KORONA GÜNLÜĞÜ 4 HAZİRAN 2020

GÜNDEM

  • Sağlık Bakanlığı ikinci dalgayı beklemiyormuş!
  • Ayrımcılık her yerde! Koronavirüs önlemlerinin uygulamaya konduğu döneme ilişkin veriler, İngiltere’nin başkentinde polisin, siyah ve diğer etnik azınlıklardan kişilere, oransızca gözaltı ve para cezası işlemi yaptığını ortaya koyunca, Londra Emniyet Müdürlüğü ayrımcılık suçlamalarına hedef oldu.
  • Floyd Protestolarına Sağlık Çalışanları da Destek Verdi. New York’taki binlerce eylemciye Times Meydanı’nda sağlık çalışanları da destek verdi. Broadway Caddesi üzerinde ise göstericiler çevreledikleri polislerden diz çökmesini istedi ancak polisler diz çökmedi.
  • Bağımsız Polislik Gözetim Kurumu (IPOA) Kenya’da güvenlik güçleri, yeni tip korona virüsü salgını nedeniyle uygulanan sokağa çıkma yasağına uymadıkları gerekçesiyle 15 sivili öldürüldüğünü bildirdi.
  • Avrupa Komisyonu, Covid-19 salgını nedeniyle sağlıklı gıdaya erişimin daha da önemli hale geldiği bugünlerde, mevcut tarım sisteminde reform yapılması gerektiğini kabul etti ve pestisit kullanımını azaltmayı taahhüt etti.
  • Karantina isyanı: Antalya’nın Serik ilçesinde, 15 sokakta karantinada tutulan yurttaşlar, yarın bitecek karantina süresinin 1 hafta daha uzatılmasına tepki gösterdi. Polis barikatlarının kurulduğu noktaya gelen yurttaşlar, karantinanın kaldırılmasını istedi. Bölgeye çok sayıda polis ekibi sevk edildi.
  • Hollanda hükümeti, vatandaşlarına Avrupa Birliği (AB) dışındaki ülkelere tatile gitmeme çağrısında bulundu. Hükümet, Türkiye’yi “zorunlu haller dışında seyahat edilmemesi gereken ülkeleri” kapsayan turuncu listeden çıkarmadı. Türkiye’nin de aralarında bulunduğu, AB dışındaki ülkelerden gelenler 15 gün karantinaya tabi tutulacak.

MEVCUT DURUM – SALGININ KONTROLÜ – SAĞLIK ÇALIŞANLARININ SAĞLIĞI

  • Dünya genelinde yeni vaka sayısı 121 bini geçti. Latin Amerika, Güney Asya ve Ortadoğu’da pandemi hız kesmeden devam ediyor. 
  • İran’dan sonra İsveç’te de ikinci dalga gündemde. Son 24 saatte 2,214 yeni vaka saptandı ve 74 ölüm gerçekleşti. İsveç’teki salgında şu ana kadar en yüksek 810 yeni saptananmıştı. Bunun üç katı yeni vaka sayısı kaygıları artırdı. Sürü bağışıklığı yeniden masaya yatırılıyor.
  • Türkiye’de yeni vaka sayısı yeniden 850’in üzerine çıktı. Bu yükselişte bir günde en fazla test yapılmasının (52 binin üzerinde) katkısı belirgindir. Bu durum test test diye yapılan uyarıların ne kadar haklı olduğunu göstermiştir. 
  • Van Valiliği ise kentteki toplam vaka sayısının 503, taburcu olan hasta sayısının 450, tedbir amaçlı karantinaya alınan kişi sayısının 70 bin olduğunu açıkladı. 19 bin kişinin hala karantinada olduğu belirtildi.
  • İstanbul’da toplu ulaşım kuralları yeniden belirlendi. Farklı özelliği ve niteliği olan araçlarda yolcu taşıma kapasitesine ilişkin sosyal mesafe kurallarına uymak kaydıyla diye başlayan kurallar daha sonra bunu imkansız kılan önerilerde bulunuluyor. Ayakta yolcu devam ediyor.  Her zaman olduğu gibi maskeye bel bağlanmaya devam ediliyor.
  • Yüksek Seçim Kurulu (YSK) ertelenen siyasi partilerin kongre sürecinin tekrardan başlatılabileceğine karar verdi.
  • İsveç’te tartışmalı ‘sürü bağışıklığı’ stratejisinin mimarı Anders Tegnell özeleştirisini verdi. Covid-19 hastalığı sonucu çok fazla insanın öldüğünü kabul etti ve “Daha erken harekete geçmeliydik. Şimdiye kadar yaptıklarımızda iyileştirmemiz gereken alanlar olduğu aşikar’’ dedi. 
  • Türkiye’nin ikinci aşamada izin verdiği ülke içinde bölgeler arasındaki seyahatlere izin verilmesi, Avrupa’dan gelenlere de karantina uygulanmaması gibi gevşeme politikaları İtalya’da 3.aşamada yaşama geçiriliyor. Bu aşamada İtalya’da temas takip uygulaması 4 bölgede test edilecek. Immuni uygulamasıyla, kullanıcılar olası semptomlarını ve sağlık durumlarındaki değişiklikleri bildirecek. Bluetooth üzerinden takiple, koronavirüs taşıyan kişilerle temasa geçenlere uyarı gönderilecek.
  • Koronanın sınıfsal etkisi! Korona karşısında da  #blacklivesmatter demek için bu tabloyu yaratan sebepleri değiştirmeliyiz. ABD ve Birleşik Krallık’ta beyazlar dışındaki etnik grupların koronavirüs kaynaklı ölüm riski daha yüksek olduğu saptandı. American Public Media (APM) Araştırma Merkezi’nin  yayımladığı“Koronavirüsün Rengi: ABD’de Irk ve Etnisiteye Göre Kovid-19 Ölümleri” başlıklı bir raporda siyahilerin Covid-19 kaynaklı ölüm oranı beyazların yaklaşık 2,4 katıyken, Asyalı Amerikalı ve Latinlerin oranının 2,2 katı olduğu ortaya kondu.
  • İstanbul’da bulunan 5 sağlık meslek örgütü performans ödemelerinde yaşanan adaletsizliğe ilişkin ortak basın açıklaması yaptı. https://twitter.com/dokuz8haber/status/1268275009249701889?s=08

TOPLUMSAL MÜCADELE

  • Tüm baskılara tutuklamalara rağmen kadınlar birbirlerine sahip çıkmaya , hesap sormaya devam ediyor ; gülistan doku nerede? Özgür Genç Kadın (ÖGK) üyeleri, Kadıköy-Eminönü vapuruna “Gülistan Doku Nerede?” yazılı pankart asarak, 151 gündür kayıp olan Gülistan’ın akıbetini sordu.
  • DİSK Genel-İş başkanı ve yöneticileri halkın iradesini yok sayarak Batman kayyımı ile görüştüler. Genel-İş yöneticilerine Kürt halkından büyük tepki var.
  • Birleşik Taşımacılık Çalışanları Sendikası (BTS) üyelerinin TCDD’de yaşanan sürgünlere karşı İstanbul, İzmir, Adana ve Diyarbakır’dan başlayıp 4 Haziran günü Ankara’da tamamlanacak yürüyüşü sürüyor. TCDD’de sürgünlere karşı Ankara’ya düzenlenen yürüyüşün İzmir kolu Eskişehir’e ulaştı.  

YENİ YAŞAM 

HDK Sağlık Kurultayı-2: KAPİTALİZM, YEREL YÖNETİMLER VE SAĞLIK

Sağlık hizmetlerinin demokratikleşmesi, toplumun özne olması ve karar sürecine katılımı, toplum katılımı ile demokratik toplumun inşasında oynadığı rol açısından sağlık alanı yerel yönetimlerin öncelikleri arasında yer almaktadır. Tahakkümün nasıl kırılacağı, demokratik toplum nasıl inşa edileceği, 1999 sonrası yerel yönetimlerde biriktirilenlerin nasıl geliştirileceği yanıtlanması gereken cevaplar olarak önümüzde bir görev olarak durmaktadır.

Marksist miras olarak yerel demokrasi mümkün olan en geniş bölgesel özerklik, gönüllü siyasi birliktelikler, gönüllü yetki devri-paylaşımı ve idari ve mali özerkliktir. Liberter (özgürlükçü) yaklaşımla genel anlamda öz-doğayı değiştirme, kendini belirleme hakkı olup kurtuluş ile özgürleşme mücadelelerini içerir. Yerel demokrasi yeni bir toplumsallıktır ve devlet dışında kalmış, tüm toplumsal yapıların çoğulcu, karşılıklı örgütlenmesidir. Sayısal etki değil, varlıksal etkinin önemli olduğu tüm farklılıkları tanıma, temas etme ve birlikte yürümedir. Örgütlü ifade edebilme alanı/ortamı bulma, yaratmadır. Özgün bir çoğul, örgütlenme çoğulculuğudur. Çoklu sivil toplum yapıları, örgütlenme çoğulculuğu, öz-savunma aynı zamanda demokratikleşmedir. Sağlıkta olduğu gibi devlette tekelleşenin, devletten alınıp toplumsallaşmasıdır. Demokratik Özerklik sadece siyasal değil, tüm ihtiyaçlar için erişim ve katılım alanıdır.

  • Toplum katılımı tarihsel olarak toplumsal mücadelelerin (demokrasi, feminizm, sosyalizm ve ezilen halkların mücadelesi), otonom (özerk, yerel) sağlık sistemleri ve toplumsal sağlık mücadelesi deneyimleri ile inşa edilmiştir. Yerel demokrasinin inşasında literatürde yer alan iki toplum katılımı hedefi bizler için yol göstericidir: Kendi kendine yeterlilik ve kendi kaderini belirleme. HDK-Sağlık Meclisi için toplum katılımında nihai hedef sağlık alanında toplumun kendi kendine yetebilmesini ve sağlık konusunda muktedir olmasını sağlamaktır. Sağlıkta toplum katılımı, eş zamanlı yürütülen diğer yerel demokrasi çalışmaları ile mümkündür. Sağlıkta toplum katılımı bireyin ve toplumun demokratik özerklik zihniyeti çerçevesinde gerçekleşecektir. Çarpıtılmış sağlık algısını toplumda ve sağlıkçıda aşmak adına da bu inşanın öncülerine (sağlık inşacılarına) önemli sorumluluk düşmektedir. Sağlıkta toplum katılımı teorik ve pratik birlikteliği ile mümkündür. Sağlıkta toplum katılımı çalışmalarına kriz anlarını beklemeden inşa zihniyetiyle yaklaşılmalıdır. (https://www.halklarindemokratikkongresi.net/haber/saglik-kurultayi-2-sonuc-bildirgesi/1706)

JİN

  • Mülteci Kadınlar Salgından Nasıl Etkileniyor?

Geçim kaynakları etkilendiği için zaten düşük olan sosyo-ekonomik durumları daha da bozulan ailelerin, beslenecek boğazları düşürmenin yollarını aramaları kaçınılmaz olacaktır. Bu sebeple, kadınlar ve kız çocukları zorla seks işçiliğine maruz bırakılabilir ve daha iyi koşullardaki erkeklerle evlendirilebilir. Ailelerin bu kararı verirken içinde bulundukları durum daha ciddi düşünülmeye muhtaç. Bunun yanı sıra ailelerinden göç sebebiyle koparılmış olan çocuklar başka şansları olmadığını düşünebilir.

Elbette bu süreçte olumlu örnekler görmek mümkün. Örneğin Portekiz, resmi başvuru talebi olan mülteciler için kriz dönemi boyunca geçici olarak vatandaşlık hakkı tanımaya karar verdi.[4]  Bu demektir ki bu mültecilerin sorun atlatılana kadar var olan servisleri vatandaşlar gibi kullanma hakları olacak. Türkiye’de bazı kampların kapatılmış olması ve geçici koruma altındaki mültecilerin sağlık hizmetlerinden faydalanabilmeleri de durumu iyileştiriyor. Ancak, Türkiye’nin mültecilere Avrupa sınırlarını açmasının ardından Yunanistan sınırında sıkışan mülteciler için durum pek iç açıcı değil.

Gerekli sağlık tedbirlerinin dahi zor olduğu bu koşullarda yaşayan kadınlar ve kız çocukları, insani yardım imkanlarına erişimin de kısıtlanmasıyla birlikte artan bir risk içindeler. Dünya çapında ev içi şiddet ve istismar vakalarının da yükselmesiyle birlikte hizmetlere erişimi olmayan pek çok mülteci kadın durumlarını yüksek olasılıkla raporlayamıyor ve yardım alamıyorlar. Hükümetler, Covid-19 ile politikalarında mülteci kadınların ve kız çocuklarının bu durumlarını göz önünde bulundurmalı ve sağlık ve güvenlik hizmetlerinin yanı sıra psikososyal desteğe erişimlerini de öncelikler arasına almalılar. http://www.5harfliler.com/multeci-kadinlar-salgindan-nasil-etkileniyor/

  • Yeni Zelanda pek çok ülkede ‘lüks’ ürün kategorisinde görülüp yüksek oranda vergilendirilen hijyenik pedlere erişim sorununu ortadan kaldırmak istiyor. Başbakan Ardern, bundan böyle kız öğrencilerin ped ihtiyaçlarının karşılanacağını duyurdu. Ardern, “Dokuz ile 18 yaş arasında yaklaşık 95 bin kişinin hijyenik ped alamadığı için regl dönemlerinde evde kalmak durumunda olduğunu biliyoruz. Bu ürünlere ücretsiz erişim sağlayarak, bu genç insanları okula devam etmeleri için destekliyoruz” dedi.

SİYASAL SAĞLIKEKOLOJİK SAĞLIK

  • Koronavirüs, kuşatılmışlık ve toplumun özgürlük alanı (Pir Zeynel Kete): Toplumsal yaşam korona virüsü üzerinden yeni yaptırımlarla kuşatma altına alındı. Korona pandemisi üzerinden küresel düzeyde bir denetleme, kontrol mekanizması, bireyi daha çok otoriteye bağımlı hale getirdi. Daha da tehlikelisi en muhalif olan kişileri, grupları, organizasyonları, kurumları, korumaya yönelik önlemler konusunda devletlerle aynı dili kullanmaya razı etti. Devletler vatandaşına “çık” deyince dışarı çıkılıyor,”yat” deyince yatılıyor, hangi yaş grubunun yaşamını nasıl sürdüreceğine, nelerin yenilip içilmesine, kendi hanelerinde birbirlerine karşı nasıl ilişki halinde olacaklarına, birbirlerine nasıl dokunacaklarına, mekanı nasıl kullanacaklarına karar verilmiş durumdadır. Artık hiç kimsenin kendi hanesinde kendine ait bir yaşamı yoktur. 

Yeni inşa edilecek dünya düzeni ve bilgisi de iktidarların ve devletlerin çıkarına, bilgi kuramına, aklına göre yeniden kurgulandı. Devletlerin ve devletleri oluşturan çoklu iktidarların kuracakları sistemin dışında kendi hakikatini görünür kılan, araç gereçlerini oluşturan, meydan kuran, söyleyecek sözü olanlar her zamankinden daha çok “düşman” kabul edildiler. Hazır herkes “Beton kafeslerde” kontrol altında iken, hakikat ve özgürlük yürüyüşünde bulunan bütün rıza toplumuna yönelik yaptırımlar zamana ve mekana uygun olarak yenilendi. Siyaset ve politika toplumun elinde alınarak, daha fazla iktidarcı zihniyetlerin denetimine bırakıldı. Toplum politikadan yoksun bırakılmaya çalışılırken, kendisine yönelik alınacak kararlara da katılım sağlayamadı. Toplumun nasıl yaşayacağına kendisi değil tekçi zihniyetler karar verir duruma gelmiştir. Doğal olarak toplum politika üretemeyince özgürlük alanı daraldı. Özellikle bu koronavirüs sürecinde hukuksal sistem buna göre yeniden dizayn edildi. Devletin otoriter gücü yaşamın her alanında hissettirildi. Toplumsallığını ikrar ve rızalık üzerinden inşa eden,  yaşamını bu minvalde devam ettiren, devlet dışı toplumun var ettiği bütün değerlerini, on binlerce yıllık ana kadının kemaletini, bilgeliğinin yok edilmeye çalışıldığı tehlikeli bir durumla  karşı karşıyadır. (http://yeniyasamgazetesi1.com/koronavirus-kusatilmislik-ve-toplumun-ozgurluk-alani/)

  • (Sustam: İşkence ve saldırılar münferit değil)
  • ABD’de polisler tarafından nefessiz bırakılarak öldürülen George Floyd ile Ankara’da öldürülen Barış Çakan cinayetlerinin aynı bağlamda okunması gerektiğinin altını çizen Sustam, “Ama Türkiye’nin köklü geleneğini de unutmamakta fayda var. Yani, ırkçılık, sadece klasik anlamda insan türlerindeki ırkların varlığının bilimsel olan ya da olmayan temelleri etrafındaki biyolojik belirlenim değildir, bir toplumsal durumun yaşama biçimi, sistematik bir programdır. Belirli insan kategorilerinin kendilerinden üstün gördükleri (Beyazların Siyah karşıtlığı, Türklüğün Kürt karşıtlığı gibi) duruma dönüşen ideolojik bir anlatımdır” diye konuştu. 
  • Irkçı hakaret, ırksal karalama veya ayrımcılığın halen Türkiye gibi birçok ülkede suç olarak kabul edilmediğine dikkat çeken Sustam, kendisinin de benzer bir durum ile karşı karşıya kaldığını hatırlattı. Sustam, “Bunun sebebi Türkiye gibi ülkelerde ırkçılığın süreklileşen, hayatımıza, iş ilişkilerimize, dilimize, edebiyata, sanata, üniversiteye bezenen sıradanlaştırılmış bir iktidar olmasından kaynaklıdır” ifadelerini kullandı. 
  • Türk ırkçılığını köklü ve Türkiye’nin “temel harcı” olduğunu söyleyen Sustam, şunları ifade etti: “Bugün daha öncesinde katledilen bir sürü Kürt, Ermeni ya da Alevilerin dışında söyleyebiliriz ki, Diyarbakır emniyetindeki işkence, Ankara’da müzik dinlediği için öldürülen Kürt genci Barış Çakan olayları kesinlikle münferit olaylar değildir. Sıradan kızgın vatandaş öfkesi değildir. Nasıl ki Hrant Dink suikastında ırkçılık, toplumsal olarak tabandan gelen genç kuşakları nefret ideolojisi etrafında örgütleyerek bir şiddet aygıtına çevirdiyse, bu ülkedeki faşizmin ve sömürgeciliğin güçlü geleneğinden bu meseleleri ayrı okuyamayız. Yani 1915’ten beri ısrarla ideolojik bir okuma üzerinden oluşan Türklük ve Sünnilik sözleşmesinin devamıdır bu durum. Ondan şu ana kadar hala Türkiye’de neredeyse kimse ırkçılıkla açık şekilde hesaplaşmamıştır.” (http://yeniyasamgazetesi1.com/sustam-iskence-ve-saldirilar-munferit-degil/)
  • ‘Anadilde psikoterapinin etkisi iki kat daha fazla’

Çalışmalarımızın başından bu yana Kürtleri ilgilendiren ve yaşamış oldukları travmaları konu edinen çalışmalara yer verdik. Elimizden geldiğince yaşamış oldukları psikolojik sorunları gerek yazılan yazılar, yapılan çeviriler ve röportajlarla bir nebze olsun anlamaya çalışıp buna yönelik destekleyici bir rol oynamaya çalıştık. Ama gelin görün ki daha çok sahaya dönük çalışmanın yapılması ve bu çalışmaların hem maddi hem manevi olarak destek görmesi gerekmektedir. Kürtlerin yaşamış olduğu travmaları çok yönlü ele almak gerek bu konuda. Ortada yıllardır devam eden bir çatışma süreci, kimlik ve ana dil ile ilgili sorunlar mevcut. Bunların insan psikolojisine etki etmesi tabii ki kaçınılmaz bir durumdur. Şunu da dile getirmek gerekir ki her ne kadar Kürtler kolektif olarak sorunlarla karşı karşıya kalsa da çalışmalarımızda aynı zamanda bireysel sıkıntıları da anlamaya çalıştık ve bunlarla ilgili aktarımlarda bulunduk. ‘Kürtlerin genel psikolojik durumu’nu ele alırken aynı zamanda insan doğasının evrenselliğini de göz ardı etmemek gerekiyor. Bu ilke çerçevesinde çalışma ve araştırmalarımızı yürütmeye çalışıyoruz.

İnsan biyopsikososyal bir varlık olduğu için bireyselliğini ve sosyalliğini de vurgulayan medikal müdahalelerin daha etkili olduğu bir gerçektir. Dil hemen hemen hayatın tüm alanlarında kullandığımız ve ihtiyaç duyduğumuz bir araçtır. Aynı zamanda bir var olma göstergesidir dil. İnsan gelişiminde bireyin özerkleşme süreci ile dil gelişimi birbiri ile paralellik göstermektedir. Tutarlı ve bütünlük kazanmış kendilik algısı olan bireylerin daha çabuk ve etkili tedavi edilebildiği bilinmektedir. Çoğu psikolojik rahatsızlığın temelinde anlaşılmama, kabul görmeme ve reddedilme söz konusu olduğundan anadilin hem bireyin kendisini en iyi şekilde aktarması, kabul görülmesi yönünden etkisi çok fazladır. Psikoloji alanında tedavi edici rol tıbbın diğer alanlarına nazaran daha çok dil üzerinde yoğunlaşmaktadır. Burada sağlam bir terapotik ilişkinin kurulması açısından dil önem arz etmektedir. Yapılan çalışmalar ve araştırmalar da bunu gösteriyor ki birey anadilinde kendisini daha rahat ve en iyi bir şekilde aktarabilmekte ve anadilde yapılan psikoterapilerin tedavi edici etkisi iki kat daha fazladır. Buna göre hastalar sorunlarını, kaygı ve korkularını, güçsüz olarak gördükleri yanlarını ve yaşadıkları çelişkileri anadilleri ile daha rahat bir şekilde aktarabilmektedir.  (https://www.gazeteduvar.com.tr/gundem/2020/06/04/anadilde-psikoterapinin-etkisi-iki-kat-daha-fazla) 

GÖRÜŞLER

  • HDP milletvekili Semra Güzel: ‘Normalleşme’ dedikleri bu süreçte Diyarbakır’da vaka sayısı son on günde en yüksek rakamı gördü. Hükümet kendi normalini halka dayatıyor. Halkların Demokratik Partisi (HDP) Diyarbakır Milletvekili Semra Güzel, koronavirüs (Covid-19) salgınına karşı alınan tedbirlerin hafifletilmesi ve normalleşme sürecinde Diyarbakır’da artan vaka sayısına ilişkin Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın yanıtlaması talebiyle Meclis Başkanlığına soru önergesi sundu. Semra, Diyarbakır Tabip Odası’nın hazırlamış olduğu açıklamayı da hatırlatarak, “Özellikle son on günde bir artış ile beraber 20’si yoğun bakımda olmak üzere 200’ü geçkin koronavirüs hastası bulunmaktadır. Vaka artış hızında Diyarbakır’ın Türkiye genelinde 2’nci sırada olduğu iddia edilmektedir” dedi.

Semra GÜZEL, Sağlık Bakanı’na şu soruları yöneltti:

  • Diyarbakır’da şu ana kadar kesin olarak kaç kişiye korona virüs tespiti konulmuştur? Bu kişilerden kaçı yaşamını yitirmiştir? Yaşamını yitirenler arasındakilerin kaçı sağlık çalışanıdır?
  • Diyarbakır’ın vaka artış hızında Türkiye 2’ncisi olduğu iddiaları doğru mudur? 
  • Vaka artış hızının son on günlük süreçte Diyarbakır’da en yüksek vaka sayısını yakaladığı göz önüne alınarak Diyarbakır için tedbirlerin sıkılaştırılması, gerekli önlemlerin alınması için ne gibi politikalar üretilecektir? 
  • Normalleşme adımlarının hayata geçirildiği bugünlerde hala günde ortalama olarak bin yeni vakanın ortaya çıkmasının gerekçesi nedir? Avrupa ülkeleri arasında hasta artış hızına göre üçüncü sırada yer alan Türkiye’nin normalleşme sürecine hazır olduğunu düşünüyor musunuz? 
  • Normalleşme süreci içerisinde gerekli tedbirler alınmadığı sürece ikinci bir dalganın başlayacağı bilim kurulu üyeleri tarafından ve birçok uzman tarafından dile getiriliyorken bu adımların daha kontrollü atılması ve ikinci bir dalganın başlamaması için ne gibi tedbirler alınacaktır?”