KORONA 7 GÜNLÜK (15-21 ŞUBAT)

ATA SOYER SPO'DAN
Adalet kavramının mevcut iktidarlara endekslenmesi ve bu mevcut iktidar erkleri olmadan hukukun sağlanamayacağının varsayılması bugünkü devletli uygarlığın en kritik ideolojik manipülasyonlarından biridir. Bu durum pratik anlamda birçok adaletsizliği doğurmakta ve birçok toplumsal sorunun kaynağı olmaktadır. Özellikle bilgi ve gerçek üzerinde belirleyici bir etkisi olan devletli uygarlıklar doğru bilgiye ulaşmayı da engellemekte ve aynı zamanda gerçeğin kendi istedikleri ölçüde ortaya çıkmasına müsaade etmektedirler. Hatta ortaya gerçek veya doğru olarak servis edilen her bilginin de kendileri açısından fayda ya da zarar kısmı hesaplanarak bu bilgilerin tersyüz edilmiş hali topluma verilmektedir. Dolayısıyla toplumların yaşadığı her türlü adaletsizliğin kaynağı aslında bu devletçi ve iktidarcı örgütlülüktür. İnsanlığın karşı karşıya kaldığı savaş, doğal afet olayları ve en son içinde bulunduğu pandemi gerçekliğinde bile bu yapılar toplumları devletli-devletsiz, zengin-fakir, batılı-doğulu, kapitalist-kapitalist olmayan vb. kamplara bölmüş ve kişilerin yada toplumların sağlığa erişmesindeki adaletsizliği bu şekilde örgütlü bir kötülük haline getirilmiştir. Hatta öyle ki kendi içlerinde bile bu adaletsizlik toplumsal tepkilere neden olmaktadır. Son yaşanan olaylarda da görüldüğü gibi devlet tek doğru ve gerçeğin ölçüsü olarak kendisini görmekte ve kendisi dışında söylenen her türlü sözü terörize ederek gayrı meşru ilan etmektedir.13 insanın ölümü ile ilgili herhangi bir araştırmaya veya kendi kontrolleri dışındaki bir tartışmaya müsade etmeyerek hem bilginin gerçekliğinin ortaya çıkmasını engellemekte hem de ortaya çıkardığı adaletsizliğin, ekonomik sıkıntıların  ve sağlıkta mücadele edilen Covid-19 salgınına karşı yetersiz ve adaletsiz yaklaşımlarının konuşulmamasını sağlamaktadır. Halka karşı kendisini hiçbir zaman sorumlu görmeyen AKP-MHP iktidarı her zaman olduğu gibi bu son olayda da suçlu olarak HDP, İHD ve diğer demokratik sivil toplum örgütlerini sorumlu göstermiş hatta yok edilmesi gereken hedefler olarak belirlemiştir. Türkiye’nin içinde bulunduğu her sorunun kaynağı olmalarına rağmen kendilerini her zaman sütten çıkmış ak kaşık gibi gösterme sorumsuzluğunu gene göstermişlerdir. Herhangi bir araştırma ve tartışma ortamına müsade etmeyerek aslında adil bir değerlendirmenin de önünü kapatarak ahlaksızlıklarına tüm toplumsal kesimleri dahil etmek istemektedirler. Haliyle bu olayın gerçekliğini birkaç muhalif parti veya demokratik sivil toplum örgütleri dışında kimse bilmeyecektir ve üstü örtülüp gidecektir. Çünkü devletli uygarlığın bilgi ve gerçeklik üzerindeki tekelci yaklaşımı Türkiye’de daha acı bir şekilde kendisini var etmiştir. İnsanlığın karşı karşıya kaldığı en büyük salgınlardan birisi olan ve dünyanın baş etmeye çalıştığı Covid-19 salgını için umutla beklenen aşılar tüm dünyada yapılmaya başlanırken beraberinde toplumsal adaletsizliği de getirdi. Toplumsal salgınlar tüm dünyada var olan adaletsizliği, ahlaki çürümüşlüğü daha da görünür kıldı. Covid-19 aşı uygulamalarıyla ilgili verilerin derlendiği “Ourworldindata” internet sitesine göre, aşıların uygulanmasına 52 ülkede başlandı, 142 ülkede ise henüz yaygın aşılamanın olmadığı görülmektedir. DSÖ Genel Direktörü Dr. Tedros Adhanom Ghebreyesus, 18 Ocak’ta yaptığı açıklamada, dünyada aşılara erişimdeki eşitsizliğe dikkati çekmiştir. Bir Afrika ülkesine yalnızca 25 doz aşı gönderildiğine dikkati çeken Ghebreyesus, “Açık konuşmam gerekiyor, dünya feci bir ahlaki başarısızlığın eşiğinde. Bu başarısızlığın bedeli de dünyanın en yoksul ülkelerinde insan hayatı ve geçim kaynaklarıyla ödenecek.” ifadesini kullanmıştı. Aşılamanın olduğu ülkelerinde kendi içlerinde adaletli bir aşılmayı yapmadığı görülmektedir. Buda kapitalist modernitenin bağrında doğan ulus devletlerin kendi içlerinde de ahlaki bir çöküntü yaşadığı ve insani değerleri göz ardı eden bir adaletsizlikle aşılamaya başladığını göstermektedir. Türkiye’de nüfusa göre yapılan aşılama oranlarının paylaşıldığı haritaya bakıldığında Kürdistan illerindeki aşılama oranlarının diğer bölgelere göre ne kadar düşük olduğu görülmektedir. Gitgide otoriterleşen hatta faşizme evrilmiş bir yönetim sisteminin kalıcılaşmaya başladığı Türkiye’de demokratik sivil toplum örgütlerinin ve toplumsal muhalefetin hiçbir söz söylemesine müsade edilmemektedir. Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı Kürdistan’da aşılama oranın bu kadar düşük olması bilinçli bir kötülük mü? sorusunu sormamıza neden olmaktadır. Sağlık örgütlerinin tüm çabasına rağmen aşı konusunda da sağlık bakanlığı şeffaf olmamakta ısrar etmektedir. Gerek aşıların yetersiz olması gerekse aşılamanın adaletsiz yapılması toplumda devlete karşı olan güvensizliği daha da arttırmaktadır. Geçtiğimiz hafta Türkiye genele MHRS sisteminin çökmesi ve randevu alınamaması da aslında iktidarın toplum yararın artık hiçbir şey yapamadığını veya yapmadığını göstermektedir. Topluma sürekli tedbirlerin hatırlatıldığı Bakanlık bilgilendirmeleri de artık rutin bir gereksizlik haline gelmiş  ve sadece bir şeyler yapıyormuş görüntüsü vermektedir. Hemen hemen her gün AKP dolu salonlarda kongre yapabiliyorken yasakların sadece emekçi halka dönük olması toplumsal adaletsizliğin en iyi göstergelerindendir.
SİYASAL SAĞLIK – EKOLOJİK SAĞLIK

CHP Muğla Milletvekili Mürsel Alban’ın İçişleri Bakanı’nın yanıtlaması istemiyle verdiği soru önergesine cevap geldi. Bakanlığın verdiği cevabı açıklayan Mürsel Alban, “Aydın ve Manisa’nın ardından Muğla’ya da çok sayıda şirketin JES kaynak arama başvurusu yaptığı ortaya çıktı. Özellikle turizm bölgelerine yakın noktalara son 5 yıl içinde 138 adet jeotermal kaynak arama başvurusunun yapılmış olması bu iddiamızı güçlendiriyor. Biz jeotermal enerjiye değil, jeotermal enerji adı altında doğamızın, toprağımızın, yeşilimizin talan edilmesine, yandaş enerji şirketlerine peşkeş çekilmesine karşıyız. Her zaman söylediğimiz gibi, Muğla’yı AKP’ye ve onun yandaşlarına talan ettirmeyeceğiz. Yağmaya geçit vermeyeceğiz” ifadelerini kullandı.

***

İklim krizi ve virüslerden kaynaklanan küresel salgınlar içilebilir suyun önemini tüm dünyaya bir kez daha anımsatırken kuraklık tehdidi altındaki ülkelerden biri olan Türkiye’de nehirler enerji üretimi için 49 yıllığına özel şirketlere tahsis edildi. ABD ise yalnızca 2020’de 69 barajını yıktı. Bunun gerekçesi ise nehirlerin doğal akışının daha çok yarar sağlıyor olması

***

HDP Ekoloji Meclisi Üyesi Emin Durmaz menderes nehrinin kirlenmesine karşı “Şimdi 12 bin yıldır onlarca medeniyete hayat veren, yaşam alanı sağlayan Büyük Menderes Nehri, nasıl oldu da son 40 yılda ülkenin en kirli 3. nehri oldu. B. Menderes’in kıyısında 165 yerleşim yeri var ama hiçbirinde kanalizasyon arıtma tesisi yok. Ayrıca baştan sona kadar zirai atık ve endüstriyel atıklar da nehre bırakılıyor. B. Menderes Çivril’de halı yıkama atölyelerinin kimyasallı sularıyla buluştuktan sonra Çal Akkent’te meyve suyu fabrikasının arıtması olmasına rağmen arıtılmadan nehre bırakılan kirli suları da alarak yoluna devam ediyor.” dedi.

***

Dünya genelinde aşırı yoksulluğu ve önlenebilir hastalıkları sona erdirmek için kampanya yürüten küresel ONE Hareketi tarafından yayınlanan rapora göre dünya koronavirüsü dizginlemeye, yoksul ülkeler de tedarik için mücadeleye devam ededursun, varlıklı ülkeler ihtiyaç duyduklarının bir milyar üzerinde Covid-19 aşısına sahip olacaklar.

***

Türkiye’de din veya inanç özgürlüğü alanında çocuk haklarının gözetilmediğini vurgulayan yeni araştırmalara göre, din dersi kitaplarındaki “Müslüman” ve “Türklük” vurgusu eşitlik ilkesini ihlâl ediyor. Araştırmalara göre, ders içeriklerinde kapsayıcılık, doktrinsel olmama ve yansızlık ilkelerine ters düşen unsurlar var. https://amp.dw.com/tr/t%C3%BCrkiyede-din-e%C4%9Fitimi-t%C3%BCrkl%C3%BCk-ve-s%C3%BCnni-islam-odakl%C4%B1-bir-anlay%C4%B1%C5%9F-var/a-56633770?__twitter_impression=true

***

Ülke ekonomisindeki kriz derinleşerek devam ederken, yurttaşların kriz karşısındaki çaresiz durumu intiharlara yol açıyor. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, 2002 ile 2019 yılları arasında 53 bin 425 kişi intihar etti. Resmi kayıtlara göre, bu intiharların 4 bin 801’i geçim zorluğundan ötürü yaşandı. 2020 yılı verilerine ulaşılamazken, 2021 yılı Ocak ve Şubat ayı içerisinde işsizlik ve geçim sıkıntısı gibi ekonomik nedenlerle toplam 18 kişi intihar girişiminde bulundu, bunların 12’si yaşamını yitirdi. Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) Diyarbakır Şubesi eski Eşbaşkanı Psikolog Recep Oruç, intiharlarda artış neoliberal politikaların sonucudur dedi.

***

Di zimanê zikmakî de mafê tenduristîyê di ser siyasetê re ye~

Di asteke wekhev de Bêyî lêhirtinek cewaz, Heqê  Sûdjêgirtina ji karûbarên tenduristiyê  mafeke bingehîn ya mirovahiyê ye..

Pêwîstî bi wê xalê heye,  ku derfetên  hemû kes bi zimanê xwe bigihîje tenduristîyê bêne afirandin.

Rêxistina perwerdehî, zanistî û çandî(UNESCO) ya di bin binesazîya Neteweyên Yekbûyî ji sala 2000’î pê ve dîroka 21ê Sibatê wek Roja Zimanê zikmakî ya navnetewî dazanîn.

di destnîşankirina  wê roja taybet de bêguman rola xwendekarên Bangladeşê  ya tevgera bişeml û bi eksena zimanê zikmakî ya berfireh û girseyî mezin e..

Di mercên Li ser rûyê cîhanê ku pir dewletên bi dehan zimanên fermî bi şêweyeke hevdem di nav xwe de dihewînin û êdî di  gerstêrkên cewaz, jiyanên nû difikirin de , hetera eqliyeta dewletê  li Tirkîyeyê di derbarê sîyaseta yek zimanî de şermdêr e..

***

Korona, kapitalizm ve kriz – Lucas M. Hirtz

Kapitalizmin etkinlerinin hissedilir düzeyde arttığı bir kriz dönemindeyiz. Toplumun buna karşı kendisini savunabilmesini örgütlemek ise sol bir politikanın en önemli görevi. Hepimiz kişisel olarak hastalığın etkilerinden korkuyor, karantina ve kapanmalardan olumsuz etkileniyoruz. Bütün tartışmaların odağında bir sonraki kapanmanın ne zaman ve neleri kapsayacağı ya da kaldırılacak önlemlerin neleri içerebileceği var. Tıpkı transfer sezonlarında milyonlarca futbolseverin başımıza antrenör kesilmesi gibi, milyonlarca virolog ve epidemiyolog ile karşı karşıyayız. Covid-19 krizi şüphesiz hepimizi etkiliyor. Dünya solu da elbette bundan bağımsız değil? Hastalığın yayılması, karantina önlemleri, gerçekten buna mı konsantre olmalıyız? https://www.birgun.net/haber/korona-kapitalizm-ve-kriz-334839

***

Pandemi, ekolojik yıkım ve kapitalizm: birbirine kenetlenmiş fenomen – Fatoş Osmanağaoğlu

Neoliberal sistem, kar oranlarını artırmak, büyümeye devam etmek için doğal alanlara el koymaya devam ediyor. Sular ticarileşiyor, küçük çiftçiler ortaklaşım alanlarından hızla çekiliyor, tarım yapamaz hale geliyorlar. Göçüyorlar doğal olarak, ülke içinde kentlere veya ülkeler arası. Bir kısmı da topraksız tarım işçisi oluyor bu arada. Bu sorunlar en alttakiler için çok ciddi ekonomik, sosyal yumaklara dönüşüyor. İşçi olarak gittikleri yerlerde başlarına gelenlere bir bakalım, kadınlar hem ev denemeyecek barakalarda iş yapıyor, tarlada çalışıyor, tacize, tecavüze uğruyor, ev içinde uğradığı şiddet bunun sadece bir yüzü. Çocuklar, geleceğimiz, kaç yaşında olursa olsun yalnız, insanca yaşam şartlarının olmadığı yerlerde yaşamaya çalışıyorlar. Bunlar sorunların sadece bir kısmı, maruz kaldıkları ırkçı saldırılar da gün geçtikçe artıyor. Türkiye’de şöyle bir etrafımıza bakmamız yeterli, öyle çok hafıza filan zorlamamıza gerek yok, çünkü neredeyse her gün Kürt topraksız tarım işçilerinin başlarına gelenleri okuyoruz.

….Tüm bunlar olurken “ne yapmalı” sorusuna odaklanmamız gerekir, mücadele tarafında kurulacak müştereklerle sistemi aşındırmaya devam etmek zorundayız. Kolektifler, kooperatif örgütlenmeler, komünler, dayanışma ağları her alanda var olandan ileriye gitmelidir. Digital alanda Linux, Wikipedia gibi örnekler vardır önümüzde, tarımda küçük çiftçi veya topraksız tarım işçilerinin tarımsal üretim için kurdukları kolektif komünler, kentlerde kurulan hedefi temiz ve ucuz gıdaya erişim olan, kırdaki örgütlenmelerle ittifak halinde tüketim kooperatifleri gibi örneklerin artırılması gerekmektedir. Mücadeleyi sürdürürken “karşı yaşam nüveleri” de oluşturmak zorundayız, bu aynı zamanda sistemi yıkarken yeni kuracağımız kolektif, hiyerarşisiz, yeni dünyanın da hazırlığıdır.

MEVCUT DURUM

Salgın yönetilemiyor! Emekçiler, ötekileştirilenler ölmeye devam ediyor! Sağlık emekçileri tükeniyor, hayatını kaybediyor!

***

Covid-19 pandemisi çok görülmeye, çok öldürmeye ve yaşamı altüst etmeye devam ediyor. Toplam vaka sayısı 111 milyon 640 bine dayanırken Covid-19 nedeniyle hayatını kaybedenlerin sayısı 2 milyon 471 bini geçti. Bulaş tehdidi olan aktif hasta sayısı halen 22 milyon 340 bin civarında olup düşme eğiliminde olmasına karşın oldukça yüksek sayıda olduğunu hatırlatıyoruz.

Covid-19 vakalarının kıtalara göre dağılımında Avrupa (33 milyon) ilk sıraya yerleşti. Bunu Kuzey Amerika (32.9 milyon, 28.7 milyonu tek başına ABD’ye ait), Asya (24.4 milyon), Güney Amerika (17.4 milyon) ve Afrika (3.8 milyon) izledi.

Covid-19’a bağlı ölümlerde kıtaların sıralamasında ilk iki değişmiyor: Avrupa (789 bin), Kuzey Amerika (736 bin), Güney Amerika (453 bin), Asya (391 bin) ve Afrika (101 bin). Ölümlerin en çok görüldüğü ülkeler: ABD (510 bin), Brezilya (246 bin), Meksika (179 bin), Hindistan (156 bin) ve İngiltere (120 bin).

Yeni vaka sayısı ve ölüm sayısında düşme eğilimi devam ediyor. Dünya genelinde son 24 saatte yeni vaka sayısı 372 bin 396 kişiye geriledi. Covid-19 nedeniyle hayatını kaybedenlerin sayısı ise 8 bin 446 kişi. ABD’de yeni vaka sayısı hafta boyu 100 binin altında seyretti. Dünya genelinde on binin üzerinde günlük bildirim sekiz ülkeye indi: ABD (69.6 bin), Brezilya (57.5 bin), Fransa (22.4 bin), İtalya (14.9 bin), Hindistan (14.3 bin), Rusya (13 bin), Çekya (11.2 bin) ve İngiltere (10.4 bin). Haftasonu bildirim yapmayan ülkeler olduğunu ve teşhis ve bildirimde yoğun sorunlar yaşandığını hatırlatıyoruz. Gerçek vaka sayısının paylaşılanların üzerinde olduğunu söyleyebiliriz.

***

Türkiye’de Covid-19 salgını bir türlü kontrol altına alınamıyor. Son 24 saatte yeni vaka sayısı 7 bin 857 kişiye yükselirken Covid-19 nedeniyle hayatını kaybedenlerin sayısı ise 80 kişi oldu. Toplam vaka sayısı 2 milyon 632 bine, toplam can kaybı 28 bine yaklaştı. Turkuaz tabloda eleştirilere rağmen ısrarla yer verilen yeni hasta sayısı 635 kişi. Günlük test sayısı 119 bin civarında. Turkuaz tabloda aktif hasta sayısı yer almıyor. Günlük olarak aktif hasta sayısını Worldmeters’dan paylaşmaya devam ediyoruz.

Worldmeters’a göre Türkiye’de aktif hasta sayısında yükseliş dün de devam etti, aktif hasta sayısı 85 bin 135 kişiye yükseldi. Ağır hasta sayısı 1,180 kişiye düştü. Halen %1.4 olan ağır hasta oranı dünya ortalamasının (%0.4) üç buçuk katı! Yüksek ölüm hızının yüksek ağır hasta oranı ile ilişkili olduğunun vurgulamaya devam ediyoruz.

***

1 Mart itibariyle başlayacak yeni uygulamayla birlikte şehirlerin Covid-19 vaka sayıları haftalık olarak paylaşılacak. Yüz bin nüfusta 10’un altında vaka görülen iller ‘düşük riskli’, 11-35 arası vaka görülen iller ‘orta riskli’, 36-100 arası vaka görülen iller ‘yüksek riskli’ ve 100’ün üstünde vaka görülen iller ‘çok yüksek riskli’ olarak değerlendirilecek. İller haritada düşük riskten çok yüksek riske doğru; mavi, sarı, turuncu ve kırmızı renkleriyle gösterilecek. Şehirler özelinde alınan tedbir kararları, il pandemi kurullarınca iki haftada bir gözden geçirilecek. Eğer bir il mavi kategoride ise restoranların açılması, haftasonu ve haftaiçi kısıtlamaların kaldırılması gerçekleşebilecek. Ancak sağlıkçılar, mevcut il pandemi kurullarının salgını durduracak şekilde etkili kararlar alma konusunda yetersiz kalabileceğini düşünüyor. Valilik bünyesinde çalışan il hıfzıssıhha kurullarının bugüne dek ‘merkezden’ alınan kararları onaylamaktan başka bir işlev sergilemediğini savunan bağımsız meslek örgütleri; pandemi kurullarının yapısı çeşitli meslek örgütlerini, sendikaları ve yerel yönetimleri de bünyesine dahil edecek şekilde genişlemedikçe salgına karşı etkili kararların alınamayacağını belirtiyor. https://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-56143037

***

Türk Tabipleri Birliği (TTB), Sağlık Bakanlığı’nın illerdeki vaka sayısı ve aşılama oranına göre atacağı normalleşme adımlarına ilişkin uyarıda bulundu. TTB’den yapılan açıklamada, “Her gün 100’e yakın insanımızı yitirdiğimiz bir süreçte ‘normalleşme’ adımlarının atılması yeni bir dalganın tekrarını getirir” denildi. TTB, söz konusu risk haritasına ilişkin açıklama yaparken, şu ifadeleri kullandı: “Toplumsal bağışıklık için yeterli aşılamanın yapılmadığı, salgının henüz kontrol altına alınmadığı, mutant varyantların yayıldığı ve Covid-19 nedeniyle her gün yüze yakın insanımızı yitirdiğimiz bir süreçte ‘normalleşme’ adımlarının atılması yeni bir dalganın tekrarını getirir.

“Salgının yükü sadece belli bir kesime yüklenilmemelidir. Toplumsal düzeyde bulaşıcılığı önleyecek tedbirler alınırken sosyal devlet olanakları toplum yararına kullanılmalıdır.”

***

Sağlık bakanının bugün yaptığı açıklamaya göre Türkiye’nin risk haritasını hazırladım. 9 il “çok yüksek risk”, 42 il ise “yüksek risk” altında. 1 Mart sonrası için normalleşme açıklamaları yapılırken bu riskli illerde ne yapılacağı konusunda bir açıklama yok. https://twitter.com/GucluYaman/status/1363169148138893314?ref_src=twsrc%5Etfw%7Ctwcamp%5Etweetembed%7Ctwterm%5E1363169148138893314%7Ctwgr%5E%7Ctwcon%5Es1_&ref_url=http%3A%2F%2Fatasoyersaglikpolitikaokulu.org%2Fwp-admin%2Fpost-new.php

***

Rusya İnsan Sağlığı ve Tüketiciyi Koruma Kurumu (Rospotrebnadzor) Başkanı Anna Popova, ‘AH5N8’ adlı kuş gribi virüsünün ilk kez insanlara bulaştığını duyurdu. Bir kümes hayvanı çiftliğinde çalışan yedi kişinin kuş gribine yakalandığını söyleyen Popova, vakaların Dünya Sağlık Örgütü’ne (DSÖ) bildirildiğini aktardı.

Uzayı bırak, bu yurttaşlara bak – Yaren ÇOLAK

Koronavirüs salgınıyla birlikte yoksulluk derinleşti ve ‘kent yoksulluğu’ kavramı sık sık gündeme geliyor. Milli Uzay Programı üzerinden hayal satan iktidar, yoksul yurttaşların durumunu görmüyor. Geçinemeyen yurttaşlar; gıda, temizlik malzemesi, bebek maması gibi temel ihtiyaçlara ulaşamıyor. Kira ve faturalarını ödeyemez halde olan yurttaşlar, çareyi sosyal medya platformlarında arıyor. Sosyal medyadan ‘imdat’ çağrısında bulunan yurttaşların sayıları her geçen gün de katlanıyor. https://www.birgun.net/haber/uzayi-birak-bu-yurttaslara-bak-334837

AŞI TARTIŞMALARI

Romanya Covid-19 aşılama programında evsizleri öncelikli gruba dahil etti. Bu kararla evsizler sağlık çalışanlarının hemen altında, 65 yaş üstü, kronik hastalığı olanlar ve öğretmenlerin yer aldığı öncelikli gruba dahil edilmiş oldu.

***

Rusya yeni tip koronavirus (Covid-19) aşısı için üçüncü aşısını tescilledi. Rusya dünyada Covid-19 aşısını tescilleyen ilk ülke olmuştu. Ülkede tescillenen ilk aşı olan Sputnik V şu anda dünya çapında aşı kampanyalarında kullanılmaya devam ediyor.

***

İsrail Sağlık Bakanlığı, Pfizer ile BionTech’in ortaklaşa geliştirdiği aşının koronavirüs nedeniyle yaşanan ölümleri yüzde 98,9 önlediğini açıkladı. Aşının hastalığın ağır seyretmesini yüzde 99,2 oranında önlediği, hastaneye yatışları da yüzde 98,9 düşürdüğü ifade edildi.

***

Dünyada 200 milyon doz aşı yapıldı; toplam dozun yüzde 45’i G-7 ülkeleri vatandaşlarına uygulandı. Çin ve Rusya’nın son günlerde vurduğu aşı miktarını tam olarak açıklamaması yüzünden, bu rakamın çok daha fazla üstüne çıkıldığı tahmin ediliyor. Aşıların yüzde 45’inin vurulduğu G-7 ülkelerinde yaşayanlar, dünya nüfusunun yüzde 10’unu teşkil ediyor.

***

İngiltere, zengin ülkelerin fakir ülkelerle daha fazla Covid-19 aşısı paylaşması için Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne (BMGK) karar tasarısı sundu.

***

Pfizer ile birlikle Covid-19 aşısı geliştiren Almanya merkezli BioNTech’in kurucusu Dr. Uğur Şahin, Avrupa Birliği’nden bir doz için ’54 euro talep edildiği’ yönündeki iddiaları yalanladı. Şahin, geçtiğimiz yıl hazırlanan fiyat modelinde aşı ücretlerinin ’15 euro ile 30 euro arasında değiştiğini’ aktardı.

***

İsrail ve Suriye arasında yaşanan esir takası, İsrail’in Suriye’ye koronavirüs aşısı sağlaması sayesinde gerçekleştirildi. Bu hafta Rusya aracılığıyla iki ülke arasında esir takası gerçekleşmişti. İsrail’in Rusya’ya 1,2 milyon dolar vererek anlaşma kapsamında Suriye’ye Sputnik V aşısının temin edilmesiğini sağladığını belirtiliyor.

***

Sağlık Bakanlığı Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Tevfik Özlü, mutasyona uğramış koronavirüsünün Türkiye’de ve dünyada daha fazla görülmeye başlandığını ve mutasyonlu virüslere karşı aşıların etkisinde zayıflama olduğunu dile getirdi.

TOPLUMSAL MÜCADELE – SAĞLIK MUHALEFETİ

21 Şubat Dünya Anadil Günü dolayısıyla açıklama yapan siyasi partiler ve kurumlar, Türkçe dışındaki kültürler ve diller üzerindeki baskı ve asimilasyon politikalarının sürdüğüne dikkat çekti. Açıklamalarda başta Kürtçe olmak üzere baskı ve asimilasyon politikalarına karşı birçok dilin yaşam mücadelesi verdiği belirtilerek, anadilde eğitimin önemi vurgulandı.

***

Türkiye’de bir ilk olma özelliği taşıyan “Anadili Kadınları” oluşturdukları grup ile anadillerine sahip çıkmayı hedefliyor. Çeşitli halktan kadınların bir araya gelerek oluşturduğu grup, ilk olarak 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Uluslararası Mücadele Günü’nde yayınladıkları “Anadili yaşatır, İstanbul Sözleşmesi yaşatır” başlıklı video ile kendilerini tanıtmışlardı. Dünya Anadil Günü için de 25 Şubat günü online bir etkinlik düzenleyecek olan Anadili Kadınları, her kadının hikayesini kendi dili ile dinleyecek.

***

Halkların Demokratik Partisi (HDP), Kürtçenin eğitim dili olması, baskı politikalarının son bulması, anayasada tanınması için geçtiğimiz aylarda yol haritası hazırlayıp kamuoyuna duyurdu. Kürtçe Yol Haritası İzleme Komisyonu, bu kapsamda HDP içinde Kürtçenin yaygın kullanılması için 21 Şubat Dünya Anadil Günü’nde Kürtçe (Kirmanckî-Kirdkî-Zazakî-Kurmancî) eğitim vermeye başlayacak. İlk eğitime 200 kişinin katılacağı belirtildi.

***

Mobbing nedeniyle yaşamına son veren Dr. Mustafa Yalçın’ı intihara götüren sebeplerin önlenebilir olduğunu belirten asistan hekimler “Nitelikli eğitim ve insanca çalışma koşulları istiyoruz” dedi. Türkiye’nin her yerinden asistan hekimler yayınladıkları açık mektuplar ile taleplerini dile getirdi.

***

Genel-İş Genel Merkezinin, işçilerin ve şubenin iradesine rağmen yüzde 8’lik zammı içeren TİS’e imza atmasının ardından Kadıköy Belediyesindeki grev sona erdi ancak mücadele sürecek.

***

İzmir kafe-bar çalışanları dayanışması: “Biri İstanbul ikisi İzmir’de, üç müzisyen arkadaşımız geçim sıkıntısı nedeni ile intihar etti. Başka kimseyi kaybetmeyeceğiz.” diyerek eylem çağrısı yaptı.

***

Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) Şişli Şubesi; “Evrensel düzeyde anadilde nitelikli sağlık hizmetleri verebilme ve temel sağlık hakkından yararlanabilme konusu dar siyasi dayatmaların dışında temel bir insan hakkı meselesi biçiminde ele alınmalıdır. Çok da uzaklara gitmeden, Türkiye’nin komşuları olan İran’daki, Kuzey Doğu Suriye ve Irak federal Kürdistan bölgesindeki anadilde ulaşılabilir sağlık hizmetlerine ilişkin deneyimlerin incelenmesi öğretici olacaktır. Anadolu ve Mezopotamyadaki çok renkli kozmopolitan kültürün korunarak Kürtler, Araplar, Ermeniler, Süryaniler, Çerkesler, Lazlar, Gürcüler, boşnaklar, Azeriler, Arnavutlar başta olmak üzere tüm halkların aciliyetle kendi anadillerinde eşit, nitelikli, erişilebilir, ücretsiz kamu sağlık hizmetlerinden yararlanabilecekleri yasal ve pratik düzenlemelerin yapılmasının çağrısında bulunuyoruz.” dedi.

Covid-19 ve sağlık çalışanları – Pınar Okyay

Covid-19 pandemisinin özellikle olgu sayılarının çok yüksek olduğu ilk dönemde, sağlık çalışanları nasıl tedavi edeceklerini tam olarak anlamadıkları kafa karıştırıcı bir hastalıkla uğraştılar. Hastaları ile ilgili en güncel bilgiyi takip etmeleri gerekiyordu. Kılavuzlar özellikle başlarda sık sık değişiyordu. İlerleyen günlerde ise, kılavuz bilgileri ile tartışmalar sürerken onlar hastaları için zor kararlar alıyorlardı. Ne yazık ki, bazılarını da kaybediyorlardı. İnsan hayatını koruma ve kurtarmaya dayalı eğitim süreçlerinde karşılığı olmayan bu durumu karşılamaları zor oldu.

İş yükleri dışında çalışma koşullarında da farklılıklar oldu. Gereksinim nedeni ile farklı alanlarda, servislerde iş başı yaptılar. Bazıları daha önce hiç çalışmadıkları alanlarda çalışmak zorunda kaldılar. Çalışma ortamlarında, virüse yakalanma korkusu yaşadılar ve sonra da bunu ailelerine, sevdiklerine taşıma kaygıları yaşadılar. Uzun mesaileri sürecinde kişisel koruyucu ekipman kullanmaları gerekiyordu. Bunları temin etme kaygıları oldu, kullandıklarının iyi olduğundan emin olamama durumları da. Ve elbette, ekipmanın en iyisi olsa bile tüm gün boyunca bunları kullanmanın zorlukları vardı.

Bunlara rağmen, pek azı yardım aradı. Maalesef, sağlık çalışanlarının -özellikle de doktorların- ruh sağlığı sorunları için profesyonel yardım aramamalarının birçok nedeni var. Özellikle, “dayanıklılığın” değerli bir özellik olduğu bu meslekte ruh sağlığı sorunları sıklıkla bir zayıflık işareti olarak algılanabiliyor. Birçoğu bu hizmeti alırken damgalanma korkusu yaşayabiliyor. Bu arada, özellikle, ABD bazı eyaletlerinde ruhsatlandırma ve iş başvuru kurullarının, doktorun “hiç akıl sağlığı tedavisi görüp görmediğini” sorgulaması gibi elle tutulur nedenleri de var. https://t24.com.tr/yazarlar/pinar-okyay/covid-19-ve-saglik-calisanlari,29961

JIN
Pandemi de bir yılı geride bırakırken kadınlar yasaklara rağmen;  saray rejiminin, sömürünün ve erkek şiddetinin karşısında hayatını savunmaktan vazgeçmedi, “ eşit ve özgür bir yaşam için özgürlüğümüzü kazanacağız” diyerek 8 mart hazırlıklarına başladı.  Cezaevlerinde  açlık grevlerinin devam etmesi, Eren Keskin ve Şebnem Korur Fincancı ‘nın mahkeme süreçleri, HDP’li ve Boğaziçili kadınlara verilen ev hapis cezaları patriyakal sistemin yarattığı eşitsizliğin, ayrımcılığın ve sömürünün giderek derinleştiğini göstermektedir. Diğer yandan dünyanın dört bir yanında kadınların emekleri, bedenleri üzerindeki baskıyı yıkmak için verdikleri mücadeleleri ve kazanımları umutları büyütmeye devam etmektedir. İnaktif Covid-19 aşısının emzirme ve hamilelik döneminde uygulanmasına ilişkin veri bulunmaması,  Covid-19 u ağır geçirme riski yüksek olan emziren ve hamile kadınlara kendi istekleri halinde aşı uygulanabilir olması kadınları zor durumda bırakmaktadır. Aşı araştırmaları; kadınlar üzerinde her dönem söz hakkı olduğu iddiasında olan eril tıbbın pandemi döneminde de kadın bedeni üzerinde ki tahakkümüne devam ettiğini göstermektedir.  Diğer bir yandan kadınların sağlık hizmetine ulaşma noktasında yaşadıkları sorunları aşıya ulaşma noktasında yaşadıkları görülmektedir. Evden çıkamayan kadınların aşıya ulaşamadıkları ya da aşı yaptırma kararının ev içindeki erkeklerin verdiği durumlarda kadınların aşı yapamadıkları bilinmektedir. Bu durum aşıyı kadınlara uzak bir konuma getirmektedir. Gerek kürtaj konusunda, gerekse sağlık hizmetlerine ulaşma noktasında zorluklar yaşayan kadınların aşı konusunda da maruz kaldıkları durum da tıbbın kadına olan mesafesini de göstermektedir. Tıp tarihinde pasif seyirciler olarak yer almayan kadınların, aşı konusunda yapılan cinsiyetçi çalışmaları kabul etmesi söz konusu olamaz. Kadınlar;  kadınları yok sayan, değersiz gören, varlığından korkan bu sömürü düzenine karşı ”söyleyecek sözümüz, değiştirecek gücümüz var” diyerek 8 Mart’ta alanlarda olacak ve kadın mücadelesini sürdürecektir.

***

Gözaltında çıplak aramaya maruz kalan 4 HDP’li kadın, Didim ve Söke ilçe emniyet müdürlüklerinde defalarca çıplak aramaya maruz kaldıklarını aktardı. Bunun üzerine HDP Kadın Meclisi, polis engelini aşarak kadın tutuklular için adalet eylemi yaptı. HDP’li Ayşe Acar Başaran, ‘Biz ‘çıplak arama işkencedir, çıplak arama cinsel işkencedir ve iktidar bu suçu işliyor’ ifadelerini kullandı.

***

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun (KCDP) Ocak ayı raporuna göre, 23 kadın katledildi, 14’ü şüpheli bir şekilde yaşamını yitirdi. Öte yandan “Kadına karşı şiddetle mücadelede sıfır tolerans” diyen AKP’nin uyguladığı politikalar nedeniyle cinsel saldırılar da her geçen gün artıyor. Son olarak Hakkari İl Emniyet Müdürlüğü’ne bağlı Çevik Kuvvet Şube’de görevli Enes T.’nin, emniyette çalışan sivil memur G.A.Ü.’ye cinsel saldırıda bulunmasına rağmen tutuklanmadı.

***

İktidara geldiği 2002 yılında “Kadına karşı şiddetle mücadelede sıfır tolerans” diyen AKP’nin 19 yıllık iktidarı süresince, 7 bin 455 kadın katledildi. İktidarın, “kadın politikası” şiddeti önlemek yerine derinleştirdi ve önleyici mekanizmaları yok etti.

***

Tehlike altındaki diller arasında yer alan Kırmanckî lehçesinin yaşatılması için 21 Şubat Dünya Anadili Günü’nde “Kırmanckî bilen son insan ölmeden anadilini konuş” adıyla kampanya başlatılıyor. Kampanyanın startı #ZoneMuwaXoQeseyke hastagı ile sosyal medya üzerinden verilecek.

***

Kadınlar eylerse-Çiğdem Kılıçgün Uçar

İnkâr edilen sadece bir cins kimliği değildir, bu kimliğin etrafında oluşan komünal, eşit ve özgür bir sistemdir. Dolayısıyla kendisini tarihsel bir gerçeklik olarak dayatan ve alternatifsiz ilan eden sistem başka bir hakikatin inkârından öte bir şey değildir. Sistem inşasında en temel saldırı biçimi olan savaş, kadın ile başlayıp, tüm topluma karşı yürütülen bir saldırıya dönüşmüş durumdadır. Çünkü sistem kadınlarla savaşında ne kadar sonuç alabilirse, toplumla yürüttüğü savaşta da o kadar sonuç alacaktır.

Kadın cinayetlerinin ana odağı olarak sunulan “namus” kavramı ile sistem ve devlet eleştirisini, karşıtlığını mahkûm etmek için üretilen “beka” kavramı bu ilişkinin en açık göstergesidir. Bekanın erkekleşmesi ve namusun devletleşmesi, kadın ve onunla birlikte tüm toplumun denetlenmesi olarak hayat buluyor. Sistemin erkek referansına karşı kendi hakikatlerini savunan kadınlar, evlerin sınırlarını yasaklanan sokaklara taşırmış, taciz, tecavüz ve istismarı teşhir etmiş, emeğin sömürüsüne karşı direnişini büyütmüş, sözünü ve eylemini ortaklaştırarak sistem karşıtı mücadelenin yol ve yöntemini yapılandırmıştır. https://yeniyasamgazetesi2.com/kadinlar-eylerse/

YENİ YAŞAM

İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin halka ucuz ve güvenilir gıda ulaştırmak için açtığı Halkın Bakkalı, Bayraklı, Karşıyaka, Konak, Menemen ve Buca’nın ardından Bornova’ya da ulaştı. Halkın Bakkalı’nın iki yeni yeni şubesinin açılışını yapıldı. 27 üretici kooperatifinden 300 ürün alarak üretici ile tüketici arasındaki bağı kuran bu bakkallar hem ucuz hem kaliteli.

***

Orta Afrika ülkesi Angola Cumhuriyeti, Portekiz’in sömürgesi olduğu dönemden kalma eşcinsel ilişkiyi ‘suç’ sayan yasayı hükümsüz kıldı. Değişen yasayla birlikte cinsel yönelim temelli ayrımcılığa ise iki yıla kadar hapis cezası geldi.

***

Kooperatifçilik ve alternatifin suistimali-Veysel Moray

Yanlışların ve hataların elenmesinden, ihtiyaçların yerinde ve toplum tarafından belirlenmesinden, yine kooperatiflerin özelde yerel dayanışmayı genelde ise toplumsal dayanışmayı örebilecek bir güce sahip olduğu bilincinden yola çıkarak ideal kooperatifçiliği daha fazla tartışmak ve her nerede olursa olsun (toplumsal ahlak gereği) kurulacak kooperatiflerin sözlü anayasasını oluşturmak gerekiyor. Aynı kaygıyı güdenlerin kabul göreceği inancı ile bu anayasanın ilk üç ilkesini aşağıya iliştirerek bitiriyorum:

-Demokratik olma ilkesi

-Cinsiyet özgürlükçü olma ilkesi

-Ekolojik olma ilkesi                                                                                                                                                                                   http://yeniyasamgazetesi2.com/kooperatifcilik-ve-alternatifin-suistimali/

AKADEMİDEN

ScienceNews’daki bir habere göre (Cunningham, 2021) çalışmalar salgınla beraber ABD’de beklenen yaşam süresinin bir yıl düştüğünü gösteriyor. Tartışma yaratan konu ise beyaz Amerikalılar’da bu düşüş bir yıldan daha azken, Hispaniklerde düşüş 2 yılı, siyah Amerikalılar’da ise 3 yılı buluyor. Daha önceki günlüklerimizde salgının etkilerinin farklı popülasyonları nasıl farklı etkilediğinin üzerinde durmuştuk. Bu durumun aşı konusuna olan yansıması da tartışılmaya devam ediyor.

Yukarıda gösterildiği gibi Covid-19 hastalığı -elbette biyolojik değil toplumsal, siyasal sebeplerden ötürü- siyahileri çok daha fazla etkiliyor olmasına rağmen ABD ve İngiltere’de siyahlarda aşı tereddütü ve reddi oranlarının çok daha yüksek olduğu çeşitli anketler ile gösterildi, nitekim bu durum aşılanma oranlarına da yansıyor. (Recht, 2021) Ana akım kamuoyunda bu sorun dinsel dogmalar, anlamsız korkular, komplo teorilerinin yaygınlığı, eğitim düzeylerinin düşüklüğü ile açıklanıyor fakat bu fenomenlerin nedenlerinin de açıklanmaya ihtiyaç duyduğu es geçiliyor. Socialist Worker dergisine göre bu sorunun asıl sebebi ırkçılık tarihinde yatıyor. Genel bir ezilme ve ötekileştirilmenin yanında, geçmişte defalarca insanlık onuruna aykırı, etik dışı deneyleri gerçekleştirmek adına kullanılan bilimsel ırkçılığın da sorunun asıl sebeplerinden olduğu tartışılıyor.

Türkiye’de de yavaş yavaş aşılama oranlarını gösteren haritalar yayımlanıyor. Haritalara ilk bakıldığında başka bir harita, bir Kürdistan haritası ortaya çıkıyor. Konuyu yukarıda bahsettiğimiz çerçevede ele alacak çarpıcı çalışmalara ihtiyaç var.

Kızamık aşılarında da aynı aşı karşıtlığı problemi uzun dönem yaşanmış, bu da dünyada hayli nadir görülen SSPE vakalarının Kürtdistan’da neredeyse endemik olarak görülmesine yol açmıştı. Maalesef ajitasyondan öteye giden bir çalışma da ortaya konamamıştı. Covid-19 aşılamasında benzer bir problemin yaşanması çok daha kötü sonuçlara neden olabilir. Harekete geçmeli.

Cunningham, A. (2021, February 18). The COVID-19 death TOLL sent U.S. life expectancy plunging in 2020. Retrieved February 21, 2021, from https://www.sciencenews.org/article/covid-19-us-life-expectancy-coronavirus-pandemic?utm_source=Latest_Headlines&utm_medium=email&utm_campaign=Latest_Headlines

Hannah Recht, L. (2021, January 19). Black Americans are getting vaccinated at lower rates than White Americans. Retrieved February 21, 2021, from https://khn.org/news/article/black-americans-are-getting-vaccinated-at-lower-rates-than-white-americans/

https://socialistworker.co.uk/art/51233/Vicious+racist+history+feeds+fear+of+Covid+19+vaccine

Ekler

Salgın döneminde kentler işlevini mi kaybetti? – Carl Ratti, Richard Florida

Salgınla beraber, Joseph Schumpeter’in ‘yaratıcı yıkım’ olarak adlandırdığı süreci kentleşme düzeyinde görmek mümkün. Bunun, barındırdığı ödüller çok büyük ancak riskleri de beraberinde getiriyor.

Paris örneği, salgının, kentsel yenilenmenin hızını ne ölçüde artırdığını ve yıllar alabilecek ilerlemeleri aylar, hatta haftalar içine sıkıştırdığını gözler önüne seriyor. Salgın öncesi kentsel sistemlerdeki -yüksek kirlilik seviyeleri gibi- sorunları vurgulamanın ötesinde, kent yöneticilerinin ağır işleyen bürokrasiyi bir kenara bırakmalarına ve insanların ve işletmelerin gereksinimlerine çok daha verimli biçimde yanıt vermelerine olanak sağladı.

Salgın esnasında, uzaktan çalışma birçok sektörde yerleşik bir düzen haline geldi ve birçok şirket, en azından büyük oranda bu şekilde devam etmeyi planlıyor. İş ve ev arasındaki bu yeniden bütünleşme, ofis çalışanlarını gökdelenlere toplayıp istifleyen iş merkezi bölgeleri gibi Sanayi Çağı’nın geriye kalan son belirteçlerinden birini de tehdit ediyor.

Birçok işçinin işyerindeki odalarına dönme ihtimali düşükken, eski ofis gökdelenleri salgından sonra fazlasıyla ihtiyaç duyulan düşük ücretli konutlara dönüştürülebilir. Tek amaçlı iş bölgeleri ise hayat dolu mahalleler haline getirilebilir.

İş dışı faaliyetlerde de bir dönüşüm yaşanıyor. Yemek, eğlence ve spor faaliyetleri, gittikçe daha fazla açık havaya taşınıyor ve eskiden arabalara ayrılmış olan alanları işgal ediyor. Dolayısıyla, tıpkı Paris’teki bisiklet yollarında olduğu gibi, salgın, kalıcı biçimde otomobil çağı sonrası, insan merkezli bir şehir için modeller ortaya çıkarıyor. Paris’teki değişiklikler, aslında -çalışma, öğrenim ve alışveriş dahil olmak üzere- temel günlük faaliyetlerin evden yalnızca kısa bir yürüyüş veya bisiklet yolculuğuyla gerçekleştirilebileceği “15 dakikalık şehir” (fr. ‘ville du quart d’heure’) yaratma planının bir parçası.

Bu yeni kentsel yenileşme çağında, liderler, dezavantajlı ve savunmasız gruplara yönelik riskleri en aza indirmek ve maliyetlerin karşılanmasını yeniden düzenlemek için büyük çaba harcamalılar. Bu, her şeyden önce, o insanları dinlemek anlamına geliyor. ABD’deki ‘Black Lives Matter’ (Siyahların Hayatı Değerlidir/ç.n.) hareketi, duyulmayı talep eden dezavantajlı gruplara dair güçlü bir örnek. Dünyanın dört bir yanındaki liderler dikkatli olmalı ve ırksal ve sınıfsal ayrışmalar üzerine kafa yormalı. Kentsel tasarım da işte böyle bir stratejinin merkezinde yer almalı.

https://www.gazeteduvar.com.tr/salgin-doneminde-kentler-islevini-mi-kaybetti-haber-1513935

***

Türkiye’nin en büyük organize sanayi bölgelerinden birinde salgının bir yılı – Yavuz Karamahmutoğlu

Salgının ülkemizde görülmesinin üzerinden neredeyse 1 yıl geçti. Sizde işçi sınıfının yoğun olduğu bir kentte iş yeri hekimsiniz, nasıl geçti bu 1 yıl diyerek başlamak isterim.

Bu bir yılık dönem, önce durumun ciddiyetini kavrayamayan bir anlayışla başladı. Sadece Sağlık Bakanlığı ve bizim direkt bağlı olduğumuz Çalışma Bakanlığı’nın al(ama)dığı önlemler ve zamanında gösteremediği reaksiyondan bahsetmiyorum, aynı zamanda Dünya Sağlık Örgütü, yerel ya da uluslararası ölçekte bilim kuruluşlarının da kafası çok karışıktı ilk başta. Bunun yorumu şudur: kapitalizm böylesi felaketler ve daha birçok şey için örgütsüzdür ve böylesi felaketleri “akışına, şansa” bırakır.

Sonra meselenin ciddiyeti anlaşılmaya başlayınca, tüm dünyada var olan eğilim ülkemizde de görüldü: Üretim devam etmeli.

Bu argümanı desteklemek için, bu söylemin altını doldurmak için onlarca bahane ürettiler. Mesela üretim devam etmezse nasıl geçinecektik, bu dönem tüm dünya için çok sancılıydı, bu darboğazı atlatmanın yolu üretmek hatta daha fazla üretmekti vs vs. Tabii ki işçiler işçi servislerini, toplu taşımayı kullanmaya, aynı işletmelerde kalabalık olarak bulunmaya devam ettiler. Bazı işletmelerin yapısı gereği çok sıkı, yan yana bir çalışma şekli vardır mesela, Covid-19 açısından direkt risktir.

Doğal olarak iş yerlerinde Covid-19 vakaları öbekleşmeye ve artmaya başladı.

Bir yıl içerisinde uygulamalar sürekli şekil değiştirdi ve bunu sadece ülkemizde değil dünyanın tamamında gördük. Dedik ya, kapitalizm halkın sağlığının söz konusu olduğu sorunlarda plansız ve örgütsüzdür diye, işte bu sebeple günü kurtaran önlemler alınmaya başlandı. Önlemlerin yeterliliği ya da önlemlerin çeşitliliği işletmeden işletmeye farklılık gösterdi elbette. Bazı işletmeler önlemleri bir “maliyet kalemi” olarak algıladı uzun bir süre. Şimdi çoğu bu eğilimde değil, ama orada da esas mesele tabii ki “üretimin güvenliği”. https://sol.org.tr/haber/turkiyenin-en-buyuk-organize-sanayi-bolgelerinden-birinde-salginin-bir-yili-26508