KORONA 7 GÜNLÜK 31 MAYIS-6 HAZİRAN 2021
Fotoğraf, oyun koruyucu ve oyun bozucu diyalektiğinde gelişiyor. Oyun koruyucu olarak kendilerini görenler, kimin oyun bozucu olacağına da basın, kolluk ve hukuk gücünü kullanarak belirliyor. Bu şekilde herkesin koşulsuz şartsız itaat etmeleri beklentisi içindeler. Bu beklenti, bugüne kadar hizmet ettikleri neoliberal politikaların ortaya çıkardığı çözülmesi imkânsız yıkımların sonuçlarını da kişiye ya da topluma indirgeniyor. Ekmek bulamıyorsan iş beğenmiyorsundur, doğayı talan edip yıkana karşı duruyorsan terörist oluyorsundur, yaşam koşullarını pahalı buluyorsan şükretmiyorsundur, anadilinde eğitim talep ediyorsan dilin pedagojiye uygun değildir… Oyun bozucular listesini ve eylemleri uzattıkça uzatabiliriz. Kriminalize ettikleri bu durumların asla asli unsuru olarak kendilerini görmek istemiyorlar, istemeyeceklerdir.
Bir buçuk yıla yakındır toplumsal sağlığı önemsemeyen bir yerden salgınla mücadele, bir balyoz olup toplumun yaşadığı krizi derinleştirip topluma şekil verme aracına dönüştü. Ve bu hal ülkedeki siyasal islamın neoliberal politikalarının iflasının ortaya çıkmasını ve toplumda bastırılmasına sebep oluyor. Tüm bu krizlerin yaşadığı toplumda oyun koruyucu, bize canlı yayında kendi aşından bahsediyor. Sağlık bakanlığının verilerine göre 1. doz aşı uygulanan kişi sayısı 17.445.873 yaklaşık olarak toplam nüfusun yüzde 15, 2. Doz uygulanan kişi sayısı 13.016.129 toplam nüfusun yüzde 11’ine denk düşüyor.( aktif aşılanma yapıldığı için bu rakamlar değişebilir) Toplum sağlığı için hala toplumun büyük bir kısmı aşı olmamışken Cumhurbaşkanı 85 milyon insanına ne kadar değer verdiğini ve onlar için 3. doz aşısını da yaptırdığını ilan etti. 85 milyon olarak da hepimizin ihtiyacı olan bu derinleşmiş toplumsal krizde, Sayın Cumhurbaşkanın 3. doz aşı yaptırmasıydı. Bu düzenin bu şekilde sürmeyeceği, derinleşmiş krizin sürdürülebilirliğinin asgari seviye düştüğü gün gibi ortadayken; buna sebep olanlara bir maliyet çıkarmanın vakti geldi.
Talep edenden çıkarak kendi özgün, özgür gündemimizi oluşturmalıyız. İnşacı bir bakış açısıyla öncelikle dayanışmayı gerçek, hakiki, sürdürülebilir hale getirmek gerekir. Yoksullaşmaya karşı iş imkânı yaratmalıyız. Somut örgütlenmeyi gerçekleştirerek sınıflar, gruplar ve siyasetler arası ittifakı geliştirmeliyiz. Mücadeleyi süreğenleştirmeliyiz. Mutlaka ama mutlaka mevcuda dair maliyet çıkarmak gerekecektir.
[su_box title=”MEVCUT DURUM ” style=”glass” box_color=”#185c8e” radius=”1″][/su_box]
Salgın yönetilemiyor! Emekçiler, ötekileştirilenler ölmeye devam ediyor! Sağlık emekçileri tükeniyor, hayatını kaybediyor!
Sosyal cinayete dönüşen pandemi ölümlerine karşı öfke büyüyor. Yanlış sağlık politikaları ve salgın mücadelesine karşı yaşam hakkını savunmak için demokrasi güçleri harekete geçiyor.
***
Batman’da görevli doktor anne babanın çocukları 8 yaşındaki Toprak Kılınç, Covid-19 sonrası gelişen yeni rahatsızlık nedeniyle tedavi gördüğü hastanede vefat etti. Korona virüsünü yenen Kılınç’ta 4 hafta sonra bölgesel kas-iskelet sistemi ağrısı olarak bilinen miyofasiyal ağrı sendromu (MAS) gelişti.
***
Düşüş eğiliminde olsa da Covid-19 pandemisi sık görülmeye, sık öldürmeye ve yaşamı altüst etmeye devam ediyor. Toplam vaka sayısı 173 milyon 711 bin 551 kişiye yükselirken Covid-19 nedeniyle hayatını kaybedenlerin sayısı 3 milyon 736 binin üzerine çıktı. Aktif hasta sayısı 13 milyon 152 bine geriledi.
Covid-19 vakalarının kıtalara göre dağılımında Asya kıtası zirvedeki yerini sürdürdü. Asya kıtasında toplam vaka sayısı 52 milyon 290 bine dayandı. Asya kıtasında ilk üçü Hindistan (28.8 milyon), Türkiye (5.3 milyon) ve İran (3 milyon) paylaşıyor. Asya kıtasını Avrupa (46.9 milyon), Kuzey Amerika (40 milyon, 34.2 milyonu tek başına ABD’ye ait), Güney Amerika (29.6 milyon) ve Afrika (4 milyon 952 bin) izledi.
Pandemiye bağlı ölümlerde de Avrupa 1 milyon 78 binin üzerinde can kaybı ile zirvede yer alıyor. Bu kıtayı Kuzey Amerika (902 bin), Güney Amerika (914 bin), Asya (708 bin) ve Afrika (132 bin) izliyor. Peru ölüm sayısını güncelleyince ölümlerin yüz bin kişinin üzerinde olduğu ülke sayısı dokuza yükseldi: ABD (612 bin), Brezilya (473 bin), Hindistan (347 bin), Meksika (229 bin), Peru (186 bin), İngiltere (128 bin), İtalya (126 bin), Rusya (123 bin) ve Fransa (109 bin).
Küresel düzeyde yeni vaka bildirimi 400 binin altına düştü, son 24 saatte 399 bin 69 kişi Covid-19’a yakalandı, 9 bin 273 kişiye Covid-19 nedeniyle hayatını kaybetti. Hindistan’da yeni vaka bildiriminde düşüş devam ediyor. Türkiye ilk 10 ülke arasında değil. Pandemi Asya ve Latin Amerika’ya yerleşti. Ülkelere göre yeni vaka sayısı şöyle: Hindistan (114.5 bin), Brezilya (65.5 bin), Kolombiya (29 bin), Arjantin (23.6 bin), ABD (11.6 bin), Rusya (9.1 bin), Şili (8.9 bin), Malezya (7.5 bin), Filipinler (7 bin) ve Fransa (67 bin).
Not: Dünya ve Türkiye Covid-19 istatistiklerini Worldmeter sitesine göre vermeye devam ediyoruz. Her gün paylaştığımız veri bir gün önceye ait olup ülkelerin bildirimlerine göre şekilleniyor. Veriyi her gün sabit saatte (sabah 06.00) alıyoruz.
***
Türkiye’de 17 Mayıs ve 1 Haziran ‘’kademeli normalleşme’’ denilerek önlemler gevşetilmesine rağmen salgın henüz kontrol altına alınabilmiş değil. Son 24 saatte yeni vaka sayısı 6 bin 126 kişiye Covid-19 nedeniyle hayatını kaybedenlerin sayısı 92 kişiye geriledi. Turkuaz tabloda eleştirilere rağmen ısrarla yer verilen yeni hasta sayısı 542 kişi. Toplam vaka sayısı 5 milyon 283 bine yaklaşırken toplam can kaybı ise 48 bin 68 kişiye yükseldi. Günlük test sayısı 216 bine indi. Turkuaz tabloda aktif hasta sayısı yer almıyor. Günlük aktif hasta sayısını Worldmeters’dan paylaşmaya devam ediyoruz.
Türkiye’de dün aktif hasta 80 binin altına inerek 79 bin 755 kişiye geriledi. Bulaştırma potansiyeli yüksekliği dikkate alındığında aktif hasta sayısının hala oldukça yüksek olduğunu hatırlatmak isteriz. Ağır hasta sayı 1,147 kişi, azalma eğilimi devam ediyor. Buna rağmen aktif vaka sayısının gerilemesi ile ağır hasta oranımız %1.4’e yükseldi, bu oran dünya ortalamasının iki buçuk katı! Yüksek ölüm hızının yüksek ağır hasta oranı ile ilişkili olduğunu, ölümlerin yüksek hızda devam edeceği uyarısını ısrarla vurguluyoruz.
***
Erdoğan, partisinin MKYK toplantısında 21 Haziran’dan sonra tedbirlerin yeniden gözden geçirileceğini söyledi.
***
Hollanda’da Coronavirus (Covid-19) önlemlerine ilişkin gevşemenin ikinci adımı bugün yürürlüğe girdi. Tiyatro, sinema, müze ve restoranlar yeniden açıldı. Yoğun talep nedeniyle hafta sonu Hollanda’daki tiyatrolarda bütün biletler satıldı. Ülke genelindeki yıldızlı restoranlarda da, rezervasyonlar tamamen doldu. Hollanda hükümetinin aldığı karar uyarınca, Covid-19 önlemlerine ilişkin gevşemenin üçüncü adımı, Cumartesi günün ilk saatlerinden itibaren yürürlüğe girdi. Vaka sayılarındaki düşüşün devam etmesi durumunda Hollanda’daki gevşemenin 4. adımı 30 Haziran’da yürürlüğe girecek ve hayat büyük ölçüde normale dönecek.
AŞI TARTIŞMALARI
Bir çok ülke yurttaşlarının yarısını aşılarken Dünya Sağlık Örgütü, Afrika’da Covid-19 vakalarında yüzde 20 artış olduğu halde kıtaya aşı sevkiyatının durma noktasına geldiğini bildirdi. DSÖ’nün açıklamasında, yaklaşık 20 Afrika ülkesinin elindeki dozların üçte ikisinden fazlasını tükettiği hatırlatılarak, dünya nüfusunun yüzde 24’ü en az 1 doz aşı olmuş iken, Afrika’da nüfusun sadece yüzde 2’sinin aşı yaptırabildiği vurgulandı.
***
Sinovac CEO’su Yin Weidong, Türkiye’de de kullanılan CoronaVac aşısının Çin’de 3-17 yaş aralığı için acil kullanım onayı aldığını duyurdu. Yin Weidong, üçüncü doz takviye aşısı denemelerinde Faz-2’nin tamamlandığını söyledi. Üçüncü dozu olduktan sonra bir hafta içerisinde katılımcılarda antikor seviyesinin 10 kat arttığı, yaklaşık iki hafta içinde ise antikor seviyesinde 20 kat artış görüldüğü belirtildi.
***
Almanya’da 7 Haziran Pazartesi gününden itibaren, koronavirüse karşı yapılan aşılarda öncelik uygulaması kaldırılarak, 12 yaş ve üzerinde olan herkesin aşı olması mümkün olacak. Aşı merkezlerinin yanı sıra doktor muayenehanelerinde ve işletmelere bağlı hekimler tarafından aşı yapılabilecek. Robert Koch Enstitüsü’nün verilerine göre, 4 Haziran’da Almanya’da 780 binden fazla doz aşı yapıldı. Yaklaşık 17 milyon 241 bin kişinin aşılandığı Almanya’da nüfusun yüzde 20,7’sinin aşısı tamamlandı. Yaklaşık 38 milyon 800 bin kişi de en az bir doz aşı oldu. Bu nüfusun yüzde 45,4’üne tekabül ediyor.
***
Çinli bilim insanları, Covid-19 salgınına karşı geliştirdikleri “intranazal” yani burundan sprey şeklinde tasarlanan aşıda artık son aşamaya gelindiğini duyurdu.
***
Belçika’da covid-19 mücadele kapsamında, 16-17 yaşındaki gençlerin aşılanmasına karar verildi.
***
Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi Üyesi Dr. Halis Yerlikaya, aşılamada yetersiz kalınması halinde bölgede yeniden vaka artışı yaşanabileceğini söyledi.
***
İlaç devlerinin patent inadı yoksul insanları öldürüyor – Jayati Ghosh
Milyonlarca insanın ölümüne neden olan salgına rağmen patent inadından vazgeçmeyen büyük ilaç şirketleri, aşılardan sağladıkları gelirle kasalarını doldurmaya devam ediyor. Onlar zenginleşirken dünyada her gün yüz binlerce insan hayatını kaybediyor. Şirketler ve zengin hükümetler kârı, insan haklarına tercih ediyor.
Oxford Üniversitesindeki kamu kaynaklı laboratuvarda geliştirilen AstraZeneca aşısını ele alalım. Orijinal dağıtım modeli aşıyı her üreticiye ücretsiz sunacak bir açık lisans modeliydi. Buna rağmen, Oxford’a sağlıkla ilgili araştırmalar için 750 milyon dolar bağışta bulunan Gates Vakfı, AstraZeneca’yla farmakoloji devine imtiyaz hakkı veren münhasır bir aşı anlaşması imzalamak konusunda üniversiteyi ikna etti. Firma pandemi süresince aşıdan kâr elde etmeme sözü vermekle birlikte, doz rekabeti ve sözleşmelerde şeffaf olmayan hükümler sayesinde, bildirilen aşı fiyatlarını doz başına 2,19 dolar ile 40 dolar arasında geniş bir skalada tutmayı başardı. Covid-19 aşıları üreten büyük ilaç firmaları, zaten bilgi üzerinde kurdukları tahakküm nedeniyle suni olarak yaratılan kıtlıktan kaynaklı olarak 2021 yılında büyük süper-kar öngörülerinde bulunuyorlar.
https://www.birgun.net/haber/ilac-devlerinin-patent-inadi-yoksul-insanlari-olduruyor-347360
[su_box title=”SİYASAL VE EKOLOJİK SAĞLIK ” style=”glass” box_color=”#073D01″ radius=”1″][/su_box]
Aynı gemide değiliz. Sağlık bakanlığının verilerine göre 1. ve 2. Doz aşının yapıldığı toplam kişi sayı 30 milyon civarı olmasına rağmen, AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan üçüncü doz aşı olduğunu itiraf etti.
***
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi (İSİG): Mayıs ayında en az 232, yılın ilk beş ayında en az 972 işçi hayatını kaybetti. Pandemiye rağmen her gün çalışmak zorunda olan emekçiler, emeğinin karşılığını canıyla ödemek zorunda kalıyor. İSİG’ in yaptığı açıklamada “Mayıs ayında önce ‘tam kapanma’ sonra ‘kısıtlamaların esnemesi’ denirken Türkiye’de her gün çalışmak zorunda olan milyonlarca işçi için değişen bir şey olmadı. Kapanma döneminde e-Devlet üzerinden 3 milyon 21 bin 778 ‘Çalışma Muafiyet İzni Belgesi’ düzenlendi. İşçiler, toplu taşımada, fabrikalarda, şantiyelerde, depolarda, marketlerde, atölyelerde, tarlalarda, bürolarda çalıştı, çalışmak zorunda bırakıldı. İfadeleri yer aldı.
***
“Aşı takvimini ben yapacak olsam… önceliğim öğretmen ve öğrencilerdir!” – Can Kartoğlu
TTK’nin genç maden işçisi anlatıyor: “Elbette önce sağlık emekçileri. Sonra… Ülkede her ne kadar işçi sayısı çok olsa da öncelik eğitime verilmeliydi. Eğitimci ve öğrencilerin aşılanması gerekli. Üretim yapmamak bir şekilde telafi edilir. Eğitimin bu kadar süre aksatılmasını kabul edemem. Zaten nitelikli bir eğitim yoktu. Hâl böyle olunca önceliğim öğretmen ve öğrencilerdir.”
Tek giriş ve çıkış mekânı kuyular olan ve ocağa “kafes” denilen asansörler aracılığıyla inilen yine aynı kafesle çıkılan madende mesafe kuralına uymak mümkün müdür? “Madende mesafe kuralına nasıl uyulsun?” diyor genç işçi. Ahmet Öztürk, her müessesedeki her kuyunun kapasitesinin farklı olduğunu, bu sayının 20 ile 100 arasında değiştiğini söylüyor. “İşveren giriş ve çıkışlarda asansörlere binecek işçi sayısına kısıtlama koysa bile işçiler genellikle buna uymaz. Bir kafes süresi aşağıda kalmak kimi zaman çok daha tehlikeli olabilir. Maden işçileri buldukları ilk fırsatta bu yüzden gün yüzüne çıkmak ister” diyor.
Genç işçi “Dar bir galeride en az üç kişi aynı yerde çalışmak zorunda kalıyoruz. Öksürüp hapşıran biri karşısında kapalı ve havasız bir ortamda kendinizi nasıl koruyabilirsiniz ki?” diye soruyor.
Madende mesafenin nasıl mümkün olmadığını genç işçi şöyle anlatıyor: “Dolaplarımız dip dibe fakat bunun bir önemi yok. Dolapları ayırsak, kafeste yan yanayız, kafeste mesafe uygulasak faytonlarda yan yana oturuyoruz, faytonu ayırsak çalıştığımız yerlerde… Tertipler açık havada alınıyor. İyi… Fakat madene indikten sonra bunun da pek bir önemi yok.”
Özel ocakta çalışan işçi “İşsiz kalmak, salgından da beterdi bizim için” diyor. TTK’de çalışan genç işçiyse: “Bir yandan çalışmak zorundasın bir yandan da virüsten korunmak.” Salgından çok işsiz kalmaktı korkuları. Bir korku daha yaşıyorlardı… madene inerken değil de madenden çıkarken başlıyordu bu korku. Ya evdekilere virüs taşırlarsa? Çünkü hepsi birer birer bu hastalığı kapmışlardı. Bazıları ikinci defa hasta oluyorlardı. Düzenli test yoktu. Ancak semptom gösteren işçilere test yapılıyordu. Kimi zaman belli sayıda işçiye tarama testi yapılıyordu. Bu şekildeki testlerin sonucu da kamuoyuna yansıdığı gibi, 3-4 gün sonra ancak açıklanıyordu. Sonuç pozitifse de sonucun açıklanmadığı zaman diliminde işçiler madende çalışmayı sürdürüyordu.
yazının tamamı https://sendika.org/2021/06/asi-takvimini-ben-yapacak-olsam-onceligim-ogretmen-ve-ogrencilerdir-621076/
***
Birleşmiş Milletler(BM): Mayıs ayında gıda fiyatları son 11 yılın en yüksek artışını yaşadı. BM Gıda ve Tarım Örgütü Gıda Fiyatları Endeksi, dünyanın dört bir yanından, geniş bir ürün yelpazesindeki fiyatları izliyor. Bu endeks ise son 12 aydır düzenli olarak artıyor. Fiyatlarda yaşanan artışlarda gıda üreticilerinin pandemi döneminde üretim, istihdam ve ulaştırmada yaşanan kesintilerden etkilenmesi ve maliyetlerin yükselmesi sebepler arasında gösteriliyor. Uzmanlar ise yüksek talep ve düşük üretimin, dünya ekonomilerinin kapanma önlemlerinden çıkmaya hazırlandığı bir zamanda enflasyonu küresel düzeyde artıracağından kaygılı.
***
Erzurum‘daki Ayvalı Barajı’nda su seviyesi son yılların en düşük seviyesini gördü. Doluluk oranının yüzde 66,28’e gerilediği baraj gölünde, su altında kalan evler ve karayolu gün yüzüne çıktı. Arazisinin yüzde 15,17’sinde tarım yapılan Erzurum, kurak geçen nisan ayından sonra mayıs ayında da beklenen yağışı alamadı. Normalde, mayıs ayında metrekareye ortalama 72 kilogram yağış düşen kente, bu yıl 10 kilogram yağış düştü. Son yılların en kurak günlerini yaşayan kent ve çevresinde bulunan birçok nehir ve göl kurudu. Barajlardaki su seviyelerinde de önemli miktarda düşüş yaşandı.
***
Gözümüzün önünde, adım adım büyük bir cinayet işlendi. Dünyanın en genç, en bereketli, en ilginç denizlerinden Marmara taammüden öldürüldü. Birkaç aydır yoğunlaşarak, gitgide yayılarak suyun yüzeyini ve derinlerini saran müsilaj, ya da balıkçıların deyişiyle deniz salyası, ölümün ilanı oldu.
https://www.birartibir.org/ekoloji/1170-cesedin-curumesidir-bu%20
***
Denizli’de Güzelpınar köylüleri taş ocağına karşı direnişini sürdürüyor. İmza toplayıp Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğüne teslim eden köylüler, taş ocağının faaliyete başladığını görünce. Önce toplu halde taş ocağı önüne, ardından Denizli Valilik binası önüne yürüdü. Vali ile görüşmek isteyen köylüler bina önünde oturma eylemi yaptı. Köylülerin 2 saati aşan direnişi sonunda Vali Muğla da bulunduğu toplantıdan ayrılıp köylüler ile görüşmek üzere valilik binasına döndü. Bölgenin kekik merkezi olan Güzelpınar da, taş ocağı tozu nedeniyle köylülerin geçim kaynağı olan kekik tarlaları kurumaya başladı.
***
Beyin yiyen amiplerin sayısını artıyor. Güney Florida Üniversitesi bulaşıcı hastalıklar uzmanı Prof. Dr. Sandra Gompf, “et yiyen bakteri” olarak da bilinen tuzlu su bakterisi Vibrio vulnificus ve tatlı sulardaki Naegleria fowleri gibi tehlikeli patojenlerin, küresel ısınma sonucunda, sıcaklığı artan göl, nehir gibi tatlı suların etkisiyle artabileceği konusunda bilim insanlarının daha fazla endişelenmeye başladıklarına dikkat çekti. Son 10 yıldaki vaka sayısının tahmin edilenden daha fazla olduğunu belirten uzmanlar, küresel ısınma ile bu durumun daha da artabileceğini kaydetti. Beyinde enfeksiyona yol açan ve genellikle ölümcül olabilen, mikro ölçekli ve tek hücreli Naegleria fowleri burun yoluyla insan vücuduna giriyor. Çoğunlukla göl, nehir, kanal gibi tatlı sularda bulunan amip, insandan insana geçmiyor.
***
AKP döneminin ekolojik yıkım projeleri: Türkiye artık bir enkaz -Müjgan Halis
AKP’nin iktidara geldiği günden bu yana, bu topraklarda şahit olunan ekolojik yıkım eşi benzeri görülmemiş bir seviyeye ulaştı. Tarım alanları, ormanlar, sulak alanlar, denizler, göller, nehirler ve hatta korunan alanlar bile artık bir enkaz.Türkiye’nin dört bir yanında mega projeler, madenler, termik santraller, hidroelektrik santraller (HES) ve jeotermal enerji santraller (JES) geri dönülemez bir yıkıma yol açtı.
Dünya çapında ülkeler tek tek nükleer santrallerini kapatma kararı alırken AKP, nükleer anlaşmalar yapmaya başladı ve Akkuyu’da hala inşaatı devam eden nükleer santralin temellerini attı.
Türkiye genelinde 2 buçuk milyon hektarlık alan, sit alanı olmaktan çıkarıldı, kiminin ise dereceleri düşürüldü. AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılında 41 milyon 196 bin hektar tarım arazisi bulunuyordu. Ancak bu araziler 2020 yılında 3 milyon 484 bin hektar azalarak 37 milyon 712 bin hektara düştü. Bu alan Belçika’nın yüzölçümüne denk geliyor.
https://yesilgazete.org/akp-doneminin-ekolojik-yikim-projeleri-turkiye-artik-bir-enkaz/
[su_box title=”JIN ” style=”glass” box_color=”#5100ba” radius=”1″]
Covid-19 pandemisi tüm dünyada tehdit olmaya devam ediyor. Patriyarkal kapitalizm, çarkları aynı şekilde döndürmeye devam ettikçe yeni pandemilerin de bizi beklediğini biliyoruz. Ekolojik kriz gittikçe derinleşiyor, insanlık köşeye sıkışıyor.
Bu krizlerden kadınlar da payına düşeni almaya devam ediyor. Tarih boyunca salgınlarla birlikte nüfus politikaları da etkilenmiş toplumun ihtiyacına göre şekillendirilmiştir. Toplumun ihtiyaç duyduğu bedenleri üretmek, korumak, düzenlemek tam da biyopolitika konusu olan bu değişiklikler salgın dönemlerinde daha görünür olmaktadır. Nüfus için ciddi bir tehdit olan salgınlar aynı zaman da nüfusu sadece bir aritmetik toplam olma meselesinden öte niteliği itibariyla da tartışmaya açmaktadır.
Söz konusu nüfus tartışması olunca kadınların bedenleriyle ilgili karar süreçlerine müdahale ve denetim mekanizmaları da gündeme taşınmaktadır. Kaç çocuk sahibi olunacağının devletin gündeminde ve yasalarında olduğu dönemler kuşkusuz böylesi kriz dönemleridir. Türkiye de AKP iktidarının “en az üç çocuk “ politikasının başka bir örneği bugün pandemi vesilesiyle nüfus politikalarındaki katılığı ile bilinen Çin’in “üç çocuk sahibi olmaya” izin vermesidir. Tüm yerkürede pandemiyle birlikte şiddete daha çok maruz kalan ve şiddete karşı mücadeleyi daha çok yükselten kadınların gündeminde yeni mücadele başlıkları görünmektedir. Görünen o ki küretaj yasaklarına karşı sokaklarda mücadele veren dünya kadınların, patriyarkal kapitalizmin sömürü ve tahakküm ilişkileri ihtiyacına göre nüfusu şekillendirmek için dayatacağı beden politikalarına seslerini ve mücadeleyi yükseltmesi, kadın dayanışmasını güçlendirmesi elzemdir.[/su_box]
***
Eşitlik İçin Kadın Platformu(EŞİK) İstanbul Sözleşmesinin 1 Temmuz’da yürürlükte kaldırılmasına karşı 19 Haziran’da “Büyük Kadın Mitingi”ne hazırlandığını duyurdu 88 kadın örgütü ve kurumun imzası yer alan açıklamada; ülkenin her yerinden kadınların gücünü ve birliğini ortaya koymak için 19 Haziran’da İstanbul’da bir araya geleceği ifade edildi.
***
Şiddetin her türlüsünü araç haline getiren iktidar; tüm kamuoyunun gözleri önünde uygulanan erkek şiddetini Mayıs 2021’de de durdurmadı: Bianet’in yerel ve ulusal gazetelerden, haber sitelerinden ve ajanslardan derlediği haberlere göre; Erkekler Mayıs’ta en az 18 kadını öldürdü, dokuz kadına tecavüz etti, en az 67 kadına şiddet uyguladı, en az bir çocuğu öldürdü, en az on altı kız ve oğlan çocuğunu istismar etti, en az on üç kadını taciz etti, 54 kadını da seks işçiliğine zorladı.
***
Şiddeti önleyen her yasa hedefte; 6284 sayılı kanunun İstanbul Sözleşmesi’nin Türkiye tarafından imzalanmasının ardından 2012 yılında çıkartılmış bir kanun olduğunu ve sözleşmenin esas alınması ilkesi doğrultusunda düzenlendiğini hatırlatan İpek Ulaş, “Uyum kanunu diyebileceğimiz 6284 sayılı kanun, İstanbul Sözleşmesi’nin feshi girişiminden sonra dayanaksız bırakılmış ve İstanbul Sözleşmesi ile olan bağı kesilmiştir. Bu haliyle kanunun 1. maddesinden İstanbul Sözleşmesi’nin esas alınacağı ilkesinin de değiştirilmesi gündeme gelmiştir. Birincisi öncelikle fesih girişimi hukuka uygun kabul edilse bile 1 Temmuz’a kadar yürürlükte kalmaya devam edecektir. Dolayısıyla 6284 sayılı kanundan en azından bu tarihe kadar adını dahi çıkartamazsınız. İkinci husus Sözleşmesinin feshi girişimine karşı Rosa Kadın Derneği’nin de içinde olduğu birçok kurum, kuruluş, Danıştay’a iptal davası açtı ve bu dava sonuçlandığında fesih işleminin iptal edilme ihtimali yüksektir. Dolayısıyla hukuki süreç henüz tamamlanmadan uyum yasasında değişikliği gündeme getirmekte bir fayda yoktur.
***
Bu hafta Türkiye ve bölge kentlerinde gazetecilerin de yargılandığı en az 17 dava kadınlar tarafından takip edilecek. Kadınların adliye ajandası bu hafta da yoğun. Siyasetçi kadınlar hakkında açılan davaların süreceği 7-11 Haziran arasında şiddet faillerinin duruşmaları da gerçekleşecek. İstanbul Sözleşmesi’nin resmi olarak yürürlükten kaldırılması beklenen 1 Temmuz’a kadar eylemlerini sürdürecek olan kadınlar, adliyelerde de “İstanbul Sözleşmesi uygulansın” diyecek. Bu hafta Türkiye ve bölge kentlerinde görülecek en az 17 dava kadınlar tarafından takip edilecek.
***
Dünyanın en kalabalık nüfusuna sahip ülkesi Çin’de doğum oranlarının düşmesinin ardından politikada bir değişiklik yapılarak çiftlere izin verilen çocuk sayısı 2’den 3’e yükseltildi. Çin’de 1980’lerden itibaren uygulanan “tek çocuk” politikası, ülkenin ekonomik gelişmesi ve kentleşmesiyle birlikte nüfus artışını büyük ölçüde azaltmıştı. Ancak zaman içinde bu azalış, yaşlanan nüfus problemini ortaya çıkarmış, çalışma çağındaki nüfusun payının azalmasına yol açmıştı. 2020 sonunda yapılan 10 yıllık nüfus sayımı sonuçlarını 11 Mayıs’ta kamuoyuyla paylaşmıştı. Sonuçlara göre, önceki nüfus sayımının yapıldığı 2010’da 1 milyar 339 milyon 724 bin 852 olan Çin ana kara nüfusu, 2020’de 1 milyar 411 milyar 778 bin 724’e ulaşmıştı. Nüfus, 10 yılda yaklaşık 72 milyon artarken yıllık ortalama artış binde 5,3 olmuştu. Ülkede doğum sayısı 2020’de önceki yıla göre yüzde 18 azalmıştı.
***
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), 2020 doğum verilerini açıkladı. Yapılan kitlesel çalışmalara göre rakamları az olan TÜİK’in kamuoyuna yansıyan istatistikleri dehşet verici. 15 yaşından küçük 117 çocuk doğum yaptı. 15-17 yaş aralığında doğum yapan çocuk sayısı ise 8 bin 154 oldu. 17 ve daha küçük yaşta doğum yapan kız çocuklarının doğum sayısı incelendiğinde ise 2020 yılında doğum sayısının en yüksek olduğu il 803 ile Şanlıurfa oldu. Bu ili 654 ile İstanbul, 492 ile Gaziantep, 350 ile Van, 347 ile Diyarbakır, 316 ile Adana ve 262 ile İzmir takip etti. İstatistiklere göre 18-19 yaş aralığındaki 37 bin 722 adolesan (ergen) doğum yaptı. TÜİK doğum istatistiklerini açıklarken 2020 yılına ait annenin yaş grubu ve eğitim durumuna göre yaptığı doğumların istatistiklerini açıklamadı.
***
Türk Tabipleri Birliği Kadın Hekimlik ve Kadın Sağlığı Kolu ile Ankara Tabip Odası Kadın Hekimlik ve Kadın Sağlığı Komisyonu, 17-18 Nisan 2021 tarihinde çevrimiçi olarak düzenlediği “Pandemi ve Kadın Çalıştayı”nın 20 Nisan 2021 tarihli ön raporunun ardından kapsamlı raporunu da yayımladı.
Deneyim ve aktarımlar sonucunda pandemi öncesindeki sorunların, pandemi süresince kartopu gibi büyüdüğüne dikkat çekilen raporun sonuç bölümünde şu ifadelere yer verildi: “Şimdi önümüzde yeni bir mücadele hattı örmek için kadın birlikteliklerine, örgütlenmesine katkı sağlayacak bu verileri sunuyoruz. Pandemi süresince yaşadığımız, maruz bırakıldığımız baskılar ile mücadele edebilmek için dayanışma ağlarının gerekli olduğunu bir kez daha anladık. Meslek örgütleri, sendikalar, çalıştığımız kurumlar özelinde kendi içinde ve birbiriyle etkileşim halinde olan dayanışma ağları kurmak başta en kökleşmiş sorunumuz kadına yönelik şiddet olmak üzere tüm mücadele alanlarında biz öznelere daha çok alan açacak daha çok umut verecektir.”
https://www.ttb.org.tr/userfiles/files/pandemi_ve_kadin_calistayi_rapor.pdf
***
Kendi müziğini yapmak isteyen genç kadınlara ücretsiz eğitim olanağı sunan New York merkezli müzik programı ve kolektifi Beats By Girlz’ün Türkiye ayağı, 10 Haziran Perşembe günü başlıyor. Online yapılacak etkinlikte yerli müzik sektörünün yaratıcı isimlerini bir araya gelecek. Avrupa Birliği (AB) Türkiye Delegasyonu’nun Avrupa Birliği Sivil Düşün Programı desteği ile gerçekleşecek lansman, 10 Haziran saat 15.00 itibari ile Beats By Girlz Türkiye’nin YouTube kanalında izlenebilecek. https://bianet.org/bianet/yasam/245117-beats-by-girlz-kadinlarin-muzigi-muzigin-kadinlari
[su_box title=”AKADEMİDEN ” style=”glass” box_color=”#8792B0″ radius=”1″]
30 Mayıs tarihinde American Law and Economics Review dergisinde yayımlanan bir çalışma (McCrary and Sanga, 2021) ABD’de kapanma/karantina süreçlerinin ev için şiddet vakalarına olan etkisini inceliyor. Çalışmada ABD’nin acil çağrı merkezi olan 911’e yapılmış olan aramalar ve bu aramaların yapıldığı telefonların konumları veri olarak kullanılmış. Çalışma, kapanma dönemlerinde ev içi şiddetin kimi yerlerde iki katına çıkacak şekilde belirgin bir şekilde arttığını gösteriyor. Çalışmadaki önemli verilerden birisi, daha önceden ev içi şiddet araması yapılmamış evlerden gelen aramalar. En yüksek artış oranı bu evlerde olmakla birlikte, daha öncesinde şiddet araması yapılmış olan evlerden de belli bir miktar artış görülmüş.
Çalışma ev içi şiddetin kim tarafından ve kime uygulandığını ayrı bir başlıkta ele almamış, dolayısıyla kadına veya çocuğa yönelik şiddet olarak verileri ayıramıyoruz. Fakat okulların kapalı olduğu dönemlerde özellikle okul saatleri ve mesai saatlerinde şiddet aramaları ciddi şekilde artmış görünüyor.
Bunun yanında çalışmada, diğer ülkelerdeki benzer durumları ele alan birçok çalışmaya (tabi ki yayımlanmış olanların çok küçük bir kısmına) referans verilmiş. Biz de detaylı araştırmak isteyenler için referansları buraya ve kaynaklara ekliyoruz. Perez-Vincent et al. (2020) (Arjantin); Sifat (2020) (Bangladeş); Das et al. (2020) ve Ravindran and Shah (2020) (Hindistan); Dahal et al. (2020) (Nepal); Calderon-Anyosa and Kaufman (2020) (Peru); Sediri et al. (2020) (Tunus); Leslie and Wilson (2020) ve Boserup et al. (2020) (ABD); Javed and Mehmood (2020) (çeşitli ülkeler).
Yukarıda özetlenen yayın: McCrary, J., & Sanga, S. (2021). The Impact of the Coronavirus Lockdown on Domestic Violence. American Law and Economics Review. https://doi.org/10.1093/aler/ahab003
Yayında verilden referanslar, sırasıyla:
Perez-Vincent, Santiago M., Carreras Enrique, Gibbons M. Amelia, Murphy M. Amelia, and Rossi Martín A. 2020. COVID-19 Lockdowns and Domestic Violence. Washington, DC, USA: Inter-American Development Bank.
Sifat, Ridwan Islam. 2020. “Impact of the COVID-19 Pandemic on Domestic Violence in Bangladesh,” 53 Asian Journal of Psychiatry 102393.
Das, Manob, Das Arijit, and Mandal Ashis. 2020. “Examining the Impact of Lockdown (Due to COVID-19) on Domestic Violence (DV): An Evidences from India,” 54 Asian Journal of Psychiatry 102335.
Ravindran, Saravana, and Shah Manisha. 2020. “Unintended Consequences of Lockdowns: Covid-19 and the Shadow Pandemic,” Technical Report, National Bureau of Economic Research.
Dahal, Minakshi, Khanal Pratik, Maharjan Sajana, Panthi Bindu, and Nepal Sushil. 2020. “Mitigating Violence against Women and Young Girls during COVID-19 Induced Lockdown in Nepal: A Wake-up Call,” 16 Globalization and Health 1–3.
Calderon-Anyosa, Renzo J. C., and Kaufman Jay S.. 2020. “Impact of COVID-19 Lockdown Policy on Homicide, Suicide, and Motor Vehicle Deaths in Peru,” 143 Preventive Medicine 106331.
Sediri, Sabrine, Zgueb Yosra, Ouanes Sami, Ouali Uta, Bourgou Soumaya, Jomli Rabaa, and Nacef Fethi, 2020. “Women’s Mental Health: Acute Impact of COVID-19 Pandemic on Domestic Violence,” 23 Archives of Women’s Mental Health 749–756.
Leslie, Emily, and Wilson Riley. 2020. “Sheltering in Place and Domestic Violence: Evidence from Calls for Service during COVID-19,” 189 Journal of Public Economics 104241.
Boserup, Brad, McKenney Mark, and Elkbuli Adel. 2020. “Alarming Trends in US Domestic Violence during the COVID-19 Pandemic,” 38 The American Journal of Emergency Medicine 2753–2755.
Javed, Saira, and Mehmood Yasir. 2020. “No Lockdown for Domestic Violence during COVID-19: A Systematic Review for the Implication of Mental-Well Being,” 1 Life and Science 6.[/su_box]
[su_box title=”YENİ YAŞAM ” style=”glass” box_color=”#F23900″ radius=”1″][/su_box]
Kadınların kendini yönettiği bir dünyaya doğru: Kuzey ve Doğu Suriye’de merkezci sisteme karşı alternatif modeller üreten kadınlar, Baas rejimi döneminde tamamen dışlandıkları istihdam alanındaki varlıklarını güçlendirmek için 2015 yılında Kadın Ekonomi Komitesi oluşturdu. 2019’da katledilen Hevrîn Xelef’in de öncülük ettiği kadınlar Kuzey ve Doğu Suriye’nin tüm bölgelerinde kooperatif ve komünler ortaya çıkardı. Kuzey ve Doğu Suriye’de, kadınların kurduğu 23 kadın kooperatifi bulunuyor. Kooperatiflerin üye sayısı 10 ila 75 arasında değişiyor ve gelirler eşit şekilde üyeler arasında pay ediliyor. En örgütlü oldukları alan tarım olurken, 12 bin dekar arazi üzerinde üretimin önemli bir kısmını kadınlar karşılıyor.
https://yeniyasamgazetesi2.com/kadinlarin-kendini-yonettigi-bir-dunyaya-dogru/
***
2020 Mart itibariyle Türkiye, koronavirüs salgınından direkt olarak etkilenmeye ve bu çerçevede önlemler almaya başladı. Aynı zamanda toplumun tüketim alışkanlıkları da bu süreçte değişti. Online alışveriş siteleri müşterilerine farklı imkanlar tanıyarak cezbediciliğini arttırırken, desteklenmeyen küçük esnaf pandemi şartlarından en sert etkilenen kesimlerden biri oldu. Kadıköy esnafına destek amaçlı kurulan ve bisikletli dağıtım ağını konu alan “2-0” belgeseli de bu sürece ışık tutuyor. “2-0” belgeseli, İki pedal ve sıfır karbon salınımı ile teslimat yapan “Patronsuz Kurye” isimli bisikletçilerin hikayesini ele alıyor. Kendisi de Kadıköylü olan belgeselin yönetmeni Cihan Emre Zengin, “2-0″ı bianet’e anlattı.
https://bianet.org/bianet/yasam/245095-kadikoy-un-patronsuz-kurye-leri-2-0-da
[su_box title=”EKLER ” style=”glass” box_color=”#383B3D” radius=”1″] [/su_box]
Hamit Bozarslan: Türkiye’de ‘Başkan Babamızın Sonbaharı’ yaşanıyor -İrfan Aktan
Fransız filozof Jean Baudrillard mukavele yani kontrat ve pakt arasında fark olduğunu söylüyordu. Mukavele birbirleriyle eşit olan ama çıkarları birbirleriyle uyuşmayanların açık bir müzakere sonucunda vardıkları uzlaşmadır. Halbuki pakt kanla imzalanır, kan bağı gerektirir ve bozulduğunda da kanla bozulur. Susurluk meselesi buydu. Susurluk aynı zamanda devlet içindekilerin birbirlerini kaçırıp işkence veya infaz etmesini de beraberinde getirmişti. Eğer bir pakt içindeyseniz, onun demokratik bir niteliğe sahip olması mümkün değildir. Kan bağıyla oluşturulmuş bir pakt ancak ve ancak kan dökülerek bitirilebilir. Peker de bunu çok açık bir biçimde gösteriyor.
Dijital Yağmur (I): İklim Sistemlerinin Çöküşü, Organizasyon Sorunu ve Sibernetik Teori Üzerine-Ege Çoban
“Brezilyalı düşünür Rodrigo Nunes’in[2] düzenli olarak belirttiği gibi, dönemimiz bir zamanlar solun öncelikli gündemlerinden biri olan “organizasyon sorununun” [Organisationsfrage] tartışmalara geri dönüşüne tanıklık ediyor. Bu dönüşü açıklamak için birden fazla anlatı uydurulabilir: 2010’lar boyunca süren işgal eylemlerinin başarısızlıkla sonuçlanması, Latin Amerika’daki “Pembe Dalga” iktidarlarının kitle hareketi ve parti modellerini birleştirme çabaları,[3] Momentum[4] ve DSA[5] gibi örgütlerin Anglo-Amerikan parlamenter siyasetinde 2015 itibariyle oynadıkları rol vb. Fakat üzerine daha az odaklanılan şey ise bu konunun gündeme nasıl döndüğünden ziyade neden dönmesi gerektiği ve dolayısıyla organizasyon tartışmasını acil kılan şartlar. Özgürlükçü siyasetin içinde olan herkesin bildiği üzere güç sahibi olma ve gücü kontrol etme solun en büyük problemlerinden bir tanesi. Bu eksende solun tarihi gücün yozlaştırıcı özellikleri üzerine bitmeyen kavgalar ile dolu. Günümüzde sol tarih içerisindeki bu kavgalar konuşulurken yapılan en büyük hatalardan biri gücü ve onunla ilişki kuracak organizasyon modelini tarih üstü nitelikler taşıyormuşçasına düşünmek. Ancak ilginçtir, çağdaş tartışmalardaki aktörlerden farklı olarak, bu anlaşmazlığın orijinal temsilcilerinin (Robespierre, Babeuf, Blanqui, Marx, Lenin, Luxemburg, Bordiga, Gramsci vb.)[6] yazıları biraz incelendiğinde onların organizasyon sorununu düşünürken dönemin tarihsel şartlarına içkin olarak okudukları hızlıca fark edilebiliyor. Bu anlayışı devam ettirmek üzere yapılması gerekenin; hem günümüz şartlarının organizasyon tartışmasını hangi açıdan acil kıldığını, hem de ne tür bir organizasyonun bu şartların ihtiyacını karşılayabileceğini incelemek olduğu açıktır. Bu yazıda, bu iki meseleye nihai bir cevap bulmaktan ziyade, onların solun geçmişine ve geleceğine dair taşıdığını düşündüğüm bazı imalarını kat etmeye çalışacağım.”…..
“Ortada böyle bir resim varken, iklim sistemleri çöküşünü durdurmak için “havadan sudan konuşmanın” yeterli olmadığı aşikâr. Çünkü bununla yetinirsek Chris Reed’i sırılsıklam bırakan metaforik yağmurdan çok daha gerçek bir yağmur altında kalacağımız kesin. Yani kapitalizm hakkında konuşmayanların “gezegenimiz” hakkında konuşmaya çok bir hakkı yok. Peki ne yapmalı? Öncelikle Kapitalizmin küresel ama aynı zamanda idari, adli ve askeri faaliyetlerini hala ulus-devletlerin arasındaki ilişkilerde cisimleştiren bir sistem olduğunu hatırlamamız gerek.[28] Bu ölçüde, Yatay ağ formu da klasik parti-formu da etki yörüngesi bakımından yerel kaldığından problemimizin aciliyetini karşılamaktan aciz. İhtiyaç duyulanın uluslararası (kısa vadeli / lokal hedefler) ve ulus-aşırı (orta ve uzun vadeli / küresel hedefler) mücadeleler arasındaki diyalektik koordinasyonu koruyarak sürdürecek bir yapılanma olduğu net. Bu koordinasyon, hem hücrelerinin irade bazında nefes almasına izin verebilecek hem de onların mümkün davranış kümelerini global konjonktüre göre gerekirse yeniden şekillendirebilecek bir organizasyonu gerektiriyor. Ne ile yapmalı?”…..
Yazının tamamı için https://terrabayt.com/gelecek/dijital-yagmur-i-iklim-sistemlerinin-cokusu-organizasyon-sorunu-ve-sibernetik-teori-uzerine/
Cezaevleri Nâzım Hikmet için bir okuldu – 1
Nazım Hikmet’in ölümünün 58. Yılında Meriç GÖK yazdı – “Ancak Nâzım, yazmanın yanı sıra kitap okuma konusunda da, en azından zaman ayırabilme bakımından uygun bir ortamı siyasi bir mahkûm olarak yaklaşık 15 yıl kalacağı cezaevlerinde bulacaktır.”
Sevdalınız komünisttir
on yıldan beri hapistir
yatar Bursa kalesinde
Hapis ammâ, zincirini kırmış yatar,
en âlâ bir mertebeye ermiş yatar,
yatar Bursa kalesinde
Yazının tamamı için https://siyasihaber6.org/cezaevleri-nazim-hikmet-icin-bir-okuldu-i