Home / KORONA GÜNLÜKLERİ / KORONA GÜNLÜĞÜ 22 MAYIS 2020

KORONA GÜNLÜĞÜ 22 MAYIS 2020

GÜNDEM

  • Diyarbakır merkezli yürütülen soruşturma kapsamında evlere düzenlenen baskınlarda, TJA ve Rosa Kadın Derneği yöneticileri ile DBP eski Eş Genel Başkanı’nın da aralarında bulunduğu çok sayıda kişi gözaltına alındı.  
  • ABD’nin önde gelen doktorlarından William Haseltine, korona virüsüne karşı aşıya bel bağlanmaması gerektiğini söyledi. Korona virüslerine karşı geçmişteki aşı çalışmalarının başarısız olduğunu belirten Haseltine, “Kendileri yeniden seçilmeden önce bir aşımızın olacağını söyleyen siyasetçileri dinlemeyin” dedi.
  • Karadeniz’de yaş çay hasadı başladı ancak bu yılı diğerlerinden ayıran bir fark var. Kürt işçilerin çay toplamaları istenmiyor. Bu doğrultuda Meclis’in kapısı çalındı ve Gürcistan’dan ithal mevsimlik işçi getirilmesi için sınır kapısının açılmasına karar verildi. İthal işçi uygulaması bugünlerde hayata geçirilecek.
  • Ankara Kızılay’da Çankaya Belediyesi önünde bir emekçi, işsizlik nedeniyle üzerine benzin dökerek intihar girişiminde bulundu… “Cumhurbaşkanına sesleniyorum, adalet bu mu? Ben tek başıma sokakta yaşıyorum, hırsızlık yapmıyorum. Adalet bu mu?” diye seslendi.
  • 25 yaşındaki Suriyeli mevsimlik tarım işçisi, Adana Karataş’ta ilaçlama yapılan bahçede çalışırken ilaçtan etkilenerek yaşamını yitirdi.
  • Kayyım protestosuna yapılan saldırıyı kınamak isteyen HDP Ankara İl Örgütü’nün açıklaması, polis tarafından engellendi. Dün partilileri yerlerde sürükleyerek gözaltına alan polisler, bu kez HDP’li vekil Ömer Faruk Gergerlioğlu ve İl Eşbaşkanı Vezir Coşkun Parlak’ı darp etti.
  • Türkiye’de geçimini sağlamakta zorlanan ve çaresiz kalan Suriyeli mülteciler geçimlerini sağlamak için organları karaborsada sattıkları ortaya çıktı.
  • Uluslararası Şeffaflık Derneği’nce hazırlanan ‘Şehir Hastaneleri 2020’ raporu yayımlandı. Raporda, “Kamu Özel İşbirliği projelerinin bütçeye getirdiği yük, şeffaflık, hesap verebilirlik, katılımcılık ve hukuk devleti ilkelerine aykırı yasa ve uygulamalar, bu dolaylı özelleştirme yöntemini bir demokrasi sorunu haline getirmiştir” denildi.
  • Finans uzmanı Kayrat Kelimbetov, en büyük ekonomilere sahip ülkelerin salgın sonrası da izolasyon politikasına devam edeceğini, dünyanın birkaç bağımsız mikro bölgeye bölüneceğini ve tüm ülkelerin kendi üretimlerine ve finans sistemlerine desteği artıracağını belirtti.
  • İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesinin hazırladığı “Covid-19 Salgınının Ekonomik, Sosyal ve Siyasal Etkileri ve Türkiye’ye Yönelik Öneriler” başlıklı raporundan dikkat çeken sonuçlar çıktı. Rapora göre, özel sektörde çalışanların yüzde 51.32’si, kendi işini yapanların da yüzde 32.8’i işini kaybetme kaygısı yaşıyor. İnsanların yüzde 39.2’si ise gelecek 2 ayda aç kalma ya da ihtiyaçlarını karşılayamama korkusuna kapıldı.
  • ABD Merkez Bankası (FED) Başkanı Jerome Powell, Covid-19 salgını nedeniyle son 10 yılın kazanımlarının şimdiden yok olduğunu belirterek, ekonomik anlamda tamamen yeni bir belirsizlik seviyesiyle karşı karşıya olunduğunu söyledi.

 MEVCUT DURUM -SALGIN KONTROLÜ

Beş milyonu aşan toplam vaka sayısı pandeminin boyutunu tüm çıplaklığı ile gösteriyor. Özellikle pandeminin sıçradığı yeni ülkeler, Avrupa’daki düşüşün gölgesinde kalıyor. Kolonyalist anlayış burada da karşımıza çıkıyor. Yeni vaka sayısının binin üzerinde olduğu 16 ülkenin 12’si Kuzey Amerika ve Avrupa dışındaki ülkeler: Hindistan, Peru, Şili, Brezilya, Suudi Arabistan, İran, Meksika, Pakistan, Bangladeş, Katar, Güney Afrika ve Kuveyt.

İspanya’da, bir günde ölenlerin sayısı 50’nin altına düştü. İspanya Sağlık Bakanlığı, son 24 saatte korona virüsü kaynaklı 48 ölüm yaşandığını açıkladı. Bu veriyle, İspanya’da her gün yaşanan korona kaynaklı ölümler 16 Mart’tan beri ilk kez 50’nin altına düştü.

Türkiye’de yeni vaka sayısı 961 ve yaşamını yitirenlerin sayısı 27 olarak salgının azalma eğilimi devam ediyor. Test sayısı yeniden artarak 34 bine yaklaştı. 

ABD’de kısıtlamaların gecikmesi fazladan 36 bin kişinin ölmesine neden oldu. New York Times gazetesi bilim insanlarının yaptığı bir modellemeye göre ABD’de salgına ilişkin tecrit önlemlerinin daha erken alınması durumunda can kaybının yüzde 83 oranında azalabileceği sonucunu manşete taşıdı.

Japonya, Covid-19 salgınını durdurmak ve ekonomi üzerinde yarattığı hasarı sınırlamak için gelişmekte olan ülkelere tıbbi ve maddi destek verecek.

Salgının kontrolünde devletin yeni dili netleşiyor. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca paylaşımda yani hayat tarzı şu şekilde tanımlanıyor: ‘’Yeni hayat tarzımız: Kontrollü Sosyal Hayat, hep birlikte tedbir. Koşulu: Maske + 1,5 metre Sosyal Mesafe”. Saldırı toplumsallık üzerine, kontrol altına alma ve parçalama, izole etmeye yönelik politikalar öne çıkıyor. 

Sürü bağışıklığı modeli ile pandemi ile mücadele stratejisi sonuçlarını vermeye başladı. Korona virüsü salgınında birçok ülkenin aksine ‘yumuşak’ bir politika izleyen ve sert karantina tedbirlerine başvurmayan İsveç’te, hükümetin sürü bağışıklığı hesapları tutmadı. Başkent Stockholm’de yapılan bir araştırmaya göre, nisan ayı sonunda virüse yakalanıp antikor geliştirerek bağışıklık kazananların oranı sadece yüzde 7.3’te kaldı. Oysa hükümetin beklentisi, bu oranın yüzde 25’e kadar yükselmesiydi. Nisan ayında yapılan hesaplamalarda, mayıs başına gelindiğinde Stockholm’de yaşayanların üçte birinin antikor geliştirmiş olması bekleniyordu. Böylece, haziran ortasında başkent nüfusunun yüzde 40 ila 60’ının bağışıklık kazanmış olacağı hesaplanmıştı.

Koronavirüs’e ilişkin kontrollü ‘normalleşme’ sürecinde İçişleri Bakanlığı’nca belirlenecek tarihte faaliyete geçirilmek üzere, müstakil yeme-içme tesislerinde uygulanmak üzere genelge yayımlandı Genelde özetle şu bilgiler yer alıyor: Tesis işletmecileri tesisin tamamında sosyal mesafe önlemlerini almakla yükümlü. Genel kullanım alanlarına ve oturum düzenine ilişkin fiziksel mesafe planı hazırlanarak tesisin misafir kapasitesi sosyal mesafe planına göre belirlenecek ve bu kapasiteye uygun sayıda misafir kabul edilerek kapasite bilgisi, tesisin girişinde görülebilir bir yere asılacak. Tesis giriş holüne veya dış cephesine tesiste uygulanan ve uyulması gereken Covid-19 tedbirleri ve kurallarının yer aldığı panolar düzenlenecek. Covid-19 tedbirlerine yönelik mutfak temizliği ve gıda güvenliği protokolü, haşere ve zararlılarla mücadele protokolü hazırlanacak. 

Dünya genelinde birçok ülkenin gözü şimdi Doğu Asya’da. Bu ülkeler ikinci dalga olasılığına karşı hazırlık yapmaya başladı. University College London’dan Dr. Rohn da “Asya’dan gelen verileri dikkate alınca ikinci dalgayı kontrol altına almanın tek yolu, test, temas takip ve karantina” diye konuşuyor.

Asya deneyimleri: Güney Kore, erken aşamada, kapsamlı bir test programı başlattı ve vakaları tespit etmek için cep telefonu uygulamaları ve GPS teknolojisinden yararlandı. Asya deneyiminden çıkarılacak ikinci ders, virüsün davranışlarını anlamak için Çin, Japonya ve Güney Kore gibi ülkelerden gelen verilerin analiz edilmesi. London School of Economics’ten Prof. Alistair McGuire, “Şimdi iyileşme oranı hakkında bir şeyler biliyoruz. Ama temas oranı (temas sırasında enfeksiyon olasılığı) hakkında bilmemiz gereken çok şey var” diye konuşuyor. Prof. McGuire’a göre, Asya örneği ışında üçüncü ders, sınırlamalar kaldırılınca virüsün nasıl hareket ettiğinin farkına varmak ve “aşırı iyimser olmamak”. Karantina önlemlerinin başarılı olması, o bölgenin koronavirüsten arındığı anlamına gelmiyor. Asya’dan gelen veriler, çifte testin ne kadar önemli olduğuna işaret ediyor. Prof. McGuire, “Sadece kimin virüse yakalandığını bilmek yeterli değil. Antikor testine de ihtiyacınız var” diyor. Dr. Rohn, “karantina önlemleri uygulayıp hastalığın yayılma olasılığını azalttığımız için sadece bir dalga görüyoruz. Aksi halde kendimizi çok yıkıcı bir cephede bulabiliriz. Sınırlamalar kaldırılınca enfeksiyon geri gelir. Yeni bir virüsünüz var ve nüfusun bağışıklığı yoksa böyle olur” diyor. Dr. Naoko Ishikawa’ya göre ise belki de Asya deneyiminden çıkarılacak ana ders, salgında tek başına bir önlem ya da taktiğin başarıyla ulaşmak için yeterli olmadığı gerçeğini görmek.

SAĞLIK ÇALIŞANLARININ SAĞLIĞI SAĞLIK MUHALEFETİ

  • Sağlık çalışanları, SES Genel Merkezinin çağrısıyla ‘Sağlık çalışanları Arasında Ayrımcılığa Son, Alkış Değil, Haklarımızı İstiyoruz!’ şiarıyla dün tüm illerde basın açıklaması yaparak taleplerini yinelediler.
  • Türkiye Psikiyatri Derneği ‘Covıd-19 Tedavisinde Önleyici, Koruyucu ve Tedavi Edici Psikiyatrik Hizmetler’ adın altında, yataklı ve ayaktan tıbbi hizmetlerde psikiyatrik müdahalelerin nasıl olması gerektiği hakkında rehber yayımladı. https://www.psikiyatri.org.tr/TPDData/Uploads/files/COVID19_Pandemi_PsikiyatrikTedavilerTPDRTACB-05052020.pdf
  • Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası’nda örgütlü ve 4/B’li sözleşmeli olarak çalışan sağlık çalışanları neden kadrolu olmak istediklerini, sözleşmeli olma halinin haklarına nasıl engel oluşturduğunu on madde ile sıraladı.
  • Güvencesiz çalışmak istemiyoruz, bu sebepten bütün 4/B’lilere kadro istiyoruz.
  • Sözleşmeli olduğumuz için nöbet ücretlerimizden %14 SGK kesintisi oluyor, sözleşmelilere kadro istiyoruz.
  • İstifa edersek mevzuata göre 1 sene geçmeden 3+1’li bile atanamıyoruz, bu sebepten kadro istiyoruz.
  • Kadrolu olmadan eğitim durumu tayin hakkından yararlanamıyoruz, süresiz sözleşmelilere kadro istiyoruz.
  • Kadrolu meslektaşlarımızdan çok vergi dilimine giren bizleriz, bizlere de kadro verilsin.
  • Bizden sonra atanan 3+1’li meslektaşlarımız kadroya geçiyor, biz hala sözleşmeliyiz, kadro istiyoruz.
  • Yıllardır ailemizden uzakta hizmet veriyoruz, tayin hakkımız yok, süresiz sözleşmelilere kadro istiyoruz.
  • Çalışma huzuru ve barışı için eşit işe eşit özlük hakları sunulmalıdır. Benim de içinde bulunduğum 4/B’liler kadroya geçirilmelidir.
  • Alkış istemiyoruz, kadro istiyoruz.
  • Pandemi sürecinde verdiğimiz emeklere karşılık adaletsiz performans ücreti değil, kadro istiyoruz.
  • Hindistan’da geçen ay “Bizden bir maskeyi 15 gün kullanmamızı istiyorlar” diyerek kişisel koruyucu ekipman yetersizliğinden şikâyet ettiği için açığa alınan bir doktor hafta sonunda akıl hastanesine yatırıldı.
  • Kürdistan’da Covid-19 salgınını Diyarbakır, Urfa ve Elazığ Tabip Odası başkanları değerlendirdi. Diyarbakır ve Urfa’da son dönemlerde vaka sayılarında bir düşüş var, ancak normalleşme açıklamaları her iki kentte de rehavete neden oldu. Van’da ise iki hafta önce vaka sayısının daha az iken son 10 günde 140 vaka tespit edildi. Elazığ- Dersim- Bingöl bölgesine dair elimizde bilgi yok, İl Sağlık Müdürlükleri Tabip Odasına bilgi vermiyor.
  • Dt. Sevinç Özgüner İnsan Hakları, Barış ve Demokrasi Ödül ve Anma Töreni 22 Mayıs 2020, Cuma 20.00’de İTO  youtube kanalında canlı yayınla gerçekleştirilecek. https://bit.ly/3bSd6Z5

TOPLUMSAL MÜCADELE

  • Eren Keskin: ‘Ben kurumları genel olarak halktan ayrı tutmuyorum, sonuçta hepimiz o halkın parçalarıyız ve çeşitli kurumlar kuruyoruz. Kendilerini sosyalist, komünist olarak niteleyip hala LGBTİ hareketiyle ortak metne imza atmayan ve kendini solcu olarak tanımlayanlar var, biliyorum. Yani solculuk asla bir ölçü asla değil. 1917 Ekim Devrimi’nden sonra da eşcinsellik yasakmış. Bu nedenle ilericiliği asla sağcı ve solcu olmak olarak tanımlamıyorum. Çünkü her şeyin bir Türk’ü var, Türk feminist, Türk solcusu… Eğer o resmi ideolojiden kopamadıysanız, ki bu resmi ideolojiye heteroseksüel iktidarını da katıyorum, sizin kendinizi tanımladığınız ideolojik kimlik ne olursa olsun bence gerçeği yansıtmıyor. İlerici ve demokrat bir insan olamıyorsunuz maalesef. Mesela Kürdistan’da da var artık LGBTİ hareketi var ama örneğin Kürt meselesinde yan yana çalıştığım ama homofobik ve transfobik bakışı nedeniyle asla yan yana gelemeyeceğim arkadaşlar var. Biz bunun tartışmasını kendi içimizde de yapıyoruz. 20 yıl önce böyle değildi, 20 yıl sonra daha iyi olacak.’https://www.kaosgl.org/haber/simdi-tam-da-sirasi-kim-hakkim-ihlal-edildi-diyorsa-o-onceliklidir
  • İSİG Meclisi, İş cinayetleri raporlarında ölen işçilerin oranı yüzde 1-2 iken koronavirüs nedeniyle çalışırken ölen sendikalı işçilerin oranı yüzde 15 (18 işçi) olduğunu açıkladı. Bu durumun pratiklerini paylaştığımız sendikalar dışında hâkim sendikal anlayışın üyelerini dahi koruyamadığını göstermektedir açıklamasında bulundu.
  • KESK Van Şubeler Platformu haftalık Covid-19 raporunu açıkladı. https://ses.org.tr/2020/05/kesk-van-subeler-platformu-covid-19-raporunu-acikladi/
  • İzmir’de, yeni tip korona virüsle (Covid-19) mücadele tedbirleri kapsamında sosyal mesafe kuralına uyulması için Kordon’da “çemberli sosyal mesafe” uygulaması başlatıldı. İzmir Büyükşehir Belediyesi, özellikle akşam saatlerinde İzmirlilerin dinlenme mekânı olan Kordon’da 2,5 metrelik aralıklarla 4 metre çapında çemberler çizdi. Bu kapsamda bölgeye gelen vatandaşlar, sosyal mesafe kuralına uygun olarak söz konusu çemberlerde oturmayı tercih etti.
  • Ankara Büyükşehir Belediyesi kırsal kalkınmayı ve tarımsal ekonomiyi desteklemek amacıyla tarım arazilerinin değerlendirilmesi yönündeki talimatı sonrası Gölbaşı Karaoğlan Mahallesi’nde 250 dönüm alanda sebze, 500 dönüm alanda ise patates ekimine başlandı. Ekimi yapılan ürünler hasat zamanı toplayarak ihtiyaç sahibi ailelere ücretsiz dağıtılacak.

YENİ YAŞAM İNŞASI

  • Diyarbakır’daki Yeni Yaşam Derneği tarafından kurulan Ekonomi ve Toplum Akademisi’nin “Bahar Dönemi Eğitim Seminerleri” dijital medya platformu üzerinden verilecek. Başlangıç eğitimleri için sunum kayıtları hazırlayan akademi, akademisyen ve uzmanların sunumlarından oluşan “Ekonomi ve finans”, “Demokrasi, insan hakları ve özgürlükler”, “Toplumsal cinsiyet ve kadın özgürlüğü”, “Toplum sağlığı”, “İnsan ve doğa bilimleri” konu başlıklarıyla eğitim verecek.
  • Kars Belediyesi, şehirde dayanışma kültürünü sağlamak ve bu kültürün kurumsal biçimde görünür kılınmasını desteklemek amacıyla toplumsal dayanışma mağazası açtı. Dayanışma mağazasına, kullanılmış ikinci el kıyafet ve ayakkabı ile birlikte yeni olanlarla da destekte bulunulması istendi
  • Pandemi sırasında insanları desteklemek için Kalküta’daki Hintli komünistler, ihtiyaç duyanlar için ücretsiz sebzelerle çiftçi pazarlar açıyorlar. Hindistan Komünist Partisi (Marksistler) ile yerel gönüllüler, herkese açık bir pazar kurmak için güçlerini birleştirdiler. İhtiyacı olanlara yiyecek sağlamanın yanı sıra, boşa gidecek olan ürünleri kırsal çiftçilerden alarak fazla üretim sorununu da çözmeye çalışıyorlar.
  • Yönetmen Çayan Demirel’in 2006 yapımı belgeseli “Dersim 38” belgeseli, Dersim Katliamı’nın 83’üncü yılında erişime açıldı.1938 yılında on binlerce insanın öldürülmesi ile sonuçlanan Dersim Katliamı’nın anlatıldığı belgeselde akademisyen ve tarihçilerin katliam ile ilgili görüşlerinin yanı sıra katliamın tanıklarının anlatımlarına da yer veriliyor. https://vimeo.com/191788153
  •  “Covid-19 Sınırlamaları Döneminde Günlük Karbondioksit Emisyonlarında Geçici Düşüş” başlıklı rapora göre dünya genelinde korona virüsü salgınının yayılmasını önlemek için alınan tedbir ve kısıtlamalar sonucunda küresel emisyon seviyesi nisanda günlük bazda geçen yılın aynı ayına göre yaklaşık yüzde 17 azalarak 83 milyon ton seviyesine geriledi. Ülkeler bazın da en büyük düşüş Çin’de görüldü, onu ABD ve Avrupa ülkeleri izledi.

JİN

  • Özgür Kadın Hareketi (TJA), uluslararası kadın örgütleri ile birlikte siyasi tutukluların serbest bırakılması için “dayanışma bizi yaşatır” kampanyası başlattı. Kampanyaya dair Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Genel Merkezi’nden yapılan açıklamaya, TJA Sözcüsü Ayşe Gökkan, HDP Diyarbakır İl Eşbaşkanı Hülya Alökmen Uyanık, TJA aktivisti Sümmeye Gök, MED TUHAD-FED Eş başkanı Elif Haran, MEBYA-DER Eşbaşkanı Yüksel Almas katıldı. “Dayanışma bizi yaşatır” başlıklı kampanyanın hedefleri;
  • Tutsaklar, özellikle kadın tutsaklar, aileleri ve destekçilerin arasında anlamlı temaslar kurmak, tutsakların durumunu ve düşüncelerini toplumda görünür, tutsakların sesini dışarıya ulaştırmak.
  • Tüm ülkelerde tutsakları desteklemek ve hükümetlerin cezaevi politikalarına karşı dilekçe kampanyaları başlatmak.
  • Birleşmiş Milletler, İşkenceyi Önleme Komitesi (CPT), Uluslararası Af Örgütü ve benzeri kuruluşlardan, tüm siyasi tutsakların derhal serbest bırakılması için söz konusu ülkeler üzerinden siyasi ve diplomatik baskı ve kamuoyu oluşturulmalarını talep ediyoruz.”

          Kampanya etkinliklerinin, “(www.solidaritykeepsusalive.wordpress.com)” sitesinden    paylaşılacağını aktardı.

  • HDP Kadın Meclisi Sözcüsü Ayşe Acar Başaran, istismar ve tecavüz vakalarında Türkiye’nin dünya sıralamasında 3’üncü sırada yer aldığını belirterek, bu vakaların AKP’nin iktidar olduğu son 10 yılda 3 kat arttığını söyledi. Başaran, konuya ilişkin değerlendirmesini şöyle sürdürdü: ” Cinsel suçların yüzde 46’sı çocuklara karşı geliştiriliyor. 2002’den bu yana 18 yaşın altında 440 bin çocuk doğum yapmış. Yine 15 yaşın altında 15 bin 937 çocuk doğum yapmış.’’ Çocuklara taciz ve tecavüz meselesi maalesef bu kadar yakıcı bir meseleyken, AKP iktidarının propaganda aracı haline gelen, AKP’nin toplumu hazırlama aracı haline gelen televizyonlarda ve sosyal medyada kendilerine ‘profesör’ diyen, ‘uzman’ diyen kişiler çocuk istismarını meşrulaştırdığını belirtti.

SİYASAL SAĞLIK

EKOLOJİK SAĞLIK

  • Kapitalizm ekonomi karşıtı tekeldir

‘’Sistemik ve yapısal bunalımı bu gerçeklikte aramalıyız. Tarihte örneği görülmeyen yoğun işsizlik (Tarihte işsiz köle ve serflerden nadiren bahsedilir), yoksulluk ve açlık başta olmak üzere üretim eksikliği veya fazlalığıyla kendini sürekli yansıtan (şiddetleri az veya çok olmak üzere) bunalım ve krizleri hafifletmek için, geleneksel çözüm araçları olan savaş ve çatışmalar daha da yoğunlaştırılıp uzun süreli kılınarak bir nevi kriz yönetimi oluşturulur. Ekonomi karşıtlığı kriz yönetimine mecbur bırakır. Başka türlü yönetim olunmaz. Ulus-devlet yönetiminin anormal bir kriz yönetimi olduğunu iyi anlamak gerekir. Toplumun toplum olmaktan çıkarılıp bir sürü-faşist kitleye dönüştürülmesi sadece Hitler’e özgü bir yöntem değildir; ulus-devletin militarist karakteriyle bağlantılıdır. Başka türlü tekelci düzen sürdürülemeyeceğinden, iktidarın tüm toplumu azami kuşatan ve gözeneklerine kadar sızan formu olarak ulus-devlet yönetimi kriz yönetimi olmak zorundadır. Ulus yaratma tali amacıdır. Milliyetçilik ise diğer ideolojik unsurlarla birlikte bu yönetim tarzının olmazsa olmazıdır.

Kapitalist tekellere ilişkin ticari, sınai ve finansal bunalımları ayırt etmek başvurulan bir çözümleme tarzıdır. Ayrıca abartılan bunalım-refah evreleri sistemin özünü yansıtmaktan uzaktır. Ne merkez-çevre, ne hegemonya-rekabet, ne de bunalım-refah döngüleri sistemin özünü yansıtır. Şüphesiz tüm bu gerçekliklerin bunalımda payı vardır. Özellikle finans tekellerinin hegemonik evresinin krizin en çok yansıdığı dönemi ifade ettiği doğru bir tespittir. Fakat sistemin ekonomi karşıtlığı kavranmadan tüm bu gerçekliklerin fazla anlam taşımayacağını bilerek çözümlemeler geliştirmek büyük önem taşır.

Toplumsal krizle (daha doğrusu toplumkırımla) ekolojik kriz arasında çok sıkı bir bağ vardır. Her iki alandaki krizler birbirlerini sürekli besler. Tekel kârı kaçınılmaz olarak nüfus artışı, işsizlik, açlık ve yoksulluğa yol açarken, çoğalan bu nüfus yaşadığı işsizlik, yoksulluk ve açlığı gidermek için çevreyi tahribe yönelmek zorunda kalır. Ormanlar, bitkiler, hayvanlar dünyası büyük tehlike altına girer.

Şüphesiz bu durum tekellere daha fazla kâr olarak geri döner. Döngü devam ettikçe (örneğin nüfus on milyarı buldukça ve daha da çok büyüdükçe) dünyanın kaldırma dengesi tamamen çözülür. Beklenen kıyamet böyle gerçekleşir. Büyümenin sağlıklı biçimi ile kanserli biçimi hücre düzeyinde nasıl şaşırarak kansere, ölüme yol açarsa, benzer tarzda tekel kârı büyümeleri de toplumsal doğanın her düzeyinde sağlıklı büyümeyi engelleyerek, toplumsal ve çevresel kanser tarzı gelişmeyi tetiklemiş olur. Kaldı ki, insan türünde biyolojik kanser hastalıklarının da bu toplumsal kanserlerin bir sonucu olarak geliştiği tıbben izah edilebilmektedir. İnsan türü gibi esnek zekâ düzeyi en yüksek doğa olan bir varoluşun özgürlük ve seçim kabiliyeti herhalde bir karıncanınkinden daha az değildir. Karıncaların işsiz kaldığı görülmüş müdür ki, insanlar mevcut zekâ halleriyle işsiz kalsınlar? Kâr kanununun gözetilmemesi halinde, yalnızca ekolojik alandaki düzenlemeler bile tek başına tüm işsizliği ortadan kaldırabilecek istihdam olanaklarını ortaya çıkarabilir. Ekolojik amaçlı istihdamlar bir yandan çevreyi kurtarırken, diğer yandan işsizliğe de temelli son verebilir. Böylesi yüzlerce saha bulmak mümkündür. Fakat azami kâr kanununa göre kârlı olmadıklarından istihdamdan yoksun kılınırlar. Ekolojik kılma ile sistem arasındaki ilişki krizli ve sürdürülemez niteliktedir.’’

  • Otoriterleşmenin önünde baraj oluşturmalıyız’ (Cem Özatalay)

Toplumsal mesafelenmenin ortaya çıkarıldığı dönemler oluyor ya da meşrulaştırıldığı dönemler. Mesela cüzzam hastalığı Avrupa’yı etkisi altına aldığında, cüzzamlıların sokağa çıkmaması ve lanetli ilan edilmesi durumu, o dönemin kilisesinin aslında kendisinin toplumdaki tahakkümünü kurması için kullanılmıştır. Dini kurumların kendini toplumda hakim kılmak ya da etkinliğini arttırabilmek için bu tür durumları kullanabildiğini biliyoruz. Şimdi de otoriter rejimlerin bu salgını Çinlilere yüklemesi, mal etmesi eskiden cüzzamlılara yapılanlarla aynı şey aslında. Cüzzamı tanrının bir belası olarak tanımlayıp cüzzam olanların özellikle seçildiğini söyleyen bir din kurumunun tutumundan çok da bir farkı yok. Tabii bunun bir işlevi oluyor iktidarlar açısından. Keza daha sonra yaşanan birçok salgına baktığımızda toplumsal mesafenin çok kurumsallaştığını görüyoruz. Toplumsal kapitalist düzene, sisteme geçiş olarak da düşünebiliriz bunu. Bunun en temel gündelik hayattaki ifadelerinden birisinin mesafelenme olduğunu söyleyebiliriz. İnsanların kendi bedenlerine, diğer insanların bedenlerine görünmez bir duvar çekmesi ve bunun kurumsallaştırılması. Bu süreçte sosyal mesafe bizim çok kullandığımız bir terim, insanlar birbirlerinden uzaklaşıyor.

…bizim bugün mesafeli bulduğumuz Avrupalılar da 16.-17. yüzyıla gelene kadar böyle değillermiş. Bir yazar, günümüzdeki bir restoranla o dönemin hanında yemek yeme ortamını karşılaştırıyor ve orada insanların ortak bir tabaktan elleriyle yemek yemelerine, ağızdan ağıza dolaşan bir kaseden su ya da şarap içmelerine vurgu yapıyor. Bugün kullandığımız anlamda bir hijyen kuralının olmadığını ve bunun yüzyıllar boyunca bu şekilde sürdüğünü söylüyor. Bugünkü restoranlarda işte tabak, çanak, bıçak kullanılması, masaların aralarında mesafe olması, ayrıştırılması aslında modern kapitalist toplumun doğuşuyla alakalı bir süreç. Mesela ilk çatal kullanımı Venedik’te bir sarayda gerçekleşiyor, soyluların kullandığı bir şey çatal. Bunu tamamen halktan kendilerini ayırmak için yapıyorlar, herhangi bir hijyen bilgisi, sağlık göndermesi falan yok. Bedensel ayrışmanın tamamen kentleşme ile birlikte arttığı söyleniyor, ilk önce ticaret kentleri kuruluyor, daha sonra sanayileşme oldukça da büyük köylerden göç oluyor. İşte o noktada burjuvalar, imtiyazlı kesimler, aristokratlar kendilerini sıradan hayattan ayrıştırmak için çeşitli mesafelenme kuralları getiriyor ve bunu ‘adabı muaşeret kuralları’ diyerek empoze ediyorlar. Özellikle 19. yüzyılda yaşanan kolera salgınının mesafelenme sürecinin kurumsallaştırılmasında da ayrı bir işlevi olduğu söyleniyor. Türkiye’de de bunun olmaya başladığını görüyoruz. http://yeniyasamgazetesi1.com/otoriterlesmenin-onunde-baraj-olusturmaliyiz/

GÖRÜŞLER

‘İşi meta olmaktan çıkarmak ve işyeri demokrasisi, sermaye birikim süreçlerinden, mülkiyet ilişkilerinden ve devletten bağımsız tartışılamaz. ‘Krizden Çıkış Manifestosu’, Marx’ın ekonomi politiğe dair eleştirel incelemelerinin temel kavramlarını hatırlama zorunluluğu doğuruyor. Kavramların içinin bu denli boşaltılmasına ve bağlamından kopartılmasına seyirci kalındığında, krizden çıkış bir yana ‘iletişimle’ ilgili daha derin bir krizin içinde buluyoruz kendimizi.’

‘ ….İşyerlerini demokratikleştirme önerisi ‘işçi konseyleri’ üzerinden somutlanarak şöyle ifade edilmiş; ‘Artık işçi konseyleri, diğer yönetim kurullarıyla benzer yetkilerle donatılmalıdır. Bunun gerçekleşebilmesi için, nasıl ki şirket (üst) yönetimi aldığı kararlarda hissedarların çoğunluk oyuna ihtiyaç duyuyorsa; kararlar aynı zamanda işçi konseylerinin de çoğunluk oyuna tabii olmalıdır.’ Örnek olarak ise 2. Dünya savaşı sonrası Almanya ve Hollanda’daki ‘ikili iktidar’ süreçleri verilmiştir.’

 ‘1959 Godesberg Kongresi’nde sosyal demokrasi de sınıf savaşımına dayalı Marksist                  perspektiften tamamen uzaklaştığını ‘sosyal pazar ekonomisini’ benimseyerek bir kez daha ortaya koyar. Bad Godesberg Programı ‘serbest rekabet ve müteşebbislerin serbest girişiminin sosyal demokrat politikanın önemli unsurları’ olduğunu hiç çekinmeden açıkça ifade eder. (1) Krizden çıkış manifestosunda, yönetime katılmada/ortaklaşa karar vermede son derece önemli bir aşama olarak görülen Almanya örneğinin mahiyeti budur. Sermayenin varlık zeminini korumak ve işçi sınıfının tüm devrimci reflekslerini bastırmak üzerine inşa edilmiştir.’

 ‘Krizden çıkış manifestosu’ ‘işin meta olmaktan çıkartılmasını şöyle tanımlıyor; ‘İşi meta olmaktan çıkarmak, belirli sektörleri “serbest piyasa” yasalarından korumak ve aynı zamanda tüm insanların işe ve işin getirdiği insanlık onuruna erişimini sağlamak anlamına geliyor.’ Bu tanımlamanın metalaşma süreçleriyle uzaktan yakından ilgisi yoktur. Bu öneri en iyi ihtimalle ‘refah devleti’ özlemi olabilir. Ancak hatırlatmak gerekir ki Keynesyen politikalar burjuva iktisadının uygulamalarıdır. Ve sermaye birikim yasalarına aykırı hiçbir düzenlemesi yoktur. Ayrıca ‘refah devleti’ uygulamalarının, sosyalist işçi devletlerinin basıncının yoğun olarak hissedildiği bir dönemde geliştirilmiş sermaye politikaları olduğunu unutmamak gerekir. ‘İşi meta olmaktan çıkarmak’ sermayenin kendini var ettiği zeminini yok etmeyi gerektirir. O zeminin en temel parçaları mülkiyet ilişkileri ve devlettir. İşi meta olmaktan çıkarmayı tartışabilmek için öncelikle sermayeyi ve onun birikim yasalarını tanımlamak gerekir.’

EKLER

http://yeniyasamgazetesi1.com/otoriterlesmenin-onunde-baraj-olusturmaliyiz

https://www.gazeteduvar.com.tr/gundem/2020/05/22/pilot-bahadir-altan-reklam-yapacaklar-insanlar-havaalanina-kosacak

https://www.gazeteduvar.com.tr/yazarlar/2020/05/22/saglik-sistemi-tartismalari-6-hafta-sonu-eve-kapanmanin-salgin-bilimi-acisindan-bir-yarari-yok



İLİŞKİLİ İÇERİK

KORONA GÜNLÜK 22-28 KASIM 2021

Sağlığın piyasalaştırıldığı, emeğin değersizleştirildiği ve yabancılaştırıldığı, kışkırtılmış sağlık hizmetinin olduğu, kapitalist erkek egemen sağlık sisteminin ...