Home / KORONA GÜNLÜKLERİ / KORONA GÜNLÜĞÜ 22 AĞUSTOS 2020

KORONA GÜNLÜĞÜ 22 AĞUSTOS 2020

GÜNDEM

  • Covid-19 salgını Türkiye’ye yerleşiyor. Birinci basamakta ve hastanede çalışan sağlık emekçileri tükenmenin eşiğinde. Tükenme istifaları ve emeklilik taleplerini tetikliyor. Mersin, Diyarbakır, Ankara, Antep, Urfa, Batman, Manisa, Düzce, Kocaeli, Denizli başta olmak üzere tüm illerde istifa ve emeklilik talepleri yaygınlaşıyor.
  • Cumartesi Anneleri 804.haftada eylemlerine devam ediyor.
  • Halkların istifa müjdesini beklediği Erdoğan doğalgaz müjdesi açıkladı. “Karadeniz’de 320 milyar metreküp doğalgaz bulundu.” Erdoğan’ın açıkladığı doğalgaz rezervinin ne zaman ve nasıl çıkartılacağı, Türkiye’nin payına ne düşeceği, Türkiye’nin yılda ne kadar enerji ihtiyacını karşılayacağı ise gün boyu sosyal medyada tartışılan sorular oldu. Ekonomistler bulunan doğalgazın; çıkarılması, üretilmesi ve işlenmesi sürecinin en az 5 yıl da olacağını, Türkiye’nin cari açık sorununun sadece enerjiyle alakalı olmadığını, cari açık sorununun devam edeceği, açıklamanın piyasalar üzerinde olumlu etki yaratmadığı konularında hemfikirler. Erdoğan’ın açıklaması öncesi 7.29 lira olan dolar konuşma esnasında 7,31’e çıktı.
  • Her gün bir polis terörü haberi almaya devam ediyoruz. Hatay’ın Antakya ilçesinde bir polis memurunun karıştığı hafif hasarlı trafik kazası sonrası çevredeki esnafın “yolu açın” tepkisi üzerine polis esnaf Mustafa Şahin’e ve Mehmet Yıldızbaş’a ateş etti. Yaralılardan biri hayatını kaybetti, diğerinin ise tedavisi sürüyor.
  • İşte polis terörünün artma nedeni! İstanbul Valiliği, maske takmadığı gerekçesiyle Rana Batı adlı kadını darp ederek gözaltına aldıkları için görevden uzaklaştırılan polislerin görevlerine iade edildiğini duyurdu.
  • PYD Eş Başkanlık Konseyi Üyesi Aldar Xelîl, Rojava’da “birlik” için ikinci aşamanın sürdüğünü ancak yönetim, eğitim ve savunma başlıklarında zorlanmaların olduğunu belirterek, kazanımlarını bertaraf etmeyeceklerini ve çözüm için çabalayacaklarını söyledi.
  • Grip aşısı krizi kapıda! Pandemi nedeniyle risk grubundaki 20 ila 40 milyon arasındaki kişinin olması gereken grip aşısı dozunun geçen yılki kadar, yaklaşık 1.5 milyon doz olacağı ortaya çıktı. CHP Ankara Milletvekili Gamze Taşcıer, “Öngörüsüz politikanın bedelini vatandaş ödeyecek” dedi.
  • Nem ve camların açılarak odaların havalandırılması Covid-19 bulaşını azaltıyor. Hindistan ile Almanya’dan araştırmacıların ortak olarak yürüttüğü bir araştırmaya göre “Covid-19’un iç mekânlarda hava yoluyla yayılması konusunda nemin rolü çok önemli.” Araştırmanın sonuç raporunda kamu binaları ile toplu taşıma araçlarındaki havanın en az yüzde 40, en fazla yüzde 60 oranında nem bulundurmasının korona virüsü gibi bulaşıcı virüslerin insandan insana bulaşma riskini azalttığı kaydedildi. Rapora göre virüslerin havadan yayılımına nemin üç şekilde etkisi oluyor: Damlacığın büyüklüğü, virüs yüklü aerosollerin havada asılı kalma süreleri ve bunların indikleri eşyalarda virüsün yaşama süresi. Tuz, su, organik maddeler ve virüslerin bulunduğu bir çözelti olan viral damlacıklar nemle birlikte büyüyor ve daha hızlı yere iniyor. Bu da “diğer insanların bulaşıcı virüsün bulunduğu damlacıkları soluması ihtimalini azaltıyor.” Kuru bir havaya sahip kapalı mekânda buharlaşmayla birlikte küçülen mikro-damlacıklar hafifleşiyor ve havada süzülüyorlar. Rapora göre bu durum virüslerin “mekânda bulunan diğer insanların solumaları veya günlerce yaşayabilecekleri bir eşyanın üstüne konmaları için ideal bir yol oluyor.” Araştırmacılar kapalı mekânlardaki nem seviyesini “camları açmak” gibi yöntemlerle yüzde 40 ile yüzde 60 arasında tutmanın virüs yüklü damlacıkların insanların geniz yolundan vücutlarına girme ihtimalini de azalttığını belirtti. Araştırmacılardan Ahlawat, “Kuru hava aynı zamanda burnumuzdaki mukoza zarını kurutuyor ve bedenimizi virüslere daha açık bir hale getiriyor” dedi. Raporda, “Bu araştırmanın sonuçlarına dayanarak diyebiliriz ki kamu binaları için bir minimum bağıl nem standardı konması sadece Covid-19’un etkisini değil, aynı zamanda diğer virütik salgınların etkisini de azaltacaktır” denildi.

MEVCUT DURUM – SALGININ KONTROLÜ – SAĞLIK ÇALIŞANLARININ SAĞLIĞI

  • Dünya genelinde toplam vaka sayısı 23 milyonu Covid-19 nedeniyle hayatını kaybedenlerin sayısı 802 bini geçti.
  • İki yıl, evet yanlış duymadınız en az 2 yıl pandemi ile Covid-19 gerçekliği ile birlikte yaşayacağız. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Genel Direktörü Tedros Adhanom Ghebreyesus birinci dünya savaşı yıllarında ortaya çıkan İspanyol gribi ile yeni tip Coronavirus’ü (Covid-19) karşılaştırarak, “Küreselleşme, yakınlık ve bağlanmışlık gibi dezavantajlarımız var. Fakat gelişmiş teknoloji gibi bir avantajımız var. Dolayısıyla, bu salgını iki yıldan daha kısa bir sürede bitirmeyi umuyoruz. Aşımız olsa bile bu pandemiyi tek başına sona erdirmeyecek. Hepimiz şu an sahip olduğumuz araçları kullanarak bu virüsü kontrol etmeyi ve yönetmeyi öğrenmek zorundayız. Kendimizi ve birbirimizi güvende tutmak için günlük yaşamlarımızda gerekli olan düzenlemeleri yapmalıyı” dedi.
  • Yeni vaka sayısındaki yüksek hız devam ediyor. Son 24 saatte yeni vaka sayısı 258 bini geçti. Binin üzerinde günlük bildirim yapan 29 ülke var. Pandeminin yerleştiği coğrafyada çok büyük değişiklik yok. ABD, Latin Amerika, Güney ve Güneydoğu Asya, Ortadoğu ve Afrika ülkeleri. Avrupa ülkelerinden Rusya, Ukrayna ve Romanya’da varlığını devam ettiriyor. Salgını kontrol altına alan Fransa, İspanya ve İtalya da ise ikinci dalga tehdidi gündemde. 
  • Resmi istatistiklere göre Türkiye’de son 24 saatte 1,203 kişi Covid-19’a yakalandı, 22 kişi hayatını kaybetti. Aktif hasta sayısı 14 binin üzerine çıktı. Ağır hasta sayısı 749 kişiye (%5.5) yükseldi. Hala dünya ortalamasının 5.5 katı daha fazla ağır hastaya sahip olduğumuzu ne yazık ki tekrarlıyoruz. Test sayısı yükselmeye devam ediyor, son 24 saatte test sayısı 92 bini geçti.
  • Batman Tabip Odası, Sağlık Emekçileri Sendikası (SES) Batman Şubesi ve İnsan Hakları Derneği Batman Şubesi kentte artan koronavirüs vakalarının toplum sağlığını ve sağlık çalışanlarının sağlığını tehdit ettiğini belirterek acil önlem alma çağrısı yaptı. Batman Tabip Odası, Batman Bölge Devlet Hastanesinde yoğun bakımda takip edilmesi gereken ancak yoğun bakımda yer olmadığı için serviste takip edilen ve yaşamını yitiren hastaların olduğunu ve bugüne kadar 600’ü aşkın sağlık çalışanın Covid-19 olduğuna dikkat çekildi.
  • Sivas’ta koronavirüs vakalarında yaşanan artış üzerine değerlendirme yapan Sivas Valisi Salih Ayhan, Ramazan Bayramı sonrası dışarıdan Sivas’a gelenlerle birlikte nüfusun 2 milyona geldiğini, bu nedenle vakalarda artış olduğunu söyledi.
  • Fabrikalar Covid-19 için en büyük bulaş kaynağı haline geldi. Zonguldak’ta bir tekstil fabrikasında çalışan işçilerden bazılarında Covid-19 belirtileri görülünce hastaneye başvurdu İlk aşamada 13 işçiye yapılan Covid-19 testi pozitif çıktı. Filyasyon ekibi temaslıları saptamak için çalışma yaparken belirti görülen diğer işçilere de test uygulandı. Toplamda 155 işçiden 43’ünde koronavirüsü tespit edildi. Virüsün yemekhanede bulaştığının saptanması üzerine fabrikada üretim durduruldu. İşçiler ise evlerinde karantinaya alındı.
  • Karantina ve izolasyon koşullarına uyumsuzluk haberleri artıyor. Denizli’de, Covid-19 testi pozitif çıkan bir kişi Muğla’da düğünde bulundu.
  • Rize’deki bir apartman yöneticisi, apartmanını karantinaya aldı. 216 kişinin yaşadığı Hicri 1403 apartmanının yöneticisi İsmail Kazdal, Covid-19 tedbirleri kapsamında karantina uygulaması başlattı.  Apartmana mecbur kalmadıkça kimsenin giriş çıkışına izin verilmiyor. Çocukların kısa süreli sosyal mesafeye uyarak oyun oynamalarına müsaade ediliyor. Girişine dezenfektan konulan apartmanın sakinleri karara harfiyen riayet ediyor.  Kazdal, kendilerinin de ellerini taşın altına koymak istediklerini ifade ederek şunları söyledi: “Devletimize sağlıkçılarımıza yardımcı olalım dedik. Biz de karantina uygulaması yaptık. Apartmanımızda giriş çıkışları kontrol altına aldık. Kendi karantinamızı kendimiz uyguluyoruz.”
  • Türk Toraks Derneği’nin başkanı Prof. Dr. Hasan Bayram, koronavirüs vaka sayılarındaki artışla birlikte yoğun bakımdaki sıkışmaya dikkat çekti. Bayram, “Türkiye, OECD ülkeleri arasında nüfus başına düşen hastane yatağı sıralamasında alt sıralardayken, yoğun bakım yatağı konusunda ilk sıralarda yer alıyor. Ancak özel sektördeki yoğun bakım yatakları Covid-19 için aktif kullanılmadığından kamuda zaman zaman ciddi sıkışıklıklar yaşanıyor. Bu sıkışıklık son zamanlarda Güneydoğu Anadolu ve Akdeniz’deki kimi illerimizde yaşanmaktadır” dedi.
  • Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) Urfa Şubesi: “Veri paylaşımı noktasında son derece ketum bir idari yönetimle karşı karşıyayız. Sahadan aldığımız verilere göre, günlük vaka sayısı bin civarında. Yine sağlık çalışanlarında ise her 12 kişiden biri salgına yakaladığı aldığımız bilgiler arasında”
  • Bingöl Devlet Hastanesi’nde 3’ü doktor, 80’e yakın sağlık çalışanı koronavirüse yakalandı.
  • Amsterdam Üniversitesi’ndeki bilim insanlarının keşfinde, laboratuvar deneylerinde anne sütünde bulunan antikorların koronavirüsünün yayılımını önleyecek kadar güçlü olduğu görüldü. Araştırmacılar antikorların pastörizasyon işleminden de zarar görmediğini ortaya koydu. Buna dayanarak anne sütünün salgınla mücadele için aromalı buz küplerine dönüştürülebileceği sonucuna varıldı.

TOPLUMSAL MÜCADELE-SAĞLIK MUHALEFETİ

  • “Devrimci avukatları onurumuzdur”, “Direne direne kazanacağız” Savunmaya Özgürlük Koordinasyonu, ölüm orucundaki avukatlar Ebru Timtik ve Aytaç Ünsal’ın durumuna dikkat çekerek, taleplerinin karşılanması çağrısında bulundu.
  • Türk Tabipleri Birliği’nin (TTB) çağrısıyla hekimler ve sağlık çalışanları, Covid-19 pandemi ile mücadele sürecinde özlük hakları ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi talebiyle bulundukları illerde basın açıklamaları gerçekleştirdi. Basın açıklamalarında, TTB imzalı “Covid-19 Pandemisi Bütün Ağırlığı İle Devam Ediyor!” başlıklı ortak metin okundu. “Hekimleri ve sağlık çalışanlarını korumayı başaramaz, maddi ve manevi desteği sağlayamazsanız, toplumu hiç koruyamazsınız” vurgusu yapıldı.
  • Eğitim Sen Raporu: “Salgından korunmayı ve bulaşma riskini minimuma indirmeyi sağlayan tüm tedbirler alındıktan sonra okullar açılabilir. Okullar açılmadan önce fiziksel mesafe ve hijyen planlaması yapılmalıdır. Devlet okullarında bir sınıfta maksimum 12 öğrenci olmalıdır.”  Raporda, hijyen malzemelerinin velilerden ya da öğretmenlerden para toplanarak değil devlet tarafından ücretsiz bir şekilde karşılaması gerektiği vurgulandı. Okullarda işyeri hekimliği ve işyeri hemşireliğinin bulunması gerektiği belirtildi. İşyeri hekimleri ve hemşirelerinin okullardaki çalışanlar üzerinde, risk grupları oluşturmak, sağlık durumlarını izlemek, çalışma koşullarını belirlemek açısından çok önemli işlevleri olacağı bildirildi. Rapora göre, MEB’in başlattığı “Okulum Temiz” belgesi gerçeklikten uzak. Raporda, 120 sayfalık kılavuz incelendiğinde devlet okullarının, yeterli bütçe ve temizlik personeli olmadan sertifikayı almasının mümkün olmadığı bildirildi. Ayrıca Raporda, yüz yüze eğitime geçen İsrail ve ABD’de, fiziksel uzaklık, maske, el yıkama gibi önlemlere dikkat edilemediği için bu ülkelerde vakaların arttığına dikkat çekildi.
  • Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) Diyarbakır Şubesi üyeleri, zor çalışma koşullarına dikkati çekmek ve adil ücret talebiyle Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde bir saatlik iş bırakma ve oturma eylemi gerçekleştirdi.

YENİ YAŞAM İNŞASI  

  • Erzincan Yalınca Köyü Cemevi’nden “Yerğat” adında bir dayanışma örneği!..
    • Kampanyanın adı “Yerğat.” Yetmişli yıllarda devrimci gençlerin Dêsım/Dersim köylerinde köylülerle bir olup her seferinde bir köylünün tarlasını ekip biçme girişim ve faaliyetleriydi “yerğat”. “Yerğat amu hêga çinenu, cüyn danu wu/Yerğat gelmiş tarla biçiyor, harman kaldırıyor…” derlerdi köylüler. Bu girişim ve faaliyet, kendilerine “devrimciyim” diyen gençler tarafından organize edilirdi. Toplumsal seferberlik maksatlı birbirlerine veya ihtiyaç sahiplerine iş yapmak için organize olan, bir araya gelen insanlar topluluğuydu “yerğat.”
    • “Çok eski zamanlarda insanlar maddi durumu iyi olmayan insanların tarlasında çalışıp onlara yardım ederlermiş. Onlara bir nevi destek olmak için bağında bahçesinde inşaatında hayatının her alanında onlara destek olan bu insanlar ‘YERĞAT’ Olarak adlandırılırmış. Bizler de Erzincan Yalınca Köyü Cemevi ailesi olarak insanlarımızın kültürümüzün değerlerimizin yaşaması için bu yolda yerğat olmaya hazırız. Xızır/Hızır darda ve zorda olanın imdadına yetişsin; Xızır/Hızır, her daim yüreğimizden merhameti ve vicdanı eksik etmesin. Xızır’a ne kadar inanırsanız,  ona o kadar yakınsınızdır. Aşk ile…”
    • Köylüler: “Cemevi’ne ulaşan ihtiyaç sahiplerinin geri çevirmiyoruz. Güvenlik tedbirleri alarak, toplumu rencide etmeden, insan onurunu kırmadan yardım yapıyoruz. Tunceli-Pülümür’den üç köyden gelen talep üzerine buradaki ailelere de gıda ve temizlik malzemeleri bulunan koliler ulaştırıldı. 17 Nisan itibariyle 400 aileye ulaşmış bulunmaktayız. Halkımızı ayırt etmeksizin yardımlarımızı ulaştırmaya devam ediyoruz ve edeceğiz…”   
    • “Gerek bölgemizde, gerek ülke içinde ülke dışında kampanyamıza destek vermiş olan tüm canlara sonsuz teşekkürler ediyorum. Bütün toplumun zor günlerden geçtiği bugünlerde emeğini alın terini halkıyla paylaşan tüm onurlu insanları yürekten kutluyorum. Biliyoruz ki bu toplum var olduğu sürece vicdan ve merhamet duygusu bu topraklarda var oldukça asla kimseyi darda bırakmayacağız.” http://www.cilagazete.com/erzincan-yalinca-koyu-cemevinden-yergat-adinda-guzel-bir-dayanisma-ornegi/.html

JİN

  • Sessizlik-beden-ölüm-adalet ve bir madun hikayesi: İpek Er-Rojda YILDIZ
    • Yolu Gayatri Chakravorty Spivak ile bir şekilde kesişmişlerin bildiği şekilde yazarın kendi yaşantısı ile gelen bir deneyimden ortaya çıkan bir soru ve bir kitap; Madun Konuşabilir Mi? Spivak’ın, anneannesinin kızkardeşi Hindistan’da devrimci bir gruba üye olduğu için 1926 yılında 17 yaşındayken kendisini asar. Spivak’ın deyimi ile “Başkasını öldüremiyordu o da kendisini öldürdü”. Fakat Hindistan’da çok yaygın olan tecavüz olaylarından birinin başına gelmediğini ispatlamak için ya da hayatında bir adam olmadığını göstermek için regl olana kadar dört gün bekler. Böylece hamile olabileceği şüphesini ortadan kaldırır.
    • Spivak’a göre “Bir madun olarak bu kadın, bedeniyle konuşmuştu fakat sesi duyulmadı. Madunun konuşamayacağını söylemek adaletin olmadığını söylemek gibi bir şeydi.” Bedeni ile konuşmak… Genç kadın bir devrimci hareketin üyesi olarak ve sömürülmüş bir toplumda feodal değerlerin oldukça hakim olduğu bir ortamda kendi ölümünü arkasında “şerefine” zeval getirmeyecek şekilde planlamak zorundaydı. Öyle ki madun sadece yaşamı ile değil ölümü ile de hesap verir, vermek zorundadır çünkü bedeni ona ait değildir. Geride kalanlara bu emanete iyi baktığını ve ona zeval getirmediğini göstermek zorundadır. Peki konuşabilseydi? Kendini ifade etseydi ve en önemlisi ona inanan birilerinin olduğunu görseydi? Fakat Spivak’ın da bahsettiği gibi o bir madun. Yurttaşlık yapılarına hiçbir erişimi yok. Yani varlığı sadece evrende yer kaplayan ama kapladığı yerin “bazılarına” kıyasla bir güvencesi olmayan, yolda yürürken elinizi atıp kopardığınız bir ağacın yaprağı gibi, dokunulmasında hiçbir maruz olmayan bir varlık.
    • Madun; yasal varlığı devlet sistemleri içerisinde kabul gören fakat yurttaşlık hakkı oy verme ile çerçevelenmiş, yine Spivak’ın deyimi ile “yurttaşlık yapılarına hiçbir erişimi” olmayan kimse. Sözcüklerinin bağlayıcılığı olmadığı için bazen bedenini bir direniş haline getirmek ve adaleti böyle talep etmek zorunda kalan kimse. Bir diğer deyişle “yurttaşlık yapılarına sahipsizlik hali”.
    • İpek’in mektubunda dile getirdiği şey tam da Spivak’ın bahsettiği madun’luk halinin madunu inşa eden özne tarafından tarifini dile getiriyor; “bana dedi ki kimse sana inanmaz, sahipsizsin.” Musa Orhan’ın burada dile getirdiği “sahipsizlik” hali şiddetin kaynağı ile doğrudan alakalı. Musa Orhan, İpek Er’in bir Kürt kadın olarak “sahipsizlik” halinin kadın olması ile alakalı olduğu kadar Kürt olması ile alakalı olduğunu bilecek seviyede bir ordu mensubu ve bu “militarist yapının kadın bilgisine” sahip, en kötü ihtimalle öğretilmiş ırkçı algısına sahip bir uzman çavuş. Ve bunu nasıl kullanacağını çok iyi bilen bir erkek. Kuşkusuz bu sadece bir kadın cinayeti değil. Değil çünkü kimlik çatışmasının yaşandığı bütün coğrafyalarda, Bosna’da, Nepal’de, Hindistan’da, Suriye’de, Irak’ta kadınlara yönelik yapılan saldırılar bunun kadın olmakla beraber başka başka taşıdığımız kimlikler ile de doğrudan bağlantılı olduğunu gösterdi bizlere.
    • Yukarıda “özetini” geçmeye çalıştığım iki ayrı hikayenin, sömürge iki ülkede yaşayan kadınların madunluğu üzerine bir ilişkisellik hali kurmanın yurttaşlık hakkı ile doğrudan alakalı olduğu bir çerçeveye dair ufak bir kesit sunmaktı. Hatta öyle ki Spivak madunun “sadece oy kullanma yetkisinin olduğunu” belirtir. Fakat son yıllarda bir devlet rejimi haline gelen kayyumları düşündüğümüzde Kürtlerin bu “hakkı” dahi tartışmaya oldukça açık.
    • 40 yılı aşkın bir süredir devam eden çatışmalarda Kürt kadınların bedeni her zaman devlet için bir teşhir nesnesi haline getirilmesi gereken ve ilhak edilmesi gereken bir yerdi. Ekin Wan hala zihinlerimizde… Bunun ulus-devlet ideolojisi ile yakından alakası olduğunu çok iyi biliyoruz. Keza militarist bir kurgunun üzerine kurulmuş olan ulus-devlet algısı ulusu bir kadın bedeni olarak tahayyül etmekte ve “anavatanı” korumak için cesur ve vatana son derece bağlı erkekler yetiştirmek zorunda. Bu cinsiyetçiliği temeline alan güvenlik algısı olmadan ulusun kendisi de anlamsızlaşmaktadır. Her ulusun nasıl ki bir anavatanı varsa düşman olan için bu anavatanı ilhak etmenin yolu da kadınları fethetmekten geçmektedir. Kadınları “fethetmenin” ulusu fethetmek anlamına geldiği düşünülerek savaş meydanlarından biri kadın bedenleri olmuştur. Rubina Saigol’un[1] deyimi ile “Tıpkı ulusun anlatısının kadın bedenleri üzerinden kurulması gibi, düşman da zaferini kadın bedeni üzerine yazar”.  https://gazetekarinca.com/2020/08/sessizlik-beden-olum-adalet-ve-bir-madun-hikayesi-ipek-er/
  • Başaran: En büyük özsavunma gücümüz örgütlülüğümüzdür
    • Halkların Demokratik Partisi (HDP) Kadın Meclisi Sözcüsü Ayşe Acar Başaran, kadına dönük artan şiddet, İstanbul Sözleşmesi’nin hedefe konulması ve HDP Kadın Meclisi’nin yeni dönem yol haritasına dair değerlendirmelerde bulundu. Başaran, her alanda kadına yönelik ciddi saldırıların arttığı bir dönemde “Kadın mücadelesi her yerde” kampanyasını yürüttüklerini söyleyerek, “Tam da bu ihtiyaçlardan kaynaklı evin, bazı yasa değişiklikleriyle kadının aleyhine döndürülmek istenen düzenlemelerin karşısında Meclis’in, fabrikanın ve sokağın da bir mücadele alanı olduğunu ve terk edilmemesi gereken bir mücadele alanı olduğunu ifade ederek kampanya başlattık. Bir aylık bir kampanya önümüze koymuştuk” dedi.
    • “Kadınların ne kadar yaratıcı olduğunu da gördük. Mor zincir eylemleriyle hem bir taraftan sağlığını hem bir taraftan hakkını ve yaşamını koruma duygusu ve yaratıcılığıyla hareket etti kadınlar. Beş bölgemizde yürüyüşler yaptık. Hem farkındalık yaratma, o yalnızlık hissini kırma hem de tepki örgütleme etkinliklerimiz oldu.  Özetle şöyle bir etkisinin olduğunu düşünüyorum; kadınlar pandemide zaten çok eve çekilmişlerdi ama sokağın ne kadar önemli olduğunu bir kez daha hep beraber tecrübe ettik. Bir kelebek etkisi yarattı daha başka kampanyaların başlamasına da vesile oldu.” http://mezopotamyaajansi22.com/tum-haberler/content/view/107287

SİYASAL SAĞLIK – EKOLOJİK SAĞLIK

  • İklim krizi: Grönland’da 2019 yılında rekor düzeyde buzul eridi
    • Bilim insanları Grönland’daki buzul erimesinin 2019’da rekor seviyeye ulaştığını açıkladı. Aşırı erimenin nedenlerinden biri olarak ise iklim krizi gösteriliyor.
    • Grönland’da giderek daha çok olağandışı erimelerin yaşandığı bir alana girmiş görünüyoruz. 2019 veya 2012’de yaşananların tekrarlanması bekleniyor. Bu kadar güçlü erimelerin yaşanmasıyla, geri tepki mekanizmaları açısından buzun nasıl davranacağını henüz net olarak bilmiyoruz. Belki de bizim farkında olmadığımız bir geri tepkisi vardır veya belki de şimdi modellemelerde mükemmel bir şekilde göremediğimiz bir tepki vardır. Bu bazı sürprizler de getirebilir.
    • 2100’e kadar yalnızca Grönland’dan bile kaynaklı, küresel deniz seviyesinin 10 cm daha yükselmesine hazırlıklı olmalıyız. Aynı zamanda iklim ısınmasıyla ilgili yeni bir en kötü senaryo yaratmamız gerekiyor çünkü Grönland mevcut senaryoyu zaten yaşıyor. Grönland’daki buzul kayıpları mevcut şekilde devam ederse, bu yüzyılın sonuna kadar her yıl 25 milyon kişinin yaşam alanları daha sulara kapılabilir.
    • Grönland’dan kaynaklı olarak deniz seviyesinde beklediğimiz yükselme oranları ve Grönland’dan ani deniz seviyesi yükselmesi riski küresel ısınma sınırılarının altında kalırsak büyük oranda azalacak. Almamız gereken mesaj, karbondioksit salınımını azaltabilirsek, küresel ısınmayı azaltabilir veya sınırlayabilirsek, yakın zamanda Grönland’dan riski artıracak katkıların da azaldığını görürüz. https://gazetekarinca.com/2020/08/iklim-krizi-gronlandda-2019-yilinda-rekor-duzeyde-buzul-eridi/
  • Müjdeli haberlerle…Beyza ÜSTÜN
    • Siyasi iktidar algı yönetimlerini arkası yarın gizemine sarmalayarak içi boş, aslı astarı olmayan açıklamalarla, kendisine hizmette kusur etmeyen taraftarı medya aracılığı ile pompalayarak günü geçiştiriyor. Bizler ise yaşamın yakıcılığını her geçen gün daha derinden yaşamaya devam ediyoruz. Hasankeyf’den, Nemrut’a, Olimpos’tan İda Dağlarına, Galata Kulesinden Kemer Ulupınar Köyü’ndeki asırlık çınarlara, Ayasofya’dan Milas Beçin ve Çamovali köyü Denizcik Gölü çevresindeki kızılçam ağaçlara kadar birçok yerde katliam tam hız sürüyor. Hiltiler, dinamitler ile inşaat şirketlerinin, orman ve su idarelerinin elbirliği ile yaşamı, asırlık birikimleri, halkların belleğini, halkların geçimliklerini, emeğini de yok edilişlerine, bayrak edindikleri inançları bu uğurda hiçe saydıklarına tanıklık ediyoruz. Yaşamının başında kadınların el konulup tecavüz edilmesinin siyasi iktidar tarafından meşrulaştırıldığı, cinayetlerin savaş yöntemlerine karıştığı dönemde gençlere, muhaliflere, özgürlüklere saldırıları; işsizliğin, enflasyonun üstünü hiçbir müjde örtemiyor.
    • Muhtemelen bugün, günlerdir uluslararası ilişkileri gererek girdikleri Ege, Akdeniz sularında aradıklarını iddia ettikleri doğalgazı bulduklarını “müjde”lemişlerdir. Ya da başka bir bölgeyi de içine alan yeni bir gaz arama çalışmasını açıklamışlardır. Böylece maske takmayanlara verilen cezalarla, bankadan parasını çekene uyguladıkları paradan komisyon almalarla, toprakları doğadan, üzerinde yaşayanlardan kopararak, el koyarak aktardıkları kaynaklara bir yenisini eklemiş olmalılar. Ege sularında çaldıkları savaş tamtamlarının, halklara pompaladıkları milli, vatan söylemlerinin boş olmadığını açıklamaya çalışacaklar. Kara bitti sıra denizlerde, yeraltı yerüstü demeyip her köşede para dönüşecek kaynak bulmaya çalışıyorlar. Türkiye’de siyaset, ekonomi çöktü. Özgür olabilmek, yaşayabilmek giderek imkansız hale dönüşmüş durumda. Bu topraklarda yürütülen siyaset hepimizi dağlarken, ekonomik kriz halkları her gün daha yakıcı kavururken onların dertleri bir gün daha iktidarda ve sömürünün başında kalabilmek.

GÖRÜŞLER

  • Milyonların hastalanmasına, yüzbinlerin hayatlarını kaybetmesine alıştık. Rakamlar gündelik yaşamın bir parçası hale geldi, onsuz da olamıyoruz. Her biri farklı yaşamları olan milyonlarca kişi pandemiden doğrudan etkileniyor, ciddi bir kısmı ise canından oluyor. Hastalık çok yakınlarımıza geldi. Buna karşılık hepimiz hastalığa karşı bireysel önlemlerimizle mücadele etmeye çalışıyoruz. Kolektif bir mücadelenin zorunlu olduğu bilincine sahip olsak da buna yönelik attığımız adımlar oldukça cılız…. Pandemi mücadelesinin yeni bir yaşam çağrısını dayatmasından olsa gerek! Bu gerçeklik bilince taşınsa da eyleme taşınmaya yetmiyor.

EKLER

  • Kürkçü: AKP 2004’ten beri doğalgaz keşfediyor “Karbon ayak izleri bırakarak yürüyen bir hükümet, dünyanın geleceği için çalışıyor olamaz” diyerek yenilebilir enerji kaynaklarının öneminin altını çizen Kürkçü, “Bizim beklediğimiz müjde ya da muhalefet olarak vermemiz gereken müjde Türkiye’nin Güneş enerjisi kaynakları başta olmak üzere yenilenebilir enerji kaynaklarına dönük bir enerji sağlama stratejisine kavuştuğu olabilir. Biz burada bunların hiçbirisini görmüyoruz. 2023’e kalmış 3 yıl 3 yıl içinde böyle bir sonucun elde edilmesi ihtimali neredeyse sıfır. Buna inandırıcı bir açıklama gözüyle de bakamayız.” sözlerini dile getirdi. https://siyasihaber4.org/kurkcu-akp-2004ten-beri-dogalgaz-kesfediyor/92164
  • Uğur Gürses: Ağır çekimde tren kazasına tanık oluyoruz
    • Ekonomi tepetaklak giderken, günlerdir “kurtuluş müjdesi” olarak PR’ı yapılan “müjde” nihayet açıklandı. Karadeniz’de yürütülen doğalgaz arama faaliyetleri neticesinde 320 milyar metreküp rezervin bulunduğu ve bu kaynağın da 2023 yılında çıkarılacağı iddia edildi. “Müjdenin” açıklandığı seremonide Erdoğan’dan sonra söz alan Ekonomi Bakanı Berat Albayrak, Türkiye için cari açığın değil, cari fazlanın konuşulacağı bir dönemin başlayacağını söylese de, ekonomist Uğur Gürses’e göre kazın ayağı öyle değil. Gürses’e göre söz konusu gaz çıkarılsa bile, kısa vadede bir fayda sağlamayacak. https://www.gazeteduvar.com.tr/yazarlar/2020/08/22/ugur-gurses-agir-cekimde-tren-kazasina-tanik-oluyoruz/
  • Covid-19 Pandemisi Bütün Ağırlığı İle Devam Ediyor! Hekimler Ve Sağlık Çalışanlarının Enerjisi Ve Sabrı Tükeniyor…
    • Hekimlerin ve sağlık çalışanlarının görevi hastaları tedavi etmek toplumu ise hastalıklardan korumaktır. Toplumu ve sağlık sistemini esastan etkileyen COVID-19 gibi yoğun ve riskli dönemlerde hastalıkla mücadele etmek, bedeli ne olursa olsun bizlerin kamusal, mesleki ve hepsinden önemlisi etik sorumluluğumuzdur. Hekimlik mesleğine adım attığımız ilk andan itibaren bırakmadığımız mesleki ve toplumsal sorumluluk bilinci, üzerimizden çıkarmadığımız beyaz önlüğümüz gibi varlık sebebimizi oluşturur. Ancak olağan sağlık hizmetleri dönemindeki performans baskısı, gerekli olmayan sağlık hizmeti tüketimi ve hekim emeği üzerinden yaratılmaya çalışılan “hasta-müşteri memnuniyeti”, SABİM -CİMER şikâyet hatları ve yönetici baskılarının üzerine şimdi de çığ gibi büyüyen vaka sayıları ile pandeminin “virüs yükü”  bindirilmiştir.
    • Türk Tabipleri Birliği olarak COVID-19 pandemisinin zayıflatılamadığı ve yaygınlaşma eğiliminin arttığı bu dönemde öncelikli ve ısrarlı talebimiz; hekimlerin ve sağlık çalışanlarının içinde bulunduğu boğucu ortamın görülmesi ve artık nefes alamayacak hale gelip tükendiklerinin farkına varılmasıdır.
    • COVID-19 pandemisi ile mücadele her şeyin normal, olağan kabul edildiği ve Sağlık Bakanlığı başta olmak üzere ülkeyi yönetenlerin hekimleri ve sağlık çalışanlarını görmezden geldiği bir anlayışla sürdürülemez. Hekimler için alkışların yerini uzun süredir hüzün almıştır. Hemen her gün onlarca meslektaşımızın hastalık haberini alıyoruz, birileri televizyonlardan, twetter mesajlarından başarı hikayeleri anlatırken bizler ölüyoruz!
    • Koşulların pandemiye uygun olarak iyileştirilmediği; eşitlik, adalet anlayışından uzak görevlendirmelerle mağduriyetlerin yaratıldığı; hekimlerin yakın geleceğe dair kaygılarının arttığı bu günlerde, sesini duyuramayan, umudunu yitiren hekimlerin emeklilik ya da istifa sayısındaki artış ciddiye alınmalı ve önemsenmelidir. Kötü yönetim ve her şeyi ben bilirim anlayışının ürünü olan bu tabloların sorumluluğu Sağlık Bakanlığı’ndadır. Aylardır özveriyle çalışan hekimleri emeklilik ya da istifa noktasına getiren, yöneticilerin beceriksiz ve empatiden yoksun, çözüm üretmeyen dayatmaları ve vurdumduymazlıklarıdır.
    • Türk Tabipleri Birliği ve Tabip Odaları olarak, meslektaşlarımızı görevlerinden uzaklaşmamaya, Sağlık Bakanlığı’nı ve ülkeyi yönetenleri ise yasaklama, kısıtlama ya da cezalandırmayı aklına bile getirmeden hekimlerdeki bu sıkışmışlığın ve tükenmişliğin farkına varmaya davet ediyoruz.
    • Pandemiye karşı en ön saflarında mücadeleyi yürüten bizler, güven veren, geleceğe dair kaygıları azaltan, her hekimi ve sağlık çalışanını değerli gören, çalışma ortamının, çalışma koşullarının iyileştirilmesini, kişisel koruyucu donanımların eksiksiz ve zamanında temin edilmesini, maddi ve manevi desteği sözlerde, vaatlerde değil fiilen, hemen ve sürekliliği sağlayarak gösteren bir sağlık yönetimi istiyoruz.
    • Öncelikle bilinmelidir ki, her dönemde ama özellikle COVID-19 pandemisi döneminde sağlık hizmeti için sunulan emeğin maddi karşılığı yoktur. Evde çocuğunu bırakarak ya da hastalığı anne babasına bulaştırma endişesini her gün taşıyarak günlerce COVID-19 polikliniklerinde hasta bakmanın maddi bedeli ölçülemez!
    • COVID-19 pandemisi sürecinin toplumsal ayağını yönetemeyen, toplumda günlük hayata yansıyan bir pandemi bilinci oluşturamayan, “başarı öyküsü” yaratma çabasından kaynaklı gerçekler yerine sanal rakam ve beklentiler ile pandemide kontrolü kaybettiği anlaşılan yöneticilerin, hastanelerin salgınla kuşatıldığı bu günlerde, hekimlerin ve sağlık çalışanlarının sesine, haykırışına kulak vermelerini istiyoruz. Hekimler ve sağlık çalışanlarında manevi olarak yaşanmakta olan çöküş ve tükenmişliğin, düşük temel maaşlar, komik rakamlardaki performans ödemeleri ile iç içe geçerek pandemi sürecinde yaratabileceği moralsizlik ve zaaflar konusunda yetkilileri uyarıyoruz.
    • Bütün çalışanların ekonomik kriz ve pandemi dikkate alınarak maaşlarında artış yapılması talebiyle beraber, ama öncelikle hekimlerin ve sağlık çalışanlarının performans dahil hiçbir ön koşul ve sınırlamaya tabi kılınmadan, emekliliğe yansıyan, örgütümüzün talepleri doğrultusunda temel maaş alabilmelerinin sağlanmasını; bu gerçekleşinceye kadar mevcut döner sermaye ödemelerinin salgın bitinceye kadar tavandan ödenmesini, Aile Sağlığı Merkezi ve İlçe Sağlık Müdürlüklerinde çalışan hekimlere de yansıtılmasını istiyoruz.
    • Biz hekimler ve sağlık çalışanları bugüne kadar olduğu gibi bugünden sonra da işimizi severek ve onurla yapmaya devam edeceğiz. Ülkemizin yaşadığı onlarca olağandışı durumda mesleğimizin doğasında yer alan fedakarlığı ve özveriyi yerine getirmeyi başarmış bir mesleğin mensuplarıyız. Bu doğrultuda öneri ve taleplerimizin dikkate alınmasını umuyor, hekimlerde ve sağlık çalışanlarında biriken ve patlama noktasına gelen kaygı ve tepkileri ülkeyi yönetenlerin dikkatine sunuyoruz.
    • Türk Tabipleri Birliği olarak pandeminin ilk günlerinde yaptığımız uyarıyı bir kez daha tekrarlıyoruz: Hekimleri ve sağlık çalışanlarını korumayı başaramaz, maddi ve manevi desteği sağlayamazsanız, toplumu hiç koruyamazsınız.https://www.ttb.org.tr/haber_goster.php?Guid=682de216-e3ab-11ea-90e8-43c0f9a13838


İLİŞKİLİ İÇERİK

KORONA GÜNLÜK 22-28 KASIM 2021

Sağlığın piyasalaştırıldığı, emeğin değersizleştirildiği ve yabancılaştırıldığı, kışkırtılmış sağlık hizmetinin olduğu, kapitalist erkek egemen sağlık sisteminin ...