KORONA 7 GÜNLÜK 30 AĞUSTOS- 5 EYLÜL

Bu hafta, Dünya genelinde sona ermekten hayli uzak olan salgının Kuzey Kürdistan’da yayılışının özgün sebeplerini irdelemeye çalışacağız. Savaş ve ayırımcı politikaların salgının yayılmasında çarpan etkisi yarattığını iddia edeceğiz.

Ülke genelinde açıklanan vaka ve ölüm sayılarına göre bölgede salgının hızla yayıldığı ve ölüm hızının normalin üstünde olduğunu görmekteyiz. Başından beri yürütülen savaş ve soykırım politikaları, ayırımcı ve fırsatçı politikalar, sivil toplum ve halkın sürece dahil edilmemesi, bölge yaşam tarzı ve özgünlüğünün gözetilmemesi , anadilinde sağlık hizmetlerinin verilmiyor oluşu, koruyucu sağlık hizmetlerinin etkin ve demokratik yürütülmemesi, sağlık alt yapısının yetersizliği , devletin toplumsal hafızada yer ettiği yıkıcı yer,  halkın öz örgütlülüklerinin ortadan kaldırılması ve kayyımlar ile birlikte Kürdistan’da pandemi daha da yakıcı bir hal alarak toplumsal yaşamda kriz yaratmaktadır.

Tüm bu olgularla birlikte bireysel önlemlerin gevşek tutulması da bulaşın hızlı olmasına ve ölüm hızının yüksek olmasına neden olmaktadır. Taziye ve düğünlerin mutlak bir gereklilik olarak görülmesi, son dönemlerde covid ölümleri ile birlikte taziyelerin çoğalması, halkın taziyelerde toplu bir araya gelmesi, korunma alışkanlıklarından uzaklaşılması, düğünlerin çok kalabalık yapılması, fiziksel temasın artması beraberinde bulaş riskini çok daha fazla arttırmıştır. Aşı ile birlikte sürecin aşıya daraltılıp birincil korunma önlemlerinin terk edilmesi, salgının uzun bir süreye yayılması ile rehavetin gelişmesi bölgede salgını hızlandıran temel nedenlerdir.

Son dönemlerde Amed başta olmak üzere covid ve diğer nedenlere bağlı anne ve bebek ölümlerinin artığını da görmekteyiz. Anne ve bebek ölümlerinin artışı halk sağlığı literatüründe sağlık alanında yaşanan krizlerin direk bir göstergesi olarak kabul edilmekte, bir bölgenin sağlık parametrelerinin değerlendirilmesinde en başa yazılmaktadır. Dolayısıyla artışları alarm etkisi yaratmalıdır.

Kürdistanda bulaşı hızlandıran en önemli nedenlerden bir tanesi de yaşam koşullarının salgından korunmaya elverişli olmayışıdır. Sömürge gerçekliğinin kentli yaşamla bağdaşmayacak düzeyde yarattığı kalabalık aile yapıları, derinleşen yoksullukla ilişkili dar ve sağlıksız barınma alanları, güvenli ve yeterli gıdaya erişememe durumları yani sınıfsal faktörler salgının yayılma hızını etkilemektedir.

Aşı, hastalık kaynaklı ölümden korunmanın en etkili yoludur. Kürdistan’da uzun bir dönemdir aşılanmada ciddi kafa karışıklıkları mevcut. Pandeminin başından bu yana devletin şeffaf olmayan salgın yönetimi, bölge halkına karşı her alanda yürüttüğü politikalarında düşmanlık hukukunun derinleştirilmesi, hız kesmeyen siyasi ve kültürel soykırım politikaları sonucu kürt halkının devlet politikalarına güvensizliğinin aşı konusunda da sürmesini beraberinde getirmiştir. Bununla birlikte bölgede sağlık hizmetlerine genel anlamıyla erişim hala belirli bir düzeyin altındadır. Tereddütlü olmamasına rağmen aşı olamayan bir nüfus da mevcuttur.

Bölgede gerek HDPnin gerekse de devlet dışı öz örgütlülüklerimizin yoğun çabası ile aşı oranlarında ciddi bir ivme kazanılmışsa da toplumsal bağışıklığın bir hayli gerisinde olduğumuzu belirtmek gerekir. Ayrıca aşıya daralan bir sürecin yürütülmesi, diğer korunma önlemlerinin önemsenmemesi ile birlikte salgının hızlı bir biçimde yayılmasını görmekteyiz. Yürüteceğimiz mücadelenin aşının tek başına korunmada yeterli olamayacağı, toplumsal korunmanın sağlanamayacağı gerçeğinden hareketle diğer korunma önlemlerinin de gerekliliği üzerinden yeni bir süreci örgütlememiz gerekmektedir. Yine bu süreci yeni yaşamı inşa ile birlikte örgütleme sorumluluğumuz her zamankinden daha da gerekli bir hal almıştır. Zira aşılamanın toplum bağışıklığı için öngörülen düzeylere ulaştığı ülkelerde de salgın tekrar yükselişe geçmiştir.

Salgının Kürdistanda hızlı yayılmasının bir diğer önemli nedeni ise işçileşen Kürt halkı gerçekliğidir. En başından beri dillendirdiğimiz “Covid-19 bir işçi sınıfı hastalığıdır” söyleminin Kürdistan’daki karşılığını net bir biçimde görmekteyiz. Gerek bölge de gerekse de bölge dışında mevsimlik ve kalıcı işçiliğin dönem dönem bölgeye yönelik ziyaretleri ve yaşanan sirkülasyondan kaynaklı bulaşın bölgeye taşınması ve bölgede hızlı bir biçimde yayılmasına neden olmaktadır. Yani Kürt nüfus içerisinde ölüm hızı ve bulaş hızının bu denli yüksek olmasının nedenlerinden birinin halkımızın güvensiz, güvencesiz, korunmasız ve kalabalık iş yerlerinde istihdam edilmesi olduğu düşünülebilir.

Pandemi ile birlikte toplumsal korunmayı imkansız hale getiren ve halk sağlığı sorununa yol açan kayyımların varlığı , salgının seyrini etkileyen bir diğer önemli faktördür. Kayyımların atanması ile birlikte yerel yönetimlerce oluşturulan öz örgütlülüklerinin kapatılması, kayyımlar eli ile sürdürülen yolsuzluk ve sömürünün bölgede çevresel hizmet üretimini aksatması, toplum ile yerel yönetimlerce salgına karşı korunmanın kurulacak demokratik ilişki ile tesis edilmesinin önlenmesi, toplumu salgına karşı alternatifsiz bırakmıştır. Nitekim pandemide kayyımların toplumsal sağlığa ilişkin politika geliştirememesi, toplumun sağlığını koruyabilecek önlemleri alamaması salgının yakıcılığını derinleştirmiştir. Salgın ile mücadelede toplumsal katılımın öneminin arttığı süreçte halkın mücadeleye katılım alanlarının gasp edilmesi ciddi dezavatajları beraberinde getirmiştir.

Örnek olarak Şırnak ili özelinde kayyım atanmayan tek belediyemiz olan Silopi belediyesinin pandemide ürettiği hizmetler ve halkın yaşamını kolaylaştıracak ve ihtiyaçlarına cevap olabilecek politikaları sonucu Silopi, Şırnak içinde en az sayıda vaka gölen ve en yüksek oranda aşılamanın gerçekleştiği ilçe olmuştur.  Bu durum yerel yönetimlerin irade olarak salgın yönetiminde önemini ortaya koymaktadır.

Savaşın bir halk sağlığı sorunu olduğu gerçeğini görerek salgında etkili mücadele yürütmenin savaşın son bulması ile yakından ilişkili olduğunu biliyoruz. Savaşın devam ettirilmesi, soykırım ve sömürge politikalarında ısrar etmenin, salgını krize dönüştüreceğini tekrar tekrar vurgulamak gerekir. Her alanda mücadele yürütmek, salgının her alanda yarattığı krizlere karşı halkın öz yönetimlerini inşa etmek gerekir. Ekonomik, sağlık, ekolojik ve toplumsal krize karşı yeni yaşam perspektifi ile yaşamı yeniden örgütlememiz gerekmektedir. Devletin toplumsal sağlık sorunu yarattığı her alanı özgün sağlık perspektifimiz ile dönüştürmeli, sağlıkta toplumsal öz savunmayı geliştirmeli, hem salgına karşı hem de sistemin krizleri sonucu toplumda yaratılan talana karşı örgütlü öz gücümüzü büyütmeliyiz.

 

TOPLUM SAĞLIĞI PERSPEKTİFİ

Covid-19 vakalarının küresel yükseliş eğilimi sürüyor. Farklı coğrafyalarda pandemi sık görülmeye, sık öldürmeye ve yaşamı altüst etmeye devam ediyor. Toplam vaka sayısı 221 milyon 77 binin üzerine çıktı. Covid-19 nedeniyle hayatını kaybedenlerin sayısı ise 4 milyon 574 bin 470 kişiye yükseldi. Aktif hasta sayısı yükselmeye devam ederek, 18 milyon 940 bine yaklaştı. Bu ciddi artış bulaş tehdidinin oldukça büyük olduğunun göstergesi.

Günlük vaka bildiriminde Haziran sonunda başlayan artış eğilimi, iki hafta önce gördüğümüz düşüş eğilimi geçtiğimiz hafta da devam etti. Haziran ortalarında 360 binlere kadar inen ortalama günlük bildirim, Ağustos ayı ile birlikte 660 binlere kadar yükselmişti. Yedi günün ortalaması vaka sayısı iki hafta ince 641 binlere kadar gerilemişti. Geçtiğimiz hafta yedi günün ortalaması vaka sayısı daha da gerileyerek 607 bin 921 kişi oldu.

Benzer düşüş haftalık ölümlerde de gerçekleşti. Temmuzun ikinci haftasıyla birlikte artış eğilimine giren günlük can kaybı iki hafta önce ortalama 9 bin 792 kişiye yükselmişti. Haftalık ölüm sayısı geçtiğimiz hafta düşerek 9 bin 232 kişiye geriledi.

Küresel düzeyde son bir hafta Covid-19’un seyri aşağıdaki tabloda özetlenmiştir.

Bir önceki haftaya göre değişim
Kıtalar Son 7 gündeki vaka sayısı Son 7 gündeki ölüm sayısı Vaka sayısı Ölüm sayısı
Dünya 4,246,079 70,20 – %8 – %8
Asya 1,696,395 26,663 – %7 – %13
Kuzey Amerika 1,277, 904 15,431 – %9 – %2
Avrupa 866,392 10,508 – %3 %4
Güney Amerika 218,859 6,944 – %16 – %10
Afrika 173,982 4,744 – %22 – %15
Türkiye 149,114 1,879 +%13 +%15

 

Yukarıda tabloda görüldüğü gibi dünya genelinde haftalık vaka ve ölüm sayısında üç hafta once başlayan azalış eğilimi geçtiğimiz haftada devam etti.  Vaka sayısı ve ölümlerde geçtiğimiz haftaya göre %8’lik azalış gözlemlendi.

Küresel ve kıta düzeyinde bu azalış eğilimine rağmen içlerinde Türkiye’nin de bulunduğu bazı ülkelerde artış dikkati çekiyor. Haftalık yeni vaka sayısının hem yüksek hem de artış gösterdiği ülkelerden ilk sıralarda yer alanlar şunlar: Hindistan’da (%8), İngiltere (%3), Türkiye’de (%13), Filipinler (%12), Vietnam (%4), Almanya (%13) ve İsrail (%10).

Ölüm sayısında da küresel eğilime göre  bazı ülkelerde artış gündemde. Haftalık ölüm şunlar: Türkiye’de (%15), Malezya (%12), Japonya (%38), Almanya (%38), İsrail (%17) ve İtalya (%14).

Küresel haftalık vaka sayısının çoğunluğunun Asya, Kuzey Amerika ve Avrupa kıtalarında olduğunu hatırlatalım. Pandemi bu coğrafyalara yerleşmiş durumda. Bu kıtalar için sonbahar ve kış sert geçecek görülüyor.

***

Yeni varyantların ortaya çıkması ve tedbirlerin tamamen kaldırılmasıyla salgında yeni bir zirveye doğru gidiyoruz. Sağlık Bakanlığı verilerine göre 2 ay öncesine göre koronavirüs vaka sayıları 3.4, test pozitifliği 2.6, can kayıpları ise 4.3 kat arttı, günlük ölümler 300’e dayandı. Halk Sağlığı Uzmanı Doç. Dr. Cavit Işık Yavuz, salgının yükseldiğini, Ağustos’taki ölüm sayılarına bakıldığında ise bu yükselişin sert olduğuna dikkati çekti.  Temmuzda Sağlık Bakanlığı verilerine göre 1600 kişinin hayatını kaybettiğini hatırlatan Yavuz “Bu geçtiğimiz Eylül’den bu yana en düşük can kaybıydı. Ama Ağustos ayını 5378 can kaybıyla kapattık. Ve bu ölümlerinin yaklaşık yüzde 60’ı son 14 günde gerçekleşti. Pandemide ağustos en çok ölümün yaşandığı 4. ay oldu” dedi. Yavuz “Son günlerde vakalarda da bir yükseliş var. Ama ölüm sayıları son 6 haftadır artıyor. İki ay önce 21-27 Haziran’da günde ortalama 5533 vaka, 56 ölüm vardı. Ağustosun sonunda vakalar 18 bine, ölümler ise 4 katına çıktı. Günlük ortalama 240 ölüm var şimdi” dedi. Avrupa Hastalık Önleme ve Kontrol Merkezi’nin salgında ülkeler için iki kriteri olduğunu belirten Yavuz “İki kritere bakıyorlar.14 günlük yüz bin kişi başına düşen vaka sayısı ve test pozitiflik oranı. Bu iki kriter üzerinden ülkeleri yeşil, sarı, kırmızı diye sınıflandırıyorlar. Bu kriterlere bakıldığında Türkiye kırmızı kategoride. Bu nedenle bazı ülkeler de Türkiye’ye yönelik önlem almaya başladılar” ifadelerini kullandı.

***

Küresel düzeyde şu ana kadar 5.44 milyar doz Covid-19 aşısı yapılabildi. Günlük yapılan aşı miktarı ise 35.64 milyon doz. Dünya genelinde en az bir doz Covid-19 aşı yaptıranların nüfusa oranı %40.2’ye ulaşabildi. Düşük gelirli ülkelerde tek doz aşı yaptıranlar çok düşük, %1.8. Küresel düzeyde eştisizlik ve ayrımcılıklar çok belirgin. Küresel düzeyde nüfusun %70’ine en az bir doz aşıyı yaptıran ülke sayısı 15. Bu ülkeler Birleşik Arap Emirlikleri, Portekiz, Katar, İspanya, Singapur, Uruguay, Danimarka, Şili, Çin, İrlanda, Kanada, Fransa, İtalya ve İngiltere. Salgın kontrolü için kritik olan ikinci dozun yaptıran nüfusun %70 olması hedefini dikkate aldığımız da ülke sayısı dokuza düşüyor (Birleşik Arap Emirlikleri, Portekiz, Katar, İspanya, Singapur, Uruguay, Danimarka, Şili).  Delta varyantı nedeniyle bu hedefinin %80-85 çıkartıldığında ise en az bir dozda sadece üç ülkenin  ((Birleşik Arap Emirlikleri, Portekiz) bu hedefe ulaşabildiğini, iki dozda ise hiçbir ülkenin bu hedefe ulaşamadığını görüyoruz.

Aşılamadaki bu istatisitikler hızlı ve yaygın aşılamadan ne kadar uzak olduğumuzu gösteriyor.  Aşıda patent, aşı üretimin özel sektörün tekelinde olması ve yüksek aşı fiyatları nedeniyle dünya önlenebilir ölümleri engellemiyor. Kapitalist modernite ile hesaplaşamama salgını ortaya çıkardığı gibi kontrol altına alınmasına da engel. Aşı üretimin hızlanması ve toplumsal mülkiyete dahil edilmesine yönelik ciddi bir muhalafetin henüz ortaya konmadığının da altını çizelim.

***

Sağlık Bakanlığı açıklamalarına göre Aşı istatistiklerini tam ayrıntılı paylaşamıyoruz. TURCOVID19 sitesi, Sağlık Bakanlığı’nın anlık aşı verilerini paylaşımına 25 Ağustos 2021 tarihinde ara vermesi nedeniyle aşı istatistiklerini veremiyor. Tek adam rejimi her alanda şeffaflıktan vazgeçme eğiliminde. Yayımlanmayan istatistikler salgın kontrolü ile ilgili bilimsel değerlendirme yapmaya da engel.

Buna karşın 5 Eylül saat 07:00 itibariyle Türkiye’de bugüne kadar, 49 milyon 376 bin 328 kişiye ilk doz, 38 milyon 141 bin 442 kişiye ikinci doz ve 8 milyon 900 bin 354 kişiye de üçüncü doz aşı yapıldı.Toplam nüfusa göre birinci doz Türkiye ortalaması yüzde 59.1, ikinci doz ortalaması yüzde 45.6 oldu. Salgını kontrol için hedeflenen nüfusun %70’inin ikinci dozu yaptırması hedefinin oldukça gerisindeyiz. Bölgeler ve iller arasında ciddi eştisizik devam ediyor. Mülteciler ve ötekileştirilen topluluklarda ne kadar aşı yapıldığı verisine ulaşamıyoruz. Dahası Delta varyantı nedeniyle bu oranın en az %85 olması gerektiği iddia ediliyor. Bu düşük ora yapılan Bu hızın tüm nüfusa göre hesaplanması gerektiğini, yani ifade edilenden çok daha düşük aşı oranlarına sahip olduğumuzu bir kez daha hatırlatıyoruz.

Hızlı, yaygın ve etkin bir aşı kampanyası yürütümeyen, halkı ikna etmeyi bir türlü başaramayan Sağlık Bakanlığı aşı yaptırmayanlara yönelik kısıtlıklarla halkın aşı konusunda tutumunu değiştirmeye hedefliyor. Tek adam rejiminin otoriterleşme yanlısı tutumu aşı konusunda da devam ediyor. Dahası bu eğilim aşısız kişileri işsiz bırakmaya, kamu hizmetlerinden dahi uzak tutmaya kadar genişlemiş durumda. Oysa şeffaf, demokratik ve meslek örgütleri, sendika ve toplumun katılımına izin veren bir salgın yönetimi gerçekleştirilmiş olsaydı, birinci basamak sağlık hizmetleri salgına göre yeniden tasarlanabilseydi ve hasta ve temaslı kişilere ekonomik ve sosyal destek yanında barınma olanakları sağlanabilseydi tablo çok farklı olacak, önlenebilir ölümler bu kadar yüksek olmayacaktı. Tek adam rejimi Covid-19 pandemisinde de devam eden sermaye birikimi ve siyasal rejimini yerleştirme politikaları ile soyal cinayetlerin sosyal kırıma yol açtığını bir kez daha dile getiriyoruz. Bu sosyal cinayetler, sosyal kırım ne yazık ki eşitsiz ve ayrımcı bir şekilde varlığını sürdürüyor. İşçiler, yoksullar, ötekileştirilen halklar ve toplulukla pandemiden çok daha sert etkileniyor. Kürdistan’da son bir aydır yoğun bakımlar, hastaneler dolmuş durumda. Ölüm hızı çok yüksek. Dahası Covid-19 nedeniyle kaybedilen gebeler ve bebekler her geçen gün artıyor. Son 2 ay içinde sahadan alınan bilgiye göre 9 gebe Covid-19 nedeniyle hayatını kaybetmiş durumda. Bu sayının anne ölümleri için çok yüksek olduğunu hatırlatalım.

***

Covid 19 ile ilgili 2 haber paylaşımıı da öneli buluyoruz.

Yunanistan Sağlık Bakanı Thanos Plevris, yeni tip Koronavirüs (Covid-19) aşısı yaptırmayan 6 bin 412 sağlık çalışanı ve 500 ambulans görevlisinin geçici olarak görevden uzaklaştırıldığını açıkladı. Yunanistan’da Koronavirüs salgını ile mücadele kapsamında sağlık çalışanlarına aşı olmaları için verilen süre 1 Eylül’de doldu. Yunanistan Sağlık Bakanı Thanos Plevris zorunlu aşı uygulaması sonucu bir hastanede aşılı çalışan oranının yüzde 35’ten yüzde 87’ye çıktığını vurguladı.

Cambridge kentinde yaşayan ve Covid-19’a yakalanan 50’li yaşlardaki kadın geçen yıl sonunda Addenbrooke Hastanesi’ne kaldırıldı. Solunum cihazına bağlanan kadının doktorları, kadının iyileşme umudu olmadığını söyleyerek tedavinin sona ermesini istedi. Ancak ailesi karşı çıktı. Konu mahkemeye taşındı. Mahkemenin hakimi adı kamuoyuyla paylaşılmayan hastaya verilen yaşam destek tedavisinin ekim sonunda sonlandırılması gerektiğine karar verdi. Mahkemede dinlenen uzmanlar ve doktorlar, kadının dünyanın ‘en komplike’ Covid-19 hastası olduğunu söyleyerek onun durumunu bir nebze bile iyileştirecek bir şey kalmadığını söyledi. Yaşam destek tedavisinin sonlandırılıp palyatif bakım merkezine alınması halinde ‘huzur içinde öleceğini’ savunarak, “Bu yapılırsa birkaç ay içinde hayatını kaybedeceğini düşünüyoruz” dedi. Doktorları haklı bulan hakim, bunun, Covid-19 kaynaklı ilk ‘yaşamı sonlandırma kararı’ olduğunu vurguladı.

***

Pandemi bitmedi. Dahası pandemi daha da uzayacak gözüküyor. Pandemi bilgilerini güncellemek ve karşılaştığımız tabloyu özetlemek Korona Günlüğü okurları için önemli diye düşünüyoruz. Bizim tespit edebildiğimiz tespitleri şu şekilde sıralayabiliriz.

  1. Vaka ve ölüm sayısı yüksek hızda devam ediyor.
  2. Birinci dalganın 4.piki ya da 4. dalganın içindeyiz.
  3. Her bir pik ya da dalga farklı coğrafyalarda farklı zamanlarda ortaya çıkıyor
  4. Son iki dalgadan yeni bir varyantlar sorunlu oldu Üçüncü dalga Alfa, dördüncü dalgada Delta varyantı baskın oldu.
  5. Her bir dalga bir öncekinden daha fazla vaka ve ölüm sayısı ile karşılık buldu.
  6. Tanı olanaklarımız ve bunların kullanımı arttı. Vaka sayısındaki artış bununla da ilgili olabilir, bunu bir köşeye not etmeliyiz.
  7. Bulaş yolu damlacık-temas bilgisi damlacık-hava yoluna evrildi.
  8. Kuluçka süresi ortalama 6 gün iken Delta varyantı ile 3-4 güne kısaldı. Bulaştırıcılık katsayısı (R0) 2.5-3 iken Delta varyantı ile 5-8’e yükseldi. Dolayısıyla bulaş daha hızlı ve yaygın. Aktif hasta sayısı da buna bağlı yüksek. Bulaş tehdidi yüksek.
  9. Kullanıma sokulan aşılar ölüm, yoğun bakım-solunum cihazı gereksinimi, hastaneye yatmayı azaltıyor. Buna karşın enfeksiyona yakalanmadaki etkisi daha sınırlı. Aşılı da olsanız hastalığa yakalanma, semptomsuz veya hafif klinikle geçirme yaygınlaştı Dolayısıyla aşılı olup da enfekte olduğunu bilmeyen yığınlar içinde var olabilir.
  10. Aşıya rağmen vaka ve ölüm sayısı artıyor.
  11. Aşı yaptıranlarda rehavet arttı. Diğer önlemlerdeki ciddiyet gevşedi.
  12. Toplumsal hareketlerde kısıtlama, kalabalıklaşmaların önlenmesi, kapalı mekanların havalandırılması, kapalı mekanlarda geçirilen sürenin kısa tutulması, fizik mesafenin 1.5-2 metre tutulmasının ve nitelikli maske kullanmanın (riskli bölgelerde N-95-FFP2/3, çift cerrahi maske, diğer yerlerde tek cerrahi maske) hala kritik-yaşamsal önlemler…
  13. Ücretsiz maske, uygun nitelikte maske üretiminin denetlenmesi, havalandırma konusunda TMMOB denetimi vb. elde edilmiş değil. Halk en ucuz maskeyi kullanıyor hala… Hem de günlerce.
  14. Erken olası vaka bulma, riskli gruplarda periyodik test yapma, hasta kişilerin izolasyonu, temaslıların karantinası kritik halk sağlığı önlemleri. Salgının başarısı olası vakaların erken bulunması ve kontrol altına alınması ile doğrudan ilişkili. Birinci basamağın bunu merkeze alan bir stratejiye dönmesi dün olduğu gibi bugünde olmaz ise olmazlar arasında.
  15. Covid-19 tüm yaşa gruplarını etkilese de yaşlı nüfusta ve kronik hastalığı olanlarda hız daha yüksek. Yine bu gruplarda daha ciddi seyretmeye devam ediyor. Yaş azaldıkça enfeksiyona yakalanma azalıyor ve hastalığın seyri daha hafif geçiyor.
  16. Hastalık sömürge coğrafyalarda, işçilerde, yoksullarda, ötekileştirilen topluluklarda (mülteciler, evsizler, LGBTİ vb.) daha sık ve daha ciddi seyrediyor.
  17. Aşıların tümü inaktif aşılar. Aşıda patent hala devam ediyor. Üretimde şirketler aracılığıyla yapılıyor.
  18. Kalıcı bağışıklık yok. Antikor yanıtı 6 aydan sonra azalıyor.
  19. Aşılar arasında Coronavac için antikor düzeyi 3. ayda düşmeye başlıyor, altıncı aydan sonra düşüş daha ciddi hale geliyor. Bu nedenle 3. dozun yapılması ile ilgili öneriler genel kabul görüyor. mRNA aşıları için de antikor yanıtının 6. ayda düştüğü, 8-9. Aylarda düşüşün daha ciddi düzeyde gerçekleştiği gösterildi. 3. Doz mRNA aşıları için de geçerli.
  20. Aşılar şirketler tarafından yüksek fiyatlarla satılmaya devam ediyor. Parası olmayan ülkeler aşıları alamıyor. Yoksul ülkelere aşının sağlanması konusunda kurulan COVAX büyük hayal kırıklığı yarattı. Bu projenin amacının daha farklı olduğu netleşti.
  21. Aşıya erişim konusunda dünya halkları arasında eşitsizlikler ve ayrımcılıklar mevcut. İki doz aşıyı yaptıranlar yüksek gelirli ülkelerde nüfusun %40’ına ulaşmış iken, düşük gelirli ülkelerde %1.8 gibi kabul edilemez düzeyde.
  22. Salgının kontrol edilmesinde iki doz aşı yapılan nüfus oranının %85’in üzerinde olması kabul ediliyor. Daha önce %70 eşiği öngörülüyordu. Dahası %100 olsa dahi bulaş devam edebilir, kalıcı bağışıklık yok deniyor. Bütünlüklü önlemler öne çıkıyor.
  23. Kullanılan ilaçlar konusunda hala etkinliğini kanıtlamış bir antiviral ilaç yok.
  24. Pandemi nedeniyle ertelenmiş sağlık hizmetleri fazladan ölümlere yol açıyor. Koruyucu hizmetleri aksatmasının yanında kronik hastalıkların yönetimini güçleştiriyor, hastalıkların daha komplike ve öldürücü seyretmesine yol açıyor.
  25. Pandemiyi dikkate alan sağlık hizmetlerinde radikal değişiklere bir türlü gidilemiyor. Dahası pandemi fırsata çevriliyor, neoliberal reformlar daha da derinleştiriliyor.
  26. Pandemi kontrolüne yönelik küresel dayanışma ile ilgili adım atılmamış durumda.
  27. Pandemiye zemin hazırlayan kapitalist modernite salgını kontrol altına alınmasına da engel. Dahası kapitalizm yaşadığı çoklu krizi pandemiyi fırsata çevirerek aşma çabası içinde.
  28. Kapitalist moderniteye karşı yeni yaşamın inşasına yönelik mücadele pandeminin erken döneminde daha görünür iken günümüzde çok daha cılız. Bu konuda farklı coğrafyalardaki yürütülen mücadelenin bilgisinin dahi ortaklaşması sağlanamıyor.

Bu tespitleri artırmak karşı karşıya olduğumuz tabloyu görünür kılmak ve seyirci olmaktan uzaklaşıp sürece dönüştürücü müdahale eden bir pozisyona geçmemiz kritik önemde.

JİN

Hangi ırk ve sınıfa dahil olursa olsun kadınların tüm egemen erkek dünyasında kadın olmaktan kaynaklı ortak eşitsizlik problemleri olduğunu savunan ve kadınla erkeği eşitleyecek hakları kazanmanın yeterli olmadıgını gören feminist hareket , 3. dalga feminist hareket ile farklı bir boyuta evrildi . Daha çok ten rengi, etnik kimlik, inanç ve sınıfsal aidiyeti nedeni ile ayrımcılığa uğrayan, bu farklı kimliklerinin özgürleşmesini kadın özgürlüğünün bir parçası olarak görmeye başlayan yeni dalga; ırkçılığı hedeflediği gibi, ırkçılığın yöneldiği diğer ezilme ilişkilerinin de görünür olmasını sağladı.
4. dalga feminizmle de; ırkçılığa, emperyalizme, sömürgeleştirmeye, doğanın yıkımına, patriyarkaya, heteroseksizme ve neo liberalizme karşı topekün mücadele cins özgürlük mücadelesinin ana hattını çizmiş oldu. Feminizm mücadelesinin bu birikiminden beslenerek “Kadın özgür değilse toplum nasıl özgürleşebilir? “ fikriyatını esas alan Kürt kadın mücadelesi sorunun kaynağını ortaya net koyup ona karşı savaş yürütmektedir. Zihniyet devrimini esas alıp Kapitalist Ataerkil Devlet aklına karşı inşa mücadelesini vererek kadın mücadelesine örnek teşkil etmektedir.
Ezilenler ve ötekileştirenler olarak özgün örgütlenme ve özsavunma varlığımızı garantiye alacak en temel yoldur. Bu yolda cins mücadelesi kadar ırkçılığa, milliyetçiliğe ve dinciliğe karşı mücadele yürütmek kadın mücadelesinin temelini oluşturmaktadır. Son süreçte yaşanan Kürtlere dönük ırkçı saldırıların , Afgan mültecilere dair tartışmaların, ekolojik krizin bölgelendirilmesin erkek egemen zihnin ürünü olduğunu bilmek gerekir. Ataerkil ulus devlet aklının ırkçılık, cins, kültür, bölge sınıf, inanç temelli pek çok ayrımcı ideolojiyi birbirine eklemleyerek ilerlediğini görüp, bunun kadın kıyımını arttıran temel mekanizmalar olduğunu bilmek mücadele yolunu aydınlatmaya yardımcı olacaktır.
Militarizm ve savaştan beslenen kurulu erkek düzeni ters yüz etmenin gücü ancak kadınların özsavunma ve yani yaşamı inşa temelli barış ısrarındadır. Onurlu bir barış; kadının başta kadın kimliği olmak üzere tüm ezilenlerin mücadelelerinin öncülüğünü yaptığı bu mücadelesiyle yaşanacaktır.

AKADEMİDEN

Randomize çalışmaların bir konuya ilişkin yüksek kanıt düzeyi sağladığı kabul edilir. Şifahen bilindiği varsayılan, bireysel deneyimlere veya epidemiyolojik verilere dayanan bilgilerin kanıt düzeyinin güçlendirilmesi veya yanlışlanması için bu çalışmalara ihtiyaç vardır. Maske kullanımının Covid-19’un bulaş riskini azalttığının da yaygın randomize çalışmalarla kanıt düzeyinin yükseltilmesine yönelik çalışmalar sürmektedir. Innovations for Poverty Action Dergisi’nde henüz ön basım aşamasında olan bir yayın böyle bir iddiayı taşımaktadır.

Söz konusu iddialı çalışma, Bangladeş’teki 600 köyde 340.000’den fazla insanı içerecek şekilde tasarlanmış. Bu yönüyle hayli büyük bir randomize çalışma olma özelliğine sahip. Maske takmanın COVID-19’un yayılmasını azalttığına ve cerrahi maskelerin kumaş maskelerden daha iyi bir koruma sağladığına dair kanıtlar ortaya konuyor.

Çalışmada yöntemsel olarak köyler ve haneler, ücretsiz bez veya cerrahi maskeler veya hiç müdahale edilmeyecek bölgeler olarak rastgele atandığı belirtiliyor. Araştırmacılar, çay tezgahları ve pazarlar gibi bulaşın yüksek olabileceği kritik noktalarda insanların davranışlarının etkilerini gözlemlemiş. Katılımcılara herhangi bir koronavirüs semptomu gösterip göstermedikleri hakkında devamlı olarak sorular sorulmuş ve semptomatik bireyler SARS-CoV-2 enfeksiyonu için test edilmiş.

Çalışma sonunda ulaşılan bilgilere göre genel olarak, ekibin maske dağıttığı köylerde semptomatik enfeksiyonlar %9,3 daha düşük olduğu görülmüş. Cerrahi maskelerin dağıtıldığı yerlerde sonuçlar kumaş maskelere göre daha da iyi olduğu, buralarda enfeksiyonların %11 azaldığı saptanmış. Maske kullanımından en çok da yaşlıların yararlandığı, 60 yaş üstü kişilerde semptomatik COVID-19 hastalığının cerrahi maske kullanan köylerde %35 oranında azaldığı tespit edilmiş. Bunun yanında çalışma sona erdikten sonra bu süreçteki müdahalelerin, maskeleri doğru takanların oranını üç katına çıkardığı da belirtiliyor.

Çalışmanın mevcut olduğu link: https://www.poverty-action.org/sites/default/files/publications/Mask_RCT____Symptomatic_Seropositivity_083121.pdf