KORONA GÜNLÜĞÜ 15 TEMMUZ 2020
GÜNDEM
- Demokratik yönetim iddiası olan ülkelerde talep edilmesinin dahi utanç kaynağı olduğu “Adil yargılama” talebi için ölüm orucunda olan tutuklu avukatlar Ebru Timtik ve Aytaç Ünsal’ın sağlık durumları gittikçe kritikleşti.
- Irak Parlamentosu Türkiye’nin “güvenlik” antlaşmasını ihlal ettiğine dikkat çekerek, Türkiye’nin 15 kilometreye kadar Irak topraklarını işgal ettiğini belirtti. Irak Dışişleri Bakanlığı, bu saldırılara karşı önlem almaya hazırlandıklarını duyurdu.
- AKP’nin hukuksuz mahkemeleri bir karar daha aldı. Yerine kayyum atanan Diyadin Belediye Eşbaşkanı Betül Yaşar tutuklandı.
- HDP’nin “Demokrasi Buluşmaları” kapsamında Ulucanlar Cezaevi önünde yapmak istediği açıklamaya polis engel oldu. Veli Saçılık, darp edilerek gözaltına alındı.
- Örnek hukuk sistemi! Anayasa Mahkemesi, ilk kez AİHM kararını tanımadı. Gerekçede ise “AİHM’nin kesinleşmiş kararları bağlayıcı olmakla birlikte, Türk hukukunda yargı mensuplarının tutuklanmasına ilişkin kanun hükümlerinin yorumlanması Türkiye Cumhuriyeti’nin kamu gücü makamlarına ve nihai olarak mahkemelerine ait bir yetkidir. Türk mahkemelerinin ulusal hukuka ilişkin yorumlarının Sözleşme’de güvence altına alınan hak ve özgürlükleri ihlal edip etmediğini incelemek AİHM’nin yetkisinde ise de AİHM’nin ulusal mahkemelerin yerine geçerek ulusal hukuku ilk elden yorumlaması uygun görünmemektedir. Türk hukukundaki kanun hükümlerinin anlamlandırılmasında ve yorumlanmasında Türk mahkemeleri AİHM’ye göre çok daha iyi konumdadır.”
- İdlip’te ortak devriye faaliyetlerini sürdüren Rus ve Türk birlikleri cihatçıların kontrolündeki Ariha’da bombalı saldırıya hedef oldu.
MEVCUT DURUM – SALGININ KONTROLÜ – SAĞLIK ÇALIŞANLARININ SAĞLIĞI
- Dünya genelinde toplam vaka sayısı 13.5 milyona yaklaşırken aktif Covid-19 vaka sayısı 5 milyonu geçti. Bu pandeminin artarak devam edeceğini gösteriyor. Toplam vaka sayısında Rusya dışında Avrupa ülkeleri geri bırakılmaya devam ediyor. Peru ve Şili’nin ardından Meksika da toplam vaka sayısında İspanya’yı geçti. Vaka artışındaki eğilim Güney Afrika ve İngiltere’nin de kısa sürede İspanya’yı geri bırakacağını gösteriyor. Hatırlanacağı gibi İspanya erken dönem pandeminin pik yaptığı ülkeler arasındaydı. İspanya’da toplam vaka sayısının 303 binin üzerinde olmasına karşın yeni vaka sayısında azalış eğilimi (son 24 saatte 666 kişi) sürüyor.
- Küresel olarak iki gün azalma gösteren yeni vaka sayısı artarak yeniden 200 binin üzerine çıktı, son 24 saatte yeni vaka sayısı 218 bin oldu. 4-5 gün gibi kısa sürelerde toplam vaka sayısına milyonlar eklenmesine tanıklık edeceğiz. Dün azalma eğiliminde olan yeni vaka sayısı Brezilya (43 bin 245) ve Güney Afrika (10 bin 496) yeniden artış eğilimine girdi. Yeni vaka sayısında ABD (65 bin 594) ve Hindistan’da (29 bin 842) tırmanış devam ediyor. Benzer artış ölüm sayısında da yaşandı. Dünya genelinde ölüm sayısı yeniden beş binin üzerine çıktı, son 24 saatte 5 bin 413 kişi Covid-19 nedeniyle yaşamını yitirdi. Günlük ölüm sayısı Brezilya’da yeniden binin üzerine çıktı (1,341 kişi). Günlük can kaybı sayısında ABD (935), Hindistan (588), Meksika (485), İran (179), Rusya (175), Peru (175), Güney Afrika (174), Kolombiya (170) ve İngiltere (138) dikkatleri çekiyor.
- Resmi rakamlara göre Türkiye’de 33 gün sonra yeni vaka sayısı binin altına düştü. Son 24 saatte 992 yeni vaka tespit edildi. Covid-19 nedeniyle 20 kişi hayatını kaybetti. Salgına bağlı can kaybı sayısı toplamda 5 bin 400’ün üzerine çıktı. Yeni vaka sayısında azalmanın ardından Erdoğan salgının zirve noktasından döndük açıklamasını yaptı.
- Bakan Koca, Twitter’dan yaptığı paylaşımda kurallara uyan taşıtları tercih edin dedi. Sorumluluk vatandaşa yüklenmeye devam ediyor. Taşıtların kurallara uyup uymadığının kontrolü yapılmayacak mı peki? Toplu ulaşım araçları kamusal denetim kapsamında değil mi? Soruları daha da artırabiliriz. Önlemlerin gevşetilmesi sonrası ‘yeni normalleşme’ döneminde birinci dalga pikini henüz yaşayan Kürdistan’da salgın kontrolünde kamusal önlemleri, yani devletin rolünü göremiyoruz. Otoriterleşme konusunda her adımı atan, önlemlere uymayan vatandaşlara biber gazı sıkmaya devam ederken nüfus hareketliliğin kısıtlanması, temel geçim araçları dışında üretimin durdurulması, toplu yaşam alanlarının kapatılması, ekonomik destek sağlanması, hijyen malzemelerinin temin edilmesi, daha fazla test yapılarak temaslı aranması, hastane başvurularının kısıtlanması, tüm sağlık kurumlarının (özellikle hastanelerin) salgına özgü çalışması vb. birinci dalganın erken yaşandığı dönem tanık olduğumuz önlemlerin hiçbirisinin devreye sokulmadığını görüyoruz. Bu adı konulmamış strateji değişikliğinin gerekçesi açıklanmıyor bile… Olası ikinci dalgada da bu stratejiye mi dönülecek? Yoksa alışageldiğimiz Kürdistan’a yönelik ayrımcı uygulamaların bir parçası mı? Ne Sağlık Bakanlığı, ne medyayı sık kullanan, hemen her konuda görüş paylaşan Bilim Kurulu üyelerinden bu konuda hiçbir söz duyamıyoruz.
- Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu (PFDK), Süper Lig maçlarında sosyal mesafe ve maske kuralına uymayan kulüplere, yöneticilere, antrenörlere ve futbolculara para cezaları verdi.
- Vaka sayısının 262 binin, can kaybının 13 binin üzerine çıktığı İran’da önlemler yeniden sıkılaştırılıyor. Başkent Tahran’da aralarında okullar, kütüphaneler, düğün salonları, camiler, sinemalar ve müzelerin de bulunduğu çok sayıda mekân bir haftalığına kapatılacak.
- ABD’de vaka artışlarının büyük bir bölümü, toplam 100 milyona yakın nüfusuyla ülkenin en kalabalık eyaletleri California, Florida ve Texas’ta görülüyor. Dünya genelinde pazartesi günü açıklanan yeni vakaların yüzde 18’i bu üç eyaletten geldi. Pazartesi günü, bu eyaletlerdeki toplam vaka artışı 30 bin civarında açıklandı. Bunlara ek olarak, özellikle ılıman ikliminden dolayı “Güneş Kuşağı” olarak bilinen güneydeki eyaletlerde de vaka sayıları hızlı şekilde artıyor. Bu eyaletler arasında Arizona, Tennessee ve Mississippi yer alıyor. Ülkenin en büyük eyaletlerinden biri olan California’da, tüm kapalı mekânlara, faaliyetlerin durdurulması çağrısı yapıldı. Barlar, sinemalar, müzeler ve hayvanat bahçeleri de kapatıldı. Eyaletin en büyük şehirlerinden Los Angeles ve San Diego yönetimleri de Eylül ayında okullarda birebir eğitime geri dönüş yapılmayacağını duyurdu.
- Kanada ABD’ye olan sınırlarını kapama uygulamasını uzatıyor. Kanada-ABD sınırının en az 30 gün daha zorunlu olmayan seyahatlere kapalı kalacağı açıklandı.
- Japonya’nın başkenti Tokyo’da da yetkililer, 20 kadar oyuncusunun Koronavirüsü testi pozitif çıkan bir tiyatro oyununu izleyen 800’den fazla seyirciye ulaşmaya çalışıyor.
- Yemen’de doktorlar anlatıyor: Sosyal mesafe çağrıları ‘açlık’ nedeniyle karşılık bulmuyor. Birleşmiş Milletler’e göre dünya üzerindeki en ağır insani krizin yaşandığı Yemen’deki iç savaş beşinci yılına girdi. Ülkenin savaş nedeniyle çöken sağlık sistemi, koronavirüs baskısı ile daha da ezilmiş durumda. Ülkede Covid-19 nedeniyle ne kadar kişinin hayatını kaybettiği bilinmiyor, ancak sağlık örgütleri, meslektaşlarının ölümlerini takip ediyor. Buna göre salgında şu ana dek 60’dan fazla doktor hayatını kaybetti. Birleşmiş Milletler, salgın nedeniyle yavaşlayan yardım faaliyetlerinin hızlandırılmaması halinde çok daha fazla çocuğun açlık tehdidi ile karşı karşıya kalacağı uyarısını yapıyor.
- Sonbahara doğru ikinci dalga senaryoları gündemde. İngiltere’de hükümetin bilim danışmanı Patrick Vallance’ın çağrısıyla, Tıbbi Bilimler Akademisi’nin 37 bilim insanıyla yaptığı çalışmada “makul bir en kötü senaryo” modeli oluşturuldu. Koronavirüs salgınında kışın yaşanacak ikinci dalganın ilkinden daha büyük olabileceği ve 120 bin kişinin daha hastanelerde ölebileceği öngörüsünde bulunuldu. Ocak ve Şubat’ta salgının zirve noktasına çıkabileceği ve bunun sonucunda 24.500 ila 251.000 kişinin daha hayatını kaybedebileceği vurgulandı.
- Başta Hong Kong olmak üzere, Asya’nın kimi bölgelerinde Koronavirüs salgınında ikinci dalga endişesi nedeniyle önlemler yeniden sıkılaştırılıyor. Salgının başında oldukça az vakanın görüldüğü Hong Kong’da, vakaların artışa geçmesi nedeniyle Salı gecesinden itibaren katı sosyal mesafe önlemlerinin uygulamaya konulacağı bildirildi. Çarşamba günü itibariyle Hong Kong’daki Disneyland’ın da geçici bir süre kapatılacağı açıklandı. Filipinler’de de bu hafta Güneydoğu Asya’da günlük vakalarda görülen en yüksek sayıya ulaşılması nedeniyle başkent Manila’nın bir kısmının karantinaya alınacağı belirtildi. Tayland’da ise ikinci dalga endişesi nedeniyle sınır kontrollerinin sıkılaştırıldığı bildirildi.
- İngiltere’de hükümet, 24 Temmuz’dan itibaren marketlerde maskeyi zorunlu hale getiriyor. Maske takmayan kişilere 100 sterline kadar ceza verilebilecek.
- Fransa’da Covid-19 olan bir kadının hastanede sezaryenle alınan bebeğinin, anne karnında korona virüsü kaptığı belirtildi. Mart ayında yaşanan vakaya ilişkin Nature Communications dergisinde yayımlanan araştırmada, ‘bebeklere anne karnında koronanın bulaşabileceğinin’ ilk kez kanıtlandığı belirtiliyor. Londra’daki King’s College’dan profesör Shennan ise İngiltere’de anneleri Covid-19 olan 244 bebeğin doğduğunu, bunların yüzde 95’ine virüs bulaşmadığını söyleyerek, “Kadınlar, hamileliğin kendileri veya bebekleri için Covid-19 konusunda önemli bir risk faktörü olmadığını bilmeli” dedi.
TOPLUMSAL MÜCADELE-SAĞLIK MUHALEFETİ
- Onlarca işçinin salgına rağmen çalışmak durumunda bırakıldığı ve yaşamını yitiren Hasan Oğuz’un çalıştığı yer olan Galataport’ta, Survivor için iş durduruldu. İşçiler, Galataport önünde bir araya gelerek, sömürü mabedini şirin göstermek için şov yapıyorlar dedi.
- DİSK İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Daire Başkanı Seyit Aslan bir basın açıklaması yaparak, Sakarya Hendek’te yaşanan faciaların takipçisi olmaya devam edeceklerini söyledi.
- İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin otobüs işletmesi ESHOT’ta aralarında genel müdür ve yardımcısının da bulunduğu 14 kişide koronavirus belirlenmesi üzerine işçiler tüm birimlerde test yapılması ve önlem alınmasını istedi. İl Sağlık Kurumuna ESHOT çalışanlarına test yapılması için verilen dilekçe reddedilince DİSK Ege Bölge Temsilciliği 3200 işçi adına grev uyarısı yaptı.
- İngiltere’de Öcalan’ın özgürlüğü için kampanya yürüten sendikalar, “Vakit geldi” diyerek, koronavirüs salgını nedeniyle yarın online bir mitingde buluşacak.
YENİ YAŞAM İNŞASI
YERKÜRE Kooperatifi
Mayıs 2019’da kurulan YERKÜRE Kooperatifi kısa öyküsünü şu şekilde anlatıyor: “Bizi buluşturan farklı disiplinlerden taşıdığımız yetkinliklerimizi ve deneyimlerimizi ortak bir fayda yaratmak için birleştirme çabası. Ortak faydadan kasıt, esasen toplumsal fayda. Ekolojik yıkımın önlenmesi, ekonomik, sosyal, kültürel bağlamlarda toplumsal refahın artması gibi evrensel meselelerin çözümüne bütüncül bir perspektifle katkı sağlamak bizim ayırt edici özelliğimiz. Yerküre ve Yerel Çalışmalar ifadelerinin ismimizdeki bir aradalığı da yerküreyi tüm canlı türlerinin evi, yereli olarak görmemizden. Burada ‘yerel’e özel bir vurgu da söz konusu. Küresel sorunların ve bunların yerel sonuçlarının farkındayız; bu bağlamda yerelin bilgisini ayrıca önemsiyoruz ve yerelden çözüm önerileri geliştirmek derdindeyiz.” Kendini, kâr amacı gütmeyen, ortaklarının ihtiyaçlarını ve müşterek çıkarlarını gözeten, faaliyetlerinde toplumsal faydayı ilke edinen sosyal etki odaklı bir girişim olarak gören kooperatif toplumsal ve ekolojik olarak sürdürülebilir yaşamın araçlarını hep birlikte yaratmayı, bu alandaki çalışmalara soluk katmayı hedefliyor. https://yerkure.org/
JİN
- Çorum Müftülüğü ‘şiddet gördüğümde ne yapmam gerekir’ diye soran kadına “Vurursa tepki vermeyin, oradan uzaklaşın. Odanıza çekilin. ‘Nasıl istiyorsan öyle yapayım’ diye olayı örtmeye çalışın, ama uygun zamanda açın. Suçlayıcı dille konuşmayın. ‘Nasıl istiyorsun, bilemedim. Bilsem öyle yapardım’ gibi konuşun” dedi. Verilen cevap biz kadınları şaşırtmadı. Biz kadınlar şiddet gördüğümde ne yapmam gerekir diye soran hemcinslerimize “uygun pozisyonu alıp öz savunmaya geçin, kızkardeşlerinizi haberdar edin. Diyanete ve tüm erk odaklarına karşı öz savunma yaşatır.” diyoruz.
- Kadınlar tüm engellemelere rağmen mücadeleye devam ediyor. Kadınların Kurtuluşu üyeleri, artan kadın katliamları ve İstanbul Sözleşmesi’nin geri çekilmek istenmesine karşı Kadıköy’de eylem yaptı.
- Samsun’da boşanmak isteyen eşini 25 bıçak darbesiyle öldürün erkeğe ‘’tahrik ve iyi hal’ indirimi uygulandı.
- Tutuklu yargıladığı davada savunma yapan HDP eski Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ: “Darbenin üzerinden 4 yıl geçti. Darbe 4 yıl boyunca başarıya ulaşamadı. Ekonomide, sosyal yaşamlarda bu darbenin etkilerini daha fazla görüyoruz. En çok hukuk düzenine yapıldığı ortaya çıktı, hukuk düzenine yapılan darbenin mağdurlarıyız. Başka bir olağanüstü koşulun sonucunu da yaşıyoruz. Pandemi ayrıca siyasi ve toplumsal bir vakaya dönüştü biz cezaevindekiler daha fazla deneyimledik. Bugünkü koşullarda siyaseten de fiziksel de olağan seyretmiyor” Mahkeme tutukluluğun devamına karar verdi.
- İstanbul Sözleşmesi: LGBTİ paravan, asıl dert kadın-erkek eşitliği- Burcu Özkaya Günaydın “toplumun her kesiminden kadının hukuki güvencesi olan İstanbul Sözleşmesi’ni muhafazakar kadınlarla konuştu.
- Berrin Sönmez İstanbul Sözleşmesi aleyhine örgütlenmelerin 2013 yılına dayandığını belirtiyor. Sözleşmeye karşı çıkan kesimin toplumsal cinsiyet kavramını cinsiyetsizleştirme olarak gördüğünü ve yine bu kesimin kadın-erkek eşitliği alerjisi olduğunun altını çizen Sönmez, İslam’ın özünde eşitlik olduğunu belirterek İslam’da eşitlik her alanda var. Cami kadınların da camisidir. Sosyal alanda da kadın-erkek eşittir. Kast sistemine karşıdır zaten. Biyolojik farklılığa fıtrat deyip eşitliğe karşı çıkıyorlar. Oysa inanç, iç güdü, libido her şey fıtrata dahildir” diye konuştu. https://www.gazeteduvar.com.tr/kadin/2020/07/15/istanbul-sozlesmesi-lgbti-paravan-asil-dert-kadin-erkek-esitligi/
SİYASAL SAĞLIK – EKOLOJİK SAĞLIK
- Bırakınız Boğulsunlar-Naomi Klein (Naomi Klein’ın 5 Mayıs 2016’da Londra’da yaptığı Edward Said konuşmasına dayanarak London Review of Books’a yazdığı makaleden)
- “Çevreciliğin Said’e bir burjuva oyun alanı gibi görünmesinin altında başka sebepler de var. İsrail devleti ulus-inşası projesinin üzerini oldum olası yeşil bir cilayla örtmüştür – Siyonizm’in “toprağa dönüş” biçimindeki öncü ethos’unun ayrılmaz unsurlarından biridir bu. Bu bağlamda da, özellikle ağaçlar, toprak gaspının ve işgalin en etkili silahlarından biri olagelmiştir. Yerleşimlere ve sadece İsrail yurttaşlarının kullandığı yollara alan açmak için sökülen sayısız zeytin ve fıstık ağacından bahsetmiyoruz sadece. Bostanların ve Filistin köylerinin üzerine kurulan çam ve okaliptüs ormanları da buna dahil; en vahim örneklerden biri, “Çölü Yeşillendirme” şiarıyla 1901’den beri İsrail’de, çoğu, bölgenin doğal örtüsüne yabancı türlere ait 250 milyon ağaç dikmekle övünen Yahudi Ulusal Fonu. Yahudi Ulusal Fonu, orman ve su yönetimiyle, park ve bahçelerle ilgilenen hükümet dışı bir çevre kuruluşu olarak lanse ediyor kendini. Gelin görün ki, İsrail devletindeki en büyük özel toprak sahibi de bu kurum, üstelik bir dizi hukuki davayla karşı karşıya olmasına rağmen Yahudi olmayanlara toprak satmayı veya kiralamayı hâlâ reddediyor.”
- “Fosil yakıt için gözden çıkarılan bölgeler bütün dünyaya yayılıyor. Her yıl büyük Exxon Valdez sızıntısına eşit miktarda petrolle zehirlenen Nijer Deltası’nı düşünün. Nijerya devleti tarafından katledilen yazar Ken Saro-Wiwa, bu süreci “ekolojik soykırım” olarak nitelendirmiş, topluluk liderlerinin idam edilmelerinin “Shell adına” yapıldığını öne sürmüştü. Bu tür dramatik olaylar yaşanmadığında bile, kaynakların bu şekilde çıkarılması, toprağa ve suya ciddi zarar vererek belli yaşam tarzlarının sonunu getirdiği, toprağa bağlı kültürleri yok ettiği için ağır bir şiddet biçimi anlamına geliyor. Yerli halkları kültürlerinden koparmak Kanada’nın devlet politikasıydı – çocukların zorla ailelerinden alınıp, anadillerinin ve kültürel pratiklerinin yasaklandığı, fiziksel ve cinsel tacizin yaygın olduğu yatılı okullara gönderilmesiyle hayata geçirilen bir uygulamaydı bu. Son dönemde yayınlanan bir hakikat ve uzlaşma komisyonu raporunda bu süreç “kültürel soykırım” olarak niteleniyor. Topraktan, kültürden, aileden zorla koparılmanın yarattığı travma, bugün Kanada’nın ilk yerli halklarına mensup toplulukları paramparça eden umutsuzlukla doğrudan bağlantılı.”
- “Suriye’nin sınır şehirlerinden Deraa’nın, kuraklık hattının tam üzerinde bulunduğuna dikkat çekiyor. İç Savaş öncesinde ülkenin gördüğü en şiddetli kuraklık Deraa’yı vurmuş ve muazzam sayıda çiftçinin şehri terk etmesine sebep olmuştu. Burası, aynı zamanda Suriye ayaklanmasının başladığı yerdi. Gerilimin kriz aşamasına gelmesindeki tek etmen kuraklık değildi elbette. Fakat, kuraklık yüzünden 1,5 milyon insanın evini terk etmek zorunda kalmasının krizdeki payı yadsınamaz. Su ve ısı stresi ile askerî çatışma arasındaki bağlantı, kuraklık hattında tekrar tekrar karşımıza çıkan bir örüntü: Libya’dan Filistin’e, Filistin’den Afganistan ve Pakistan’ın en kanlı savaş alanlarına kadar, tüm bu hat boyunca, kuraklık, su kıtlığı, kavurucu sıcaklık ve askerî çatışmanın izlerini taşıyan yerlere rastlıyoruz.”
- “İklim değişikliği eninde sonunda tüm insanlığı tehdit edecek olsa da, kısa vadede ayrım gözettiğini, her zaman ilk önce ve en şiddetli şekilde yoksulları vurduğunu biliyoruz: ister Katrina Kasırgası sırasında New Orleans çatılarında terk edilenler olsun, ister Birleşmiş Milletler’in verdiği rakamlara göre Güney ve Doğu Afrika’da kıtlıktan dolayı açlık tehdidiyle karşı karşıya olan 36 milyon insan” https://www.e-skop.com/skopbulten/birakiniz-bogulsunlar/2971
- Mezopotamya Ekoloji Hareketi (MEH) aktivisti Selman Karasu: bölge coğrafyası “eko-kırım politikası” tehdidi altında.
“Eşsiz güzelliğe sahip bölge kentlerinin coğrafyası son yıllarda baraj, HES, köprü, yol, karakol ve kalekol inşaları ile yıkım ve tehdit altında. Hasankeyf gibi binlerce yıllık geçmişe sahip bir insanlık mirası Ilısa Barajı’nın suları altında bırakılırken, diğer yanda inşa edilmeye devam edilen karakol ve kalekollar ile ağaç kıyımına devam ediliyor. Son dönemde özellikle Diyarbakır ve Şırnak başta olmak üzere bölgenin birçok kentinde yürütülen askeri operasyonlar sırasında ormanlar ateşe verildi, karakolların etrafındaki ağaçlar bilinçli olarak yakıldı”
“Bölge doğasına yönelik saldırıların Cumhuriyet tarihi boyunca farklı düzeylerde devreye konuldu, askeri mantık içerisinde bu yola başvuruldui. 2015 yılından sonra yeniden çatışmalı sürece dönülmesiyle orman yangınları arttı, özellikle Lice, Bingöl, Bagok Dağı, Cudi Dağı ve Dersim başta olmak üzere birçok bölgede, buraların “özel güvenlik” alanları olması nedeniyle net bir ölçüm yapamasalar da binlerce hektarlık ormanlık alanı yok edildi Aynı alanlar hemen her yıl yeniden yakılıyor.”
“Tüm bu saldırılar rant temelli gelişen çevre tahribatları mı? Yoksa ideolojik bağlamı olan ve sistematik olarak devreye sokulan politikaların sonucu açığa çıkan, eko-kırım mı? Genel tabloya bakıldığında ikinci seçenektir. Yani ideolojik bağlamı olan yoğunlaşmış bir eko-kırım ile karşı karşıyayız” http://mezopotamyaajansi22.com/tum-haberler/content/view/103772
GÖRÜŞLER
- Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi Üyesi Dr. Halis Yerlikaya bölgedeki vaka artışlarını ve ne yapılması gerektiği konusunda Evrensel gazetesine açıklamalarda bulundu. Yeniden açılımın yanlış olduğu, salgının hâlâ sürdüğü ve tehlike geçmedi uyarılarının dinlenmediği hatırlatmasında bulunan Yerlikaya “Ne yazık ki söylediklerimiz doğrulanmış oldu. Ama dikkate alınmadık. Bölgede 1 Haziran sonrası yeniden açılmayla birlikte çok ciddi şekilde vaka artışları oldu” ifadelerini kullandı. Hatta bu uyarıları yapan Van, Urfa ve Mardin’deki TTB yöneticileri hakkında soruşturmalar açıldığını belirten Yerlikaya, vaka artışlarında vatandaşı suçlayan yaklaşımı da eleştirerek “Tabii ki vatandaşların maske, hijyen ve fiziki mesafe kurallarına uyması gerekiyor. Biz de bu konularda vatandaşı uyarıyoruz. Ama bu yetmez. Sorumluluğu vatandaşa atarak pandemiyle mücadele edilemez” dedi. “Kovid-19 yoksulların hastalığı. Bölgede yoksulluk çok daha fazla. Kalabalık aile yapısı da virüsün yayılmasında diğer bir etkili faktör. Tüm bu faktörlerin etkisiyle bölgede vaka sayılarında ciddi bir artış yaşandı” ifadelerini kullandı.
“İL BAZINDA ÖNLEMLER ALINMALI” 1 Haziran sonrası tedbirlerin birdenbire ve hızlı gevşetilmesi sonrası ‘Normalleşme’ sürecinin sonuçlarının vaka artışlarına neden olduğunu ifade eden Yerlikaya “İstanbul gibi illerde vakalar bize göre bir ay öndeydi. Normalleşmeyle birlikte batıdan bölgeye gelen insanların yarattığı hareketliliğin etkisi de yaşandı” dedi. Öte yandan pandemiyle mücadelede her yerde aynı tedbirlerin alınmasıyla yol almanın mümkün olmadığını çünkü her il ve bölgenin kendine özgü toplumsal koşulları ve sosyolojik yapısına uygun önlemler alınması gerektiğine dikkati çeken Yerlikaya “Ama baktığımızda hemen her yerde aynı tedbirler alındı” ifadelerini kullandı. Epidemiyolojik veriler ışığında vaka artışlarının fabrika eksenli mi, yurt dışı kaynaklı mı, yoksulluk nedeniyle mi yaşandığına bakılmaksızın merkezi kararlarla yürütülmesini eleştiren Yerlikaya “Pandemiyle mücadele süreci dinamik bir şekilde yürütülmeliydi ama süreç günü kurtarma anlayışıyla yürütüldü” diye konuştu.
EKLER
- İnsanlık Tarihinin Epidemisi: Nefret Suçları ve HIV ile Yaşayan Bireyler – Esra Erin
Nefret suçunun insanlık tarihinin epidemisi diye anılacak kadar “kadim” bir tarihi olsa da nefretin bir virüse, bir hastalığa yöneltilmesi insanlığın o kadar da eski olmayan ancak günümüze kadar uzanan icatlarından. Cüzzam, veba, frengi ile başlayan sağlığa yönelik damgalama günümüzde kanser hastalarına, herhangi bir cilt hastalığına sahip olan kişilere veya dikkat çeken fizikî bir engeli bulunan kişilere kadar uzanıyor. Koronavirüsün sosyal ilişkilerle kolaylıkla bulaşan bir virüs olduğu göz önüne alındığında bu nefret ve ayrımcılık silsilesinden kurtulamayacağını düşünsem de bu yazıda bilimsel olarak tüm bulaş yolları bilinmesine ve sosyal ilişkilerle bulaşının mümkün olmadığının bilinmesine rağmen bugünlerde koronavirüs ile sık sık karşılaştırılma yanlışına düşülen HIV’e ve HIV’in toplumsal boyutuna ilişkin bir ön bilgi verildikten sonra HIV ile yaşayan bireylerin sıklıkla karşılaştıkları hak ihlalleri ve maruz kaldıkları nefret söylemleri açıklanmaya çalışılacaktır. https://www.birikimdergisi.com/guncel/10202/insanlik-tarihinin-epidemisi-nefret-suclari-ve-hiv-ile-yasayan-bireyler
- Yurtta inşaat, cihanda inşaat!- Bahadır Özgür
“Elbette Türkiye’nin dış siyaseti sadece inşaat üzerinden okunamaz. Ancak bölgesel arzuların ekonomi politiğine bakıldığında, ‘yerli ve milli’ karakteriyle inşaatın tarihsel olarak sermaye ihracının da merkezinde yer aldığı aşikar. AKP ile başlamayan ama onunla çok daha gelişen, merkezileşirken tabana da yayılan inşaat sermayesi, ekonomik sıkıntıların ağırlaştığı dönemde pazarlara tutunmak zorunda. Bir dönemler yüzde 50 payı bulan Libya, bu bakımdan inşaatçının şu anda en önemli ‘umut ışığı’ gibi görünüyor.” https://www.gazeteduvar.com.tr/yazarlar/2020/07/14/yurtta-insaat-cihanda-insaat/
- COVID-19 DÜNYADA VE TÜRKİYE’DE HANGİ AŞAMADA? Yeni eylem planları şart https://birartibir.org/siyaset/782-yeni-eylem-planlari-sart
- Hasankeyf’in baraj suları altında bırakılmasıyla kültürel hafızanın silinmek istendiğine dikkati çeken ekolojist Ertuğrul Barka, “Uygarlığı, 50 yıl ömrü olan bir baraj için yok etmek insanlığın neresine sığar” diye sordu.
“Eskiden Kula evleri, Safranbolu evleri ve Sakız evleri vardı. Bunları kişiliksizleştirip TOKİ ve beton ormanına döndürdüler” diyen Barka, günümüzde her kentin girişinin birbirine benzetildiğini belirtti. Şehirlerin kişiliklerinin kaybolduğunu dile getiren Barka, “Ülkenin de kişiliği kayboldu. Bu ülke Hasankeyf’i yok ederek esasen kendi kişiliğini kaybetti. Eninde sonunda kültürel enkazın altında kalacaklar. 12 bin yıllık bir kültürel mirası, tarihi, uygarlığı 50 yıl ömrü olan bir baraj için yok etmek insanlığın neresine sığar? Hasankeyf’te mesele elbette ekonomik değil. Mesele politik ve askeri amaçlar içindir. Hem coğrafyayı hem de yaşamı yok ediyorlar ve birilerine peşkeş çekiyorlar. Devlet partilerinin ortaklaştığı siyasettir bu. Hasankeyf’i sular altına bırakınca insanları doğalarından koparıp bu kentlere göç ettiriyorlar” dedi. Barka, son olarak, “Hasankeyf’le ve Karadeniz’i bir arada düşünmemiz lazım ve ortaklaştırmamız gerek” http://mezopotamyaajansi22.com/tum-haberler/content/view/103770