DTK Sağlık Meclisi:Bu sisteme muhtaç değiliz; demokratik, ekolojik, yaşanabilir bir dünya mümkündür

Kuşkusuz salgınlar tüm insanlık tarihi boyunca var olageldi ve yine doğa olayları evrenin var olmasından bugüne devam etti. Ancak bugünkü salgın ne bir doğa olayıdır ne de ‘doğal’dır. Dolayısıyla bugün yaşanan afetleri, salgınları ‘doğal’mış gibi kabul etmek tam da kapitalist sistemin ekmeğine yağ sürmektir. Virüsler her daim vardılar ve sürekli değişiyorlar ancak bir mutasyonun bir salgına, ölümcül bir hastalığa yol açıp açmayacağı tamamen insan eylemine bağlıdır. Kapitalizm eliyle doğal yaşam alanlarının yıkımı yabani birçok canlı türünün yok olmasına yol açtı. Hayatta kalmayı başaranlar da nüfus artışı, aşırı kentleşme ile beraber baraj yapımı, ormansızlaştırma, dizginsiz sanayileşme, hava kirliliği, akarsu, göl ve denizlerin kirletilmesi, endüstriyel hayvan yetiştiriciliği gibi ekolojik tahribat yapan eylemlerle beraber insani yerleşim birimlerinin arasında sıkışmak zorunda kaldı. Sonuçta bu durum yaban hayvanlarının insan ile yakın ve tekrarlanan temasların artmasına ve dolayısıyla bu mikroorganizmaların doğal olmayan bir şekilde insan bedenine geçerek hastalık yapan, ölümcül bir mikroorganizmaya dönüşmesine yol açtı.
Bilim ve teknik her zamankinden daha çok gelişmiş olmasına rağmen bu salgın şu an bile yüz binlerce insanın ölümüne sebep oldu, 2 milyondan fazla insan hastalandı ve milyarlarca insan doğrudan veya dolaylı olarak etkilendi. Bu durumun düzeleceğine dair de herhangi bir emare henüz bulunmamakta. Bu gün yaşanan salgın ortaya çıkış nedenleri, yayılma biçimi ve hızı, etki ettiği yaşam biçimleri nedeniyle tıbbi bir durumun da çok ötesinde toplumsal, ekonomik, ekolojik ve siyasal bir sorundur. Tüm dünyanın yeniden sağlığına kavuşması ve sağlıklı bir yaşam sürdürebilmesi de kuşkusuz tüm bu başlıklarda bir iyileşme durumuyla mümkündür.
Sağlık sistemindeki piyasalaşma, bilimin tekelleşmesi ve kapitalist üretim biçimlerinde aksama olmaması için kapitalist ulus devletlerce önlemler geç alındı. Bu gün küresel bir salgın karşısında ulusal bir mücadele yürütülmeye çalışılmakta ve ulus devletler bu durumu bir fırsata çevirmek istemektedir. Gelinen noktada tüm ulus devletler daha otoriter, baskıcı bir rejim oluşturmak için bu salgını bir ‘lütuf’ gibi görmekte, yapay zeka, teknolojik ve bilimsel ilerlemeler bu salgınla baş etmek için değil otoriterizmi güçlendirmek için kullanılmaktadır. Ulus devletler ve kapitalizm iflas etmiştir. Tüm insanlık bunu tartışmaya başlamış yeni yollar yeni çıkışlar aramaya başlamıştır.
Biz DTK Sağlık Meclisi olarak yıllardır söylediklerimizi tekrar ve daha yüksek sesle söylüyoruz:
-Bu sisteme muhtaç değiliz; demokratik, ekolojik, yaşanabilir bir dünya mümkündür. Bunun için toplumsal muhalefetin kolektif aklını devreye koymak gerekir. Ekolojik bir yaşamı içselleştirerek demokratik bir tarzla her pratiğimizle, yaşamdaki her anımızda bu ferasetle yeni yaşamı inşa etmeye koyulmalıyız.

Şu an tüm dünyayı sarmış ve yayılmaya devam eden bir yangınla karşı karşıyayız. Her ne kadar bizler doğrudan bu yangının sorumluları olmasak da en öncelikli görevimiz bu yangının yayılmasını engellemek ve söndürmek olmalıdır. Ancak bu durumu daha çok tıbbileştirerek, kapitalist sistemin yol, yöntem ve araçlarıyla yapamayacağımız da gün gibi ortadadır.
Sağlıklı olma hali fiziksel, ruhsal, sosyal ve siyasal tüm parametrelerde tam bir iyilik halidir. Bu salgın da bize tekrar gösterdi ki sağlıklı olmanın temel koşulu daha fazla hastane, daha fazla ilaç, daha fazla makine değildir. Dolayısıyla bu salgınla baş etmenin temel araçları da bunlar değildir. Öyle olsaydı en gelişkin teknoloji ve hastanelere sahip olan Avrupa ve Amerika gibi ülkelerde bu salgın bu kadar can almazdı. Bu nedenle kendine saygının ve özgür olma haline karşı olan hassasiyetin göstergesi olan sağlık hakkı mücadelesi aynı zamanda sosyal ve siyasal alanda verilecek bir mücadeledir.
-Sağlığın sadece sağlıkçıların işi olduğu algısı da yıkılmıştır. Toplumun tüm kesimlerinin sağlıkta muhatap ve özne olduğu bu salgınla daha net ortaya çıkmıştır. O halde sağlıklı birey ve sağlıklı toplumun yolu doğru bir sağlık algısı edinmekten geçer. Bu salgınla baş etmek de yeni salgınları önlemek de böyle mümkündür.
-Bu sürecin daha fazla ve doğru bir zeminde toplumsallaşarak aşılacağına inanıyoruz. Elbette kendimiz ve halkımızı korumak için tüm tedbirleri öz disiplinle, sorumluluk bilinciyle yapmalı bunu toplumsal bir görev olarak görmeliyiz. Bununla beraber ayrıştırmadan, ötekileştirmeden, iktidar odakları oluşturmadan tüm toplumsal kesimlerin bu sürecin aşılmasında sorumluluk alması, dayanışması, el ele vermesi hem bu sürecin atlatılmasında hem de sonrasında yeni yaşamı inşa etmede hayati olduğunu biliyoruz.
-Yıllardır toplumun kendi öz yönetimlerini oluşturmalarına izin vermeyen, toplumun tüm direniş alanlarına saldıran, örgütlülüğünü engelleyen, bir nevi toplumu tüm yaşam damarlarını kesen iktidarlar bugün toplumu kendi haline terk etmiş sadece kendi ekonomik ve iktidarlarının çıkarlarını düşünmektedir. Bu nedenle toplumun bugün her zamankinden daha fazla örgütlenmeye, öz yönetimlerini inşa etmeye ihtiyacı vardır. Demokratik bir zihniyet olmadan bu süreci atlatamayacağımız ve gelecekte daha kötü felaketler, krizlerle karşı karşıya kalacağımız ortadadır.
-Üretim ve tüketim modellerimizi gözden geçirmenin, salgını bertaraf etmek için geçici bir süreliğine değil köklü bir değişime tabi tutmanın vakti gelmiştir. Toplumun her alanda olduğu gibi ekonomik alanda da öz yeterliliğini sağlamak zorunda olduğu bugün tekrar gün yüzüne çıkmıştır. Andaki krizin çözümü olarak çağrımız daha fazla paylaşmak, dayanışmaktır ancak uzun vadede ekonomik olarak da daha ekolojik bir üretimle toplum kendi ihtiyaçlarını karşılamak için örgütlenmeli ve her anlamda devlete, patrona, erkeğe olan bağımlılığı kırmalıdır.

Kanserleşmiş kentleşme bu salgın ve pek çok hastalığın kaynağı olmakla beraber bu hastalıkların oluşması, yaygınlaşmasını arttırmakta önleyici tedbirlerin alınmasını zorlaştırmakta ve sağlıklı olma halinin sürdürülmesini engellemektedir. Bu nedenle kısa, orta ve uzun vadede kentleşme pratiğimizi gözden geçirmeli, köylerin toplumsal, komünal ve ekolojik değerleri üzerinden yeni yaşam alanları inşa etmeliyiz.
-Ulus devletlerin ve kapitalizmin yaşanan tüm krizlerin, insani felaketlerin kaynağı olduğu gibi bu konularda çözümsüz olduklarına tanıklık etmekteyiz. Sorunun yaratıcından çözüm beklenmez. Bugün sınırların her açıdan anlamsızlaştığına ve yine merkezi yönetimlerin bu krizle baş edemediğine tanıklık etmekteyiz. O halde artık miadını doldurmuş bu sistemden kurtulmanın ve kendi yerel demokrasilerimizi, yerinden yönetimlerimizi inşa etmenin vakti gelmiştir ve geçmektedir.
-Bu salgın kapitalizmin sermayeciliği, endüstriciliği ve ulus devletçiliğiyle kıyamet senaryosu olduğunu bir kez daha gösterdi. Buna karşılık Demokratik Modernitenin temel görevleri olan demokratik-sosyalist, ekolojik-ekonomik ve ahlaki-politik bir toplumsallığın inşasının aciliyetini ve ne kadar hayati olduğunu yeniden hatırlattı.
Sağlıklı, Özgür bir toplum olabilmenin yolu Demokratik Modernite inşa görevleri için seferber olmayı gerektirir.