Yerel Yönetim ve Sağlık-Fikret Çalağan

Önümüzdeki dönemin gündemini ağırlıklı olarak yerel seçimler oluşturacaktır.Yerel yönetim seçimlerinin de ağırlık merkezini “kent yönetimi” oluşturmaktadır.

Kent olumlu olarak felsefi düşüncede bir sıçramayı sağlarken, ağırlıklı olarak sınıf-devlet-iktidar üretimin mekanı niteliğiyle olumsuzluk barındırmaktadır. Bu durum kapitalist modernitenin yaşam felsefesi ve iktidar hegemonyasının bir aracına dönüşerek;toplumu ve içinde yaşadığı çevresiyle birlikte işkal,istila ve tahrip edip adeta sömürgeleştirmektedir.Kent kapitalizmin yeni sömürgeci gücüne dönüşmüştür.Küresel ticaret,finans ve sanayi tekellerin plaza üstlerine dönüşmüştür.Bu toplumu boğma politikalarına karşı toplum karşı-direnişini kent hareketleriyle göstermektedir.Gezi direnişi bunun somut yansımasıdır.

Seçim süreçlerindeki siyasetin yoğunluğunun bir gereği olarak çözüm tartışmaları yaşanmaktadır.Bu tartışmalarda toplum yararına bir sonuç çıkarabilmekle birlikte; aynı zamanda toplum nezdinde oluşan kapitalist sisteminin olumsuz algısını yenileyerek yeni yapılandırmalarla sömürgeleştirmeyi yaygınlaştırmakta mümkündür.Bu anlamda ,demokratik-politik toplum hedefini ortaya koymuş,ekolojik ve cinsiyet özgürlükçü çözümün kendisini topluma anlatabilmesi önemlidir.Buda ortaya koyacağı programla mümkündür.Bir bütün olarak alternatif olmayı hedeflemelidir.Alternatif olacağı yapının kent yönetim anlayışındaki temel hedefleri;sınıflaşmayı büyütmek,rantı artırmak,yapılaşma politikası ile eril zihniyeti büyütmek,homojen-popüler kültür yaratmak,tüm bunlarla bağımlı bir toplum yaratarak sömürüye açık hale getirmektedir.Bu durum bir bütün olarak toplumu sağlıksız kılmaktadır.Yaratılan sağlıksız toplum ise “hasta” kimliği ile kapitalizmin yeni “kâr haneleri” olan sağlık hizmet plazalarında(hastaneler) tüketici olmaktadır.

Sistemsel olarak oluşturulan bu pazarı bozmak için;

Öncellikle toplumun devamlılığı için sağlık başlığını öne çıkarmak gerekir.Mevcut sistemin sağlığı daralttığı biyolojik-tıbbi modelin dışında görmeyi başarmakla başlar.Sağlık yalnızca “sağlık hizmetleri” değildir.En az sağlık hizmetidir.Sağlık esasta toplumun yaşam biçimi-yedikleri-çevresel şartlarıdır.Bu özelliğinden kaynaklı olarak demokratik-ekolojik-kadın özgürlükçü yerel yönetim anlayışı önemlidir.

Nasıl yaşamalı? Sorusuna hep birlikte cevap aramak gerekir.Yada nasıl yaşamamalı? Sorusuna cevap aramakta yol almak için önemli bir çıkış olabilir;

1-Bize bir zorunluluk gibi sunulan “modern” kent anlayışını reddetmek gerekir.Bu kent anlayışı, tarım alanlarını yutuyor, toplumu kentin içine hapsediyor. Sitelerle ayrıştırıyor; duvarlarla görünmez kılınıyor. “kent parkları” adı altında mekanları uzaklaştırırken,kenti büyütüyor.Araçları merkez alarak caddeleri büyütüyor.İnsana yürüme olanağı sunmuyor.

2-Zorunlu bir tüketim ilişkisi dayatıyor.Tüketim homojenleştiriliyor.Hegemonik bir kültür oluşturuluyor. Özellikle giyim-teknoloji-gıda-su tüketimde aşırılık ve tek tiplik toplumsal çeşitliliğini yok ediyor. Ayrıca tüketilenlerin paketlendirilmesi ile parlatılıp bir şeyleri gizleme çabasına girilmektedir. Besin zincirini sağlıksızlaştırıyor.Sosyal Pazar olan küçük esnaf yok ediliyor.Plazalar ile toplum esir alınıyor.Bir bütün olarak kent kurgusu plaza merkezli kuruluyor.

3-Kentlerde bürokrasi ve hegemonya yapılarla topluma çok güçlü hissettiriliyor.Yönetim binalarının devasalığı ve şatafatlığı toplumu ezmenin aracı olarak kullanılıyor.

4-Tüm bu tüketim,yapılar,dayatılan kapitalist yaşam ve oluşturulan yapay çevre ile toplum organik olmaktan çıkarılarak sağlıksız kılınmaktadır.Toplum “hasta” edilerek gün geçtikçe kenti çepeçevre saran hastanelerle denetimde tutulmaya çalışılıyor.ve bu yapılaşmalar biçimlendirmenin temel aracına dönüştürülüyor.Hastaneler kenti yönlendiren bir güç olması özelliğiyle rantın temel aktörlerinde de biridir.

Tüm bu nedenlerden dolayı yerel yönetimlerin rolü artmıştır.Bu gidişe dur demek yeni bir anlayışın geliştirilmesi önemlidir.Bilinmelidir ki çözüm zor değil.Biraz kararlı duruş, liberalizmin hegemonyasında kendini sıyırabilme iradesi,kenti orta sınıfın ihtiyaçları üzerinde (park-plazalar-araç merkezli yol yapımı vb.) tanımlamaktan vazgeçebilmek.Nasıl mı olacak;

Kapitalist yaşam biçiminin ihtiyaçlarını karşılayacak kent planlamasında vazgeçmek, demokratik katılım ve özyönetim ile yeni bir yaşamı inşa etmek.

Toplumu tüketim ilişkilerine hapseden plaza yapılaşmasına karşı durmak; yerel beslenme kültürünü ön plana çıkararak homojen toplum kurgusuna karşı durmak.

Sanayileşmek tek yolmuş gibi dayatılan egemen anlayışa karşı güçlü bir tarım-köy anlayışını ön plana çıkarmak, böylelikle çevresel tahribata son vermek için  ekolojik bir inşa gerekiyor.Demokratik Özerklik tamda bunları yapabilmektir.Bunu başarabildiğimiz oranda toplumun sağlık sorunlarını çözebiliriz.Hastalık merkezli mevcut sağlık anlayışı toplumun sağlık sorunları çözme yerine hastaneleri artırırken, hastaneye gidecek hasta sayısını artırmaktadır.

Sonuç olarak “..ayrıntılı  ekolojik araştırmalar, organizmaların ve her hastalığın aktarılması  ve gelişmesiyle ilgili hayat devrelerinin karşılıklı dayanışma içinde olduğunun anlaşılmasını gerektirdi. Durum öylesine karmaşıktı ki, bu hastalıkların hiçbiri bütünüyle yok edilemiyor, ancak ve ancak ekolojik şartların akıllıca idare edilmesiyle etkili biçimde kontrol altına alınabiliyordu.”(Frıtjof Capra-Batı Düşüncesinde Dönüm Noktası-İnsan Yayınları)

Son söz; Demokratik-ekolojik-kadın özgürlükçü yerel yönetimlerle toplumun sağlık sorunlarına gerçek çözüm mümkündür.Yeter ki anlayışa göre bir inşa gerçekleştirilebilse….

Bir yanıt yazın