KORONA 7 GÜNLÜK 26 NİSAN- 2 MAYIS

 

 

Kontrolden çıkan pandemiyle baş edemeyen iktidarın son deneyi TAM KAPATMA oldu. Küresel bir kriz olan pandemiyi kontrol etmek adına lokal çözümler bulma konusunda ısrarlı olanlar pandeminin kontrolden çıkmasına da sebep olmakta. Hindistan, Brezilya, ABD’den sonra en fazla vaka sayısıyla yüzleşmek zorunda kalan Türkiye’de salgının en ağır tablosu ile karşı karşıyayız. Salgının sınıfsal karakteri daha fazla gün yüzüne çıkmış durumda. DİSK-AR’ın yaptığı çalışmayla 20 milyon çalışanın 16 milyonu çalışmak durumunda. Açlık ve hastalık arasında tercihe zorlanan çalışanlar, çarkların dönmesi için yine  emek talanı ile karşı karşıya kalmakta. Kayıtlı emekçiler için tablo bu durumdayken, göçmenlerin, mültecilerin durumuna dair herhangi bir veriye ulaşılamamakta. İnsan emeği üzerindeki bu sömürünün çok daha şiddetlisini ekolojik talanda da görmek mümkün. Ülkenin her yerinde madenler, taş ocakları için kısacası daha fazla kar hırsı için köylülerin yaşam alanları çok büyük bir saldırı altında. İkizdere’de iktidara yakın cengiz holdinge tahsis edilen ormanı savunan köylü kadınların mücadelesi en direngen haliyle devam etmekte. Her geçen gün büyüyen bu ekolojik direnişleri bastırma adına tam kapatma ile karşı karşıyayız. İç ve Dış politikada ciddi krizler yaşayan AKP-MHP iktidarı çözümü Kürdistanı daha fazla işgal girişimi ve toplumu işliklere ve evlere hapsetmede bulmuş durumda.

Yaklaşan turizm sezonunda daha fazla gelir kaybına tahammülü olmayan iktidar, denizleri turistlere serbest bırakıp, yurttaşlarına yasaklamış durumda. Pandemi boyunca başta sağlık emekçileri olmak üzere tüm çalışanların 1 mayısı beklediği bu dönemde sokağa yansıyacak öfkeyi dizginlemek için tam kapanma ilanı. Salgını fırsat bilip otoriterleşme eğilimin net göstergesidir. En son yayınlanan genelge ile eylemlerde polisin ses ve görüntü kaydının alınmasının yasaklanmasının tek bir gerekçesi var; sokakları, meydanları iŞKENCEHANEYE çevireceğiz, siz de bu yaptıklarımızı kayıt altına ALAMAZSINIZ!!!

Yaşadığı tüm krizleri toplumu kutuplaştırarak aşmayı hedefleyen iktidarın tam kapatmayla beraber içki satışını yasaklaması da bir başka krize kapı araladı. Yaşam tarzını hedef alan bu düzenleme ramazanda muhafazakâr kesimden beklediği desteği göremedi. Genelgelerin yapamadığını valiler eliyle gerçekleştirme planı şimdilik devrede.

Pandeminin başında maske dağıtımını bile gerçekleştiremeyen, açıkladığı ve açıklamadığı tüm rakamlarla salgını değil algıları kontrol etmeye çalışan, aşılama konusunda sürekli yalanlar söyleyen, kriz fırsatçılığı yapıp otoriterleşme adına pandemiyi kullanan bu iktidardan, kapanma çağrısı yapan muhalefet güçleri bir an önce çarkların durmasını talep etmeli, aşı ve patent konusunda tüm dünyada büyüyecek bir mücadelenin öncüsü olmalı. tüm canlılar için yaşamı savunan bir hat üzerinden direnişi büyütmeli.

Unutmamalıyız ki pandemiye sebep olanlar çözüm konusunda asla başarılı olamayacaklardır.

 

 

[su_box title=”SİYASAL SAĞLIK-TOPLUMSAL MUHALEFET” box_color=”#e32437″] Tam kapanma(!) ve toplumsal muhalefetlere yönelik baskının eş güdümlü ilerlediği bir hafta yaşadık. ABD Başkanı Joe Biden ile Erdoğan’ın 23 nisanda gerçekleşen görüşmesi sonrası Irak Kürdistan Bölgesinde yer alan Metina, Zap, Avaşin-Basyan ve Kandile dönük askeri hareketlilik artmış bulunmakta. Hafta içerisinde sırası ile Şırnak, Hakkâri ve Lice’de başlayan askeri operasyonlar ve yine 26 Nisan’da Diyarbakır ve Çukurca’da yapılan çoğunluğu HDP yöneticilerine yönelik göz altı furyası, Biden ile sadece Ermeni soykırımı konusunun konuşulmadığını işaret etmektedir.  

 29 Nisan-17 Mayıs tarihleri arasını kapsayacak tam kapatma kararı muhalefet ve emek örgütlerinden ciddi tepki aldı. Pandemi ile mücadele sürecinde alınması gereken tedbirlerin uygulanma biçimini sadece belirli bir grubun ekonomik çıkarlarını korumaya yönelik olduğu düşüncesi ile eleştirilen hükümet, kapan(t)manın topluma yansıyacak ekonomik yüküne yönelik destek açıklaması yapmadı. Şırnak valiliğinin resmi sosyal medya hesabından iban paylaşarak, tam kapanma döneminde halktan bağış toplayarak esnafa yardım kampanyası başlatması hükümetin bu yönde hiçbir programının olmadığını göstermektedir.  

24 Nisan Ermeni soykırımı nedeni ile HDP’nin resmi twitter adresinde yaptığı açıklama ülkede sürekli vuku bulan ırkçı söylemleri tekrar gözler önüne serdi. Ümit Özdağ’ın Garo Paylan ile ilgili ‘sen de zamanı gelince bir Talat Paşa deneyimi yaşayacaksın ve yaşamalısın’ şeklindeki tehtidi; yine CHP sözcüsünün ‘emperyalistlerin gölgesinde ezik siyaset’ şeklindeki yorumu, haftalık ırkçılık dozumuzu almamız için yeterli oldu. Ancak meclis koridorlarında yaşanan ırkçılığın sosyal yaşam alanlarındaki yansıması maalesef fazlasıyla ağır olmakta. Ağrıdan çalışmak için İstanbul’a gelen Kürt işçilerin yaşadığı 11 gecekondu hiçbir ihtar yapılmadan ve süre verilmeden yıkıldı. Eşyalarını bile alamayan işçiler sokakta kaldı. Şırnak’ın Cizre ilçesinden Kayseri’ye çalışmaya giden 19 yaşındaki Adem Erten 4 kişinin bıçaklı saldırısına uğrayarak öldürüldü.  

HDP’yi kapatmak için somut delil üretmeye yönelik başlatılan Kobane davasının ilk duruşması yapıldı. HDP eski eş genel başkanlarının yargılandığı dava öncesi İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun ‘hesap vakti’ ifadesi ile sosyal medya hesabından paylaştığı görüntüler davanın siyasi olduğunu destekler nitelikteydi. Kobane duruşması ise mahkeme heyetinin usulsüzlükleri ile devam ederek 18 Mayıs tarihine ertelendi. Duruşma öncesi Noam Chomsky, Yanis Varufakis ve Bernie Sanders gibi isimlerin öncülüğünde kurulan İlerici Enternasyonal HDP ile dayanışma için bildiri yayınladı. Bildiride ‘Türkiye’de demokrasi yargılanıyor. Onu savunmak için seferber oluyoruz.’ başlığı kullanıldı.  

Emniyet genel müdürlüğü, yayımladığı genelge ile kolluk personelinden kamusal alanda görevlerini yaparken ses ve görüntü alanları engellenmesini istedi. Bu genelge ile kamusal alanın denetiminin (??) zorlaşacağı ve kolluk kuvvetlerinin orantısız güç kullanımının artacağı kaygısı gündeme geldi.

  Rize İkizdere’de cengiz inşaat tarafından yapılmak istenen taş ocağına karşı öncülüğünü İkizdere’de yaşayan halkların yaptığı protestolar muhalefetin katılımı ile büyümekte. İkizdere’de bulunan İşkencedere vadisine yapılması planlanan taş ocağının vadiye geri dönüşü olmayan bir hasar vereceği ve vadide yaşayan nesli tükenmekte olan canlıların yok olma sürecini hızlandıracağı uzmanlarca belirtilmekte. Köylüler iş makinesinin çalışma yapacağı yönde bulunan ağaçlara çıkarak kendilerini zincirledi. Köylülerin direnişi sırasında 5 köylü gözaltına alınmış, ifadeleri alınarak serbest bırakılmışlardır.

İmralı tecridine karşı cezaevinde başlatılan açlık grevi eylemi 156. gününe girdi. 32. grubun devraldığı eylemde, açlık grevi eylemlerine destek olmak amacı ile Yunanistan’ın Lavrio kentinde başlatılan açlık grevi eyleminin 22. grubunda yer alan Eşref Öz 26 nisanda geçirdiği kalk krizi sonucu yaşamanı yitirmişti.   Tam kapanma nedeni ile ülke genelinde 1 Mayıs kutlamaları genelgeler ile yasaklandı. Hafta içi Şırnak ve Hakkâri’de başlatılan operasyonlarda 5 bin 632 askerin görev alması, tam kapanmanın sadece toplumsal muhalefetin engellenmesi için bir bahane olduğunu göstermektedir. Emek örgütleri ve siyasi partilerin 1 Mayıs’ı kutlama şekli konusunda ayrı düşmeleri, pandemide toplumsal muhalefetin mücadele yönteminin nasıl olması gerektiği konusunu gündeme getirmiştir. 1 Mayıs’ı alanlarda kutlamak isteyen emekçilere karşı gözaltılar gün içerisinde devam etti. İstanbul valiliğinin açıklamasına göre Taksim meydanına çıkmak isteyen 212 kişi gözaltına alındı. Eylemcilerin gözaltına alınmaları esnasında görüntü alanlar da gözaltına alındı. [/su_box]

  • HDP Merkez Yürütme Konseyi Kürdistan’da sürdürülen askeri operasyonlarla ilgili açıklama yaptı. Açıklamada Kürt sorununun çözümünde siyasi seçenekleri yok sayan, çatışmada ısrar eden güvenlikçi politikalardan vazgeçme çağrısı yapıldı.

Doğru yol operasyon değil barışçıl ve demokratik zemindeki diyalogdurhttps://www.hdp.org.tr/tr/dogru-yol-operasyon-degil-bariscil-ve-demokratik-zemindeki-diyalogdur/15382/#.YI5XmhrSotE.twitter

 

 

  • Desteksiz kapanma can alıyor: 24 saatte dört kişi geçim sıkıntısından intiha etti. Uluslararası Para Fonu geçtiğimiz günlerde salgının etkileri ve ülkelerin halka ne oranda mali destek verdiğini karşılaştıran pandemi raporu yayınladı. Rapora göre Türkiye, ülkelerin milli gelirine oranla halkına en az destek 3 ülkeden biri.
  • Vakıf Üniversitesi Emekçileri Dayanışma Ağı, birçok üniversitenin, öğrenci bulunmayan üniversitelere personel çağırdığını, aksi durumda personele yıllık izin dayatmasında bulunduğunu açıkladı. https://www.gazeteduvar.com.tr/vakif-universitelerinde-tam-kapanma-emekcilere-donuk-yeni-dayatmalar-haber-1521024

 

 

 

[su_box title=”JIN-YENİ YAŞAM” box_color=”#8924e3″]Tarih kaynaklarına göre 1857’nin 8 Mart’ında New York’ta kadın tekstil işçilerinin ayaklanmasına yapılan müdahale sonucu çıkan yangında yüzü aşkın kadın işçinin yaşamını yitirmesinden 30 yıl sonra 1 Mayıs’ta 8 saatlik işgünü talebiyle greve giden Chicago’lu işçilerden onlarcası, üç gün süren grevin ardından polisin açtığı ateş sonucu öldürülür. Emek ve hak mücadelesi, her dönem ağır bedeller ödeyerek kazanımlar elde edebilmiş, dönemin örgütlü gücüne, mücadele birliğine ve siyasal konjonktüre göre kah ileri kah geri gitmiştir. Ama tarihte de olduğu her dönem kadınlar bu mücadelenin ferdi olmaktan da öte yürütücüsü, öncüsü olmuşlardır.

Pandemi süreciyle birlikte sermayeyi koruyup kollayan hükümet politikalarına karşın dün kod29 la, bugün fişlemelerin önünü daha da açan çeşitli kodlarla işten atılan, salgın döneminde evsizliğe, açlığa  yani apaçık bir şekilde ölüme mahkum edilen işçilerin mücadelesinde de yine her eylemde kadınları görüyoruz. Hükümetin talan ortağı cengiz holdingin göz diktiği İkizdere’de kadınların öncülüğünde köylülerin topraklarını, ormanlarını koruma mücadelesi devam ediyor. Geçtiğimiz hafta boyunca jandarmanın ablukasına, tacizine, şiddetine ve gözaltılara rağmen İkizdere halkı yaşam alalarının savunusunda..

Devletin adına tam kapanma deyip ama toplumun bir kesimini zorla çalıştırıp bir kesimini de işsiz bıraktığı bu dönemde, işsizliğe en çok mahkum edilenlerin sigortasız, güvencesiz çalıştırılanlar yani kadınlar olduğunu söylememize dahi gerek yok. Gündelikçiler, çocuk-yaşlı-hasta bakıcıları, ders verenler, garsonlar, güzellik sektörü çalışanları gibi yüzbinlerce kadının ucuz işgücü olarak sigortasız çalıştırıldığı bir ülkede kapanmanın kadınlar için yoksulluk, bağımlılık ve dolayısıyla şiddet anlamına geleceği açık. Pandemi ile birlikte yaşamı sürdürmek için kadınlara yüklenen sorumlulukların (besleme, bakım, hijyen, organizasyon…) kat be kat arttığını defalarca dillendirdik. Tam kapanma ile birlikte bu durum hem ev emekçisi kadınlar, hem uzaktan çalışanlar hem de kapanmaya rağmen işe gidip çalışmak zorunda bırakılan kadınlar açısından geçerli oldu. Erkekleri asla ilgilendirmeyen bu sorumluluklar için dışardan aldıkları destekleri kesilen kadınlar, pozisyonları, meslekleri  ne olursa olsun ek olarak eş-anne-gelin olarak ev ile ilgili yapılması gereken tüm görevlerini de ifa etmek zorundalar.

Uzaktan çalışmanın masum, romantize edilebilecek bir detay olmadığı biz kadınlar açısından aşikar. Şirketler açısından masrafları azaltan ve yakın gelecekte ücretler düşürülerek ucuz işgücü olarak yararlanılabilecek bu çalışma modeli için şüphesiz ki öncelikli olarak kadınlar tercih edilecektir. Tıpkı geçtiğimiz haftalarda yayınlanan CB genelgesinde kamuda çalışıp da 10 yaş altı çocuğu olan “kadınlar”ın idari izinli sayılarak asli görevleri olan ev ve bakım işini yapmak üzere evlerine gönderilmesi gibi. Buradaki handikapsa evlere kapatılan kadınların bir yandan görünmeyen emekleri ile tüm yaşamı ayakta tutmaya çalışırken bir yandan da sistemin ucuz işgücü olarak kullanılıp aynı zamanda hedef haline getirilmesi.90 ‘l yıllarda yakılıp boşaltılan köylerinden Türk metropollerine göç etmek zorunda bırakılan Kürt işçilerinin, son on yılda işgal edilen topraklarından dünyanın dört bir yanına sığınan ve karın tokluğuna çalıştırılan Suriyeli işçilerin arasına korkarız ki yeni bir nefret nesnesi olarak kadınlar katılacaktır.

Yüzyılların mücadele birikim ve deneyimini kuşanmış kadın hareketi ataerkil kapitalizmin ulus devlet eliyle bulduğu her gedikten yaşamlarımıza sızıp toplumu dizayn ederek varlığını sürdürme çabasına oldukça aşina. Pandemi koşullarında dahi kadınların hız kesmeden tüm toplum için yaşam mücadelesi vermesi bundan kaynaklı. 8 martta, Boğaziçi eylemlerinde, İkizdere direnişinde ve 1Mayıs alanlarında kadınların haklı öfkesi ve kararlı duruşu toplumsal mücadeleye öncülük etmektedir.   [/su_box]                                     

                                                             

Sendika ve meslek örgütlerinden kadınların ortak talebi: Fesih iptal edilsin İstanbul Sözleşmesi uygulansın

TTB, Meltem Günbeği: Türkiye’de bir işten çıkarma söz konusu olduğunda veya daralmaya gidildiğinde ilk vazgeçilenin kadın işçiler ve emekçiler olduğunu görüyoruz.  Bu yüzden çalışma hayatında kadına yönelik her türlü ayrımcılığın sona erdirilmesi, cinsiyetçi iş bölümüne son verilmesi, ücret eşitsizliğine son verilmesi ve kadınlar için güvenli işler yaratılması gerektiğini düşünüyoruz. Bunlar yapılırken de yetki ve karar mekanizmalarında eşit temsiliyetin büyük öneme sahip olduğunu düşünüyoruz.

 KESK, Gülistan Atasoy: Ücretli -ücretsiz emek ayrımı yapmadan tüm kadınları emeğine sahip çıkmaya çağıran, farklı kesimlerden kadınların sözünü ve taleplerini buluşturan ve kadın dayanışmasını büyüten bir programla yeni bir toplumsal sözleşmeyi inşa etmek gerekiyor. Bize dayatılan eşitsiz, ayrımcı, hiyerarşik ve tahakkümcü düzenin alternatifi bulunduğuna dair inancı tüm toplumun bir ihtiyaç olarak görmesini sağlamaya çalışmak gerekiyor. Ama talep etmenin yanında, kolektif bir mücadele için tüm güçlerimizi birleştirmek gerekiyor.  1 Mayıs bunun için tarihi bir fırsat.

TMMOB, Ayşegül Akıncı: Kadınların uğradıkları şiddet karşısında “Uygulansın” dedikleri İstanbul Sözleşmesi bir anda siyasi otoritenin tek taraflı imzası ile fesih edilmiştir. Bu kadınları savunmasız ve tehlikelere açık bırakmıştır. Salgın nedeniyle, hayatta kalma ve işini kaybetmeme çabalarına, eklenen bu sorumsuzca, kadınların beklenti ve taleplerini yok sayan hamle, biz kadınlarda daha fazla bir arada olma ve birbirimize sahip çıkma refleksini güçlendirmiştir.

Patriyarkayı hacklemek ve feminist toplum temelli teknolojiler inşa etmek

Çeviri: Mizgin Tekin

… Bizim için, hali hazırda inşa ettiğimiz ve daha fazla yere ulaşmak istediğimiz alternatif dünyalar sağlayabilecek, ilişki kurmanın, birlikte yaşamanın, birlikte var olmanın ve umut yaratmanın olası yollarının olduğunu gösterecek içeriğe sahip bir internete ihtiyacımız var. Kolektif bir yaşama doğru farklı bir gezegen ve farklı duygular yaratabilmek için Mars’a gitmemize gerek yok. Kadınlar onunla etkileşime geçmeye başladığından beri teknoloji daha az yabancılaştırıcı ve daha az ataerkil hale geldi. Bana göre, başından beri teknoloji ile çalışan kayda değer kadınlara göre, katkılarında her zaman iyi niyetler ve her zaman teknolojinin nereye ve neden gideceği konusunda daha kapsamlı görüşler olmuştur. Kadınların bu alternatifleri yaratmaya devam etmesine ihtiyacımız var ve alternatiflerimiz her zaman ‘denge’ ve feminist ilkelerin peşine düşebilir. Salgınla ilgili sorunlara rağmen, böyle zamanlarda takip etmemiz, kucaklamamız, güçlendirmemiz ve aynı zamanda birlik yaratmamız gereken çok şey olduğunu biliyoruz, ki bildiğimiz gibi karmaşık zamanlar bunlar. Ama bütün bunları büyük bir özen ve mücadeleyle aşacağımıza inanıyorum…

http://yeniyasamgazetesi2.com/kadineki/detay/patriyarkayi-hacklemek-ve-feminist-toplum-temelli-teknolojiler-insa-etmek/

 

 

Yaşanabilir bir dünya yaratmanın yolları – Judith Butler

Çeviri: Gizem Evgin

Pandemi, ırksal ve ekonomik eşitsizlikleri gün yüzüne çıkarıp derinleştirirken, aynı zamanda birbirimize ve dünyaya olan yükümlülüklerimize dair küresel duygu ortaklığını artırdı. Yeni bir ölümlülük ve karşılıklı bağımlılık duygusunun ağır bastığı küresel bir yönelim var. Sonsuz olmama deneyimi, keskin bir eşitsizlik duygusuyla birleşiyor: Kim erken ölür ve neden ölür ve kimin için yaşamın sürekliliğine dair altyapısal veya sosyal bir vaat mevcut değildir?

…Yine de insanlar için yaşanabilir bir dünya, merkezinde insan bulunmayan bir dünyaya bağlıdır. Çevresel toksinlere, sadece biz insanların zehirlenme korkusu olmadan yaşayabilmesi ve nefes alabilmesi için değil, aynı zamanda su ve havanın merkezimizde olmayan hayatlara da esas olması nedeniyle de karşı çıkıyoruz.

https://gazetekarinca.com/2021/04/yasanabilir-bir-dunya-yaratmanin-yollari-judith-butler/

 

Erkek şiddeti hangi kadraja sığar?

1 Mayıs’ta başlayan 16. Uluslararası İşçi Filmleri Festivali’nde seyirciyle buluşacak 38 filmden toplumsal cinsiyet konulu yapımlardan oluşan bir seçki..

                                                                         

 

 

https://gazetekarinca.com/2021/04/erkek-siddeti-hangi-kadraja-sigar/

 

Feminist çizgi romanlar vardır! – 1

Selin Top – Şahika Hancı

Çizgi roman sevenler bilir ana akım çizgi roman kültürünün cinsiyetçiliği, cis-het erkek kahramanlarla dolu oluşu, “güçlü” olan kadınların çoğunlukla “şeytanlaştırılması” ya da cinsellikleriyle ve patriyarkal güzellik algıları doğrultusunda oluşturulan fiziksel özellikleriyle sunulması, “güçsüz” olanların ise kurtarılması gereken mağdur karakterler, hatta sadece figüranlar olması malumunuz. Neyse ki feminist hareketin ve LGBTİ+ hareketin büyümesi ve politik sözünün yaygınlaşması ile beraber günlük dilin yanında, yayınlanan her tür materyalin dilinin ve içeriğinin sorgulanması ve eleştiriye tabi tutulması bu içerikleri daha kesişimsel olmaya zorlar noktada. Bu mücadele sayesinde cinsiyetçi, heteronormatif klişelerle dolu ana akım çizgi romanlara artık mahkum değiliz!

https://www.catlakzemin.com/feminist-cizgi-romanlar-vardir-1/

 

Annelik korunmasından ev içi şiddetine: Kadın işçi sağlığı ve güvenliği anlayışı değişiyor

Necla Akgökçe

İkinci feminist dalga ile birlikte Batı’da bazı feministlerin sendikalarda çalışmaya başlaması her konuda olduğu gibi kadın işçi sağlığı ve güvenliği anlayışı ve tedbirlerinde değişliklere yol açtı. Öncelikle kadın işçiye dair işten kaynaklı kaza ve hastalıklarını gerek işyerlerinde gerek sendikalarda görünür olmasını engelleyen patriyarkal işçi sağlığı ve iş güvenliği mekanizmaları ve geleneksel anlayış teşhir edildi.  Geleneksel işçi sağlığı ve güvenliği anlayışı cinsiyete karşı nötr gibi gösteriliyor burada riskler ve hastalıklar herkes için aynıymış gibi ele alınıyordu. Oysa öznenin olmadığı her yerde söz konusu olan daima erkeklerdi.

https://www.kadinisci.org/2021/04/27/annelik-korunmasindan-ev-ici-siddetine-kadin-isci-sagligi-ve-guvenligi-anlayisi-degisiyor/

 

Afrika feminizmleri ve ulus ötesi dayanışma / Awino Okech ile söyleşi

Çatlakzemin

 

..Ücretsiz bakım işi ve devletin etkili sağlık ve eğitim hizmetleri verememesinin bir sonucu olarak kadınların toplumlarımızda üstlendikleri görünmeyen emek tartışmaları, şimdi COVID-19 ile tekrar görüyoruz ki, bir Batı tartışması değil. Bence bu, kadın deneyimi denilen şeyi küresel anlamda kesen tartışmalardan biri. Çünkü ev içindeki deneyimlerimiz, özel alanın, evin, hane halkının deneyimleri küresel olarak aynı. Devlet bir refah devleti değilse, insanların çocuklarını götürebilecekleri kreşler yoksa aynı durumlar her yerde yaşanıyor. İnsanların çocuklarını okula gönderip çalışabilmelerine olanak tanıyan ücretsiz devlet okulu sistemleri var; bu olanakların olmadığı yerlerdeyse, isteyerek ya da istemeyerek çocuk sahibi olan kadınların deneyimi aynı. Hane halkının bakımıyla ilgilenerek üçlü bir yükün altına girmeye devam ediyorlar; çocuklara bakmak, hastalara bakmak, evdeki yaşlılara bakmak. Bu yük, bağlamdan bağımsız olarak her zaman orantısız bir şekilde kadınlara ve kızlara yükleniyor. Devletin, kadınların sunacağı emeği dışarıdan temin etmek için etkili mekanizmaları devreye soktuğu durumlarda, bu durum değişebiliyor. Ancak ne yazık ki devletin artık hizmetleri dışarıdan temin edemediği COVID-19 salgınında bu durum daha da sertleşti. Yani okullar kapandığı, yaşlılarımızı ve çocuklarımızı bakım için götürdüğümüz yerler kapandığı ölçüde, “sözde” gelişmiş dünyada bile kadınlar, orantısız bir şekilde bu yükü üzerlerine aldı.

 

https://www.catlakzemin.com/afrika-feminizmleri-ve-ulus-otesi-dayanisma-awino-okech-ile-soylesi/

[su_box title=”MEVCUT DURUM ” box_color=”#2492e3″][/su_box]

Salgın yönetilemiyor! Emekçiler, ötekileştirilenler ölmeye devam ediyor! Sağlık emekçileri tükeniyor, hayatını kaybediyor!

Sosyal cinayete dönnüşen pandemi ölümlerine karşı öfke büyüyor. Yanlış sağlık politakaları ve salgın mücadelesine karşı yaşam hakkını savunmak için demokrasi güçleri harekete geçiyor.

***

Hindistan’da hükûmetin Koronavirüs salgınıyla ilgili geçen aylarda bilim insanlarının yaptığı uyarıları görmezden geldiğini ortaya koydu.

Hindistan’daki yeni varyantla ilgili uyarı, geçen martın başında Insacog isimli Sars-CoV-2 genetik konsorsiyumu tarafından yapıldı. İsmini vermeyen bir bilim insanı, doğrudan Başbakan Narendra Mori’le bağlantılı üst düzey bir yetkiliye yeni varyantın daha bulaşıcı olduğu yönünde uyarı yaptıklarını söyledi.

Hint varyantıyla birlikte sağlık sistemi çökme noktasına gelen Hindistan’da durum giderek kötüleşiyor. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Avrupa Direktörü Hans Kluge, benzer krizlerin kısıtlamaları gevşeten ülkelerde de yaşanabileceği uyarısında bulundu.

***

Covid-19 pandemisi sık görülmeye, sık öldürmeye ve yaşamı altüst etmeye devam ediyor. Toplam vaka sayısı 153 milyona yaklaşırken Covid-19 nedeniyle hayatını kaybedenlerin sayısı 3 milyon 206 binin üzerine çıktı.

Covid-19 vakalarının kıtalara göre dağılımında Avrupa (44.7 milyon) zirvedeki yerini korurken son bir aydır vaka sayısında ciddi tırmanış gösteren Asya kıtası ikinciliğe yerleşti, Asya kıtasında toplam vaka sayısı 40 milyonun üzerine çıktı. Bu kıtaları Kuzey Amerika (38.4 milyon, 33.1 milyonu tek başına ABD’ye ait), Güney Amerika (25 milyon) ve Afrika (4.6 milyon) izledi.

Avrupa 1 milyonun üzerine çıkan ölüm sayısı ile zirvede, bu kıtayı Kuzey Amerika (863 bin), Güney Amerika (678 bin), Asya (526 bin) ve Afrika (122 bin) izliyor. Ölümlerin yüz bin kişinin üzerinde olduğu ülke sayısı sekiz: ABD (591 bin), Brezilya (407 bin), Meksika (217 bin), Hindistan (216 bin), İngiltere (128 bin), İtalya (121 bin), Rusya (111 bin) ve Fransa (105 bin).

Hafta sonu olmasına rağmen yeni vaka sayısı yüksek hız devam ediyor. Son 24 saatte 795 bin 819 kişiye Covid-19 tanısı kondu, 12 bin 882 kişi Covid-19 nedeniyle hayatını kaybetti. Hindistan ile birlikte Brezilya, ABD ve Türkiye ilk dördü paylaşmaya devam ediyor. Ülkelere göre yeni vaka sayısı şöyle: Hindistan (392.5 bin), Brezilya (60 bin), ABD (42 bin), Türkiye (28.8 bin), Fransa (25.7 bin), Almanya (20.1 bin), Kolombiya (18 bin), İran (17.1 bin),  Arjantin (16.5 bin) ve İtalya (13 bin).

Not: Dünya ve Türkiye Covid-19 istatistiklerini Worldmeter sitesine göre vermeye devam ediyoruz. Hergün paylaştığımız veri bir gün önceye ait olup ülkelerin bildirimlerine göre şekilleniyor. Veriyi her gün sabit saatte (sabah 06.00) alıyoruz.

***

Türkiye’de salgın hala kontrol altına alınabilmiş değil. Yeni vaka, ağır hasta, ve aktif hasta sayısı yüksek hızda seyrediyor. Son 24 saate yeni vaka sayısı 28 bin 817 kişiye gerilerken Covid-19 nedeniyle hayatını kaybedenlerin sayısı 373 kişi oldu. Turkuaz tabloda eleştirilere rağmen ısrarla yer verilen yeni hasta sayısı 2,615 kişiye geriledi. Toplam vaka sayısı 4 milyon 850 bine yaklaşırken toplam can kaybı 40 bin 404 kişiye yükseldi. Günlük test sayısı 242 bine geriledi. Turkuaz tabloda aktif hasta sayısı yer almıyor. Günlük aktif hasta sayısını Worldmeters’dan paylaşmaya devam ediyoruz. Türkiye’de halen aktif hasta sayısı oldukça yüksek seyrediyor. Dün aktif hasta sayısı 403 bin 705 kişiye gerilemesine karşın, hala oldukça yüksek olduğunu hatırlatmak isteriz. Aktif hasta sayısındaki dizginlenemeyen bu yükseliş, bulaş tehdidinin daha da artacağını gösteriyor. Ağır hasta sayımız ise hala 3 bin 525 kişi, oldukça yüksek seyrediyor. Aktif vakanın gerilemesi ile ağır hasta oranımız yeniden %0.9’a yükseldi, bu oran dünya ortalamasının üzerinde. Yüksek ölüm hızının yüksek ağır hasta oranı ile ilişkili olduğunu, ölümlerin daha da artacağı uyarısı ısrarla vurguluyoruz. Resmi istatistiklerde yer alan günlük ölüm ve ağır hasta sayılarına göre salgının yüksek hızda devam ettiği açıkça görülüyor.

***

Malatya’da sağlık çalışanları şiddete uğradı. CHP’li Kiraz, şiddet uygulayanlar arasında AK Partili bir belediye meclis üyesinin de bulunduğunu söyledi.

***

İngiltere’nin Liverpool kentinde cuma akşamı yaklaşık 3 bin genç, maske ve sosyal mesafe kuralları olamadan hınca hınç doldurdukları bir mekanda, müzik eşliğinde dans ederek eğlendi. Cuma akşamı düzenlenen etkinlik, koronavirüs önlemlerinin ne kadar esnetebileceğini test etmek amacıyla yapılan pilot uygulamalardan biriydi. Konser alanına girmeden 24 saat öncesinde Covid-19 testi yaptıran gençlerden, konserden beş gün sonra yeni bir test yapması istendi. Sonuçlar, virüsün mevcut koşullarda ne kadar bulaştığını ve önlemlerin kaldırılmasının güvenli olup olmadığını gösterecek. Uzmanlar, virüsün yayılma olasılığının yanı sıra havalandırma gibi mekanın yapısının bulaşta ne kadar rol oynadığına da bakacak.

 

[su_box title=”AŞI TARTIŞMALARI” box_color=”#24e3b5″][/su_box]

Kenya’da, aşı karşıtı kampanya yürüten, ‘komplo teorisyeni’ bir doktor Covid-19’a yenik düştü. Dr Stephen Karanja, Kenyalıları Covid-19’a karşı aşılamanın gereksiz olduğunu savunmuş onun yerine buğu, hidroksiklorin ve çinko önermişti.

***

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), ABD’li ilaç şirketi Moderna’nın geliştirdiği mRNA temelli Covid-19 aşısına acil kullanım onayı verdi. Böylelikle Moderna aşısı DSÖ’den acil durum onayı alan beşinci aşı oldu. Moderna’ya, ABD Gıda ve İlaç Dairesi (CDC) tarafından 18 Aralık 2020’de acil kullanım izni verildi ve 6 Ocak 2021’de Avrupa İlaç Ajansı (EMA) tarafından Avrupa Birliği genelinde geçerli pazarlama izni verildi.

***

BioNTech, 12-15 yaş grubu çocuklar için EMA’ya müracaat edildiğini, ajansın onay vermesi durumunda 27 AB ülkesinde aşının bu yaş grubunda uygulanmaya başlayabileceğini açıkladı.

***

Sağlık Bakanı Koca, aşı tedarikiyle ilgili “Şirketlerin uyumunda sorun yok, fabrika üretimde problem yok ama ülkeler öncelikle kendi vatandaşlarını aşılamak istedikleri için üretimi ağırlıklı içeride kullanıyorlar” dedi.

***

Aşı patentlerinin serbest bırakılması şu ana kadar AB dahil hepsi dünyanın en zengin kesimini oluşturan Federal Almanya Cumhuriyeti, İsviçre, Büyük Britanya ile Amerika Birleşik Devletleri tarafından engellendi. Pfizer, iş çevrelerine göre, pandemik kârlar sayesinde “Bu yıl zirveye geri dönmeyi ve öncekinden daha fazla kâr etmeyi” umabilir. BioNTech ise 2019’da 110 milyon avronun altında ciroya sahip orta ölçekli bir şirketken şimdi muazzam iş potansiyeline sahip.  Biyoteknoloji girişimcileri derneği BIO’nun Başkanı Oliver Schacht, BioNTech’in elde ettiği atılımın “Almanya için bir biyoteknoloji merkezi olarak büyük bir fırsat” olduğunu söyledi. Elbette bu, aşı patentlerinin olası serbest bırakılmasının engellenmesini gerektiriyor. Batının korkusu patentler serbest bırakıldığında “yeni mRNA teknolojisinin Rusya ve Çin’in eline geçebileceği.

***

Alman Sosyal Demokrat Parti (SPD) Genel Başkan yardımcısı ve aynı zamanda partinin Schleswig Holstein Eyaleti Teşkilat Başkanı Serpil Midyatlı, sosyo-ekonomik bakımdan dar gelirli ve sosyal açıdan sorunlu semtlerde aşı kampanyasına hız verilmesi gerektiğinin altını çizdi.  Midyatlı ‘27 Aralık’ta Almanya’da aşı kampanyasına start verildiğinde hepimiz çok sevinmiştik. Ancak aşı kampanyasının hızını diğe ülkelere göre yaklaşık üç ay geriden takip ediyoruz. Yeterince aşı yok ve Sağlık Bakanının beceriksizliği de bunda önemli bir rol oynadı” şeklinde konuştu.

***

Asıl mesele tam da patent – Gökçe Başbuğ

Aralarında Bill Gates ve Uğur Şahin’in de olduğu ve son günlerde bazı yerli bilim insanlarının da katıldığı bir grup, aşıya eşitsiz ulaşımla ilgili olarak patent meselesinin işin en önemsiz kısmı olduğunu, esas meselenin üretim sorunu olduğunu, patent paylaşılsa bile üretim sıkıntısı çekileceğini iddia ediyorlar. Gerçekten böyle mi? Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki, aşıda patentin kaldırılmasını talep edenler sadece fikri mülkiyet hakkından feragat edilmesini talep etmiyorlar, aynı zamanda aşının arkasındaki bilgi ve teknolojinin ortak paylaşıma sunulmasını talep ediyorlar. …Fikri mülkiyet hakkından feragat edildiğinde ve aşının arkasındaki bilgi ve teknoloji paylaşıldığında, birkaç ay içinde dünyanın farklı ülkelerinde aşı üretimi yapılabilir hale gelecektir. Yapılan analizler aşının laboratuvarda geliştirilmesinden fabrikada üretilir hale gelmesine kadar geçen sürenin aşı çeşidine göre iki ila yedi ay arasında değiştiğini ortaya koymakta.(2) Örneğin, Türkiye’de de yeni uygulanacak olan Sputnik V aşısı tipi adenovirus aşılarının kitlesel üretimine sadece iki ay gibi kısa bir zamanda geçilebiliyor. Biontech’in mRNA aşısını ürettiği tam kapasiteli bir fabrikayı kullanıma sokması sadece altı ayını aldı.(3) …Peki patent paylaşılsa dünyanın başka ülkelerinde bu aşıları üretebilecek altyapı mevcut mu? Evet, o da mevcut. Dünyanın birçok ülkesinde yeni aşıları üretecek kapasite var. Bangladeş’ten Kanada’ya, Güney Kore’den Pakistan’a bu üretimi yapabilecek altyapı mevcut.(4)

https://www.gazeteduvar.com.tr/asil-mesele-tam-da-patent-haber-1521002

 

[su_box title=”AKADEMİDEN” box_color=”#bae324″][/su_box]

 

Hindistan’dan korkunç görüntüler geliyor. Bir yıl önce tüm dünya tek gündem olarak salgına kilitlenmişken oluşacağından korkulan, kiminin felaket tellallığı deyip ciddiye almadığı senaryo Hindistan’ın belli bölgelerinde an itibariyle gerçekleşiyor. Hastanelerde oksijen stokları tükeniyor, yer bulunamadığı için insanlar hastane kapılarında, sedye üstünde can veriyor. Nature dergisinde 21 Nisan’da yayımlanan haber/makale ülkenin nasıl bu duruma geldiğini ortaya koymaya çalışıyor. Yayından bazı bölümlerin çevirisini aktarıyoruz.

“Pandemi, bilim insanlarını şaşırtacak bir hızda Hindistan’ı kasıp kavuruyor. Mart başından bu yana günlük vaka sayılarında patlama oldu: hükümet 18 Nisan’da ülke genelinde 273.810 yeni enfeksiyon bildirdi.

Sadece aylar önce, antikor verileri, Delhi ve Chennai gibi şehirlerdeki birçok insanın zaten enfekte olduğunu ileri sürmüş ve bazı araştırmacıların, pandeminin en kötüsünün ülkede sona erdiği sonucuna varmasına yol açmıştı. Hindistan’daki araştırmacılar şimdi, özellikle bulaşıcı varyantların ortaya çıkması, sınırsız sosyal etkileşimlerde artış ve düşük oranda aşılama dahil olmak üzere farklı faktörlerin birleşiminden kaynaklanabilecek eşi görülmemiş artışın arkasında gerçekten neyin olduğunu belirlemeye çalışıyorlar. Sebepleri çözmek, dünyadaki benzer dalgalanmaları bastırmaya veya önlemeye yardımcı olabilir.

Fransa ve Almanya gibi Avrupa ülkeleri de şu anda nüfuslarına göre büyük vaka artışları yaşıyorlar ve Brezilya ve Amerika Birleşik Devletleri de dahil olmak üzere ülkeler günde yaklaşık 70.000 civarında yüksek enfeksiyon oranları bildiriyorlar. Ancak Hindistan’ın günlük toplamları herhangi bir ülke için şimdiye kadar kaydedilen en yüksek rakamlardan biri.

COVID-19 vaka sayıları, yaklaşık 100.000 günlük enfeksiyonun ardından geçen Eylül ayında Hindistan’da düşmeye başlamıştı. Ancak Mart’ta tekrar yükselmeye başladı ve şu anki zirve, öncekinin iki katından daha fazla.

Mumbai’deki PD Hinduja Hastanesi ve Tıbbi Araştırma Merkezi’nde klinisyen-araştırmacı olan Zarir Udwadia, çalışma molası sırasında Nature ile konuşuyor ve “İkinci dalga, son dalgayı banyo küvetindeki dalgalanma gibi gösterdi” diyor. Yatakların ve tedavilerin son derece kıt olduğu hastanelerde “kabus gibi” olan durumu anlatıyor.

Sonipat’taki Ashoka Üniversitesi’nde virolog olan Shahid Jameel, mevcut dalganın yoğunluğunun şaşırtıcı olduğunu kabul ediyor. “Yeni enfeksiyon dalgaları bekliyordum, ancak bu kadar güçlü olacağını hayal bile edemezdim” diyor.

Geçirilmiş enfeksiyonun bir göstergesi olarak SARS-CoV-2 antikorlarını test edilen çalışmalar, Hindistan’ın büyük şehirlerinin bazı bölgelerindeki nüfusun% 50’den fazlasının hali hazırda virüse maruz kaldığını tahmin ediyordu.Çalışmalar ayrıca ulusal olarak 271 milyon insanın enfekte olduğunu ortaya koymuştu. (Hindistan’ın 1,4 milyarlık nüfusunun yaklaşık beşte biri)

Princeton Üniversitesi’nden epidemiyolog Ramanan Laxminarayan, bu rakamların bazı araştırmacıları pandeminin bir sonraki aşamasının daha az şiddetli olacağı konusunda iyimser hale getirdiğini söylüyor. Ancak COVID-19’un son patlaması onları yeniden düşünmeye zorluyor.

Başka bir açıklamaya göre, ilk dalganın öncelikle şehirli yoksulları vurması olabilir. Antikor çalışmaları tüm popülasyonu temsil etmeyebilir ve diğer gruplarda yüksek maruziyet olmayabilir.

Christian Medical College’da virolog olan Gagandeep Kang, antikor verilerinin virüsün düzensiz yayılmasını yansıtmadığını kabul ediyor. “Virüs, daha önce kendilerini koruyabilen popülasyonlara giriyor olabilir” diyor. Bu, insanların ilk dalga sırasında izole olduğu, ancak ikincisi ile ilk defa karşılaşmaya başladığı daha zengin kentsel toplulukları içerebilir diyor.

Ancak bazı araştırmacılar, mevcut salgının hızının ve ölçeğinin yeni bir bileşen önerdiğini söylüyor: virüsün ortaya çıkan yeni varyantları.

Udwadia, tek tek bireylerin pozitif çıktığı COVID-19’un ilk dalgasından farklı olarak, tüm hane halkının artık enfekte olduğunun anekdodal olarak gözlemlenebileceğini belirtiyor. Bunu daha bulaşıcı varyantların varlığına bağlıyor. “Ailede bir pozitif varsa, diğer herkesin de pozitif olduğunu garanti edebilirim” diyor.

Genomik sürveyans verileri, ilk olarak Birleşik Krallık’ta tanımlanan varyant B.1.1.7’nin Hindistan’ın Pencap eyaletinde virüsün baskın formu haline geldiğini göstermekte. Ve ilk olarak geçen yılın sonlarında Hindistan’da tanımlanan, B.1.617 olarak bilinen yeni ve potansiyel olarak ilgili bir varyant, Maharashtra eyaletinde baskın hale geldi. B.1.617, artan bulaşabilirlik ve bağışıklık korumasından kaçma yeteneği ile bağlantılı iki mutasyon içerdiği için dikkat çekmiştir. Şimdi 20 ülkede daha tespit edildi.

Ancak diğerleri, mevcut sıralama verilerinin bu tür iddialarda bulunmak için yeterli olmadığını söylüyor. İngiltere Glasgow Üniversitesi’nden virolog David Robertson, “Hindistan’daki vaka sayısına göre mevcut sekans sayısı düşük olduğundan, yorum yapmadan evvel temkinli olmamız gerekiyor” diyor. Diğer bazıları da, ortaya çıkan varyantların Hindistan’daki enfeksiyon artışının yalnızca küçük bir bölümünü açıkladığını söylüyor.

Laxminarayan, geçen Eylül ayının zirvesinden sonra vakaların azalmasıyla birlikte, “Hindistan’ın COVID-19’u fethettiğine dair kamuya açık bir anlatı vardı” diyor. Zira son aylarda siyasi mitingler, dini kutlamalar ve düğünler için büyük kalabalıklar içeride ve dışarıda toplandı.

Ocak ayında başlayan ülke çapında aşılama kampanyası, insanların halk sağlığı önlemlerini hafifletmesine neden olmuş olabilir, hatta belki de vakalarda artışa bile katkıda bulunduğunu düşünenler mevcut. Laxminarayan, “Aşının gelişi herkesi rahatlamış bir ruh haline soktu” diyor.

Çoğunlukla Covishield adı verilen Oxford – AstraZeneca aşısının Hindistan yapımı bir versiyonu olmak üzere 120 milyondan fazla doz uygulandı. Ancak bu, Hindistan nüfusunun %10’undan azı, bu yüzden daha ülkenin önünde uzun bir yol var.”

Mallapaty, S. (2021). India’s massive COVID surge puzzles scientists. Nature. https://doi.org/10.1038/d41586-021-01059-y

 

 

[su_box title=”EKLER” box_color=”#e3249b”][/su_box]

Peter Haumer: İşçi meclislerinin dünü ve bugünü

Ropörtaj

Meclis hareketlerinin gelecek süreçteki konumları ne olabilir sence?

…Kuzey Suriye’deki deney bize bir taraftan bu özgürleştirici anlayışı, kitlenin kendi deneyine sahip çıkması, sonuçlarına katlanması ve önceki yüzyıldaki Komünist hareketteki gibi illüzyonlara kapılmamayı öğretti. Anarşizmin savladığı barışçı bir şekilde sosyalizme geçmenin (her ne kadar arzu edilen bir şey olsa da) mümkün olmadığı da bir gerçek. Hiçbir egemen sınıfın maalesef gönüllü olarak iktidarı terk etmediği dünya tarihindeki sınıf savaşlarıyla sabit. Dolayısıyla senin de karşı iktidar yapılarını oluşturman gerekiyor, mesele burada elit bir tabakanın oluşturulmasına müsaade edecek bir yapılanmaya mı meydan vereceksin, yoksa her daim kitlenin kendi öz örgütlenmesini mi esas alacaksın…

https://siyasihaber6.org/peter-haumer-i%CC%87sci-meclislerinin-dunu-ve-bugunu

Milliyetçilik Hindistan’ın gözyaşlarına çare olmuyor

Mühdan Sağlam

2020’den 2021’e geçerken beklenen kabus gerçekleşmediği için hem Hindistan halkı hem de dünya kendini şanslı saymalıydı. Öyle ya Hindistan’da kapanma önlemleri işe yaramış, en azından durum kontrol altında tutulmuştu. Dahası jenerik ilaç üretiminde dünyanın sayılı merkezlerinden olan ülke çok değil, Şubat 2021’de iki Covid aşısının üretim merkezi olmuş, dünyaya aşı ihraç etmeye başlamış, hatta ‘aşı diplomasisi’yle övgüleri toplamıştı. Bu manzara yönetime gereğinden fazla özgüven verdi, kibre neden oldu. Bu özgüven öyle bir noktaya vardı ki Başbakan Narenda Modi, vakaların kontrol altında tutulmasını Hindu milliyetçiliğine bağladı…

Thiruvananthapuram Milletvekili Shashi Tharoor’un aktardığı verilere göre dünyadaki aşıların yüzde 60’ını üreten, buna kapasitesi yeten ülkede, Nisan 2021 sonunda sağlık çalışanlarının yalnızca yüzde 37’si ve nüfusun yalnızca 15 milyonu aşılanabildi (Hindistan’ın nüfusunun 1,4 milyar olduğunu tekrar hatırlatalım). Dahası sadece 10 milyon insana ilk doz aşı yapılabildi. Yani değil 21 gün, 210 günde bile aşılama istenen hedefe ulaşamayacak. …Salgınlar, olağanüstü zamanlarda yönetim pratikleri, devlet ve toplum ilişkileri konusunda bazı gerçekleri açıkça ortaya koyar. Hindistan’da görülense milliyetçi söylemlerin, neoliberal kâr hesaplarının ve kibrin, halkın gözyaşlarına çare olmadığı…

https://www.gazeteduvar.com.tr/milliyetcilik-hindistanin-gozyaslarina-care-olmuyor-makale-1520987

 

Mayısın biri soruyor: Salgını kim yönetsin? / Gültekin Akarca – Levent Koşar

..On dört gün kapanalım. Hayır yirmi sekiz gün kapanalım. Sokakları, parkları, açık alanları boşaltalım, evlere doluşalım. Hayır evler de bulaş ortamı, evlere kapanmayalım. Çarklar dursun, üretim dursun. Tümü durmasın, birazı dursun. Acil olanlar sürsün, gerisi dursun. Uçaklar uçmadığı için, tekstil sektöründe likra fiyatları artmış. Likra karaborsa. Uçaklar ve likra… ne alaka? Uçak benzininin yan ürününden yapılan likra. Tüm üretim bir bütün olmasın? Devlet ne için var? Merkez bankası ne işe yarar? Para bassın; para dağıtsın; ekmek yoksa para yesinler. Kongreleri lebalep, eylemleri balkonda yapalım. Önce kurbanları aşılayalım; hayır çalışanları aşılayalım; olur mu imtiyazlıları aşılayalım. Aşılara çip takmışlar; genlerimizle oynuyorlar; ari ırkımızı koruyalım.

https://ozgurdenizli.com/mayisin-biri-soruyor-salgini-kim-yonetsin-gultekin-akarca-levent-kosar/