Home / ARŞİV / KAMU HASTANE BİRLİKLERİ VE KAMU ÖZEL ORTAKLIĞI: SERMAYE İÇİN YENİ BİRİKİM ALANLARI, SAĞLIK EMEKÇİLERİ İÇİN VAHŞİ SÖMÜRÜ DÜZENİ – Mehmet Zencir

KAMU HASTANE BİRLİKLERİ VE KAMU ÖZEL ORTAKLIĞI: SERMAYE İÇİN YENİ BİRİKİM ALANLARI, SAĞLIK EMEKÇİLERİ İÇİN VAHŞİ SÖMÜRÜ DÜZENİ – Mehmet Zencir

(Mayıs 2013, Van Tabip Odası bülteni için hazırlanmıştır)

Uzun bir dönemdir istenen artık tam anlamıyla yaşama geçti. Hastaneler modern bir işletmeye döndü. İşletme olmaktan kaynaklı her türlü olanağa sahip hale gelindi. Hastaneler daha etkili, etkin ve verimli çalışacak… Türkiye halkların sağlığı da bir üst düzeye çıkacak!

24 Ocak 1980 darbesinden bu yana tüm DPT planlarında yer alan hastanecilik hizmetlerinde istenen reformların yaşam geçirilmesini uzun süre almıştır. Gelen her hükümet ülke gündeminin elverdiği oranda bu reformlar inşasında tuğla koymuştur. Son AKP hükümeti en hızlı çıkmış politik kararlılıkla hastanecilik hizmetlerine sınırlı kalmayan sağlık alanının neredeyse tümünü yeniden yapılandırmıştır. Hem yerli sermaye hem uluslar arası sermayenin, uluslar arası sermaye kuruluşlar olan Dünya Bankası, İMF gibi kuruluşların ajandalarında yer alan sağlık hizmetlerindeki değişiklikler büyük oranda gerçekleştirilmiştir. Artık sermayenin her türü için sağlık sektörü sermaye birikimi için tüm olanaklara sahip. Artık devlet tekelindeki sağlık hizmetlerinden istenen alanlar rahatlıkla sermaye kesimlerine açılacak hale gelmiştir. Yatırım Ortamını İyileştirme Koordinasyon Kurulu’nda (YOİKK) sermaye kesimlerinin devlet erkanı ile uzlaştıkları her türlü düzenleme sağlık sektöründe yaşama geçebilecektir. Sağlık sektöründe gözü olan yerli ve uluslar arası sermeye olan tıp endüstrisi (tıbbi teknoloji, ilaç sektörü), finans sektörü (sigortacılık), hastanecilik hizmetleri, destek hizmetleri, emlak vb. yaptıkları basınç ile anlaştıkları oranda sağlık alanından paylarını alacaktır.

Seksenlerin sonu ve doksanların başında sağlık alnında yapılan reformlar ile önce hastaneler sağlık işletmesine döndürülmüş, döner sermaye uygulaması genişletilmiş, yapılan her hizmet fiyatlandırılmış, hizmet satın alma gördürülecek hizmetler (taşeronlaştırma) sahneye çıkmış, döner sermayeden sağlık personeli çalıştırılması ve sağlık personeline ünvana göre sabit ek ödeme başlanmıştır. AKP öncesi zemin kabaca böyle özetlenebilir. AKP hastanecilik hizmetlerinde sürdürülen reformların içini doldurmuş, yaşama geçmesini hızlandırmış, daha radikal yenileri ile hastanecilik hizmetlerini tamamen değiştirmiştir. “Hastane Hizmetlerinde Zihniyet Değişimi” diye lanse ettiği; “Sağlıkta Ayrımcılığın Kaldırılışı: Kamu Hastanelerinin Tek Çatı Altına Alınması”, “Hastanelerde Yerinden Yönetim”, “Hastane Hizmetlerinde Yeniden Yapılanma” reformlarını gerçekleştirmiştir. Bu reformların arka planında yer alan politik değişiklik hizmet sunumu ile finansmanının ayrılması ve hizmetin ekonomik anlamda desantralize edilmesidir. SSK hastanelerinin kapatılması, Sağlık Güvenlik Kurumlarının (SSK, Emekli sandığı, Bağ-Kur) özel-kamu tüm sağlık kuruluşlarından (eczaneler, laboratuarlar dahil) hizmet satın almasının yolu açılmış, bütçeden devlet hastanelerine yapılan payların sınırlandırılarak hastanelerin döner sermaye gelirleri faaliyetlerini gerçekleştirir hale gelmiştir.

Sigorta kuruluşları (2008’de birleşerek SGK olmuştur) topladığı primleri ekonominin kurallarına uygun bir şekilde daha rasyonel kullanmaya başlamıştır. Reformların ilk yıllarında hastanelerin gerekli donanımları gerçekleştirmesi, hizmet sunmadaki ideolojisini değiştirebilmesine (müşteri memnuniyeti, rekabet edebilme, katma değer oluşturma vb.) olanak tanımak için hizmet başı ödeme ile gerçekleştirilen sigorta kuruluşlarının hizmet alımı süreç içerisinde değişmiş sırası ile olgu başına ödeme, global bütçe dönemine geçilmiştir. SGK adını alan kuruluş artık sağlık hizmetlerinin ana alıcı finans kuruluşudur. Sağlık Uygulama Tebliğleri (SUT) ile her geçen gün daha da ucuzlayan paketleri ile özel ve kamu hastanelerinden hizmet satın almaktadır. Artan sağlık hizmetleri ile her geçen gün artan sağlık harcamaları ile sürekli açık veren SGK ekonomik rasyonalite adına katkı paylarını kapsamını genişletmekte ve miktarını da her geçen gün artırmakta ve teminat paketini de her geçen gün azaltmaktadır. Bu yazının kapsamında burada öne çıkartılmaya çalışılan SGK’nın artık hastaneler için ana işveren olduğu ve hizmeti ucuza alması, sınırlamalara gitmesidir. Bu durum hastaneler için sıkıntı yaratmakta, hastalardan ek ödeme istemelerini zorunlu kılmaktadır. İlave ücret diye gündeme gelen vatandaşların yaptığı ek ödeme özel hastaneler için mümkün iken, devlet hastaneleri için henüz yoktur. İlave ücretlerde her geçen gün artmakta SGK’nın yaptığı ödemenin %200’üne çıkılması gündemdedir. İstenen ise tamamen serbest bırakılmasıdır. Devlet hastanelerinde de ilave ücretin  alınmaya başlaması için çok beklenmeyeceği söyleyebiliriz…

Devlet hastanelerinin ekonomik olarak desantralize edilmesinin erken adımları olarak gerçekleştirilenler şunlardır: yetki devri, yönetim esnekliği; kendi kaynaklarını kullanma serbestliği;  döner sermayeden performansa göre ek ödeme yapılması; başta görüntüleme hizmetleri olmak üzere özel sektörden hizmet satın alma; bilgi işlem alt yapısının kurularak bütün hizmetlerin kayıt altına alınması; kamuya yatırım yükü getirilmeden hizmet araçlarının sağlanması… Bu adımlar “Kamu Hastane Birlikleri”(KHB) ile büyük oranda tamamlanmıştır. Eksik aklan birkaç düzenleme de kısa sürede değişik torba yasa değişiklikleri ile gerçekleştirilecektir.

Reformların sahiplerince bine yakın hastanesi ile bir holdinge benzetilen devlet hastaneleri bir üst çatıda birleşerek, bağlı kuruluş haline getirilmiştir. Holdinge benzetme ile sınırlı kalınmamış holding olmanın olanakları da bu birliklere verilmiştir. Holdingleri yaptıkları gerçekleştirilecek etkin, etkili ve verimli çalışılacaktır. Özel sağlık sektörünün sahip olduğu yönetim ve istihdam esnekliği bu birliklere de tanınmıştır. Hastane yönetim yapılarında, istihdam modellerinde, hizmet alanlarında, teknoloji yatırımlarında, yatak planlamalarında değişiklik yapmanın olanaklarına kavuşulmuştur. Birliğe bağlı hastaneleri, ağız ve diş sağlığı merkezlerini ve benzeri sağlık kuruluşlarını kurma ve işletme, gerektiğinde bunları birleştirme, ayırma, nakletme veya kapatma; her türlü satın alma, kiralama, bakım ve onarım, arşiv, idarî ve malî hizmetleri yürütme; ulusal veya uluslararası kamu veya özel kurum ve kuruluşlarla bilimsel ve teknik işbirliği yapma; sağlık personelinin atama, nakil, özlük, ücret, emeklilik ve benzeri işlemlerini yürütme yetkileri birliğe devredilmiştir. Hastaneler sınıflandırılmıştır. Sınıflandırmada hastanelerinin ekonomik durumu, hizmet yelpazesi, yatak sayısı vb. olanakları, çalışan sayısı belirleyicidir. Bu özelliklere göre A sınıfından E sınıfına göre birlikler ve hastaneler sınıflandırılmıştır. Her hastane kendi sınıfına ait hizmetleri yapmakla sınırlandırılmış durumdadır. Mali açıdan büyüme, hizmet yelpazesinin büyütülmesi, olanakların geliştirilmesi ile bir üst sınıfa geçilecektir. Bir üst sınıfa geçme hastane için, sağlık çalışanları için ve vatandaş için ne anlama geleceği ilerleyen günlerde görülecektir.

Ekonomik olarak desantralize olan kuruluşun kendi yağında kavrulması istenmektedir. İl düzeyinde ve hastane düzeyinde SGK’ya sattığı hizmetler ana gelir kalemidir. Birliğe ait taşınmazların kiralanması- satışı, eğitim vb. işlemler diğer ek gelir kalemleridir. Bütçeden alınan destek her geçen gün sınırlanacaktır. Şu an büyük oranda sağlık personelinin maaşlarına sınırlanmış durumdadır. Özel sağlık sektörü bu maaş desteğinin haksız rekabet olduğunu öne sürmekte, bütçeden yapılan bu ödemlerin yapılmamasını dillendirmektedir. Mevcut durumda birlik ve hastaneler SGK’ya sattıkları hizmetle hastanecilik hizmetlerini sürdürmekte, yatırımlarını kendi olanakları ile gerçekleştirmektedir. Üstelik döner sermayeden elde ettikleri gelirinde yarısından fazlasına sağlık bakanlığına göndermektedir. Maliyet ve gider dengesi en büyük sorun alanıdır. Doğası gereği ekonomik açıdan zarar etme potansiyeli yüksek olan sağlık hizmetleri ile zararın önüne geçilmesi, hastanecilik ortamında özel sağlık sektörü ile rekabet etme için sürekli yatırımların güncellenmesi, hizmeti daha ucuza elde etmenin yollarını bulma birliğe düşmektedir. Birlik ve hastane için aslolan “maliyetleri aşağı çekme, verimli ve kaliteli hizmete odaklanma”dır. Ekonomik desantralizasyon bu nedenle başhekimlikler yerine sağlık konusunda asimile, işletme konusunda yetkin bir yönetişim anlayışıyla değiştirilmiştir. Bu vasıflara sahip yöneticilere ve personel istihdam edilmeye çalışılmıştır. Vasıfların elde edilmesi işletme alanında alınan eğitimler ile sağlık hizmetlerinin gerektiği zihniyet asimile edilerek işletme zihniyetine sahip yönetsel personel yetiştirilmesinin yolu açılmıştır.

Zihniyet değişimi ile sınırlı kalınmamış istihdam etme koşulları da işletme esaslı çalışma zorunlu hale getirilmiştir. Birlik yöneticilerinden, hastane yöneticilerine, her yönetsel birimde çalışanlar “karne” adıyla gündeme getirilen performansa dayalı istihdam diye tanımlayacağımız bir sözleşme biçimi ile istihdam edilmiştir. Modern işletmeleri yöneten genel sekreter ve hastane yöneticilerinin beklenen performansı karne ile “hastane üretim etkinlik skoru” olarak tanımlanmıştır. “Hastanelerin, kullandıkları girdiler sabit iken hizmet üretiminin artması ya da mevcut sağlık hizmeti üretimini, kalite ve diğer özellikleri sabit kalmak koşuluyla, daha az sağlık girdisi kullanarak gerçekleştirebilmesi, etkinlik derecelerini arttırması” hedeflenmektedir. Belki tam anlaşılmaz diye hastane üretim skorunun nasıl artırılacağı daha iyi anlaşılsın diye şu şekilde ifade edilmiştir: “… yöneticinin, mevcut çıktıların üretimini, hizmet üretim kalitesi aynı kalmak koşuluyla, daha iyi bir girdi/personel planlaması ile yapabilmesi durumunda da etkinlik skorlarında yükselme sağlanabilecektir”. Birlik genel sekreterleri ve hastane yöneticilerinin sağlık çalışanlarını daha yoğun ve uzun süreli çalıştırmaktan kaçınmayacağını rahatlıkla görülüyor. Çünkü yönetsel birimde yer alanlar karnelerinde kırık not alması durumunda işsiz kalmaktadır. İstihdam olarak pamuk ipliğine bağlı olan yönetsel birim çalışanlarının ellerindeki kamçı ile sağlık alanında vahşi sömürünün aracıları olacağı gün gibi ortadır. En az altı ay ile yılda bir yapılan denetimlerle yönetsel birim çalışanlarının performansı ölçülecek, kriterler yerine getirilmediğinde işlerine son verilecek. İş son verme yönetici ile sınırlı kalmayacak, yöneticinin ekibindeki diğer yönetsel birim çalışanlarının da işine son verilecektir: “ekibi ile gelen, ekibi ile gidecektir”. İşe son verme için birkaç koşul daha ifade edilmiştir. “Yapılan değerlendirme sonuçlarına göre birliğin a) Grup düşürülmesi, b) (D) grubunda devralınması halinde, üçüncü değerlendirmede üst gruba çıkarılamaması; c) (E) grubunda devralınması halinde, ikinci değerlendirmede üst gruba çıkarılamaması; ç) Bünyesindeki hastanelerden birinin ard arda yapılan iki değerlendirmede de grup düşürülmesi, d) (E) grubu hastane ile devralınması halinde, ikinci değerlendirmede bu hastanenin bir üst gruba çıkarılamaması, hallerinde Kurumca genel sekreterin görevine son verilir. (a), (b) ve (c) bendlerinde sayılan hallerin hastane ölçeğinde gerçekleşmesi durumunda ise, genel sekreterce hastane yöneticisinin görevine son verilir”. Anlatılanlar istihdam esnekliğinin ne kadar vahşi bir uygulama olduğu ortaya koymaktadır. Yönetsel birimlerine bu kadar sert bakan düzenlemelerin sağlık emekçileri için de gerçekleştireceği öngörülebilir. Mevcut KHB düzenlemelerinde sağlık emekçileri için eski çalıştırma biçimleri devam eder denmiştir. Bu madde kabaca 4a, 4b, 4c, 4d uygulamalarının devam edeceği anlamı taşımasına karşın son yıllarda sağlık çalışanlarının 4b kapsamında güvencesiz istihdam edildiği, taşerona verilen hizmetler ile de bir çok sağlık emekçisi” taşeron şirket çalışanı haline getirildiği unutulmamalıdır. Güvenceli gözüken 4a dahil tüm çalışanları gelir, mekan, özlük hakların kullanımı, çalışma süreleri, dinlenme ve tatil sürelerinin kullanımı, örgütlenme özgürlüğü vb. açısından baskı altında tutularak güvencesizleştirme daha geniş kapsama taşınmıştır. Dahası istihdam biçiminin ana belirleyeninin KHB yasaları ile sınırlı kalmadığı, 5 Haziran 2013’de meclise gelecek olan “kamu personel rejimi” yasa taslağında da sağlık emekçileri dahil tüm kamu çalışanlar için performansa bağlı çalıştırma rejiminin hayata geçirilmek istendiği unutulmamalıdır.

KHB ile son dönem birlikte gündeme gelen Kamu Özel Ortaklığı (KÖO) ile gerçekleştirilecek olan “şehir hastaneleri” projelerinin sağlık emekçilerini, vatandaşları nasıl etkileyeceğine açıklık getirmeye çalışalım… Şehir hastaneleri projeleri ile neredeyse tüm devlet hastanelerinin yenileceğini, onarılacağı ifade edilmektedir. Özellikle il merkezinde çok sayıda devlet hastanesi sağlık kompleksleri adı ile şehrin dışına taşınacaktır. Devasa ölçekteki kompleksler KÖO modeli ile yaşama geçirilecektir. KÖO ihalelerine şirketlerden oluşan bir konsorsiyum gireceği ifade edilmektedir. Konsorsiyumda bulunması zorunlu olanlar şunlardır: tasarım mühendisleri, inşaat şirketleri, bankacılar, hukukçular, sigorta şirketleri, ,işletme uzmanları, hukuki, mali ve teknik danışmanlık şirketleri, üretim girdisi sağlayan şirketler, ürünü satın alan kuruluşlar, pazarlamacılar. Devasa bu projelerin ihalesinin hazırlanması için bile kurulmuş şirketler olduğunu akılda tutulmalıdır. İhaleler ile gerçekleştirilmesi hedeflenenler ise şu şekilde özetlenebilir: Kira bedeli karşılığında sağlık tesisleri yapımı; Sağlık tesislerinin ve eklentilerinin bakımı, onarımı ve yenilenmesi işleri; Tıbbi destek hizmetlerinin sunumu; Tıbbi hizmetler dışındaki hizmetlerin sunumu; Tıbbi hizmetler dışındaki alanların işletilmesi; Sağlık tesislerindeki tüm tıbbi ekipmanlar ile mefruşatın sağlanması. Özetle sadece yapım ve tamamen hastanenin donatılması ile sınırlı kalınmamakta, hastaneye bağlı tıbbi hizmetler dışındaki tüm alanların işletilmesi, tıbbi destek hizmetlerinin (bilgi işlem, hasta danışmanlığı,  sterilizasyon, çamaşırhane, temizlik, güvenlik, yemekhane, arşivleme ve  benzeri hizmetler, aydınlatma, asansör, ısıtma, soğutma, havalandırma, tıbbî gaz, su ve enerji temini,  atık ve atık su uzaklaştırma hizmetleri de dâhil olmak üzere binaların tamiri, bakımı ve işletilmesi, park ve bahçe bakımı/kara, hava, deniz ambulans hizmetleri/morg ve gasilhane hizmetleri) ve tıbbı hizmet dışındaki hizmetlerin (otopark, otel, banka şubesi, restoran, kafeterya,  konferans ve kültür merkezi, internet ve iletişim merkezi, yaşlı bakım evi, kreş,  personel servisi, taksi hizmetleri ve benzeri ulaştırma hizmetleri, zayıflama ve diyet merkezi gibi ön proje ile tanımlanacak olan sağlık tesisi konsepti ile uyumlu alanlar) taşeronlaştırılması ön görülmektedir. Tıbbi hizmetlerin taşeron kapsamına verilmesi tartışmalıdır. Bununla birlikte gerek ülke örnekleri gerekse AKP hükümetinin tıbbi hizmetlerinde taşeron kapsamına verileceğini düşündürmektedir. Meclise 11 Aralık 2012’de verilen “Sağlık Bakanlığınca Kamu Özel İşbirliği Modeli ile Tesis Yaptırılması, Yenilenmesi ve Hizmet Alınması Hakkında Kanun Tasarısı”nın 1. Maddesinin 2. Fıkrasının ( e ) bendinde “hizmet bedeli” tanımı şu şekilde yapılmaktadır: “Bedelin bir unsuru olup 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununun 36 ıncı maddesinde belirtilen yardımcı hizmetler sınıfı ile sağlık hizmetleri ve yardımcı sağlık hizmetleri sınıfı personeli tarafından yerine getirilmesi gereken hizmetlerden yükleniciye gördürülecek hizmetlerin sunulması karşılığında idare tarafından yükleniciye ödenen ve dönemsel piyasa testi ile güncellenen bedeli”. AKP hükümetinin niyetinin tıbbi hizmetlerinde taşerona verileceği olduğu açıktır. KÖO ile gerçekleştirilecek sağlık kampüslerindeki taşeronlaştırma 1 yıl ile sınırlı değildir; 25-49 yıllığına kalıcılaştırılan bir taşeronlaştırma uygulamasıdır.

KÖO için kazan-kazan formülünün geçerli olduğu söylenmektedir: Özel sektör sermayesini riske atmadan geri dönüşü büyük ölçüde güvence altına alınmış bir yatırıma girmesi; kamu sektörü büyük alt yapı yatırımlarına özel finansman sağlayarak harcama-borçlanma konusunda rahatlama elde ettiği ve teknoloji, bilgi ve beceri eksikliğini özel sektörden sağlayarak gidermesi;  yurttaşlar büyük yatırımlara kısa sürede kavuşmaları ve ‘konforlu’ hizmet elde etmeleri nedeniyle kazanacağı ifade edilmektedir. Mevcut proje yaşama geçirildiğinde tamamen yenilecek, teknoloji ile donatılacak kampus hastanelerden vatandaşın etkileneceğine dair şüphe yoktur. Olası olumsuzluklar tüm toplum kesimlerine paylaştırılacağı için kısa sürede tepkinin çıkmayacağını da ifade edebiliriz. Zaten son dönem sağlık reformları için ana stratejinin “zararların toplumsallaştırılması, karların özelleştirilmesi” olduğu bilinmektedir. Sağlık emekçileri ve tüm emekçilerine paylaştırılacak zararlar konusundan dilimiz geldiğince açıklamaya çalışalım. İhaleye çıkartılan Ankara’daki 3056 yataklı Etlik Entegre Sağlık Kampüsü’nde 504 yataklı genel branşlar; 344 yataklı kadın hastalıkları ve yeni doğan; 496 yataklı çocuk; 328 yataklı kvc; 328 yataklı onkoloji ve çocuk onkolojisi; 456 yataklı ortopedi; 300 yataklı fizik tedavi ve rehabilitasyon; 200 yataklı ruh ve sinir hastalıkları; 100 yataklı yüksek güvenlikli adli psikiyatri hastaneleri bulunacaktır. Devasa bir sağlık kampüsü. Ankara içindeki çok sayıda hastane bu kampüse taşınacaktır. İhale tamamlandığında, yani imzalandığında kamu adına kira ödeme başlanacaktır. Kamudan kasıt taşınacak hastanelerinin döner sermayeleri ve sağlık bakanlığı bütçesi ile kiraların ödeneceğini söyleyebiliriz. Kirayı ödeyecek olanlar artık yukarıda anlatılmaya çalışılan KHB kapsamındaki hastaneler. Bu günden döner sermaye için ciddi bir yük oluşturacağı; sağlık emekçilerinin döner sermaye ek ödemelerinden kesintiye gidileceği; maddi olarak zorlanıldığı durumlarda döner sermayeye bağlı çalışanların işten çıkartıldığı İngiltere başta olmak üzere yaşanan deneyimler göstermektedir. Dahası bu uygulamanın hiçte karlı olmadığı %25-30 oranında daha da pahalıya tamamlandığı, bitirilme tarihlerinin de uzadığı belirtilmektedir. KÖO ile yapılacak bu sağlık kampüsleri ile KHB ile gündeme gelen vahşi sömürü mekanizmasının daha da tetikleneceğini görmek için kahin olmak gerekmiyor. Döner sermayelere olan bunca yükün sadece sağlık emekçisi ile sınırlı kalınmayacağı, vatandaşa da aktarılacağını söyleyebiliriz. Katkı paylarının kapsamının genişletilmesi ve artması, ilave ücretlerin gelmesi, alınan hizmetleri ifade eden teminat paketinin daralacağını söyleyebiliriz. Bu uygulama ile sağlık emekçileri ve vatandaşların katkıları ile sermaye kesimleri için büyük sağlık komplekslerinin inşa edilmesi gerçekleştirilmektedir. Sermaye arsızca bunu ifade etmektedir. ABD’de entegre sağlık kampüsleri şeklindeki KÖO uygulamaları özellikle de emlak piyasasında büyük heyecan yaratmış, KÖO modeliyle inşa edilecek büyük ölçekli yatırımlar, finans, yapı ve yönetim-danışmanlık şirketleri tarafından “rüyadan gerçeğe” şeklinde tanımlanmıştır.

Sağlık alanında devasa sağlık kampüslerinin yaygınlaşması aynı zamanda sağlık emekçilerinin da yoğunlaşması anlamına geldiğini akılda tutmak gerekir. Sermayenin çeşitli yollarla (istihdam biçimi, performans, siyasi konumlanmalar, yandaş sendikalar vb.) parçalamaya, atomize etmeye, çıkarını maksimize etmeye ön plana çıkartan sağlık emekçileri olmamızı hedefleyerek vahşi sömürüsünü devam ettirmek istemektedir. Buna karşılık olarak sağlık emekçileri dayanışma içinde hem emeklerinin karşılığını en üst düzeye çıkartmanın hem de sağlık hizmetlerinin istismar edilmesinin önüne geçmelidir. Çok sayıda sağlık emekçilerini bir araya getiren güncel hastanecilik ortamında kolektif amaçlar uğruna mücadele etmenin yolları bulmak örgütlü sağlık emekçilerine düşmektedir.

Yazıyı toparlamak gerekirse devlet tekelinde olan yani genelleşmiş sermayenin çıkarının savunucu olan devlet sağlık tekelinden adım adım çekilmekte, özel sektör (tikel sermayeler) için sağlık hizmetlerinde yer açmaktadır. Sağlık hizmetlerinin metalaştırıldığı, kapitalist üretim ilişkilerinin sektöre hakim olduğu, yapılan reformlar ile sağlık emekçilerinin derin sömürüsünün yolunun açıldığı bir dönemden geçmekteyiz. Sağlık emekçileri mevcut kapitalist rejim içinde emek adına kazanımlarını en üst düzeye çıkarmak ve alternatif bir toplumsal düzen için tüm emekçiler için mücadele etmenin yollarını tartışmayı gündemine almalıdır.

 

Kaynaklar

Güzelsarı S (2009) “Kamu Özel Sektör Ortaklığı Üzerine Eleştirel Bir Değerlendirme”, İçinde: Övgün B. (Ed) KAMU YÖNETİMİ: YAPI İŞLEYİŞ REFORM, 2009, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayın No: 598, S:43-78.

Karasu K (2011) “Sağlık Hizmetlerinin Örgütlenmesinde Kamu –Özel Ortaklığı”,  Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, Cilt 66, No. 3, 2011, s. 217-262

 



İLİŞKİLİ İÇERİK

Sağlık ve Politika Okulu yürüyüşüne devam ediyor!

[su_button url=”https://atasoyersaglikpolitikaokulu.org/basvuru/view.php?id=10110″ target=”blank” style=”flat” background=”#a80b0c” color=”#ffffff” size=”9″ wide=”yes” center=”yes” radius=”0″ icon=”icon: users” icon_color=”#ffffff” text_shadow=”0px 0px ...