Home / ARŞİV / Toplumsal Tıp Tarihinde Bir Kare; Paracelsus ve Paracelsuscular

Toplumsal Tıp Tarihinde Bir Kare; Paracelsus ve Paracelsuscular

Bilim toplumsal bir eylemin sonucu olarak var olduğunu ve yaratıcısın halk olduğunu, bu gün elitlere mal edilerek yok sayılmak istenilen halk biliminin tarihsel süreçlerini “halkın bilimi tarihi” kitabında toplamaya çalışan Clifford D. Corner yok sayılmaya çalışan toplumsal bilim belleğine önemli katkı sunmuştur. Toplumsal tıp tarihinde önemli bir yeri olan Paracelsus ile ilgili bölümünü aşağıya aktarmaya çalıştık.

Paracelsus kendini varlıklı ve hırsa tapan, halkı kandırırken kendilerini de sağlama alan doktorlar oligarşisine karşı savaşan, bir halk insanı olarak görüyordu. Ağdalı, meydan okuyan üslubu ona bilimsel elit sınıftan çok sayıda nüfuzlu düşman kazandırdı; ama kışkırttığı öfkeli muhalefetin ana gerekçesi aykırı fikirleri ya da kötü davranışları değildi. Eylemleri açıkça kurulu tıp düzenine, tıp akademisyenleri ve uygulayıcılarının sosyal ve ekonomik konumlarına yönelik bir tehdidi temsil etmekteydi.

Paracelsus kısa sürede, tıp düzenine içeriden saldırıya geçebilecek bir konumda buldu kendini. İyi duyurulmuş başarılı bir terapi seansının (Johann Frobin adlı nüfuzlu bir matbaacı-yayıncıyı iyileştiren) ardından, 1526’da Basel kenti doktorundan ve Basel üniversitesindeki bir profesörden aldığı davetleri kabul etti. Bu randevuları eğitimli tıp uygulayıcılarına saldırmak için bir araç olarak kullandı ve 1527’de klasik tıp otoritelerine duyduğu küçümsemeyi sergileyen, halka açık bir gösteriyle bu saldırıları doruğa çıkardı; yaz dönümü şenlik ateşine Galen’ın ana ders kitabını ve İbn-i Sina’nın Canon’unu (Kanun) fırlatarak yaktı. Bu numara kötü şöhretini büyük ölçüde kuvvetlendirdi; ama çok kısa bir süre sonra akademik kariyerinin sona ermesi de şaşırtıcı olmadı. Hayatının kalan kısmını muhalif görüşlerini uzak diyarlardaki insanlara aktaran gezgin ve yoksul bir hekim olarak geçirdi.

Tıp fakültelerindeki seçkin doktorlar siyasi güçlerini harekete geçirerek Paracelsus’u akademik forumlardan dışladı ve yazdıklarının yayınlanmasını engellediler; böylece Paracelsus’un etkisini sınırlamayı başardılar. O dönem hakim olan Galenci tıp geleneğini yıkma girişimi, yaşadığı sürece pek başarılı olamasa da, karizmatik davası ufak bir mürit topluluğunun oluşmasına neden oldu ve onlar da ölümünden sonra Paracelsus’un mesajını taşımaya devam ettiler.

Paracelsus’un tarihteki etkisi, ölümünü izleyen yıllarda onun misyonunu yüklenenlerin müşterek çabaları olmasa minimal düzeyde kalırdı. Ancak Paracelsuscuların tarihi, bilimin – alternatif ya da “halkın bilimi” de buna dahil olmak üzere –yalnız dehaların ürünü olmaktansa sosyal bir gelişimle ortaya çıktığını sergileyen bir başka göstergedir.

Paracelsusculuk yoksul insanların hareketi olarak başladı;ama eğitimli ve nüfuz sahibi insanları da çekerek, kökenlerini aşmayı başardı. Paracelsus’un 1541 ‘de ölümünden yirmi ya da otuz yıl sonra düşünceleri mantar gibi yayıldı. Hareketin çekirdeğini oluşturan gezici şifacılara ek olarak, Adam von Bodenstein ve Johannes Huser gibi tanınmış doktorlar da bayrağı taşıyorlardı. Van Bodenstein kendisini “üniversite mezunu olan ve Theophrastus [Paracelsus]’un dürüst doktrinlerinin bütününü kavrayarak, açıkça savunan ilk doktor” olarak tanımladı. Danimarka Kralı’ nın yetkin hekimi Severinus, 1571 ‘de gerçek doğa bilgisine erişmek isteyenlere verdiği tavsiyeden de anlaşılacağı üzere, Paracelsus’un öğretilerini candan kucakladı:

“Arazilerinizi, evlerinizi, kıyafetlerinizi ve mücevherlerinizi satın; kitaplarınızı yakın. Öte yandan ise, kendinize sağlam ayakkabılar alın, dağlara tırmanın, vadileri, çölleri, deniz kıyılarını ve dünyanın en derin çukurlarını araştırın; hayvanların arasındaki ayrımları, bitkilerin arasındaki farklılıkları, çeşit çeşit mineralleri, var olan her şeyin kökeninin biçimi ve özelliklerini inceleyin. Köylülerin astronomi ve yer bilim felsefelerini dikkatle çalışmaktan utanmayın. Son olarak da, kömür alın, fırınlar yapın ve yılmadan ateşi izleyin; onunla çalışın. Başka şekilde değil sadece bu yolla, nesneler ve onların özelliklerini öğrenebilirsiniz. “

Paracelsus ve Madenciler                             

 Paracelsuscuların tıbbi ve sosyal görüşleri, kahramanlarının hayatı boyunca madenlerle ve madencilerle olan bağıyla şekillenmişti. Bu çift yönlü bir ilişkiydi: Paracelsus, doğa bilgisinin önemli bir bölümünü madencilerden edinmişti ve buna karşılık o da madencileri tedavi etmişti. Özellikle bir eseri, Von der Bergsucbt und anderen Bergkrankbeiten (Madenci Hastalığı ve Diğer Madenci Hastalıkları Üzerine) bu konuda taşıdığı kaygıya tanıklık eder. Daha sonra meslek hastalığı olarak adlandırılacak durumlara ilk örnek olması açısından bu eser özellikle ilgi çekicidir; ” Bu, tıp literatüründe bir meslek hastalığını tanıyan ve onu sistematik bir biçimde ele alan ilk bilimsel yazıdır.”

Paracelsus’u tıbbi uygulamalar ve madenlerle tanıştıran kişi, babası Wilhelm Bombast von  Hohenheim, yoksul bir İsviçre köyünde doktorluk yapıyordu. 1502’de Paracelsus dokuz yaşındayken, ailesi Avusturya’daki Carinthia eyaletindeki Villach’a taşındı; babası orada simyacı olarak çalışıyor ve Hutenbergli Fuggerler tarafından kurulmuş olan madencilik okulunda ders veriyordu.

Paracelsus da çocukken, Villach yakınlarındaki madende çalışmaya başladı ve sonra ergenlik yıllarında Schwaz yakınlarında Fugger madenlerinde çalıştı. Daha sonraları gezgin doktorluk yaptığı yıllarda, ara sıra günlük iş olarak yine madenlerde çalıştı. Von der Grossen Wundarzney (Büyük Doktorluk Kitabı)adlı kitabında, yirmi yaşından yirmi beşine dek Schwaz’ daki bir maden eritme tesisinde çalıştığını anlatır. “Danimarka ve İsveç’e yaptığı yolculuklarda ve daha sonra Meissen ve Macaristan’ da, bu ülkelerin madenlerine dair bilgiler edindi.” 1537’de “Fugger madenlerinin yönetimi Villach’a, oradaki metalurji işlerinin başına geçmesi için kendisini çağırınca” bir kez daha “madencilik endüstrisiyle temasa geçmiş oldu. “

Paracelsus Ferrara’da ve muhtemelen başka bir yer(ler)de bir miktar üniversite eğitimi almış olabilir; ama almış olduğu resmi eğitimin boyutları bilinmiyor. “Nerede tıp okuduğu ya da doktorluk derecesini alıp almadığı kesin değil. Muhtemelen temel tıp eğitimini babasından almıştır.” Latince’de yetkin olsa bile, bunun hiçbir kanıtı yok. Öte yandan, Paracelsus’un “Alman dilini, tıp kurumları tarafından uygulanan ‘Latince tiranlığı’na karşı toplu siyasi saldırılarında bir araç olarak kullanmış olduğu bilinir. “Üniversitede görevli olduğu dönemde,

Latince değil, Alman dilinde ders verdi; daha ziyade bir İsviçre diyalektinde. Akademik çevrelerde değil de, madenciler arasında yetiştirilmiş olmasından dolayı elinden başka bir şey gelmeyeceğini düşünmek mümkün; ancak bu meslektaşlarına yönelik son kışkırtmaydı. Günümüzde bir tıp profesörünün bir hırsızın argosuyla konuşması kadar aşırı bir durumdu bu. Dahası, profesyonel gizlilik ilkesine de ihanet anlamına geliyordu. Latince, bilginin ona layık olmayan ya da onu kötüye kullanabilecek insanların eline geçmesini engellemek için kullanılan gizemli bir dildi.

Paracelsus’un madenlerde geçirdiği zaman, onu o günlerin en ileri metalurji bilgisiyle tanıştırdı. Kuramsal ve uygulamalı tıpta sahip olduğu deneyimin etkisi göze çarpmaktadır. Paracelsuscu tıbbın ayırt edici özelliği metalleri ilaç gibi kullanabilmesiydi. Geleneksel tıp uygulamaları neredeyse tamamen bitkilerden elde edilen ilaçların kullanımına dayalıydı. Tıbba kimyasal yöntemleri ya da ilaç bilimine metalik özelliklerde maddeleri sunan ilk kişi olmamasına karşın, “şifalı bitki” ve “metal” savunucuları arasındaki çekişmede, ikinci grubun başını çektiği kesindir.

Madenlerde ve maden eritme tesislerinde öğrendiği metalürjik süreçler, Paracelsus’un tıbbi teorilerine temel olan simya bilgisini geliştirdi. Paracelsus’a göre, simyanın doğru hedefi, baz metalleri altına değil, faydalı ilaçlara dönüştürmekti. Geleneksel doktorların tarifleri tuhaf bileşenleri karmaşık karışımlara dönüştürüyorken, Paracelsus bunun tam tersi bir yaklaşımda ısrarlıydı: madde simya yöntemleri aracılığıyla, tıbbi açıdan aktif tek bir bileşenin kalacağı, en basit haline – cevhere – indirgenmeliydi. Benzer şeylerin tedavi edici olduğuna inanan Homeopatik ilkeye (“like cures like”)” göre, kurşun madencilerinin muzdarip olduğu tüm hastalıkları etkin bir biçimde tedavi edecek ilaç kurşunun indirgenmesiyle, gümüş madencilerininki gümüşün indirgenmesiyle ve diğerlerininkiler de benzer şekilde tedavi edilebilirdi.

Halk şifacılarının başlıca yöntemi olan homeopatik ilkelerin arkasında durması, Paracelsus’un onlardan bir şeyler öğrenme ve onların bilgilerinin önemli özelliklerini kendi sistemine dahil etme konusundaki istekliliğini gösterir. Galenci tıp ise, bunu tam karşıtı olan prensibe yani “karşıtlar iyileştirir”” anlayışına dayalıydı. Örneğin, “yüksek ve kuru” ateş semptomlarından muzdarip bir hasta için, Galenci doktor “soğuk ve nemli” bileşenlerden oluşan ilaçlar öneriyordu.

Paracelsus halk hekimlerine olan müteşekkirliğini; “Bir doktor, sadece okulların öğrettiği çıplak bilgiye dayanmamalıdır; aynı zamanda, kocakarıların, Mısırlıların ve benzerlerinin neler yaptığını öğrenmelidir; çünkü onların, bu konularda bütün akademisyenlerden daha fazla deneyimi var” sözleriyle açıkça dile getirmişti:  Kendisi “sadece doktorlardan değil, berberlerden, tellaklardan, eğitimlilerden, batıl inanç sahiplerinden, büyücülerden (ya da kendilerini adlandırdıkları gibi scbawarzkünstlern’den), simyacılardan, inzivadakilerden, soylulardan, halktan, zeki insanlardan ve basit halktan” da bilgi topladı.

Modern akılcılığın duruş noktasından bakıldığında, Paracelsus’un simyacı ve felsefi içerikteki yazılarının büyük bir bölümü mistik ve “bilimsellikten uzak” görülecektir. Bu biraz kendi el sanatını gizli tutma isteğinden, biraz da onaltıncı yüzyıl İsviçre Alman kültüründe gelişmiş bir bilimsel terminoloji olmamasından dolayı, kendi kendine bir terminoloji uydurmaktan başka bir seçeneği kalmamasından kaynaklanmış olabilir. Yazdıkları çoğunukla, modernizm öncesi bir felsefi dünya görüşünün fonksiyonuydu; yani bizim dünyamızla tamamen uyumsuzdu. Ancak, gerekçeleri ve ifade tarzı bugünün okuyucusuna ne kadar yabancı olsa da, Paracelsus ve onun takipçileri doğa bilgilerini geliştirmek için inkar edilemez bir arayışın içerisindeydiler.

Paracelsuscu tıp anlayışının özel içeriğinin büyük bir bölümü çoktan aşılmıştır; ancak kimyanın tıp bilimi için taşıdığı önem üzerindeki ısrarı, bu önemli bilime uzun soluklu bir katkı sağlamıştır. En mühimi, Galenci gelenekselliğe yapmış olduğu saldırı, “( ‘ontrarics cure.”alternatif tıbbi görüşlerin de değerlendirilmesi için bir yol açılmasında önemli rol oynamıştır, ki bu yol açılmasa modern tıp biliminin gelişimi söz konusu olamazdı.



İLİŞKİLİ İÇERİK

Sağlık ve Politika Okulu yürüyüşüne devam ediyor!

[su_button url=”https://atasoyersaglikpolitikaokulu.org/basvuru/view.php?id=10110″ target=”blank” style=”flat” background=”#a80b0c” color=”#ffffff” size=”9″ wide=”yes” center=”yes” radius=”0″ icon=”icon: users” icon_color=”#ffffff” text_shadow=”0px 0px ...