KORONA GÜNLÜĞÜ 20 OCAK 2021
Salgın yönetilemiyor! Emekçiler, ötekileştirilenler ölmeye devam ediyor! Sağlık emekçileri tükeniyor, hayatını kaybediyor!.
***
Balkondaki alkışlar sağlık işçisine fayda etmedi: Kadro sözde, geçim derdi gerçek
696 sayılı KHK ile kadroya geçirilen binlerce sağlık işçisinden biri, dört kişilik aileyi tek maaşla geçindiren sağlık işçisi Ç., “Bir çift terlik, bir iş kıyafeti var. İş kıyafetini ertesi gün yeniden giyebilmek için her akşam eve götürüp yıkamak zorundayım” diyor. Sorunların daha da belirginleştiği KHK ile kadroya geçirildikleri dönemden başlıyor anlatmaya: “Taşerondayken 3 bin lira alıyorduk, şimdi her şey dahil 2 bin 700 lira maaş alıyoruz. Asgari ücret zammını şubatta alacağız. Çok komik. Kadroya geçince daha fazla hak kaybettik, yemek paralarımız düştü, yol paralarımız düştü. Aylık 110 lira yol paramız var. Servisimiz yok, üç araçla buraya gelen var. Mesela çocuk parası diye 25 lira veriyorlar, çocuk ilkokula da gitse 25 lira üniversiteye de gitse 25 lira. 25 lira çok komik bir rakam değil mi sizce de? Benim üniversiteye giden kızım var, bir kitabı 250 lira. Kamu çalışanı dediler, kadro vereceğiz dediler ama hiçbir şekilde kadrolu hakkı vermediler. Sözleşmeliyken ayağımıza bir terlik veriyorlardı, kötüydü ama veriyorlardı şimdi o da yok. Şu iş kıyafetini ben ne kadar giyebilirim? Temizlik yapıyorum bir gün giyebilirim, ertesi gün ikincisini giymem lazım ama yok. Eve götürüyorum ben bunu, akşam yıkayıp tekrar geri getiriyorum. Vadedilen hiçbir şey yapılmadı. Ne çalışma saatleri ne çalışma ekipmanları ne maaşlar… Hiçbir şey iyileşmedi, daha da kötüye gidiyor.” İsteklerini ise hem kendisi hem de çalışma arkadaşları için şöyle sıralıyor: “Maaşlarımızın düzeltilmesini, çalışma saatlerinin düzenlenmesini istiyoruz. Eşit haklara sahip olmak her çalışanın hakkı, en azından ikinci bir kıyafet bir çift daha terlik istiyoruz. Çocuğumun kitabını almaya yetecek çocuk parası istiyoruz.” Sağlık çalışanlarının her gece balkonlardan alkışlandığı dönem yemek paralarının kesildiğinden bahsediyor Ç. “Ekmek arası sandviç gönderiyorlardı, yenilecek gibi değildi, hepsi çöpe gidiyordu. Biz hiçbir şekilde o balkon alkışlarından fayda görmedik, üstelik daha fazla çalıştık, iş yükümüz arttı. Temizlik diyorlar, ben temizlik işçisiyim şurayı üç kere sil diyorlar, sürekli kimyasal deterjandan sabundan ellerimiz çatlıyor” diye anlatıyor. Sadece pandeminin getirdiği zorluklar değil baskı ve mobbingin de bu süreçte arttığını söylüyor: “Ne dersem onu yapmak zorundasın diyor başhemşire. Hakkın yok, çalışma sınırın yok. Şu koca hastanede bir kişi gece çalışıyor. Cerrahiye mi yetişsin, yoğun bakıma mı, acile mi, servislere mi? Gidip bunu söyleyip itiraz ettiğimizde, işinize gelirse çalışmıyorsanız gidin, diyorlar. Emekli olanların yerine eleman almadılar. Normalde bir serviste 4 kişi çalışıyorduk şimdi 2 kişi çalışıyoruz. Hastanenin bir katının temizliği 2 kişiye ait. Normalde her çalışana bir servis düşmesi gerekiyor. Sözleşmede bizim çalışma metrekare alanımız var fakat bunların hiçbiri uygulanmıyor. En fazla 1 işçiyi 1 buçuk servis olarak çalıştırabilirler fakat biz şimdi 4 servis olarak çalışıyoruz. Kahvaltımızı yasakladılar, öğle yemeğimizi yasakladılar. Birer birer çıkın diyorlar. Birer birer çıkınca da mola saatimiz bitiyor. 1 saatte dönüşümlü olarak gidip gelmemiz gerekiyor. 15 dakikada yemeğini yiyip molanı yapıp gelmek zorundasın, yoksa diğer arkadaşlarımız yemeğe yetişemiyor. Hadi biz sigara içmiyoruz ama sigara içen arkadaşlarımız için daha zor… Tamam yine sağlıkçılar alkışlansın ama bu insanlar ne yaşıyor, nasıl yaşıyor diye dönüp baksınlar” diyor.
https://www.evrensel.net/haber/423903/balkondaki-alkislar-saglik-iscisine-fayda-etmedi-kadro-sozde-gecim-derdi-gercek
***
Covid-19 pandemisi çok görülmeye, çok öldürmeye ve yaşamı altüst etmeye devam ediyor. Toplam vaka sayısı 96.6 milyonu geçerken Covid-19 nedeniyle hayatını kaybedenlerin sayısı 2 milyon 64 bine dayandı.
Dünya genelinde yeni vaka sayısı ve günlük ölüm sayıları yeniden tırmanmaya başladı. Son 24 saatte yeni vaka sayısı 585 bin 749 kişiye, bir günde yaşanan ölüm sayısı ise 14 bin 675 kişiye yükseldi.
Günlük vaka bildiriminin yüksek olduğu ülkeler şunlar: ABD (171.5 bin), Brezilya (63.5 bin), İspanya (34.3 bin), İngiltere (33.4 bin), Fransa (23.6 bin), Rusya (21.7 bin), Kolombiya (15.9 bin), Hindistan (13.8 bin), Almanya (12.1 bin), İtalya (10.5 bin), Portekiz (10.5 bin) ve Endonezya (10.4 bin).
***
Türkiye’de Covid-19 ndeniyle yaşanan ölümler hala ciddi düzeyde. Son 24 saatte 167 kişi Covid-19 nedeniyle hayatını kaybetti. Toplam can kaybı 24 bin 368 kişi. Yeni vaka sayısı yeniden 6 binin üzerine çıktı, dün 6 bin 818 Covid-19 vakası tespit edildi. Toplam vaka sayısı ise 2 milyon 200 bin civarında. Turkuaz tabloda eleştirilere rağmen ısrarla yer verilen yeni hasta sayısı binin altına düştü, yeni hasta sayısı 761. Günlük test sayısı 175 binin üzerinde. Turkuaz tabloda aktif hasta sayısı yer almıyor. Günlük olarak aktif hasta sayısını Worldmeters’dan paylaşmaya devam ediyoruz.
Worldmeters’a göre Türkiye’de aktif hasta sayısı azalmaya devam ediyor, 19 Ocak itibarıyla 97 bin 466 kişi. Ağır hasta sayısında da azalma eğilimi devam ediyor, bununla birlikte halen 2 bin 162 ağır hastaya sahibiz. Aktif hastaların içinde ağır hastaların payı hala yüksek! %2.2 olan ağır hasta oranı hala dünya ortalamasının dört katından fazla! Yüksek ölüm hızının yüksek ağır hasta oranı ile ilişkili olduğunu bir kez daha hatırlatıyoruz.
***
Aktif vakalarda tuhaflık: Karantinaları bitmeden nasıl ‘iyileştiler?’ – Uğur Koç
Covid-19 salgını Türkiye’de 10. ayını geride bıraktı. Sağlık Bakanlığı’nın bu süre içerisinde salgına ilişkin açıkladığı veriler sürekli tartışma konusu oldu. Bakanlığın kuşku yarattığı yeni başlık ise ‘iyileşen vaka sayısı.’Veriler, on binlerce Covid-19 vakasının henüz karantina süresini dahi doldurmadan tabloya ‘iyileşen vaka’ olarak kaydedildiğini gösteriyor. Türkiye’de ‘hasta’ tanımından ‘vaka’ tanımına geçilmesinin ardından 12 Aralık’ta toplam 212 bin aktif koronavirüs vakasının bulunduğu hesaplanabildi. Bu sayı, günlük 35 binleri bulan iyileşen vakalarla 3 Ocak’a kadar sürekli gerileyerek 83 bin 890’a kadar indi. Ancak durum, bir sonraki gün tersine döndü. 25 Aralık’ta 35 binleri bulan günlük iyileşen vaka sayıları sadece 9 gün sonra keskin biçimde 10 binlerin altına kadar düştü. Bu sebeple aktif vaka sayısı 3 Ocak’tan sonra tekrar yükselmeye başladı. 11 Ocak’a kadar yükselerek 105 binlere çıkan aktif vaka sayısı bu tarihten sonra yavaş biçimde tekrar gerilemeye başladı. Peki, Türkiye’de günlük vaka sayıları gerilerken ‘aktif vaka’lar nasıl arttı?
https://www.birgun.net/haber/aktif-vakalarda-tuhaflik-karantinalari-bitmeden-nasil-iyilestiler-331065
***
Sağlık Bakanlığı tarafından koronavirüs tedbirleri kapsamında sağlık çalışanlarına yönelik getirilen izin, emeklilik işlemleri gibi kısıtlamalar kaldırıldı. Ama istifa yasağı sürüyor. Türk Tabipleri Birliği (TTB) Genel Başkanı Şebnem Korur Fincancı, bu yasağın hukuki olmadığını ifade ederek, “İstifa tek taraflı bir müessesedir. İstifa yasağı kavramından söz etmek mümkün değildir” dedi. Sağlık çalışanlarına istifa yasağı getirilemeyeceğini söyleyen Fincancı, “Kişi istifa dilekçesini sunduktan sonra 30 gün sonra istifa etmiş sayılır” diye konuştu. Fincancı, Tek taraflı bir müessesenin yasaklanması anlamlı ve hukuki değildir” dedi.
***
Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’la yaptıkları görüşmede okulların kademeli bir şekilde açılmasını istediklerini anlatan Egitim Sen Genel Başkanı Nejla Kurul, “Covid-19’dan etkilenme ve bulaştırma düzeyi düşük olan 11 yaş ve altındaki öğrencilerin okulları açılabilir. Ortaokul mekanlarını bu çocuklar için kullanabiliriz. Böylece sınıflardaki öğrenci sayısı yarıya iner. Ayrıca bu kademede görev alacak öğretmenler aşılanmalı. Okullarda mesafe, maske temini, personel ve öğretmen istihdamının hazırlığı yapılsın istedik” dedi. Bakan Selçuk’un yüz yüze eğitime ilişkin iki gün eğitim, günaşırı eğitim vb. planlamalar yapılabileceği söylemlerini hatırlatan Kurul “Bunun için yerel idarecilerden veli derneklerine, sendikalara kadar katılımcı bir süreç ile karar alınmalı. Öğrenci ve öğretmenler belediyeler tarafından toplu taşımayla okullara götürülebilir” dedi.
***
İngiltere ve Almanya’da Covid-19’a baglı yüksek sayıda ölüm endişeleri daha da artırdı. İngiltere’de bir günde 1,610 kişinin korona virüsünden ölmesiyle, salgının başından bu yana en yüksek günlük ölüm sayısı kaydedildi. İngiltere’de son 24 saatte 33 bin 355 korona virüsü (Covid-19) vakası tespit edildi. Toplam vaka sayısı da 3 milyon 466 bin 849’a yükseldi. Almanya’da da dün 1,139 kişi Covid-19 nedeniyle hayatını kaybetti. Covid-19 ölümlerinde ABD 2 bin 768 ölüm ile zirveyi kimseye kaptırmaz iken Güney Afrika bir günde 839 can kaybıyla beşincilige yerleşti.
***
British Medical Journal’de yayınlanan makaleye göre uzmanlar, Covid-19’a yakalanan 83 hastanın sağlık günlüklerini analiz etti. Buna göre, deneklerin yüzde 18’inin fotofobi, yüzde 17’sinin göz ağrısı ve yüzde 16’sının göz bölgesinde kaşıntıdan şikayet ettiği belirlendi.
***
ABD’nin 46. Başkanı seçilen ve yarın yemin ederek göreve başlayacak olan Joe Biden, Donald Trump’ın Covid-19 salgını nedeniyle bazı ülkelere yönelik olarak uyguladığı ve kaldırılmasını kararlaştırdığı seyahat kısıtlamalarını geri getireceğini duyurdu. Kısıtlamalar uyarınca son iki hafta içinde Brezilya, Avrupa’da Schengen Bölgesi’ndeki ülkeler, İngiltere ya da İrlanda’da bulunan ve Amerikan vatandaşı olmayanların çoğu, ABD’ye giriş yapamıyor. Zor günler geçiren havacılık sektörü ise kısıtlamaların kalkması için lobi faaliyetleri yürütüyordu. Karardan etkilenecek Schengen Bölgesi’ndeki 26 ülke ise şunlar: Avusturya, Belçika, Çek Cumhuriyeti, Danimarka, Estonya, Finlandiya, Fransa, Almanya, Yunanistan, Macaristan, İzlanda, İtalya, Letonya, Liechtenstein, Litvanya, Lüksemburg, Malta, Hollanda, Norveç, Polonya, Portekiz, Slovakya, Slovenya, İspanya, İsveç ve İsviçre.
***
Almanya Başbakanı Angela Merkel, 16 eyalet başbakanı ile yaptığı koronavirüs zirvesinin ardından Covid-19 ile mücadele kapsamında uygulanan kısıtlamaların 14 Şubat’a kadar uzatıldığını duyurdu. Toplu taşıma araçlarında maske takma zorunluluğunun da devam etmesine karar verildi.
İsrail yönetimi, Covid-19 kapsamında üçüncü kez uygulanan karantinayı günlük vakalardaki artış nedeniyle 10 gün daha uzattı. 21 Ocak’ta sona erecek karantinanın 10 gün daha uzatılmasına karar verildiği belirtildi. Ayrıca yurt dışından dönenlere ülkeye girişten en fazla 72 saat önce alınmış negatif PCR testi ibraz etme şartı getirildi. Karar doğrultusunda, ülkeye girişten en fazla 3 gün önce alınmış negatif PCR testi bulunmayanlara 2 bin 500 yeni İsrail şekeli ( yaklaşık 5 bin 743 Türk lirası) ceza uygulanacak.
***
İngiltere’de yardım kuruluşu The Prince’s Trust’ın yürüttüğü araştırma çerçevesinde yaşları 16 ila 25 olan 2 bin 180 gençle görüşüldü. 12 yıldan bu yana her sene yapılan araştırmada bu kez, geçmiş yıllara kıyasla daha fazla gencin gelecekleri hakkında kaygı duyduğu görüldü.
***
Dünya Sağlık Örgütü (WHO) uzmanları tarafından yayımlanan bir makalede, “Türkiye 2017’de tütün ve tuz tüketimiyle fiziksel hareketsizliği azaltma hedefini tutturabilseydi, 20 binden fazla ölüm engellenebilirdi” denildi.
AŞI TARTIŞMALARI
Yeni tip koronavirüsle (Covid-19) mücadele kapsamında başlatılan aşı uygulamasının altıncı gününde aşı yaptıran kişi sayısı 950 bini aştı. Birinci aşamada yer alan sağlık çalışanlarının aşılanmasında sona gelinmesinin ardından huzurevleri, engelli bakım merkezlerinde kalanlar ile 90 yaş ve üstündekilerin aşılanmasına bu sabah itibarıyla başlanmıştı. Türkiye’deki 1 milyon 100 bin sağlık çalışanının aşılanmasının ardından engelliler, huzurevleri ve bakımevlerinde kalanlar ile 90 yaş ve üzerinin hafta sonuna kadar aşılanması planlanıyor.
***
Deriteks Sendikası “Tüm işkolları ve özellikle imalat sektörü salgın koşullarında durmaksızın çalışmaya devam etti. İmalat sektöründe ve üretim bandında çalışan işçiler birçok sektörün aksine fiziksel olarak işyerinde bulunmaları zorunlu olduğundan salgınla daha çok yüz yüze kalıyor. Kayıt dışı ekonominin yaygın olduğu imalat sektöründe çalışan işçilerin birçoğunun işyerinde yetersiz önlemler altında çalıştığı, salgın riskine çok daha fazla maruz kaldığı şüphesizdir” açıklamasını yaptı.
***
Koronavirüs salgını nedeniyle Türkiye’de 10 ay içinde 20 gazeteci hayatını kaybetti. TGS, Sağlık Bakanı Koca’ya gönderdiği mektupla, gazetecilere de Kovid-19 aşısında öncelik verilmesini istedi.
***
Çin firması Sinovac’ın korona aşılarının fiyatına ilişkin Türkiye’dekine benzer bir tartışma Filipinler’de de patlak verdi. Aşının farklı ülkelere doz başına 5 dolar, 14 dolar ve 38 dolar gibi fiyatlarla satıldığı iddialarının ve bir senatörün yolsuzluk imasının ardından firmadan açıklama geldi. Ancak Sinovac genel müdürü Yang “Aşımız en pahalı değil” dese de fiyat açıklamadı.
***
Türkiye’de yaşayan ve “Geçici koruma” kapsamında olan 3 milyon 639 bin 572 Suriyeli mülteci var. Bunun yanı sıra, başka ülkelerden gelen göçmen ve mültecilerin sayısı da 1 milyon civarında. Bununla birlikte, resmi verilerin dışında kayıtlı olmayanları da hesaba kattığımızda sayı daha fazla oluyor. Ancak, koronavirüs salgınına karşı açıklanan aşı takviminde göçmenlerin ve mültecilerin nasıl aşılanacağı konusunda herhangi bir bilgi söz konusu değil. Konuyla ilgili resmi bir açıklama da yapılmadı.
Gaziantep Barosu Göç ve İltica Komisyonu Başkanı Avukat Cumali Şimşek ise, mültecilerin aşılanmasına yönelik bir programın olmamasının eksiklik olduğunu vurguladı. Aşı takviminde mülteciler için hiçbir düzenleme yapılmamış olduğunu söyleyen Şimşek, “Onların ne zaman aşı olacakları belirlenmemiş. Meslek gruplarına ayrılmış. Ama bu meslek gruplarının içerisinde mültecilerin yer alıp almadığı da belli değil. Bunlar kayıtlı olanlar için geçerli tabii ki. Kayıtlılar bir yerde çalışıyorsa onlar hakkında da ne yapılacağı belli değil. Zaten düzensiz göçmen dediğimiz kayıtlı olmayanlar hakkında onların aşılanması mümkün görünmüyor. Çünkü, sağlık hizmetlerinden faydalanabilmeleri için kayıtlı olması gerekiyor. Eğer geçici koruma altındaysa bunu Sağlık Bakanlığı hazineden karşılıyor. Eğer geçici koruma altında değilse, ikamet izni için özel sağlık sigortası yaptırması gerekiyor. Göç İdaresi Müdürlüğü eğer konunun farkında değilse, farkına varıp konuyu Sağlık Bakanlığına götürebilir. Koordine edilmesi gereken bir konu” dedi.
Mültecilerin Türkiye’de bulunduğu süreç içerisindeki haklarının normal bir yurttaştan farklı olmaması gerektiğini belirten TTB Merkez Konsey Üyesi Halis Yerlikaya, “Bizim bu konudaki temel şeyimiz şu: Mültecilerin daha risk grubu olduklarını biliyoruz. Kovid-19’a yakalanma açısından daha dezavantajlı gruplardan birisi. Öncelikli olarak aşılanması gereken gruplardan birisi olduğu biliniyor. O nedenle, Türkiye’deki bu sıralama yapılması ayrı bir tartışma konusu. Dünyada çok daha hızlı ve erken bir aşılama yapılırken, yeterli dozda aşı sağlanırken Türkiye’de çok az aşının gelmiş olması ayrı bir tartışma. Şu andaki doz sayısı yetersiz. 20 milyon doz aşıya ihtiyacımız var” dedi.
***
Türk Tabipleri Birliği (TTB) İkinci Başkanı Doç. Dr. Ali İhsan Ökten, ülkeye gelen üç milyon doz aşının oldukça yetersiz olduğuna dikkat çekti. “Bundan sonra ne kadar geleceği de belirsiz” diyen Doç. Dr. Ökten, şu ifadeleri kullandı: “İkinci doz aşıların yapılması da gerekiyor. Toplumsal koruyuculuk sağlayabilmek için en az 60 milyonun aşılanması lazım bu da 120 milyon doz aşı demek. Ülkemize gelen aşı ise 3 milyon. Pandemide olduğu gibi aşı politikası da kötü yönetildi. Tek bir firmaya bağlı kalınmaması gerekirdi. Birçok ülke en az birkaç firmayla anlaşma yaptı. Biz bu konuda da geç kaldık. En azından anlaşma yapılmalıydı.”
Sürecin hâlâ bilinmezliklerle dolu olduğunun altını çizen Doç. Dr. Ökten, şöyle devam etti: “Aşılanma konusunda da büyük belirsizlikler var. Mutlaka başka firmalardan da aşı alınmalı, üç milyon doz aşıdan sonra ne kadar ve ne zaman aşı gelecek ve bundan sonraki süreçte kimlere aşı yapılacak? Bunu belirtmek gerek.”
TTB Etik Kurulu Üyesi Prof. Dr. Feride Aksu Tanık’a göre de tek aşıya bağımlı bir politika izlenmesi doğru değil. “Aşılamanın sağlık çalışanlarından başlanması doğru” diyen Prof. Dr. Tanık, sözlerini şöyle sürdürdü: “Daha çok aşı temin edilmeli. Toplum bağışıklığı için toplumun tamamı aşılanmalı ama öncelikle dezavantajlı gruplar aşılanmalı. Dezavantajlı gruplar; yoksullar, işsizler, güvencesizler vb. Toplumun dezavantajlı kesimlerinin aşılaması konusunda bir güvenceye ihtiyaç var. Bir bağışıklama programı olmalı. 3 milyon doz geldi. Ancak yeni aşı anlaşmalarını ve ne zaman temin edileceğini bilmiyoruz. Aşı temini konusunda adım atılmalı ve bunun şeffaf bir şekilde paylaşılmasını bekleriz. Elimizde aşı seçenekleri olması gerekir. Tek aşıya bağımlı olmak doğru değil. Ayrıca tek aşıya bağımlı olmak, o şirketin üretim kapasitesine de bağımlı olmak demektir. O nedenle farklı aşılarla bir B, C planı olması gerekir.”
***
Balkan ülkesi Sırbistan’da yeni tip corona virüse karşı geniş kitlelerin aşılanmasına başlandı. Böylelikle, Sırbistan Çin’in Sinopharm şirketinin geliştirdiği Covid-19 aşısından geçen hafta 1 milyon doz alarak Avrupa’da Çin aşısı ile toplu aşılama programı başlatan ilk ülke oldu.
***
Hindistan’da Covid-19’a karşı yaygın aşılama uygulaması 4’üncü günü geride bırakırken aşı yaptıranların yalnızca binde 1,8’inde yan etki görüldüğü bildirildi. Aşı yaptıranlardan her 10 bin kişiden 18’inde yan etkiye rastlanırken her 100 bin kişiden yalnızca 2 kişi yan etkiler nedeniyle hastaneye yatmak zorunda kaldı. Hindistan, Oxford Üniversitesinin İngiliz İsveç ilaç firması AstraZeneca ile geliştirdiği aşı ile Hint biyoteknoloji firması Bharat Biotech’in Ulusal Viroloji Enstitüsü iş birliğinde geliştirdiği aşının acil kullanımına onay vermişti. Her iki aşının dozları da “dünyanın en büyük aşı imalatçısı” olarak bilinen Hindistan Serum Enstitüsünce üretiliyor.
***
Rusya İnsan Sağlığı ve Tüketiciyi Koruma Kurumu’ndan (Rospotrebnadzor) yapılan açıklamaya göre, tescil edilen ikinci koronavirüs aşısı olan EpiVakKorona, klinik testlerin birinci ve ikinci aşamasında bağışıklık konusunda yüzde 100 etkinlik gösterdi.
***
Parayı veren aşıyı alır: ‘Yoksul ülkeler’ Covid-19 aşısına erişemiyor
Dünyada Covid-19’a karşı yaygın aşılamaya başlanırken, aşı geliştiren şirketlerle ikili ön satın alma anlaşmaları imzalayabilecek ekonomik güce sahip olmayan ‘yoksul ülkeler’ aşılara bahara kadar erişemeyebilir.
Dünya Sağlık Örgütünün (DSÖ), az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin, aşılara eşit şekilde ulaşabilmesi için başlattığı Covid-19 Aşıları Küresel Erişim Programı (COVAX) kapsamında, ihtiyaç sahibi 92 ülkeye 2021’de ulaştırılması planlanan 2 milyar doz aşının dağıtımına en erken mart sonunda başlanabileceği öngörülüyor. Yüksek ve orta gelirli çok sayıda ülkede aşılama çalışmaları başlarken, COVAX kapsamındaki ihtiyaç sahibi ülkelere hala aşı dağıtılamadı. Dünyada şimdiye dek 49 yüksek gelirli ülkede 39 milyon dozdan fazla aşı uygulandığı, düşük gelirli bir ülkeye ise sadece 25 doz aşı verildiğini belirten Ghebreyesus, “Açık konuşmam gerekiyor, dünya feci bir ahlaki başarısızlığın eşiğinde. Bu başarısızlığın bedeli de dünyanın en yoksul ülkelerinde insan hayatı ve geçim kaynaklarıyla ödenecek.” ifadesini kullandı.
DSÖ Afrika, 14 Ocak’ta yayımladığı açıklamada, halihazırda dünya genelinde aşılamanın “eşitsiz” olduğunu vurgulayarak “Son 14 günde ortalama 25 binden fazla vakanı görüldüğü Afrika, geçen temmuzdaki tepe noktasının aşan ikinci dalgayla karşı karşıya bulunuyor. Aşı dağıtımının şu ana kadar eşitsiz seyretmesi talihsizlik.” değerlendirmesinde bulundu. Açıklamada, COVAX kapsamında 2021’de Afrika kıtasına 600 milyon doz aşı sağlanmasının planlandığını, ilk aşıların mart sonunda ülkelere ulaşmasının, haziranda ise yaygın dağıtımın gerçekleşmesinin amaçlandığı belirtildi.
Hindistan hükümetinin, dünyanın en büyük aşı üreticisi olan ve COVAX kapsamında dağıtılmak üzere 1 milyar doz aşı üretmesi planlanan Hindistan Serum Enstitüsünün aşı ihraç etmesini geçici olarak yasaklaması, aşıların dağıtımının gecikmesinde en önemli faktör oldu.
Yeni Delhi yönetimi, şirketin COVAX için ürettiği iki aşının kullanımına “Hindistan’daki kırılgan toplum kesimlerinin korunduğundan emin olana dek ihracat yapılmaması koşuluyla” onay verdi. Dolayısıyla şirket şu anda yalnızca Hindistan hükümetine aşı verebiliyor.
http://siyasihaber6.org/parayi-veren-asiyi-alir-yoksul-ulkeler-covid-19-asisina-erisemiyor
***
Vekalet savaşından hallice: Covıd-19 aşı patenti – Zeki Gül
Aşıda patent yasası taammüden öldürmeye devam ediyor. Hepimizin gözleri önünde bir insanlık suçu işleniyor. Oysa hiçbir insanlık suçunda zaman aşımı olmaz, bunu bir yere not düşmekte yarar var.
Hiçbir uzamış pandemi zamansız ölümler ve hastalık hali ile sınırlı kalmaz. Aynı zamanda yapılamayan çocukluk aşıları, salgın dışı kronik hastalıkların tedavi ve izleminde aksamalar, yoksulluk, işsizlik, sosyal güvenlik kurumlarının iflasa sürüklenmesi, altyapı hizmetlerinin zayıflaması, hasılı ekonomimin ve gündelik yaşamın çökmesi ile sonlanır. Savaşın sonuçları ile uzamış bir pandeminin sonuçları benzerlik gösterir.
Vekalet savaşlarında bazen 3. bir taraf kullanılır. Geçmişte HIV ilaçlarında olduğu üzere COVID-19 aşısı üzerindeki patent korumasını gevşetmeyi reddeden Dünya Ticaret Örgütü ve aşı stokçusu ülkeler bu bağlamda nasıl ele alınmalı?
Soru şu: Kanada her bir yurttaşı için 9 doz, Avrupa Birliği ve ABD 4-5 doz ön alımla COVID-19 aşısı stoklarken parayı bir kuvvet olarak kullanmıyor mu? Kendi gereksinimlerinin çok çok üzerinde aşı stoklamak yoksul ülkeler için düşmanca / hasmane bir tutum değil mi? Dünya Ticaret Örgütü marifetiyle aşı patent sözleşmesi hukuki bir durum yaratmıyor mu? Fail devletler değil mi? Aynen bir savaşta yaşanabileceği üzere.
COVID-19 aşı stokçuluğu ve patent koruması giderek yoksul ya da gelişmekte olan ülkeler aleyhine yürütülen ‘vekalet savaşı’ işlevine doğru evriliyor.
2006’ya gelindiğinde DTÖ marifeti ile patentsiz jenerik aşı üreten ülkelerde üretim sona erdi. Artık patent sahibi 20 yıl boyunca üretim, dağıtım, satış tekeli oldu, süre dolmadan eş değer aşı üretim ve satışı yasaklandı. Üstelik aşı fiyatını bu tekeller belirlemeye yetkili kılındı. Sonrasında tek istisnası AIDS ilaçları için yoksul ülkelerin itirazı ve dayanışması ardından yaşandı.
Geldik bugüne: Dünya tarihinin en büyük salgınlardan bir tanesi yaşanırken insanı değil sermayeyi koruyan örgüt ve tutumlara karşı evrensel dayanışmayı sağlamak dışında şimdilik seçenek yok. Üstelik imkansız değil. Aşı patenti bağlamında yaşanacak ölümleri durdurmak mümkün. Aşı patenti iptal edilmeli.
https://www.evrensel.net/yazi/87986/vekalet-savasindan-hallice-covid-19-asi-patenti
***
Covid-19’a karşı tek doz aşı ne kadar etkili?
Profesör Deborah Dunn-Walters, ‘Küresel aşı dağıtımı heyecanlı olsa da, normal hayata dönmeden önce biraz beklemek gerekecek’ diyor.
İngiltere’de 85 yaşındaki böbrek hastası Colin Horseman, hastanede Coronavirus’e yakalandı. Solunum cihazına bağlandıktan birkaç gün sonra da hayatını kaybetti. Aslında sadece üç hafta önce Pfizer-BioNTech’in aşısının birinci dozunun vurulduğu ilk hastalardan biriydi. Ölmeden iki gün önce ise aşının ikinci dozunu almasının vakti gelmişti. Kızamık, kabakulak, kızamıkçık gibi çoğu hastalığın aşısı aslında bir dozdan sonra işe yaramaya başlıyor. Aşıların ilk dozlarını olmayanların yüzde 40’ı bu hastalıklara karşı korunmuyor, ikinci doz aşıyı olanlarda ise bu oran yüzde 4. Bütün aşı döngüsünü tamamlamayanların yaşadığı yerlerde kızamık salgının başladığı görüldü. İngiltere’de Imperial College London’dan bağışıklık profesörü Danny Altmann, “İkinci dozun bu kadar hayati görülmesinin nedeni bağışıklık sisteminizin ince ayarını yapmasından kaynaklanıyor” diyor. İkinci doz, vücudu bağışıklık sistemini harekete geçiren antijenlerle tekrar tanıştırmak anlamına geliyor.
Altmann, “İkinci dozu da aldıktan sonra T hücreleri daha yüksek frekansta bir hafızaya sahip oluyor; bu da B hücrelerinin hafıza havuzunun genişlemesi demek. Daha kaliteli antikor üreteceklerdir böylece” diyerek süreci açıklıyor. İkinci dozla beraber önceki dozdan kalan B hücreleri hızla bölünerek yüksek sayıda hücre oluşturuyor, böylece vücudunuzda oluşan antikorların ikinci kez yükselmesi sağlanıyor. İkinci doz, B hücrelerinin olgunlaşmasını da sağlıyor. En iyi alıcısı olan olgunlaşmamış hücreler seçilerek belirli bir patojene bağlanmaları gerçekleştiriliyor.
https://artigercek.com/haberler/covid-19-a-karsi-tek-doz-asi-ne-kadar-etkili
***
Çin’in aşı diplomasisi ve Türkiye’nin aşı tercihi – Mühdan Sağlam
Batı yakasında devletler “önce benim vatandaşlarım” diyerek aşı milliyetçiliğinin doruklarına çıkarken, doğuda Çin farklı bir stratejiyle önce bölgesel ardından küresel ölçekte aşıyı bir diplomasi aracına çeviriyor. Halihazırda Çin’de 5 aşı çalışması yürütülüyor. Aşı çalışması yapanların arasında devlet şirketleri de var.
Aşı Çin için iki açıdan bir fırsat yaratıyor. Birincisi, küresel düzeyde korona virüsünün dünyaya Çin’den yayılması, Trump gibi bazı liderlerin virüsle Çin’i benzeştiren ifadeleri Çin’in küresel imajına zarar vermişti, aşı imaj tazeleme için önemli. Çin, küresel olarak dışlanmasına varabilecek imaj yıkımını onarmak için Avrupa başta olmak üzere pek çok bölge ve devlete maske ve hijyen malzemesi gönderdi, ancak bu yeterli olmadı. Aşı çalışmalarının hız kazanması sonrasında Pekin yönetimi, üçüncü faz deneyleri süren bazı aşıları dahil, aşılarını Brezilya’dan Birleşik Arap Emirlikleri’ne kadar pek çok devlete ulaştırmaya başladı. Böylece Çin kendisiyle masaya oturan her ülkeye gerekli aşı dozlarını zamanda ulaştırabileceği ve bu konuda alternatifler sunacağı konusunda anlaşmaya vardı. Bu bağlamda Çin hem imajını tazeliyor hem de Batılı devletlere göre daha etkin bir diplomasi izliyor. İkincisi, Çin’in aşı diplomasisi ve salgın, orta vadede Çin’e kazanç olarak dönüyor. Nitekim örtük olarak 2013’te başlayan Kuşak ve Yol Projesi’ne aşı da eklendi. Kuşak ve Yol İnisiyatifi’nin temelinde yollardan köprülere uzanan altyapı projelerinde Çin’in etkin bir rol üstlenmesi var. Ancak güzergah üzerindeki ülkelerin bir kısmı bu projeleri finanse edecek ekonomik imkanlara sahip değil, işte bu noktada Asya Altyapı Yatırım Bankası dahil, kendi bankaları ve şirketleri ülkelere borç konusunda yardım ediyor. Şimdi benzer bir adım aşı için atılıyor. Örneğin Pekin, Latin Amerika ülkeleri başta olmak üzere bazı ülkelere aşı için düşük faizle kredi açtı. Yani Çin’den aşı almak için devletler önce Çin’den kredi alıyor ardından o krediyle aşı alıyorlar.
Çin yatırımlarının büyük bir bölümü kara ve demiryoluna odaklansa da Afrika’ya ilaç ve aşı gönderme konusunda da deneyimi var. Örneğin, 2014’te bölgesel bir salgın haline gelen ebola, Afrika’da 12 binden fazla insanın ölümüne, on binlercesinin virüsü kapmasına neden oldu. İşte bu noktada Çin dört aşamadan oluşan bir planla, Afrika kıtasına sağlık malzemesi, aşı ve maddi yardım gönderdi. Benzer biçimde, yardım planının ardından Kuşak ve Yol İnisiyatifi şemsiyesi altında ebola sonrası dönem için de kredi musluklarını açtı ve 750 milyon dolarlık kredi ayırdı. Bu nedenle Çin’in aşıyı en azından bir diplomasi aracına dönüştürmesi ve etkin bir biçimde kullanması deneyimi olduğunu söylemek mümkün.
https://www.gazeteduvar.com.tr/cinin-asi-diplomasisi-ve-turkiyenin-asi-tercihi-makale-1510770
***
Covid – 19 aşısından hissedar kavgasına, rüşvetten yeni fabrikaya; Sinovac’ın öyküsü – Barış Soydan
Covid – 19 salgını Yin Yeidong’ı, rüşvet haberlerinden ve azınlık hissedarlarının baskısından kurtardı, rahat bir nefes almasını sağladı. Yin ve ekibi SARS için geliştirdikleri eski aşıdan elde ettikleri bilgi birikimiyle Covid – 19 aşısı üzerinde çalışmaya başladılar.
Sinovac bu yılın Nisan ayında bir devlet bankasından Pekin’de Covid – 19 aşısı fabrikası kurmak için 8.5 milyon dolar kredi aldı. Mayıs ve Haziran’da özel yatırımcılardan ve Brezilya’daki Sao Paulo eyaleti yönetiminden 32 milyon dolar daha… Ve Aralık ayının başında yüzde 15 hisse karşılığında 515 milyon dolarlık kaynak daha…
Brezilya, ithalata bağlı kalmamak için geçen Eylül’de Sinovac’la ortak fabrika yatırımına başlamıştı. Yılda 100 milyon doz kapasiteli fabrika Eylül’de hazır olacak. Türkiye bu seçeneği neden değerlendirmedi, neden ülkenin kaderi büyük oranda tek şirketten yapılacak ithalata bağlandı?
https://t24.com.tr/yazarlar/baris-soydan/covid-19-asisindan-hissedar-kavgasina-rusvetten-yeni-fabrikaya-sinovac-in-oykusu,29534
***
‘Her şeyi ben bilirim’ tutumu, ‘aşı’yı ‘aşı sorunu’na dönüştürüyor – İhsan Çaralan
23 Aralık günü yayımlanan yazıda; pandemiye karşı mücadelede “Maske dağıtımı”, “Turkuaz tablo rakamları”, “Sokağa çıkma yasağı”… gibi basitçe çözülebilecek sorunları bile birer yönetim skandalına çeviren tek adam yönetiminin, aşı gibi nispeten çok yönlü ilişkileri organize etmeyi gerektiren bir konuda, sorunu skandaldan öte bir kaosa dönüştürebileceğine dikkat çekiliyordu.
O günden bugüne geçen 1 ay içinde “aşı konusu”nun, devamında kaosa yol açabilecek bir “aşı sorunu”na dönüştüğüne tanıklık ediyoruz.
En başta; uzmanların ve TTB’nin “Aşı temininde kaynak çeşitliliği”nin önemine dikkat çekmesine karşın, Sağlık Bakanlığının sonuçta 83 milyonluk ülkenin aşı kaynağını sadece, henüz “3. faz”sonuçları dahi resmen açıklanmamış olan “Çin aşısı”na bağlamış olması kendi başına bir sorundur. Ancak aşının Türkiye’ye getirilmesinin 2-3 hafta gecikmesi, “aşı” sorununun büyüyeceğinin ikinci önemli işareti oldu. Ki, bu gecikmeye karşın ilk etapta Türkiye’ye geleceği belirtilen 10-20 milyon doz aşıdan sadece 3 milyon dozu gelebildi.Oysa, Sağlık Bakanı Koca, kasım ayında ilk parti aşının (10-20 milyon doz) 11 Aralık’ta geleceğini ve yeni yıla girmeden aşılamanın başlayacağını büyük bir güvenle ilan etmişti.Dolayısıyla artık, Türkiye’nin ihtiyacı olan 160-170 milyon doz aşının üçte birinden bile az bir bağlantısı vardır.
O da gelirse!
Sağlık Bakanlığının hiyerarşisine bir itiraz da işçilerden geliyor.
Gazetemize yazan işçiler, herkesin eve kapatılıp, sokağa çıkana 3 bin 150 TL ceza kesildiği günlerde bile, evden işe, işten eve önlemsiz servislerle taşınan, 7/24 ciddi önlemler alınmadan çalışmaya zorlanan işçiler de kendilerinin öncelikli olarak aşılanmasını istiyorlar.
Elbette tamamen haklı olarak!
Bu arada Milli Eğitim Bakanı Selçuk’un 15 Şubat’tan itibaren yüz yüze eğitim için ilkesel karar aldık” demesinden sonra, eğitimcilerin de öncelikli olarak aşılanması gerekenler listesinde olması gerektiği gündeme geldi.
Elbette tamamen haklı olarak!
Sadece Milli Eğitim Bakanı Selçuk değil, Turizm Bakanı Ersoy da mart ortasından itibaren “turizm sektörü”nün açılacağını açıkladı. Bu da ister istemez, turizmde çalışan 1 milyon dolayındaki emekçinin aşılanmasının da öncelikliler sıralamasında öne alınmasını gerektirecektir.
Sadece bu kadar da değil, mart başından itibaren kısıtlamaların azaltılmaya başlanacağı da belirtiliyor. Ama bütün bunlara karşın, 11 Aralık’ta geleceği belirtilen 10-20 milyon dozluk “Çin aşısı”nın bile şubat ve mart aylarına yetişmesi olanaklı görünmemektedir.
Dolayısıyla;
* Aşılamanın sahadaki gerçeklere uygun bir hiyerarşi içinde yapılamaması,
* Yeterli aşının zamanında temin edilemeyeceğinin görülmesi,
* Yerli aşının bu aşı açığına merhem olmasının pek olanaklı görülmemesi,
* Yüz yüze eğitimin başlaması ertelense bile, turizm sektörünün “Çarklarının döndürülmesi mecburiyeti”, ilkbahara girerken virüse karşı mücadelenin bir kaosa sürüklenebileceğine işaret etmektedir.
Bu da ilkbaharda, geçen yıl sonbahara girerken yaşananların yineleneceğini göstermektedir. Ki, bu da kovid-19’a karşı mücadelede tek adam yönetiminin bir “fasit daire” üstünde habire dönen bir mecraya sürüklendiğini göstermektedir.
Çünkü yetkililer, yaşananlardan ders almamakta, tek adam her şeyi bildiğinde ısrar etmektedir.
https://www.evrensel.net/yazi/87984/her-seyi-ben-bilirim-tutumu-asiyi-asi-sorununa-donusturuyor