Home / KORONA GÜNLÜKLERİ / KORONA GÜNLÜĞÜ 31 ARALIK 2020

KORONA GÜNLÜĞÜ 31 ARALIK 2020

Salgın yönetilemiyor! Sağlık emekçileri tükenmeye, ölmeye devam ediyor! Kırıkkale’de görev yapan hemşire Sakine Fulya Özer, Iğdır Devlet Hastanesi’nde görevli İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Emin Akyıldız ve Hatay’da özel bir hastanede çalışan Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Adnan Ezelsoy Covid-19 nedeniyle yaşamını yitirdi.

***

Covid-19 meslek hastalığı olarak kabul edildi! Çankırı İl Sağlık Müdürlüğü 112 Acil Servis Hizmetleri’nde ambulans şoförü olan Hasan Aslan’ın, Coronavirus’ten ölümü meslek hastalığı sayıldı. Aslan’ın ölümünün meslek hastalığı olup olmadığının belirlenmesi için Sosyal Güvenlik Kurumu’na başvuruldu ancak SGK Ankara Sağlık Kurulu yapılan başvuruyu Coronavirus meslek hastalığı listesinde olmadığı için reddetti. Ancak bu karara da itiraz edilince Ankara Kocatepe Sağlık Sosyal Güvenlik Merkezi, nihai kararın verilmesi için dosyayı SGK Yüksek Sağlık Kurulu’na gönderdi. Kurul, Aslan’ın ölümünün meslek hastalığından olduğuna karar vererek, şu değerlendirmeyi yaptı:

“Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliğinin 19. Maddesinin 2. Fıkrasında, bu listede yer almayan fakat görülen iş ve görev gereği olarak bulaştığı kesin olarak saptanan diğer bulaşıcı hastalıklar da meslek hastalığı sayılır. Bu husustaki teşhisin laboratuvar deneyleriyle kanıtlanması gereklidir. Hastalığın en uzun kuluçka süresi yükümlülük süresi olarak alınır şeklinde belirtilmiştir. Bu bağlamda COVID-19 hastalığının yükümlülük süresi için; hastalığın etkeni SARS-CoV-2 virüsünün kuluçka süresi olan 2-14 gün kabul edilmekle birlikte içinde bulunduğumuz pandemi döneminin özel koşulları sebebiyle bu sürenin 30 güne kadar uzayabileceğine oy birliğiyle karar verildi.” SGK Yüksek Sağlık Kurulu, Covid-19’un da “meslek hastalığı” olarak ilgili yönetmeliğe eklenmesi kararını da oybirliğiyle aldı. Bu karar Coronavirus nedeniyle yaşamını yitiren sağlık çalışanları açısından büyük önem taşıyor.

***

Sağlık çalışanları “Yeter artık, ölmek istemiyoruz, öfkeliyiz” sloganıyla ülkenin birçok noktasında eş zamanlı eylemler düzenliyor. tüm sağlık çalışanları ortak bir açıklama yaptı. TTB Merkez Konseyi Başkanı Şebnem Korur Fincancı: “Aslında ilk talebimiz özgürlük ve demokrasi. Neden? ‘Bütün alalarda eylemlerde sağlık çalışanları.’ dediniz, ama pek çok şehirde valiliklerden yasaklama emirleri gitti tabip odalarına ve müdahale edeceklerine dair uyarılarda bulundular. Oysa biz en doğal hakkımızı istiyoruz ve yitirdiğimiz sağlık çalışanlarını alanlarda anmanın önemli olduğunu düşünüyoruz. Fakat bunu bile önleyen ama pandemiyi önleyemeyen bir iktidarla karşı karşıyayız. Bizim taleperimizden çok artık öfkemiz var. Çünkü biz taleplerimizi aylardır iletiyoruz. Aylardır diyoruz ki bu pandemiyi yönetemiyorsunuz. Akla, bilime dayanmadan pandemi yönetilemez. Ekonomiyle ve ulusal çıkar adı altında tümüyle kâr hırsına yenik düştüğünüz koşlullarda pandemiyi yönetme olanağınız yok. Pandemiyi yönetmenin yolu epidemiyoloji biliminin ilkeleri ışığında ve sağlık hizmetlerini doğru yapılandırmayla mümkün. Koruyucu sağlık hizmetinin olmadığı bir yerde pandemi de yönetilemez. Hastane kapısında karşıladığınız pandemiyle insanların ölümüne yol açtınız diyoruz, öfkeliyiz diyoruz, çünkü bunların önemli bir kısmı önlenebilir ölümlerdi. Ölümleri önlemediniz, yaşam hakkı ihlali gerçekleştirdiniz diyoruz ve bundan sorumlu olduklarını bir kez daha hatırlatıyoruz onlara.” dedi.

İzmir’de basın açıklaması yapan sağlık örgütleri, pandemi sürecinin doğru yürütülmediğini ifade ederek: “Ekonomik ve siyasi kaygılarla aldığınız kararlardan dolayı yitirdiğimiz binlerce canın, yüzlerce sağlık çalışanının hesabını kim verecek?” diye sordu.

***

Pandemi haftanın ortalarına geldiğimizde yine tırmanışa geçti. Küresel düzeyde toplam vaka sayısı 83 milyonu ve Covid-19 nedeniyle hayatını kaybedenlerin sayısı 1 milyon 810 bini geçti. Yeni vaka sayısı 700 binin üzerine çıkarken bir günde gerçekleşen ölüm sayısı 15 bine dayandı. Aktif vaka sayısı ise 22 milyon 400 bine dayandı. Bulaş tehdidi tamamen kendini hissettiriyor.

Dünya genelinde yeni vaka ve ölüm sayıları yükselme trendine devam ediyor. Son 24 saatte 719 bin 174 yeni vaka bildirimi yapıldı. Covid-19 ölümleri 14 bin 748 kişiye yükseldi. Günlük ölüm sayısının yüksek olduğu ülkeler şu şekilde: ABD (3 bin 880), Brezilya (1,224), Meksika (990), İngiltere (981), Almanya (752), Rusya (599), İtalya (575) ve Polanya (565).

Yeni vaka bildiriminin yüksek olduğu ülkeler şunlar: ABD (234.6 bin), Brezilya (55.9 bin), İngiltere (50 bin), Rusya (26.5 bin), Fransa (26.5 bin), Hindistan (22 bin), Almanya (19.3 bin), Güney Afrika (17.7 bin), Çekya (16.3 bin), İtalya (16.2 bin), Türkiye (15.7 bin), İspanya (15 bin), Polanya (13 bin), Meksika (12.1 bin), Arjantin (11.8 bin) ve Kolombiya (11.6 bin). Bir günde 5 binin üzerinde yeni vaka bildirimi yapan ülke sayısı 23’e, 2 binin üzerinde yeni vaka bildirenlerin sayısı 38’e ve binin üzerinde yeni vaka bildiren ülke sayısı yeniden yükselerek 61’e ulaştı.

***

Türkiye’de Covid-19 vaka ve ölümleri yüksek hızda devam ediyor. Son 24 saatte 254 kişi Covid-19 nedeniyle hayatını kaybetti. Toplam can kaybı 20 bin 388 kişi oldu. Yeni vaka bildirimi 15 bin 692 kişi olup hala oldukça yüksek hızda olduğuna dikkat çekebiliriz. Toplam vaka sayısı ise 2 milyon 194 bini geçti. Turkuaz tabloda eleştirilere rağmen ısrarla yer verilen yeni hasta sayısı 2 bin 612 kişi. Günlük test sayısı 184 binin üzerinde. Turkuaz tabloda aktif hasta sayısı yer almıyor. Günlük olarak aktif hasta sayısını Worldmeters’dan paylaşmaya devam ediyoruz.

Worldmeters’a göre Türkiye’de aktif hasta sayısı 100 binin altına indi. 29 Aralık itibarıyla 95 bin aktif hastaya sahibiz. Ağır hasta sayısı ise 4 bin 98 kişi. Aktif hastaların içinde ağır hastaların payı yükselmeye devam ediyor, dün itibarıyla %4.3 olan ağır hasta oranının dünya ortalamasının (%0.5) sekiz buçuk katından daha fazla olduğuna dikkat çekiyoruz. Yüksek ölüm hızının yüksek ağır hasta oranı ile ilişkili olduğunu bir kez daha hatırlatıyoruz.

***

MED Tutuklu ve Hükümlü Aileleri Hukuki ve Dayanışma Dernekleri Federasyonu (MED TUHAD FED), cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerine ilişkin yıl sonu raporunu açıkladı. Cezaevinde yaşanan hak ihlallerinin pandemi ile birlikte arttığının belirtildiği raporda, Ekim 1994 ve 24 Eylül 1996 yıllarında Diyarbakır E Tipi Cezaevi’nde yaşananlar ve 19 Aralık 2000 Hayata Dönüş Operasyonları adı altında yaşanan acı ölüm olayları hatırlatıldı. Cezaevlerinde sağlık hakkı, yaygın bir şekilde ihlal edilmektedir. Uzun zamandır sağlık hakkına erişim engelleri yaşanmaktadır. Ancak pandemi ile birlikte bu durum tahammül edilmeyecek ve yaşam hakkını ciddi boyutlarda tehlikeye atacak bir hal almıştır. Sağlık durumu, cezaevlerinde kalamayacak kadar kötü durumda olan birçok hasta tutuklu ve hükümlü tedavi bile edilmeyerek cezaevlerinde yaşamını yitirmiştir. Cezaevlerinde fiziksel koşullar bakımından yeteri önlemler alınmamış olmakla beraber tutsakların kişisel hijyenlerini sağlayabilecekleri koşullar da oluşturulmamıştır. Aynı maskenin aylarca kullanıldığı birçok cezaevinde gözlemlenmiştir. Yine temizlik malzemelerinin yeterli ve ücretsiz dağıtılmadığı bilinen bir gerçektir. Pandeminin böylesine yaygın olması yaşanan hak ihlallerinin de özeti niteliğindedir.

***

İçişleri Bakanlığı 81 İl Valiliği’ne “Cadde, Bulvar, Meydan Tedbirleri” konulu genelge gönderdi. Yılbaşı nedeniyle 31 Aralık 2020 Perşembe günü saat 21.00’de başlayacak sokağa çıkma yasağının 4 Ocak 2021 Pazartesi günü saat 05.00’e kadar süreceği hatırlatıldı. Bu kapsamda il ve ilçe merkezlerinde simgesel özellikleri bulunan, şehirlerle özdeşleşen veya kutlama/toplanma alanı olarak bilinen cadde, bulvar veya meydanlara (İstanbul’da İstiklal Caddesi ve Sultanahmet Meydanı, Ankara’da 15 Temmuz Kızılay Milli İrade Meydanı, İzmir’de Gündoğdu Meydanı gibi) yabancı turistler de dahil olmak üzere tüm girişler sınırlandırılacak. Belirtilen cadde, bulvar veya meydanlarda sınırlama getirilen süre boyunca yabancı turistlerin bir araya gelebilecekleri etkinliklere izin verilmeyecek.

Atılım Üniversite öğrencileri devam eden yüz yüze sınavlardan dolayı kaygılı. Atılım Üniversitesi şu an Türkiye’de yüz yüze sınav yapan tek üniversite.

***

Britanya’da ortaya çıkan mutasyonla ilgili analizlerde bu varyantın kanda daha yüksek virüs miktarıyla ilişkilendirildiği görüldü. B117 isimli varyantla ilgili Birmingham’daki halk sağlığı laboratuvarında yapılan analizlerde 641 numune incelendi. B117 mutasyonuyla enfekte olmuş hastaların yüzde 35’inin numunesinde yüksek seviylerde virüs miktarı tespit edildi. Bu varyantın olmadığı numunelerde ise oran yüzde 10 olarak görüldü. Araştırmayı yürüten Dr. Michael Kidd, kesin sonuçlar çıkarılması için daha fazla çalışma yapılması gerektiğini hatırlatarak şunları söyledi: “Bu varyantın olduğu hastalarda daha fazla miktarda virüs olduğu görülüyor. Dolayısıyla da başkalarına bulaştırmaları daha kolay. Bu varyantın tam olarak nasıl daha yüksek viral yüke ulaştığı yanıtlanması gereken başka bir soru.”

 

[su_box title=”AŞI TARTIŞMALARI” style=”soft” box_color=”#cb7a31″ title_color=”#080404″ radius=”0″][/su_box]

AstraZeneca’nın Oxford Üniversitesi ile birlikte geliştirdiği Covid-19 aşısı Britanya’da acil kullanım onayını aldı. Britanya, AstraZeneca’dan 100 milyon doz Koronavirüs aşısı siparişi vermişti. Astra Zeneca ve Oxford Üniversitesi’nin geliştirdiği Koronavirüs aşısının güvenli ve etkili olduğu tespit edildi. Pfizer’ın Aralık’taki onayından bu yana 600 bin kişiye aşı yapıldı. Ancak Oxford-AstraZeneca aşısı çok daha ucuz ve hızlı üretilebildiği için aşılamada da hızlı bir artış bekleniyor. Pfizer-BioNTech’in özel dondurucularda -70 derece gibi aşırı soğuk koşullarda saklanması gerekirken, Oxford aşısının normal buzdolabında saklanabilmesi, bakımevleri ve aile hekimleri kliniklerine çok daha kolay ulaştırılmasını sağlıyor.

Oxford-AstraZeneca aşısının etkisi konusunda üç orandan söz ediliyor: %62, %70 ve %90. Denemelerden elde edilen sonuçlar ilk incelendiğinde, aşı olanların yüzde 70’inin Covid-19’a karşı korunduğu ve kimsede hastalığın ağır seyretmediği ve hastanede tedaviye ihtiyaç duymadığı görüldü. İki tam doz aşı olanlarda etki oranı yüzde 62, ilk aşıyı yarım doz, ikincisini tam doz olanlarda ise yüzde 90 etkili olduğu tespit edildi. İngiltere’nin ilaç onay kurumu MHRA, Oxford-AstraZeneca aşısının iki tam toz şeklinde uygulanmasına onay verdi.

***

DSÖ eş güdümünde yürütülen Covid-19 Aşıları Küresel Erişim Programı’nın (Covax) önemine de değinen Ghebreyesus, “Covax’ın düşük ve orta gelirli ülkeler için acil olarak aşı satın alması için 4 milyar doların üzerinde fona ihtiyacı var. Yeni yılda üstesinden gelmemiz gereken zorluk budur.” değerlendirmesinde bulundu.

***

Türkiye’ye ilk dozları gelen Çin menşeli CoronaVac aşısının yaşlılar üzerindeki koruma oranı konusunda, aşının denemelerinin yapıldığı bir diğer ülke olan Brezilya’dan açıklama var. Butantan Enstitüsü’den üst düzey bir yetkili, Çin’deki Faz-1 ve Faz-2 denemelere göre aşının yaşlılarda da yetişkinler kadar koruma sağladığını söyledi. Yetkili, Brezilya’daki Faz-3 denemelerinde yaşlılar arasında sağlanan başarı oranı hakkında açıklama yapmadı. Butantan Enstitüsü’nün klinik araştırmalar sağlık direktörü Ricardo Palacios yetişkinlerdeki kadar yüksek bir oran beklediğini söyledi. Palacios, beklentilerini aşının Çin içinde yapılan ve daha yaşlı gönüllülerin de katıldığı Faz-1 ve Faz-2 denemelerine dayandırdığını belirtti. Brezilyalı yetkili Çin’deki çalışmaların, ’60 yaş ve üstü katılımcılarda da, 18-59 yaş arası katılımcılar kadar yaygın bir bağışıklık tepkisi göstereceğini’ söyledi.

***

Sağlık Bakanlığı, Çin’den getirilen aşılardan alınan numunelerin Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu Laboratuvarları’nda en az 2 hafta sürecek analiz süreçlerine tabi tutulacağını belirtti.  Sağlık Bakanı Fahrettin Koca: “Aşının 28 gün ara ile iki doz olarak yapılması uygun bulunmuştur. İkinci doz aşı yapıldıktan sonraki iki haftayı da kapsayacak şekilde sıkı korunma tedbirlerinin sürdürülmesi önem arz etmektedir.” ifadelerini kullandı.

Çin İstanbul Başkonsolosluğu, “Çin’in ürettiği koronavirüs aşısının Çin’de kullanımı yasak” iddiasını yalanladı. Yapılan açıklamada, “Temmuz ayından itibaren Çin’de aşının acil kullanımı başlatılmış durumda, aralık ayında Çin’de farklı eyaletlerde aşının toplumdaki uygulanması da başlatılmıştır.” denildi.

***

CHP Ankara Milletvekili Murat Emir, Çinli Sinovac firması tarafından üretilip Keymen ilaç firmasının lojistik desteği ile getirildiği açıklanan aşı ile ilgili, “Firmayı neden gizlediniz? Bu aracı firma, bu işten para kazanmakta mıdır? Sinovac aşısının Türkiye’ye maliyeti nedir?” sorularına yanıt istedi.

***

Kıbrıs Türk Tabipleri Birliği (KTTB), Türkiye üzerinden alınacak Çin menşeli CoronaVac aşısı konusunda çekinceleri olduğunu açıkladı. Birlik Başkanı Özlem Gürgut, “Eğer ülkemizde Çin aşısı Sinovac Faz 3 çalışma sonuçları tamamlanıp onay almadan uygulanacak olursa, bu aşının bir ‘çalışma aşısı’ olduğunun aşı yapılacak kişilere mutlaka bildirilmesi gerekir” dedi. Gürkut ayrıca, KTTB’nin sadece Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) ve Avrupa İlaç Ajansı (EMA) gibi kurumlar tarafından onay almış aşıların kullanımını onaylayacağını da belirtti.

***

HDP Diyarbakır Milletvekili Garo Paylan, Sağlık Bakanı Fahrettin koca’nın yanıtlaması istemiyle verdiği soru önergesinde, Çin’den alınan aşının yoksullara, Almanya’dan alınanın ise zenginlere yapılıp yapılmayacağını sordu. Paylan, bakanlığın dünyanın şüpheyle yaklaştığı Çin aşısını halka ücretsiz vermeyi planladığını ancak Almanya’dan alınan aşıları ise ücreti mukabilinde eczanelerde satışa çıkaracağını kaydetti. Paylan’ın bakan Koca’ya yönelttiği sorular şöyle:

  1. Çin aşısı yoksullara, Alman aşısı zenginlere mi uygulanacak?
    2. Henüz dünya sağlık otoriteleri tarafından onaylanmamış Çin aşısını ucuz olduğu için mi tercih ettiniz?
    3. Bütün vatandaşlarımıza yetecek sayıda Alman aşısını bütçenizde kaynak olmadığı için mi sipariş veremediniz?
    4. Parası olanlar ve iktidara yakın olanlar Alman aşısı olurken, onaysız Çin aşıları elde kalmaz mı?
    5. Vatandaşlarımız yalnızca nitelikli Alman aşısını ücretsiz talep ederse ne yapacaksınız?

***

ABD’de bir hemşire, Pfizer/BioNTech aşısının ilk dozunu yaptırmasından yaklaşık bir hafta sonra korona virüsüne yakalandı. Bulaşıcı hastalıklar uzmanı Christian Ramers bunun şaşırtıcı olmadığını söyleyerek, “İlk dozun yaklaşık yüzde 50 koruma sağladığını düşünüyoruz, yüzde 95’e ulaşmak için ikinci dozu da almanız gerekiyor.” dedi. ABD’li bulaşıcı hastalıklar uzmanı Christian Ramers, hemşirenin hastalığı aşı olmadan önce de kapmış olabileceğini hatırlattı, bir yandan da aşının yaptırılır yaptırmaz bağışıklık oluşturmadığına dikkat çekti. Ramers, “Klinik denemelerden şunu biliyoruz ki, aşının koruma sağlamaya başlaması 10 ila 14 günü buluyor” dedi.

***

TTB Covid-19 İzleme Kurulu üyesi Prof.Dr Kayıhan Pala: ‘’Belirsizlikler giderilmeden ve ruhsatlandırma süreci sona ermeden aşının kitlesel olarak insanlara yapılması mümkün görülmüyor. Aşı gerekli mi, değil mi tartışmasına gerek yok. Aşılar sayesinde ölümleri engelliyoruz.’’

( https://artigercek.com/haberler/asi-gerekli-mi-degil-mi-tartismasina-gerek-yok-asilar-sayesinde-olumleri-engelliyoruz )

***

Venezuela, Rusya’nın geliştirdiği Sputnik V isimli Covid-19 aşısından 10 milyon doz aşı alımı için anlaşma imzalandığını açıkladı. Sağlık durumu hassas olanlara aşıda öncelik verileceğini vurgulayan Maduro, “Ülkede 90 gün içinde 10 milyon Venezuelalının ücretsiz olarak aşılanmasını amaçlıyoruz.” dedi.

Arjantin, Oxford Üniversitesinin ilaç firması AstraZeneca’yla geliştirdiği koronavirüs aşısının ülkede acil durumda kullanımına onay verdi. Böylece AstraZeneca’nın aşısı, Arjantin’de Pfizer/BioNTech ile Rus aşısı Sputnik V’nin ardından kullanım izni alan üçüncü aşı oldu.

***

Çinli Sinopharm şirketinin geliştirdiği Covid-19 aşısının son aşama sonuçlarının yüzde 79.34 etkili olduğu açıklanarak, ülkede kullanım onayı için başvuru yapıldı. Şirketin açıkladığı oran 9 Aralık’ta Birleşik Arap Emirlikleri’nin yüzde 86 olarak duyurduğu ara sonuçlardan daha düşük.

***

Aşı hakkında az konuşulanlar – Ali Tepe

Aşı karşıtlığı

…bu tartışmaların gözle görünür olumsuz etkisi toplumdaki aşı karşıtlığının güçlenmesidir. Gerçekliği olmayan kötü haber ve korkutucu masallara/öcü masallarına olumsuz yönelimli toplumsal duyarlılık bu yaklaşımların rating aracı yapılmasıyla daha artmaktadır. Bu bağlamda zaten piyasaya bağlı bilim ve bilim insanları da söylemleriyle isteyerek ya da istemeyerek -bilerek ya da bilmeyerek- bu olumsuzluğu doğrudan destekler pozisyona düşmektedirler. Yeniden tartışmalara dönelim; diğer tüm aşılar firma isimleriyle anılırken Türkiye’ye geleceği söylenen aşıya “Çin Aşısı” denilerek yaftalama-damgalama yoluna gidilmesinde bilim insanları arasında bir sakınca görülmemektedir. Bu durum en fazlasından zeminsiz bir ideolojik tartışmayı örnekler. Durumun farkında olmayabilirler ama; o söz ettikleri büyük şirketlerin sağlık “sektöründe” küresel ölçekte tekeller oluşturduğunu, o firma aşılarının da bir kısmının faz3 çalışmalarının tamamlanmadığını bilseler bile bunun tartışmalarda dile getirilmemesinin etik bir sorun olduğunu düşünüyorum. (Tabii o göklere çıkarılan bilim abidesi birçok firmanın aynı zamanda kimyasal ve biyolojik silah “sektöründe de” aktif rol aldıkları bilgisi doğal olarak bu tartışmaların dışında kalıyor.)

İlaç tekelleri

“Çin Aşısı” stigmatizasyonunu üretenler oldukça güçlü Anglosakson tıbbını sevenler lobisi. Ülkemiz tıp bilim insanlarının önemli bir kısmının Anglosakson diyarlarında tıbbi çalışmalara katıldıkları ve bu süreçlerin çoğu kez söz konusu uluslararası ilaç firmaları tarafından finanse edildiği ise bilinen bir gerçek. Son günlerdeki tartışmalarda muhalif-eleştirel görüşleriyle tanıdığımız ve ortalama olarak günde 4-5 saatini bildiklerini TV’lerde anlatmaya vakfetmiş bir bilim insanı, aşı ile ilgili olarak “bilimsel çalışmalar tamamlanır, Lancet, British Medical Journal gibi bilimsel güvenilirliği olan dergilerde yayınlanır ve biz, tıpçılar, bilim insanları da ona göre karar veririz” mealinden bir şeyler söyledi. Anglosakson severlik diyordum ya; söz konusu dergilerden Lancet Dergisinde kızamık aşısı ile otizmi ilişkilendiren 11 kişi üzerinde yapıldığı söylenen -aslında bir kişiden alınan 11 örneğin 11 kişi olarak sunulduğu- bilimsel sahtekarlık ürünü bir “bilimsel araştırmanın”, büyük jürilerin, hakemlerin onayından geçerek yayınlandığını ve bu yayının sahteliği sonradan gösterilmiş bile olsa aşı karşıtlığının elini güçlendirdiğini anımsatmak isterim. Diğer taraftan bilim insanlarımızı araştırma yapmak yerine dışarıdaki araştırma sonuçlarını bekliyor olmaları da ayrı bir tartışma konusu!

Aşıda bağımlılık

Bir diğer konu ise Refik Saydam Enstitüsü’nün kapatılmış olmasının Türkiye’nin aşı konusunda bağımlılığına neden olduğu söylemi. Özellikle “ulusalcı” muhalif bilim insanlarımız her göründüklerinde bunu söylemeden edemiyorlar. Evet, kısmen doğrudur, kısmen. Oysa Türkiye’nin uluslararası ilaç karteline bağımlılığı bu kadar yeni değildir. 1985 yılında yapılan Aşı Kampanyası ile bu bağımlılık şartları belirlenmiştir. Koruyucu hekimlik-halk sağlığı uygulamalarının bilimsel bir yöntemle gerçekçi ve akılcı sağlık politikaları ile değil de zaman zaman kumpanyaya dönüşen kampanyalarla yürütülmeye başladığı tarih 1985’dir. Yıllardır bu ülkede dış kaynaklı aşı kullanılıyor; örnek olsun: bilim insanlarımız bilmez, milliyetçilerimiz de çok bozulacaktır ama 1985’den günümüze sürekli yinelenen yenilenen kampanyalarda kullanılmak üzere Sırbistan’dan dahi aşı alınmıştır! Diğer taraftan bu “bilim insanlarımız” aşı üretmediğimizi bugün mü duydular? Dijital teknolojinin kolaycılığı sağ olsun; çoğunun zamanında bu sorunla ilgili bir söylediklerini duymadık-rastlamadık.

Piyasanın egemenliği

Az konuşulanlar arasında beklentilerin realizasyonu da yok. Aşının koruyuculuğu konusunda hemfikir olunmakla birlikte “bağışık” olmanın diğer destekleyici unsurları bu tartışmalarda çoklukla gözardı ediliyor; ya da “az konuşuluyor”. Bir örnek verelim: Resmi sayılarla ülkede 16 milyon insan açlık sınırında yaşıyor. Bu insanların aşıya vereceği yanıt ile varsılların orta-üst sınıfların aşıya vereceği bağışıklama yanıtı aynı olacak mıdır? Bu sorunun 1985 yılında o söz ettiğimiz yıllarda ülke içi organizasyonunun masonik örgütlerin üstlendiği kampanyalarda TTB tarafından da gündeme getirildiğini, tartışıldığını anımsatalım.
Yurt dışından bağdaşıklıkları oldukları dergi ve yayın çevrelerinin ya da onlar adına Türkiye’de, yurt dışı araştırmaları yerel örneklem üzerinde denedikleri laboratuvarların yayınlarının, raporlarının sonuçlarını bizlere aktarmaktan başka bir şey yapmadıkları konusunda kaygılı olduğumuz bilim insanlarımızın nedense tedavi konusunda çok az konuştukları dikkat çekmiyor mu? Temel yapısı, bakmayın söylenenlere, çok daha uzun zamandır biliniyor olmasına rağmen etkin bir ilaç üretimi konusunda son bir iki güne dek bir şey duymamamız -tabii gene dışarıda yapılanları duyuyoruz- aşının piyasa için daha karlı bir meta olmasından mı kaynaklanıyor?

Gerçek basittir

Söz ettiğimiz konuşma programlarında yapılan rating bağımlı atakların aşı karşıtlığını körüklediğini dile getirmiştim. Diğer taraftan bu programlarda söylenenler kadar söylenmeyenlerin düşüncenin en ciddi asalaklarından biri olan “komplocu yaklaşımları” güçlendiren bir unsur olabileceği gözardı edilebiliyor, unutuluyor. COVID-19’la ilgili en basit olanı gerçeği anımsayalım: Yarasalarda var olan bir virüs mutasyon geçirerek uygunsuz yaşam koşullarının da kolaylaştırıcılığında insana bulaşır ve insandan insana bulaşma özelliğini kazanır. Mutasyon onun yayılma/bulaşma hızını arttırmıştır ve birçok virüs hastalığına göre, örneğin grip/inflüenza yaklaşık 5-8 kat daha öldürücüdür. Günümüzün ulaşım, iletişim, seyahat olanaklarının kolaylığı düşünüldüğünde bu yayılma hızı ile virüsün küresel bir salgına dönüşmesi için üç ay yeterlidir. Ve bu virüs yeniden mutasyonu uğrayarak hastalık yapma-bulaşma özelliğini de kaybedebilir. En basit olanı budur ve bu gerçektir. Gerçek basittir. Çok zorlama kurgularla komplo teorileri oluşturmak bir taraftan bu gerçeğin nitelendirilmesini imkansız kılar ve daha önemlisi düşünceyi değersizleştirir. İnsanı gittikçe soyut hale getirilen “büyük güçler” karşısında çaresiz, umutsuz bırakır. Ve bu çaresizlik durumu beraberinde otoriteye teslimiyeti getirir. Pandemi-aşı bağlamında komplocu düşüncenin “teorisi” “piyasaya müdahale etmek ve ‘nüfus deneyi’ yapmak üzere hastalığın ve aşının büyük güçlerin / ‘derin sermayenin’ küresel bir planı olduğu” şeklindedir. (Ya da varyasyonları) Komplocu düşünce tarzı dilini bilimden alarak bilimi ters yüz etmeyi amaçlar. Yerel ve küresel dekadans durumunu örnekler. Ve bir ideolojik biçem olarak komplocu düşünceler, temelinde toplumcu olan her şeye karşıdır. Dolayısıyla bilim insanının dilsel bir sorumluluğunun da olması ve sunumlarında aslında gerçeğin en basit haliyle açıklanabilir olduğunun da farkında olması gerekir. (http://yeniyasamgazetesi2.com/asi-hakkinda-az-konusulanlar/ )



İLİŞKİLİ İÇERİK

KORONA GÜNLÜK 22-28 KASIM 2021

Sağlığın piyasalaştırıldığı, emeğin değersizleştirildiği ve yabancılaştırıldığı, kışkırtılmış sağlık hizmetinin olduğu, kapitalist erkek egemen sağlık sisteminin ...