KORONA GÜNLÜĞÜ 17 AĞUSTOS
GÜNDEM
- İspanya’nın başkenti Madrid’de yüzlerce kişi maske takma zorunluluğunu ve hükümetin koronavirüsle mücadele için getirdiği diğer önlemleri protesto etti. Sosyal medyadan yapılan çağrılara karşılık veren protestocular Pazar günü ellerinde dev bir İspanya bayrağıyla şehir merkezindeki Plaza Colon’da toplandı. Gösteriler üzerlerinde “Virüs yok”, “Maskeler öldürür”, “Korkmuyoruz” yazılı pankartlar taşıdı. Protestocular arasında komplo teorilerini destekleyenler ve aşı karşıtları da vardı.
- Salgın yayılıyor, üretim son hızla devam ediyor, işçiler ölüyor!! İSİG Meclisi Vestel High End Fabrikası’nda Plastik Enjeksiyon bölümünde kalıpçı olarak çalışan ve kronik rahatsızlığı olmasına rağmen 1 Temmuz’da normalleşme süreci kapsamında işe geri çağrılan ve 10 gün sonra koranavirüse yakalanan Ali Yılmaz’ın hayatını kaybettiğini açıkladı ve “Vestel’e soruyoruz: Covid-19 nedeniyle hayatını kaybeden başka işçi arkadaşlarımız var mı?” sorusunu sordu. Vestel fabrikasında Özkan Özkocaoğlu ve Mehmet Demir isimli işçilerin de Covid-19 nedeniyle öldüğü belirtiliyor. Öte yandan Manisa’daki Vestel fabrikasında salgının yayılması nedeniyle işçiler 2 kat mesai yaptıklarını ve ayda sadece 2 maske verildiğini belirtiyor.
- Önce yangın şimdi de doğa ve tarih talanı! İzmir’in Çeşme ilçesindeki Ildırı Mahallesi’nde yüzlerce hektar alanın küle döndüğü orman yangını sonrası tarihi Roma mezarları, kilise temelleri ve yeşil alanların olduğu bölgeye iş makinaları girdi. RES’lere yol açmak için giren iş makinalarına Çeşme Belediye Başkanı Ekrem Oran ve zabıta ekipleri engel oldu. Germiyan köyünde toplanan halk da yaşanan olay tepki gösterirken, RES için tarihi Roma mezarları, kilise temelleri ve yeşil alanların tahrip edilmek istendiği öne sürüldü.
- Diyarbakır’da yine “sosyal deney”. The Boss isimli Youtube kanalı Diyarbakır’da ‘iyilik yapan çocuklara tablet vermek’ konulu sosyal deneyde tanımadıkları çocuklara ceplerinde para kalmadıklarını ve kendilerine yemek ısmarlama imkanları olup olmadığını sordu. Çocuk istismarı ve ayrımcılıkla beraber sömürgeci ideolojinin izlerini de taşıyan bu “deney”i Diyarbakır Barosu Çocuk Hakları Merkezi de “Kendilerini medeni, kendilerinden olmayanı ise temel insani özelliklerinden dahi mahrum gören üsttenci bir zihniyetin ürünü” diyerek eleştirdi.
- Salgına karşı kamusal ve toplumsal duyarsızlık devam ediyor. Kamusal önlemler gevşetildikçe toplumun kendini korumaya yönelik duyarlılığı da azalıyor. Denizli İl Sağlık Müdürlüğü katıldığı düğünler sonrasında Covid-19 testi pozitif çıkan 2 gelin adayının önümüzdeki hafta gerçekleşmesi planlanan kendi düğünlerine katılamayacaklarını duyurdu.
- İrade gaspıyla görevinden uzaklaştırılan Mardin Büyükşehir Belediye Eşbaşkanı Figen Altındağ, ‘kayyum modeli çöktü’ diyerek son 1 yılda belediyenin borç batağına sürüklendiğini, yolsuzlukların had safhaya ulaştığını açıkladı.
- Uluslararası Göç Örgütü (IOM), ‘Kayıp Göçmenler Projesi’ kapsamında hazırladığı bir raporu açıkladı. IOM’un raporuna göre, bu yılın ilk yarısında en az bin 504 göçmen hayatını kaybetti. Can kayıplarının 443’ü Akdeniz’de kaydedildi.
MEVCUT DURUM – SALGININ KONTROL SAĞLIK ÇALIŞANLARININ SAĞLIĞI
- Pandemi kontrol altına alınamıyor. Toplam vaka sayısı 22 milyona yaklaşıyor. Üç dört günde vaka sayısına milyonlar ekleniyor. Hafta sonuna doğru 23 milyonlu, ay sonu gelmeden 25 milyonlu rakamlar göreceğiz.
- Günlük dalgalanmaları ortadan kaldırmak için yedi günlük ortalamalar üzerinden de istatistikler veriliyor. Ne yazık ki, yeni vaka sayısında yedi günlük ortalamalar hep artarak seyrediyor. Dünya genelinde son 7 günün ortalama günlük yeni vaka sayısı 258 bin 778. Oysa Temmuz başında bu rakam 179 bin 178 idi. Pandemi tırmanışını sürdürüyor.
- Covid-19’a bağlı ölüm sayısı da benzer şekilde artış gösteriyor. Mayıs sonuna doğru günlük ölüm sayısı 4 bin 200’lere kadar düşmüş iken Temmuz ortasında 5 bine, Ağustos ayı ile birlikte 5 bin 600’ün üzerine çıktı. Son bir haftanın ortalama günlük ölüm sayısı 5 bin 739’a yükseldi. Toplam can kaybı ise 773 bine dayandı.
- Resmi istatistiklere göre Türkiye’de son 24 saatte 1,192 kişiye Covid-19 tanısı konuldu. Toplam vaka sayısı 250 bin sınırına dayandı. Halen aktif hasta sayımız 12 bin 366 olup bunların 637’si (%5.5) ağır hasta, dünya ortalamasının 5.5 katı daha fazla ağır hastaya sahibiz. Test sayısı hala düşük, 66 bin civarında.
- Sağlık Bakanı Koca ilk kez aktif hasta sayısına vurgu yaptı: ‘12 bin 366 kişi halen aktif hasta: Yani, virüsü yayma potansiyeline sahip. Bunlar ve temaslıları izolasyonda.’
- Diyarbakır Tabip Odası, Coronavirus vakaları için PCR testi sıkıntısı yaşandığını ve bazı hastanelerde test yapılmadığını duyurdu. Günlük vaka sayılarının 400-500 arasında seyrettiğine dikkat çeken Tabip Odası, “Bakanlığın toplum sağlığını önemsemediği ortadadır. Herkesi duyarlı olmaya, ilimizdeki sağlık yöneticilerini pandeminin ciddiyeti ile hareket etmeye davet ediyoruz” dedi. PCR testinin Dicle Üniversitesi hastaneleri ve özel hastanelerde yapılamadığını da söyleyen Diyarbakır Tabip Odası, “3 gündür ilimizde sadece Eğitim Araştırma hastanesinde, kısıtlı sayıda test yapılmaktadır.”
- Hayat Eve Sığar (HES) uygulamasının yeni özelliği ‘Güvenli Alan’ sayesinde AVM, restoran, hatta taksilerin bile corona virüsü bakımından güvenli olup olmadığının anlık olarak görülmesinin mümkün olacağı iddia edildi. Pilot il Kırıkkale’de zorunlu hale getirilen ‘Güvenli Alan’ kullanımı, kısa sürede tüm Türkiye’de yeni normaldeki sosyal hayatın bir parçası haline gelmesi amaçlanıyor.
- Adalet Bakanlığı Ceza İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İşyurtları Kurumu’na bağlı atölyelerde hükümlülerce Covid-19’la mücadele kapsamında, bugüne kadar 24 milyona yakın maske üretildi.
- Kuzey ve Doğu Suriye’de sağlık komitesi tarafından son Covid-19 verilerini paylaşıldı. Bölgede son 24 saatte 22 yeni Corona virüsü vakasının tespit edildiği bildirildi. Açıklamaya göre, son 24 saat içerisinde Haseke’de beş, Kamişlo’da yedi, Derik’te dört, Rimelan’da bir ve Şehba’da beş yeni vaka tespit edildi. Ayrıca, Haseke’de 83 yaşındaki bir kişinin yaşamını yitirdiği ve dört kişinin de hastalığı atlattığı bilgisi paylaşıldı. Açıklanan son verilere göre, Kuzey ve Doğu Suriye’de toplam vaka sayısı 204’e, yaşamını yitirenlerin sayısı 11’e, iyileşenlerin sayısı ise 21’e yükseldi.
- Batman’da, Covid-19 tedbirleri kapsamında 65 yaş ve üzeri yurttaşların sokağa çıkmaları kısıtlandı. Valilikten yapılan yazılı açıklamada, yaşı 65 ve üzerinde olanların 10.00 ile 17.00 saatleri arasında sokağa çıkabilecekleri belirtildi.
- İspanya’da son günlerdeki vaka artış hızı, Avrupa’daki en yüksek seviyeye çıkmış durumda. Kıtada en sert sokağa çıkma tedbirlerini uygulamış ülkelerden biri olan İspanya’da, gelinen noktada her 100 bin kişide 116 pozitif vaka olduğu hesaplanıyor. Aynı oran Fransa’da 41, İngiltere’de ise 19. Madrid ve Katalonya’nın ise en çok etkilenen iki bölge olduğu belirtiliyor. Katalonya’da son 24 saatte 1044 yeni vaka tespit edildi ve 13 kişi koronadan öldü.
- İspanya’da korona virüsü vakalarının yeniden yükselişe geçmesi üzerine tedbirler yeniden sıkılaştırılıyor. Ülke çapındaki var ve restoranlara gece 01.00’da kapanma zorunluluğu getirilirken, sosyal mesafeyi korumanın zor olduğu kamusal alanlarda sigara içmek yasaklandı. Son iki haftada 10 bin 800’den fazla kişinin pozitif çıkdtığı başkent Madrid’de, riskli bölgelerde asemptomatik vakaların yakalanabilmesi için rastgele test yapılacağı açıklandı. Vaka sayılarının her 100 bin kişide 181’e yükseldiği Bask bölgesindeyse yarından itibaren acil durum ilan edilecek. Bu gelişme, yetkililere gerekli gördükleri takdirde kamusal etkinlikleri kısıtlama ve bulaş oranının yüksek seyrettiği yerlerde karantina ilan etme konusunda yasal zemin sağlayacak.
- İngiltere ve Almanya da İspanya’ya yeni seyahat kısıtlamaları getirdi.
- Fransa Sağlık Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada, ülke genelinde son 24 saatte 3 bin 15 yine vakanın tespit edildiği ve toplam vaka sayısının 218 bin 536’ya ulaştığı aktarıldı. Bakanlık, son 24 saatte 17 kişinin Coronavirus nedeni ile hayatını kaybettiğini, toplam can kaybının 30 bin 410’a yükseldiğini açıkladı. Sağlık Bakanlığı, 376’sı yoğun bakımda olmak üzere 4 bin 860 kişinin hastanelerde tedavi altında olduğunu aktardı.
- Güney Kore son 5 ayın en yüksek Coronavirus (Covid-19) vaka sayısını gördü. Ülkede bir günde 279 kişide Covid-19 tespit edildi. 279 vakadan 253’ünün başkent Seoul bölgesinde tespit edildiğini bildirdi. 26 milyon kişinin yaşadığı bölgede, yetkililer özellikle Seoul ve çevresindeki okullarda, kiliselerde, bakım evlerinde, restoranlarda ve kapı kapı gezilerek yapılan satış işlerinde kontrol sağlamakta güçlük çekiyor. Seoul’ün yanı sıra Güney Kore’nin büyük şehirlerinden Busan ve Daegu’da da Coronavirus vakaları tespit edildi.
- İtalya’da koronavirüs vakalarının son günlerde özellikle gençler arasında artışa geçmesi üzerine gece hayatına yönelik yeni kısıtlamalar getirildi. Sağlık Bakanlığı kararıyla yarından itibaren ülke genelinde açık ya da kapalı mekandaki tüm diskotekler, dans salonları kapatılacak. Gece hayatının canlı olduğu bölgeler gibi kalabalıklaşma riski olan yerlerde, 18.00-06.00 saatleri arasında açık havada da maske takmak zorunlu olacak. İtalya’da kapalı mekanlarda maske zorunluluğu da devam ediyor. Bu kararın, Eylül’de okulların güven içinde açılabilmesi için de gerekli olduğunu belirtti.
- Kanada’nın Toronto kentinin en popüler striptiz kulüplerinden Brass Rail Tavern’da bir çalışanda korona virüsü tespit edildi. Kentin sağlık yetkilileri, ağustos başında kulüpte dört farklı vardiyada çalışan bu kişiden virüs kapmış olabileceği düşünülen yaklaşık 550 kişiyi bulmaya çalıştıklarını açıkladı. Sosyal medyada ise hükümetin önlem alınması zor olan yerleri açma kararı tepki çekti. Jennifer Kwan isimli doktor, “Niçin striptiz kulüpleri okullardan önce açılıyor? Bunlar doğru öncelikler mi?” diye sordu.
- Diyarbakır Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Hastanesi’nin yemekhanesinde çalışan Abdülhalik Gündüz’ün, Corona virüsü nedeniyle yaşamını yitirdiği bildirildi.
- Antalya Belediye Başkanı Muhittin Böcek Twitter’dan yaptığı açıklamada Covid testinin pozitif çıktığını ve hastanede gözlem altında olduğunu bildirdi. Antalya vaka sayısın en düşük olduğu iller arasında sayılıyor. Başkanın bulaşı bu bilginin doğruluğunu sorgulatıyor.
TOPLUMSAL MÜCADELE-SAĞLIK MUHALEFETİ
- Geçtiğimiz hafta sonu İstanbul ve Ankara dahil birçok ilde yapılan tabip odası seçimlerini Etkin Demokratik TTB grubu kazandı.
- Türk Toraks Derneği “Toraks Uyarıyor” başlığıyla yaptığı açıklamada, dernek, üyelerinden korona virüsü vakalarının arttığına yönelik bilgiler geldiği ve hastanede yatan, yoğun bakım tedavisi gereken hastaların sayısında ciddi yükselişler olduğu belirtilerek, “Bu bilgilerden yola çıkarak pandeminin kontrolünün kaybedildiği kaygısı taşınmakta ve birinci dalganın ikinci zirvesine doğru hızla yaklaşıldığını düşünülmektedir” denildi. Toraks Derneği salgın kontrolü ile şu konulara dikkat çekmiştir:
- “Hastanelerdeki pandemi servisleri azaltılmış, bazı hastaneler pandemi hastanesi olmaktan çıkarılmıştır. Bilimsel olarak PCR testinin hastaların sadece yüzde 40’ını saptayabildiği bilindiğinden, resmi rakamlara yansıyan hastalık ve ölüm sayılarının var olanın yarısından azı olduğu düşünülmektedir. Bu testin bile uygulanma şartları daraltılmış, hastalığı yayma olasılığı olan bireylere bile belirtisi yoksa test yapılmama kararı alınmıştır. Bu uygulama ile yakınması olmayan, teması nedeniyle enfeksiyon riski yüksek olan kişiler arasından yeni hasta bulma şansı yitirilmiştir.”
- “Haziran ve temmuz aylarında hasta sayıları artmış, ancak hasta yatırma kriterleri değiştirilince korona virüsle ilgili sayıların Sağlık Bakanlığınca günlük olarak paylaşıldığı ‘turkuaz panoya’ yansımamıştır. Artan hasta sayısı konusunda ayrıntılı olarak bilgilendirilmeyen vatandaşlar, pandeminin ciddiyetini kavrayamamış ve bir kısmı ise sürecin bu denli uzamasını neden gösterip süreci inkâr mekanizmaları geliştirmişlerdir.”
- “Hastanelerdeki yatılı hasta ve yoğun bakım hastasının kapasitenin üstündedir. Artan hastalık yükü konusunda kamu yöneticileri kamuoyuna yeterli bilgilendirme yapmamaktadırlar. Tedavideki ilaç protokollerinde hâlâ hidrosiklorokin bulunması güncel litaratür ile uyumlu değildir. Son dönemde bazı illerimizde güncel tedavi rehberinde önerilen favipiravir dâhil ilaç bulmakta sıkıntı yaşandığı bilgileri tarafımıza ulaşmaktadır. Koronavirüs çoklu organ hastalığı iken birçok hastanede sadece göğüs hastalığı uzmanları tek sorumlu hekim olarak kabul edilmektedir. Bu da ilgili hekimlerin insanüstü iş yüküne maruz kalmasına yol açmaktadır.”
- “Sağlık çalışanlarında tükenmişlik izlenmektedir. Son 1 haftada çok sayıda Göğüs Hastalıkları hekimi Alanya, Batman, Manisa başta olmak üzere, istifaları vermekte, emekliliklerini istemektedir. Sağlık çalışanları Covid-19 olmaya ve yaşamlarını kaybetmeğe devam etmektedirler. Covid-19, sağlık çalışanları için, halen meslek hastalığı olarak kabul edilmemiştir. Hekimler, canlarını hiçe sayarak pandemi mücadelesini sürdürürken, ‘Tıbbi hizmetlerin kötü uygulanmasından doğan sorumluluk’ kanun teklifi verilmiştir. Teklif hekimler için ağır para ve hapis cezası içermektedir. Pandemi nedeniyle canı pahasına çalışan hekimlere böyle bir yasanın reva görülmesi ayrıca umutsuzluk ve haksızlığa uğrama duygusuna yol açmaktadır.”
- TTB Genel Sekreteri Bülent Nazım Yılmaz “Bu salgın evlerde, mahallelerde kontrol altına alınmalı. Salgına karşı ana mücadele merkezleri birinci basamak sağlık kurumları olmalı” dedi. “Türkiye’de birinci basamak sağlık sistemi var. Aile sağlığı merkezleri aile hekimleri oluşturuyor. Bu salgın bölge tabanlı, birinci basamak sağlık sistemi olmadan çözülemez. Ana mücadele merkezleri bunlar olmalı. Hastaneleri ana merkez belirleyerek salgın yönetilemez. Yönetilmeye çalışılırsa şu anki gibi hastanelere kapasitesinden çok fazla başvurular yaşanır bu hem insanların hizmet almasını engeller hem de salgının bulaşını arttırır” şeklinde konuşan Yılmaz, hastalığın birinci basamak sağlık merkezlerinden kontrol edilmesi gerektiğini ifade etti. Yılmaz, “Bu salgını evlerde mahallelerde kontrol altına alın” dedi.
- Fabrikalarda salgına rağmen üretime ara verilmezken Gıda İş Genel Başkanı Aslan, ‘’İktidar cephesinden başından beri bu salgın sürecini çok başarılı yönettiklerine dair iddialar vardı. Dünyadaki en örnek ülkelerden biri olduğumuz ifade ediliyordu. Türkiye’de sürecin sağlıklı yürütülüp yürütülmediğini anlamak için bakacağımız yer özellikle nüfusun yoksul olduğu yerler. Fabrikalar, emekçi semtleri, yoksulların yaşadığı yerdeki ülke geneline de İstanbul’a da baksanız asıl olan buralar. Tabii zenginler için yönettiler süreci, doğrudur. Onlar için her türlü önlemi aldılar ama yoksullar için bunu söylemek mümkün değil’’ dedi.
YENİ YAŞAM İNŞASI
Nazlı Yıldırım- “Tüm kaçışlar evde başlıyor / Sinem Taş ile söyleşi”
- “My Kaaba is Human (Benim Kâbem İnsandır) dünyanın farklı yerinden insanların hikayelerinin anlatıldığı bir fotoğraf projesi.”
- “Dolayısıyla bu toplumsal olandan özgürleşme çabasını tanıyor ve orada buluşuyorum insanlarla. Hikayeleri dinledikçe yalnız olmadığımızı anlıyorum. Sadece birey olarak değil toplum olarak da ortaklaştığımız yerleri görüyorum. O görünmez çizgilerin benzerliği şaşırtıyor beni. Bu şekilde bağ kurarak dinliyorum bu hikayeleri. Sonra kendi hikayeme katıyorum. Böyle böyle çoğalıyoruz.”
- “Özellikle T. A.’nın hikâyesini vurgulamak istiyorum. Türkiye’den Yunanistan’a 9,5 saat yüzerek geçiyor. Tek istediği özgürlüğü. Yaşadığımız en büyük sıkıntılardan biri. Çok fazla kayıp veriyoruz. Yurtsuzluk ve sınırsızlıkla yaşamak… Öyle. T. A.’ya sorduğum ilk soru “Bu nasıl mümkün olabilir?” idi. “Bir insan nasıl bir ülkeden ötekine yüzecek kadar göze alır?”. O da çok sakin bir şekilde “İnsana en zor görünen yol bazen en basit olandır,” demişti. Nasıl bir seçim yapmak zorunda kaldığını düşünün. Suya girmeden önce dalgalara karşı değil ama dalgalarla işbirliği yaparak başarabileceğine olan inanç ve azimle vardı o hedefine. Bu gidişten bize koca bir ders ve ona özgür bir yaşam kaldı.”
- “Üstelik, tüm bu kaçışlar evde başlıyor. İşin en can alıcı kısmı da bu sanırım. İnsan evdeyken ev özlemi çeker mi? Çekiyor işte, çünkü kendisini özgür hissetmediği yere ev diyemiyor insan. Dolayısıyla, kaçış planlarının başladığı yer oluyor orası. (Bahsedilen “ev” dört yanı duvarla çevrili bir yapı olabilir, aile, coğrafya veyahut dünya olabilir). Bu da insanı yurt arayışına, sınırların acımasızca çizilmediği yerleri aramaya teşvik ediyor. Bu özgürlük arayışı dışarıda gerçekleşen bir yol gibi görünse de içsel arayışla başlıyor ve yine orada son buluyor aslında. İnsanın tüm arayışlarının bununla bağlantılı olduğunu düşünüyorum. Aradığı ya da bulacağını umduğu şey, her ne ise, ona özgürlük getireceğine dair olan inancı ile ilgili. En nihayetinde vardığı yerde yeniden inşa edilmeyi bekleyen kendi ile karşılaşıyor insan. O da yeni bir “ev” oluyor ona. Çünkü en nihayetinde her insan evini içinde taşır. Herman Hesse’in dediği gibi “Her yol eve götürür, her adım doğumdur, her adım ölümdür, her mezar anadır.”
https://www.catlakzemin.com/tum-kacislar-evde-basliyor-sinem-tas-ile-soylesi/
JİN
- Gülşah Seral “Covid-19 Ve Görünmez Ama Ağır Bakım Emeği Yükü”
- Bakım emeği: Toplumları ve ekonomileri ayakta tutan, bir yandan çocuk, yaşlı, hasta ve engelli bakımını, bir yandan da yemek-temizlik-çamaşır-bulaşık gibi ev işlerini kapsayan işlere harcanan emek. Birileri bu işlere her gün zaman ve emek harcamasa ne toplum kalır ne ekonomi; zamanını ve emeğini ortaya koyanlar da dünyanın her yerinde genelde kadınlar. Kadınlar bu işleri ya doğrudan kendileri yapıyor (isteyip istemediklerine bakılmaksızın, ücretsiz, izinsiz/tatilsiz ve sosyal güvencesiz olarak), ya da dolaylı olarak başka birilerinin (ki bu birileri yine başka kadınlar) yapmasını organize ve takip ediyorlar. Öyle veya böyle, bu işler kadınların sorumluluğu olarak görülüyor. Pek çok kadın bu konuda herhangi bir tercihte bulunamadığı gibi, bu işleri yapmayı reddetmek şiddete kadar uzanan olumsuz sonuçlara yol açabiliyor.
- Buraya kadar yeni bir şey yok. “Görünmeyen emek, sesini yükselt!” kadın hareketinin çok eski ve iyi bilinen sloganlarından biri. … Bu küresel altyapının üstüne Covid-19 salgını binince ne oldu peki? #Evdekal çağrısı önemli olduğu kadar gerekli, ama bu durum bakım emeği bağlamında hayata nasıl yansıdı?
- Dışarıdan eve giren insan olsun patates olsun, sabun ve dezenfektan ile temizliğe, çamaşıra harcanan zaman arttı. Çocuklar (varsa) yaşı ne olursa olsun, bakım/eğitim/oyun/duygusal destek bağlamlarında kadınlar sorumluluk üstlendi. Zaman zaman ev dışından tedarik edilen hizmetler (temizlik, yemek söyleme) erişilmez hale geldi, ev içi üretim arttı. Hasta, yaşlı, engelli bakımına yönelik sağlık hizmetleri de eve sıkıştı. Geçmişte 7/24 aynı ortamı paylaşmayan aile üyelerinin yaşamı tehdit eden bu salgın sırasında sürekli aynı dört duvar arasında olmasının bir yandan gerginliklere, bir yandan da can sıkıntısı yüzünden sinir bozukluğuna yol açtığı durumlarda, kadınlar devreye girip ortamı yatıştırdı. Uzun lafın kısası, günlük hayatı salgın koşullarına uyumlandırma görevini—Türkiye’de ve dünyada—yine kadınlar üstlendi. Ancak şu da var: Türkiye dahil pek çok ülkede Covid-19 sırasında bakım emeğine dair bilimsel araştırmalar yapılmaya başlandı. Elde edilen ilk bulgular, kadınların görünmeyen ev içi emeğini artık göz ardı edilemeyecek kadar görünür kılar nitelikte. Kadın hareketinin bu yöndeki geçmiş çabalarını bu yeni bulgularla harmanlayıp toplumsal yapıyı dönüştürme çabalarımıza hız kazandırmak, bizi bekleyen işlerden sadece biri. https://morbulten.kadinininsanhaklari.org/covid-19-ve-gorunmez-ama-agir-bakim-emegi-yuku/
- Tuğba Gökduman- “Seçimlerimiz bizi yaşatır mı?”
- Neoliberal “seçim” söyleminin sosyal hayattaki yansıması da yukarıdakine benzer bir form alıyor. İrademizi, aldığımız kararları ve bunun yarattığı sonuçları toplumsal bir bağlam içerisinde değerlendirmek yerine bütün sorumluluğu kişinin benliğine yüklemek, tam olarak sorumluluk alması gereken birey ve kurumların başvuracağı basit bir mantık yürütme ve bilinçli bir kaçış yolu olarak beliriyor. Şiddet/cinayet faili erkeğin eylemlerini geniş bir çerçevede, yani patriyarka ve hegemonik erkeklik üzerinden değil de,yalnızca kadının yaptığı bireysel seçimlerle sorgulamak vakaları tarihsel ve toplumsal arka planından kopararak istisnai hale getiriyor.
- Görülüyor ki, kadın toplumun ondan beklediği seçimleri yaptığı noktada bile şiddet ve tacizle yüz yüze gelebiliyor. Fakat bu, erkeği şeytanlaştıran ve kadını toplumda herhangi bir iradesi olmayan ve korumaya muhtaç bir kurban olarak konumlandıran yorumlara da mahal verebiliyor. Bireysel seçime gönderme yapan söylemler bu bağlamda ortaya çıkmıyor, ama bu kez de kadın önlenemez bir kısır döngünün mağduru olmaya mahkum ediliyor. Bana öyle geliyor ki yapılan kimi eleştiriler esas noktayı kaçırıyor. Ya kadınlar kendisini çevreleyen sosyo-tarihi koşullardan bağımsız olarak seçimler yapan ve özgür bir zaman ve mekanda, özgür bir öznellik sergileyen bireyler olarak yargılanıyor; ya da dahil olduğu olay ve ilişkiler ağında herhangi bir iştiraki, sorumluluğu ve iradesi olmayan ve ilgilenilmeye muhtaç kurbanlar olarak zavallılaştırılıyor. https://www.catlakzemin.com/secimlerimiz-bizi-yasatir-mi/
SİYASAL SAĞLIK – EKOLOJİK SAĞLIK
- Savaş için ekolojik yıkım. Beytüşşebap Setkar köyünde “güvenlik” gerekçesiyle ağaçlar kesiliyor. Şırnak-Beytüşşebap yolu üzerindeki köyde 3-4 kilometrelik yol boyunca bulunan ağaçların kesilmesi istendi. Ayvalık Karakol Komutanı, tapulu araziler içinde bulunan ağaçların kesimi için köylülerle görüştü. Köylüler ağaçların kesilmesini reddetti. Karakol bunun üzerine köylülere ait ağaçların kesilmesi için ihale açtı. Köylüler, Orman İşletme Müdürlüğü’ne başvurdu. Köye gelen müdürlük personeli, tapulu arazi olması nedeniyle kesimin onay alınmadan yapılamayacağını söyledi. Köylülerin tüm girişimlerine rağmen ağaçların kesim ihalesi yapıldı. İhaleyi Ayvalık (Çeman) köyünden Jîrkî Aşireti mensubu A.G. aldı. İhaleden hemen sonra ağaç kesimine başlandı. Ağaçların kesildiği yerlere korucu kulübelerinin yapılacağı belirtildi. Mezopotamya Ajansı’nın ulaştığı köylüler, rızaları olmadan ağaç kesimine başladığını söyledi. Köylüler, kesimin durdurulması için duyarlılık çağrısı yaptı. Köylülere ait araziler yılın ilk aylarında da 3 kez kimliği belirsiz kişilerce ateşe verilmişti.
- Nejla Kurul- “Okullar açılırken: Çocuğun yararı ve toplum sağlığı”
- Düşünce ve eylem üretirken salgının yayılımı konusunda doğru bilgi edinmek gerekir. Türk Tabipleri Birliği’ne göre aktif vaka rakamları Sağlık Bakanlığı’nın açıkladığı sayının en az 10 katı! Bu iddiaya göre ne Sağlık Bakanlığı’na ne de Bilim Kurulu’na güvenemeyiz. Üstelik Bilim Kurulu’nun önerisi üzerine okullar, 31 Ağustos’ta uzaktan eğitime, 21 Eylül’de ise yüz yüze eğitime başlayacaklar! Ekonomi ve siyaset gibi, hem sağlık hem de eğitim süreçleri tepeden inme kararlarla yönetilmeye çalışılıyor. İşte sorun tam da burada!
- Bunlar da yetmez, okul tabanından ve okul çevresinden gelecek demokratik destek çok önemlidir. Okul yönetimleri MEB’de alınan genel ilke ve kurallara göre, öğretmenler, ebeveynler ve öğrenci temsilcileri ile birlikte semtteki doğru vaka sayılarını esas alarak günlük ya da haftalık kararlarla, öğrencilerin evlerindeki koşulları ile okul ortamlarındaki koşulları dengeleyecek biçimde eğitimi hem uzaktan hem de yüz yüze sürdürebilirler. Çünkü yerel koşulları, öğrencilerin ve öğretmenlerin yararını en iyi okulun bileşenleri bilirler. Bölgenin koşullarına göre ikili ya da tekli, günlere bölerek haftanın belli günleri, salgının yayılımı durumunda okulu kapatarak, çocukların engellerini, anadilini, kültürünü dikkate alarak evdeki uzaktan eğitim olanaklarını geliştirerek eğitimi tüm çocuklar için denk hale getirmeye katkı sağlayabilirler.
- Salgınla mücadelede bu tür yerel katkılar semtte ve mahallede bir topluluk ruhunun gelişmesine ve dayanışma duygularının artışına olanak sağlayabilir. Okul bileşenleri birbirlerine güvenerek ortak çalışma yürütebilirler. Bu süreç demokratik okul, demokratik bir kent ve demokratik bir toplum anlayışı ile örülebilir. http://yeniyasamgazetesi1.com/okullar-acilirken-cocugun-yarari-ve-toplum-sagligi
- “Bahçenin geçiciliği”- Aslı Biçen
- “Bahçeciliğin önemli bir yaratıcılık ve üretkenlik alanı olduğu memleketlerde bir bahçenin, bahçıvanı hayatta olduğu müddetçe canlılığını koruyacağına kesin gözüyle bakılır. Peki bizde durum nedir? Bir bahçe, sahibi ne kadar istiyorsa o kadar mı yaşar, yoksa devlet ve belediye ne kadar izin veriyorsa o kadar mı? Bizim çöl gibi susuz bir tepenin üzerine kurduğumuz, sığ topraklı, kuru bahçemiz çok uzun zaman alan büyüme sürecini daha ne kadar sürdürebilir mesela? Tam beşinci yılında nihayet büyüyecek galiba bu ağaçlar hissi vermişken bir sonraki beş yıl neler getirebilir? Bir kilometre yakınına bir taş ocağı yapılabilir mi? Ülkemizde 85 bin küsur taş ocağı ruhsatı verildiğine göre her bahçenin, hatta her yerleşimin bir iki kilometre yakınına bir taş ocağı yapılması pekala mümkün.”
- Kirazlıyayla’daki gibi ağaçları kesen, göleti kurutan, tarlalara giden yolu kapatıp buğday hasadını engelleyen bir maden tesisi de kurulabilir, yüzde 79’una maden ruhsatı verilen Kazdağları’nda olduğu gibi hektarlarca alandaki ağaçları traşlayan, su havzasını zehriyle tehdit eden bir altın madeni de açılabilir, Konya’nın Ilgın köyünde olduğu gibi tarlalara acele kamulaştırmayla el koyulup kömür ocağı da yapılabilir, Artvin’in Pilarget köyünde olduğu gibi HES yapılarak derelerine, su kaynaklarına el de konabilir. Şu anda ülkemiz üzerinde kurulmuş ya da kurulacak bir bahçenin geçici olma ihtimali kalıcı olma ihtimalinden çok daha büyük. Hasankeyf’in betona gömüldüğü bir ülkede üç beş bağın, bahçenin, tarlanın ne önemi olabilir?
- Dünya bizi ve başka milyonlarca canlıyı doyuran ve dinlendiren bahçemizdir. Değil bizim küçük küçük bahçelerimiz, hayatımızı mümkün kılan bu koskoca bahçe bile gözden çıkarılmış durumda. Dünyayı yöneten faşistler, hoşlarına gitmeyen birtakım fazlalıklardan, yoksullardan, azınlıklardan kurtulacaklarını ve bu büyük felaketi para kuvvetiyle atlatacağını zanneden para babalarıyla yollarına devam edeceklerini düşünüyorlar muhtemelen. Şu anda sürdürülmekte olan hem çevre politikaları hem de bu salgından sonra benimsenen sağlık politikaları, bu nefret dolu faşist kafaların insanlığın büyük bölümünü gözden çıkardığını gösteriyor. O gözden çıkarılan kesimlerse maalesef bu faşist yöneticileri en çok destekleyen kesimler.
- Tek bir karış toprağımızı, tek bir ağacımızı, tek bir tarlamızı, tek bir bahçemizi bu akıl dışı üretim faaliyetine kurban etme lüksümüz kalmadı ama kırlarda hepimizin bahçesi olan dünyayı savunan bir avuç insan genelde yalnız. Bu yalnızlık dirençlerini azaltmıyor ama yenilmelerini kolaylaştırıyor. Bu ülkede toprağını, doğasını savunan yaşlı köylü kadınlara biber gazı atılıyor ama güçlü bir itiraz oluşturamıyoruz. Bizi bitirecek şey, müesses nizamın “bu hayasız akını” değil kendi “hayasız umursamazlığımız” olacak maalesef. https://www.gazeteduvar.com.tr/hayat/2020/08/16/bahcenin-geciciligi/
GÖRÜŞLER
İktidarın yönetimini ele geçiremediği meslek birliklerini bölme ve sarı sendikalar gibi meslek odaları yaratma girişimine karşı barolar pandemi döneminde dahi sokağa çıkarak itirazlarını yoğun bir eylemsellikle gösterdiler. Geçtiğimiz hafta sonu da İstanbul ve Ankara gibi büyük şehirlerin dahil olduğu birçok ilde tabip odası seçimleri gerçekleşti ve hekimlerin demokratik ittifak grubu Etkin Demokratik TTB grubu bu illerde seçimleri kazandı. TTB Merkez Konsey seçimleri ise Eylül ayında gerçekleşecek ancak büyük illerdeki bu sonuçlar hekimlerin de iktidarın bu girişimine sessiz kalmadığını ve meslek birliklerine sahip çıktığının önemli bir göstergesi oldu.
EKLER
- Sosyal Deney ve “misafirperver Kürt”- Navşar Şemzini
- Bu “sosyal deneylerde” misafirperverlik “ölçümünün” tartısına konulan Kürt için, misafir adayı olan kişi bir Türk ise, bu ilişki bir tür “hayır” diyememe halinin görünürlüğüne dönüşür. Zira Konya’dan geldiğini söyleyen ve hiç aksanı olmayan bir Türk’e kendini makbul tanıtmanın laneti hep peşinde dolaşır durur. Çünkü karşısında kendisine misafir olmaya aday olan kişiye verilecek bir “hayır” cevabı, en iyi ihtimalle, psikopatolojik birtakım imtiyazların reddi anlamını da içerisinde barındırır.
- Zira buradaki Türk misafir, Kürt ev sahibineancak “hoş gelir, sefalar getirir.” Bu yüzden eli ayağı birbirine dolaşacaktır ev sahibi olan Kürt’ün. Peki ya tersi olan durum neyi ifade edecektir? Yani “sosyal deneyin” Konyalı birinin Diyarbakır’da değil de Diyarbakırlı birinin Konya’da (“sosyal deney” yapan genç Konya’dan geldiğini söylediği için) yapıldığını ve misafir olmak isterse, bu önermedeki misafir (Diyarbakırlı Kürt) hoş bulup, sefa getirecek midir Konyalı ev sahibine?
- Mevsimlik iş için Diyarbakır’a gelen Sakaryalı bir vatandaşın Türkçe konuştuğu için 6 Kürt tarafından linç edilip öldürüldüğünü; Çanakkale’den, hasbelkader, Diyarbakır’a giden 74 yaşındaki bir Türk’ün hastanede, eşiyle Türkçe konuştuğu için torunu yaşındaki bir Kürt’ün kafasını gazoz şişesiyle kanlar içinde bıraktığını düşünelim… Devlet aygıtı elbette buna asla izin vermez, ama velev ki oldu diyelim. Bu iki durum büyük skandal ve Türk medyası için sansasyonel birer haber konusu, siyasi partilerden kınama üstüne kınama gelecek konular olacaktır, pek tabii. Bu paragraftaki cümlelerin içinde geçen Kürt ve Türk kelimelerinin yerlerini değiştirirseniz, sadece geçen hafta içinde gelişen gerçek iki olayı göreceksiniz.
- Son kertede; doğu toplumlarında bir toplumun misafirperverliği övülüyorsa, veya bir toplum misafirperver olmaya davet ediliyorsa, orada üstü örtülmeye çalışılan önemli şeylerin olduğunu düşünebilirsiniz. Tıpkı, siyasal ve toplumsal kriz anlarının çoğunda Kürtlerin misafirperverliğinin övülmesi örneğinde olduğu gibi.https://gazetekarinca.com/2019/10/sosyal-deney-ve-misafirperver-kurt-navsar-semzini/
- Cybersyn: Gelecek Toplumun İzinde- Güney Işıkara
- http://www.abstraktdergi.net/cybersyn-gelecek-toplumun-izinde/