Home / KORONA GÜNLÜKLERİ / KORONA GÜNLÜĞÜ 22 HAZİRAN

KORONA GÜNLÜĞÜ 22 HAZİRAN

GÜNDEM

  • Türkiye’ye ait savaş uçakları dün gece Irak Federe Kürdistan Bölgesi’ndeki Zaxo kentine bağlı Derkarê’nin Bêrsivê köyünün çevresini bombaladı. Merkezi Irak yönetiminin ikazına rağmen TSK ırak topraklarını bombalamaya devam ediyor. Geçtiğimiz günler Şîladizê’de 5 kişi bombardman sonucu yaşamını yitirmiş, protestoya dönüşen cenaze töreninde işbirlikçi PDK halka saldırmıştı.
  • KDP ve ENKS’nin Kürt ulusal birliğine taviz verdirme ve Rojavayı tasfiye çabaları ile Kürdistan halklarını yeni yaşam ideasından uzaklaştırma stratejileri devam ediliyor. Orduda büyük değişimler ve savaşa yığınla yatırım yapan İran diktatöryası da topyekün bir savaş konseptine büründü. Ulus devletlerin Rojavayı boğmaya yönelik kapalı kapılar ardındaki pazarlıklarına rağmen özerk yönetim diplomatik bazı stratejilerle birçok saldırıyı boşa çıkardı. Hareket kanadından da Kürtlere ve ulusal Kürt birliğine sürekli ihanet eden Barzani tayfasına karşı artık hiçbir toleransın kalmadığı açıklaması geldi. Yakın dönemde Rojavanın ile beraber Kürdistan Halklarının birliği stratejik bir öneme sahip.
  • Adana’da başhekim ve başhekim yardımcılarının mülakat için AK Parti’ye çağrıldığı iddia edildi. CHP Adana Milletvekili Müzeyyen Şevkin, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın yanıtlaması için soru önergesi verdi.
  • Patronların Ensesindeyiz Dayanışma Mücadele ve Haberleşme Ağı (PE Ağı), pandeminin ilk üç ayında işçilerin uğradığı ihlalleri ve hak kayıplarını araştıran bir rapor hazırladı. Raporu Gazete Duvar’a değerlendiren dayanışma ağı “Ortaya çıkan tablo tahmin ettiğimizin ötesinde ağır.
  • 13 yıldır İran’dan tutuklu bulunan siyasi tutsak  Zeynep Celaliyan açlık grevine başladı. 1 ay önce Covid teşhisi konan ve hastalığı ağır seyrettiği halde ailesine bildirdiği üzere tedavisi yapılmayan Celaliyan cezaevi koşullarını protesto etmek ve siyasi tutsakların yoğunlukta olduğu Evin zindanına naklolmak için açlık grevi eylemine başladı.
  • Aralarında Türkiye’nin de bulunduğu dünya genelinde 142 ülkede yapılan bir araştırma, ‘Z kuşağı’ olarak bilinen genç kesimin hükümetlere olan güven oranının daha düşük olduğunu ortaya koydu.
    • ABD’de yüzlerce genç, sosyal medya üzerinden örgütlenerek Trump’ın salgın sebebiyle aylar sonra gerçekleştirdiği mitinge rezervasyon yaptırdı ancak hiçbiri gitmediği için, salonun önemli bir kısmında koltuklar boş kaldı.
  • Adana’daki İncirlik Hava Üssü’nde 35 yıl önce Amerikalıların köpekleri tarafından parçalanan işçilerin yazılamayan haberinin hikâyesini, o habere giden gazeteci anlattı: yasak gazeteye benden önce gitmişti dedi.
  • Batman’da jandarmanın evlere düzenlediği baskınlarda aralarından görevden alınan İkiköprü Belde Belediyesi Eşbaşkanı Hatice Taş’ın da bulunduğu 7 kişi gözaltına alındı.

MEVCUT DURUM – SALGININ KONTROLÜ – SAĞLIK ÇALIŞANLARININ SAĞLIĞI

  • Pandemide toplam vaka sayısı 9 milyonu geçecek. Haziran sonunda vaka sayısının 10 milyonu geçeceği konusunda herkes hem fikir. Yeni vaka sayısı (130 bin kişi) ve ölüm sayısında (3,338) biraz düşüş yaşansa da hala çok yüksek. Yeni vaka sayısı Brezilya’da (yaklaşık 17 bin) düşme görülürken Hindistan’da (15 binin üzeri) artış devam ediyor.
  • Hastalığı bulaştırma potansiyeli olan aktif vaka sayısı da yükselmeye devam ediyor (3.7 milyon). Sonuçlanan vaka sayısı da 5.3 milyonu geçti. Sonuçlanan vakaların %9’u (470 bin kişi) yaşamını kaybetti. 
  • Türkiye’de yeni vaka sayısı 1,192, Covid-19 nedeniyle günlük can kaybı 24 olup, Haziran ayı için hedeflenen sayının çok üstünde devam ediyor. Test sayısının 40 bine kadar geriledi.
  • Van’da korona virüsü salgınının pik zirvesine ulaştığı günlerde 100 ile 150 arasında değişen vaka sayısı, hükumetin ‘normalleşme’ adımları atarak, yasakları kaldırmasının ardından 700 civarına ulaştı. Bu artışta; tedbirlere uyulmaması, yasağa rağmen taziyeler için buluşulması ve kent dışından gelenlerin karantina kurallarını hiçe sayması etkili oldu.
  • Mardin’de bir günde neredeyse hiç vakanın görülmediği bir durumdan, günlük ortalama 70 vakanın görüldüğü bir sürece geçmiş bulunmaktayız. Özellikle de nüfus yoğunluğunun fazla olduğu Artuklu, Kızıltepe, Midyat ve Nusaybin ilçelerimizde vakalar çok hızlı bir şekilde artmaya başlamıştır. SES aktivistlerinden alınan bilgiye göre Mardin’deki toplam vaka sayısının yaklaşık 2 bin olduğu, halen 500’e yakın aktif vakanın olduğu ve bunlardan 150 tanesinin hastanelerde tedavi gördüğü, toplam ölüm sayısının yaklaşık 50 olduğu şeklindedir.
  • Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın, Covid-19 salgınının Türkiye’deki seyrine paylaştığı bilgilerde, bazı illerdeki yoğun bakım oranında artış olduğu görüldü. Açıklanan illerden en dikkat çeken düşük nüfusuna karşın 22 Covid-19 vakasıyla Batman oldu. Toplam yoğun bakım yatak sayısı olan 28 olan ilde 22’sinin dolmuş olması endişeyi artırdı.
  • Bugünden itibaren maske takmamanın cezası 900 lira olacak.
  • Manisa’da Coronalı öğrenci sınava girdi, 19 öğrenci karantinaya alındı.
  • Ankara Üniversitesi (AÜ) Uygulamalı Bilimler Fakültesi Aktüerya Bilimleri öğretim üyesi Prof. Dr. Fatih Tank, “1 Haziran sonrası çok enteresan. Biz sanki hiç 11 Mart-31 Mayıs arasını yaşamamışız gibi bütün alanlardaki hareketliliğimiz neredeyse pandemi ilanından önceki yani Türkiye’de ilk vakanın ilanından önceki dönemle hemen hemen aynı seviyeye gelmiş” dedi. Prof. Dr. Tank, “Vaka sayısını etkileyen en önemli hareketlilik noktasının toplu taşım istasyonları ve doğal olarak da toplu taşımadaki hareketliliğin olduğu gözüküyor” diye belirtti.
  • Halk sağlığı uzmanı ve Sağlık Bakanlığı Bilim Kurulu üyesi Prof. Dr. Levent Akın, toplumda yeni tip Koronavirüs salgınının bittiği yönünde bir algı oluştuğunu belirtti. Akın, “Toplum kontrolü kaybetti” dedi.  Medyada görünmekten kaçınan Prof. Akın’ın bu aşamada eleştirisi, uzmanı olmadığı halde ekrana çıkma telaşı içinde bilgi aktaranlara ilişkin, “Ben de bazen televizyonlarda kendilerini dinlediğimde şaşırıyorum” yorumunu yaptı.

SAĞLIK MUHALEFETİ-TOPLUMSAL MÜCADELE

  • Türkiye’nin Güney Kürdistan’a yönelik işgal saldırılarını kınayan binlerce Dêrikli, yürüyüş düzenledi.
  • İşçinin emeğinin güvencesi olan kıdem tazminatı için Varlık Fonu’na devretmeye niyetlenen AKP’ye tepkiler sürüyor. Sendikalar genel grev uyarısı yaparken, değişiklik şimdilik ertelendi
  • Fransa’da koronavirüs nedeniyle hayatını kaybedenlerin kanını simgelemek ve devlette görev yapan sağlık personelinin yetersiz çalışma koşullarını protesto etmek amacıyla Sağlık Bakanlığı kırmızıya boyandı.
  • LGBTİ+’ların Onur Haftası 28’inci kez kutlanacak. 22-28 Haziran arasında kutlanacak olan haftada tüm etkinlikler korona virüsü pandemisi sebebiyle online ortamda gerçekleşecek.

YENİ YAŞAM

  • ABD’de George Floyd’un polis tarafından öldürülmesiyle başlayan protestoların ışığında Seattle’da kurulan özerk bölge, 1871 Paris Komünü’nün ruhunu yaşatıyor. Capitol Hill Özerk Bölgesi’nde yaşam, ‘polise hayır kooperatifi’ ile sürdürülüyor. Protestocular etrafına barikatlar kurdular ve ücretsiz su, el dezenfektanı, yüz maskeleri, yiyecek ve diğer malzemeler dağıtan bir ‘polise hayır kooperatifi’ (ing. ‘no cop co-op’) kurdular. Çoğunlukla anarşist kentsel protesto kamplarıyla ilişkili öğretiler, sokak sanatı enstalasyonları ve diğer etkinlikler hakkında tartışmalar yürütüyorlar. Komünün var olduğu üç ay içinde, komünistler, Vendôme sütunu gibi sömürgeci anıtları yıktılar, eğitim sistemini değiştirdiler; bu yolla işçi sınıfını güçlendirdiler ve polisi lağvettiler. Borçlar silindi ve kiralar askıya alındı. Sokak festivalleri düzenlendi ve göçmenler, mülteciler ve kadınlar güçlendirildi. Ross’un kitabında güçlü ve etkili bir şekilde savunduğu üzere, komün tarihsel bir olaydan çok daha fazlası; o, aynı zamanda bugün daha iyi bir dünya yaratmamıza yardımcı olabilecek canlı bir kaynak.
  • Vicdani Retçi Umut Kuş: “Yerel meclisler ve doğrudan demokrasi”
  • “Belediye ve bölgeler önemli ölçüde bir kendi kendine yetme hedefi peşinde koşsalar da kendi kendine yeterli toplulukların kendi ön yargılarına kapılmalarının hâlâ mümkün olduğu çağı çoktan geride bıraktık. Buna göre konfederal bir toplum paylaşımcı bir toplumdur: “Kooperatif” kapitalist toplulukların mübadele ilişkileri karşılığında kendilerini kirlettikleri bir toplum değil, kaynakların toplulukların ihtiyaçlarına göre üleştirilmesiyle(5) yaşanan hazza dayanan bir toplumdur.”

“Belediyecilik halkın hayal gücünü canlandırabilen, bir yön ve amaç duygusuna yakıcı biçimde ihtiyaç duyan bir hareket açısından elverişli olan bir politikadır. Belediyecilik, canlılığını ve bütünlüğünü, ulus-devlet ile beledi konfederasyon arasında diyalektik gelirimden alır… Belediyecilik devletle girişilen mücadeleyle oluşur, bu mücadele sonucu güçlenir, bu mücadeleyle tanımlanır, belediyecilik, devletle olan bu diyalektik gerilimden yoksun bırakıldığında “iyi bir kanalizasyon sistemi kurmakla anılan sosyalizmden” fazlaca bir katkı kalmaz. Gerçekten de sola kalan biricik politika, toplumu demokratikleştirmede ve gezegeni korumada “genel bir çıkarın” bulunduğu yolundaki öncüle dayanan politikadır. İşçi hareketi gibi geleneksel güçler tarih sahnesinden artık çekildikleri için, solun özyönetim belediyeciliğine yakın bir politika izlemediği takdirde hiçbir politikasının olmayacağı neredeyse bir kesinlik içerisinde söylenebilir. Konfederalizmin ulus-devletle olan ilişkisine dair diyalektik bir bakış; kimlik hareketlerinin darlığına, içe dönük karakterine ve bölgeciliğine ilişkin bir kavrayış ve işçi hareketinin bugün esas itibarıyla ölü olduğu idraki… Tüm bunlar yeni bir politika gelişecekse eğer, bunun pek çok radikalin savunduğu alternatif kafe “politikasının” aksine, direşken bir halk politikası olması gerektiğini göstermektedir. Belediye temelde seçimlere dayalı, vizyon itibarıyla konfederal, nitelik olarak da devrimci bir politika olmalıdır.

1- Teritoryal / Evrensel imparatorluklara karşı, sınırlı bir toprak üzerinde kurulmuş ve kendi siyasi varlığını bu ülkeden alan devlet
2- Totalitarizm / yasama, yürütme güçleriyle tüzel gücün küçük bir yönetici zümresinin elinde bulundurduğu, demokratik olmayan rejim
3- Otarşi / Kendi kendine yeterli ekonomik yapı
4- Dikotomi / Toplumda bir bölünme (ikileşme değil)
5- Üleştirmek / Pay ederek dağıtmak, bölüştürmek, herkesin payını kendisine vermek”

http://yeniyasamgazetesi1.com/yerel-meclisler-ve-dogrudan-demokrasi/

JİN

  • Dünya Bankası’nın ‘Covid 19’un eğitime olası etkileri’ başlıklı raporuna göre özellikle kız çocuklarının eğitimlerini tamamlama fırsatlarını kaybedebileceği uyarısı yapıldı.
  • Kadınlar İstanbul meslek odası koordinasyonunun “erkek” afişine sosyal medyadan hazırladıkları alternatif afişlerle tepki gösterdi.

SİYASAL SAĞLIK-EKOLOJİK SAĞLIK          

  • ERKEN AÇILMA VE SÜRÜ BAĞIŞIKLIĞI STRATEJİSİ – Mustafa Durmuş

Sürü bağışıklığı yaklaşımına göre; virüsü daha fazla kontrol altına almak mümkün olmadığı için tüm ülkeyi kapatmaktansa, sadece yüksek risk grubuna mensup olanları karantinaya almak ve kalanların arasında virüsün yayılmasına izin vermek daha mantıklıdır.

Yani sürü bağışıklığı fikri; aşının henüz geliştirilmediği bir dönemde, eğer nüfusun belli bir bölümüne (yüzde 50-70’i) işyerlerini, sokakları, okulları, ulaştırma araçlarını işlek tutarak virüsün bulaşmasına izin verilerek salgına karşı bağışıklık kazandırılırsa, virüsün artık yayılamayacağı (geri kalan nüfusu aşılamaya gerek olmaksızın), vaka sayılarının azalacağı düşüncesine dayanıyor. Yani sağlıklı insanlara salgının bulaştırılmasına izin verilerek uzun vadede daha çok insanı kurtarmanın mümkün olduğuna inanılıyor.

Bir başka anlatımla, insanların büyük bir kısmını eve kapatmaya gerek kalmayacak, sadece 65 yaş ve üstü ve kronik hastalıkları olan yüksek risk grupları evde kalmaya zorlanarak korunacak, diğer nüfus bağışıklık kazanmak için serbestçe dolaşacak.

Böylece aşının bulunması beklenirken, aynı zamanda da virüsün yayılması yavaşlatılarak sağlık sistemi üzerindeki (yoğun bakım gibi) etkileri hafifletilecek. Kuşkusuz salgının neden olduğu ekonomik zarar da olabildiğince hafifletilecek. Sağlık bilimciler ise bu yaklaşımın; bilim dışı, çok riskli ve çok daha yüksek oranda ölümlerle sonuçlanacak bir yaklaşım olduğunu ileri sürüyorlar. https://kesk.org.tr/2020/06/21/prof-dr-mustafa-durmus-erken-acilma-ve-suru-bagisikligi-stratejisi/

  • Feodalizmi top yıktı, kapitalizmi de mürekkep!

Tarihteki örneklerinde olduğu gibi bütün krizlerin iki çıkış kapısı vardır. Biri krizi üretenlerin yarattıkları yıkımın üzerinden kendilerine yeni bir hayat kurmaları ve egemenlik-bağımlılık ilişkilerini pekiştirmiş olarak devam etmeleri, diğeri de alttaki sınıfların “yeter artık” diyebilecek bilince ve gitmek istemeyen eski rejimi vurup devirecek bir örgütlülüğe ulaştıkları ve dayanışmacı bir toplumu kurmak üzere ayağa kalktıkları çıkış yoludur.

Eğer Roubini’nin 2008 krizi kehaneti gibi bu yeni öngörüsü de tutarsa, demek ki, insanlığın önünde sadece bir on yıl var! Gerçekliği böyle kavrar ve bunun zorunlu gereği olarak yeni alternatifi yaratmak üzere yeniden yapılanıp bütün gücümüzle eski sistemin duvarlarını top atışına tutup yerle bir etmez isek yeni bir tarihsel fırsatın bir daha ne zaman geleceği ya da gelip gelmeyeceği belli değildir.

İnsanlık, gelişiminin tarih öncesinden gerçek insanlık tarihine giriş için muazzam bir imkanlar duvarının önüne gelmiş bulunuyor. Ya bu imkanları alt sınıflar kullanacak ve mistik dünyanın cennetini dünyamızda yaratacaktır ya da ….

Ama umutsuz olmamak gerek. Tam tersine umutlu olmak için daha çok neden var. Burjuvazi tüm bu ürettikleriyle Marks’ın işaret ettiği üretici güçlerle üretim ilişkileri arasındaki çelişkiyi en had safhaya getirmiş bulunuyor. Bu devrimler çağının gelmiş olması demektir. O çoktan gelmişti ama onun gerektirdiği bilinç deniz dalgasına benziyor. Kimi zaman yükseliyor kimi zaman diplere vuruyor. Şimdi yükselme dönemine girdiğinin işaretlerini dünyanın dört bir yanından alıyoruz. ‘60’lı yıllar zamanın ruhunun özgürlükle dolduğu yıllardı. O zaman da önce Afroamerikalılar ABD’de “yeter artık” deyip “bir hayalim” var diyerek sokakları doldurdular. Ardından o ruhu en geniş anlama ve alana yayan 68 hareketi geldi.

Şimdi de yine Afroamerikalılar “nefes alamıyorum, yeter artık!” deyip katil polislere bile diz çöktürttüler ve şimdi her renkten Amerikalı otonom kentler ilan etmeye başladılar. İnsanlık 68 gibi bir özgürlük rüzgarının saçtığı bilinçle dolmaya başladı. http://siyasihaber4.org/feodalizmi-top-yikti-kapitalizmi-de-murekkep

GÖRÜŞLER

Sağlık Bakanı Koca’nın yoğun bakım hastaları ile ilgili verdiği bilgiler kafa karıştırdı. Son 24 saatte yoğun bakım hasta sayıları: Diyarbakır’da 30, Kayseri’de 41, Batman’da 22, Bursa’da 46. İl pandemi kurulu toplantısı sonrası Diyarbakır Valisi Minür Karaloğlu “Diyarbakır’da toplam 205 vaka var, bunlardan 20 hasta yoğun bakımda ve 6 hasta solunum cihazına bağlı olarak yaşam mücadelesi veriyor” dedi. Diyarbakır’da şu ana kadar 54 kişinin korona virüsten dolayı hayatını kaybettiğine de yer verdi. Herkes Sağlık Bakanlığı’nın verilerini değişik yollarla kullandığı için ve farklı bir bilgi kaynağı olmadığına göre bu karmaşa nereden kaynaklanıyor. Toplam vaka sayısı, yeni vaka (son 24 saatte yeni tespit edilen Covid-19 pozitif kişiler), Covit-19 pozitif olsa da semptom göstermeyenler, aktif vaka sayısı, sağlık kurumu tarafından tedaviye alınanlar, hastanede tedavi görenler, yoğun bakımda yatanlar, entübe edilenler, takip edilen temaslı sayısı… Bu birbirinden farklı anlam taşıyan istatistiklerin tümü birbirinin yerine kullanılıyor; tıpkı uzun bir süre karantina ve izolasyonun birbirinin yerine kullanılması gibi. Hal böyle olunca salgın kontrolünde neredeyiz daha da anlaşılmaz kılıyor. Sağlık Bakanı dahil yetkililer çoğunlukla vaka yönetimini anımsatan istatistikler paylaşıyor. Salgın yönetimi her nedense kamu yetkililerinde bile yer etmiş değil. Oysa tam da ihtiyacımız olan bu. Salgın kontrolü açısından en kritik olanlar yeni vaka sayısı (son 24 saatteki Covid-19 pozitifliği), aktif vaka sayısı (semptom göstermeyenler, sağlık kurumunda evde tedaviye alınanlar, hastanede yatanlar -yoğun bakım dahil-, taburcu edildikten sonra-tedavi bitiminden sonra 14 günlük izolasyonda olanlar), test sayısı, temaslı sayısı, tüm bu istatistiklerin yer, kişi ve zaman özelliklerine göre dağılımı, kümelenmeler vb. olarak sıralayabiliriz. Bu sıraladıklarımdan sadece yeni vaka sayısı ve test sayısını biliyoruz. Onları da yer-kişi ve zaman özellikleri açısından bilemiyoruz. Bu durum salgının hangi aşamada olduğunu, il ve ilçelerin nasıl etkilendiğini, alınan önlemlerin etkili olup olmadığını, kümelenmelerin nerede olduğunu ve nelerden kaynaklandığını vb. bilememize yol açıyor. Mevcut verilere göre akıl yürütme ile yol alınmaya çalışılıyor.

EKLER

  • Yeni Koranavirüsün kaynağı yarasa fakat yayılmasının sorumlusu insan. Yarasa ile ilgili çalışan iki bilim insanı (Texas Tech Üniversitesi’nden Iroro Tanshi ve Kenya’daki Maasai Mara Üniversitesi Doğal Yaşam Biyolojisi Bölümü’nden Paul W. Webala) şu bilgileri ğaylaşıyor: SARS-CoV-2 olarak adlandırılan ve bugüne kadar dünyada 9 milyona yakın insanı etkileyen yeni tür koronavirüsün daha önce “at nalı” olarak adlandırılan vahşi bir yarasa türünde tespit edilen virüsle yüzde 96 oranında benzerlik taşıyor. Son dönemde evrimle ilgili yapılan araştırmalar, yaklaşık 40-70 yıl önce SARS-CoV-2 virüsünün, at nalı yarasalarda görülen virüsten ayrışmaya başladığını gösteriyor. Mevcut salgının bu kadar yayılmasından insanların sorumlu olduğu konusunda birçok bilim insanı hem fikir. Doğal yaşam alanlarının istilası ve buna bağlı olarak bu alanların yok ve tahrip olması, insanların vahşi yaşamı başka yerlere taşıması, depolaması ve ticaretini yapması gibi eylemlerin tamamı, daha önce birbirleriyle hiç temas etmemiş canlı türleri arasında bu tarz patojenlerin yayılması için ideal koşulları oluşturdu. İnsana bulaşabilen hayvan hastalıklarının ortaya çıkma riskinin, habitatların tahrip edilmesiyle birlikte arttığını gösteren bir dizi kanıt mevcut. Doğal yaşam savunucuları, bu hayvanların toplu şekilde öldürülmesi ve doğal habitatlarından koparılmasının durumu daha da kötüleştirebileceği uyarısı yapıyor. 14 binden fazla yarasa türünün yaklaşık yüzde 70’i böcekçil, yani sadece böcekler ve eklembacaklılarla besleniyor. Yarasaların yediği uçan ile gece ortaya çıkan böceklerin dang humması ve sıtma gibi insanlara da bulaşabilen hastalıklar taşıyor. Yarasaların itlaf edilmesi ya da başka yerlere taşınması, bu böceklerin çoğalmasına neden olabilir ve böylece insanlara yönelik riskin daha da artmasına yol açabilir. Yarasalar, polen taşıma, tohum dağıtma ve haşereleri yok etme gibi hizmetler sunarak, ekosistem içerisinde kritik bir rol oynuyor. Gıdadan kozmetiğe, mobilyadan tıbba birçok alanda yarasaların önemli katkıları var. (https://www.bbc.com/turkce/haberler-53131438)
  • Pınar Okyay: “Ama akıllarda hep bir korku: İkinci dalga!”

“Bu korkunun köklerine inmek için, zamanda bir yolculuk yapıp 1918’e gitmemiz gerekiyor. “İspanyol Gribi” olarak bilinen 1918-19 grip salgını, insanlık tarihinin en ölümcül hastalık olaylarından biriydi. Ölenlerin 20-50 milyon arasında olduğu tahmin ediliyor. Ölümlerin büyüklüğünü anlayabilmek için, şunu belirteyim: Birinci Dünya Savaşı’ndan, yani dört yıl süren bir dünya savaşından daha fazlası bir yıl içinde kaybedilmiştir. Salgın 1918 yılının Mart ayında Avrupa ve Amerika’da başladı. Sonra da Afrika ve Asya’ya sıçradı. İlk başlarda çok ölümcül değildi. Ta ki, ikinci dalgaya kadar. Artık, dünyada hiçbir kara parçası güvenli değildi. Amerika Birleşik Devletleri ve Fransa başta olmak üzere birçok ülkede bu kez ölümler çok yüksekti. Otopsilerde ölenlerin akciğerlerini gören doktorlar bir ara “bu grip olamaz, başka bir şey, belki de akciğer vebası” bile dediler. Aslında İspanyol Gribinin çok ölümcül ikinci dalgası ile ilgili ilginç bir durum da var. Geri dönülüp bakıldığında bugün bu ikinci dalganın mutasyona uğramış bir virüsten kaynaklandığı düşünülüyor.”

“COVID-19 ile ilgili ikinci dalganın asıl konuşulma nedeni, ilk dalganın şu ana kadar olgu sayılarında en yükseğe çıkıp sonra da azaltan ülkelerin hızlı bir açılmaya gitme kararları. Özellikle ekonomik nedenlere bağlı olarak gevşetilen önlemler tüm dünyada olguların artışına yol açıyor. Hemen akıllara bunun ikinci bir dalga olup olmadığı sorusu geliyor. Sokaklara dönüldü, kafelerde sohbetler başladı ve hatta AVM alışverişleri… Eskisi gibi olmadığı için, zaten keyifli olmayan buluşmalar bir de ikinci dalga korkusu ile iyice gölgeleniyor. Çoğu uzmanın anlaştığı nokta aslında ikinci dalga olsun olmasın, bu hastalığın henüz aşısı, özgün tedavisi yok ve toplum bağışıklığından da çok uzağız. Birinci dalganın devamı ya da ikinci bir dalga olsun, sonbaharda bir olgu artışı beklenebilir. Ve hatta, en azından 1600’lerden beri yüzyılda yaklaşık üç kez grip salgını olduğunu hatırlarsak gelecekte başka pandemiler de beklenebilir.”

https://t24.com.tr/yazarlar/pinar-okyay/covid-19-ve-ikinci-dalga,27114



İLİŞKİLİ İÇERİK

KORONA GÜNLÜK 22-28 KASIM 2021

Sağlığın piyasalaştırıldığı, emeğin değersizleştirildiği ve yabancılaştırıldığı, kışkırtılmış sağlık hizmetinin olduğu, kapitalist erkek egemen sağlık sisteminin ...