Emek ve Sağlık
Bu metin 7-8 Şubat tarihlerinde Amed’ de gerçekleştirilen 2. DTK Sağlık Kongresi’nde ‘Emek ve Sağlık’ başlığı altında yapılmış olan sunumun yazıya dökülmüş hâlinden oluşmaktadır. Sunum,
her şey naylondandı o kadar
turgut uyar
Sunum amacı ve kapsamı
Sunumun hangi amaçla yapılmış olduğuna dair belirleme metnin kapsamına da işaret edecektir. Bilindiği gibi bir önceki DTK Sağlık Kongresi 2013 yılının Ocak ayında Amed’de gerçekleştirilmiş idi. ”Kim için, Nasıl, Kim ile Sağlık?” başlığı ile düzenlenen ilk kongre Paris’te katledilen üç kadın devrimciye adanmış ve nasıl bir sağlık modeli sorusuna; kapsamlı bir sağlık algısı/anlayışı oluşturma gereğinden hareketle ‘doğal sağlık’ başlığı ile yanıt vermişti. İlk kongrede kapitalist modernite için sağlık ve sağlık hizmetlerinin ne ifade ettiği ‘çarpıtılmış sağlık’ başlığı altında irdelenmişti. Çarpıtılan sağlık algısı ile toplumsal olan-olabilecek sağlık bilgisinin nasıl gasp edilerek toplum karşısında iktidar ve sermaye birikim aracı haline getirildiğine dikkat çekilmişti. Çarpıtılmış olan bu sağlık anlayışının aşılması olarak ise ‘doğal sağlık’ anlayışı dile getirilerek; bu anlayışın bileşenlerine yoğunlaşılmıştı.* Doğanın, kadının, emeğin, toplumun özgürleşmesinin sağlıklı olma hali ile ilişkisi irdelenmişti.
Emek ve sağlık tartışmaları ise; devletli uygarlık döneminde egemenlerce gaspa uğratılıp, zor ile el konulmuş olan emek gücü ve ürünlerinin topluma geri kazandırılma mücadelelerinin, toplum ile devlet arasındaki çelişkinin ve de kapitalist modernitenin başat çelişkilerinden biri olan emek-sermaye çelişkisinin sağlık tartışmalarında nasıl ve ne şekilde yer alabileceğine yönelik bir arayış neticesinde öne çıkmıştır. ‘Doğal sağlık’ anlayışının emek olgusuna, emek üretim süreçlerine, emek mücadelelerine dair yaklaşımını geliştirmek de bir diğer amaçtır.
Yedi farklı başlıktaki bu sunumlar ile 2013 itibari ile başlayan ‘çarpıtılmış sağlık – doğal sağlık’ tartışmalarında sürdürülen çalışmalar aktarılarak; önümüzdeki dönem çalışmalarına dair hazırlıklar paylaşılacaktır. Tüm bu hazırlıklar ise sağlık mücadelesini zihniyet değişiminin daha etkin bir parçası kılabilmenin programını çıkarmayı hedeflemektedir.
Kapsama yönelik bir diğer konu ise hangi kaynakların temel alındığıdır. Sunum ‘Emek ve Toplum – Önderlik Perspektifleri’ adlı broşür, TTB(Türk Tabipleri Birliği)’nin yayınlarından Mesleki Sağlık ve Güvenlik** dergisinde Ata Soyer Sağlık-Politika Okulu imzası ile çıkan ‘İşçi Sağlığı Tartışmaları’ yazısı ile Emek ve Toplum dergisinin muhtelif sayıları temel alınarak oluşturulmuştur. Ata Soyer Sağlık-Politika Okulu’nun 2014 yaz kampındaki sendikal mücadele oturumunda yürütülen tartışmalar da bir diğer çıkış noktasıdır.
Sunu planı
Yukarıda bahsi geçen kapsam ve sınırlılıklar ile onbeş dakikalık bir sunum planlamasına gidilmiştir. Emek tanımlaması ile sunuma başlanmıştır. Bu tanımlama üzerinden emek ile sağlık ilişkisine değinilmiş, sağlık hizmet üretimi sürecindeki sağlıksızlıklar ayrı bir boyut-başlık olarak ele alınmıştır. Sonrasında sağlık/sağlıklılık ile bu düzeyde ilişkili bir alanda yürütülecek mücadelenin toplumun sağlık düzeyine sunacağı anlam ve katkıdan hareketle emek mücadelesinin niteliğine değinilmiştir. Son olarak sağlıklı olma haline katkı sunacak bir emek mücadelesi için önümüzdeki dönemin mücadelesine yönelik bir perspektif oluşturma çabasına girişilmiştir.
- Emek
- Emek ve Sağlık
- Sağlık Hizmet Üretiminde Sağlık
- Emek Mücadelesi
- Önümüzdeki Dönem
Emek
Emek ve üretim süreci insanın; yaşamsal ihtiyaçlarını karşılamasının, kendiliğini gerçekleştirmesinin ve toplumsallaşmasının aracı olarak varoluşunun ayrılmaz bir parçasıdır. Bu ayrılmazlık emek olgusuna; bireylerin üretim süreçlerine nasıl katılıyor olduğuna bağlı olarak yaşam koşullarını, toplumla ilişkisini belirleyen; toplumların da nasıl yaşıyor olduklarını belirleyen temel bir unsur olma özelliğini kazandırmaktadır. Zira iktidar ve sermaye tekeli olan devletlerin boyunduruğundan kurtulmuş olan emek, sermaye birikimine değil toplumun ihtiyaçlarının karşılanmasına harcanarak ürün ve zaman zenginliği içinde yaşanmasını sağlayabilecektir.
Bu hali ile emek ve üretim politikalarında belirleyici olanın devletli uygarlık güçlerinin mi demokratik uygarlık güçlerinin mi olduğu oldukça önem kazanan bir durumdur. Emek olgusu ve üretim süreçlerine katılma biçiminin taşıdığı bu ehemmiyeti yadsımamak kadar mutlaklaştırmamak da aynı derecede önemi haizdir. Karl Marx’ın ‘Gotha Programının Eleştirisi’nde*** dile getirdiği ’emek en yüce değer değildir.’ ifadesi dikkate değerdir. Marx bu ifadeyi Alman Sosyal Demokrat İşçi Partisi programındaki ’emek bütün zenginliğin ve bütün kültürün kaynağıdır’ şeklindeki giriş cümlesine atıfla kaleme almıştır. İtirazını emek bütün zenginliğin kaynağı değildir, doğa da emek kadar zenginlik kaynağıdır, ki, emeğin kendisi de, doğal gücün, insanın emek-gücünün ifadesinden başka bir şey değildir, şeklinde sürdürür. Son olarak insan emeğine ve insanın üretim gücüne aşırı değer veren bu tür yorumları ve insanın doğanın sahibi olarak gören tutumların burjuva formülasyonu olduğunu; insan emeğinin bu türden yüceltilmesini, satacak kol ve zihin gücünden başka bir şeyi olmayan insanların sermaye tarafından satın alınan emek gücünün kölesi haline getiren bir toplumsal durum yarattığını ekler.
Emek ve Sağlık
Emek ile yaşam arasındaki yukarıda bahsi geçen ilişki; emek ile sağlık, sağlıklı olma hali arasındaki bağı da tanımlamayı gerekli kılar. Bu bağı tanımlamada ilk durağımız Onur Hamzaoğlu’nun sağlık tanımıdır; ”Soyut ve somut pek çok ürünün yaratıcısı olan insanın, toplumun üyeleriyle kolektif içinde ve her bir üyenin gereksinimini sonuçta eşitliği sağlayacak biçimde örgütlenerek üretebilmesi, biyolojik ve zihinsel bütünlüğün korunması ve toplumsal örgütlülük ve üretim süreciyle birlikte geliştirilmesidir.”****. Yine emek olgusunun sağlıklı olma hali ile birebir ilişkisini hatırlatan bir diğer belirleme ise ‘Özgürlüğün Sosyolojisi’nde şu ifadelerle yer almaktadır; ”Toplum sağlığı için tıp biliminden bin kat daha gerekli olan tarihsel-toplum ekonomisi üzerinde demokratik uygarlık sisteminin doğru yorumlanmasıdır, bu yorum gerçek bir devrim vaat etmektedir.”.
Her iki tanım da bizlere günümüz kapitalist üretim ilişkileri ile kurulu emek alanındaki değişikliklerle bireyin ve de toplumun sağlık düzeyinin iyileşebileceğini söylemektedir. Zira günümüzdeki kapitalist iş ahlakı işsizliği, yoksulluğu, iş cinayetlerini yaygınlaştırarak çalışmayı da çalışmamayı da sağlığa zararlı bir hale getirmiştir. Boşal(tıl)an kırsal ile istihdam bekleyen milyonlarca insan da sağlıksızdır; durmaksızın insani olmayan şartlarda çalışmak zorunda olan milyonlar da. Kapitalist modernite yarattığı yabancılaşma, tükenmişlik, yetersizlik, açlık, bağımlılık ile psiko-sosyal, fiziksel sağlığı tehdit eder haldedir. Tüm bunların üzerinde ise emeğini bu şartlarda satmaya mahkum kılınan insan adeta köleliği yaşayarak yaşamına dair karar alma yetisinden de mahrum kalarak özgürlüğünü de yitirmiş vaziyettedir.
Sağlık hizmet üretiminde emek
Emek ve sağlıklı olma halinin bu içiçeliğinden hareket ile sağlık hizmet üretim sürecini ayrıca ele almak anlamlı olacaktır. Zira toplumun bir parçası olarak kapitalist üretim ilişkilerine maruz kalan sağlık emekçisinin sömürülmesi kendisi için sağlıksızlık kaynağı olduğu kadar; sağlık hizmeti üretimindeki nitelik kaybı ile toplum için de sağlıksızlık kaynağı olmaktadır.
Yalın üretim, taşeronlaştırma, performans sistemi, yabancılaşma ile seyreden sağlık hizmetinin ‘metalaşma’ süreci emekçinin sağlıksızlığını körükledikçe toplumu da sağlıksızlaştırmaktadır. Bu anlamda kapitalist modernite içerisindeki metalaşma süreçlerinin en tehlikelilerinden biri olarak sağlık hizmetlerinin metalaşma süreçleri incelenmeyi hak eder. Kapitalist alım-satım ilişkilerinde hakim olan tüketicinin seçme hakkının dahi olmadığı bu metalaşma süreci tüm tasarrufu satıcıya bırakarak keyfiliğin-gereksiz müdahalenin-ilaç tüketiminin-teknoloji tüketiminin patlamasına yol açmıştır. Bu patlama ise toplumların sağlık ölçütlerinde olmasa da patronların sermayesinde, devletlerin ‘rıza’ üretmelerinde bir sıçramaya dönüşmüştür.
Emek mücadelesi
Üretim süreçlerine yönelik bir müdahalenin birey ve toplumun sağlığı açısından taşıdığı önem; sağlık emekçilerinin yürüteceği mücadelenin nasıl olacağını tartışmayı zorunlu kılar. Emek mücadelelerini genel bir ayrıma tabi tutmak yanlış olmayacaktır. Bunlardan birincisi sistem içi mücadele iken diğeri sistem dışı mücadeledir.
Sistem içi ile kastedilen kapitalizme içkin emek-sermaye çelişkisinden kaynaklı olarak refleks olarak gelişen mücadeledir. Sermayeye karşı yürütülen ücret mücadelesini, sosyal hak mücadelesini bu kapsamda ele almak gerekir. Sistem içi mücadelenin ufku kapitalist ufuk ile maluldur. Bu ufku aşabilmek için sistem değişikliğini esas alan bir programa sahip olması gerekir.
Sistem dışı mücadele ise kapitalizm dışı seçenekleri tartışan, arayan mücadele alanıdır. Örneğin üretim araçlarının mülkiyetinde değişiklik öngören bir program bunu sağlayabilir. Sistem dışı bir emek mücadelesi örgütleyebilmek ‘gerçek bir devrim’ vaadidir aynı zamanda. Kapitalist işin reddi de bunu sağlayabilir, kömünalite ile konfederal yapılanma da bunu sağlayabilir. Böylesi programların ufku kapitalist moderniteyi aşmayı esas alır.
Emek mücadelesinin hangi açıdan kendisini örgütlediği bu açıdan önem kazanmaktadır. Ağırlığı sistem dışı mücadeleye verebilmek emek üretim sürecini daha insani, toplumsal bir hale getirebilmeyi sağlayabilecektir. Bu noktada temel zorluk ise öne konulan sistem dışı perspektife sahip programların pratize edilmesinde yaşanan zorluklardır. Bu zorlukların başında kapitalist ufukla sınırlanmış bir edilgenlikle yaşanmakta olan kinizme, konformizme verilecek en anlamlı yanıt zihniyet değişikliğindeki devrimci ısrar olacaktır. Teorik çalışmaların yaygınlaştırılması amaçlı teori-pratik çalışması zihniyet devriminin çalışması olacaktır.
Önümüzdeki dönem
Mevcut durumda, önümüzdeki dönem emek ve sağlık tartışmalarını ortaklaştırabilmek, derinleştirmek hedeflenmelidir. Emeği tartışana sağlığı, sağlığı tartışana emeği hatırlatmak bir görev olmalıdır. Zira emeğin özgürleşmesi sağlıklılık için, özgür bir toplum için, demokratik modernite için elzemdir.
Demokratik modernite tartışmalarında öne çıkan;
- Kadın emeği
- Tarım-köy devrimi
- İş reddi
başlıkları önümüzdeki dönem emek mücadelesinin parçası kılınmalıdır. Kadın sağlık hareketi tartışmaları, kent ve sağlık tartışmaları bu minvalde tekrar gözden geçirilmelidir.
Kadın emeği tartışmalarında yine Özgürlüğün Sosyolojisi’nden şu belirleme dikkate alınmalıdır; ”Bana göre ekonominin gerçek sahibi, tüm işgal ve sömürgeleştirme çabalarına rağmen kadındır. Tüm uygarlık tarihinde olduğu gibi, en acımasız dönemini kapitalist uygarlık aşamasında yaşamaya başlayan ekonomisiz kılınmış kadın gerçeği, en çarpıcı ve derinlikli toplum çelişkisi haline gelmiştir.”. Aynı zamanda bir süredir daha fazla tartışılan ev içi emek, görünmeyen emek tartışmaları da ortaklaştırılmalıdır.
İşsizliği ve sömürüyü ortadan kaldıracak bir çözüm olarak görülen ‘tarım-köy devrimi’nin kapsamı, yöntemi, uygulamalarına dair tartışmaları emekçilerin gündemine almak gerekecektir. Kent-sınıf-devlet gerçekliğine karşı alternatif bir tartışmayı mücadelenin parçası kılıp kitleselleşmek bir diğer hedef olmalıdır.
İş reddi ile kastedilen ise kapitalist iş ahlakının tüm yaptırımlarına tabi olunmadan yaşamı savunmanın yollarını aramaktır. ”Proleterleşmemek, işçileşmemek, işsizliği kabul etmemek daha anlamlı ve etik bir toplumsal mücadeledir.” cümlesinden hareket ile kapitalist modernite dayatmalarının mutlak olmadığını hatırlatacak bir mücadele sergileyebilmektir. Yine yukarıdaki cümlenin devamında: ”Daha da önemli olan, işçinin patrona karşı hak mücadelesi (problemli olduğunu belirttik) değil, proleterleşmeye karşı, işçi ve işsiz olmaya karşı mücadelesidir. Proleterleşmemek, işçileşmemek, işsizliği kabul etmemek daha anlamlı ve etik bir toplumsal mücadeledir. Birer ezilen olarak köleyi, serfi ve işçiyi asla yüceltmemeliyiz. Yüceltilecek eylem ve ilişki, tersine köleleşmeme, serfleşmeme ve işçileşmeme biçiminde formüle edilmelidir. Efendileri tanıyıp ve tanımlayıp, daha sonra hizmetkârlarına mücadele önermek, tüm oportünizmlerin ortak eğilimidir. Tarih boyunca hak, emek mücadelesini boşa çıkaran bu zihniyetler olmuştur. Özcesi, bu ilk ‘bilim’ kavramlarıyla ne anlamlı bir sosyoloji yapmak, ne de başarılı bir toplumsal mücadele geliştirmek mümkündür! Bu hususları belirtirken emeği, değeri, kârı, sınıfı inkâr etmediğimizi, daha çok bilim inşasında kullanılma tarzlarını doğru bulmadığımızı belirtiyoruz. Yanlış bir sosyolojinin inşa edildiğini belirtmek istiyorum.” belirlemeleri üzerinden bir yöntem tartışması açılmalıdır.
Sonuç
Uzunca bir süredir paradigma ekseninde yürütülen sağlık-politika tartışmaları bir önceki kongrede sağlık algısında değişikliği merkeze alan bir yaklaşım ile şekillenmişti. Bu algının praxis yollarını ararken önemli duraklardan biri ‘amatör sağlıkçı’ çalışması olmuştu. Önümüzdeki dönem bu praxis yollarına sendikal mücadele içindeki emekçileri daha güçlü katabilmenin teorik zemini için emek ve sağlık tartışmalarını önemsiyoruz. Ancak bu çabanın ne denli bir zorluğun parçası olduğunun da farkındayız. Bu zorluğu aşabilmenin ilk adımı olarak ise Emek ve Sağlık Çalıştayı’nı bir sonraki kongreye değin gerçekleştirmeyi hedefliyoruz. Tüm yoldaşlarımızı tüketim sarmalında gösteri toplumunun parçası olmaya karşı sessizce kürek çekmeye davet ediyoruz.
*Sağlık Kurultayı Belgeleri, DTK yayın dizisi 3, Aram Yayınları, Basım Yılı 2013
**TTB Mesleki Sağlık ve Güvenlik Dergisi, Temmuz-Aralık 2013 Sayı:49-50, http://www.ttb.org.tr/MSG/
***Gotha ve Erfurt Programlarının Eleştirisi, K.Marx-F.Engels, Sol Yayınları, Beşinci Baskı, Ankara, 2010
****Sağlık Nedir?Nasıl Tanımlanır?, Onur Hamzaoğlu, Toplum ve Hekim Dergisi,Kasım-Aralık 2010,Cilt:25,Sayı:6