KORONA GÜNLÜĞÜ 26 EYLÜL 2020

GÜNDEM

  • Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 5-9 Ekim 2014 tarihleri arasındaki Kobanê eylemlerine ilişkin yürüttüğü soruşturma kapsamında 7 ilde 82 kişi hakkında gözaltı kararı vermişti dün. CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel, partisinin İstanbul İl Başkanlığı’nda basın toplantısı düzenledi. Özel, “6-8 Ekim olaylarının üzerinden altı yıl geçti. Hangi yeni delil var bilmek isteriz” dedi.Saadet Partisinden de bu konuyla ilgili benzer tepkiler gelmişti.
  • CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, HDP’lilere yönelik gözaltıların ardından HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar’la telefonla görüştü. Kılıçdaroğlu “Muhalefete yönelik bu tür saldırı ve operasyonlar, iktidarın her alandaki sıkışmışlığıyla bağlantılı” dedi.
  • Ankara Cumhuriyet Başsavcısı Yüksel Kocaman nikahının ardından Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı ziyaret etmişti. Geçtiğimiz günlerde İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Anayasa Mahkemesi’ni almış olduğu ihlal kararlarından dolayı eleştirmişti. Kocaman’ın Erdoğan’ı ziyareti ve Soylu’nun AYM’ye yönelik çıkışı dikkate alındığında HDP’ye yönelik operasyonunun bizzat Erdoğan’ın emriyle gerçekleştirilmiş olduğu ortaya çıkıyor. Bu nedenle HDP operasyonu aynı zamanda Erdoğan’ın Anayasa Mahkemesi’ni hizaya çekme operasyonudur.
  • Diyarbakır 1. İdare Mahkemesi, görevinden uzaklaştırılan DBB Eşbaşkanı Selçuk Mızraklı’ya ilişkin kararın hukuka uygun olduğunu ileri sürerek, işlemin iptali için açılan davayı reddetti
  • Uluslararası Af Örgütü, helikopterden atılan Osman Şiban ve Servet Turgut’un durumuna ilişkin Türkiye’ye mektup gönderdi. Mektupta “İşkence iddiaları bağımsız şekilde soruşturulmalı” çağrısında bulundu.
  • Yeni Yaşam,Siyasi Haber ve Halk Tv’ye mahkeme kararıyla erişim engeli geldi. Kararın gerekçesi henüz açıklanmadı.
  • Kamuoyuna yönelik konuşmalarında Fransa Cumhurbaşkanı’na yönelik olarak yüksek perdeden konuşan, mangalda kül bırakmayan Tayyip Erdoğan’ın, Fransız Cumhurbaşkanıyla yapmış olduğu telefon görüşmesinde SAMP/T füze savunma sistemi üretimiyle ilgili olarak itirazını geri çekmesini talep ettiği iddia edildi. Hükümet iç ve dış politikalarını savaş çığırtkanlığıyla sürdürmeye devam ediyor.
  • ABD Büyükelçisi Satterfield, Türkiye’deki devlet hastanelerinin ABD ve diğer ülkelerdeki ilaç şirketlerine 2,3 milyar dolar borcu olduğunu ve “borçların ödenmemesinin ya da ödemelerin eksik yapılmasının sonuçları olacağını” söylemişti. Satterfield, “Şirketler Türkiye piyasasından ayrılmayı ya da Türkiye riskini azaltmayı değerlendirecek. Bu da Türkiye’nin çıkarlarına hizmet eden bir istikamet değil” dedi.
  • Pandemi kontrolü dolandırıcıların da gündeminde. Sağlık bakanlığından sahte telefon uygulaması uyarısı: Adımızı kullanarak dolandırıcılık yapmaya çalışıyorlar. Dolandırıcılar, ‘her aileye 3 bin lira pandemi desteği ödemesinde bulunulacağı’ vaadiyle kişileri aldatıyorlar.
  • Sağlıkta şiddet daha da ciddi gündeme gelmeye başladı. İstanbul (Çapa) Tıp Fakültesi Hastanesi’nde bir kişi, maskesini doğru şekilde takması gerektiğini söyleyen sağlık çalışanını darp etti. Gözünden yaralanan sağlık çalışanının ameliyata alındı.
  • İngiltere hükümetine koronavirüs salgını döneminde bilim danışmanlığı yapan heyetin başı Patrick Vallance’ın koronavirüs aşısı çalışmaları yürüten çokuluslu ilaç şirketi GlaxoSmithKline’da (GSK) 43 bin 111 hisse sahibi olduğunun ortaya çıkması, çıkar çatışması ihtimali tartışmalarını başlattı. Temmuz ayında İngiltere hükümeti GSK ve bir diğer çokuluslu ilaç şirketi olan Sanofi ile 60 milyon doz Covid-19 aşısı alımı için ön anlaşma yapmıştı.

MEVCUT DURUM – SALGININ KONTROLÜ – SAĞLIK ÇALIŞANLARININ SAĞLIĞI

  • Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Acil Durumlar Programı Direktörü Mike Ryan: ‘’Covid-19’a karşı başarılı bir aşının yaygın kullanımına başlanana kadar Covid-19’a bağlı ölümlerin dünya çapında 2 milyona ulaşabilir.’’
  • Pandemi kontrol edilemiyor. Dünya genelinde toplam vaka sayısı 32 milyon 754 bin sınırında. Covid-19 nedeniyle yaşamını yitirenlerin sayısı 993 bine yaklaştı.
  • Yeni vaka sayısı üç gündür 315 binin üzerinde, rekor her gün yenileniyor. Son 24 saatte vaka sayısı 318 bin 804 kişi oldu.
  • Yeni vaka sayısının yüksek olduğu 10 ülke şunlar: Hindistan (85.5 bin), ABD (53.6 bin), Brezilya (32.7 bin), Fransa (15.8 bin), Arjantin (13 bin), Kolombiya (7.5 bin), Rusya (7.2 bin), İngiltere (6.9 bin), İsrail (5.8 bin) ve Peru (5.7 bin),
  • Yeni vaka bildirimi Asya ülkelerinde en yüksek: 120 bin 155 kişi. İkinci dalga tehdidi ile gündeme gelen Avrupa kıtasında günlük vaka bidirimi 60 binin üzerinde seyrediyor. Afrika’da artış gündemde, kıta genelinde günlük vaka bildirimi 8 bin 149 kişi. Kuzey Afrika ve Güney Afrika ülkelerinde artış belirgin.  Fas (2,423), Güney Afrika (1,480) ve Tunus (1,087) vaka bildirimin yüksek olduğu ilk üç Afrika ülkesi.
  • Pandemi Türkiye’de de hız kesmiyor. Son 24 saatte 1,665 yeni vaka tespit edilirken 73 kişi hayatını kaybetti. Aktif hasta sayısı 30 bin 315’e ve ağır hasta sayısı 1,601’e yükseldi. Test sayısı yeniden 113 bin civarında.
  • Türkiye’de ağır hasta ve ölümler yüksek seyretmesine rağmen Sağlık Bakanı Koca tedavide kullandığımız bir ilacın ölümleri %30 azalttığını söylüyor. Bakan Koca geçtiğimiz günlerdeki vaka artışının yüksek olduğunu da şu sözleri ile itiraf ediyor: “Son bir haftadır ülke çapında alınan tedbirler ve sıkı denetim sayesinde vaka artış hızımız kontrol altına alındı” dedi. İki bilgiyi birlikte değerlendirdiğimizde AKP-MHP bloku salgın yönetiminde pervasız davranarak, sermaye lehine kararlar alarak, tüm uyarılara rağmen dini ritüelleri (Ayasofya ve Kurban bayramı) devam ettirerek, toplumsal önlemlerden kaçınarak on binlerce kişinin Covid-19’a yakalanmasına ve binlerce kişinin Covid-19 nedeniyle hayatını kaybetmesine yol açtığını söyleyebiliriz.
  • BBC Türkçe’nin incelediği e-devlet ve Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verileri, aralarında İstanbul’un da bulunduğu 11 ilde, 2020’nin ilk 8 ayında, son 5 yılın ortalamasına kıyasla ölüm sayısının yüzde 12 arttığını, toplam 10 bin 950 ek ölüm olduğunu ortaya koydu. Ayrıca nüfus faktörü göz önüne alınarak yapılan hesaplamada da, yine bu 11 ilde, ölüm sayısının 2019’un ilk sekiz ayına kıyasla yüzde 8,4 arttığı görülüyor. Türkiye geneli için bu yıl beklenen ölüm artış oranı ise yüzde 2,2. E-devlet üzerinde yalnızca 11 ile ait günlük ölüm verileri bulunuyor. Bursa, Denizli, Diyarbakır, Erzurum, İstanbul, Kahramanmaraş, Kocaeli, Konya, Malatya, Sakarya ve Tekirdağ olarak sıralanan bu iller, Türkiye nüfusunun yüzde 36,5’ini temsil ediyor.
  • Ankara Şehir Hastanesi Acil Tıp Kliniği eğitim görevlisi Bilim Kurulu üyesi Doç. Dr. Afşin Kayıpmaz, acil servise ‘corona’ semptomlarıyla başvurup tanı alanların yaş aralıklarına ilişkin şu değerlendirmelerde bulundu: “Başvuranlarda büyük vaka çoğunluğunun 25 ile 49 yaş arasında olduğunu görüyoruz. Genel anlamıyla baktığınızda da 15 ile 64 yaş arasındaki hastaların daha çok tanı aldığını görüyoruz. 25 ile 49 yaş arasındaki yoğunlaşmaya odaklandığımızda aslında günlük yaşantının içerisindeki kişilerin daha fazla enfekte olduğunu görüyoruz. Bu yaş grubu sosyal yaşantının içinde aktif, iş yaşantısında aktif veya dışarıda arkadaşlarıyla vakit geçiren grupta aktif. Bundan dolayı daha çok vaka bu yaş grubunda.”
  • Erzincan ili Umumi Hıfzıssıhha Kurulu, bazı cadde ve sokaklarda yürüyüş esnasında maskeyi indirerek, sigara içilmesini yasakladı.
  • Adalet Bakanlığı, Covid-19 tedbirleri kapsamında açık cezaevinde bulunan hükümlülerin izin sürelerinin 2 ay daha uzatıldığını bildirdi.
  • Brezilya’nın Rio de Janeiro kentinde düzenlenen Rio Karnavalı, süresiz olarak ertelendi. Şubat 2021’de düzenlenmesi planlanan karnavala katılacak olan samba okulları, Covid-19 aşısı olmadan hazırlanmalarının ve festivale katılmalarının olası olmadığını açıklamıştı.
  • İngiltere’de hükümet koronavirüs salgınına karşı bugün yeni kullanıma sunulan temas takip uygulamasının İngiltere ve Galler’de yaşayan herkes tarafından akıllı telefonlarına indirilip kullanılmasını istedi. Öte yandan, Sağlık Bakanı, ülkede günde 10 bin kişiye virüs bulaştığını tahmin ettiklerini belirtirken, Aile Hekimleri Birliği, test yetersizliği yüzünden doktor ve hemşirelerin işe gidemediklerini, kendilerini evde karantinaya almak zorunda kaldıklarını kaydetti.
  • İngiltere’nin dönüşte 14 gün karantinada kalınmasını şart koştuğu ülkelerin listesini büyütmesiyle, sonbahar tatil rezervasyonlarında Türkiye ve İtalya’ya talebin büyük ölçüde arttığını yazdı. Times gazetesinin “büyük Akdeniz ülkeleri arasında en düşük Covid-19 vaka oranlarına sahip ülke” olarak tanımladığı Türkiye’deki tatiller için yapılan aramaların, sitedeki toplam aramaların üçte birini oluşturduğu belirtiliyor.

TOPLUMSAL MÜCADELE-SAĞLIK MUHALEFETİ

  • HDP’ye yönelik operasyona karşı dün birçok ilde basın açıklaması yapıldı, kadıköyde sınırlı da olsa bir kitle toplandı, sosyal medyadan tepkiler geldi.muhalefet partileri ve demokratik kitle örgütleri konuyla ilgili tepkilerini dile getirdi.
  • Rutkay Aziz, Türk Tabipleri Birliği’ne ve tüm sağlık emekçilerine adadığı ödülünü TTB Başkanı Prof. Dr. Sinan Adıyaman’a teslim etti. Rutkay Aziz, “Siz bu onuru benden çok daha fazla hak ediyorsunuz. Bunu anlamayanlar var, onlar geldikleri gibi gidecekler” dedi.
  • Ankara’da eğitim sistemine ilişkin hazırladıkları raporu, MEB’e vermek isteyen Halkevi üyelerine müdahale eden polis, aralarında Genel Başkanı Nebiye Merttürk ve velilerin de bulunduğu altı kişiyi gözaltına aldı.
  • Son günlerde MHP’nin saldırılarına maruz kalan TTB’nin bugun genel kurulu ,ardından yarın seçimi yapılacak.

YENİ YAŞAM İNŞASI  

  • Rap şarkıcısı Ezhel, dün Instagram hesabından paylaştığı bir hikayede, AKP hükümetinin ve sarayın politikalarını eleştiren kendi seslendirdiği bir şarkıyı paylaştı. Ezhel’in paylaşımı kısa sürede sosyal medyada gündem oldu.
  • HDP Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu, evlilikten sonra hem kadınların hem de erkeklerin isteğe bağlı olarak birbirlerinin nüfusuna geçebilmesi veya yeni bir nüfus açabilmeleri istemiyle TBMM’ye kanun teklifi verdi. “TBMM’de kadın erkek eşitliği ile ilgili bir komisyon var ve bu komisyonların gerektiği gibi çalışmadığını da çok iyi biliyoruz. Hem yasalar nezdinde hem de toplum nezdinde kadın erkek eşitliğinin tam olarak sağlanmadığını görüyoruz. Bu yüzden bu yasa teklifini verdik. Son derece ileri bir yasa teklifi. Nüfus kütüğü konusunda istenirse erkeğin kadının nüfusuna geçebileceği ve ya evli çiftlerin bulunduğu illerinde yeni bir nüfus kütüğü oluşturabileceği teklifini verdik. Ayrıca mevcut durumda istenirse kadın evlendiği kişinin soyadını kullanabiliyordu veya sonrasında Aile mahkemesine başvurarak soyadını ekleyebiliyordu. Bütün bunları kaldırarak evlilikte isterse kadının kendi soyadını kullanmasını, isterse erkeğin kendi soyadını kullanmasını veya yeni bir soyadı belirlenmesi yine çocukların da istediği soyadı ile devam etmesini yönünde bir yasa teklifi verdik” dedi.
  • Lîs Yayınları ve Diyarbakır Sanat Merkezi’nin düzenlediği 3. Diyarbakır Karşılaştırmalı Edebiyat Günleri bu yıl online olarak, “Kırılgan Gelecek” temasıyla başladı. Kültür için Alan desteğiyle düzenlenen etkinlikler, 25 Eylül- 31 Ekim tarihleri arasında Wêjegeh Amed | Diyarbakır Edebiyat Evi’nin Youtube kanalı üzerinden yayınlanacak. Bu akşam program sunuşu ardından gerçekleşecek açılış buluşmasında, eşitlik ve özgürlük temasıyla yazdığı şiirleriyle Kürtçe edebiyatın önemli isimlerinden Abdulla Peşêw ve tarihe, kültüre ve toplumsal hayata farklı yaklaşımlar içeren çalışmalarıyla tanınan Gündüz Vassaf yer alıyor. Pandemi döneminde ortak endişelere, edebiyatın bir arada düşünmeyi ve hissetmeyi mümkün kılan güçlendirici etkisiyle yaklaşmayı amaçlayan soruları gündeme getiren “Edebiyat ve Kırılgan Gelecek” başlıklı ilk oturumda ise Burhan Sönmez ve Gaye Boralıoğlu, kendi eserlerine de referans vererek bulunduğumuz dünyayı edebiyatın penceresinden tartışıyor.

JİN

  • Kısa bir süre önce Uzman Çavuş Musa Orhan tarafından tecavüze uğradığı için intihar eden İpek Er’in çığlığı bir kez daha bu kentteki kadın intiharlarını gündeme getirdi. İstatistiki verilere baktığımız zaman da bu kentteki kadın intiharlarını gizlenemeyecek ölçüde olduğunu söylemek mümkün. Ancak Batman’daki intihar taciz, tecavüz vakalarının nedenlerini, ne sadece aile baskısıyla ne feodal yaşam tarzıyla ne de ekonomik sebeplerle açıklayabiliriz. Tüm bunlar, bu intiharların elbette birer nedeni fakat en büyük nedeninin bunları körükleyen devlet politikaları olduğunu söylemek mümkün.Çok iyi biliyoruz ki çatışmanın ve savaşın olduğu yerlerde savaş iki noktada devam ettirilir. Bunlardan bir tanesi silahlı iki tarafın çatışması diğeri ise kadın emeği ve bedenidir. Ne zaman bir savaş narası yükselse ardından oradan bir kadın çığlığı gelecektir. Her zaman söylediğimiz gibi savaşta işgal edilecekler listesi toprak, mal, mülk ve kadın bedenidir. Galibiyetini bedenlerimizi işgal ederek duyurur ve kutlar. İpek Er’in Uzman Çavuş Musa Orhan tarafından tecavüze uğraması da bundan bağımsız değil. Bugün bölgedeki üniformalı kişilerin tecavüzleri bu kapsamda değerlendirilmelidir.”
  • Özgür isimli erkek, kendisinden boşanan ve Konya’da yaşayan Şerife’yi tüfekle yaralayıp, yaralı halde araçla Karaman’a getirdi. Yaralı kadına ilk müdahaleyi oğlu yaptıktan sonra yaralı bir şekilde 170 km yol getirildi.
  • İstanbul’da yaşayan 42 yaşındaki Yağmur Eker, 16 Eylül’de Bekir Özdemir isimli polisin evinde yaşamını yitirmiş halde bulundu. Polis memuru olayla ilgili birbiriyle çelişen 3 farklı ifade verdi.
  • İstanbul’da Ersin Yılmaz isimli erkek, evli olduğu Elif ve arkadaşı Emrah Erdoğan’ı öldürdü.
  • Dersim’de Munzur Üniversitesi öğrencisi Gülistan Doku’dan 5 Ocak’tan bu yana haber alınamıyor. 21 yaşındaki Gülistan’ın kaybolmasıyla ilgili soruşturma sürse de, baş şüpheli Zaynal Abakarov’un savcılık kararına rağmen ifadesi dahi alınmış değil. Doku ailesi, dün Ankara’ya giderek İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ile görüştü. Aile, İçişleri Bakanı ile yaptıkları görüşmenin kendileri açısında iyi geçtiğini belirterek, “Gülistan’ın bulunması için aramaların devam edeceğine söz verdiler. Biz de buna inanarak umudumuzu yitirmemeye devam ediyoruz. Haftaya da Cumhurbaşkanı ile görüşeceğiz, onun da bizim açımızdan olumlu geçmesini umuyoruz” ifadelerine yer verdi.

SİYASAL SAĞLIK- EKOLOJİK SAĞLIK

  • İzmir’in Menemen ilçesindeki Tunç Çağı’na kadar uzanan ve sayısız uygarlığa ev sahipliği yapan 5 bin yıllık Panaztepe arkeolojik sit alanına, Rüzgar Enerji Santrali (RES) kurulması için gerekli imar planındaki değişiklik onaylandı.

 

  • AKP iktidarı Karadeniz yaylalarını birbirine bağlayarak turizmi geliştireceğini iddia ederken, maden şirketlerine altyapı inşa etti. İktidarın turizme bir yağma politkası olarak baktığını yanan ormanlardan, doldurulan kıyılardan anlamak mümkün. AKP’nin Milletvekili Arvas, 3 ay boyunca Gölağzı, Çelebibağı ve Kasımbağı mahallerinde konaklayan allı turnaların havaların soğumasıyla tekrar Afrika’ya göç ettiğini belirtterek, “Bu alanlara sahip çıkmamız ve turizme kazandırmamız lazım. Kaymakamımızın Bakanlığa sunduğu projenin de takipçisiyiz” sözleri ile Van Gölü’ne bakışlarını ortaya koydu.Evsel ve kimyasal atıkların Van Gölü’ne akmaya devam etmesi ise Van Gölü’nde yaşayan tüm canlıları ve hatta insanların yaşamını da tehdit ettiği belirtilmişti. Bir yandan iklim değişimine ve gölü besleyen sular üzerinde yapılan irili ufaklı barajlar nedeniyle yaşanan büyük kuraklık sonucu sadece bu yıl kaybedilen su miktarının 3 milyar 750 milyon metre küp ve diğer yandan kayyum belediyesinin bir türlü bitirmek istemediği arıtma tesisinin olmayışı Van Gölü’nü ölüme mahkum eden bir diğer neden. Böyle bir durumda turizm adı altında göle yönelik yeni yapılaşmalar yapmaya kalkmak gölün üzerindeki baskının artmasına ve gölün ömrünün kısalmasına neden oluyor.

 

  • Ölüme karşı iz bırakma çabası selfie, Zülküf Mavlay

‘’Kameraların, cep telefonlarına entegre edilmesi ve sosyal medyanın yaygınlaşmasıyla birlikte selfie hayatımızdaki yerini aldı. Bu yazı insanın kendini var etme çabasını “selfie” üzerinden anlamaya ve açıklamaya çalışıyor.Bir çeşit kendini anlatma ve yaratma biçimi olarak selfie “buradayım/buradaydım” “oradayım/oradaydım” cümlelerinin dolaylı tezahürü olabilir mi? Bir başka deyişle kendini belli bir zaman ve mekânda konumlandıran insan, varlığını kanıtlıyor olabilir mi? Böylelikle insan etkileşime girdiği kalabalıklar üzerinden dünyada bir iz bırakma çabası içinde olabilir mi? Peki bu iz, ölümsüzlüğün izi olabilir mi?

Diğer bir bakış açısından; tüketim alışkanlıklarının baş döndürücü bir hızla değiştiği bu dünyada telefon-kamera-insan üçgeni içinde kendini fotoğrafladıktan sonra görsel dolaşım ve beğeniye sunan insan, bir tüketim nesnesi olarak kendini tekrar tekrar üretiyor olabilir mi?Çağımız yalnızlık çağı…Tescilli bir yalnızlık bu. İngiltere’de 2018 yılında “Yalnızlıktan Sorumlu Bakanlık” kuruldu.Bir yıl sonra Almanya ‘da “Yalnızlıktan Sorumlu Komisyon” kurulması teklif edildi.Kızılhaç yalnızlık sorununu “gizli epidemik” olarak tanımladı. Sosyal ilişkilerini telefonlarındaki sanal dünyaya taşıyan insanlar Narkissos’un kendi yansımasına tutulması misali “öz yaratımına” hayran “aslına” yabancı; “satan teknolojiye” hayran “üreten emeğe” yabancı bir haylidir. Prof. Dr. Tayfun Atay, “…’Görünüyorum o halde varım mottosu’ adeta insan hayatının şartı haline geldi. Ancak bunun temel bir koşulu var: Görünmeye ‘değer’ olacaksın! Bunun ölçütü de ‘3G’ yani ‘giyim, gençlik ve güzellik…’ Görünmemek de bu görsel kültür çağında neredeyse ‘yok olmak’la eşanlamlı bir durum!” (Atay, 2017:102)diyor.Atay’ın bahsettiği ‘3G’ ye sahip olmanın koşulu tüketmek.  Giyim, gençlik ve güzellik sunan sektörler toplumun beğeni kodlarını sürekli değiştirerek ayakta kalıyor. Bu sektörlerin hedef kitlesi sınırlı satın alma güçlerini ‘3G’ ürünleri için kullanırken bilim, sanat, edebiyat, sinema gibi ihtiyaçlarını ancak görünürlüğüne hizmet ediyorsa talep ediyor.’’

http://bianet.org/bianet/yasam/231548-olume-karsi-bir-iz-birakma-cabasi-selfie

 

GÖRÜŞLER

  • Kobane’nin kuyruk acısını unutamayan iktidar her fırsatta HDP’ye ve toplumsal muhalefete saldırmaya devam ediyor. Saraya bağlılık yemini yerine geçen HDP’yi ve Kürtleri hedef alma hali birçok kurumu olduğu gibi yargıyı da esir almış durumda. Topyekün savaş ilan eden mevcut iktidar demokrasi, adalet, barış ve uzlaşı kavramlarını çoktan saf dışı bıraktı. Madem ki bir savaşın içindeyiz, binlerce arkadaşımız, vekilimiz, belediye başkanımız rehin alınmış durumda buna verilebilecek en güzel cevap örgütlenmek ve mücadeleyi yükseltmek olmalı. Değerli bir insan hakları savunucusu olan Şebnem Korur Fincancı’nın  bu süreçte TTB yönetimine aday olması bu açıdan da anlamlı bir adım olmuştur. Bulunduğumuz kurum hangisiyse, yaptığımız çalışma her ne ise bugün, dün yaptığımızdan daha fazlasını yapmalıyız.Faşizme inat her yer kobane her yer direniş alanı olmalı..

 

EKLER

  • Utanç ortaklığı, Emek Erez

‘’ ‘Duygular, bize hayata ve dünyaya dair neler söylüyor?’ sorusunu sorduğumuzda farklı cevaplarla karşılaşabiliyoruz. Özellikle Türkiye siyasetinin politik tahayyülleri açısından baktığımızda, duyguları politikaya dâhil etmenin pek hoş karşılanmadığına da sıklıkla tanık oluyoruz. Oysa duyguları sadece bireye dönük yorumlar olmanın dışına çıkardığımızda, topluluklar ve bireyler arası ilişkilerin değerlendirilmesinde, geçmişin ve şimdinin yaşanmışlıklarına anlam kazandırmada epey işlevsel olabildiğini görürüz. Çünkü acı, nefret, korku, utanç, iğrenme gibi pek çok duygunun politik ve kültürel anlamları hem güncel politikayı hem de geçmişin bugüne bıraktıklarını başka açılardan değerlendirme imkânı verebilir.

Son yıllarda coğrafyamızı ve dünyayı esir alan (derin kökleri olsa da ve sadece şimdiye özgü olmasa da) çoğunluğun dışında kalana yönelik düşmanlaştırıcı siyasetin de bir getirisi olarak, ortaklaşılamayan yas, utanç ve acı durumlarına çok sık rastlıyoruz. Birazcık olsun insani yanını koruyabilen herkesin karşısında durması gereken, işkence, katliam, adaletsizlik gibi konularda bile nefret dilini gündelik hayatının bir parçası hâline getirmiş kitlelerin kulakta çınlama bırakan cümleleri, yaşananın dehşeti kadar etkili olabiliyor. Egemenlerin yukarıdan belirlediği siyasetin de getirisi olarak, dışlanmış bedeni değersizleştirmek, onu düşmanlığı besleyen cümlelerin öznesi yapmak ve yukarının söylemini devam ettirmek uğruna kendi varlığını hiçleştirmek çok sık rastladığımız bir tavra dönüştü. Oysa eğer bir arada yaşanacaksa insanın beklediği asgari düzeyde bile olsa yaşananlar karşısında ortak utanabilmek, acı çekebilmek, hiç değilse bu duyguları hissettiğin için en azından kriminalize edilmemek.

Hem geçmişe dönük suçlarda hem de şimdide topluluğu yaralayan yaşanmışlıklarda ortak utanç duymak mümkün olsaydı nasıl olurdu? Toplumun dışlanmış bedenine karşı işlenmiş suçlar, yok etmeler, düşmanlık, kendi sorumluluğunuzda olmayan, yaşandığına tanık olduğunuz veya geçmişle yüzleşme deneyimlerinizde karşınıza çıkan tarihin yatay hattından, tanıklık anlatılarından öğrendikleriniz karşısında duyduğunuz utanç, sizden çıkıp geniş ortak bir utanca dönüşseydi, dönüşebilseydi. Bu açıdan Carlo Ginzburg’un “Utanç Bağı” (1) adlı yazısında söyledikleri kafamdan geçenlerle epey ilişkileniyor, Ginzburg diyor ki: “Uzun süre önce bir gün şunu anladım ki insanın ait olduğu ülke, hep dendiği gibi sevdiği ülke değil, adına utandığı ülkedir. Utanç, sevgiden daha güçlü bir bağ olabilir. Bu keşfimi farklı ülkelerden arkadaşlarımla tekrar tekrar sınadım, hepsi de aynı şekilde tepki gösterdi: Önce şaşırıyor ve hemen ardından, apaçık bir hakikati dile getirmişim gibi, tamamen hemfikir oluyorlardı.” Açıkçası yaşadığımız coğrafya için de benzer duygular hissediyorum bazen, başka hissedenler de olduğunu tahmin ediyorum. Coğrafyanın kendisi değil elbette, sorun; onu inşa edenler, kendi hayallerindeki cemaatin peşinde, onu bir ülke olarak biçimlemeye çalışırken, egemenlik kurup, çoğunluğun dışında kalanı yok saymaya yönelik politikalarıyla yaşayanlarını yurtsuzlaştıranlar. Ginzburg’un bahsettiği de içinde bulunulan coğrafyada geçmişin veya şimdinin yaşanmışlıklarından ortaya çıkacak bir “utanç bağı”, bu duyguyu taşıyanların kendi aralarında kuracakları ortaklık. Ginzburg utancın bir seçim meselesi olmadığından söz ederken şöyle devam ediyor: “Utanç, ani bir hastalık gibi üstümüze çöker ve bedenimizi, duygularımızı, düşüncelerimizi istila eder. Biyoloji ile tarihin kesişim noktasındaki bir etkilenimdir utanç.” Bu tür bir utanç, bedeni sadece biyolojik olmaktan çıkarır, duyulan ortak utancın karşılaştırdığı bedenlerin utancı “biyoloji ve tarihi” kesiştirirken, utanca da kişiye dönük bir duygu olmanın dışında politik bir anlam kazandırır.

Elbette sadece utanarak işin içinden çıkamayız, bedeni, şiddete, işkenceye, her türlü dışlanmışlığa maruz bırakılmışı tam olarak anlamamız da mümkün olmaz ama şunu söyleyebiliriz: Utanç diye bir duygu var ve herhangi bir olay karşısında hissettiğimiz utanç, gerektiğinde epey politik anlamlar içerebiliyor. Yoksa Andrey Tarkovski’nin, 1972 yılında yaptığı “Solaris” filminin o ünlü cümlesiyle her gün bir yerlerde, neredeyse klişe olmuş bir biçimde karşılaşmazdık, ne diyordu filmin karakteri: “İnsanlık kurtuluşunu utançta bulacak”. Hâlâ buna inananlar varsa, hâlâ en başta bahsettiğimiz “utanç bağı” insanlar arasında bir köprü kurabiliyorsa bu duygu üzerinden gelişecek bir politik tahayyül de olabilir. En azından bu konuda sorular sormaya devam edebiliriz.’’

https://www.gazeteduvar.com.tr/yazarlar/2020/09/26/utanc-ortakligi/