri’nin sularına karanfil bıraktı.

***

Sakarya’nın Hendek ilçesinde 7 işçinin katledildiği 128 işçinin ise yaralandığı Coşkunlar Havai Fişek fabrikası patlaması davasının 2’inci duruşması görüldü

Hendek patlaması davasında sanıklar ve sanık avukatları pişkin savunmalar yaptı. Tutuklu olan sanıklardan patron Yaşar Coşkun, mağdur olduğunu iddia etti. Sanık avukatlarından Mehmet Mangıroğlu da “Bu işin fıtratında var” ifadelerini kullandı. İşçi yakını Tepeçınar ise “İşçilerin hiçe sayıldığı bir ülke istemiyoruz artık” dedi

***

‘Çığlıkta ahenk aranmaz’, Tarlabaşı Dayanışması insanlık dersi veriyor. Adı tarlabaşı ama dayanışmaları sınırları aşıyor. https://yeni1mecra.com/tarlabasi-dayanismasi/

JİN
Devletli uygarlığın dişlileri arasında en çok ezilen ve bu çarkın dönmesine en çok direnen kimlerdir sorusunun en net cevabı KADINLAR. Pandemi ile birlikte bu çarpışma tüm şiddetiyle devam ediyor. Salgının başlangıcıyla çalışma yaşamının dışına itilen milyonlarca kadın, pandemide en çok şiddet gördükleri evlerine hapsedildi. Yaşamın devamı için gerekli olan işlerin büyük kısmı pandemi öncesinde olduğu gibi yine kadınların üzerine yıkıldı. Kadınlardan, çocukların eğitimi, yaşlıların bakımı, hastalara refakat etme, evde görünmez kılınan tüm emek süreçlerini görünmeden halletmesi beklendi. ABD’de 5 milyona yakın göçmen kadın işlerinden oldu. Bir kısmı doğrudan işlerini kaybederken, bir kısmı da eve dönüp yaşamın devam ettirilmesi için gerekli işleri yapmak zorunda bırakıldı. Türkiye’deki tablo da ABD’den farklı değil. Sağlık hizmeti yaratılan parçalı yaklaşım sonrası, sağlık alanında da bakım hizmetlerini yürütmesi gerekenler yine kadın sağlık emekçileri oldu. Pandemi öncesinde hali hazırda devam etmekte olan çoklu kriz ortamında da emeği sömürülen kadınlar aynı zamanda büyük bir tahakküm altında kalmaya devam ediyor. Evlerin cinayet mahaline dönüştüğü bu ortamda direnişi büyüten kadınlar, iktidarların hedefi olmayı sürdürüyor. Boğaziçi Üniversitesine atanan kayyum rektöre yönelik protestolarda daha önce eylemlere katıldığı için hedef gösterilen kadınlara, LGBTİ+ örgütleri eklendi. Gökkuşağı bayrağının terör örgütü sembolü olarak gösterilmeye çalışması en son nokta oldu. Kadınları ve toplumda bulunan tüm ötekileri hedef göstererek hem kendi kitlesini yeniden konsolide etme çabaları, bu kimliklere yönelik saldırılar olarak karşılık bulmaya devam ediyor. 19 mart gecesi yayınlanan bir cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle İstanbul sözleşmesinden çıkıldı. Olayın hukuksal yanını tartışmayı bir kenara bırakırsak, pandeminin başından beri aslında Türkiye’de İstanbul Sözleşmesine yönelik tartışmaları hatırlamak en iyisi olacaktır. Karşılaştığımız ekolojik, ekonomik, patriyarkal, toplumsal ve siyasal krizin sorumlusu iktidarcı ve tahakkümcü akıl yönetemediği (ve asla yönetemeyeceği!!!) krizlerin tartışılmaması için baskının dozunu her geçen gün arttırmaya devam edecektir. Kadınlara yönelik bu saldırı kadın hareketinin tüm dünyadaki en güçlü muhalefet olmasından kaynaklanmaktadır. Muhalif olan gazetecilere, siyasilere yönelik sokaklarda gerçekleşen linç saldırılarına yönelik  soruşturma açtıklarını söyleyenler herhangi bir yol kat edemezken, aynı hukuk kurumları 8 martta Taksim’de gerçekleşmesi engellenen Feminist Gece Yürüyüşü sonrası sabaha karşı evleri basıp direnen kadınlara karşı gözaltı dalgasıyla karşılık veriyor.Gece yarısı kararnamenizle çıktığınızı sandığınız İstanbul sözleşmesine sahip çıkacağımızı, iktidarınızı sürdürmek adına giriştiğiniz savaş politikalarına karşı direneceğimizi, kar hırsınızla sınırsızca sömürmeyi hedeflediğiniz doğamıza sahip çıkacağımızı, yarattığınız krizlerin faturasını bizlere ödetemeyeceğinizi, önlenebilir ölümler dahil pandemide işlenen tüm bu sosyal cinayetlerin sorumlularından korkmadığımızı, onlardan hesap soracağımızı tüm kadınlar olarak bir kez daha haykırıyoruz.

Osmanlı İmparatorluğu’nun 1838 yılında Britanya ile imzaladığı Baltalimanı Antlaşması ve 1839 Tanzimat Reformları, Osmanlı İmparatorluğu’nun ekonomik yapısının kendi içine kapalı, geleneksel yapısından serbest ticarete geçişinin yasal zeminini oluşturdu. Sağlanan gümrük kolaylıkları ve ayrıcalıklar ile yabancı sermaye girişi ve makinalı üretim yoğunlaştı. Kapitalizmin gelişmesi ve üretimde yeni teknolojilerin kullanılmasıyla birlikte Avrupa’da, özellikle İngiltere’de yaşanan makine kırıcılığı Osmanlı’da da ortaya çıktı. Makina kırıcılık, işçilerin grevlerden bile önce, işsiz kalma korkusu, ağır ve uzun süreli çalışma koşulları ve ücretlerin düşürülmesine verdikleri tepki ve direniş eylemidir. Henüz belgelenmemiş olsa da Osmanlı’da da ilk olarak 1839 yılında bugünkü Bulgaristan’ın İslimiye (Sliven) şehrindeki Dobri Jaleskov’un fabrikasında kadın işçiler kendilerini işlerinden edeceğine inandıkları makinelere karşı isyan ettiler. 1851’de yine Bulgaristan Samarkov’da bir dokuma atölyesinde kadın işçiler ücretlerinin düşürülmesi ve muhtemel bir işsizliğe karşı mekanik tarağa bir saldırı düzenlediler, kendilerine mekanik tarağın bir daha kullanılmayacağı sözü verildikten sonra eylemlerinden vazgeçtiler. Osmanlı ülkesinde “makina kırıcılığı” eylemlerinin en şiddetlisi önemli bir halı imalat merkezi olan Uşak’ta 13 Mart 1908 yılında yaşandı.

https://www.catlakzemin.com/13-mart-1908-usakta-makina-kirici-kadin-isciler-ve-tarak-yagmasi/***

***

İstanbul Avcılar’da kadın emeği pazarı 8 Mart ile 13 Mart arası açık kaldı. Kadınlar burada bir araya gelerek yaptıkları el emeği ürünleri satarak ek gelir sağladı. Kadınlar birlikte çalışarak dayanışma ürünlerini ortaya çıkarttı. Bu sırada deneyimlerinden bahsederek, birbirleriyle de dayanışma gösterdi. Avcılar Halkevi’nden kadınların oluşturduğu Mimoza Kadın Emeği Atölyesi’nden ve Mor Çepni’den kadınlar kurdukları dayanışma örneklerini anlatırken, diğer masa açan kadınlar ise ek gelir sağladıkları için mutlu olduklarından bahsetti. https://sendika.org/2021/03/avcilarda-kadin-emegi-pazari-dayanismayla-kazaniyorlar-611087/

YENİ YAŞAM
  “Rivayet o ki; bir gece uykusundan telaşla uyanan Dehaq , sırtındaki iki büyük yarayı ve yılanları görünce  ölüm korkusuyla sarıp sarmalandı. Telaşla ortalığı ayağa kaldırıp emrindeki yöneticilerinden derdine derman bulmalarını istedi. Bulunan çözüm ise tam da insan kellelerinden kaleler yapan Asur’un ‘şanına’ yakışır bi şekildeydi. Her gün iki genç katledilecek beyinleri Dehaq’ın sırtından çıkan yılanlara yedirilecekti. Gün geçmiyorduki gençler Dehaq’a kurban edilmesin. Gençleri zorla elinden alınan halkın yaşamı dayanılmaz noktadaydı. Kawa’yê Hesinkar(demirci Kawa) efsanesi tam da bu dayanılmaz zulüm koşullarında ortaya çıktı. Kendi çocuklarını da Dehaq’ın zulmüne kurban veren Kawa son çocuklarını da kurban vermiyecekti. Halka öncülük edip hayvan beyinleriyle Dehaq kandırıldı. Saklanan gençler ise dağlara çekilip o büyük günün gelmesini beklediler. Gençler yeterli sayıya ulaştığında ise demirci Kawa planını işletmeye başladı. Saraya gidip çocuklarını kendi elleriyle teslim edeceğini söyleyince Dehaq’a yaklaşabilen Kawa demir görzüyle Dehaq’ı cezalandırdıktan sonra damda ateş yakıp gençlere işareti verdi, kısa sürede saray etkisiz hale getirildi. Dağlarda gençlerin yaktığı ateşler artık özgürlüğü simgeliyordu.  Birlik olan halklar zalimlerin saltanatına son vermiştiler. ”    İşte newroz direnişi böyle dilden dile efsaneleşti. Büyük bedeller verildi ancak son sözü direnenler söyledi. Binlerce yıldır mezopotamya ve kafkasya hakları baharı ve direnişi simgeleyen bugün de özgürlük ateşini yakmaya devam ediyor. Kelime anlamı ‘‘yeni gün’’olan newrozun ruhuna bugün hiç olmadığı kadar ihtiyaç duyuyor olmamız gerçeği önümüzde durmakta. Ortadoğu hakları hiç olmadığı kadar yeni bir yaşamın özlemini çekmekte. Günümüz egemenleri, tıpkı zalim Dehaq gibi insanlık onuruna kan kusturmakta. Çağdaş Kawa Mazlum Doğanın kör zindanda yaktığı ateş özgürlüğün nasıl bir iradenin eseri olacağını şu anda da haykırmakta. “Birleşmiş Milletler’in 149 ülke arasında yaptığı değerlendirmeyle belirlediği Dünya Mutluluk Raporu’nda ilk üç sırada Finlandiya, Danimarka ve İsviçre var. Geçen yıl 93. sırada olan Türkiye ise 104. sıraya geriledi. Rapora göre en mutsuz ülke de yine Afganistan oldu. Raporda ilk 10’a giren ülkelerden dokuzu Avrupa ülkeleri. İlk 10’da Avrupa dışından tek ülke Yeni Zelanda.”    Bu mutluluk sıralaması haberinde savaşın, soykırımcı sömürgeciliğin ve her türlü köleliğin dayatıldığı insanlar olarak kendimizi sonlarda görebiliriz elbette. Ancak umutlu ve inançlıyız. Hatta mutluyuz dahi diyebiliriz. Neden demiyelim ki? Zor olan ne ki? Belki de esas sorun yeni bir yaşama ne kadar hazır olduğumuzdur. Mutluluğu en zor koşullarda dahi hissetmek mümkünken bedenlerimizi saran kölelik zincirlerini görmezden gelmeye de devam edebiliriz. Tutsaklığımızın esas gardiyanı bizden başkası olmamakta. Yaşamı sadece insanlığa değil tüm doğaya zehir eden iktidar zihniyetini yüreğimizden beynimizden ve dünyadan söküp attıkça mutluluğu en derinden hissedeceğiz. İşte o zaman yeni Dehaqlar değil yeni bir yaşam söz konusu olacak. O zaman her günümüz newroz olacak. Newroz belki en yalın biçimde bize bunu anlatmakta. Bir hafıza olmakta. Direnmek ve kabul etmemek gerektiğini söylemekte. Tarihin hiçbir zamanında insanlık onuru köleliği tam olarak kabul etmedi. Koronavirüs pandemisini yaratan egemen sistem güçleri de bunu gerçekleştiremeyecektir. Hele ki kirli yaşamlarını reddedip yeni yaşama koşarsak. Köleliğimize son verirsek egemenlik de kalmayacaktır.

Dayanışma Kooperatif 10 yıldır alternatif bir yaşam hedefiyle faaliyetlerini sürdürüyor. Diğer kooperatifler ve üreticilerle ilişkilerindeki kriterleri kooperatif üyesi Hüseyin Atalay açıkladı; Bizim için iki seçenek vardır: Ya örgütlü kooperatif veya sendika olacak ya da küçük aile çiftçisi. Bunların dışında ürün tedariğinde bulunmuyoruz. Kooperatiflerde de seçici davranıyoruz. Bu konuda şirketleşmiş kooperatifler bizim için seçenek dışıdır. Tercihlerimizi belirleyen şey; kooperatiflerin demokratik yapılar olma zorunluluğudur. Örneğin, Ovacık Kooperatifi’yle karşılıklı olarak geliştirdiğimiz takas usulümüz var. Ovacık Kooperatifi bizim Hopa Çay’ı kullanırken karşılığında biz de nohut ve fasulye tedariğimizi oradan sağlıyoruz. Diğer kooperatiflerle de bu yaklaşımı geliştirmeye çalışıyoruz. Hopa Çay, Divkoop, Lice Kadın Kooperatifi, Pülümür Tarımsal Kalkınma Kooperatifi, Şahinyurdu Köyü Kooperatifi vb. kooperatiflerle de dayanışma ilişkisini büyütüyoruz. Bu aynı zamanda kooperatiflerin tanınırlığını da artırıyor

https://www.birgun.net/haber/dayanisma-kooperatifi-cabamiz-alternatif-bir-yasam-337707***

Fransa’da koronavirüs salgını gerekçesiyle tiyatroların kapatılması kararından 1 yıl sonra kültür-sanat emekçileri ve öğrenciler, kültür-sanat alanını etkileyen koronavirüs önlemlerini ve destek paketlerinde önerilen yetersiz reformları protesto etmek için “tiyatro işgalleri”ne başladı. Fransa genelinde, 32 salon işgal edildi. Tiyatroların önünde ise dayanışma eylemleri ve sanatsal gösteriler gerçekleştiriliyor.

https://bianet.org/bianet/sanat/240992-fransa-da-30-dan-fazla-tiyatro-isgal-altinda***

EKLER:

Hükümet salgının başından itibaren sermayeyi korumuştur – Adnan Serdaoğlu

Coronavirus salgınının ülke vatandaşlarına olan etkisi tüm şiddetiyle devam etmektedir. Ancak sosyal politikaları geliştirmesi, sosyal destekleri artırması gereken siyasi iktidar malesef tam tersi yönde adımlar atmaktadır. Bir yılı aşkın bir süredir devam eden salgın sırasındaki en önemli gelir desteklerinden biri olan Kısa Çalışma Ödeneği’nin (KÇÖ) mart sonu itibariyle durdurulacağının açıklanması herkes için bir şok etkisi yaratmıştır. Oysa KÇÖ’nün sona ermesi değil aksine kapsamının genişletilmesi ve daha fazla insanın bu uygulamadan yararlanmasının sağlanması gerekmektedir. Bizler salgın döneminin ilk günlerinden beri işçilerin gelir kayıplarına karşı KÇÖ’nün uygulanmasını, salgın koşullarında bütün işçilerin bundan yararlanmasını veya o şartların yaratılmasını, en düşük KÇÖ’nün asgari ücret düzeyinde olmasını savunmuştuk. İşsizlik sigortası fonu kaynaklarının tüm ayrıntılarını da ortaya koyarak bunun yeterli olduğunu söylemiştik. Hep birlikte gördük ki KÇÖ salgın döneminde işçilerin, daha doğrusu sigortaya kayıtlı olan işçilerin en önemli gelir desteği olmuştur. Ancak ağır yaralanma koşulları yüzünden de milyonlarca işçi bu ödenekten faydalanamamıştır. milyonlarca işçiyi etkileyen tek taraflı ve zorunlu KÇÖ’nün dışında ücretsiz izin uygulamasını başlatmıştı. İşsizlik sigortası fonundan nakdi ücret desteği günde 39 lira olarak reva görülürken bunun yılbaşı itibariyle kısmen çoğaltılması da bir işe yaramamış ve bu ücretsiz izin uygulaması daha çok işverenlerin, işçilerin cezalandırılması konusunda ve sendikalaşmanın engellenmesi konusunda bir silah olarak kullanılmasına yol açtı. Bugün yaklaşık 3.5 milyon insan KÇÖ’den yararlanırken, işverenler tarafından ücretsiz izine ayrılan ve çok daha düşük ücret alma durumunda kalan yaklaşık 2.5 milyon insan da maalesef yılbaşından önce 39 liraya maruz kaldı.

https://artigercek.com/haberler/hukumet-salginin-basindan-itibaren-sermayeyi-korumustur