KORONA GÜNLÜĞÜ 4 EKİM 2020

 

 

GÜNDEM

  • HDP: Meydan okuyoruz! HDP MYK, Ankara Cumhuriyet Başsavcısı Yüksel Kocaman’ın Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı Saray’da ziyaret etmesinin ardında yapılan operasyonlarda tutuklanan 17 HDP’li ve Kars’a kayyım atanmasının ardından bugün “Meydan okuyoruz; faşizme karşı direniş, ülkeye demokrasi ve adalet!” başlığıyla bir açıklama yaptı. Açıklamada özetle ‘Bu inanç ve bilinçle coğrafyamızın tüm ezilen kimliklerine sesleniyoruz. HDP varoldukça adalet, demokrasi ve özgürlük umudu dimdik ayakta olacaktır!’ dendi.

 

  • Milli Covid aşısı yoldaymış! Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, “Milli Aşımızın meydan okuma çalışmasında 10 transgenik hayvan aşılandı, 9 hayvan ise aşılanmadı. Virüse maruz bırakıldılar ve aşılanan hayvanlarda hiç virüse rastlanmadı. Aşılanmayanların 4’ü hayatını kaybetti 5’inin ise akciğerlerinde virüse rastlandı. Milli aşıya daha yakınız.’’ dedi CHP’nin hekim milletvekillerinden Prof. Dr. Gaye Usluer, “Milli aşıyı nerede üreteceksiniz?” diye sordu. Önce grip aşısının üretilmesi gerektiğini kaydeden Usluer, Twitter hesabından yaptığı paylaşımda şu ifadeleri kullandı: “Milli aşıyı nerede üreteceksiniz? Mümkünse bu yılın Grip aşısını üretseniz de risk gruplarını aşılasak! Hayal satmaktan vaz geçin. Alıcısı kalmadı…”

 

  • Şırnak’ın Cizre ilçesindeki sokağa çıkma yasağında öldürülen Mahmut Duymak’ın ailesi para cezaları ve gözaltılarla yaşamaya devam ediyor. Duymak’ın 22 yaşındaki oğlu Fırat Duymak kayyım atanmadan önce Cizre Belediyesi’nde çalışıyordu. Kayyım Duymak’ın işine son verildi. Duymak işinden olunca aileye bakacak kimse kalmadı. Fırat Duymak, “Türkiye genelinde pandemi nedeniyle işsizlik arttı. Ama ben devlet yüzünden iş bulamıyorum, çalışamıyorum. Üzerimizdeki baskıdan dolayı okulu bıraktım. Evin büyüğü benim ve düşünün aileme bakabilmek için elimden bir şey gelmiyor” diyor.

 

  • 55 bin KHK’li öğretmenin mesleklerini yapabilmeleri için imza kampanyası başlatıldı. HDP milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu, “OHAL VE KHK mağduru öğretmenlerin tüm hak kayıpları telafi edilerek hemen görevlerine iade edilmeli, çalışma lisansı iptal edilen öğretmenlerin lisansı geri verilmeli” başlığı ile imza kampanyası başlattı.

 

  • Hindistan’daki 3 milyondan fazla kişinin temas takibini ve 1.5 milyon kişini test sonuçlarını içeren devasa Covid-19 araştırması araştırmaya göre çocukların kendi yaş grupları içerisinde salgını fazlasıyla bulaştırabildiğini; ama Coronavirus yayılımının ana sorumlusunun genç yetişkinler olduğunu gösteriyor.

 

  • Sağlıkta nepotizm şehir hastanelerinde de devam ediyor. Bakan Koca’nın eski özel kalem müdürünün yakınlarına Başakşehir, Elazığ ve Bursa şehir hastanelerindeki 6 işletme 10 yıllığına kiralandığı ortaya çıktı.

 

  • Midyat’ta JİTEM tarafından gözaltında kaybedilen 9 kişiyle ilgili savcılığın “PKK’ye katılmış olabilirler” şeklindeki fezlekenin “cezasızlık politikası ve devlet suçlarını kapatma siyasetinin” bir ürünü olduğunu belirten dosya avukatı Erdal Kuzu, “Açığa çıkan bilgi, belge hiçbir savcının görmezden gelemeyeceği kadar önemli” dedi.

 

  • Koronavirüs teşhisi konulmasının ardından cuma günü bir hastaneye kaldırılan ABD Başkanı Donald Trump’ın sağlığı hakkında basına çelişkili açıklamalar yansıdı. Trump’ın kişisel doktoru Dr. Sean Conley, Trump’ın sağlık durumunun çok iyi olduğunu, hastaneye sadece önlem amacıyla getirildiğini, bugün hastaneden çıkabileceğini, soluk alıp vermede bir sıkıntı çekmediğini ve oksijene bağlı olmadığını aktardı, son 24 saat içinde ateşinin de çıkmadığını söyledi. Ancak ABD basınından farklı medya kuruluşları, bir kaynağa dayandırdıkları haberlerinde Trump’ın hayati göstergelerinin son 24 saat içinde endişe verici şekilde seyrettiğini aktardı.

 

  • Dağlık Karabağ’da geçtiğimiz hafta Azerbaycan ile Ermenistan arasında başlayan çatışmalar devam ediyor. Ermenistan, Azerbaycan’ın Cumartesi günü Dağlık Karabağ bölgesine kapsamlı bir taarruz başlattığını belirtirken, Azerbaycan da Ermenistan’ın Azeri topraklarına saldırı düzenlediğini ifade etti. ABD Dışişleri Bakanı Pompeo, Türkiye’nin bölgeye Suriyeli savaşçı gönderdiği iddiasının doğru olmadığını umduğunu söyledi.

 

  • Ermenistan Başbakanı Paşinyan’ın iddiasına göre, Dağlık Karabağ’da Azerbaycan cephesinin farklı komuta noktalarında Türkiye’den yaklaşık 150 yüksek rütbeli asker savaşıyor.

 

MEVCUT DURUM – SALGININ KONTROLÜ – SAĞLIK ÇALIŞANLARININ SAĞLIĞI

  • Pandemi kontrol edilemiyor. Son 24 saatte yeni vaka sayısı rekor kırarak 2955 binin üzerinde seyretmeye devam etti. Toplam vaka sayısı 35 milyonu geçti.

 

  • Günlük vaka bildiriminin yüksek olduğu 10 ülke şöyle: Hindistan (75.5 bin), ABD (48.9 bin), Brezilya’da (24.6 bin), Fransa (17 bin), Arjantin (11.1 bin), Rusya (9.9 bin), İngiltere (7.1 bin), Kolombiya’da (6.6 bin), İsrail (5.5 bin) ve Meksika (4.8 bin).

 

  • İkinci dalga Avrupa’ya yayılmaya devam ediyor. Günlük vaka bildirimi 65.7 bin. Hafta sonu bildirim yapmayan ülkeleri düşünüldüğünde oldukça yüksek olduğunu söyleyebiliriz. üzerine çıktı. Binin üzerinde vaka bildiren Avrupa ülke sayısı 13’e yükseldi. Avustırya, Macaristan, Portekiz’de de pandemi artış eğilimine girdi.

 

  • Türkiye’de yeni vaka artışında artış devam ediyor. Son 24 saatte 1,502 kişi Covid-19’a yakalandı, 59 kişi hayatını kaybetti. Toplam vaka sayısı 323 bini geçerken, can kaybı 8 bin 384 oldu. Aktif hasta sayısı (30 bin 073) olup oldukça yüsek. Ağır hasta sayısı (1,470) düşme eğilimine girdi. Test sayısı 103 bine geriledi.

 

  • Elbistan E Tipi Cezaevi’nde korona salgını. Elbistan E Tipi Cezaevi’nde bulunan Erdal Laçin 24 Eylül 2020 günü yazdığı ve cezaevi idaresinin 30 Eylül 2020 günü gönderdiği faks metninde şöyle diyor: “Doğrusu bu sefer üzücü bir haberle yazıyorum. Bulunduğumuz cezaevinde de korona yayıldığı için hepimiz yakalandık. Yorgun bir beden ve ağırlaşan bir baş ağrısıyla yazıyorum. Şu an karantinadayız. Hiçbir biçimde bulunduğumuz odanın dışına çıkmıyoruz. Tedbir amaçlı cezaevi idaresi ailelerimizle yaptığımız telefon görüşmelerini de 5 Ekim’e kadar durdurmuş Koronaya yakalandığımız test sonucu belli olunca, ilaç verildi. Şimdi ilaç kullanıyoruz. Hastaneye kaldırılma ve oraya yatırılan arkadaş yok. Umarım herhangi bir ağır durum yaşamadan atlatır ve en kısa zamanda sağlık olarak eski durumumuza kavuşuruz.”

 

  • Adıyaman Valiliği koronavirüs tedbirleri kapsamında 65 yaş üstü vatandaşlara belli saatlerde sokağa çıkma kısıtlaması getirildiğini duyurdu.

 

  • Fransa Halk Sağlığı Kurumu’nun korona virüsü (Covid-19) salgınıyla ilgili açıklamasına göre, son 24 saatte 49 kişi öldü ve toplam ölü sayısı 32 bin 198’e ulaştı. Virüs bulaşan kişi sayısı da 16 bin 972 artışla 606 bin 625’e yükseldi. Bu rakam, salgının başından bu yana en yüksek günlük vaka sayısı oldu. Hastanelerde son 7 günde 4 bin 87 kişi tedaviye alındı, bunlardan 849’u yoğun bakımda yatıyor. Covid-19 testlerinin pozitif çıkma oranı ise yüzde 7,9’a çıktı. Fransa’da son olarak 24 Eylül’de açıklanan 16 bin 96 vakayla, salgının başlangıcından bu yana en yüksek günlük vaka sayısı kaydedilmişti.

 

  • Britanya’da son 24 saatte 12 bin 872 yeni Coronavirus (Covid-19) vaka tespit edilirken, salgının başından bu yana günlük vaka sayısı ilk kez 10 bini aştı. Toplam vaka sayısı ise 480 bin 17’ye yükseldi.

 

  • Uzun bir süre 5-6 bin yeni vaka sayısı ile istikrarlı seyir izleyen Rusya’da 19 Eylül’de 6 binin üzerine çıkan günlük vaka sayısı son 24 saatte 10 bin sınırına dayandı. Toplam vaka sayısının 1 milyon 200 binin üzerinde olduğu Rusya’da ölümlerde de artış gözlenmeye başlandı. Günlük ölüm sayısı 150’lilerden 190’lara yükseldi. Toplam can kaybı ise 21 bin 251 oldu.

 

  • Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Milletvekili Ömer Fethi Gürer, büyükbaş hayvanlarda toplu ölümlere neden olan ve ‘hayvan koronası’ olarak da adlandırılan Üç Gün Hastalığı’na karşı önlem almayan Tarım Bakanlığı’nı bir kez daha uyardı. Gürer, Bakanlığın, Üç Gün hastalığına karşı önlem almak bir yana, binlerce hayvanın zarar görmesi ve ciddi ekonomik kayıplara neden olabilecek tehlikenin farkında bile olmadığının yanıttan anlaşıldığını söyledi.

 

TOPLUMSAL MÜCADELE-SAĞLIK MUHALEFETİ

 

  • Asistan hekimlerden kamuoyuna açık mektup: Bu döneme yorulmuş ve ümitsiz giriyoruz. İstanbul Bakırköy’deki Sadi Konuk Araştırma Hastanesi’nde görevli asistan hekimler, “Mevsimsel solunum yolu hastalıklarıyla birlikte iş yükümüzün daha da artacağı ve ne kadar süreceğini öngöremediğimiz bu döneme yorulmuş, emekleri yok sayılmış ve ümitsiz giriyoruz” dedi. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın ‘tavanda ödeme’ açıklamalarının gerçeği yansıtmadığını belirten hekimler, “İlk günden bu yana 7 aydır Covid Poliklinik ve Servislerinde kendimizin ve sevdiklerimizin hayatından tavizler vererek, asistanlık eğitimimizi sekteye uğratarak çalışmakta olan bizler için son derece onur kırıcıdır” dedi.

 

  • Arjantin’de Plaza de Mayo annesi Nora Cortiñas da HDP ile dayanışma mesajı yayınladı. Kayıplar için yaptıkları eylemleri Koronavirüs nedeniyle bir süredir online buluşma şeklinde sürdüren Plaza de Mayo Annelerinin bu haftaki etkinliğinde konuşan Cortiñas, Kürt halkı ve gözaltı operasyonlarının hedefinde olan HDP ile dayanışma içinde olduğunu ifade etti. HDP’lilere yönelik toplu tutuklamaları kınayan Cortiñas ayrıca Türkiye’nin Suriye ve Irak’taki Kürt bölgelerini bombalama politikasını ve Türk devletinin Rojava Devrimi’ne karşı paralı askerleri kullanmasını da eleş

 

  • Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen “Kobanê soruşturması” kapsamında HDP Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyeleri ve eski milletvekillerine yönelik yapılan operasyonda gözaltına alınıp tutuklananlar arasında bulunan ekolojist Prof. Dr. Beyza Üstün için Ekoloji Birliği’nden açıklama geldi. “Ekolojistler susturulamaz” başlığı ile yapılan açıklamada, “Ekoloji mücadelesine hem akademik anlamda hem de aktivist olarak çok büyük emek vermiş olan Prof. Dr. Beyza Üstün’e yapılan bu uygulama kabul edilemez. Ülkemizde adaletin kalmadığını zaten biliyorduk ancak bu denli haksız gözaltı ve tutuklamalara artık sabrımız kalmamıştır. Mücadelemiz tüm baskılara karşın devam edecektir” denildi. Yapılan bu uygulamanın, ekoloji mücadelesini kriminalize etmeye yönelik olduğu belirtilen açıklamada ekoloji mücadelesinin terörize edilerek yaşam savunucularına gözdağı verilmeye çalışıldığı ifade edildi.

 

  • Mardin Barosu binasına Türkçe, Kürtçe, Arapça ve Süryanice olmak üzere 4 dilli tabela asıldı.

 

  • İngiltere’de yapılan bir araştırmaya göre, koku duyusu kaybı, öksürük veya ateşten daha güvenilir bir Covid-19 belirtisi olabilir. Londra’daki UCL Üniversitesi’nde yapılan araştırmada, daha önce koku ve tat alma duyusunu kaybetmiş 590 kişinin yüzde 80’inde koronavirüse karşı antikor oluştuğu görüldü. Bu, o kişilerin Coivd-19’a yakalanmış ve bağışıklık kazanmış olduğunun göstergesi. Antikor geliştirmiş olan kişilerin yüzde 40’ında ise tat ve koku duyusu kaybı dışında başka hiçbir belirti ortaya çıkmamış. Ancak araştırma sadece hafif belirti gösteren kişilerle yapılmış.

 

  • 76 baro, İçişleri Bakanlığı’nın meslek örgütlerinin genel kurullarını erteleyen genelgesine tepki gösterdi. Yapılan ortak açıklamada, “Baroları parçalama kanunlarından düğünlere, siyasi partilerin kongrelerinden mitinglere ve açılışlara kadar hiçbir “etkinliğin” ertelenmediği ülkemizde baro seçimlerinin ertelenmesi, oy vermek ve baronun organlarını belirlemek yetkisine sahip bütün avukatların iradelerine ipotek koyulması anlamına gelmektedir” denildi.

 

  • TMMOB Ankara İl Koordinasyon Kurulu, tarihi Saraçoğlu Mahallesi’ndeki yıkım çalışmalarına tepki göstererek bir açıklama yaptı. Açıklamada, Saraçoğlu Mahallesi’nin ranta açıldığı ve Emlak Konut GYO’nun restorasyon skandallarıyla gündeme gelen Güryapı A.Ş. ile anlaştığını belirtilerek “Tüm Ankara halkını mücadeleye çağırıyoruz” denildi.

 

  • Sayıştay’ın Karayolları Genel Müdürlüğü denetim raporu, rant ilişkilerini ortaya serdi. Yap-İşlet-Devret müteahhitlerinden 568 milyon liralık alacak tahsil edilmedi, maliyeti 19 bin lira olan işe 17 milyon TL ödendi, kiralamalar için tek kişi ile pazarlık yapıldı.

 

  • Sayıştay’ın Avrasya Tüneli’ne ilişkin ilk tespiti, kaçak geçen araçlara ilişkin oldu. Rapora göre, dört yılda tünelden kaçak geçen araç sayısı 1.8 milyon oldu. Bu araçlardan 1.2 milyon adedi cezasını ödemedi. Araç geçiş garantisindeki anlaşmaya göre, kaçak geçen araçların cezası tahsil edilemezse devlet tarafından şirkete araç başı para ödeniyor. 1.2 milyon aracın cezası tahsil edilemediği için yüklenici şirkete 24 milyon TL ödeme yapıldı.

 

YENİ YAŞAM İNŞASI  

 

  • Kadın sağlığı hareketi ihtiyaç – Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) Ankara Şube Eşbaşkanı Nazan Karacabey, şimdiye kadarki sağlık politikalarının kadının bedenini sömürülmesi üzerinden yürütüldüğüne vurgu yaptı. “Bizi hapseden, bedenimizi yabancılaştıran, bedenimizdeki her türlü farklılığı hastalık gibi sunan sisteme karşı kadınlar kadın sağlığı hareketini başlatmalıdır” diyen Karacabey, “STK’ler, insanlar, hastaneye gitmeden birinci basamağın aslında yapması gereken temel bilgilendirmeleri öğrenerek, bedenini tanıma, bedenindeki değişiklikleri fark etme ve hangi aşamada doktora gitmesi gerektiğini öğrenmesi gerek” dedi. STK’lerin, kadın örgütlerinin ve bireysel olarak tüm kadınların kadın sağlık hareketinin sözcüsü olmasına ihtiyaç olduğunu kaydeden Karacabey, son olarak şöyle dedi: “Bu ne demek; bu kadının kendi bedenini tanıması, bedenindeki sağlıklı olma ihtimalini ayırt etmesini öğrenmesi gerek. Biz bunu yaparak kadını hem neoliberal politikaların tuzağından uzaklaştırmış hem de kendi sağlık hareketine bireysel olarak katkı sağlayarak büyük bir toplumsal dönüşümün bireyi haline getirmiş olacağız” şeklinde konuş

JİN

  • İstanbul Barosu Kadın Hakları Merkezinin İstanbul Barosu Adli Yardım Bürosuna yapılan başvuruları değerlendirerek hazırladığı rapora göre, kadınların yüzde 98’inin başvuru nedeni ev içi şiddet.

 

  • Almanya’nın başkenti Berlin’de Güney Koreli bir grup, İkinci Dünya Savaşı’nda askeri genelevlerde çalışmaya zorlanan kadınlar için bir anıt heykel yaptı. Japonya ise tepki göstererek, ‘heykelin gereksiz yere yapıldığını ve yalnızca ilişkilere zarar verdiğini’söyledi.

 

  • Kadın cinayetleri düşmüş! Sosyal medya hesabından kadın cinayetlerine ilişkin paylaşımda bulunan Soylu, kadın cinayetleri oranının yılbaşından bu yana yüzde 29 düştüğünü söyleyerek, “Dünyada (milyon kişi başına) kadın cinayet oranı 13 iken Türkiye’de 3,8. Mücadelemiz, kadına karşı tek bir şiddet olmayana dek devam edecek. Aile içi şiddetle mücadeleyi hep birlikte başaracağız”

 

  • Bizim kadın manifestomuz: Jin jiyan azadî – Bedia Akkaya

Kadın katliamlarına, taciz ve tecavüzlere, çocuk istismarına, kadınlara yönelik özel savaş politikalarına karşı örgütlendiği için, çoklu saldırıların hedefindedir. Ancak, bu kadar büyük bir deneyim ve güçlü bir mücadele perspektifine sahip olan bir kadın meclisi saldırılarla yıldırılabilir mi? Paradigması maya tutmuş, evrensel, kadın özgürlük mücadele gücü kanıtlanmış, ekolojik, özgürlükçü ve eşitlikçi bir kadın gerçeği ve etki ettiği kadın tabanı sindirilemez. “Dayanışma Yaşatır” sözü yerini büyük bir kadın ittifakına bıraktı. Ve bizler bunu son dönemde yaşanan saldırılarda çok bariz bir şekilde deneyimledik. Her kesimden gelen dayanışma mesajları, ziyaretleri, imza ve sosyal medya kampanyaları, HDP üye olma çağrıları ile bir toplumsal reflekse dönüştü. HDP bu yönüyle toplumsal muhalefetin öncüsü ve demokrasinin asıl adresi oldu. Jin jiyan azadi bizim kadın manifestomuzdur. Bizler, Bu durumun yarattığı sorumluluğun bilinciyle mücadeleye kararlılıkla devam edeceğiz. Çünkü hem kadınız, hem yaşamın tam kendisiyiz, hem de özgürlüğü sağlayacak temel gücüz.

 

  • Güvenli kürtaj hakkı, kişinin yaşam hakkı – Selay Dalaklı:

Dünya Sağlık Örgütü’nün verileri gebeliğe bağlı ölümlerin yüzde 13’e varan oranda güvenli olmayan koşullarda gerçekleştirilen kürtaj sebebiyle yaşandığına işaret ediyor. Belki de kürtajla ilgili her söze biraz da buradan başlamak gerekiyor. Dünya geçen hafta kürtaj hakkı konusunda önemli bir günü kutladı: 28 Eylül Uluslararası Güvenli Kürtaj Günü. Önceden Güvenli ve Yasal Kürtaj için Küresel Eylem Günü olarak da bilinen bu günün tarihini “28 Eylül” internet sitesi kısaca şu şekilde açıklıyor: “28 Eylül Güvenli ve Yasal Kürtaj için Eylem Günü’nün kökeni son 20 yıldır her 28 Eylül’de kadınların hükümetlerinin kürtajı suç olmaktan çıkarması, güvenli ve makul fiyatlı kürtaj hizmetlerine erişim sağlaması ve kürtaj olmayı seçen kadınların karşı karşıya kaldığı yaftalama ve ayrımcılığı bitirmesi için seferber olduğu Latin Amerika ve Karayipler’e dayanır. “Bu kampanyanın Latin Amerika ve Karayipler’deki orijinal adı ‘Kürtajın Yasallaşması için 28 Eylül Kampanyası’dır ve kampanya başladığı günden bu yana bölgedeki kadın hakları aktivistleri açısından daha güçlü ve kararlı bir şekilde devam etmektedir. (http://bianet.org/biamag/toplumsal-cinsiyet/231970-guvenli-kurtaj-hakki-kisinin-yasam-hakki)

 

SİYASAL SAĞLIK- EKOLOJİK SAĞLIK

 

  • Vahşetin çağrısı: Helikopterler, failler ve meçhuller – Eren Baskın

27 sayısı, artık benim için sadece bir sayı değildir. Bu sayının içinde büyük bir boşluk, yaşanması gerektiği halde elimizden alınan, daha doğrusu çalınan, büyük bir hayat saklıdır. Bugün babam, Abdulmecit Baskın’ın Ankara’nın Altındağ ilçesinden polislerce gözaltına alınıp, sonra da katledilmesinin üzerinden 27 yıl geçti… Kader mi desem, talih mi desem… Tam da bugün, bu yazıyı yazmaya karar verdiğim şu an Ankara’dayım. Babamla beraber zaman geçirdiğimiz ve hayal meyal hatırladığım yerleri gezdim… Tek başıma… Koca bir boşluk.. Sonrası hep ağıt, hep bekleyiş çünkü… Aslında bu yazıda faili meçhulün bir evlattan alıp götürdüklerinden bahsedecektim. Ama doğrusunu söylemek gerekirse, son zamanlarda zulmün arşı aşmasından mütevellit, babamın katledilişinden bahsetmek zûl gibi gelmeye başlıyor bana. Benim babam, sapasağlam bir şekilde, Ankara’nın orta yerinde polislerce gözaltına alınıp, karanlık bir köşede kurşunlanarak öldürüldü. En azından öyle diyor otopsi raporu…

Ama tam şu günlerde, başka Kürt çocuklarının babaları sapasağlam bir şekilde gözaltına alınıp, helikopterden aşağı atılıyor, katlediliyor. Ve bu vahşet, herkesin gözleri önünde cereyan ediyor. Ama yine de ülkemizde kıyamet kopmuyor. Nefes almaya, rutin bir şekilde devam ediyoruz. Devletin kolluk güçleri, yani halkın güvenliğini sağlamakla yükümlü olan  kişiler, sivil insanları köylerinden gözaltına alıp, helikopterden aşağı attı… Kulakları sağır eden bu sessizlik tam da bu yüzden… Helikopterden atılanların Kürt olmaları… Tıpkı toplama kamplarına alınanların Yahudi, devrimci vb. olmaları örneğinde olduğu gibi. İstenildiği kadar ana akım medyaya çıkıp bunun aksi iddia edilsin. Hakikat bu. Devletlûler öylesine gözünü karartmış bir vaziyette ki, dalga geçer gibi insanların helikopterden atılmasının üstünü örtmeye çalışıyor. Bu kahredici bir tekrar. Elbette ki bu sonsuza kadar devam etmeyecek. Bu vahşet de kimsenin yanına kâr kalmayacak. Adalet sisteminin insan onurunu temel aldığı gün geldiğinde, bugünlerin hesabı adil bir yargı önünde mutlaka sorulacaktır.

Tetik çeken eller ve parmaklar değişti, bedenler değişti, ama fikirler ve tahayyüller ve devlet aklı hep aynı! “Ne yaptı bu devlet size de böyle eleştiriyorsun?” diye soran olursa, işte bunu yaptı devlet. Üstelik bana bu acıyı yaşatan devlet aygıtı, başka çocuklara da aynı acıyı yaşatmaya devam ediyor! Hem de bu kez beyaz Toroslarla değil, Skorsky tipi helikopterlerle… 7 çocuğu olan bir babayı helikopterden attılar, yedi evladın babasını helikopterden attılar! Herkes görüyor, herkes biliyor. Peki, bu sessizlik neden?

Ama, Ankara’nın orta yerinde babamı öldürenler, artık Kürtleri helikopterden sert kayalıklara doğru aşağı atıyorlar. Ve şimdi de dört elle bu barbarlığın üstünü örtmeye çalışıyorlar. Lütfen sessiz ve duyarsız kalmayın, unutmayın ki bu barbarlığın temel besin kaynağı sessiz kalmış olan büyük insan yığınlarıdır. İnsanlık onuru, bu işkenceci zihniyeti mutlaka yenmeli. Yenmeliyiz! (http://yeniyasamgazetesi2.com/vahsetin-cagrisi-helikopterler-failler-ve-mechuller/)

  • HDP’ye sahip çıkamazsak doğaya da çıkamayacağız! – Yusuf Gürsucu

HDP’nin toplum tarafından sahiplenilmemesi halinde Türkiye coğrafyasının dört bir yanında doğal yaşamın tamamı sermaye birikim alanı haline getirilmesi daha da kolaylaşacak. HDP’nin bu durumla ilgisi ise Alman rahibin söylediklerinde gizli. Sadece bu da değil tabii. Geçtiğimiz günlerde 900 bin hektara yakın doğal alanın maden şirketlerine verilme sürecinde yaklaşık 400 bin hektarlık kısmının HDP’nin en çok oy aldığı yani Kürt halkının yaşadığı coğrafyada bulunuyor. HDP’nin ekoloji politikaları bu süreçte sermaye karşıtı bir tutumu zorunlu kılıyor ve bu tutum iktidarı rahatsız ediyor. (http://yeniyasamgazetesi2.com/hdpye-sahip-cikamazsak-dogaya-da-cikamayacagiz/)

  • Hayvan hakları dernekleri, çevre dernekleri ve kent konseyleri başta olmak üzere 230 sivil toplum kuruluşu, 4 Ekim Dünya Hayvanları Koruma Günü’nde bir araya gelerek ortak çağrı yaptılar. Öldürmenin spor, turizm hobi veya ihale konusu olmayacağını belirten sivil toplum kuruluşları “avcılığın yasaklanması” gerektiğini vurguladılar. Ortak çağrı metninde dünyayı tüm canlılarlar birlikte paylaştığı belirtirken, “Ormanlar, dağlar, dereler hepimizin yaşam kaynağı ve hepimizin yaşamı birbirine bağlı. Bu nedenle haklarını bizim dilimizde ifade edemeyen tüm canlıların sesi olmak için bir aradayız” denildi.

 

 

GÖRÜŞLER

 

  • SES Ankara Şube Eşbaşkanı Kubilay Yalçınkaya Sağlık Bakanı Koca’nın paylaştığı ölüm verilerindeki çelişkili tabloyu gözler önüne serdi.

Bakan Ağustos ayı sonunda 2020 yılının ilk 8 aylık dönemi için yapmış olduğu değerlendirmede;  2019 yılı ilk 8 ayı için toplam ölümlerin 297.275 olduğu, buna yıllık beklenen artış oranı %2,2 ilave edildiğinde 2020 yılının ilk 8 ayı için beklenen ölüm sayısı 303.815’tir şeklinde açıklamış. Bu yıl gerçekleşen ölüm sayısı olan 303.262 sayısının geçen yılki ölüm sayısı ile uyumlu olduğu vurgulanmıştır. İlk 8 aylık ölüm sayısına covid 19 kaynaklı 6.370 ölümü de ekleyince yılın ilk 8 aylık döneminde gerçekleşen ölüm sayısı resmi olarak 309.632 şeklinde açıklanmıştır.

Açıklamada 3 parametre kullanılmış geçen yıl gerçeklen ölüm sayısı, bu yıl beklenen ölüm sayısı (artışta %2,2 alınmış), gerçekleşen ölüm sayısı. Beklenen ile geçen yılki ölüm sayısı arasındaki fark normal ölüm olarak kabul edilmiş. Beklenen ile gerçekleşen arasındaki fark covid 19 ölümü olarak açıklanmıştır.

Bakan bu açıklamasında geçen yılki ölüm sayısına %2,2’lik artış ekleyerek 303.362 sayısının covid dışı ölümler olduğunu ifade etmiş. Beklenen ile gerçekleşen ölüm sayısı arasındaki farkın covid kaynaklı olduğunu açıklamıştır.

Bakan Eylül ayı sonunda 2020 yılının ilk 9 ayı için yapmış olduğu açıklamada ise; Geçen yılın ilk 9 ayında gerçekleşen ölüm sayısı 329.274, buna öngörülen %2,2 oranında artış eklenince beklenen ölüm sayısı 336.518 şeklinde açıklamış. Covid 19 kaynaklı ölümler dahil gerçekleşen ölüm sayısının ise 339.026 olduğunu açıklamıştır.

İlk  açıklamaya göre 8 aylık ortalama ölüm sayısı 38.704’tür. 9 ayda ise gerçekleşen ölüm sayısı 29.394’tür.

Yılın ilk 8 ayı için yapılan değerlendirmede beklenen ve gerçekleşen arasındaki farkın covid 19 kaynaklı olduğu ve bu sayınında covid 19 kaynaklı olan 6.370 ölümle uyumlu olduğu açıklanmıştır.

İlk 9 aylık değerlendirme de ise beklenen ile gerçekleşen ölüm sayısı arasındaki fark 2.508 olarak açıklanmıştır. Bir önceki açıklamada iki gösterge arasındaki farkın covid 19 olduğu açıklanmışken 9 aylık açıklamada 8.062 ölüm sayısı ile fark örtüşmemekte ve farkın gizlendiği görülmektedir.

Bakan açıklamasında Ali Cengiz Oyunu yaparak covid 19 kaynaklı ölümleri geçen yıl ile bu yılki beklenen ölüm sayısı arasına yedirmeye çalışmış, bu iki gösterge arasındaki 7.244 sayısını ortaya atmıştır. 7.244 sayısı geçen yıl ile bu yıl beklenen ölüm sayısı arasındaki farktır. Beklenen ile gerçekleşen arasındaki fark değildir.

Bu çelişkinin tek amacı iki nedeni var. Ölüm sayıları gizlenmesi amaçlanmakta. Çelişkinin iki nedeni ise; Bakanın yıl sonu itibariyle sayıları örtüştürmeye çalışması ve 8 ay sonu itibariyle yapmış olduğu açıklamanın yıl sonu itibariyle 20 bin civarı ölümün ortaya çıkaracağı gerçeğini düzeltmek istemesidir.

Beklenen ve gerçekleşen ölüm sayıları arasındaki fark 6.370’ten, 8.062 çıkması gerekirken,  9 ay itibariyle 2.508’e düşürülmüştür. İlk 8 ayda ortalama 38.704 ölüm sayısı 9 ayda 29.394 olarak gerçekleşmiştir.

 

 

EKLER

 

  • Covid-19: Sürü bağışıklığı çok mu uzak? – Sibel Gündeş

Başlangıçta ‘‘pnömoni-zatürre’’ salgını olarak kabul ettiğimiz Covid-19 enfeksiyonunun artık hastaların yüzde 20’sinde karaciğer, yüzde 7-17’sinde kalp hasarı, yüzde 10-25’inde pıhtılaşma bozukluğu, yüzde 10’unda böbrek hasarı yapıp, tüm damar sistemini, beyini de etkilediğini bilmekteyiz. Özetle artık bu virüsün çoklu organ tutulumu ile ilerlediğini, pek çok farklı tedavi protokolünün uygulandığını ancak kesin tedavisinin olmadığını da biliyoruz.

CDC Direktörü Robert R. Redfield’in, bu haftaki açıklamasına göre Amerikalıların yaklaşık yüzde 10-16’sı virüsle karşılaştı ancak toplumun yüzde 10’unda koruyucu antikor mevcut, yani salgının göbeğinde olan ülkede halen toplumun yüzde 90’ı virüse duyarlı. Dolayısı ile sürü bağışıklığının halen çok uzakta olduğu ve hasta sayısının yükselmeye devam edeceği kış aylarında, yayılımın kontrol altına alınmasında iki önemli basamak; çok sayıda kişinin kısa sürede taranmasını sağlayacak ucuz, hızlı tükürük testlerinin yaygınlaşması ve kişisel korunma önlemlerine uyum olarak görünmektedir.

Kişisel korunma ise bağışıklığımızı güçlü tutarak virüse vereceğimiz immun yanıt ile iyi bir maske, sosyal mesafenin korunması ve el yıkama ile mümkün. Bu önerilerin asıl amacı ise karşılaşılan virüs sayısını azaltarak, bağışıklığımızın baş edebileceği sayıda virüsü yenmesini beklemek. Virüs kişiden kişiye ağırlıklı olarak ağız burun salgıları ile geçiyor. Hasta birisi ile karşılaştığımızda, alacağımız az sayıda virüs hastalık oluşturmaya yetmeyeceği gibi, bağışıklık sistemimizin bu durumda ürettiği antikorların, virüsle ileri karşılaşmalarımızda işe yarayacağı düşünülüyor. Covid-19’un gelişmesi için gereken en düşük virüs sayısını halen bilmiyoruz.

Covid-19 hastalarının en bulaşıcı olduğu evre, şikayetlerin başlamasından önceki iki üç gün içerisinde başlıyor ve 5-7 gün sürüyor, hastalık ilerledikçe bulaşıcılık azalıyor. Bazı kişilerin hastalığı bulaştırmada diğerlerinden daha bonkör oldukları da biliniyor, süper-bulaştırıcı kabul edilen bu kişiler kısa sürede çok fazla sayıda kişiyi enfekte edebiliyorlar. Bu olgularda, ilginç biçimde hasta olan her on kişiden dokuzu hastalığı bulaştırmaz iken, bir kişi 20 kişiye bulaştırabiliyor.

Virüs enfekte ellerin ağız, burun ve göz mukozasına dokunması ile de bulaşıyor ancak bu yol muhtemelen solunumdan çok daha düşük seviyede çünkü bu yol ile alınan virüs sayısı genellikle çok daha az sayıda ve hastalık başlatacak güçte olduğu da gösterilemedi. Temas ile bulaş olabilmesi için milyonlarca virüs gerekiyor halbuki gürültülü konuşarak, öksürük, hapşırık, şarkı söyleme ve hatta hızlı nefes alıp vermekle bile binlerce küçük, orta ve büyük damlacığın kolaylıkla çevreye yayıldığını biliyoruz. Öksürük ile yaklaşık 3 bin, hapşırma ile 40 bin, sakin bir konuşma sırasında ise saniyede 2 bin 600 solunum damlacığı çevreye yayılabilir. Hasta kişilerde ağız, burun salgı miktarında artma olduğu da gösterildi. Elbette gerçek hayatta alınacak damlacık ve virüs sayısını hava koşulları, rüzgar hızı, nem ve sıcaklık da etkiliyor ama genel olarak büyük damlacıkların süratle yere ve çevredeki yüzeylere çöktüğü, havada asılı kalamadığı ve maskeden geçemediği için bulaşta rolünün nispeten az (maske kullanılması durumunda) olduğunu, daha küçük damlacıkların havada 2-3 saat asılı kalması nedeni ile özellikle havalanmayan kapalı alanlarda (tuvalet, banyo, restoran, kafe, bar, vs) bulaşta etkili olduğu biliniyor. Laboratuvar ortamında yapılan deneyler, Covid-19’da sadece konuşmak ile havada 8-14 saat asılı kalabilen binlerce damlacığın yayıldığını gösteriyor ki bu da hastalığı hafif veya şikayeti olmadan geçiren kişilerin kapalı alanlarda enfeksiyonu bu denli çabuk ve kolay yaymasını açıklayabilir. (https://www.gazeteduvar.com.tr/covid-19-suru-bagisikligi-cok-mu-uzak-haber-1500656)

  • Asistan hekimlerden kamuoyuna açık mektup: Bu döneme yorulmuş ve ümitsiz giriyoruz. Hekimlerin mektubu şöyle:

“Ülkemizde mart ayında başlayan Covid -19 döneminde İstanbul’da belirlenen ilk 4 referans hastaneden birinin asistanları olarak sürecin başından beri aktif olarak mücadelenin içinde yer almaktayız. Bu durumda ilk 3 ay günlük hatta saatlik değişen nöbet listelerini umursamadan kendi klinik nöbetlerimizle çakışan covid nöbetlerimizi birimimizdeki arkadaşlarımızla tolere ederek işleri aksatmayacak şekilde tüm özverimizle çalıştık.

Normalleşme döneminde Prof. Dr. Murat Dilmener Acil Durum Hastanesi’nin açılmasını takiben hastanemiz de normal işleyişine döndü. Ancak 1000 yataklı 7/24 faaliyet gösteren 10 poliklinikli acil durum hastanesinin çalışma yükünün büyük kısmı yalnızca hastanemiz asistan hekimlerine yüklenmiş olup orda da yoğun çalışma programına dahil edildik. 8-12-16-24 saatlik Covid vardiyalarından sonra asistanlık yaptığımız asıl birimlerimize dönmekte, son anda değişen nöbet listeleri ile uzmanlık öğrencisi olarak görevlerimizi yerine getirmekte güçlük çekmekteyiz.

Haziran ayının başında zorlukları dile getirdiğimizde Prof. Dr. Murat Dilmener Acil Durum Hastanesi’ndeki nöbetlerin oraya atama/görevlendirmeyle gelecek hekimlere devredileceği belirtilmiş, sabır göstermemiz istenmiştir. Oysa o günden beri çalışma şartlarımızda iyileştirmeler beklerken her geçen gün görevlerimiz arttırılmıştır. Covid servislerinde bir asistan 40 hastadan sorumlu olduğumuzdan nereye yetişeceğimizi bilemediğimiz bir tempoda çalışmak zorunda bırakıldık. Siperlik, maske, önlüklerle çalıştığımız 8-12 saatlik Covid poliklinik vardiyalarında resmi mola süresi verilmediğinden yemek yiyebilmek için nöbet arkadaşlarımızla dönüşümlü 15’er dakika ara verdiğimizde dahi görevlilere yerimizde olup olmadığımız kontrol ettirilmekte elimizden geleni yapmamıza rağmen başvuru çokluğu nedeniyle kapının önünde bekleyen hasta sayısı artarsa aranarak üzerimizde baskı oluşturulmaktadır.

Personel ve sekreter eksiklikleri öne sürülerek polikliniklerdeki PCR girişi, barkod basma vb. görevler üzerimize kalmakta,7/24 açık olan PCR polikliniklerimizde yurtdışına çıkacak
vatandaşlarımızdan sadece pasaport numarasıyla test istenmesi için her gün en az 5 asistan nöbet tutmakta, hiçbir tıbbi bilgimize ihtiyaç duyulmayan yerlerde çalıştırılmak hastalıkla mücadele motivasyonumuzu düşürmektedir.

Her fırsatta belirli kimselerce önümüze sürülen tavandan ek ödeme argümanıysa gerçeği yansıtmamakta, döner hesaplamaları başhekimliklerin inisiyatifine bırakılmış olup saatlik hesaplamalar yapıldığında bize yansıyan 3 haneli meblağlar olmuştur. Kaldı ki bu söylem ilk günden bu yana 7 aydır Covid Poliklinik ve Servislerinde kendimizin ve sevdiklerimizin hayatından tavizler vererek, asistanlık eğitimimizi sekteye uğratarak çalışmakta olan bizler için son derece onur kırıcıdır.

Hastane idaresine gerek sözel gerekse yazılı olarak defalarca başvurmamıza rağmen herhangi bir dönüş olmamış, çözüm sunulmamıştır. Mevsimsel solunum yolu hastalıklarıyla birlikte iş yükümüzün daha da artacağı ve ne kadar süreceğini öngöremediğimiz bu döneme yorulmuş, emekleri yok sayılmış ve ümitsiz giriyoruz.”