Home / KORONA GÜNLÜKLERİ / KORONA GÜNLÜĞÜ 25 MAYIS 2020

KORONA GÜNLÜĞÜ 25 MAYIS 2020

GÜNDEM

  • Van’da şüpheli bir asker ölümü yaşandı. Oğullarının intihar ettiği bilgisi verilen aile bireyleri; çocuklarının intihar etmesi için hiçbir sebep olmadığını, terhisine az kaldığını, dönüş biletinin dahi alındığını belirtti.
  • Adana’da bir yerel gazete ‘’ayağını denk al, sonra yerine kayyım atandı denilmesin’’ diyerek CHP’li Adana Belediye Başkanı Zeydan Karalar’ı tehdit etti. İktidar HDP’ye yönelik kayyum siyaseti ve tutuklamalara devam ederken HDP’yi kriminalize ederek CHP’li belediyelere kayyum tehdidi ile yola devam etme çabasında.
  • Koronavirüs salgınıyla mücadelede, seyahat edecekler için Hayat Eve Sığar (HES) uygulaması ve SMS ile kod alma zorunluluğu getirildi. Karar sağlık amaçlı alınsa da kişisel verilerin güvenliği ve gizliliği ile denetim ve gözetim toplumu tartışmalarını berberinde getirdi. Dr. Hülya Kendir, bu uygulamaların gözetim ve güvenlik açılarından iktidarların ellerini rahatlatabileceğine dikkat çekerken Alternatif Bilişim Derneği Başkanı Faruk Çayır da “Elde edilen verilerin tamamının süreç bittikten sonra silinmesi gerekiyor” uyarısında bulundu.
  • Salgınla beraber toplumların gündelik yaşamına yeni alışkanlıklar ve kavramlar girdi. Deneyimlerimizin hayatlarımıza etkisini ve salgın sonrası sürecin nasıl olacağını anlamaya çalıştığımız bu dönemde Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi öğretim üyeleri Doç Dr Sevgi Can Aksel, Doç Dr Tuğba Taş ve avukat Özgür Erbaş ‘’gündelik yaşamdan tarihe notlar’’ olarak tarif ettiği, deneyimlediğimiz terimlerin mizahi bir dille anlatıldığı ‘’Temaslı Sözlük’’ projesine başladılar. İsteyen herkesin [email protected] adresine mail göndererek projenin üretimine katkı sunabileceğini belirtiyorlar.
  • İtalya’da gevşemelerin başlamasının ardından İtalya hükümeti  gençlerin toplu dolaşmalarıyla salgının tekrarlama riskini arttırabileceğini söyledi.
  • Wuhan Viroloji Enstitüsü, Trump’ın korona virüsün Wuhan’daki laboratuvardan çıktığı iddialarının ‘fabrikasyon ürünü’ olduğunu söyledi. “Enstitü ilk olarak 30 Aralık’ta kaynağı belirsiz bir pnömoniyle ilgili bir örnek aldı. Bundan önce herhangi bir bilgimiz yoktu.”
  • Salgınların ekonomiye etkisi, halka karşı daha derin bir yönetim söylemi halinde kaygı ve korku ile ön plana çıkarılırken, dünyanın en zengin  25 kişisi servetlerine 255 milyar dolar daha katmış. Kapitalist düzen salgın süreçlerinde daha da vahşileşip, kendi dinamiği olarak, sınıf uçurumunu derinleştirmeye devam ediyor.
  • Diyarbakır, Van, Elazığ, Batman ve Antep ticaret odalarının yaptığı açıklamada devletin salgın sürecinde Kürdistan’a yönelik politikasının tekrar ifşasını yansıtıyor. Devletin Antep’e diğer şehirlerden farklı olarak tüm imkanlarını sağlaması, mağduriyetleri gidermesi, sömürgeci aklın hakim olduğunu düşündüğü yerde bunun idamesi, diğer şehirlerde açlık, işsizlik ile terbiye etme sürecinin yarattığı ikili tavrın bir ifşası.
  • Salgının, toplumsal olarak birçok şeyi durdurma durumunu mecburi kıldığını söyleyen iktidar, Zilan Deresinde HES yapıma devam ederek tarihi yok etmeye devam ediyor. Toplumsal mücadele ile durdurma kararı alınan HES’in, herkesin evine çekildiği bu dönemde yeniden yapımına başlandı.

MEVCUT DURUM-SALGIN KONTROLÜ

  • Pandemi tüm hızıyla devam ediyor. Dünya genelinde aktif vaka sayısı 2.9 milyona ulaştı. Yayılma potansiyeli artıyor. Aktif vaka sayısında üç ülke öne çıkmış durumda: ABD (1.1 milyon), Rusya (228 bin) ve Brezilya (191 bin).
  • Faşist lider Bolsonora’nın orman kırımından sonra pandemiyi yok sayan politikaları toplum kırımına yol açmaya devam ediyor. Brezilya’da 364 bine yaklaşan Covid-19 vaka ve 16 bin 220 yeni vaka  sayısı ile dünya ikinciliğine yerleşti. Son 24 saatte 703 ölüm ile ABD’yi de geçerek zirveye yerleşti.
  • Türkiye’de son 24 saatte yeni vaka sayısı 1,092 ve yaşamını kaybeden kişi sayısı 32. Toplam vaka sayısı 157 bine yaklaştı. Test sayısı düşerek 25 binin altına indi.
  • Vaka sayısının 500’ün altına düşmesiyle aşama aşama devreye sokulacak yeni serbestlik kararları da konuşuluyor. Son verilere göre 25 ilde bir haftadan beri yeni vaka görülmüyor. 50 ilde ise her gün görünen ek vaka sayısı 10 civarında. Ancak lokal hareketliliklere bağlı olarak yaşanacak artışlar ve sıçramalar, il pandemi kurullarının kararlarıyla izlenecek.
  • İstanbul’da bazı ilçeler dışında vaka sayısında gerileme yaşandığı belirtiliyor. Bağcılar, Esenyurt, Esenler, Küçükçekmece, Beylikdüzü gibi ilçelerde sıkıntı halen sürüyor. İstanbul, Kocaeli ve Bursa gibi vaka sayısı hâlâ yüksek olan illerde kısıtlamaların daha uzun süreceği kaydediliyor.
  • Kürdistan’da vaka sayısında artış haberleri gelmeye devam ediyor. Urfa’da son günlerde coronavirus (Covid-19) vaka sayısında ciddi artış yaşanıyor. Söz konusu vaka artışlarının, ‘normalleşme’ adımlarının atılacağı yönündeki söylemlerin ardından yaşanması dikkati çekiyor. Urfa Valiliği il Hıfzıssıhha Kurulu, 15 Mayıs ile 24 Mayıs tarihleri arasında kentin 9 ilçesine bağlı mahallelerde toplam 52 bina, 7 mahalle, Organize Sanayi Bölgesi’nde 1 firma ve 1 sokağın karantinaya alındığını duyurdu. Kenttin Haliliye, Eyyubiye, Siverek, Viranşehir, Karaköprü, Birecik, Suruç, Akçakale ve Harran ilçelerinde 14 gün süre ile karantinaya alınan söz konusu bina ve mahallelerde toplam kaç vaka olduğu sayısına dair ise herhangi bir bilgi paylaşılmadı
  • Koronavirüs vakasının 35 gündür görülmediği Bingöl’de yeni vaka kaydedildi. Virüsün kaynağının il dışından gelenler olduğu bildirildi.
  • Türkiye’nin dört bir yanından fabrikalarda Covid-19 tanısı alan işçiler, karantina, hastalığın diğer işçilere ve yerele yayılma haberleri geliyor. Kastamonu ve Zonguldak Alaplı’da olduğu gibi.
  • Kastamonu’nun Tosya ilçesinde bir fabrika, 6 işçide Covid-19 çıkmasının ardından atölye kapatıldı, işçiler karantina altına alındı. İlçede en az seviyeye inen yeni vaka sayıları bir anda yükselirken iddialar ciddi ihmallere işaret ediyor. İlçededeki vaka sayısına dair resmi bir açıklama bulunmazken sayının 100’e yakın olduğu ve büyük çoğunluğunun son bir hafta içinde tespit edilen yeni vakalar olduğu kaydediliyor. Bölge kaynaklarının verdiği bilgiye göre, fabrika salgına göre tedbirlerini almamış. İşçi sayısını düşürmeyen fabrikada işçilerin yerleşimi de sosyal mesafe kuralına göre yeniden düzenlenmemiş. Geçen haftaya kadar bazı günler hiç vaka görülmeyen Tosya’da, Kytesk Tekstil Fabrikası’ndaki gelişmeler ardından yeni vaka sayısının dikkat çekici biçimde yükseldiği de bildiriliyor.
  • Zonguldak Alaplı’da faaliyet gösteren Dinarsu Ak-Al iplik fabrikasında Covid-19 testi pozitif çıkan işçi sayısı 11’e yükseldi. Fabrikada 21 Mayıs günü 3 işçinin Kovid-19 testinin pozitif çıkmasının ardından üretime 1 Haziran’a kadar ara verilmişti. Daha sonra diğer işçiler ve onların ailelerinden 96 kişiye daha uygulanan testler sonucunda 8 işçiye daha Covid-19 tanısı kondu.
  • Gevşeme politikaları İran sınırını açmayı da gündeme aldı. Hem de İran’da yeni vaka sayısı yeniden yükselirken… Erdoğan ve Ruhani görüşmesinde İran Cumhurbaşkanı, “Mevcut koşullarda, hijyen kurallarına uyarak kara ve hava sınırlarının açılması, ticaret ve yük taşımacılığının yeniden başlatılması gerekiyor” dedi. Erdoğan da, bu konuda gerekli kararnameleri yayınlayacakları karşılığını verdi.
  • Haziran ayındaki normalleşme planı: İlk hangi yasak konulduysa, en son o kaldırılacak. Okullar, bazı kamu kurumlarının faaliyetleri, adliyeler, 65 yaş üstüne ve gençlere getirilen sınırlamalar, düğün ve kapalı alan aktiviteleri, en son aşamada izin verilecek uygulamalar olacak. En riskli grup sayılan ve sayıları 7.5 milyona ulaşan 65 yaş üstüyle ilgili kararlar, en çok tartışılan konuyu oluşturuyor. İkinci dalga veya dalgalanma, bu grup için risk taşıyor. Bayramdan sonra yapılacak değerlendirmelerde, vaka sayısının düşmesine bağlı olarak yeni kurallar konulabilecek. Ele alınacak konu başlıkları arasında, 65 yaş üstüne marketler, AVM’ler ve toplu taşıma araçlarının yasaklanarak, kısmi serbesti gündeme gelmesi. İzin günlerinin sayısı arttırılabilecek, araba kullanmalarına veya kurallara uyarak çalışmalarına izin verilebilecek.
  • Harvard Üniversitesi Tıp Fakültesi, hidroksiklorokin ve klorokinin Covid-19 hastalarına yarar sağlamadığını, yeni çalışmalarının sonuçlarına göre göre bu ilaçların ölüm riskini arttırdığını açıkladı. İlaçlar hakkında dünya genelinde yapılan araştırma sonuçları birbiriyle çelişkili bir seyir halinde.
  • 10 Nisan’da kısıtlama öncesi yaşananların etkisini neden görmüyoruz? – Dr. Zeynep Sena Ağım, Dr. Veli Vural Uslu

 10 Nisan 2020, akşam saat 10:00. Televizyondan İçişleri Bakanlığı iki saat sonra büyükşehirlerde iki gün sürecek dışarı çıkma kısıtlaması uygulanacağını bildiriyor. Çok sayıda insan bakkalların, süper marketlerin, fırınların ve büyük bir sürpriz yaparak benzin istasyonlarının önünde toplanıyor. İnsanların pek çoğu maskeli, kimisinde N95 tipi tıbbi maskeler göze çarpıyor. Kimisi ise ağzını ve burnunu eliyle kapatmış, EL95 tipi maske ile dışarıda kuyrukta. Adana, kuyrukta çıkan kavga haberiyle Trabzon’a meydan okuyor. Bilecik’in kafası karışık. Bayburt’un kafası ise rahat. Zonguldak kendini adeta şampiyonlar ligine bilet almış gibi hissediyor. Tam bir keşmekeş. Sokaktaki görüntüleri izlerken corona virüsü adeta Kanuni Sultan Süleyman gibi topraklarına toprak katıyor diye düşünüyoruz zamansız ve ayarsız verilen bir mehterle. Herkes şokta. Sorumluluk sahibi evde kalan insanlar bile bir markete gidip yavaştan helva malzemesi, nalbura gidip çakacak çivi alma planları kuruyor. Derken günler geçiyor ama bu olayın etkisini hemen hemen hiç görmüyoruz. Haydaaaa…. http://www.diken.com.tr/10-nisanda-kisitlama-oncesi-yasananlarin-etkisini-neden-gormuyoruz/

SAĞLIK ÇALIŞANLARININ SAĞLIĞI-SAĞLIK MUHALEFETİ

 

TTB’nin salgın döneminde zorunlu mesleki sorumluluk sigortası ile ilgili taleplerine yönelik mevzuat değişikliği yapıldı. Yapılan değişiklikle teminat tutarlarını belirleyen Tarife’ye ek yapılarak “Kamu ve özel sağlık kurum ve kuruluşları ile bu kurum ve kuruluşların bağlı, ilgili veya ilişkili birimlerinde pandemi sebebiyle yapılan görevlendirmeler kapsamındaki tüm iş ve işlemler III. Risk Grubu kapsamında değerlendirilir” düzenlemesi yapıldı.

TOPLUMSAL MÜCADELE

  • İşçiler salgın koşullarında ölümcül koşullara maruz bırakılarak sermaye tarafından katlediliyor. İstanbul, Ümraniye’deki finans merkezi şantiyesindeki işçi kampında 22 Mayıs gecesi çıkan yangında 1 işçi yaşamını yitirdi 5 işçi yaralandı. Tüm Çalışanlar için Sağlık Platformu ‘’ Açlık, salgın, işsizlik yada iş cinayeti farketmiyor. Hepsinin sorumlusu sınıf ayrımı üzerine kurulan bu düzendir.’’ diyerek tüm emekçileri ve dostlarını 27 Mayıs günü saat 12.30’da cinayet mahallinde sınıf dayanışmasını yükseltmeye çağırdı.
  • Koronavirüsü “küçük bir virüs” olarak niteleyen ve karantina tedbirlerine karşı çıkan sağcı Bolsonaro’ya karşı Brezilya’da halk “Katil, işini düzgün yap” diyerek protesto etti.
  • İsveç’te gençler, sermayenin çıkarlarını koruyan salgın yönetimine karşı protesto gerçekleştirdi. İktidarın uyguladığı sürü yönetimine yönelik  virüsün ahlakları enfekte ettiğini söyleyerek uygulanan stratejiden vazgeçmesini istedi.

YENİ YAŞAMIN İNŞASI

  • Önder Algedik, En Güzel Mayıs Belediyeciliği

‘’Korona günlerinde zift dökmek yerine yasaklayan, arabalara çalışmak yerine halka çalışan çok güzel örnekler var. NY belediyesinin aldığı her ilçede iki caddeyi yayalaştırma kararını İstanbul uygulasa 78, Ankara uygulasa 50, İzmir uygulasa 60 caddeyi yayalaştıracak. Bunun yerine bu üç belediye 700 bin tona yakın asfalt döktü. O arada bizim üç büyükşehir belediyemiz 700 bin ton asfalt dökerken NY belediyesi arabalardan alınıp yayalara verilecek yolun miktarını arttırdığını Mayıs ayı başında açıkladı. Tam 100 mil, 161 kilometrelik kent içi yol New York’ta arabalardan alınıp yayalara verilecek.Korona günlerinde zifte yasak koyan Fox Chapel kasabasına, 76 kilometre araba yolunu bisiklet yoluna dönüştüren Bogota’ya, salgının çok ağır faturasına rağmen 161 kilometre yolu yayalaştıran New York belediyesine, kendi gıdasını kentte üreten, yoksullara kentin içindeki bahçelerden gıda sağlayan Kito belediyesine… İşte bunlar insanı mutlu eden, hayal kurduran mayıs ayının geldiğini hissettiren belediyecilik örnekleri.’’

https://www.gazeteduvar.com.tr/yazarlar/2020/05/25/en-guzel-mayis-belediyeciligi/

JİN

  • Batman’daki bir grup kadının altı katlı bir apartmanın damını kendilerine mesken edinmelerinin belgeseli.

Duvardaki koskoca sinema perdesinin yanı başına bir Charlie Chaplin stensili yapıyor dam sakinleri. Böylece damın tek erkeği oluyor Şarlo. Hani damda erkek olmayacaktı arkadaşlar, deyince biri; ama o Charlieee, diyor ötekisi ve basıyorlar kahkahayı. Dam sakinlerinin ilk göze çarpan özellikleri muhabbetleri zaten. Toplumsal baskının değil de gökyüzünün altında, kendilerinin kıldıkları o mekânda hayata bir parantez açıyor ve –kameraya rağmen– ‘bakış’lardan uzak, vakitlerini de istedikleri gibi geçiriyorlar. Neredeyse her akşam buluşan grup beraber film izliyor, yemek yapıyor, çekirdek çitleyerek sohbet ediyor, halaya duruyor, türkü söylüyor. Evleri kıldıkları bu mekânı çekip çeviren yine onlar ama bu kez sadece kendi keyifleri için boya badana yapıyor, yerleri yıkıyor, allı güllü çarşaflarını gururla ipe geriyorlar, şehrin geri kalanına nispet yapar gibi. Kolektif, kadın dayanışmasıyla örülmüş ve açık havada bir hayatın keyfini sürüyorlar. Biri değilse ötekisi patlatıveriyor espriyi, sonra kahkahaları belki o damdan şehre iner, oradan başka şehirlerin üzerinde de yankılanır diye ümitleniyor insan Koma Dam’ı izlerken.

Akelma ve Cihan, bize arka planda şehrin öteki damlarını da gösteriyorlar. Kimilerinde kadınların havalansın diye astıkları yünler var, kimilerinde çalışan işçiler, hortumla oynayan oğlan çocukları ama istisnasız hepsinde çanak antenler. Sevdikleri filmler oynarken birbirlerine sokulup uyuyan Koma Dam sakinlerinin perdesinde kah Tosun Paşa kah Nadine Labaki var; o en çok herkesi eve tıkıp orada tutmaya yarayan çanak antenlere inat, bizim kızlar kendi seçtikleri filmleri izliyorlar; hatta daha da güzeli, kamerayı ellerine alıp bir de çekiyorlar. https://www.altyazi.net/ayinkisasi/koma-dam/

  • DBP Eş Genel Başkanı Saliha Aydeniz, aktif siyaset yürüten kadınlara dönük gözaltı ve tutuklamaları, “Tekçi zihniyete karşı mücadele ağı oluşturan kadınlardan korkuyorlar” şeklinde değerlendirdi.

 Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkanı Saliha Aydeniz, Diyarbakır merkezli gerçekleşen gözaltı operasyonu kapsamında aktif siyasette yer alan kadınların hedef alınmasını değerlendirdi. Rosa Kadın Derneği’ne yapılan polis baskında asıl hedefin kadınlar ve kadın mücadelesi olduğunu belirten Aydeniz, “Yaşanan gözaltılar bize bir kez daha şunu gösterdi ki; faşist iktidar ve eril zihniyet, kendini var etmek için kadınlara baskı uyguluyor” dedi.

 HDP’li belediyelere kayyım atamaları ve ardından kadın derneklerinin kapatılmasıyla, kadına yönelik şiddette artış yaşandığına dikkati çeken Aydeniz, Rosa Kadın Derneği’nin tam da böyle bir tarihte kurulduğunu, kurulduğu günden bu yana binlerce başvuru aldığını kaydetti.

  • Cudi Dağı’ndaki ağaç kıyımına tepki gösteren HDP’li kadınlar, “katliam” ve “vahşet” olarak nitelendirdikleri kıyımdan vazgeçilmesini isteyerek, “Elinizi doğamızdan çekin” dedi. 

 Şırnak merkez ve Uludere ilçesine bağlı Şenoba Beldesi’ne kadar olan bölgede yapımları neredeyse tamamlanan kalekollar için “güvenlik” gerekçesiyle başlatılan ağaç kıyımı sürüyor. Cudi Dağı bölgesinde korucular tarafından gerçekleşen kıyım kapsamında hemen hemen her gün 100 tona yakın ağaç kesiliyor. Söz konusu durum karşısında harekete geçen Halkların Demokratik Partisi (HDP) üyesi kadınlar, “vahşet” olarak nitelendirdikleri durumun sona ermesi çağrısı yaptı.

SİYASAL SAĞLIK-EKOLOJİK SAĞLIK

  •  Hepimiz Aynı Şantiyedeyiz! – Gözde Pelivan

‘’Kamuyla paylaşıldığı tarih sırasıyla 2010’da Kuzey Marmara Otoyolu, Yeni İstanbul Havalimanı, 2011’de Kanal İstanbul Projesi ve 2012’de Yeni İstanbul Projesi olmak üzere büyük ölçekli projeler (6) gündemimize seri biçimde sokuldu. İstanbul’un son on yılda geçirdiği dönüşüm sürecinde Swyngedouw’un (ve diğer pek çok bilim insanının) neoliberal kentleşmenin temel niteliklerinden biri olarak ele aldığı büyük ölçekli kentsel dönüşümün muhtelif kuralsızlıklarına tanıklık ettik. Hatırlayacaksınız, Yeni İstanbul Havalimanı için 3 Mayıs 2013’te ihaleye çıkıldığında plana itiraz için kanunla belirlenmiş sürenin bitmesine henüz üç gün vardı. Şahit olduğumuz muhtelif kural dışılıkların yanında bunu devede kulak sayıyoruz. Sonrasında gelen çevre kıyımı cabası. Yalnız dört-beş ay önce İstanbulluların gündemini yeniden yoğun biçimde işgal eden Kanal İstanbul projesinde ÇED süreci tamamlanmadan 1/1000 plan değişikliğinin def’aten İstanbul Çevre Düzeni Planı’na işlenmesi, itirazların değerlendirilmemesi, itiraz süresi bitmeden planın askıya çıkması da zihinlerimizde taze. İş nasıl başlarsa öyle gidermiş…Kanal İstanbul projesi şimdiden muhtelif kural dışılıkların, mülksüzleştirmenin, yerinden etmenin ve doğa talanının habercisi. Yaratacağı kapsamlı kentsel altüst oluşun rakamsal bir karşılığı kentliler için yok. Diğer taraftan, bakalım ekonominin parametreleri projenin tamamlanmasına izin verecek mi? Nitekim projenin öne sürülen bütçesini katbekat aşacağı bilim insanları tarafından dile getiriliyor.

Demokratik hükümetlerden, otoriter rejimlere ya da darbe hükümetlerine, büyük ölçekli projeler iktidarlar için muhtelif faydaları beraberinde getiriyor. Avrupa’nın büyük kentlerinde görece erken bir dönemde gözlemlenen kentsel süreçler, kentteki ekonomik, toplumsal, siyasal iktidar ilişkilerini yeniden şekillendiregeldi. Benzer kentsel süreçler son on yıldır geç kapitalistleşen ülkelerde mevcut. Şu açık ki ulusal başarı olarak kamuoyuna pazarlanan inşaat projelerinin ölçeği, aslında kural dışılıkların ve kentli yaşamına saldırının ölçeğidir. Bunun da ötesinde, farklı örneklerde görüldüğü gibi, büyük ölçekli kentsel projeler devletin sermaye lehine “atı alanın Üsküdar’ı geçtiği” koşulları ivedilikle yaratmasını sağlayan kullanışlı bir araçtır.’’

https://www.gazeteduvar.com.tr/forum/2020/05/24/hepimiz-ayni-santiyedeyiz

  • 1980 darbesi sonrası Alevi toplumunun resmi ideoloji tarafından asimilasyonun dönemin tanıklarınca anlatıldığı ‘‘Yol’a Düşen Karanlık’’ belgeseli yayıma başladı. Yönetmenliğini Mesut Özcan’ın yaptığı belgeselin çekimleri 80 sonrası inşa edilen camilerde yapıldı, belgeselde arşiv çekimleri de kullanıldı.Bir söyleşide Özcan, “yol”un Aleviler için kutsal olduğu ve hakikate ulaşma aracı olduğuna değinip, ‘’Bir toplumu inancından koparırsanız, o toplumun hayat bağını kesersiniz. Toplumun inancı her şey demektir. 1937-38’de evet insanlarımız katledildi, yakıldı, dipçiklendi, uçurumlardan atıldı. Fakat onların torunları onlardan kalan inancı devralarak bugüne kadar getirdi. Bizim torunlarımız gelecekte bizden ne devralacaklar? İnancımızı kaybettiğimiz zaman neyimiz kalacak? Biz geleceğe ne bırakacağız?’’ diyerek toplumsal hafızanın toplumun sağlığı için önemine vurgu yaptı.
  • Nejla Kurul, mezarların beklenmeyen ziyaretçileri

       ‘’ Paulo Freire’den esinle suç tanımlanır: Türk-Müslüman, kapitalist devlet kodlarına ve ahlak anlayışına boyun eğmemek, egemen elitlerin hedefleriyle uyumlu hale gelmemek, “böl ve yönet” taktiğine rağmen bir-araya-gelmesi-olanaksızlarla yan yana gelmek, kültürel istilaya karşı direnmek. Ölü ya da diri sözde tehlikeli insanlar, ayırma ve soyutlama işlemlerine tabi tutulur. Bauman’a göre iktidarlar nezdinde “ölümün o simgesel ölümü, ölümün suretinin öldürülmesi” başarılmış görünür.

Ne var ki hangi türden olursa olsun iktidar imkânsızdır; er ya da geç ortak vatan, tüm farklarıyla yurttaşların eşitliğini gerektirir. Çünkü Kürtler “ölülerine yer bulmak” ve dirilerine yeni bir yaşam kurmak zorundadır. Sisyphos gibi, Kürtler de özgürlük ve eşitlik kayasını durmamacasına bir dağın tepesine kadar yuvarlayıp çıkarmaya mahkûm edilmiştir. Sisyphos kayayı tepeye kadar getirecek, kaya tepeye gelince kendi ağırlığıyla yeniden aşağı düşecektir hep (4). Haksızlıkların katlanılmazlığı Kürtleri gözüpek kılacak, sonucun değil arayışın değeri baki kalacaktır.’’

http://yeniyasamgazetesi1.com/mezarlarin-beklenmeyen-ziyaretcileri

  • Sedat Ulugana, Zilan’da HES Hafızayı siler

‘’Aslında HES projesi ile yapılmak istenen katliam hafızasının yok edilmesidir. Nitekim, Hasanabdal köyündeki toplu mezarların olduğu bölgeyi çevreleyen sur 2014’te devlet tarafından yıkıldı. Katliam hafızasının oluşmasını istemeyen devlet erki, kalan izleri hatta kanıtları yok etmek istiyor. Zira doğduğu yayla gözelerinden tutun, döküldüğü Van Gölü’ne kadar, nehir yatağı binlerce cenazeye ev sahipliği yapıyor. Yine nehir yatağına yakın tarlalarda hâlâ kemik, saç kalıntıları, elbise kalıntıları, kadın ziynet eşyaları ve mermi kovanları bulunuyor. Zilan vadisi su altında kaldığında, bu kalıntılar da bilinmezliğe, hiçliğe gönderilecek. Ve katliam erki bir anlamda kendisini aklamaya çalışacak. Artık Zilan diye bir yerleşim mahalli olmadığına göre, Zilan Katliamı da unutturulmaya çalışılacak…

Yaşar Kemal’den tutun Adnan Yücel’e kadar birçok edibi cezbeden Zilan’daki o muazzam güzellikteki doğa yok edilecek. Hayvan ve bitki çeşitliliği minimum seviyeye indirilecek. Urartu yazıtları, kale kalıntıları ve Selçuklu dönemine ait köprüler suya gömülecek. Evliya Çelebi’nin ballandıra ballandıra anlattığı sıcak su kaynakları, termal sular mevcudiyetlerini kaybedecekler. Hele, fay hatlarının son derece aktif olduğu Zilan’da yeni barajlar inşa etmek, Erciş kent merkezinin göbeğine saatli bir atom bombası yerleştirmekle eşdeğerdir. Kısacası yaşlı gezegenimiz Zilan gibi kederli ama güzel bir parçasını sonsuza kadar yitirme tehlikesi ile yüz yüze… Bunu durdurmak kesinlikle elimizde.’’

https://www.gazeteduvar.com.tr/gundem/2020/05/24/sedat-ulugana-zilanda-hes-hafizayi-siler/

EKLER

  • Giorgio Agamben: “Öğrencilere Ağıt”

‘’Öğrenci ve öğretmenler arasında her daim oldukça önemli bir unsur olan fiziksel mevcudiyetin ve en canlı ögelerden biri olan toplu tartışma seminerlerinin sonsuza dek yok olduğu öğretimin dönüşümüyle ilgilenmiyoruz. Bu durum, görüngesel bir ekrana kalıcı olarak hapsedilen ve herhangi bir hayat deneyiminden dışlanmayı deneyimlediğimiz teknolojik barbarlığın bir parçası.

Yeni telematik diktatörlüğe boyun eğmeyi kabul eden (ki sürüler halinde yapıyorlar) ve derslerini sadece çevrimiçi formatta vermeyi kabul eden profesörler, 1931’de Faşist rejime bağlılık yemini eden profesörlerin kusursuz muadilleridir. O zaman olduğu gibi, bin profesörden sadece onbeşinin bu durumu reddetmesi muhtemel. Ancak onların isimleri de yine o zaman yemin etmeyi reddeden on beş profesörün ismiyle birlikte anılacak

Bir üniversite sınıfında ders veren herkes, arkadaşlıkların, ders sonunda bile devam eden politik ve kültürel araştırma gruplarıyla iç içe geçtiğini bilir. Neredeyse on yüzyıl süren bu durum şimdi sonsuza dek sona eriyor. ‘’

http://uni-versus.org/2020/05/23/agamben-koronavirus-ogrencilere-agit/?fbclid=IwAR0RKH3HRqPW7XvdYJlF0gBVodqZAODlwQPk__mI0jJJsvdZOX5tS0NVHUwBurada
  • Çiçek Cengiz Şakiroğlu, Yeni İbadet Yerleri, Yeni Sinemalar, Yeni  Çevre Sorunları

Camiler, kiliseler, sinagoglar kapalı, kimse dini gereklerini yerine getiremiyor. 21 Mayıs’taki Ascension (yani İsa’nın gökyüzüne yükseldiğine inanılan) bayram kutlanamamıştı. “Hıristiyanlar paskalyalarını, yahudiler Hamursuz bayramlarını (Pesah) usulünce kutluyamadıkları İslam dünyası da Ramazan ayının sonunu camilerdeki bayram namazıyla bitiremeyecek” diye yazmaya hazırlanırken 23 Mayıs’ta yani ramazan bayramından bir gün önce dini ibadet yerleri, yeni kurallarla ibadete açıldı. Sayı olarak sınırlı insan ibadet yerlerine alınacak, bu da ibadet yerinin yüzölçümü ile ilgili ve tabii ki maskeli ve hidroalkolik losyonlu!

Diğer bir sorun da çevre kirliliğinin artması, sokaklar, plajlar, sağa sola atılmış, kullanılmış cerrahi maskelerle, eldivenlerle dolu. Covid-19 yüzünden tek kullanımlık plastiğe (bardak, tabak, kutu etc) başvurma giderek arttı. Bir de kullanılan ve sonra her yere atılan ıslak kağıt havlular!!!

Unutmayalım ki doğanın dengesinin bozulması fırtınalar, tufanlar getirmiyor sadece, virüslerin de 250 yılda uğrayabilecekleri mutasyonları birkaç yıla indiriyor. Bunu AIDS virüsü ile, Ebola ile ve daha önceki coronovirüslerle gördük.

http://m.bianet.org/bianet/saglik/224737-yeni-ibadet-yerleri-yeni-sinemalar-yeni-cevre-sorunlari

 



İLİŞKİLİ İÇERİK

KORONA GÜNLÜK 22-28 KASIM 2021

Sağlığın piyasalaştırıldığı, emeğin değersizleştirildiği ve yabancılaştırıldığı, kışkırtılmış sağlık hizmetinin olduğu, kapitalist erkek egemen sağlık sisteminin ...