Home / KORONA GÜNLÜKLERİ / KORONA 7 GÜNLÜK(16-22 KASIM 2020)

KORONA 7 GÜNLÜK(16-22 KASIM 2020)

İnsanlık tarihindeki salgınlardan, egemen sınıflar, bir şekilde olan bitenlerin sonunda kendi pozisyonlarını koruyarak çıkmayı başarabildiler. Haliyle bundan sonra ne olacağı sorusuna da cevap aranıyor. Etienne Balibar’ın devlet-kamu-müşterekler kavramlaştırması bize tartışmanın teorik zeminini sağlıyor. Koronavirüs kaynaklı oluşan tabloda sağlığın belki de neden piyasanın insafına terk edilmemesi ve bir kamu hizmeti olması gerektiği gerçeği bir kez daha ortaya çıkmıştır. Buradaki kamusal sağlık hizmetinin nasıl olacağı devlet ve özyönetimler olarak tariflediğimiz müşterekler arasındaki gerilim ve çatışmalar ile belirlenecektir. Balibar’ın kamu kavramını salt devlet ilişkili bir kavram olarak düşünmemek gerekir. Öte taraftan buradan kendimize çıkaracağımız pay, bahsedilen gerilim ve çatışmalardan açığa çıkacak durumun yalnız sağlık hizmeti ile ilgili değil, toplumsal bir sağlık algısı ve bunun demokratik hizmet sunumunun gerçekleştirilmesine dönük olacak tartışmalar ve mücadele hattıdır. Bu durum salt sağlık alanıyla ilgili değil birey ve topluma dair bütün alanlarda ayrı ayrı tartışmalar ve gerilimleri beraberinde getirecektir.

Devletlerin salgını kontrol altına alma çabaları izleme, disiplin ve cezalandırma teknolojilerini geliştirerek totaliter eğilimleri güçlendirmeyi de hedeflemektedir. Salgının siyasal yönetimi sibernetik denetimi tek çözüm olarak dayatmaya başlamıştır ve bu toplumsal mücadeleler açısından oldukça önemli bir soruna işaret etmektedir. Savaşlarda ve sınırlarda kullanılan dijital gözetim uygulamalarının benzerleri ile bedenlerin bireysel hareketlerini gözetleme imkânı açığa çıkmıştır ve daha önce mültecilere uygulanan kapatma pratikleri ile en güvencesiz kesimlere uygulanan zorla çalıştırma pratiklerinin benzerleri salgınla mücadele adı altında yaygınlaşmaya başlamıştır. Egemen sınıfların kendilerini kolayca yalıtabildiği, alt sınıflarınsa salgının tüm etkilerine açık olduğu bir tür “pandemik/sindemik kast sistemi” hızla gelişmekte ve mevcut ayrımcılık ve eşitsizlikleri derinleştirmektedir. Salgın tehdidi ortadan kaldırıldıktan sonra da dezavantajlı kesimleri, diğer canlıları ve gelecek kuşakların yaşamlarını da gözetecek şekilde ortak çözümler üzerinde uzlaşmak ve bu yönde ortak uygulamaları geliştirmek artık politik ve ahlaki olmanın da ötesinde yaşamsal bir zorunluluktur.

SİYASAL SAĞLIK-EKOLOJİK SAĞLIK

  • İnsan hakları savunucusu Dr. Serdar Küni’nin Şırnak 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılandığı davada 4 yıl 2 ay hapse mahkûm edildi.

TİHV kararla ilgili yaptığı açıklamada, “davanın ilk duruşmasından itibaren iddiaların ne denli asılsız olduğu ve hiçbir somut delile dayanmadığı bir kez daha ortaya çıkmasına, iddiaların dayandırıldığı tanık ifadeleri suçlamalarla ilişkilendirilebilecek somut bir delil içermediği gibi, tanıkların kendileri de bu ifadelerin işkence altında alındığını ve beyanların kendilerine ait olmadığını belirtmesine karşın” bu kararın verildiğini ifade etti.

TİHV’in açıklamasında, “yargılananın, evrensel etik değerlere dayalı bir tıp pratiği olduğunu” ifade etti: “Bugüne değin ulusal ve uluslararası alanda yaratılan dayanışma ortamı açıkça göstermiştir ki Dr. Serdar Küni hiçbir şekilde yalnız değildir. TİHV olarak bu süreçte Dr. Serdar Küni’nin yanında olan tüm meslektaşlarımıza, dostlarımıza ve insan hakları savunucularına en içten teşekkürlerimizi iletiyoruz.

“Ve inanıyoruz ki bu güçlü destek ve dayanışma sayesinde yargılamanın sonraki aşamasında hukuk üstün gelecek, adalet tesis edilecek ve Dr. Serdar Küni beraat edecektir. Böylelikle bu dava, çatışma ortamlarında iyi hekimlik uygulamaları adına dünyanın başka yerlerinde de bir örnek teşkil edecektir.”

  • Demokratik Toplum Kongresi’nin (DTK) bazı belgelerinde isimlerinin geçtiği iddiasıyla Diyarbakır’da operasyon düzenlendi. 101 kişi hakkında gözaltı kararı verildi. 24’ü avukat 72 kişi gözaltına alındı.
  • DTK soruşturması kapsamında yapılan gözaltı operasyonlarını protesto etmek için İstanbul Taksim’de bir araya gelen HDP’lilere müdahale eden polis, il eşbaşkanlarının da aralarında olduğu çok sayıda kişiyi gözaltına aldı.
  • Bakanlığın karantina açıklamalarına karşın Maltepe’de hasta ve sağlıklı mahkumlar bir arada tutulduğunu belirten CHP Genel Başkan Yardımcısı Gamze Akkuş İlgezdi, “Yaklaşık bin mahkûmun 150 kadarı Kovid-19 pozitif ve buna rağmen tüm mahkumlar bir arada. Mahkumların hastalar ile ayrı yerde kalma talepleri cezaevi yönetimi ve gardiyanlarca kabul edilmiyor. Hatta bazı mahkumlara gardiyanların ‘grip gibi bu hastalık geçer’ dediği iddiaları gündeme geliyor” dedi.Mahkûm yakınlarından telefon aldığını anlatan İlgezdi, Maltepe Açık Cezaevinde yaşananlara Bakanlığın acilen el atması gerektiğini söyledi. Mahkûm sayısındaki azalma nedeniyle kalan mahkumların günde 16-17 saat çalıştırılmalarının her türlü kanuna ve vicdana aykırı olduğunu ifade eden İlgezdi, Kovid-19 testi pozitif çıkan mahkumların, hasta mahkumlar ve engelli mahkumlar bile çalıştırılıyor” dedi.
  • Erdoğan’ın “Türkiye çevre bakımından altın dönemini son 18 yılda yaşamıştır” sözleri gerçekten doğru sayılabilir. Kastedilen, Kazdağlarındaki gibi çevredeki altının dönemini olsa gerek.

Bu altın dönemini gerçekleştirmek kolay olmasa gerek. 18 yılda 15 kez Maden Kanununda düzenleme yapılmış. AKP iktidarında, ironiktir, 5 Ekim 2004 dünya çevre gününde, Maden Kanunda izin ve çevresel etki değerlendirmesi hususlarında düzenlemeler yapılmış, madencilik faaliyeti yapılabilecek alanlar genişletmiş. Orman, muhafaza ormanı, ağaçlandırma alanları, özel koruma bölgeleri, milli parklar, tabiat parkları, sit alanları, tarım alanları, su havzaları ve benzeri doğal ve kültürel zenginlikleri olan ve bu sebeple koruma altına alınmış alanlar(arka arkaya yazınca da anlaşıldığı gibi her yer) madencilik faaliyetine açılmış. Yetmemiş olacak ki 2019’da yasa komple değiştirilmiş.

Sonuçta, Kazdağlarından, Cerattepe’ye, altından baksan üstü görünecek hale gelmiş olan Türkiye’de, 2003’te bin 168 maden ruhsatı varken bugün 150 bin civarında maden ruhsatı var. Madenciliğin bu altın dönemde, maden arama ruhsat sahaları 7 milyon 709 bin 205 hektara ulaşmış. Bu da demek oluyor ki Türkiye’nin 10’da 1’i maden sahasına dönüşmüş. Bu dönüşüm yapılırken ne insanlara ne de ekolojiye olan olumsuz etkisi göz önüne alınmamış. Altın, bakır, kömür… var diye üstü, çevresi hiçe sayılmış. Ve tabi ki birçoğu bölge halkına sorulmamış, ÇED raporuna gerek yoktur denmiş, ÇED raporu çıkmadan madenler faaliyete başlamış, ÇED olumsuz kararına rağmen faaliyet durdurulmamış, ÇED uygun raporu alana kadar defalarca ÇED raporu kabul edilmemiş… altın bir dönem.

http://marksist.org/icerik/Doga/14905/Cevrenin-altin-doneminde-madencilik

  • Bilecik’te maden ocağının kapasite artırımı ve kurulması planlanan cevher zenginleştirme ile atık tesisi için, 36 bin ağaç ve günde 500 ton su, 9’a karşı 12 kabul oyu ile Meclis kararıyla gözden çıkarıldı. Ret oyu veren il meclis üyeleri, kabul eden üyelere, “Bu karara kabul oyu vererek, halkın ve haklının yanında duramadıklarını gösteren il genel meclisi üyesi arkadaşlarımızı vicdanlarıyla baş başa bırakıyoruz” diyerek tepki gösterdi.
  • PANDEMİDE YOKSUL VE ÇOCUK OLMAK /Derinleşen yoksulluk, ötelenen hayaller / Söyleşi

“Şöyle bir varsayımla başladık çalışmaya: bu süreç olağanüstü hâl ya da afet zamanlarında olduğu gibi dezavantajlı grupları ve bizim çalıştığımız çocukları derinden etkileyecekti. Dört kurumun da çalıştığı bölgeler dezavantajlı grupların yaşadığı bölgeler, çocuklar pandemi öncesinde de çok çeşitli ve çok boyutlu hak ihlallerine uğruyordu. Rapor için 122 çocuk ve 85 bakım verenle görüştük. Bulguları değerlendirirken Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin esas aldığımız dört temel ilkesi olan ayrım gözetmeme, öncelikli yarar, katılım ve yaşama, hayatta kalma ve gelişim desteklenmesi maddelerine bağlı kaldık. Çalıştığımız bölgeler eğitime katılımın ve okullaşmanın düşük olduğu bölgeler. Pandemi döneminde çocukların eğitimden daha da uzaklaştığını ya da erişemediklerini, dolayısıyla eğitim hakkına erişimde bir ihlâl olduğunu gözlemledik.”

https://birartibir.org/goc-ve-multecilik/888-derinlesen-yoksulluk-otelenen-hayaller

  • Dünya Çocuk Hakları Günü kapsamında rapor hazırlayan CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, 2020 yılının ilk 10 ayında gözaltında ya da toplumsal olaylarda -en az- 28 çocuğun, güvenlik güçlerinin işkencesine ya da kötü muamelesine maruz kaldığına dikkati çekti.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) İstanbul Milletvekili, 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü kapsamında “2020 Yılı Dünya Çocuk Hakları Raporu” hazırladı. UNİCEF verilerine göre dünyada aşırı yoksulluk sınırı içinde 862 milyon kişi var, bunların 385 milyonu çocuk olduğuna dikkati çekilen raporda, “Göç İdaresi Genel Müdürlüğü” verilerine göre, Türkiye’de kayıtlı yaklaşık 4 milyon mültecinin 1,7 milyonu çocuk olduğu belirtildi. Millî Eğitim Bakanlığı 2019 verilerine göre, 1 milyon mülteci çocuğun okul çağında olduğuna dikkat çekilen raporda, çocukların yüzde 37’sinin okula gitmediği belirtildi.

Raporda, İş Sağlığı ve Güvenliği (İSİG) verilerine göre, 2013 yılından bugüne -en az- 350 çocuk iş cinayetlerinde yaşamını yitirdiği vurgulandı.

  • Mekânın imhası, belleğin silinmesi, halkın mülksüzleştirilmesi / Söyleşi

“Savaş dediğimiz şey artık ince yöntemlerle yürütülüyor. İnsanların bedenlerinden, düşüncelerine ve dillerine kadar, onları var eden unsurlar üzerinde bir savaş sürüyor. Hem fiziksel çevreyi hem toplumsallığı içine alan bu savaş durumu üzerine düşünürken, barajları da hesaba katmalıyız. Barajlar biyopolitik düzlemde de okunabilir mi, diye de sormalıyız. Biyopolitika kavramına çok yönlü bir anlam kazandıran Michel Foucault, güvenlik denen şeyin kaba şiddetten öte, idari bir tekniğe, bir mekanizmaya dönüştüğüne dikkat çekiyor. Barajları da güvenlik bağlamında değerlendirmek gerekiyor. 1990’larda güvenlik amacıyla yakılan köyler var. Bu yakma fiziki ve sosyal çevrenin yok edilmesi demek. Bugün ise barajlar üzerinden çevrenin tahribatı var, ama bu tahribat bir dönüşümü de beraberinde getiriyor…

https://birartibir.org/ekoloji/884-mekanin-imhasi-bellegin-silinmesi-halkin-mulksuzlestirilmesi

  • İklim krizi mücadelesi Covid-19 önlem ve teşvik paketlerinin neresinde kaldı? – Pelin Cengiz

Geçen hafta dünyanın en büyük 19 ekonomisinin ve Avrupa Birliği’nin oluşturduğu G20 ülkelerinde faaliyet gösteren 14 kuruluşun bir araya gelerek hazırladığı “Climate Transparency Report 2020” (2020 İklim Şeffaflığı Raporu yayınlandı. Rapor, Covid-19 pandemisi başladığından bu yana ülkelerin aldığı ekonomik önlemlerle iklim kriziyle mücadele eylemliliği arasındaki ilişkiyi ortaya koyuyor. Bu çalışmanın çok temel ve çok kritik bir tespiti var. Rapor, dünyanın en büyük ekonomilerinin trilyonlarca doları Covid-19 kurtarma paketlerine yönlendirdiği günümüzde, kaynakların önemli bir kısmının iklim kriterlerini gözetmeyen fosil yakıt sektörüne aktarıldığını ve gelecek 10 yılda oluşabilecek yenilenebilir enerji fırsatlarını da riske atacağını öngörüyor. Ekonomik toparlanma teşvik paketlerini ve enerji sektörüne yansımalarını inceleyen birtakım raporlar yayınlandı, ancak bu raporun diğerlerinden farkı, ülkelerin politikalarının küresel ısınmanın 1,5°C’de sınırlandırılması hedefiyle ne kadar uyumlu olup olmadıklarına bakıyor ve iklimle mücadele kriterlerine eğiliyor…(https://artigercek.com/yazarlar/pelincengiz/iklim-krizi-mucadelesi-covid-19-onlem-ve-tesvik-paketlerinin-neresinde-kaldi) 

MEVCUT DURUM-SALGININ KONTROLÜ- SAĞLIK ÇALIŞANLARININ SAĞLIĞI

  • Salgın yönetilemiyor! Sağlık emekçileri tükenmeye, ölmeye devam ediyor! Diyarbakır Selahattin Eyyubi Devlet Hastanesi’nde ambulans şoförü olarak çalışan Ahmet Korkutata ve Bingöl Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Hastanesi’nde temizlik görevlisi olarak çalışan Medeni Güler Covid-19 nedeniyle yaşamını yitirdi.
  • Paran kadar sağlık anlayışı Covid-19 pandemisinde de devam ediyor. Karantinada iken fenalaşan 69 yaşındaki Covid-19 hastasından, 112 servisi tarafından götürüldüğü Şişli Kolan Hastanesi Acil Servisi’nde muayene ve serum için 1,170 lira ücret talep edildi. Ödeme yapmayı reddeden hasta, tedaviyi de reddettiği varsayılarak hastaneden çıkarıldı.
  • Pandemi dizginlenemiyor. Hafta sonu beklenen yetersiz tespit ve bildirim sorunlarına rağmen son 24 saatte yeni vaka sayısı 581 binin üzerinde gerçekleşti. Toplam vaka sayısı 58.5 milyona dayandı. Günlük can kaybı 9 bin civarında. Aktif vaka sayısı 16.6 milyonun üzerinde, aktif vakaların 102 bin 391’i ağır hasta, yani %0,6’sı ağır hasta.
  • Yüksek yeni vaka bildirim yapan ülkeler şunlar: ABD (172,8 bin), Hindistan (45,3 bin), İtalya (34,8 bin), Brezilya (32,6 bin), Rusya (24,8 bin), Polonya (24,2 bin), İngiltere (19,9 bin), Fransa (17,9), Almanya (16,6 bin), Ukrayna (14,6) ve İran (12,9 bin).
  • Türkiye’de yeni hasta sayısında rekor kırıldı. Son 24 saatte 5 bin 532 yeni hasta tespit edildi. Son 24 saatte tespit edilen 5 bin 532 hasta sayısı, salgının başlangıcından bu yana kaydedilen en yüksek günlük hasta sayısı oldu. Dün 135 kişi Covid-19 nedeniyle yaşamını yitirdi. Toplam hasta sayIsı 440 bini geçti. Aktif hasta sayısı 57 bin 761 kişiye yükseldi ve ağır hasta sayısı 4 bin 121’e yükseldi. Bu istatistikler Kasım ayının sonları ve Aralık ayında salgının daha da büyüyeceğinin habercisi! Aktif hastalar içinde ağır hastaların payı Türkiye’de oldukça yüksek, %7,1, dünya geneline göre yaklaşık 12 kat daha fazla. Bu durum turkuaz tablodaki vaka sayısının hasta sayısı ile değiştirilmesi ile ilişkili olduğunu, Sağlık Bakanlığı’nın gerçek vaka sayısını paylaşmadığını açıkça ortaya koyuyor. Dahası DSÖ’ne de bildirimi bu şekilde yaptığını gösteriyor.
  • Nisandan sonra kasım ayında yeni zirveyi yaşadığımıza dikkati çeken Türk Tabipleri Birliği (TTB) Kovid-19 İzleme Kurulu Üyesi Doç. Dr. Cavit Işık Yavuz “Nisan’daki günlük ölüm zirvesi aşıldı” dedi. Salgında sert bir yükseliş yaşadığımızı ifade eden TTB Covid-19 İzleme Kurulu Üyesi Doç. Dr. Cavit Işık Yavuz “Bu yükseliş yeni başlamadı. Ağustosun son haftası ve eylülden itibaren süren yükseliş kasımda şiddetlendi. Şu anda tablo çok ağır. Bu tablo gidişatı daha da ağırlaştırır” dedi. Türkiye’de salgında en yüksek ölümün 127 kişiyle 19 Nisan’da yaşandığını hatırlatan Yavuz, “O sayıyı aştık. 1 Eylül’den bu yana kayıp sayımız en az 5 bin 714. Şu ana kadarki kayıpların yüzde 47’si” dedi. 9-15 Kasım haftasında Covid nedeniyle 620 ölüm yaşandığını, böyle giderse bu hafta ölümlerin 800’ü geçebileceğini belirten Yavuz “Nisan’dan sonra yeni bir zirveye doğru gidiyoruz” ifadelerini kullandı. 1-20 Kasım arasında ise 1832 kişinin hayatını kaybettiğine dikkati çeken Yavuz “Bu ölüm sayısı eylül ayının toplamından daha fazla. Yani Kasım ayı 20 günde eylül ayını geçti. Nisanda toplam ölüm sayısı 2 bin 960’tı. Böyle giderse Kasım sonunda Nisan’ı da geçeceğiz” diye konuştu.
  • Türkiye Körler Federasyonu, pandemi döneminde hak ihlaline uğrayan engelli kadınlara ilişkin rapor hazırladı. Engelli kadınların salgın döneminde maruz kaldıkları şiddet oranının salgın öncesine göre arttığı belirtilen rapora göre bu dönemde psikolojik desteğe ihtiyaç duyan engelli kadınların yüzde 93’ü herhangi bir destek alamadı.
  • Meclis’te 57’si AK Partili, 18’i CHP’li, 11’i HDP’li 100’e yakın milletvekili korona virüsüne yakalandı. Artan vakalar nedeniyle Meclis’e girişte HES uygulaması zorunlu hale getirilirken, uzun Genel Kurul ve komisyon çalışmalarına çare aranıyor. Geçtiğimiz hafta boyunca Meclis’te grubu bulunan siyasi partilerin grup başkanvekilleri arasından bir dizi görüşme yapıldı. Görüşmelerde genel kurul ve komisyon çalışmalarının makul bir süreye çekilmesi ele alındı. Bu görüşmeler doğrultusunda muhalefet partileri cuma günü grup önerilerini geri çekti, genel kurul da erken kapandı. Bütçe görüşmelerinin yapıldığı komisyonda da hem konuşma sayısı hem de süresinde sınırlamalara karar verildi. Tartışmalı yasa getirilmediği sürece muhalefetin yoklama ve karar yeter sayısı istemeyeceği ifade ediliyor. Bu durumda gruplar sınırlı sayıda milletvekili ile çalışmalara katılabilecek. Ayrıca yaşı ileri ve kronik rahatsızlığı olan milletvekillerinin de önümüzdeki haftalarda Meclis çalışmalarına mecbur kalmadıkça katılması beklenmiyor.
  • Sağlık Bakanı Koca’nın ‘9.8 TL’nin üstünde almadık’ dediği test kiti 32 liradan fatura edilmiş! CHP Ankara Milletvekili Murat Emir, ‘Bakan’ın verdiği hesaba göre 1,7 milyon test kitinde yaklaşık 40 milyon TL’lik fazla ödeme çıkıyor’ dedi. Koronavirüs tanısında kullanılan yerli PCR test kitinin USHAŞ tarafından mart ayında Sağlık Bakanlığı’na normal fiyatının yaklaşık 4-5 katı fazlasına satıldığını iddia eden Emir, bu iddiasını bütçe görüşmelerinde de dile getirdi.
  • Pfizer ile bilim insanları Özlem Türeci ile Uğur Şahin’in kurucu ortağı olduğu Alman biyoteknoloji firması BioNTech’in geliştirdiği Corona virüsü aşısının 25 Aralık’tan önce kullanılmaya başlanabileceği açıklandı. Hollanda tıbbi sorumlusu Marc Kaptein, 25 Aralık’taki Noel Bayramı öncesi aşıya başlanmasının büyük olasılıkla mümkün olacağını açıkladı. Aşıyı eksi 70 derecede tutacak donduruculara da gerek olmadığını belirten Kapitein, bu durumun da daha az sorun anlamına geldiğini dile getirdi. Aşının çözülmesinden itibaren 5 gün boyunca buzdolabında saklanabileceğini söyleyen Pfizer yetkilisi, “Hayat kurtaran bir ilacı kim 5 gün bekletir? Sanırım saatler içinde hepsi kullanılır” diye konuştu.
  • Millî Savunma Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada, “Askerlik görevlerini yapmak üzere 23-25 Kasım 2020 tarihlerinde sevke tabi olan yükümlülerin sevkleri 22-24 Aralık 2020tarihine ertelenmiştir” denildi.
  • Erdoğan, G20 zirvesinde duyurdu: Yerli aşı tüm insanlığın hizmetine sunulacak. ‘Yerli Covid-19 aşısında insan denemeleri ay başında Erciyes Üniversitesi’nde başlamıştı.
  • Muğla’da bulunan Yatağan Termik Santralinde 12 işçide Kovid-19 tespit edildi, 100’e yakın işçi karantinaya alındı. Yatağan genelinde pozitif vaka sayısı 325 iken karantinada yüzlerce kişinin olduğu ifade ediliyor.
  • Bilim Kurulu üyesinden işçi dostu tespitler ve öneriler! Özel sektörün esnek ve kademeli çalışma konusunda yeterince özen göstermediğini düşünen Prof. Dr. İlhan şunları söyledi: “Özellikle mavi yaka olarak ifade ettiğimiz bedenen çalışan vatandaşlarımız içinde kademeli çalışmanın gelmesi gerekir. Bir arada gidiyorlar, öğlen bir arada yemek yiyorlar, çay arasına bir arada çıkıyorlar ve enfeksiyon riski artıyor. Örneğin 7-8-9 gibi başlansa, farklı zamanlarda servis yoğunluğu olsa, yemek farklı zamanda yense, haftanın farklı günlerinde belli gruplar gidip gelse elbette buradaki enfeksiyon riskini azaltmak mümkün.” Prof. Dr. İlhan, mavi yakalıların özellikle ulaşımda oluşturdukları yoğunluğu azaltmak şu öneride bulundu: “Şimdi okullar olmadığı için servisler de olmayacak. Belediyeler bu okul servisleri ile bir anlaşma yaparak yoğunluğu azaltmaya gidebilirler. Sabah ve akşam saatlerinde servisle kalabalık azaltılabilir.” Her nedense işçi dostu (?) Bilim Kurulu üyesinin aklına temel geçim araçları dışında üretim araçlarının durdurulması, bu dönemde işçilere ücretlerinin verilmeye devam edilmesi, barınma ve yaşam olanakları açısından sosyal desteğin sağlanması vb. öneriler gelmiyor!
  • Koronavirüs pandemisi sürecinde yaşanan sorunlar, ek ödemelere ilişkin adaletsizlikler, döner sermaye kesintileri, idari izinler gibi konularda çeşitli hak arama mücadelesinde bulunan Dokuz Eylül Üniversitesi Hastanesi çalışanlarına, hastane bahçesinde yapılan eylemler sonrası açılan soruşturmaların ardından Rektörlük kınama cezalarını tebliğ etmeye başladı.
  • İran Sağlık Bakan Yardımcısı Rıza Melekzade, Sağlık Bakanı Said Nemeki’yi yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınını kötü yönetmek ve çok sayıda can kaybına neden olmakla suçlayarak istifa etti. İran’da Covid-19 nedeniyle vaka sayıları ve can kayıpları son haftalarda salgının başından bu yana en yüksek seviyelere çıktı. Ülkede virüs kaynaklı can kaybı 43 bini aşarken vaka sayısı 900 bine yaklaştı.
  • İtalya’da koronavirüs son 24 saatte 692 kişi yaşamını yitirdi. Ülkede son 12 gündür, günlük ölü sayısı 500’ün üzerinde kaydediliyor. Virüs bulaşma katsayısı Rt’nin düşüşe geçtiğini belirten İtalya Sağlık Bakanı Speranza, “Hâlâ 1’in altına inmedi ancak o zaman daha önemli sonuçları görmüş olacağız” dedi.
  • Almanya’da bir başhekim Covid-19 hastalarını öldürmekten tutuklandı. Almanya’nın Essen kentindeki bir klinikte çalışan Covid-19 tedavisi gören ve durumu ağır olan iki hastayı öldürdüğü belirtildi. Doktorun hastalarına kasıtlı ve yasa dışı bir biçimde, ölüme yol açan ilaçlar verdiği ifade edildi. Doktorun, büyük acılar çeken hastasının acılarına son vermek için bunu yaptığını söylediği aktarıldı.
  • Korona virüsüne karşı geliştirilen aşılar arasında şu ana dek en yüksek başarıyı sağladığı belirtilen Moderna firması, aşıyı hükümetlere doz başına 25 ila 37 dolar arasında satacaklarını açıkladı. Avrupa Birliği’nin Moderna’dan milyonlarca doz aşı almak için pazarlıklarda sona geldiği de belirtildi.
  • New York Yüksek Mahkemesi hâkimi, pudralarındaki asbest nedeniyle kansere yakalandığı iddiasıyla Amerikan kozmetik ve bakım ürünleri markası Johnson & Johnson’a dava açan çifte, 120 milyon dolar tazminat ödenmesine hükmetti.

TOPLUMSAL MÜCADELE- SAĞLIK MUHALEFETİ

  • SES Genel Merkezi COVİD-19 un meslek hastalığı olmasıyla ilgili bir açıklama yayımladı. Açıklamada: “Aylardır iş yerleri önünde yaptığımız eylemler, Mecliste grubu bulunan partilerle görüşmelerimiz, şube/temsilciliklerimizin illerindeki siyasi partileri ziyaretleri, milletvekillerine gönderdikleri mailler, görüşmeleri, hashtag çalışmalarımız neticesinde Covid-19’un meslek hastalığı sayılması yönünde önemli bir adım atıldı.

Meclis Sağlık Komisyonu’nda tüm partilerin temsilcilerinin ortak görüşüyle Covid-19’un sağlık emekçileri için meslek hastalığı sayılması kabul edildi. Komisyon Başkanı Recep Akdağ, ortak yasa teklifi hazırlamak için parti yöneticileri ve Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ile görüşeceklerini söyledi.

Sağlık alanında örgütlü emek ve meslek örgütleriyle birlikte Covid-19’un sağlık emekçileri için meslek hastalığı olarak kabul edilmesi, sağlık ve sosyal hizmet emekçilerinin bütün sorunlarının çözülmesi ve taleplerinin karşılık bulması için mücadelemiz devam edecek.

Sağlık Komisyonu’nda onaylanan yasa teklifi bir an önce, geçmiş dönemde yaşamını yitiren ve enfekte olan sağlık emekçileri ile tüm sağlık ve sosyal hizmet alanında çalışan emekçileri kapsayacak şekilde yasalaşması için sürecin takipçisi olacağız.” denildi.

  • KESK’li kadınlar Ankara’da açıklama yaparak, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’nde tüm kadınları “Yaşamımızı Savunuyoruz” şiarıyla saat 18:00’da Çankaya Belediyesi önünde Ankara Kadın Platformu tarafından yapılacak eyleme çağırdı. Aralarında SES Kadın Sekreteri Gönül Adıbelli ve SES Ankara Şube Kadın Sekreteri Meryem Gönbe’nin de bulunduğu KESK’li kadınlar açıklamanın ardından tutuklu KESK üyesi kadınlara kart gönderdi.
  • Kovid-19 pandemi sürecinde birçok iş kolu olumsuz etkilenirken, esnaf ve kültür sanat emekçileri de yaşadıkları sorunlara karşı bir araya geldi. Kısıtlamalar sonucu müzisyenler enstrümanlarını satarken, eğlence mekanları da işyerlerine kilit vurmak zorunda kaldı.

İzmir’de de 4 Kasım’dan bu yana sürdürdükleri “Bekliyoruz” eylemlerini “Ses Çıkarıyoruz” eylemine dönüştüren esnaf ve kültür sanat emekçileri Alsancak Kıbrıs Şehitleri caddesinde eylem gerçekleştirdi.  2 metre aralıkla duran kültür sanat emekçileri ve esnaflar, “Bu önlemler virüsü yaşatır bizi öldürür”, “Virüsten mi ölelim açlıktan mı?”, “Virüs notayla bulaşmaz”, “3 milyon kişi işsiz kaldı geçinemiyoruz” dövizleri açarak 5 dakikada bir enstrümanlarıyla, tepsileriyle ve alkışlarla ses çıkardı.

  • DİSK’e bağlı Birleşik Metal-İş sendikasına üye oldukları için patron tarafından tazminatsız şekilde işten atılan ve ücretsiz izne çıkarılan Systemair HSK, Özer Elektrik ve Baldur fabrikaları işçileri, 24 Kasım Salı günü Ankara’ya yürüyüş başlatacak.

Yürüyüşle ilgili Birleşik Metal-İş tarafından yapılan açıklamada; “Sendikalaştıkları için cezalandırılıp tazminatsız işten atılan ve ücretsiz izne çıkarılan işçilerin ANKARA yürüyüşü başlıyor. Sendikamızın örgütlendiği Systemair HSK, Özer Elektrik ve Baldur fabrikalarında tazminatsız işten çıkarılan ve ücretsiz izne yollanan üyelerimiz Ankara’ya yürüyor. Sendikamızın öncülüğünde yapılacak yürüyüş Ankara’da Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) ve Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı önünde sona erecek” denildi.

  • İşçi Dayanışma Derneği, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın yurttaşlardan evde olduklarını gösteren fotoğraf ve videoları paylaşmalarını istemesine yanıt vererek, “Biz işçiler evde kalamıyoruz. Çünkü hükümet olarak zorunlu işler dışındaki işleri durdurmadınız!” dedi.
  • Sinbo firma bünyesinde 3 yıldır çalışan ve ücretsiz izne çıkarılan Tüm Otomobil ve Metal İşçileri Sendikası (TOMİS) üyesi Dilbent Türker bu süre zarfında firmanın ücretleri sürekli geç yatırdığını ya da belirsiz bir tarihte yatırdığını söyledi. Bundan ötürü firma bünyesinde sendikal faaliyet yürüttüklerini dile getiren Türker, “Sendikal faaliyetlerle birçok hakkımızı elde ettik. Salgında firma yeterince test de yaptırmıyordu. Buna karşı da çıktık. Örneğin şu anda Sinbo’da çalışan 200 işçinin testi pozitif çıktı. Onlarla temas halinde bulunan işçiler ise hala çalıştırılıyor. İşçilerin hayatları söz konusu olmasına rağmen kâr için bu durum dikkate alınmıyor. Yine başka bir sorun ise firmada mobing, performans dayatması hat safhaya çıkmış. Bu sorunların çözümü ve sorunların giderilmesi için verdiğimiz mücadele nedeniyle ücretsiz izne çıkarıldık” dedi.
  • İtalya’nın Torino kentinde 12 yaşında bir öğrencinin başlattığı protestolarda, yüz yüze eğitim görmek isteyen öğrenciler uzaktan eğitime okulların önünde oturarak devam ediyor. Anita Iacovelli isimli öğrenci online eğitimin sorunlarını şöyle anlattı: “Bu şekilde eğitimde mesela internet bağlantısında sorun yaşanabiliyor. Uzun süre ekranın karşısında oturduğunda konsantrasyonun bozuluyor, dikkatin dağılıyor; dersleri takip edemiyorsun. Ama tek sorun bu değil. Bazılarının internet bağlantısı bile yok. Ders çalışacak alana, onlara yardımcı olabilecek ebeveynleri yok…”
  • Fransa’da tartışmalı güvenlik yasa tasarısı Ulusal Meclis’te kabul edildi. Parlamentoda, 17 Kasım’dan bu yana görüşmeleri devam eden tasarının 24’üncü maddesine göre, görevdeki güvenlik güçlerinin yüzü veya kimliğinin yayımlanmasını yasaklanacak. Söz konusu madde için 24 milletvekili “ret”, 146 milletvekili “kabul” oyu kullandı. Paris’te Eyfel Kulesi yakınlarındaki Trocadero Meydanı’nda toplanan binlerce sarı yelekli, güvenlik yasa tasarısını ve Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron yönetiminin politikalarını protesto etti. Eyleme, gazeteciler, bazı sendikalar ve insan hakları alanında çalışmalar yapan kuruluşlar da katıldı.
  • Şehir Hastaneleri ve Kamu Zararı Pazar (Piyasa) Testi Tartışması / Kubilay Yalçınkaya“Şehir Hastaneleri konusunda genel itibariyle tartışmaların odak noktasını, hizmetlerin kapsamı, yatak doluluk oranı kapsamında taahhüt edilen hizmet miktarları ve bu hizmetlere yapılacak fahiş fiyat uygulaması oluşturmaktadır. Bu üç eleştiri noktasını hizmetlerin kapsamını, hizmetin niceliğini hem de fiyatını etkileyecek olan ve sözleşmeler kapsamında ortaya konulan Pazar (Piyasa) Testi tartışmaları kapsamında değerlendirmek tartışmalara katkı sağlayacak hem de Şehir Hastaneleri konusunda gri alanları daha görünür kılarak, projenin içeriği ve mantığını ortaya koymak anlamında fayda sağlayacaktır.”“‘Pazar Testi’ İdare ve Şirket arasında imzalanan sözleşmeler kapsamında Şirket tarafından sözleşme kapsamında yürütülecek hizmetlerin hem kapsamının hem de fiyat güncellemesi amacıyla ortaya atılmıştır. “Pazar Testi” sadece mevcut sözleşme ilk halindeki hizmetleri kapsamanın ötesinde işletme döneminde ortaya çıkacak yeni hizmetler içinde geçerlidir. Bu nedenle Şirket tarafından yürütülecek olan 19 hizmet başlığı ötesinde işletme döneminde bu hizmet alanının genişleyebileceği sözleşmeler kapsamında ifade edilmektedir.”
  • http://ozgurdenizli.com/sehir-hastaneleri-ve-kamu-zarari-pazar-piyasa-testi-tartismasi-kubilay-yalcinkaya/

JİN

  • Diyarbakır’da TJA’lı aktivistleri, 25 Kasım vesilesiyle kadınlara broşürler dağıtarak alanlara çıkma çağrısında bulundu.
  • İsviçre, Belçika ve İngiltere’deki Kürt kadın hareketleri, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Dayanışma ve Mücadele Günü dolayısıyla yaptıkları açıklamalarla, Avrupa Kürt Kadın Hareketi’nin (TJK-E) başlattığı ‘Diktatörü Yargılamak İçin 100 Neden’ kampanyası kapsamında alanlara çıkacaklarını duyurdu ve yapacakları eylem ve etkinlikleri paylaştı.

Yekîtiya Jinên Kurd ên Swîsre (YJK-S), yaptığı yazılı açıklamayla kapitalist sistemin kadına yönelik yürüttüğü sistematik kırıma dikkat çekerek, tam da böylesi bir süreçte TJK-E’nin başlattığı kadın kırımına karşı kadını ve toplumu savunma hamlesinin hayati önemde olduğunu belirtti.

  • Samsun’da görev yaptığı hastanede birlikte çalıştığı sağlık çalışanını eski eşinin şiddetinden korumak isterken bıçaklanarak katledilen Dr. Aynur Dağdemir, ölümünün beşinci yıldönümünde Türk Tabipleri Birliği (TTB) ve Samsun Tabip Odası tarafından mezarı başında anıldı. Anmanın ardından Samsun Tabip Odası’nda bir basın toplantısı düzenlendi. 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Uluslararası Mücadele Günü’nün Aynur Dağdemir’e adandığı belirtilen açıklamada kadınların ve özel olarak da kadın sağlık çalışanlarının karşı karşıya kaldığı şiddete dikkat çekildi ve talepler sıralandı:
  1. 1 Ağustos 2014 tarihinde imzalanan Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin çıkarılan İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı yasa uygulanmalıdır,
  2. Kadınlara karşı her türlü ayrımcılığın ortadan kaldırılmasına ilişkin Sözleşme-Cedaw, İstanbul Sözleşmesi ve Çocuk Hakları Sözleşmesi gibi tüm uluslararası insan hakları sözleşmeleri, her yerde ve herkese karşı savunulmalı, onaylanmalı ve onaylandıktan sonra yürürlüğe konulup eksiksiz uygulanmalıdır,
  3. İnsan haklarının temeli olan, insanların haysiyet ve haklar bakımından eşitliği ilkesi dünyadaki ve ülkemizdeki tüm kadınlar için geçerli olmalıdır,
  4. Pandemi de dahil olmak üzere bütün krizler, kadın haklarını koruyacak ve cinsiyet eşitliğini sağlayacak biçimde ele alınmalıdır,
  5. Pandemi süreci de dahil olmak üzere kadınların ekonomik, politik, sosyal, kültürel ve üreme haklarının gerçekleştirilmesini kolaylaştıran politikalar uygulanarak cinsiyet eşitliği sağlanmalıdır,
  6. Medya, klişelerden kurtulup, kamusal ya da özel kimliğine bakmadan faillere odaklanmalı, onları ortaya çıkarıp sorumlu tutarak, kadın hakları ihlallerini ve toplumsal cinsiyete dayalı şiddeti ortaya çıkarmalıdır, diyoruz.
  • İşçilerin çoğunluğunu kadınların oluşturduğu Plaspak fabrikasında çalışan kadın işçileriz. 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü yaklaşırken biz de kendi fabrikamızda yaşadıklarımızı sizlerle paylaşmak istiyoruz.

Bu uzun süreli çalışma özellikle biz kadın işçileri daha çok etkiliyor. Birincisi vücudumuz bu uzun ve ağır çalışma şartlarına dayanamıyor. Birçok arkadaşımız eklem ve boyun ağrıları, kas tutulmaları yaşıyor. Bunlar hiç yokmuş gibi aynı çalışma temposu devam etti. Bu çalışma temposu sadece çalışma hayatımızı değil sosyal hayatımızı da derinden etkiliyor. Bırakın sosyalleşmeyi, ailemizle bile birlikte olamıyoruz. Akşam 21.00’den sonra eve varabiliyoruz. Duş alıp yemek yedikten sonra yorgunluktan hemen gözümüz yatağa bakıyor. Ailemizle, çocuklarımızla bile zaman geçiremiyoruz. Bir tek hafta sonu izni var. Onu bile kendimize ayıramıyoruz. Bu sefer de ev işleri vardiyası başlıyor. Bazen düşünüyoruz “Niye yaşıyoruz, bu dünyaya patronlara para kazandırmaya mı geldik” diye.

https://www.evrensel.net/haber/419307/plaspaktan-kadin-isciler-yazdi-onurluca-calisip-yasamak-istiyoruz

  • Kadın rolleri gıda özgürlüğünün neresinde? / Emet Değirmenci“COVID-19 sağlık krizi gibi görünüyor. Aslında yıllardır işaret etmeye çalıştığımız ekolojik krizin daha görünür hali… Sağlıklı gıdaya ulaşma sorunu artık daha da belirginleşti. Ancak ekolojik krizin arkasında yatanları, cinsiyetçi sorunu görmeden ekolojik krizi de net olarak anlayamayız. Nasıl adaletsiz bir sistemin oluştuğunun farkına varamayız.”“Dünyada 2008 Gıda Krizi’nden sonra yerli halkların ortaya attığı gıda özgürlüğü (food soverenity) kavramı; gıda güvenliğinin ötesinde herkesin sağlıklı gıdaya adaletli bir şekilde ulaşımını konu eder. Gıdanın müşterek olmasını savunur. Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin çözümünü de konunun merkezine oturtur. Sağlıklı gıdaya ulaşmak için kapitalist patriyarkal sistemin sürekli beslediği cins, etnik grup, sınıf ve benzeri eşitsizliklerin çözülmesi gerekliliği üzerinde durur. Gıda aktivisti ve akademisyen Raj Patel bu alanda çalışan aktivist akademisyenlerden biri. Patel, kadınlara verilen mikro krediler ve fonların kadınları güçlendirmediğinin altını çiziyor ve bunun yerine her yerel kültüre özgün çözümler bulunmasını öneriyor.3 Ekofeminist Vandana Shiva ise gıda özgürlüğünün tohum özgürlüğüyle başladığına işaret ediyor. Uluslararası şirketlerin küreselleşme kapsamında gıda özgürlüğünü halkın elinden aldığının altını çiziyor. Küreselleşmeyle kadının kuşaktan kuşağa aktardığı bilgi ve deneyimin ortadan kaldırıldığını vurgulayarak yerel tohum özgürlüğü hareketiyle kadının toprak hakkına ve nihayetinde yeryüzü demokrasisine ulaşılabileceğine vurgu yapıyor. La Via Campesina, agroekoloji hareketi vasıtasıyla herkesin kendi ülkesine özgü geleneksel tarım çalışmalarının bilimle desteklenmesinin önemi üzerinde durmakta. Ayrıca dünya iklim zirvelerinde yerli kadınlar vasıtasıyla en yerinde radikal mesajlar veren grubu oluşturmaktalar. Türkiye’de de Üzümsen vb. çiftçi sendikaları La Via Campesina’yla bağlantılı çalışıyorlar.”
    https://www.catlakzemin.com/kadin-rolleri-gida-ozgurlugunun-neresinde/
  • Güney Kore’nin yoğurtçuları: Kadınlar yeni bir gelenek oluşturdu

“Hayvancılığı geliştirmek isteyen Güney Kore yönetiminin elinde fazladan süt kalınca yakult üretildi ve faydaları anlatılarak reklamı yapılan bu içeceğin satışı, geleneksel olarak ev dışında iş yapmasına sıcak bakılmayan kadınlara bırakıldı.”

“Jeon Deuk-soon gibi pek çok kadın, çocukları okuyarak kendilerinden daha iyi bir yaşama kavuşabilsin diye 1970’li yıllarda evlerinden çıkarak çalışmaya başladı. Koca gün yorulduktan sonra toplu taşımada oturacak yer aramaları, onlara “agresif” ve “üçüncü cinsiyet” yaftalarının yapıştırılmasına neden oldu.”

“Ancak diğer yandan iyi ilişkiler kuran müşterileri, çocuklarına veya evcil hayvanlarına bakacak insan lazım olduğunda onların yardımına ihtiyaç duyuyor. Özellikle yalnızlığını paylaşmak isteyen yaşlılar, onları çok seviyor. Belediyelerin koordine ettiği programlarla, yalnız yaşayan 30 bin yaşlı bedavaya süt ve yoğurt sahibi oluyor. Yalnızca son yarım yüzyıldır yapılan meslek, Güney Kore’nin kültürüne işlemiş gibi görünüyor.”

https://avrupaforum3.org/guney-korenin-yogurtculari-kadinlar-yeni-bir-gelenek-olusturdu/

  • Bilim kuram dergisi Jineolojî’nin 19’uncu sayısı, “Ekolojik yaşam” kapağıyla çıktı. Ekim, Kasım ve Aralık aylarını kapsayan derginin yeni sayısında, “Ekolojik yaşam” konusu irdelendi.

     YENİ YAŞAM

  • LA COL MİMARLIK KOOPERATİFİ /Kapitalist çarka çomak / Söyleşi

İşçi sınıfının giderek yoksullaştırıldığı bir dönemde artık sermayenin geleceğe kaçış yöntemlerinden biri de emlak temelli genişlemeydi. 2008 kriziyle beraber bu stratejinin vahim sonuçlarına tüm dünyada şahit olduk. Bu felakete “yıldız mimarların” bir kısmının paravanlık ettiğini söylemek de yanlış olmaz. Ancak, krizden prekarya şartlarında çalışan birçok mimar emekçi de çok kötü etkilendi. Krizin ardından eşitlik düzleminde kurulan, evsizler için mobil mimariden, kullanım hakkına dayalı konutların tasarlanmasına, kentsel ölçekte stratejik planların hazırlanmasından mahalle örgütleriyle inşaatlarda çalışmaya uzanan geniş bir mücadele alanında emek veren La Col mimarlık kooperatifi…

“On iki yıl önce Katalunya’da ipotek krizi patladı. Bunun üzerine, başta PAH (İpotekten Etkilenenler Platformu), milyonlarca üyeye sahip önemli sosyal hareketler ortaya çıktı. Bankalar ve hükümetlerin ödeyemeyecek durumdaki insanlara “mortgage’la kolayca ev sahibi olun” fikrini nasıl pompaladığını, ama krizle birlikte mağdurları suçlu olarak yaftaladıklarını ortaya koydular. Krizle birlikte prekaryalaşma hızla yayıldı. Yüz binlerce insan evini barkını, üstelik yatırdığı parayı da kaybetti. Ardından kira krizi başladı. Diğer Avrupa şehirlerinde başlayan kira artışı 2013-14’te buraya sıçradı. Pazarı düzenleyecek yeterli mekanizma yoktu. Barcelona’da konut alanlarının, konutların sadece yüzde 2’si kamuya ait. Bu oranın yüzde 30-40 olduğu ülkeler var. Alanların yüzde 98’i özelleştirilmişse masaya eşit şartlarda oturamıyorsun. 30 yıl öncesine dönüp o günden bu yana PSOE (İspanya Sosyalist Partisi) ve PP’nin (Halk Partisi) konut politikalarına bakmamız lâzım. Elele verip barınmayı ticarete çevirdiler. Sadece özel sektör değil, devlet de 30 yılı elindekileri özelleştirmekle geçirdi. Tekrar aynı duruma düşmek istemiyorsak barınma politikalarını iki farklı boyutta düşünmemiz gerek. Birincisi kısa vadede acil çözüm, söküğe geçici bir yama. İkincisi ise uzun vadede pazara meydan okuyabilecek alternatif model: müşterek mülkiyet ve kullanım hakkına dayalı konut kooperatifleri. Bu modelde kamu arazisi özelleştirilmiyor, araziden bir kooperatif aracılığıyla faydalanılıyor”

https://birartibir.org/dayanisma-ekonomileri/614-kapitalist-carka-comak

 AKADEMİDEN

Salgın başladığından beri birçok ilaç, tabii olarak, sağlık otoritelerince Covid-19 tedavisinde deneniyor ve konu hakkında çeşitli yayınlar yapılıyor. Yayınların büyük bir kısmı, en azından ciddiye alınacak olanları, çalışma yöntemlerine zaman zaman eleştirel olsak da köklü merkezlerde, ciddi bilim insanlarınca, belli bir disiplinle yürütülüyor. Çalışmalar ilerledikçe, başta işe yaradığı düşünülen ilaçların aslında yaramadığı anlaşılabiliyor. Örneğin NEJM’de 8 Ekim’de yayımlanan Remdesivir’e ilişkin son raporda (Beigel et al., 2020) ilacın plasebodan üstün olduğu gösterilmiş olmasına rağmen BMJ’nin canlı kılavuzunun 20 Kasım tarihli son versiyonunda (Rochwerg et al., 2020) Remdesivir’in kullanılmaması gerektiği belirtiliyor. Bunun tersi de önümüzdeki dönemlerde gerçekleşebilir, buraya kadar bir problem yok.

Fakat deney denen şey, yaptığınız müdahalenin sonuçlarının titiz ve incelikli bir bilimsel yöntemle ölçülmesiyle olur, dolayısıyla bizim gibi coğrafyalarda pek yapılamaz. Yapılmak istense de pek yapılamaz, çoğu zaman da yapılmak istenmez. Ama hali hazırda deney aşamasında olan ilaçların ya tutarsa mantığıyla peynir ekmek gibi kullanılmakta olduğuna şahit oluyoruz. Bahsi geçen BMJ’nin canlı kılavuzunda (Rochwerg et al., 2020) orta-ağır vakalarda kullanılabilecek kortikosteroidler dışında bir ilaç önerilmezken Sağlık Bakanlığı’nın kılavuzlarında bir dolu ilacın ismi geçiyor. Bu denli dinamik bir süreçte Bakanlığın web sayfasında hekimlere yönelik olarak hazırlanmış “Erişkin Tedavi Algoritması” en son salgının neredeyse başında, Nisan ayında, “Yatan Hasta Algoritması” ise en son Ağustos ayında güncellenmiş. Etkili olmadığı ve hatta zararlı olduğu gösterilen ilaçlar bu algoritma şemalarında durmaya devam ediyor.

Bireysel tecrübelerin ne kadar sınırlı bilgi sağladığı Hidroksiklorokin’in hastalığa tamamen etkisiz olduğunun gösterilmesi ile (Fiolet et al., 2020) yüzümüze çarpmıştı. Üstelik aynı çalışma, sık kullanılan hidroksiklorokin ve azitromisin kombinasyonunun ölüm oranlarını arttırdığını da ortaya koymuştu. (Bakanlığın algoritmalarında hala bu kombinasyon öneriliyor)

Günceli yakalama konusunda isteksiz, ya tutarsa mantığını benimseyen, hiç yoktan iyidirci, hiçbir şey de yapmayalım mı diyen bu zihniyete sormak isteriz, hani önce zarar vermeyecektik?

Not: Bakanlığın algoritmalarına göz atmak için: https://covid19.saglik.gov.tr/TR-66303/covid-19-algoritmalar.html

Beigel, J. H., Tomashek, K. M., Dodd, L. E., Mehta, A. K., Zingman, B. S., Kalil, A. C., Hohmann, E., Chu, H. Y., Luetkemeyer, A., Kline, S., Lopez de Castilla, D., Finberg, R. W., Dierberg, K., Tapson, V., Hsieh, L., Patterson, T. F., Paredes, R., Sweeney, D. A., Short, W. R., … Lane, H. C. (2020). Remdesivir for the Treatment of Covid-19 — Final Report. New England Journal of Medicine, 383(19), 1813–1826. https://doi.org/10.1056/nejmoa2007764

Fiolet, T., Guihur, A., Rebeaud, M. E., Mulot, M., Peiffer-Smadja, N., & Mahamat-Saleh, Y. (2020). Effect of hydroxychloroquine with or without azithromycin on the mortality of coronavirus disease 2019 (COVID-19) patients: a systematic review and meta-analysis. Clinical Microbiology and Infection. https://doi.org/10.1016/j.cmi.2020.08.022

Rochwerg, B., Agoritsas, T., Lamontagne, F., Leo, Y.-S., Macdonald, H., Agarwal, A., Zeng, L., Lytvyn, L., Appiah, J. A., Amin, W., Arabi, Y., Blumberg, L., Burhan, E., Bausch, F., Calfee, C. S., Cao, B., Cecconi, M., Chanda, D., Cooke, G., … Vandvik, P. O. (2020). A living WHO guideline on drugs for covid-19. BMJ, m3379. https://doi.org/10.1136/bmj.m3379

 

 EKLER

  • Tıbbın Öldürdükleri / 5Harfliler

“Dünyamızı sarsan COVID-19 salgını dolayısıyla nefesimizi tutup beklediğimiz bir şey var: aşı. Bizi bu meretten koruyacak minik bir şişelik tıbbi mucize. Aşı deyince son zamanlarda tabii akla bir de aşı karşıtları geliyor. Bazı insanlar devletlerin aşılar ile halk üzerinde bir takım şeytani deneyler yaptığını düşünüyor. ABD’de sesleri çok çıkan aşı karşıtları zengin beyaz halk. Halbuki tıptan ve doktorlardan korkması gereken ise siyahlar.”

“Birkaç ay önce Fransa televizyonlarında gördük. İki doktor “COVID-19 aşısı Afrika’da denensin” tartışması yaptı. Burda Afrika kıtasında yaşayan herkesi denek olarak görmenin yanında Afrika’dan sanki bir ülkeymiş gibi küçülterek bahsetmek de cabası. Oysa ki Afrika, Avrupa ve ABD’yi iki kere içine alabilecek büyüklükte bir kıta ve çok değişik yapılarda, kültürlerde, sosyoekonomik düzeyde ülkeler içeriyor. Ama siyah insanları denek olarak kullanmaya geri dönelim.”

https://www.5harfliler.com/tibbin-oldurdukleri/#comment-19547

  • İş kazası hızlı, meslek hastalığı kırmızı / Dr. Özgür Bilek

“5510 sayılı Kanunun sistematiğine göre de; 4/a’lılar ve 4/b’liler hem ‘kısa vadeli sigorta kollarına’ hem de ‘uzun vadeli sigorta kollarına ’tabi iken, 4/c’liler olarak geçen çoğu kamu emekçisi ise sadece ‘uzun vadeli sigorta kollarına’ tabi tutuluyor. Kanunu ayrıntılı incelediğimizde, kısa vadeli sigorta kolları kapsamında ‘iş kazası, meslek hastalığı, analık ve hastalık’ sigortası primlerinin, uzun vadeli sigorta kolları kapsamında ise ‘malullük, yaşlılık ve ölüm’ sigortası primlerinin ödendiğini görüyoruz. Kısacası, anlamak için defalarca okumamız gereken ama yine de çoğu sefer anlayamadığımız ya da anlamamızın istenmediği bu sigortacılık kanununda yer alan yukarıdaki bilgilere göre, birçok farklı model ile istihdam edilen sağlık emekçisinin çoğunun iş kazası ve meslek hastalığı sigorta primi yatırılmıyor, yani birçoğumuza iş kazası veya meslek hastalığı tanısı alma hakkı tanınmıyor.”

“Dünya Sağlık Örgütü’nün başlangıç kılavuzunda, sağlık kuruluşlarından kaynaklı bir maruz kalım sonrası gelişen Covid-19 enfeksiyonunun meslek hastalığı olarak kabul edilmesi gerektiği ve sağlık emekçilerinin geçirdiği bu hastalığın tazmin, rehabilitasyon ve tedavisinin sağlanmasının sağlık emekçisinin haklarından olduğu ilan edilmiş durumda. Dolayısıyla, Covid-19’un iş kazası ya da meslek hastalığı olarak kabul edilmemesi, özünde bir insan hakkı gaspıdır.”

https://m.bianet.org/1/1/234745-is-kazasi-hizli-meslek-hastaligi-kirmizi

  • Sosyalist Realizmden Pop Art’a: Soğuk Savaş Döneminde Sanat / Lydia Pyne, Çeviri: Derya Yılmaz

“Soğuk Savaş, 1950’lerin başındaki Kore Savaşı’ndan, 1950-60’lardaki Sovyet işgallerine ve CIA’in tertiplediği olaylara, 1970’lerdeki yumuşamadan 1989’da Berlin Duvarı’nın yıkılmasına kadar geçirdiği tüm evrelerde, 20. yüzyıl sonlarının başat siyasi-askerî mücadelesi olmasının yanı sıra, dünyanın nasıl yorumlanacağıyla ilgili bir mücadele ve postmodernizmin habercisiydi. Bilimden teknolojiye, edebiyattan felsefeye kadar her alanda, iki kutup birbirini tanımlamaya çalıştı.”

“Soğuk Savaş’ın ikili karşıtlıklarının sanatta Amerikan soyut sanatı ile Sovyet sosyalist realizmi biçiminde tezahür ettiği kabul edilir. Oysa bu iki kutup arasında, pek çok durumda olduğu gibi, karmaşık ve nüanslı bir alan uzanır. Küresel sanat hareketlerinin, içinde üretildikleri sosyo-ekonomik ve siyasi bağlamları yansıtma ve saptırma biçimlerini anlamanın en iyi yolu, bu bağlamların iç içe geçmiş katmanlarını ortaya çıkarmaktan geçer.”

https://www.e-skop.com/skopbulten/sosyalist-realizmden-pop-arta-soguk-savas-doneminde-sanat/4787

  • Pandemi, veba ve Defoe (1) / Dr. Ali Tepe

Gerçeğe dair bilgisizlik ve bu bilgisizlik durumunun küçük gerçeklerin saklanması üzerinden saklanması, bir bilim kurgu kitsch’inin başlangıç sloganıdır: “The truth is out there-gerçek orada bir yerde.” Şimdi gerçeğin tüm yollar denenerek sorgulanma zamanı ancak önce onun nerede olduğunu bulmamız gerekiyor. Sadece “orada bir yerde” olduğunu biliyoruz, ne var ki “orasının” neresi olduğu hakkında o kadar bilgisiz ve cahil bırakıldık ki. Bu cehalet başımızı döndürüyor ve bize bilgi olarak sunulan her şeyin “orasının” neresi olduğunu keşfettiği iddiasında olanların -o yüce insanların- ağızlarından dökülenler olduğunu düşünüyoruz ya da öyle olması gerektiğini umuyoruz. Diğer taraftan bilinçaltımızdan -ya da oradan bir yerden- yükselen gerçeğe dair kuşkularımız umuda dair heyecanımızın sönümlenmesine aracılık ediyor. Kim bilir belki de böyle olması isteniyor. Kala kala elimizde “gerçek nerede, kimin bilgisinde saklı?” şeklinde yanıtlanması çaresizce olanaksız olan bir soru ile kalıveriyoruz ortalıkta bir yerde. Ancak hiçbir koşulda “orada” değil.

https://yeniyasamgazetesi2.com/pandemi-veba-ve-defoe-1/

 

 

 



İLİŞKİLİ İÇERİK

KORONA GÜNLÜK 22-28 KASIM 2021

Sağlığın piyasalaştırıldığı, emeğin değersizleştirildiği ve yabancılaştırıldığı, kışkırtılmış sağlık hizmetinin olduğu, kapitalist erkek egemen sağlık sisteminin ...