KORONA GÜNLÜĞÜ 19 NİSAN 2021

Salgın yönetilemiyor! Emekçiler, ötekileştirilenler ölmeye devam ediyor! Sağlık emekçileri tükeniyor, hayatını kaybediyor!

Sosyal cinayete dönem pandemi ölümlerine karşı öfke büyüyor. Yanlış sağlık politikaları ve salgın mücadelesine karşı yaşam hakkını savunmak için demokrasi güçleri harekete geçiyor.

***

Kısmi normalleşme’ kararının alındığı 1 Mart tarihinden bugüne ölümlerin grafiğini paylaşan TTB, “Resmi rakamlarla dahi 1 Mart’tan bugüne ölümler 4,7 kat artıp 69’dan 318’e çıktı” diyerek şöyle dedi: “Bu grafiği tersine çevirmek mümkün: Ekonomik destekle toplu çalışma  (fabrika, atölye vb.) ve iş  alanlarını (AVM, vb.) kapatın, zorunlu üretim dışında çarkları durdurun, ölümler dursun.”

***

Covid-19 pandemisi sık görülmeye, sık öldürmeye ve yaşamı altüst etmeye devam ediyor. Toplam vaka sayısı 141 milyon 297 bine dayanırken Covid-19 nedeniyle hayatını kaybedenlerin sayısı 3 milyon 23 binin üzerine çıktı.

Dünya genelinde hafta sonuna rağmen yeni vaka sayısında tırmanış devam ediyor. Son 24 saatte 709 bin 437 kişiye Covid-19 tanısı kondu, Covid-19 nedeniyle hayatını kaybedenlerin sayısı ise 11 bin 574 kişi oldu. Günlük vaka bildiriminde Hindistan rekor üstüne rekor kırıyor. Hindistan ile birlikte Türkiye, ABD ve Brezilya ilk dördü paylaşmaya devam ediyor. Ülkelere göre yeni vaka sayısı şöyle: Hindistan (275.3 bin), Türkiye (55.8 bin), ABD (43.2 bin), Brezilya (42.9 bin), Fransa (29.3 bin), İran (21.6 bin), Kolombiya (16.9 bin), Arjantin (16.3 bin), Almanya (13.1 bin), İtalya (12.7 bin), Polanya (12.2 bin), Ukrayna (10.3 bin) ve Filipinler (10.1 bin).

Son 7 günde yeni vaka sayısı %13 artt, toplam 5 milyon 323 bin 663 yeni vaka saptandı, bir önceki hafta bu sayı 4 milyon 730 binin üzerindeydi. Benzer şekilde bir haftada gerçekleşen ölümler de %7 artış gösterdi, toplamda 73 binin üzerinde ölüm gerçekleşti, oysa bir önceki hafta 77 bin 756 ölüm gerçekleşmişti.

Günlük vaka ve ölüm sayısında yedi günün ortalaması pandeminin seyri konusunda daha sağlıklı değerlendirme yapma imkanı veriyor. Küresel olarak yedi günlük yeni vaka ortalamasındaki vaka artışı devam ediyor. Bir önceki hafta 675 bin 726  olan yedi günlük yeni vaka ortalaması, son bir haftada sıçrama yaparak 760 bin 523 kişiye yükseldi. Şubat ayının ortasından itibaren yeni vaka bildirimlerindeki yükselişin hız kesmeden devam ettiğini hatırlatmak isteriz. Ölümlerde de yükselme trendi devam ediyor. Bir önceki hafta 11 bin 108  olan ortalama günlük ölüm bildirimi sıçrama yaparak 11 bin 857 kişiye yükseldi.

***

Türkiye’de salgın tırmanışını sürdürüyor. Yeni vaka, ağır hasta, aktif hasta ve can kaybı oldukça yüksek hızda seyrediyor. Son 24 saate 55 bin 802 kişide Covid-19 vakası saptandı, 318 kişi Covid-19 nedeniyle hayatını kaybederek bir günde yaşanan can kaybında rekor kırıldı. Turkuaz tabloda eleştirilere rağmen ısrarla yer verilen yeni hasta sayısı tırmanışa geçerek 3,101 kişiye yükseldi. Toplam vaka sayısı 4 milyon 268 binin üzerine çıkarken, toplam can kaybı 35 bin 926 kişiye yükseldi. Günlük test sayısı 301 binin üzerinde. Turkuaz tabloda aktif hasta sayısı yer almıyor. Günlük aktif hasta sayısını Worldmeters’dan paylaşmaya devam ediyoruz.

Worldmeters’a göre Türkiye’de 500 bini geçen aktif hasta sayısı rekor kırmaya devam ediyor. Dün aktif hasta sayısı 544 bin 931 kişiye yükseldi. Aktif hasta sayısındaki dizginlenemeyen bu yükseliş, bulaş tehdidinin daha da artacağını gösteriyor. Ağır hasta sayısımız ise 3 bin 275 kişiye yükseldi. Aktif vakanın yükselmesi ile %0.6’ya kadar düşen ağır hasta oranının oldukça yüksek düzeyde olduğunu söyleyebiliriz. Yüksek ölüm hızının yüksek ağır hasta oranı ile ilişkili olduğunu, ölümlerin daha da artacağı uyarısı ısrarla vurguluyoruz.

***

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca da il il yüz bin nüfustaki Covid-19 vaka sayısının yer aldığı haritayı paylaştı. İllere göre Covid-19 vaka sayısı her yüz bin kişide İstanbul’da 920,57, Ankara’da 534,14, İzmir’de 351,97 oldu. Risk haritasında ‘kırmızı’ kategoride yer alan Çanakkale’de vaka sayısı bir haftada 797,34’ten 962,98’e yükseldi. Haftalık vaka sayısında Türkiye’de birinciliğe yükselen Çanakkale’de vaka sayıları, 8 Şubat’tan günümüze kadar 26 kat artış gösterdi

***

Türk Yoğun Bakım Derneği Başkanı Prof. Dr. İsmail Cinel, Türkiye koronavirüs vaka sayısının 60 bini geçtiği son dalgada genç hastaların hastaneye daha fazla doku tahribiyle geldiğini ve çocuk hasta sayısının da arttığını söyledi: “Yoğun bakımlar alarm veriyor. Lütfen herkes artık bir adım geri dursun, seferberlik varmış gibi kurallara riayet etsin. 15 gündür kırmızı alarm çanları çalıyor. Yoğun bakımlar hastanelerin sigortasıdır, tamamen dolduğu an o sigortayı kaybedersiniz ve sistem kilitlenir.” Yeni mutasyonların hem yayılmayı artırdığını hem de dokuları daha fazla tahrip ettiğini belirten Cinel, “Çok daha genç hastalarımız var. Artık yoğun bakımlarda ortalama 78 gibi yaşlardan şu an 60’lara 59’lara geri geldik. Bu çok önemli bir detay. Çünkü artık 38 yaşında da hastamız var, 45 yaşında da hastamız var. Bunlar da dokuları daha tahrip olmuş bir şekilde geliyorlar yoğun bakımlarımıza. Şu anda ağır hasta sayısında 3 bin 200’lerdeyiz. Son altı haftadır her gün artıyor. Yoğun bakım gereksinimi de artıyor hızla.” dedi.

***

Covid-19 vakaları artarken Afyonkarahisar Devlet Hastanesinde yemekhanenin, Bartın Devlet Hastanesinde de fizik tedavi merkezinin yoğun bakıma dönüştürülmesi için ihaleler düzenlendi.

***

Kastamonu’nun Cide ilçesinde tamir için bir eve gelen su tesisatçısı, köyde ikamet eden 27 kişiye Coronavirus bulaştırdı.

***

Salgının başından bugüne kadar pandemiyle en ön cephede mücadele eden ve çoğu kez evlerine gidemeyen sağlık çalışanları ailelerinin risk altında olduğunu ve aşıda ailelerine öncelik verilmesini istiyorlar.

***

Uzmanlara göre, maskeler ciltte akne gibi bazı problemlere neden olabilir; fakat uzun vadede herhangi bir sağlık sorununa yol açmaz. Maskelerin, kuralına uygun kullanılması ise çok önemli.

***

Ankara Büyükşehir Belediyesi, sağlık çalışanlarına moral olması amacıyla Bilkent Şehir Hastanesi bölgesinde yer alan köprülerde sağlık çalışanlarını sembolize eden eden grafitiler yaptırdı.

***

Cumartesi günü İstanbul’da “Salgınla Mücadele Toplantısı”na katılan İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, turistleri kapsamayan sokağa çıkma yasağı olan saatlerde, Türkiye’de oturma izni olan yabancı ülke vatandaşlarının pasaportlarını göstererek sokağa çıktıklarını söyledi ve “ikametlerini iptal ederim” dedi: “Turistik faaliyetler kapsamında kısa süreliğine ülkemizde bulunanlar hariç olmak üzere; şimdi ikamet sahibi. Pasaportunu gösteriyor, başımın üzerine pasaportun var. Ama sen ikamet sahibisin, buradaki yerleşiklerin kurallarına tabii olmakla mükellefsin. Açık söylüyorum, kim ikamet sahibi ve pasaportuyla bu işi istismar etmeye kalkarsa ikametini iptal ederim hemen. Elimde böyle bir yetki var, acımam da.”

***

Avustralya ve Yeni Zelanda’da yaşayanlar bugünden itibaren, karantinaya girmek zorunda kalmadan iki ülke arasında seyahat edebilecek. Covid-19 pandemisinin başlamasıyla, geçen yılın Mart ayından bu yana iki ülke arası seyahatlerde karantina zorunluluğu bulunuyordu. Ancak iki ada ülkesi de kısıtlamaları sıkı tutarak vaka sayılarını düşürmeyi başardı.İki ülkede de koronavirüs kaynaklı ölüm sayıları çok düşük. Avustralya’da 910 kişi, Yeni Zelanda’da ise 26 kişi Covid-19 nedeniyle hayatını kaybetti. Ancak Avustralya aşılamada geri kaldığı gerekçesiyle eleştiriliyor.

***

Dünya Bankası Başekonomisti Carmen Reinhart, “Salgın öncesi standarda geri dönmek zaman alacak. Covid-19’un sonuçları pek çok ülke için tersine dönmeyecek. Tıpkı Covid-19’dan iyileşen bazı hastaların uzun süreli semptomlar çekmesi gibi, bu yılki V şeklindeki toparlanma azaldığında aynı şeyin küresel ekonomi için de geçerli olacağı anlaşılıyor” dedi. Oxford Economics Ltd. tarafından geliştirilen 162 ülkede 31 ölçümden oluşan bir araştırma Filipinler, Peru, Kolombiya ve İspanya’nın uzun vadeli yara izlerine karşı en savunmasız ekonomiler olduğunu vurguladı. Avustralya, Japonya, Norveç, Almanya ve İsviçre en iyi sıralarda yer aldı.

***

ABD’nin önde gelen üniversitelerinden Stanford’ın araştırması ‘Zoom yorgunluğu’nun gerçekten var olduğunu ortaya koydu. Kadınlar daha çok etkileniyor.

***

Eskişehir ve Ankara’da görevli kulak burun boğaz (KBB) uzmanlarının araştırması salgın döneminde ani işitme kaybı yaşayanların sayısının arttığını ve bu hastaların yarısından fazlasının Covid-19 testini pozitif çıktığını ortaya koydu.

***

 

CHP Genel Başkan Yardımcısı ve ve Kahramanmaraş Milletvekili Ali Öztunç, Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan’ın ‘kendi şirketinden bakanlığa 9 milyon liralık dezenfektan sattığı’ iddiasını yanıtsız bıraktığını belirtti.

 

[su_button url=”#” style=”flat” background=”#9cd61c” color=”#19181e” size=”7″ radius=”0″ icon_color=”#33352e” text_shadow=”0px 0px 0px #9b6767″]AŞI TARTIŞMALARI[/su_button]

Türkiye’de şimdiye dek yaklaşık 20 milyon doz Covid-19 aşısı uygulandı. Nüfusuna oranla en çok aşı Çanakkale, Edirne ve Sinop’ta, en az ise Hakkari ve Şırnak’ta vuruldu. Çanakkale, nüfusuna oranla yüzde 41.4’le en çok aşı uygulanan kent konumunda. Çanakkale’yi yüzde 41’le Edirne, yüzde 40’la Sinop takip ediyor. Nüfusu 15.4 milyonu bulan Türkiye’nin en kalabalık kenti İstanbul’da 3.1 milyon aşı yapıldı. Bu da yaklaşık yüzde 20.4’e denk geliyor. İstanbul, bu oranla 81 il arasında 61’inci sırada.Nüfusunun yüzde 14 ve daha azı kadar aşı uygulanan kentlerin büyük bölümü Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da yer alıyor. Şırnak yüzde 5.3, Hakkari yüzde 5.8, Şanlıurfa yüzde 7’yle son sıralarda yer alıyor. İç Anadolu’da ise uygulanan doz miktarı, nüfusun üçte birine denk geliyor. Bu veriler toplam doz üzerinden, oysa toplum bağışıklığı için ikinci dozun yapılmış olması kritik önemde. İkinci dozdan sonra en az 15 gün geçmesi gerekiyor.

***

TTB Merkez Konsey Üyesi Dr. Kazım Doğan Eroğulları başta günde 250 bin civarında olan aşılama sayısının gittikçe düştüğünü belirterek “4 ayda bitirmemiz gereken aşılama 2 yıla sarkacak” dedi.

***

Sağlık Bakanlığı Toplum Bilim Kurulu üyesi Prof. Dr. Veysel Bozkurt’un yaptığı araştırma, toplumda aşıya karşı tereddüdü olanlar ile aşı yaptırmayı düşünmeyenlerin oranını ortaya çıkarttı. Araştırmaya katılanların yüzde 19,3’ü “Aşıya ilişkin tereddütlerim var; beklemekten yanayım” derken, yüzde 9,8’i “Aşı olmayı düşünmüyorum” dedi. Aşıya karşı tereddüt konusunda kadınlar başı çekerken, gençlerde aşıya karşı tereddüt ve aşı karşıtlığı daha yüksek. Öte yandan Bozkurt, “Seküler gruplar arasında aşı taraftarlığı mütedeyyin (dindar) kesime göre daha güçlü.” açıklamasını yaptı. Araştırmaya göre, mevcut aşılara yönelik tereddütleri olanların oranı yüzde 44 çıkarken, açıkça güven duymadığını belirtenlerin oranı 38 oldu. Aşı üreten firmalara güven ise yüzde 28 düzeyinde.

***

Salgında vakalar hızla artarken aşıda öncelikli grup tartışmaları da sürüyor. Milli Eğitim Bakanlığı’na (MEB) bağlı özel eğitim ve rehabilitasyon merkezlerinde çalışan emekçiler ve bu merkezlerde eğitim gören özel gereksinimli çocuklar, aşılamada hâlâ öncelikli grupta yer almıyor. Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Öğretmenleri Derneği de özel eğitim ve rehabilitasyon merkezlerindeki çocuklara, bu çocukların ailelerine ve eğitimcilere aşılamada öncelik verilmemesinin kabul edilemez olduğunu açıkladı. Dernek tarafından yapılan açıklamada, şunlar kaydedildi: “15 Haziran’dan itibaren yüz yüze eğitime devam eden özel eğitim ve rehabilitasyon merkezlerinde sınıflar 8-10 metrekare büyüklüğünde olduğundan, öğrencilerle birebir temas halinde çalışan eğitim personelleri, öğrencilerle fiziksel mesafeyi koruyamamaktadır. Bir yandan düşük sigorta, düşük maaş ve patronların mobbingine maruz bırakılan eğitimciler diğer yandan Covid-19’la mücadele etmek zorunda bırakılmıştır. Aşı konusunda 15 Haziran’dan itibaren yüz yüze eğitime devam eden özel gereksinimli çocukların, ailelerin ve eğitimcilerin ilk sırada olmaması kabul edilemez.”

***

Yaşam hakkımızdan vazgeçmiyoruz – Şebnem Korur Fincancı

Tam tersini yapıyoruz oysa biz, yaraya tuz basıp görmezden geliyoruz salgının başından beri. Çalışma sürelerini kısaltmak, dönüşümlü çalışma ile sık aralıklarla izin kullanılmasını sağlamak yerine tükeneni de zorla çalıştırmak bir yöntem olmaz, olamaz… Aralıksız 36 saat çalıştırdığımız insanların canla uğraştığını, en küçük bir hatanın yaşama mal olacağını, üstelik hata olmadan dahi yitirilen her canın sağlık çalışanlarının yüreğinde onulmaz yaralar açtığını düşünmemiz gerek.

Her gün ölüm haberleriyle geliyor artık, binlerce evin orta yerine düşüyor her beş dakikada bir ölen insanların yası. Bilimsel bilgimiz ışığında öngörülebilir bir virüs davranışı karşısında öngörülerimizden yararlanmak yerine “yasak” koymak değil bu salgınla mücadele yöntemi. Riskli gruplarda testi yaygınlaştırıp belirti göstermeyen ama bulaştırıcı hastaları ve temaslılarını uzaklaştırarak toplumu korumak, o hastaları ve temaslıları da uygun koşullarda bakım alabilecekleri güvenli ortamlarda barındırmak, kapalı toplu alanları virüsün kuluçka süresi olan bugünkü bilgimizle 14 günlük sürenin iki katı kadar bir süre için kapatmak, zorunlu açık kalması gereken kapalı ortamların uygun ve yeterli havalandırmasını sağlamak hiç zor olmazdı. Bu sürede insanlara ekonomik destek verecek kaynaklar olduğunu biliyoruz. O kaynakların nerede olduğunu bilmesek de…

Önlemleri yasaklar üzerinden tarif eden bir anlayışın yol açtığı yaşam hakkı ihlalleri ile karşı karşıyayız. Bu yükün altında ezilen sağlık çalışanlarını da yasaklarla prangaya vurduk. Oysa hep birlikte yaşam hakkımızdan vazgeçmiyoruz demeliyiz! Tükenmeden…

https://www.evrensel.net/yazi/88562/yasam-hakkimizdan-vazgecmiyoruz

***

Bulaş zincirini kırmak mümkün – Feride Aksu

Pandemi mücadelesinin aynı zamanda neoliberal politikalarla mücadele ve demokrasi mücadelesi olduğunu bilerek, devlete sosyal devlet olma sorumluluğunu hatırlatarak en az bir kuluçka dönemi boyunca bulaş zincirini kırmak elimizde. Totalitarizm buna kapanma diyebilir, biz ise kolektif korunma.

Devletin şirketleştiği, sağlığın bir anayasal hak olarak tanımlanmadığı, sağlık hizmetlerinin bir piyasa malı olduğu ve korunmanın bireysel sorumluluk, hastalanmanın bireysel kusur olduğu koşullarda sistem bireyleri ve onların oluşturduğu toplulukları koruma sorumluluğu duymuyor. Devlet neoliberal politikalarla sosyal kimliğinden soyunduğunda geriye epidemiyolojik araçların güvenlikleştirilmesi kalıyor. Güvenlikleştirmenin en önemli payandalarından biri de hakikatin karartılmasıdır. Bu istisnai ve olağanüstü önlemler aslında liberal yönetimselliğin biyopolitik, biyomedikal ve hijyenik mantığına göre tamamen normal, düzenli ve olağan önlemlerdir.

Bulaşma riski karşısında insani temas, ilişki, bir araya gelme aniden parçalandı. Koruma ve kontrol araçları ile dışlama arasındaki farkı net bir biçimde ortaya koymak gerek. Neoliberal sistemin ve sağlık politikalarının çizdiği sınırın dışında bir ilişkinin, kolektif bir varoluşun olabilirliğini zorlamamız gerektiğini düşünüyorum. İnsanları hayatta kalmaya indirgenmiş yaşamın öznesi, hekimleri sağlık sisteminin nesnesi haline getiren sistemin dışında bir ilişki arayışı. Yeni bir dayanışma anlayışına ihtiyacımız var. Bir diğerini tehdit olarak görmeyen, bir diğerinin jandarması olmayan, karşımızdaki korunmadan bizim korunmamızın olanaksız olduğunun farkında olarak. Toplumun en dezavantajlı kesimleri korunmadıkça pandemiden çıkış yolumuzun olmadığını bilerek; mülteciler, tutuklu ve hükümlüler, yaş almış büyüklerimiz, işçiler, emeğiyle geçinenlerin yaşam haklarını savunarak…

Herkes için aşıya erişim mücadelesi vererek…

Mesele epidemiyolojinin güvenlik politikalarına alet edilmeden hastalıkla mücadelede nasıl kullanılabileceği ve nasıl demokratikleştirilebileceğidir. Engellenebilir ölümlerin durdurulmasının yolu epidemiyolojinin salgınla mücadele araçlarını totaliter rejimlerden geri almaktır. Pandemi mücadelesinin aynı zamanda neoliberal politikalarla mücadele, aynı zamanda demokrasi mücadelesi olduğunu bilerek, devlete sosyal devlet olma sorumluluğunu hatırlatarak en az bir kuluçka dönemi boyunca bulaş zincirini kırmak elimizdedir. Totalitarizm buna kapanma diyebilir, biz kolektif korunma diyebiliriz.

Kolektif korunma yaşamsal gereksinimlerin karşılanmasıyla gerçekleşebilir. Su, elektrik, ısınma, kira, gıda giderlerinin karşılanması gerekir. Pandemi sonrasında hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Nasıl olacağı bizlerin kolektif olarak ne yapacağımıza bağlıdır.

https://bianet.org/bianet/toplum/242668-bulas-zincirini-kirmak-mumkun

***

Üçüncü pik için notlar – Dr.Ali Tepe

Pandemi küresel ölçekte kapitalizm krizine ve yerel ölçekte ise derin ekonomik krizin, yoksullaşmanın katbekat arttığı günlerin tam ortasına denk geldi. Pandemi/kriz ikileminin kanıksanması yönünde dayatılan, herkesin dilinde olan -biz hariç- bir slogan vardı: “Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.” Bu söylemin birçok solcu tarafından da dile getirildiğini bir ara not olarak belirteyim. Evet “Hiçbir şey eskisi gibi değil”, yoksulun yoksulluğu arttıkça arttı, varsıllık ise katlandı, sömürü daha vahşi bir hal aldı. Eskisi gibi değil hiçbir şey, kapitalizm pandemiyi fırsata çevirirken gelir/servet eşitsizliği ve sömürü tarihten okuduğumuz devrim öncesi günlerini bile aratacak ölçüde arttı. Üçüncü pike doğru yol alırken gerek yönetenlerin, gerekse “Yönetemiyorsunuz” diyen muhaliflerin söyleminde bir başka gericileşmeye de şahit olduk. Dil öncesinde “hayatta kalma toplumunu” örnekliyor ve idealize ediyorlardı, bu doğrudan ricat tanımlarken ve bu bağlamda üzerinde yeterince tartışılmamışken şimdi daha da geride bir kavram toplumun-bireyin zihnine işlenmek isteniyor: ölüm korkusu…

Bireyselleştirilen ölüm korkusu-düşüncesi ile bir taraftan “insan olmanın” tüm unsurları-değerleri hiçlenirken diğer taraftan da pandemi mevzusuna indirgeyerek sorumluluk bireyselleştirilebiliyor. Bir bakıma kapitalizm, sağlık/pandemi özelinde aklanıyor. Unutmayalım ki “ölüm korkusu duygusu” faşizme biat etmenin kapılarını aralayan bu yönelimi meşrulaştıran aracıdır.

http://yeniyasamgazetesi2.com/ucuncu-pik-icin-notlar/

***

Hayaletler ve mezar taşları – Esin Şenol

Bir hekim arkadaşımın şu notu ile irkiliyorum: “Sayıların ardındaki hayatları bilmek istememek konusunda sessiz ve bilinçsiz bir sözleşme yaptık. On binlercemiz bir isme, yüze ya da öyküye sahip olmadan öldüler.”

Türkiye’de saatte on üç, her beş dakikada bir beş kişi ölüyor. Zamanı ölümlere böldük, ölümleri zamana bölemiyoruz. Kederli bir zamanın kıyısına vurmuş ninem sıkıntılı zamanlar için derin bir iç çekişle “Kambur üstüne kambur” derdi.

Kurtarılması gerekenler, ölülerimizi kimsesizleştiriyor. Kimsesiz ölüler. O konuşma sırasında teselli ederken ağlayamadığımı da bu satırları irkilerek okurken ağlıyorum ve şöyle fısıldıyorum. “Bu süreci sağ salim atlatmış olursam rehabilite olmam gerekecek.” Bir zamanlar çalışmak için gittiğim Boston şehrini görmüş olanlar bilir. O şehirde “Hayaletler ve Mezar Taşları” turu yaptırılır. Yüzlerce yıllık bu şehir, savaşlar ve kuşkusuz sayısız cinayetler nedeniyle nereye gömüldüğü belli olmayan kimsesiz ölülerin hayaletleri ile lanetlenmesin diye bu turda bu ölüler anılır.

“Anlatmazsan dünya silinmez elbet, ama dünyaya varoluşun bilinmez borçlarını ödemeye gelmiş insan silinir varoluşun hafızasından.” (Murathan Mungan, Hamamname)

https://www.birgun.net/haber/hayaletler-ve-mezar-taslari-341687