“İŞİMİZİ GERİ İSTİYORUZ”: TÜRKİYELİ İŞÇİLER DARBE SONRASI İHRAÇLARI PROTESTO ETTİ
Selma Atabey, Türkiye’nin Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde bulunan Diyarbakır şehrinde Ekim sonundaki hükümet kararnamesiyle ihraç edildiğinde 22 yıldır hemşire olarak çalışıyordu. “ Arabamı ve evimi satmak zorunda kaldım. SGK(Sosyal Güvence)mı kaybettim” diyor. “Oğlum Liselere giriş sınavına hazırlanıyor ve içinde bulunduğumuz bu stresli durumdan kaynaklı başarısız olacağından korkuyorum.”
Atabey, Temmuz ayındaki başarısız darbe girişiminden sonra hükümet tarafından devlet güvenliği gerekçesiyle kamudan ihraç edilen 10 binlerce kamu çalışanından biri.
İhraç edilen çoğu kamu personeli sendikal faaliyetlerinden ötürü hedef alındıklarına inanıyor.
İşine son verilen işçiler ve KESK’e bağlı onları destekleyen 200’e yakın kişi “İşimizi Geri İstiyoruz” talebiyle Ankara’ya bir gösteri yürüyüşü düzenlemek amacıyla soğuk, yağmurlu ve rüzgarlı bir ortamda 22 Aralık’ta İstanbul’da toplandılar.
İhraçlara dikkat çekmek amacıyla yapılacak olan 450 km’lik gösteri yürüyüşündeki ilk girişim önceki gün çevik kuvvet tarafından kalabalığa göz yaşartıcı gazla müdahale edilerek engellenmişti.
Yürüyüşçüler polisle İzmit’te sendika şubesinden ayrılmalarına izin verilmemesi nedeniyle yeniden çatıştılar. Polisin baskısından dolayı en sonunda 24 Aralık’ta Ankara’da düzenleyecekleri mitinge tuttukları bir otobüsle gitmeye karar verdiler.
Bu kararnameler Türkiye’de 300’den fazla kişinin öldüğü 15 Temmuz darbe girişimi sonrası ilan edilen olağanüstü hal kapsamında çıkarıldılar. Başarısız darbe girişiminden Türkiye Cumhurbaşkanı’nın daha önce yakın dostu şimdiyse düşmanı olan Fethullah Gülen ve takipçileri suçlandı.
Kamu kurumlarındaki ihraçlar Gülenle bağlantılı oldukları iddia edilenlerin yanı sıra PKK ve bağlantılı gruplarla ilişkiyle suçlananlar hedeflenmektedir. Türkiye’de geçen 18 ay içinde PKK ve ona bağlı birimler ya da IŞİD bağlantılı saldırganlar tarafından gerçekleştirildiğine dayandırılan bombalı saldırılarda yaklaşık 500 kişi öldürüldü.
“Terörist hareketler demokrasimizi istikrarsızlaştırmayı ve bizi hedeflerimizden uzaklaştırmayı amaçlıyorlar. Şehirlerimizi teröristlerin kontrol etmesine izin veremeyiz.” Türk Dışişleri Bakanı Mevlüt Cavuşoğlu, Ekim ayındaki Avrupa Konseyi’nde son zamanlardaki yasaklamalara karşı getirilen eleştirilere karşı ülkesini savunurken bunları söyledi.
Türkiye Rus büyükelçisinin izinli bir Türk polis memuru tarafından suikastle öldürülmesinden sonra Erdoğan’ın danışmanı İlnur Çevik öldürülmenin ihraçların “basitçe yetersiz” olduğunu gösterdiğini söyledi.
OHAL’in ilan edildiği ilk andan bu yana 125.000 çalışan görevden ihraç edildi ve yaklaşık 40000 kişi tutuklandı. Bu toplam darbe girişimini destekleyen ya da yardım ettiğinden şüphelenilen askerler ve polislerle beraber onbinlerce öğretmen, sağlık çalışanı ve diğer kamu çalışanlarını da içeriyor.
Mustafa Yurtsever, anestezi teknikeri, ve eşi- ebe- her ikisi de 22 Kasım’daki kararnameyle güneydoğu bölgesi, Batman ili devlet hastanesindeki görevlerinden ihraç edildiler. Batman Ses Şube Başkanı Yurtsever, “ Durumu herkes gibi biz de internetten öğrendik” diyor. “Üç çocuğum var ve işimizi kaybettiğimizden beri yaşam standardımız dramatik bir şekilde düştü.”
Yurtsever ve diğer açığa alınan işçilere göre özel hastaneler ve kamu sektörü dışı diğer işverenler, genellikle kamuya göre daha az maaş verenler, bu şekilde kararnamelerle ihraç edilmişlere iş verilmemesi konusunda baskı görüyorlar. Bu potansiyel iş fırsatlarında da kara listeye alınmak demektir.
İhraçların kapsamı, Türkiye tarihindeki son askeri yönetim olan 1980 darbesi sonuçlarıyla benzerlikler göstermiş oldu. Yaklaşık 650.000 kişi tutuklandı ve 230.000 kişi yargılandı bu süre zarfında, darbe sonrası bir dizi yasa yürürlüğe girdi, aynı zamanda 1982 Anayasası kabul edildi, sendikalaşma ciddi bir şekilde kısıtlandı ve sivil toplumun diğer alanlarına sert müdahalelerde bulunuldu.
Amerika St. Lawrence Üniversitesi’nde Türkiye Uzmanı Howard Eissenstat’a göre son ihraçlarda sendikalar 1980deki kadar ön planda hedefte değiller.
Erdoğan’ın emrindeki AKP’nin kamusal alanı tekelleştirmesine karşı son direnişi hedef alarak, öğretmen ve diğer meslek gurupları gibi sivli çalışanları kapsadı. “gülenci olduklarından şüphelenildiği için ya da sadece devleti eleştirdikleri için, AKP şimdi onları yıpratmaya kararlı” diye anlatıyor. Eissenstat, Equal Times’a; “AKP 1980 darbesinin antidemokratik izlerini silmeye söz vererek iktidara geldi, bunun yerine bunları daha da güçlendirdi.”
AKP’nin işçilere yönelik tasfiye çabaları ilk değil, grev eylemleri sıklıkla engellendi, izinsiz gösteri yapmak/katılmak sendika üyelerine karşı suç duyurusu için gerekçe sayıldı.
AKP’nin iktidara geldiği 2002den bu yana sendika üyeliği oranı %25.1’den 2013 yılında %6.3e düştü, bu OECD ülkeleri arasında kayda geçen en düşük ikinci oran.
Canan Çalağan, Ankara’da resim öğretmeni ve KESK’in bir önceki dönem yönetim kurulu üyesi, 2012 yılında PKK’nin çatı örgütü KCK üyeliği suçlamasıyla tutuklanan çok sayıdaki sendika üyesinden biri. Tutuksuz yargılamayla tahliye edilmeden önce 8 ay hapsedildi.
KESK’e bağlı Eğitim-Sen Üyesi Çalağan “Tutuklanmamdan iki ya da üç ay sonra kocam da, o da bir sendika aktivisti, tutuklandı ve 12 yaşındaki oğlumuza bakacak kimse kalmadığından ailem ve arkadaşlarım bakmak zorunda kaldı. Sadece bizi cezalandırmakla yetinmeyip ayrıca tüm ailemizi de cezalandırıyorlar.”
İddianamede tutuklanmamıza gerekçe olarak “yasadışı örgüt üyeliği” gösterildi ama suçlanmamıza gerekçe olarak gösterilen deliller bizim kendi sendikal faaliyetlerimizdi.
Mehmet Sıddık Akın, Ankara Ses üyesi, sağlık teknikeri ve ayrıca 2012’de tutuklanan çoğu sendika aktivistlerinden biri ve Çalağan ile kocası gibi, o da 29 Ekim’deki kararnameyle ihraç edildi.
Akın “Okula giden iki çocuğum var, kızım kalp rahatsızlığı var ve oğlum da liselere giriş sınavına çalışıyor. Karım içinde bulunduğumuz bu durumdan kaynaklı antidepresan almaya başladı.” diyor. “Arkadaşlarımızdan ve sendikadan bir miktar finansal destek alıyoruz, ama onlar da bizler gibi düşük gelirli çalışanlar ve sonsuza kadar bu dayanışmayı sürdüremezler.”
Yine de Akın “Asla umudumu kaybetmedim. Yanlış bir şey yapmadığımızı biliyoruz ve mücadele etmekten başka yol yok” diyor.(Jennifer Hattam/EQUAL TIMES) (çeviren: Zülküf AKELMA)
Metnin Orijinal Hali: https://www.equaltimes.org/we-want-our-jobs-back-turkish#.WG1iQ9KLRdh