KORONA 7 GÜNLÜK 12-19 EYLÜL 2021
Covid-19 vakaları düşüş eğilimine girse de halen yüksek hızda devam ediyor. Farklı coğrafyalarda pandemi sık görülmeye, sık öldürmeye ve yaşamı altüst etmeye devam ediyor. Toplam vaka sayısı 230 milyona yaklaşırken Covid-19 nedeniyle hayatını kaybedenlerin sayısı ise 4 milyon 700 bine dayandı. Aktif hasta sayısı 19 milyonun altında devam ediyor, dün itibarıyla yaklaşık 18 milyon 710 bin civarında aktif hastaya sahibiz. Düşme eğilimi de olsa hala yüksek aktif hasta sayısı bulaş tehdidinin ciddi olduğunu gösteriyor.
Günlük vaka bildiriminde Ağustos sonunda başlayan düşüş eğilimi geçtiğimiz hafta da devam etti. Haziran ortalarında 360 binlere kadar inen ortalama günlük bildirim, Ağustos ayı ile birlikte 660 binlere kadar yükselmişti. Düşme eğilimi vaka sayısına da yansıdı, geçtiğimiz hafta günlük ortalama vaka sayısı 600 binin altına inerek, 514 bin 725 kişi oldu.
Benzer düşüş haftalık ölümlerde de gerçekleşti. Temmuzun ikinci haftasıyla birlikte artış eğilimine giren günlük can kaybı iki hafta önce ortalama 9 bin 792 kişiye yükselmişti. Ortalama günlük ölüm sayısı düşme eğilimini sürdürdü, geçtiğimiz 9 binin altına indi, 8 bin 325 kişiye geriledi.
Küresel düzeyde son bir hafta Covid-19’un seyri aşağıdaki tabloda özetlenmiştir.
Bir önceki haftaya göre değişim |
||||
Kıtalar |
Son 7 gündeki vaka sayısı |
Son 7 gündeki ölüm sayısı |
Vaka sayısı |
Ölüm sayısı |
Dünya |
3,603,913 |
58,294 |
– %9 |
– %5 |
Asya |
1,329,677 |
20,688 |
– %12 |
– %14 |
Kuzey Amerika |
1,148,473 |
16,633 |
– %11 |
– %3 |
Avrupa |
810,354 |
11,532 |
– %5 |
+%5 |
Güney Amerika |
189,977 |
6,043 |
+ %11 |
+ %14 |
Afrika |
108,997 |
3,238 |
– %20 |
– %11 |
Türkiye |
183,962 |
1,718 |
+ %16 |
– %5 |
Yukarıda tabloda görüldüğü gibi dünya genelinde haftalık vaka ve ölüm sayısında beş hafta önce başlayan azalış eğilimi devam etti. Küresel düzeyde vaka sayısında %9 ve ölümlerde %5’lik azalış gözlenlendi. Diğer kıtalardan farklı olarak Güney Amerika’da haftalık vaka sayısında %11 ve haftalık ölüm sayısında %14’lük yükselme gözlendi. Güney Amerika yeniden vaka artış eğilimine girip girmediğini gelecek haftanın verileri gösterecek.
Küresel ve kıta düzeyinde bu azalış eğilimine rağmen içlerinde Türkiye’nin de bulunduğu bazı ülkelerde vaka artışı dikkati çekiyor. Haftalık yeni vaka sayısı artış gösterdiği ülkelerden ilk sıralarda yer alanlar şunlar: Türkiye (%16), Brezilya (%22) ve Rusya (%4).
Ölüm sayısında da küresel eğilime göre bazı ülkelerde artış gündemde. Haftalık ölüm şunlar: ABD (%7), Hindistan (%3), İngiltere (%2), Flipinler (%75), Brezilya (%23) ve Almanya (%62).
Küresel haftalık vaka sayısının çoğunluğunun Asya, Kuzey Amerika ve Avrupa kıtalarında olduğunu hatırlatalım. Pandemi bu coğrafyalara hala etkili. Bu kıtalar için sonbahar ve kış sert geçecek görülüyor.
***
COVID-19 vaka sayısının en yüksek olduğu iller, Rize, Elazığ ve Trabzon. Vakaların önceki haftaya göre en çok artan iller arasında Kilis, Erzincan, Malatya ilk üç sırada. İstanbul ve Ankara’da da vaka sayıları artarken İzmir’de küçük bir düşüş var. Yeni vaka yoğunluğunun en yüksek olduğu il ise 488 ile Rize olmaya devam ediyor.
İstanbul ve Ankara’da da vaka sayıları artarken İzmir’de küçük bir düşüş var. vaka yoğunluğu bir önceki haftaya göre en çok artan 10 il şöyle: Kilis, Erzincan, Malatya, Karabük, Kastamonu, Erzurum, Adıyaman, Kayseri, Tokat, Sinop.
28 Temmuz’dan itibaren 20 binin üzerinde seyreden günlük vaka sayıları, ay sonuna doğru inişe geçtikten sonra 31 Ağustos’tan itibaren yeniden 20 binin üzerine çıktı. 19 Ağustos’tan bu yana Covid kaynaklı can kaybı da 200’lerin üzerinde seyrediyor.
***
Küresel düzeyde şu ana kadar 5.88 milyar doz Covid-19 aşısı yapılabildi. Küresel olarak günlük yapılan aşı dozunda düşüş var. İki hafta önce 35.64 milyon doz olan günlük yapılan aşı miktarı geçtiğimiz hafta 30.77 milyon doza, bu hafta da 29.49 milyon doza düştü. Dünya genelinde en az bir doz Covid-19 aşı yaptıranların nüfusa oranı %42.9’a yükseldi. Düşük gelirli ülkelerde tek doz aşı yaptıranlar hala çok düşük, %1.9’da kaldı. Küresel düzeyde eşitsizlik ve ayrımcılıklar çok belirgin. Küresel düzeyde nüfusun %70’ine en az bir doz aşıyı yaptıran ülke sayısı hala 15 ve geçtiğimiz hafta yer verdiğimiz ülkeler: Birleşik Arap Emirlikleri, Portekiz, Katar, İspanya, Singapur, Uruguay, Danimarka, Şili, Çin, İrlanda, Kanada, Fransa, İtalya ve İngiltere. Salgın kontrolü için kritik olan ikinci dozun yaptıran nüfusun %70 olması hedefine ulaşan ülke sayısı da değişmedi, hala dokuz ülke bu hedefe ulaşmış durumda (Birleşik Arap Emirlikleri, Portekiz, Katar, İspanya, Singapur, Uruguay, Danimarka, Şili). Delta varyantı nedeniyle iki dozda güncellenen %80-85 hedefine bu hafta iki ülke erişmiş oldu: Birleşik Arap Emirlikleri (%80.2) ve Portekiz (%81.8).
***
Sağlık Bakanlığı açıklamalarına göre Aşı istatistiklerini tam ayrıntılı paylaşamıyoruz. TURCOVID19 sitesi, Sağlık Bakanlığı’nın anlık aşı verilerini paylaşımına 25 Ağustos 2021 tarihinde ara vermesi nedeniyle aşı istatistiklerini veremiyor. Tek adam rejimi her alanda şeffaflıktan vazgeçme eğiliminde. Yayımlanmayan istatistikler salgın kontrolü ile ilgili bilimsel değerlendirme yapmaya da engel.
Aşı yapılacak nüfus alt sınırının 12 yaşa indirilmesi, 3. doza rağmen halen günlük 1 milyon doza ulaşabilmiş değiliz. Hafta sonları 300 binlere kadar geriliyoruz. Sağlık Bakanlığı hızlı ve etkin aşılama için herhangi bir çaba göstermiyor, aşılama kendi ritminde devam ediyor. 18 Eylül saat 19:00 itibariyle son 24 saatte 300 bin 878 doz aşı uygulandı. Türkiye’de bugüne kadar, 52 milyon 601 bin 310 birinci doz, 41 milyon 902 bin 917 ikinci doz, 9 milyon 789 bin 819 üçüncü doz aşı uygulandı.18 yaş üstü nüfusa göre birinci doz Türkiye ortalaması % 84.7, ikinci doz ortalaması % 67.2 oldu. Oysa sağlık otoriterleri tüm nüfusa göre aşı oranın hesaplanmasını öneriyor. Böyle ele alırsak birinci doz aşı oranı % 62.9, ikinci doz ise % 50.1 olduğunu görürüz. Buna göre salgını kontrol için hedeflenen nüfusun %70’inin ikinci dozu yaptırması hedefinin oldukça gerisindeyiz. Bölgeler ve iller arasında ciddi eştisizlik devam ediyor. Mülteciler ve ötekileştirilen topluluklarda ne kadar aşı yapıldığı verisine ulaşamıyoruz. Dahası Delta varyantı nedeniyle bu oranın en az %85 olması gerektiği iddia ediliyor. Türkiye özgünlüğünde istatistik kritik bir konuda 2 doz Sinovac yapılanların ‘ikinci doz aşı oranı’ hesaplanmasına dahil edilmesi. Salgın kontrolü için iki doz Sinovac’ın yeterli olmadığı kabul ediliyor, bu nedenle bu kişilerin 3.doz aşı olunca (Sinovac ya da Biontech) hesaplamaya dahil edilmesi daha gerçekçi değerlendirmeyi sağlayacaktır. Özellikle yaşlı nüfusun 3. doz aşılanması konusunda ciddi sorunlar olduğunu sahadan elde ettiğimiz verilerle söyleyebiliriz.
***
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın her gün sosyal medya hesabından aşı haritasındaki renkleri paylaşmasının “yanlış bir algı” oluşturduğunu söyleyen Ankara Tabip Odası başkanı Ali Karakoç, koronavirüse karşı aşılama süreci ile ilgili şunları paylaştı: “Bu oranlar toplumda yanlış algı yaratıyor. ‘İki doz aşılamada oran yüzde 63 deniyor. Bu doğru değil. Çünkü vatandaş yüzde 63 oranında iki doz aşı tamamladıysa ‘Neden vakalar ve ölümler fazla?’ diyor. Bu da güvensizlik yaratıyor ve aşı tereddüdüne yol açıyor. Oysa Sağlık Bakanı toplumun tamamına göre bu oranları vermiyor, 18 yaş üstü için veriyor. Biz özellikle Delta varyantından sonra toplumun yüzde 80’ininin aşı olması gerektiğini söylüyoruz. Bizim nüfusumuz 83 milyon. 5 milyona yakın mülteci var. Yani biz daha yüzde 40-45 civarı bir çift doz aşılama yaptık.”
Sağlık Bakanı Koca iki doz aşı yapılma durumuna göre haritayı güncelleyeceklerini paylaştı. En azından 2 doz aşılı renkler gerçeği daha yakın olacak. Bakalım Bakanlık toplam nüfus, mülteci nüfus, 2 doz Sinovac’ları da dikkate alan aşı oranlarını verebilecek mi?
***
Aşı yaptırmayan çalışanların iş akdine son verilmesi gündemi işgal etmeye devam etti. Salgının en başından bu yana Covid-19’un ‘meslek hastalığı ya da iş kazası’ olarak sayılmasını savunan Dr. Murat Özveri, işçilere PCR yükümlülüğü biçen genelgeyi işaret ederek sordu: “PCR testi konusunda işçinin yükümlülüklerini belirlemede 6331 sayılı kanun bir dayanak oluyor da neden bunun bir iş kazası, meslek hastalığı, işçi sağlığı iş güvenliği sorunu olup olmadığı konusunda yasal dayanak olmasın?” Özveri, şu anda PCR testine ya da aşıya karşı direnen işçiyi hukuki anlamda iş sözleşmesinin sürekliliğini sağlayacak ve işçilerin haklarını koruyacak bir mekanizmanın bu sistem içerisinde olmadığını belirterek, “Tabii ki işverenler bu işi sadece test yaptırmamaya indirgememeli, tüm önlemleri almak zorundalar” ifadelerini kullandı. Ve şöyle devam etti:
6331 sayılı Kanun’un 19. maddesi böylesi bir risk karşısında işçilerin ne yapması gerektiğini açıklıyor. İşçiler, işveren tarafından riski ortadan kaldırmak için alınmış olan önlemlere harfiyen uymakla yükümlüler. Bu önlem mesafeyse mesafeye, maskeyse maske kullanımına, aşıysa aşıya uymakla yükümlüler. PCR testi yaptırmaksa bunu yaptırmakla yükümlüler. İşçi bilimsel olarak bunun bu riski ortadan kaldıracak bir önlem olmadığını kanıtlamadığı müddetçe bu önlemlere uymakla yükümlü. İşveren sadece PCR testi istemekle kalamaz. İşveren işçiye bu bir işçi sağlığı ve iş güvenliği sorunu olduğu için neden aşı yaptırması gerektiğini, neden mesafe bırakması gerektiğini, PCR testinin neden önemli olduğunu anlatacak; yöntemlerini gösterecek ve bunları uygulanabilir kılacak bir organizasyon kurmak zorunda. Örneğin işçinin PCR testi için gittiği hastane bir kamu kurumu değil özel hastaneyse ve bunun için para istiyorsa işveren tarafından karşılanması gerekiyor. 4. madde çok açık. İşveren işçi sağlığı ve iş güvenliği tedbirlerinin maliyetini çalışanlara yansıtamaz. İşveren testin masrafını karşılamak zorunda, bu testin yapılması için işyerinden ayrılıp test yapılan merkeze gidilen süre için de ücrette herhangi bir kesinti yapmamalıdır. Dolayısıyla işveren işçi sağlığı ve iş güvenliğiyle ilgili tüm bu önlemler için eğitimini verecek, anlatacak, kavratacak. İşçi de bunlara uymakla yükümlü.
İşçi uymazsa bu yükümlülüğe aykırı davranırsa ne olur? İşverenin fesih hakkı doğar ama nasıl bir fesih hakkı? Geçerli mi haklı mi? Bazı iş hukukçuları haklı fesih olanağı doğacağını savunuyor. Ben bu görüşe katılmıyorum. İşçinin PCR testi yapmaktan kaçınmasının gerekçeleri ve hukuki argümanları da olabilir. Bunu bir şüphe feshi olarak düşünmek gerekir. Sen test yaptırmıyorsun, işyerinde sağlığın riske girmesi ve benim şüphelenebileceğim bir olgu ortaya çıktığı için şüphe feshi kullanılarak işverenin işçiyi tazminatlı olarak işten çıkarma hakkı doğar. Tazminatsız olarak çıkartılabilmesi için işçinin kovid-19 pozitif olduğunun tespit edilmiş olması ve bu şekilde işe geldiğinin tespit edilmesi gerekir. Eğer bu aşamaya gelmediyse işçi sadece test yaptırmadığı için test yaptırmamakta direndiği için işverenin haklı nedenle fesih ile sözleşmeyi sona erdirmesinin mümkün olmadığını düşünüyorum. 25/2’de dayanak gösterdikleri bir madde var. İşçinin, işverenin uyarısına rağmen görevini yapmamakla ısrar etmesi gibi bir madde. Burada PCR testini işçinin görevi olarak tarif etmek, İş Kanunu’na göre mümkün değil. Bu maddeden giderek de haklı fesih gerekçesi üretmek de hukuki dayanaktan yoksun. Burada işverenin uygulayacağı fesih şüphe feshidir. “Sen PCR testi yaptırmıyorsun. Yaptırmadığın için ben sende Covid-19 taşıyıcılığı olma olasılığını düşünüyorum. Bu şüphe nedeniyle iş sözleşmesini sona erdiriyorum” dediğinde işçiye kıdem tazminatını ödemek zorundadır.
***
Covid-19) salgınından en çok etkilenen ülkelerden İtalya’da hükümet, tüm çalışanlara aşı olma ve sağlık kartı zorunluluğu getirme kararı aldı. İtalya Başbakanı Mario Draghi hükümetinin aldığı yeni karar kapsamında, geçerli bir sağlık kartı ibraz etmeyenler ücretsiz olarak işten uzaklaştırılabilecek ancak işten çıkarılamayacak. Yeni önlemlerin 15 Ekim’de yürürlüğe girmesi bekleniyor. İtalya’da daha önce sağlık çalışanları, bakımevi personeli ve eczacılar için aşılama zorunlu hale getirilmişti. Yetkililer, bugün itibariyle 728 doktorun aşı yaptırmadığı için açığa alındığını bildirdi. Açığa alınan hemşire veya bakımevi personelinin sayısına ilişkin bir açıklama yapılmadı. Fransa’da da sağlık çalışanları için aşılama zorunlu hale getirilmiş, dün yürürlüğe giren kural kapsamında yaklaşık 3 bin sağlık çalışanı Covid-19’a karşı aşılanmadığı için işten uzaklaştırılmıştı.
***
Okulların açılmasıyla öğretmenlerin aşılanma durumu ve PCR ile saptanan vaka ve yakın temaslılar nedeniyle karantina altına alınan sınıflar ile ilgili haberler haftayı doldurdu. Yeni Milli Eğitim Bakanı Mustafa Özer 71 bin 320 okuldan hiç birisi vaka nedeniyle kapatılmadı ancak kapatılan sınıfların 200’e yakın olduğunu paylaştı. Öğretmen aşılamalarında da 6 Ağustos tarihine göre ciddi artış olduğu paylaşıldı. 6 Ağustos’ta % 73 olan bir doz aşı olan öğretmen oranı 17 Eylül tarihinde % 92’ye yükseldi. İki doz aşı olan öğretmen oranı ise %59’dan % 80’e yükseldi.
Veli-Der ve Eğitim-Sen’de okullarda alınan önlemlerle ilgili rapor paylaştı.
Veli-Der’in raporuna göre okullar gerekli salgın önlemleri alınmadan açıldı. En az 611 sınıf karantinada. Okullarda yeterli sayıda öğretmen ve görevli yok. Eşitsizlik derinleşirken, örgün eğitimden kopuş hızlanıyor.
İzmir’de koronavirüs nedeniyle 43 sınıfta eğitime ara verildi. Yüz yüze eğitimin başlaması ile birlikte okullarda yaşanan eksikliklere paralel olarak karantina haberleri de artmaya devam ediyor. İzmir’in Karşıyaka ilçesinde bulunan Karşıyaka Lisesi, Karşıyaka Ortaokulu ve Fevzipaşa Ortaokulu olmak üzere üç okulda bazı sınıfların karantinaya alındığı öğrenildi. Daha önce de söz konusu okullarda yaşanan eksiklikler gündeme gelirken, karantinaya alınan okullardaki öğrenciler ve veliler tedirgin. Karantinaya alınan sınıf dışında birer vaka görülen ve temaslı olan ancak kapatılmayan en az iki sınıf olduğunu belirten öğrenci, “1500 kişilik okul içerisindeyiz ve dip dibe eğitim görüyoruz. İki korona vakası çıkmadığı sürece sıkıntı olmayacağını söylüyorlar ancak hepimiz temaslıyız. Son sınıf öğrencisiyim hem dershaneden, hem de derslerden geri kalma durumum var. Bu bize haliyle kötü hissettiriyor. Ek olarak ailelerimizde çok fazla kronik rahatsızlığı olan insan var. Evlerimizde yaşlılar var. Bunun korkusunu da yaşıyoruz. Tedirginiz” diye konuştu. Sınıfındaki bir arkadaşında pozitif vaka tespit edilen diğer bir öğrenci ise karantinaya alınmayı beklediklerini söyledi. Eğitim Sen 2 No’lu Şube Başkanı Veysel Beyazadam ise sendika olarak en başından beri özellikle yüz yüze eğitimin olması gerektiğini ve bunun vazgeçilmez olduğunu ifade ettiklerini ancak yüz yüze eğitim sürecinde bakanlığın üzerine düşen sorumluluklarını yerine getirmediğini söyledi.
Yüz yüze’ eğitimde sınıf mevcudiyetlerinin azaltılması için, çift ‘tedrisat’ yapılan okul sayısının arttırılması ve hafta sonu eğitimi masada… Karar alma yetkisi ise il milli eğitim müdürlüklerinde olacak..
***
Aşılarla ilgili güncel haberleri paylaşmaya devam ediyoruz.
***
FDA 3. doz ile ilgili kararını verdi. Pfizer-BioNTech aşısının 3’üncü dozunun sadece yaşlılara uygulanması görüşü benimsendi. Aşının 16 yaş üstü herkese uygulanması konusunda yapılan oylamada 18 kişiden 16’sı ”hayır” oyu kullandı. Biden geçen ay alışılmadık bir şekilde, yetkili kurumların incelemesini beklemeden 20 Eylül’de Covid-19’a karşı 3’üncü doz aşı uygulamasının başlayacağını duyurmuştu.
***
Bilim dergisi Lancet’te yayınlanan bir makalede, genel nüfusun takviye korona virüsü aşısına ihtiyacı olmadığını kaydedildi. Makaleyi kaleme alan uzmanlar şunları ifade etti; “Takviye aşılara ihtiyaç olup-olmadığı ya da bu aşıların zamanlamasının nasıl olması gerektiğine ilişkim tüm kararlar, klinik ya da epidemiyolojik verilerin dikkatli analizine dayandırılmalıdır. Risk ve fayda değerlendirmesinin, takviye aşıların önlemesi beklenen ağır seyirli korona virüsü vakalarının sayısını ve bu aşıların mevcut varyantlara karşı güvenli ve etkili olup-olmadığını göz önüne alması gerektiğinin altını çizdi.” Uzmanlar, makalede, “Mevcut kanıtlar, genel nüfusa takviye aşı yapılması gerekliliği ortaya koymuyor. Genel nüfus üzerinde ağır hastalığa karşı etkinlik yüksek seyretmeye devam ediyor” ifadelerini kullandı.
***
Rusya’nın ürettiği Covid-19 aşısı Sputnik V için Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) ve Avrupa İlaç Ajansı’nın onay sürecindeki güçlükleri aşmayı başaramadı. DSÖ Rusya’da Sputnik V aşısının üretildiği fabrikalardan birinde yeniden denetleme yapılana kadar onay süreci askıya aldıklarını duyurdu. DSÖ, daha önce yayınladığı bir raporda Rusya’nın Ufa kentindeki Pharmstandard fabrikasındaki uygulamaların “çapraz bulaşma riskine karşı yeterli tedbirlerin” alındığına dair kaygı verici olduğunu ve birçok ihlal tespit ettiklerini ifade etmişti. Raporun yayınlanmasından sonra tesisten yapılan açıklamada bahse konu kaygıların dikkate alındığı belirtilmiş, ancak denetçilerin aşının güvenliği ya da etkinliğini sorgulamadıklarından yakınılmıştı.
***
ABD Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi (CDC) araştırması, Massachusetts merkezli ilaç firması Moderna’nın Covid-19 aşısının hastaneye yatışlara karşı yüzde 93 koruma sağladığını ortaya koydu. 11 Mart ve 15 Ağustos tarihleri arasında gerçekleştirilen araştırmada, Moderna’nın ardından bu oranın diğer Covid-19 aşılarından Pfizer-BioNTech’te yüzde 88, Johnson & Johnson ‘da ise yüzde 71 olduğu anlaşıldı
***
Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Batı yarımkürenin ötesindeki yerlerde aşılama yapılması umutlarını güçlendirecek bir hamleyle, dünyanın dört bir yanına dağıtmak üzere milyonlarca doz daha Pfizer aşısı satın almayı planlıyor. Beyaz Saray cuma günü, gelecek hafta küresel aşı tedariki konusunda dünya liderlerinin ve sağlık profesyonellerinin de katılacağı sanal bir zirveye ev sahipliği yapacağını da açıklayacak. Haberde isminin açıklanmaması koşuluyla konuşan üç kişinin sözlerine atıfta bulunuldu. Çarşamba günü yapılacak zirvede, ABD Başkanı Joe Biden’ın gelecek yıl eylüle kadar tüm dünyaya nüfusunun yüzde 70’ini aşılama taahhüdünde bulunacağı iddia edildi. Bu hedef, düşük ve orta gelirli ülkeler için halihazırda açıklananlara ilaveten milyarlarca ek doz gerektirecek.
***
İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi’nde sağlık çalışanlarına üçüncü doz aşı sonrası yapılan antikor çalışması sonucu Sinovac ve BioNtech aşıları arasında büyük fark olduğu tespit edildi. iki doz CoronaVac (Sinovac) aşısı olan sağlık çalışanlarının antikor seviyelerinin dört ay sonra düştüğünü belirten DEÜ rektörü Prof Dr. Hotar buna karşılık yüzde 89’unda halen yeterli düzeyde olduğunun tespit edildiğine işaret etti. Üçüncü dozun ardından antikor seviyelerinde yüksek artışlar saptandığını ifade eden rektör şu bilgileri paylaştı: “Üçüncü doz aşı sonrası gerek CoronaVac gerekse BioNTech sonrası sağlık çalışanlarının yüzde 100’ünde antikor düzeyinin arttığı ve yeterli düzeye eriştiği saptandı. Sağlık personelimizden üçüncü doz aşısını CoronaVac olarak yaptıranlarda aşıdan en az yedi gün sonra antikor düzeyinin 7,5 kat, BioNtech olanlarda ise 106 kat arttığı tespit edildi. Katılımcılardan üçüncü doz aşısı BioNtech olanlar değerlendirildiğinde antikor düzeylerinin zaman içinde düştüğü ancak halen var olan antikor düzeylerinin yeterli olduğu saptandı. Aşıdan sonra yüzde 100 artıp belli bir süreden sonra düştüğü ama halen yeterli düzeyi koruduğu görüldü. İki doz aşı yaptıranların yüzde dördü hastalığa yakalandı. Üçüncü doz aşı yaptıran 293 kişiden sadece bir kişi hastalığa yakalandı. Ama hepsi hafif semptomlarla atlattı.” DEÜ Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bülent Kılıç da sonucu ilk açıklayan kurumlardan biri olduklarını söyleyerek “Bu çalışma ‘2 doz Sinovac aşılarının hiçbir etkisi yok’ görüşünün doğru olmadığını gösteriyor. ‘Daha önce yapılan aşıların bir yararı yok sayılır’ görüşü de yanlış. Bu spekülasyonu yok etmiş olduk. Şu an 2 ayda bir izliyoruz. Hastalığa yakalananları izliyoruz. Yaklaşık 300 kişide 1 kişi hastalığa yakalandı. Hastalığa yakalanmaktan koruduğunu gösteriyor” dedi.
***
COVID-19 salgınının bağışıklama hizmetlerine etkisine ilişkin bilginin, toplum ve bilim çevresi ile paylaşılmadığını ifade eden TTB, “Pandemi nedeniyle kapatılan okullarda, 2020-2021 eğitim yılında 1. sınıflar aşılanamamıştır. Önceki benzer yaş gruplarının ne kadarının aşılanabildiği ise açık değildir” dedi. Temmuz 2020’de yapılan değişiklikle okul çocuklarına yapılan kızamık aşısı zamanının 48 aya çekildiği ve aile hekimlerine görev olarak verildiğini hatırlatan TTB, bu değişikliğin uygulamaya girmesi üzerinden geçen sürede, bu yıl anasınıfı ve ilkokul 1. sınıfta okuyacakların ne kadarının aşılandığının gözden geçirilmesini talep etti. “Kızamık için hastalığa duyarlı gruplar oluşmuş görünmektedir” diyen TTB, Türkiye’de kızamık 2. doz ile aşılama oranlarının, toplum bağışıklığı için önerilen düzeyin altında olduğunu vurguladı: “Kızamık için toplum bağışıklığı göstergeleri (yüzde 95 ve üstünde aşılama oranlarına erişilebilen il sayıları) 1. doz için 42; 2. doz için yalnızca 9’dur. Türkiye’de kızamık hastalığı endemik olarak varlığını sürdürmektedir.” Polio ithali için riske dikkat edilmesi gerektiğinin altını çizen TTB, “Polio için toplum bağışıklığı göstergeleri; DaBT-IPV 3.doz ile yüzde 95 ve 90 ve üstünde aşılama oranına erişilebilen il sayıları sırasıyla 66 ve 77’dir. Dışarıdan çocuk felcinin ülkeye giriş ve dolaşımını engelleyecek OPV aşılamasının 1 ve 2. dozlarında erişilebilen aşılama oranları bilinmemektedir” dedi. Çocuk Felci hastalığına karşı izleme ve tarama çalışmalarının güçlendirilmesinin önemine vurgu yapan TTB, göçmen topluluklarda 5 yaşından küçüklerin OPV ile aşılanması çağrısı yaptı.
***
Britanya’da yılın ilk altı ayında Covid-19 nedeniyle hayatını kaybeden 50 binden fazla kişiden yalnızca 256’sının tam aşılı olduğu açıklandı. Aşılı olmasına rağmen Covid-19’a yakalananların yüzde 61’inin erkek olduğu, yaş ortalamasının ise 84 olduğu görüldü.
***
İngiltere’de Covid vaka senaryolarına göre iki farklı kış eylem planı oluşturuldu. İngiliz Sağlık Servisi NHS’in yükünü azaltmayı ön gören A Planı, aşı ve test üzerinden şekilleniyor. NHS’in vakalarla baskı altına girmesi üzerinden şekillenen B Planı ise, maskenin yeniden zorunlu hale gelmesi gibi adımları içeriyor. Sağlık Bakanı Sajid Javid tarafından açıklanan A Planı’nın üç temel ayağı bulunuyor: Aşı olmayanların aşı olmaya ikna edilmeleri, 12 – 15 yaş grubuna aşı daveti yapılması ve milyonlarca kişi için güçlendirici doz programının başlatılması
Plan; test, pozitif vakaların takibi ve virüs kapanların karantina altına girmesi uygulamalarının devamını da içeriyor. İş yerlerinden de, NHS’in verdiği Covid pasaportu ya da test durumunu sorgulamayı değerlendirmesi istenecek. Ülkede, Eylül ayının sonu için planlanan ve gece kulübü gibi mekanlara giriş için aşı pasaportu zorunluluğu ön gören değişiklikten geri adım atılmıştı.
B Planı aşamasına ise ancak NHS’in yoğunluktan korunması noktasında ek önlemler gerekirse geçilecek. Bu olası durumda, halktan daha dikkatli hareket etmeleri istenecek, Covid pasaportu uygulaması ile maske kullanımı da zorunlu olabilecek. B Planı içinde yeniden uzaktan çalışma tavsiye edilmesi de yer alıyor.
İngiltere Baş Bilim Danışmanı Sir Patrick Vallance, geçen yıl, şu an mevcut sınırlamalar geçerli olsa, vaka sayısı patlamış olurdu diyerek aşılamanın önemini ortaya koydu. Vallance, ülkede halen beş milyon civarında insanın aşı olmadığını da söyledi. Ülkede gelecek haftadan itibaren ikinci doz aşısını en az 6 ay önce olmuş yaklaşık 30 milyon kişiye takviye aşıları yapılmaya başlanacak. Bu 30 milyon kişi arasında 50 yaş üzerindekiler, sağlık problemi olan daha genç yetişkinler ve sağlık sektörü çalışanları da var.
Tarihte Avrupa’da baş gösteren siyasi ve ekonomik kriz sonucu “tehlikeli sınıfları” gözetlemek ve disipline etmek için hapishaneler kurulmaya başlanır. Böylece krizler nedeniyle oluşacak olan başkaldırılar engellenerek, süreç içerisinde bu insanlar burjuva tarafından ucuz iş gücü olarak kullanılır. Bu durumu Foucault şöyle tanımlar: “Kapitalist üretim biçimi gereği, bedenin sahip olduğu gücün, emek gücüne dönüştürülmesi ve üretim gücü olarak kullanılması ve fakat itaatkâr ve uysal kılınması gerekir. Bu sebeple iktidar tahakküm ve hegemonya ilişkileri getiren ayrımcılık ve toplumsal hiyerarşi etmenleri olarak etkili olmuştur. Bu iktidarın gelişmesiyle hukuk araçsal hale gelir ve iktidar, toplumu normalizasyon sürecine tabi tutar. İşte bu noktada hapishanenin işlevi ortaya çıkar.”
Türkiye, tutuklu-hükümlü sayısının en fazla olduğu ilk 10 ülke arasında yer almakta ve Türkiye’de tutuklu-hükümlü gruplar arasında ilk sırada siyasi tutsaklar yer almaktadır. Bu durumun en temel amacı, var olan politik ve ekonomik krize yönelik olan itirazların önünü kesmek ve disipline bir toplum oluşturabilme çabasıdır. Tabi bu durum sadece tutsaklıkla sınırlığı kalmamakta ve her türlü işkence yöntemi uygulanmaktadır. Bu işkence yöntemlerinden biri de hasta tutsakların hapishanelerde tutulması ve daha sonrasında ölüme mahkûm edilmesidir.
İHD’nin verilerine göre; hapishanelerde 604’ü ağır olmak üzere en az 1605 hasta tutsak bulunuyor. Her geçen gün artan bu sayılarla birlikte ölümler de yaşanmakta. Devletin kurumları tarafından yanlış raporlar düzenlenerek tutsaklığına devam ettirilen birçok tutsak, hapishanelerde ölüme mahkûm edildi ve ediliyor. Bu durumu bir işkence yöntemi olarak kullanan iktidar, bu yöntem ile topluma mesaj vermek ve iktidarını sağlamlaştırma amacı güdüyor.
İktidarın korku imparatorluğu kurma çabasının bir göstergesi olan bu duruma karşı eğer şu an olduğundan daha çok ses çıkarılmazsa, her gün bir başka ölümü karşılamak durumunda olacağız.
Bu tutsaklıkların ve bu tutsaklıkların devamında gelen hastalık ve ölümlerin temelinde yatan nedenin iktidarların yarattığı siyasi ve ekonomik kriz olduğunu, bu duruma karşı da ortak bir demokratik mücadele alanında mücadele etmenin gerektiğini de iyi tahlil etmek gerekir.
Ata Soyer SPO olarak sağlığı tanımlarken insanı ekosistemin bir parçası olarak ele alıyor ve sağlıkla ilgili çalışmalarda doğa ve insanı bir bütün olarak görüyoruz. Aynı zamanda da kapitalist üretim ilişkilerini, erkek ve devlet iktidarının sağlığı tehdit edici toplumsal faktörler olarak tanımlıyoruz. Kadın ve doğa başlıkları; tüm toplumsal alanlarda olduğu gibi sağlık tartışmalarında da yer tutan iki özgün alanı oluşturuyor. Son dönemlerde bu iki özgün alanın birlikte ve ayrı ayrı olarak ele alındığı, farklı anlamlar ve mücadele biçimleriyle tartışıldığına tanıklık ediyoruz.
1970’lerde Hindistan’da köylülerin geçim kaynağı olan ormanı metalaştırma politikalarına karşı kadınların ağaçlara sarılarak ormanı korumaya çalıştığı Chipko hareketinden bugün HES mücadelelerinde, ormansızlaştırılmaya çalışılan köylerde, İkizdere’de, İkizköy’de ve daha birçok yerde kadınların yaşam alanlarına sahip çıkma mücadeleleri sürüyor. Bu mücadele birliğini açıklamak için farklı nedenler sayılabilir; kadınların doğayla kurdukları daha yakın temas, doğanın doğrudan kadınların yaşam alanı ve geçim kaynağı olması, feminist-yatay örgütlenmelere ait mücadele yöntemlerinin ekolojik mücadeleyi güçlendirmesi ve kadınların dişil özelliklerinin doğayla benzer olduğunu savunan daha özcü yaklaşımlar sayılabilir.
Teorik olarak da 1970’lerde başlayan “ekofeminizm” kavramsallaştırmaları bugün farklı ekoller tarafından farklı adlandırma ve anlamlandırmalarla devam ediyor. Kadın da doğa da; ataerkil kapitalist sistemin iktidar ve tahakküm ilişkileriyle sömürülüyor saptamasına ek olarak; bu sömürü biçiminin inceliklerini ortaya koyarak sistemin dayattığı düalist yaklaşımdan uzaklaşmamız mümkün olabilir mi?
Grip ve diğer üst solunum yolu enfeksiyonu etkeni olan virüslerin çoğu için, küçük çocuklar ve yaşlı yetişkinler tipik olarak en savunmasız gruplardır. Aradaki erişkin dönemde risk hayli azalır. Okulların kapatılması, 20 yaş altına sokağa çıkma yasağı gibi önlemler tüm dünayda, salgına hazırlık planı dahilinde bu gerekçelerle uygulanmıştı. Ancak COVID-19 bu genel kabul ile uyumsuz seyretti. (Ledford, 2021)
Fakat bu fenomen aslında immünologlar için tamamen şaşırtıcı değildi. Diğer virüslerde yetişkinlerin şerbetli olma gibi bir avantajı vardır. Önceden enfeksiyon veya aşılama yoluyla, bağışıklık sistemleri benzer görünen patojenlerle başa çıkmak için eğitilmiştir. SARS-CoV-2’nin yeniliği, bu farkı ortadan kaldırarak çocukların viral enfeksiyonları kontrol etmede doğal olarak daha iyi olduğunu gösterdi. Bu durum immunologlarca “innate immunity” olarak bilinen doğal bağışıklığa bağlanıyor. (Bogunovic ve Merad, 2021)
Nature’a verdiği röportajda (Mallapaty, 2021) Betsy Harold, insanda hastalık yapıcı tüm virüslerin zaman içerisinde doğal bağışıklıktan kaçmanın bir yolunu bulduğunu ve SARS-CoV-2’nin de bir istisna olmayacağını iddia ediyor. Yeni varyantlar yoluyla bu durumun gerçekleşebileceğine dair aynı yayındaki bir grafiğe de aşağıda yer veriyoruz. Bu durum gerçekleşirse salgının toplumsal etkiler bambaşka bir boyuta taşınacak gibi duruyor.
Bogunovic, D., & Merad, M. (2021). Children and SARS-CoV-2. Cell Host & Microbe, 29(7), 1040–1042. https://doi.org/10.1016/j.chom.2021.06.015
Ledford, H. (2021). Deaths from COVID ‘incredibly rare’ among children. Nature, 595(7869), 639–639. https://doi.org/10.1038/d41586-021-01897-w
Mallapaty, S. (2021). Kids and COVID: why young immune systems are still on top. Nature, 597(7875), 166–168. https://doi.org/10.1038/d41586-021-02423-8