Sağlık Eğitiminde Toplum Okulu Deneyimi-Perişan Akan

2011 yılında 70 küsür sağlık öğrencisiyle Diyarbakır’da buluşulup çıktığımız bir yolculukla başladı Sağlık Okulunun fakültelerin, sendikanın, tabip odasının toplantı salonlarından sıyrılıp toprağa ayak basması. Klinik görmüş doktorculuk oynamış birkaç ağbi-ablamızla birlikte çoğumuz fakültelerine yeni başlayan, önlüğü kırışmamış kirlenmemiş “temiz” sağlık öğrencileriydik. Daha akraba ziyaretlerinde, komşu günlerinde hemşirelik, eczacılık, tıp, diş kazanışımızın övgülerinden kaynaklı sırıtışımız yüzümüzdeyken “beyaz önlük elitizmi” tartışmalarını “beyaz önlük ile ciddiye alınırız” tezimizle savuşturmuş beyaz önlüklerimizle dizilmiştik basın açıklaması alanına. Basına, “bilginin toplumsallaştırılması” temalı Kürtçe-Türkçe bir metin okuduktan sonra Yüksekova’ya doğru yola çıktık elimizde temel tıp bilgileri ders notları ve şeker-tansiyon ölçüm aletlerimizle . Hakkari dönemin örgütlenme pratiğine cevaben 21 köy komünü ilanı ile öncülük misyonunu sahiplenmiş  bizlere de kucak açmıştı.

Türkiye’nin ve Kürdistan’ın farklı illerinden bir araya gelmiş gençlerdik. Bir yandan Ata Soyer Sağlık ve Politika Okulu’ndan beslenirken diğer yandan sonraları Genç Sağlıkçılar Meclisi adını alacak öğrenci çalışmasıyla sağlığa dair teorik okumalar/tartışmalar ve pratik eylemlilikler gerçekleştiren sağlık öğrencileriydik. Bilginin bir iktidar aracı olduğunu, sağlık bilgisinin toplumdan soyutlanarak amfilerde bir avuç “sınav başarılı” öğrencinin ve gelecekte dahil olacakları devasa sağlık sektörünün tekelinden kurtarılması gerektiğini biliyorduk. Yine bu bilgilerin kürsüdeki hocalarımıza vahiyle inmediğini bilecek durumdaydık. Anasoylu toplumun şifacılık kültünün lafı bile edilmeden insanlığın binlerce yıllık bilgi birikiminin Hipokrat’ın yeminine kadar yok sayıldığını da.. Toplumdan öğrenecek çok şeyimiz var deyip çıkmıştık yola.

Öte yandan toplumu hastalıklardan dolayısıyla sağlık sektörüne bağımlılıktan kurtaracak halk sağlığının kutsal kavramı vardı elimizde; koruyucu sağlık. Bunun için de bireyin kendi bedenini bilmesi, tanıması ve başlıca hastalıkları ve korunma yollarını bilmesi gerekliliğinden; diyabet, hipertansiyon, beslenme, hijyen, doğum kontrol, memem muayenesi ve çevre temizliği-sağlığı gibi temel konuları öğrenmiş haklımızla da paylaşmak için can atıyorduk.

Bir diğer başlığımız amatör sağlıkçılardı. Gittiğimiz köylerde tercihen okur-yazar olup temel sağlık bilgilerimizi aktarabileceğimiz genç kadın sağlıkçılar yetiştirecek bir süreci başlatmaktı hedefimiz. Ateş, ishal, tansiyon, hijyen, doğum kontrol vs. konularında köylülerin kolayca ulaşıp danışabileceği kendi içlerinden bir amatör sağlıkçı. Yüksekova’da merkeze yakın 11 köye 4-5 kişilik gruplar olarak dağıldık. Her köyün yapısı, yerleşimi, yaklaşımı farklı olsa da genel olarak kaldığımız 5 gün boyunca ev ev gezip kendimizi sağlık öğrencileri olarak tanıttıktan sonra, evin yaşlılarının şeker-tansiyon baktırma isteklerine kapılıp yapmayacağız dediğimizi yapıp doktorculuğa giriştik kimi zaman. Kadınların hevesle dinlediği doğum kontrol yöntemleri ve bazısının hemen yanımızda denemeye başladıkları meme muayenesi “bilgilerimizi salıverdik ” huzuru verdi bize.

Çalışmamızın halk sağlığı ayağını, sosyoekonomik  durum ve çevre sağlığının ailelerdeki mevcut hastalıklarla ilişkisini değerlendirmeyi umduğumuz ama istatistik biliminden bihaber hazırladığımız için değerlendiremediğimiz bir anket çalışması ile tamamlamış olduk.

İki köy hariç toplumsal bilgi kaynağı dediğimiz ; kırıkçı-çıkıkçı, köy ebesi, şifacı kimse tanıtılmadı bize. Belki korkudan, belki hor görülme endişesinden ,belki de tıp bilimi ve sağlık sektörünün devasa yükselişiyle yok oldu yok sayıldı sağlık bilgeleri. Geride çocuğunun ateşi çıkınca ya da ishal olunca eli ayağı birbirine dolanıp acile servise koşturan anne-baba yığınları bırakıp..

Şimdi dönüp bakınca birçok hata ile, eksik ile, el yordamıyla ama inançla giriştiğimiz bir işti toplum okulu çalışması. Tam da dönemin “amatörlük “ tartışmalarına denk düşen bir yerdeydik biz de. Sahada 5 gün süren bu okul aslen bizim içindi. Diyabetin sebepleri ve korunma yollarını herkes öğrenebilirdi eksik-gedik bir yerlerden. Fakülte amfilerine-laboratuvarlara – hastanelere hapsolmuş bir sağlık algısından sıyrılıp insanlarla birlikte evlerinde yaşadık. Aile sofrasına oturan diyabet hastasının diyetine uymasının dikte edildiğinden çok daha zor olduğunu gördük. Faili meçhuller, sürgünler, köy yakılmaları ile büyüyp  ve çocuklarına uygulanan aşıyı da soykırımın aracı olarak kodlayan  aileleri aşının gerekliliğine ikna etmek hiç kolay değildi. “Doktorlar geliyor” sözünden başta  hiç gocunmayıp; işimizi, kabulümüzü kolaylaştıracak diye sırtımızdan eksik etmediğimiz beyaz önlüğümüzden sabah ezanıyla annesinin kucağında kaldığımız eve getirilen hasta çocuğun karşısındaki çaresizliğimizden sonra utandık. “Çok şükür artık bizim de sağlıkçılarımız var” sözü hatırlattı Kürtçe bilmeyişimizi, konuşmayı bilsek dahi sağlık kavramlarından ne denli bihaber olduğumuzu.

Toplum okulundan dersimizi alıp döndüğümüz 2011 yılından bugüne beyaz önlüğünü, dolayısıyla toplumdaki ekonomik ve statü üstünlüğünü özgürlük ateşinde yakıp da ateşi harlayan güzel dostlara selam olsun..