Home / KORONA GÜNLÜKLERİ / KORONA 7 GÜNLÜK (2-8 KASIM 2020-PAZAR)

KORONA 7 GÜNLÜK (2-8 KASIM 2020-PAZAR)

Küresel olarak her kıtada tekrar yükselişe geçen ve bazı ülkelerde rekor kıran pandemi ile paralel olarak sistemin sıkıştıkça otoriterleşen pratiğine tanık oluyoruz. Küresel kapitalist politikaların belirleyici bir noktasında duran ABD seçimlerinin yapıldığı bu dönemde; politikadan ve katılımcı karar verme süreçlerinden arındırılmış, toplumdan soyutlandırarak yalnızlaştırılan; doğaya, emeğine ve bedenine yabancılaştırılan insanın,ulus devlet pratiklerinin  çelişkilerle dolu gerçekliğiyle karşı karşıya olduğu bir dönemdeyiz.

Kendi devamlılığını sağlamak için her gün sokağa, fabrikalara, hastanelere AVM’lere ve birçok iş merkezlerine döktüğü toplumla, doğa ile tahakküm ilişkilerinin bir sonucu olarak açığa çıkan COVID 19’un yayılmasına göz yumarak  kendisine bile zarar verdiği bir çelişki yumağı halinde varlığını sürdüren kapitalizmin kentlerinin tartışılması gereken bir süreçteyiz.

Pandemi ile tezahür eden sağlıksızlık toplumun değil olumsuz sonuçları topluma fatura edilen sistemin bir hastalığıdır. Kapitalizmin sömürü merkezleri olan modern kentleri teslim almış olması bunun bir göstergesidir.

Sermayenin küresel ölçekte bütünleştiği kent aglomerasinda işsizliğin, yoksulluğun, eşitsizliğin,ayrımcı politikaların, güvencesizliğin ve mekanın metalaştırılmasının dünyası yaratılmıştır. Dünya üzerinde 1 milyardan fazla enformel işgücü,  belirli kent merkezlerinde yoksulluk içinde ve sınıfsal olarak ayrışan kent mekanlarında yaşamaktadır.

 Her krizde bariz bir şekilde birbiriyle bağlantılı olduğu açığa çıkan çoklu çarpıklığın, geçtiğimiz hafta yaşanan İzmir depreminde yine sağlık, emek, ekonomik, siyasal ve toplumsal krizlerle açığa çıkardığı sınıfsal çelişkilerini yaşadık.

 Sınıfsal eşitsizliğin mekanı olan modern kentler, pandemi ve depremin olumsuz sonuçlarının ortak zemini ve büyük oranda nedenidir.

Yaklaşmakta olan kış koşulları ile beraber bir çok eksikliğin yaşandığı deprem sonrasında pandemi doneminin bütün yükü uzerine bırakılmış toplum ve özellikle sağlık çalışanlarının tükenme noktasına geldiği intihara varan sonuçlarını gördük. Pandemiye rağmen gün içinde çalıştırılmaya mecbur kılınan işçilerin bulunduğu fabrikalar, kamu kurumları vb gerçekliği dururken; saat 22.00 a kadar yayılmayan COVID 19’un 22.00 dan sonra bazı iş grupları,tiyatro, sinema salonları ve müzik yapılan yerlerde tehlikeli olduğu bu yüzden kapatıldığı,  çelişkisi ile beraber COVID var evde kal,deprem var evden çık, telkinleri ile buluşan kent gerçekliği ve yönetim anlayışlarına benzer dikey yapılaşmanın sonuçları.. Depremle açığa çıkan krizi bile fırsata çevirme eğilimi ile hareket eden ve sömürü ilişkilerini derinleştirmeye çalışan bir yaklaşımla kentsel dönüşüm adı altında yürütülen uygulamalara bakıldığında kentsel mekanın değişim değerinin o alanda yaşayanların aleyhine artırılması amacını içerdiği görülecektir. Dayanışma ilişkileri olan toplumu ilişkilerinden arındırarak birbirine yabancılaştıran, bireyselleştirip sömürüye en uygun hale getirmenin politikası güdülmektedir.

SİYASAL SAĞLIK – EKOLOJİK SAĞLIK

  • Metin Yeğin: İnsanlık, büyük salgın kapitalizmin ve endüstriyel toplumun ellerinden kurtulmadığı sürece ölümlerden ölüm beğenin. Dünyanın iki yakasında iki ‘Korona’ ölümleri tartışması yürüyor. Biri dünyanın en kalabalık ülkelerinden biri olan Hindistan’da. BBC haberine göre, vaka sayısı, çok fazla olmasına rağmen Korona nedeniyle ölüm oranı dünyanın en düşük seviyesinde, yüzde 2 oranında seyrediyor. Bunun nedeni tabii ki Hindistan halkının, iyi hastanelere sahip olması, herkesin düzgün, hızlı ve parasız sağlık hizmetine ulaşabiliyor olması değil. Tam aksine, çok kötü koşullarda yaşayan Hint halkının, mesela el yıkacak suyu bile bulamayanların, bu kötü koşullar nedeniyle bağışıklığının güçlü olmasının, ölüm oranını bu kadar düşük tutması olduğu düşünülüyor. Öte yandan diğeri ise, yine bir BBC haberine göre, Hollanda’da hastanelerdeki Korona hastalarının çoğunun, göçmenlerin ve mültecilerin, özellikle az gelişmiş ülkelerden gelenler olduğu. İnsan iki haberi alt alta okuyunca, paradoksal bir girdaba sürükleniyor değil mi?Hatırlatmalıyım ki ölüm dediğimiz şey, sadece Korona’dan ibaret değil. Bu yüzden dünyada 3 000.000.000 insanın, -vurgulamak için bol sıfırlı yazdığım- yazıyla üç milyar insanın elini yıkayacak suyu bulamadığı bir dünyada, övüne övüne kabına sığdıramadıkları kapitalist tıbbın müthiş önerisi ‘elini yıka’ için bile su bulamadığı bir sayı bu, 3 milyar. http://ozgurdenizli.com/olumlerden-olum-begen-metin-yegin/
  • Profesör. Dr. Zuhal Okuyan İzmirli bir Halk Sağlığı uzmanı:‘Afet yönetimi mahalleden başlar’. Afet yönetiminde zararı minimuma indirmek için temel ilke nedir ve neden?Afet yönetiminde en önemli ilke hazırlık. Sadece malzeme ve kurtarma ekiplerinin hazırlığı değil. Çok sayıda özverili, işini doğru yapan görevli ve gönüllüler ile bitmiyor konu. Olağan dışı durumlar bilimsel bilgiyi planlı olarak kullanmayı gerektirir. Bu planlar her yurttaşı kapsamalı. Depremi ele alırsak, hazır olmak sadece deprem çantası hazırlamak ve yaşam üçgeni gibi konuları bilmek demek değil. Çarpık kentleşme ve kötü yönetim, inşaata bağlı ekonomi gibi konulara da girmiyorum. Temelde bunlar var tabii ki. Başka bir konuyu vurgulamak istiyorum, bence temel ilke örgütlü toplum olmaktır. Afet yönetimi mahallelerden başlar. Şimdi herkes klavyenin başında görüşünü yazıyor, televizyonlarda demeçler veriliyor. Ama bir süre sonra yine unutulacak deprem, diğer depremlerde olduğu gibi.Biraz da hastanelerden söz etmek istiyorum. Büyük hastaneler dönemi bitti.Dünyada büyük dev hastaneler dönemi bitti. Büyük hastaneler çalışanı, hastası, ziyaretçisi ile gün içinde bir küçük ilçe kadar insanı barındırıyor, yönetimi zor ve riskli. Yangın, deprem ve sel gibi durumlarda devre dışı kaldığında bir bölge sağlık açısından mağdur oluyor. Çok katlı hastane yapımını da önermiyoruz. Örneğin depremlerde merdivenler riskli diyoruz, elektrik kesilebilir asansöre binmeyin diyoruz. Çalışanlar ve yatan hastalar az bir hasarda bile nasıl tahliye edilecek? Gösterişli binalar yerine sağlam ve işlevsel binalar gerekiyor. İç mimarisi de çok önemli. Asma tavanlar, hastanenin fonksiyonlarıyla ilgisi olmayan iç detaylar bina yıkılmasa bile risk oluşturuyor. https://sol.org.tr/haber/soylesi-afet-yonetimi-mahalleden-baslar-18641
  • İstanbul Planlama Ajansı (İPA), İzmir’de yaşanan 6.6 büyüklüğündeki depremin ardından resmi internet sitesinde ve sosyal medya hesaplarında depremle ilgili olarak yapılan çalışmanın sonuçlarını yayınladı.Buna göre hazırlıksız yakalanıldığı takdirde 7.5 büyüklüğündeki bir depremde​ İstanbul​’da 48 bin bina yıkılacak veya ağır hasar görecek. 194 bin bina orta ve üstü hasar alacak. Yolların yüzde 30’u kapanacak. 120 milyar TL ekonomik kayıp yaşanacak.”Bugüne kadar hazırlanan onlarca bilimsel rapor ve araştırmada dile getirildiği gibi depreme hazırlıkta hasar görebilecek bu dayanıksız yapıların ve altyapının güçlendirilmesi veya yenilenmesi önceliğimiz olmalıydı. Ne var ki, kentsel dönüşüm ve 6306 sayılı afet yasası deprem riski yüksek bölgeleri güçlendirmek değil arsa değeri yüksek bölgeleri yapılaşmaya açmak ve daha çok kent rantı elde etmek için kullanıldı.İstanbul’daki yoğun yapılaşmanın bir sonucu olarak bugün aslında ilk büyük depremde yıkılacağı düşünülen 48 bin riskli binada oturan herkesi yerleştirmeye yetecek kadar boş veya oturulmayan ikincil konut bulunuyor. Yeni yapılaşma yerine mevcut konutlar depreme karşı değerlendirilebilir. Ancak siyasi ve ekonomik tercihler ile mevzuat buna engel oluyor.’’ https://www.gazeteduvar.com.tr/ipa-istanbulda-75luk-bir-deprem-48-bin-binayi-yikabilir-haber-1503579
  • Cemil Aksu-Müjde: Öleceksiniz! İktidar müjde veriyor; Karadeniz’de doğal gaz rezervi bulduk! İktidar, sondaj gemisi Karadeniz’e açılır açılmaz, eliyle koymuş gibi rezerv bulduk müjdesini verdi. Herkes şaşırdı! Uzmanlar sondaj yapılmadan 320 milyar metreküp rezerv olduğu açıklamasını şüphe ile karşıladı. Ama AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Hedefimiz 2023 yılında Karadeniz gazını milletimizin kullanımına sunmaktır” diye açıkladı. Hani iklim krizi vardı, bu krizin sebebi de fosil yakıtlar ve endüstriyel tarımsal faaliyetlerdi. Hani Birleşmiş Milletler nezdinde “iklim zirveleri” yapıyorduk, fosil yakıt kullanımını azaltmak, karbon salımını durdurmak için. Hani 2020’de bütün ülkeler karbon emisyon azaltım planlarını iyileştirerek BM İklim Programı’na sunacak ve Paris İklim Anlaşması yürürlüğe girecekti! Ama olsun, biz gene de doğalgaz bulduk. Amerika’dan Rusya’dan, Çin’den epey sonra bulduk ama sonunda bulduk. İklim krizini biz çıkarmadık, kim çıkardıysa onlar düşünsün. Biz müjdemizi isteriz. Müjde: Öleceksiniz. Ama ölmeden önce doğalgazlı evlerde oturacaksınız, doğalgazlı AVM’lerde alışveriş yapacaksınız, doğalgazlı termik santrallerde üretilen elektrikle aydınlanacaksınız. Doğalgaz sayesinde birkaç tane sermaye grubumuz Furtune Top 100’e girecek. https://jinepsgazetesi.com/2020/11/mujdeoleceksiniz/?fbclid=IwAR2KSihKFm4HlaHdj7UEkW6WANX41cqWwdgYPBcLskom5F-aDgQDmdj6bi0
  • Bahadır Özgür- Psikolojik harp, madenciye nasıl rehber oluyor?Bursa’nın Kirazlıyayla köylüleri bir yıla yakın zamandır tarım arazilerine, su kaynaklarına zarar verecek olan Meyra Madencilik’in kuracağı tesise karşı direniyor. Jandarma saldırısına, gözaltılara rağmen bir sonuç da elde ettiler aslında. Şirketin faaliyeti geçici olarak durduruldu; ÇED raporu mahkemelik oldu. Önceki gün karar çıktı. Bilirkişinin tespitlerine rağmen mahkeme, bir sorun olmadığına hükümetti. Açıkçası köylüler de avukatlar da şaşırdı. Meyra’nın esas sahibi, şirketin yüzde 60’ını 2018’de satın alan Delta Star Enerji. Delta Star’ın sahibi de Özallı yılların zengini Lübnanlı Mehmet Habbab. Ortadoğu’nun petrol simsarlarından.Olayın bir yüzü böyle. Diğer yüzünde ise şirketle resmen ilgisi bulunmayan bir isim duruyor.Kirazlıyayla direnişinin ilk gününden beri sosyal medyadan köylüleri, çevrecileri, muhalefet vekillerini teröristlik ve kışkırtıcılıkla suçluyordu. Köye giderek iknaya çalıştı. Yaptığı paylaşımların bazıları şöyleydi: İşte bu isim, AKP Ar-Ge Başkan Yardımcısı Sevda Güner Kaya. Psikolojik danışmanlık ve rehberlik bölümünde okumuş. Bahçeşehir Üniversitesi’nde yüksek lisans yapmış. Biyografisinde şu bilgiler var: “Psikolojik Propaganda, Sosyal İmar, Güvenlik Psikolojisi gibi konularda uzmanlık çalışmalarını tamamlamıştır. Terör bölgesinde yaşayan halkın Türkiye Devleti’ne aidiyet duygusu, PKK’ya katılımın genel sebepleri ve devletin terör bölgesinde propaganda gücü, yöntemleri, devletin psikolojik algı yönetimi, vicdan ve ahlak imarı stratejileri gibi konularda, bizzat bölgede araştırmalar yapmış ve rapor hazırlamıştır.” Psikolojik harp taktikleriyle madencilik faaliyetini harmanlayan uzmanımız, bakın biyografisinin son cümlesinde yaptığı işi nasıl tarif ediyor: “Ülkemizin, vicdan ve ahlak imarı konusunda çalışmalar yürütüyor.” Köylüye karşı inşa edilen bu “vicdan ve ahlak”ın anlamını, Kaya’nın hararetle savunduğu Kanadalı Alamos Gold’un CEO’su tercüme etsin bize:“Türkler hafriyatta çok iyiler!”
  • Vizon katliamından vazgeçilmiş değil. Dahası vizonlara Covid-19 insanlardan bulaşmış. Dünya Sağlık Örgütü Covid-19 enfeksiyonunun vizonlara bulaşmış olduğu tespit edilen daha 5 ülkenin belirlendiğini bildirdi. Covid-19’un vizonlara bulaşmış olduğu tespit edilen daha 5 ülkenin belirlendiği, söz konusu ülkelerin İspanya, İtalya, Hollanda, ABD ve İsveç olduğu ifade edildi. Açıklamada, “Vizonlar hastalığı taşıyan insanlarla temas sonrasında enfekte oldu” ifadelerine yer verildi. Koronavirüsün hem bu türe ait hayvanların arasında, hem de vizonlardan insanlara bulaşabileceği belirtilen açıklamada, aynı zamanda virüsün türler arası hareketinin içinde bir takım genetik değişikliklere neden olduğu vurgulandı.
  • İnsan merkezli doğa anlayışı ya da doğa üzerine tahakküm vizon katliamı ile doğrudan ilişkili. Danimarka’da vizonda mutasyona uğramış Koronavirüsün tespit edilmesinin ardından haziran ayından beri vizon bağlantılı 214 Koronavirüs vakasının saptandığı açıklanmıştı. Ülke yönetimi, virüsün yeni mutasyonunun daha az antikor üretimine neden olduğundan aşı geliştirme çalışmalarını riske atabileceğini, bu nedenle ülkede bulunduğu tahmin edilen 15 ila 17 milyon vizonun itlaf edileceğini duyurmuştu.

MEVCUT DURUM – SALGININ KONTROLÜ – SAĞLIK ÇALIŞANLARININ SAĞLIĞI

  • Arjantinli sosyalist yönetmen Fernando Solanas, Covid-19 nedeniyle tedavi gördüğü Paris’te 84 yaşında hayatını kaybetti. “Üçüncü Sinema” hareketinin kurucularından olan Solanas, “Kızgın Fırınların Saati”, “Güney”, “Yolculuk” gibi filmlere imza atmıştı.
  • Toplam vaka sayısı 50 milyonu geçti. Bu sabah itibarıyla Covid-19 tanısı alan kişi sayısı 50 milyon 247 bin 297 kişiye yükseldi. Vakaların %28.5’i Asya, %24.1’i Kuzey Amerika, %23.7’si Avrupa, %19.8’i Güney Amerla ve %3.7’si Afrika kıtasına ait.
  • Pandemi’de Ocak ayından bu güne kaybedilen kişi sayısı da 1 milyon 255 bin 628 kişiye yükseldi. Can kaybının kıtalara göre dağılımı kıtalara göre farklılık gösteriyor. Can kayıplarında Amerika kıtası öne çıkıyor Kuzey Amerika 363 bin 477 ölüm ile en fazla ölüm yaşanan kıta oldu (can kayıplarının %28’9’u)… Kuzey Amerika’yı 301 bin 845 ölümle (%24) Güney Amerika ve 290 bin 537 ölümle (%23.1) Avrupa kıtası izliyor. En fazla vakaya sahip Asya’da gerçekleşen ölüm sayısı 253 bin 856 (%20.2). Afrika’da 44 bin 918 kişi hayatını kaybetti.
  • Hafta sonu alışılagelen bildirim yapmama ve yetersiz tespit olmasına karşın yeni vaka sayısı oldukça yüksek: 598 bin Covid-19 pozitif vaka.
  • Yeni vaka sayısı bir çok ülkede rekor kırmaya devam ediyor. ABD ve Avrupa ülkelerinde yeni vaka sayısında dikkat çeken yükseliş söz konusu: ABD (124.2 bin), Fransa (86.9 bin), Hindistan (46.3 bin), İtalya (39.8 bin), Polanya (27.9 bin), İngiltere (25 bin), Brezilya (21.1 bin), Rusya (20.4 bin), Almanya (17.1 bin) ve Ukrayna (10.7 bin).
  • Ortadoğu ülkelerinde de pandemi tüm hızıyla devam ediyor. İran’da son 24 saatte 9 bin 450 kişiye tanı kondu, 423 kişi Covid-19 nedeniyle haytını kaybetti. Ürdün’de 3 bin 554 kişide Covid-19 pozitifliği saptanırken 45 kişi hayatını kaybetti. Irak’ta da 2 bin 880 kişiye tanı konulurken 39 kişi haytını kaybetti.
  • Türkiye’yi salgın büyümeye devam ediyor. Resmi istatistiklere göre dahi yeni hasta, ağır hasta ve can kaybı bildirimleri yükselmeye devam ediyor. Son 24 saatte yeni hasta sayısı 2,483, can kaybı 81, aktif hasta sayısı 44 bin 241 ve ağır hasta sayısı 2,730 kişiye yükseldi. Test sayısı 140 binin altına düştü.
  • Covid-19’a karşı mücadele kapsamında test sayısı tüm dünyada artırılırken Türkiye tüm diğer önlemleri almakta olduğu gibi bu konuda da farklı bir yol izliyor. Sağlık çalışanlarına bile rutin test yapılmayan ülkede şimdi de hekimlere, test sayısını azaltarak ilaç tedavisini yoğunlaştırma baskısı yapıldığı iddia edildi. Başhekimler ve il sağlık müdürlükleri aracılığıyla hekimlere, “Covid- 19 polikliniğine bulaş korkusuyla gelenlere ve Covid-19 testi yapılmasına karşın henüz test sonucu çıkmamış yurttaşlarda hemen ‘hidroksiklorokin’ tedavisine başlayın” talimatı verildiği ileri sürüldü.
  • Eskişehir’de 65 yaş ve üstündekiler için 10.00 ile 16.00 saatleri dışında sokağa çıkma kısıtlaması getirildiği duyuruldu.
  • Bursa’da Covid-19 önlemine uymadan yemekte bir araya gelen 20 kişiye 63 bin lira para cezası kesildi.
  • Covid-19 vakalarının arttığı komşu Yunanistan’da karantina uygulaması başlarken, yetkililer tedbirlerin ‘katı bir şekilde’ kontrol edileceğini aktardı. Evden çıkmak izin özel iznin şart koşulduğu ülkede, sağlık tedbirlerine uymayan kişilere 300 euro para cezası kesilecek.
  • Norveç’te son iki haftada, özellikle büyük kentlerde enfeksiyon vakalarındaki sayı hızla arttı. Bu kapsamda hükümet yeni önlemler aldı. Başbakan Erna Solberg vatandaşların evde kalması ve mümkün oranda sosyal teması azaltması gerektiğini söyledi. Hızla artan vakalara karşı başkent Oslo ve Bergen illeri için daha sıkı önlemler alınırken, hükümet ülke geneli için yeni önlemler açıkladı.
  • Yeni ABD başkanı Biden’ın sağlıkla ilgili vaatlerinden bir demet: Biden, başkan yardımcısı olduğu dönemde eski başkan Barack Obama’nın çıkardığı Obamacare’i genişletmek ve nüfusun yüzde 97’sini sigortalamak istiyor. Partisinin sol kanadından gelen herkese ücretsiz sağlık hakkına karşı çıkan Biden’ın planının 10 yılda 2,25 trilyon dolara mal olacağı düşünülüyor. Biden koronavirüsün ekonomik etkisine karşı, ailelere ve küçük iş yerlerine destek vermek için “ne gerekiyorsa” yapacağını söyledi. Öneriler arasında sosyal güvenlik ödemelerini aylık 200 dolar azaltmak, Trump dönemindeki vergi kesintilerini iptal etmek ve federal öğrenim kredisi borçlarından 10’ar bin dolar affetmek var. Biden ülke genelinde asgari ücreti saatlik 15 dolara (yaklaşık 130 TL) yükseltmek istiyor. Yeşil enerjiye 2 trilyon dolar yatırarak “yeşil endüstriyel üretimi” artırma ve işçilerin durumunu iyileştirme planı olan Biden, federal bütçeden 400 milyar doları ise ABD’de üretilmiş ürünleri satın almak için kullanmak istiyor. İklim değişikliğini varoluşsal bir tehdit olarak adlandıran Biden, karbon salımını azaltmak için dünyanın geri kalanıyla birlikte çaba harcayacağını ve Paris İklim Anlaşması’nı tekrar imzalayacağını açıkladı. Biden, tüm çocuklara ücretsiz okul öncesi eğitimi vermeyi, ücretsiz üniversitelerin sayısını artırmayı, öğrenim kredilerine af getirmeyi hedefliyor. Biden artık hapisteki insan sayısını azaltma; adalet sistemindeki ırk, toplumsal cinsiyet ve gelir temelli eşitsizlikleri giderme ve serbest kalan hükümlüleri rehabilite etme politikalarını savunuyor. Merak edilen bu vaatlerin toplum ve doğa yararına mı? yoksa sermaye yararına mı? bir işlev göreceği!

TOPLUMSAL MÜCADELE– SAĞLIK MUHALEFETİ

“İnsanlar ölmesin” demenin bile muhaliflik olarak nitelendirildiği bu ortamda yine siyasi erk, Ses ve Ttb gibi muhalif örgütlere saldırmaktan ve tehdit etmekten geri durmamış, tüm saldırganlığı ile mecliste torba yasa diye tarif edilen işçi kıyımı kararlarına imza atmıştır. Bu saldırgan tutum Dünya Tabipler Birliğinin dikkatini de çekmiş ve DTB Türkiye’nin tutumunu sert bir şekilde eleştiren bir yazı yayınlamıştır. Tüm bunların ışığında Türkiye’de siyasi erk hiçbir sağlık soruna çözüm olmadığı gibi, işçiyi ve halkı hiçe sayan politikalarında geri adım atmamıştır. Bu sorunlara dikkat çeken ve önümüzdeki on yıllara etkisini öngören muhalif seslere de olanca gücü ile saldırmaktadır.

  • Genel Kurul’da görüşülmeye başlanan “torba yasa”yı DİSK Meclis kapısında protesto etti: “İşçi sınıfına kölelik teklif edilemez!”
  • Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur baskının kabul edilemez olduğunu kaydetti: “Dünya Sağlık Örgütü, hidroksiklorokini tedavi rehberinden çıkardı ama Türkiye’de ciddi yan etkileri olduğu bilinen bu ilacı ısrarla kullanılmaya devam ediyor. Hangi ilacın verilmesi gerektiğine karar verecek olan hekimdir. Hekim özerkliğine müdahale ediliyor. Bu müdahalenin kaynağı Sağlık Bakanı. Sağlık Bakanı hakkında gerekli işlemin yapılması gerekiyor bu da üye olduğu tabip odası ve bizim üzerimize düşüyor.”
  • Sanayi kentlerinde Covid-19: İstanbul yanıyor, Bursa kıpkırmızı, Ankara tırmanışta! Türkiye’de koronavirüs tablosu artan hasta, ağır hasta ve ölümlerle her geçen gün ağırlaşıyor. Uzmanlar ise artışa rağmen alınan önlemlerin yetersizliğine dikkati çekerek pansuman tedbirlerle salgınla baş edilemeyeceğini belirtiyor. Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Serap Şimşek Yavuz ‘İstanbul’da Covid hastanelerine her gün 1000’den fazla şüpheli hasta geliyor, önemli bir kısmı pozitif çıkıyor” açıklamasında bulunurken, İstanbul Tabip Odası Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Osman Öztürk, “İstanbul yanıyor” dedi. İstanbul’da iki pandemi hastanesinin dolduğu bilgisini veren Öztürk, “Pansuman tedbirlerle ne İstanbul’un ne de Türkiye’nin salgınla baş edebilmesi mümkün değil” uyarısında bulundu. Bursa Tabip Odası Başkanı Doç. Dr. Alpaslan Türkkan ise Bakanlığın HES uygulamasından Yıldırım ve Nilüfer ilçelerinde ekim ve kasım aylarının tablosunu karşılaştırarak “Bursa’da durum dünden daha kötü” diye konuştu. Ankara Tabip Odası Başkanı Dr. Ali Karakoç da kentte üretim alanlarında yoğun bir artış yaşandığını, filyasyon ekiplerinden günlük 2 bin 500-3 bin vaka ve 10 bin temaslı bilgisi aldıklarını söyledi. (https://www.evrensel.net/haber/418220/sanayi-kentlerinde-kovid-19-istanbul-yaniyor-bursa-kipkirmizi-ankara-tirmanista)
  • İstanbul Başakşehir Çam ve Sakura Şehir Hastanesi sağlık çalışanları, taleplerin sıralandığı açıklamada, “Hastalara daha iyi hizmet vermemiz, bu savaşı kazanmamız için bize destek verin” diyerek çağrıda bulundu. Gelinen noktada Çam ve Sakura Şehir Hastanesi sağlık çalışanları olarak her türlü çağrıya rağmen yetkili sendikadan destek alınmaması üzerine mesaimizi aksatmadan ve hasta mağduriyetine sebep plmadan 5-6 Ekim 2020 tarihlerindeki ‘geçinemiyoruz, tükendik’ haykırışımıza somut hiçbir cevap verilmedi. Aksine kısıtlı hekim sayımız olmasına rağmen üzerimizdeki iş yükü artırılmakla beraber ciddi mobbing ve baskılara maruz bırakıldık” ifadeleri kullanıldı. Sağlık çalışanlarının açıklamasında şu talepler sıralandı:
  1. Randevu sistemini esnetin, güvenli çalışma ortamı sağlayın
  2. Pandemi yönetiminde bizleri de söz sahibi yapın
  3. Sağlıkta şiddete son verin
  4. Sırf bu hastanede olduğumuz için oluşan ekonomik kayıplarımızı telafi edin
  5. Performans ödemelerimiz için hastamemizin kar etmesini beklemeyin
  6. Sabit ödemelerimizi hastane bütçesinden merkezi bütçeye aktarın
  • SES İstanbul Şubelerimiz İl Sağlık Müdürlüğü önünde “Pandemiyle, depremle, genelgelerle, şiddetle ölüyoruz” açıklamasında bulundu.Sağlık emekçilerinin alkışlanmaktan daha fazlasına ihtiyacı var. Ne  mi  istiyoruz?-Atama bekleyen sağlık emekçilerinin kadrolu, güvenceli atamasının yapılmasını,-Haksız hukuksuz olarak ihraç edilen sağlık emekçilerinin işlerine dönmesini,-Güvenlik soruşturması sebebiyle işe başlatılmayan sağlık emekçilerinin işlerine başlamasını,-Pandemi yönetiminde  sağlık  alanındaki emek ve meslek örgütlerinin sürece dahil edilmesini,-Covid 19’un  meslek  hastalığı kapsamına alınmasını,-PCR testlerinin sağlık emekçilerine haftada bir yapılmasını,

    -Grip aşısının tüm sağlık emekçilerine bir an önce yapılmasını,

    -İzin ve dinlenme hakkı,emeklilik hakkı gibi kazanılmış haklarımıza hiçbir koşul altında dokunulmamasını,

    -Kamu kurumunda çalışanlara sağlık emekçileri de dahildir. Sağlık emekçilerinin tamamını kapsayan, dönüşümlü çalışma, hamilelerin, kronik hastalığı bulunanlarının idari izinli sayılmasını, çocuklu çalışanlardan talep eden ebeveynin idari izinli sayılmasını,

    -Sağlıkta şiddetin önlenmesini,

    -Bütün sağlık emekçilerinin temel ücretlerinin yoksulluk sınırının üzerinde olacak şekilde düzenlenmesini istiyoruz.”

 JİN

Ataerkil kapitalizm en zor zamanlarında yine kadınların bedeni üzerindeki eril tahakkümü arttırmaya, kadın emeğini sömürerek sermaye birikimini aksatmadan devam ettirmeye çalışıyor. Sistemin girdiği her krizde çıkış çözümünü emeği, doğayı, kadını sömürüyü arttırmakta bulduğu gerçeği Covid-19 salgınında da tekrarlanıyor. Bir süredir Polonya’da varolan kürtaj yasağını daha da genişleten hükümete karşı kadın eylemlerini izliyoruz. Kadınlar için kürtajın tamamen yasaklanması anlamına gelen yeni düzenlemede kiliseyi arkasına alan hükümet  taktiği ortaçağın Avrupasındaki cadı avlarını hatırlatıyor.Eril iktidar kadın bedenini sınırlarını belirleme hakkını kendinde görerek kadınların bedenleri ile ilgili karar almasını engellemektedir.

Covid-19 salgınıyla kadın bedeni üzerindeki tahakkümün artmasının yanı sıra kadın emeği sömürüsü de artmaktadır.Salgınla hastalanan aile bireylerine bakma rolü kolektif bir iş olarak hiç görülmemiş, zaten hali hazırda ev içi emeği sürdüren kadınların üstüne yıkılmıştır. Tıpkı bedenlerinin doğal bir görevi olan doğurganlık gibi  eviçi bakım da doğal bir sonuç olarak görülerek kadınları sistemin doğal köleleri konumuna itmiştir.

Kadınların tüm bu tahakküm ve sömürüye karşı cevabı en radikal şekilde vermektedir  ya devrim feminist olacak ya da olmayacak.

Sol Danor- Devrim feminist olacak ya da asla olmayacak

Feminizm pazarlık etmez. Kamu düzeni için iyileştirme talep etmez. Kritik taleplerimizden biri olan ‘Bir kişi daha eksilmeyeceğiz’ sloganındaki ima tam olarak katledilmeyi ya da tecavüze uğramayı durduracak olan direnişimizdir. Bir feminist ‘biraz’ daha az öldürülmeyi isteyemez, çünkü feminizmin rolü ataerkilliği yok etmektir. Feministler olarak, erilliğin beslediği tüm sosyal sistemlerin bitmesini istiyoruz. Bu radikallik-radikalizm, yalnızca bir yıl içerisinde, Şili’de neoliberalizmin en büyük dayanağı olan anayasanın alaşağı edilmesine yol açan sosyal patlamaya en büyük katkıdır.

Şili’de daha katılımcı bir anayasa isteyen seçmenlerin yüzde 78.3’ü diktatör Augusto Pinochet döneminden kalan anayasayı reddetti. Bundan 5 yıl önce imkansız görünmesine rağmen şimdilerde Şili için tarihi olan bir durum söz konusu: Yeni anayasa seçime eşit oranda katılan kadın ve erkekler tarafından yazılacak. http://yeniyasamgazetesi2.com/devrim-ya-feminist-olacak-ya-da-asla-olmayacak/

Polonya’daki kürtaj yasağı, güç kaybeden bir liderin dini istismar etmek için kullandığı sinsi bir girişim

Koronavirüs yeni ortaya çıkmış olabilir, ama otoriterlik içgüdüsü siyasetin kendisi kadar eski. COVİD-19 çağı muhafazakar popülistlerinin en sıradan hilelerinden biri, yetersizlikle suçlandıkları anda dinden medet ummak. Sonuçta Donald Trump elinde İncil’le fotoğrafçılara poz verdi, Tayyip Erdoğan Aya Sofya’yı camiye dönüştürdü ve Polonya’da da Hukuk ve Adalet Partisi (PİS) lideri ve Başbakan Jaroslav Kaczynski  kürtajı neredeyse tamamen yasaklama yolunu seçti.Geçtiğimiz günlerde Polonya Anayasa Mahkemesi, anne karnındaki ceninin ciddi biçimde zarar gördüğü ya da malforme olduğu durumlarda bile kürtajın yasa dışı olduğu konusunda karar aldı. Günlük hayatta bu karar, kürtajın artık neredeyse tamamen yasak olması anlamına geliyor. Komünist rejimin son bulmasından sonra geçen otuz yıl süresince Polonya, ‘kürtaj uzlaşması’ adı verilen bir süreç yaşadı. Kamuoyu komünist sistem sonrasında mevcut liberal kürtaj yasalarının korunmasından yanaydı. Buna rağmen, Katolik Kilisesi’nin gücüne boyun eğen politikacılar 1990’lı yılların ortalarında, halkoyuna başvurmadan kürtaj yasasının kapsamını daralttılar ve sadece fetüsün anormal geliştiği durumlarda kadınlar için gebeliği sonlandırma seçeneğini bıraktılar.Son günlerde Polonya’da yapılan protesto gösterileri 2016’dan bu yana görülen en büyük boyuta ulaştı. O tarihte, tabandan başlayan kadın hareketi, Kaczynski’yi kürtaja başvurma girişiminde bulunan her kadını suçlu kabul etme yönündeki planlarından geri adım atmaya zorlamıştı.Bu defa da aynı öfke yine mevcut ancak şimdi (hukuksuz olarak yandaş hakimleri Anayasa Mahkemesi’ne atayan) aşırı muhafazakar hükümetin Polonyalı kadınları aşağılama niyetinde olduğunu hissediyorlar. Şimdiye kadar politikayla ilgilenmeyen pek çok kadın artık kamuoyu önünde konuşuyor. Tanınmış bir sporcu olan ve iki olimpiyat madalyasına sahip Justina Kowalczyk-Tekieli şöyle diyor: “Polonyalı kadınlar kuluçka makinesi rolü oynamaya indirgeniyor. Bir kadını ölü bir cenini doğurmaya nasıl mahkum edebilirsiniz, anlayamıyorum.”https://www.catlakzemin.com/polonyadaki-kurtaj-yasagi-guc-kaybeden-bir-liderin-dini-istismar-etmek-icin-kullandigi-sinsi-bir-girisim/

Evde Bakım Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Aynur Dik, ‘Pandemide de bakım yükü yine ailelerin dolayısıyla da kadınların üzerinde kalmıştır’ dedi.

Bakım gereksinimi olan hastaların büyük bir çoğunluğu aileleri tarafından ve daha çok da kadınlar tarafında verilmektedir. Kamunun ve yerel yönetimlerin sunduğu evde sağlık ve bakım hizmetleri mesai saatleri ile sınırlı. Oysa çok sayıda yatağa bağımlı hastaların 24 saat kesintisiz ve profesyonel bakıma ihtiyaç duymaktadırlar. Pandemide de bakım yükü yine ailelerin dolayısıyla da kadınların üzerinde kalmıştır. https://artigercek.com/haberler/pandemide-evde-saglik-hizmeti-yuk-ailelerin-uzerine-kaldi

  • Muğla’da Pınar Gültekin’i öldüren Cemal Metin Avcı ile kendisi ile birlikte tutuklanan kardeşi Mertcan Avcı’nın yargılanacağı davanın ilk duruşması 9 Kasım’da yapılacak.Muğla’da 27 yaşındaki Pınar Gültekin’i öldüren Cemal Metin Avcı hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istemiyle dava açılmıştı.

YENİ YAŞAM

  • Rakka’da ilk kez 1958’de kurulan ve 2000’li yıllara gelindiğinde ülkenin kültür merkezlerinden biri haline gelen tiyatro sahnesi, IŞİD zulmü ve iç savaş nedeniyle perdelerini kapatmıştı. Şimdi yeniden toparlanmaya başlayan tiyatro sanatçıları, eski günlere dönmek için tempo tutturmuş durumda. Suriye iç savaşında en ağır yarayı alan vilayetlerin başında gelen Rakka’da yeniden inşa süreci tüm hızıyla sürüyor. Yüz yıllar öncesinde bilim, sanat ve ticaret alanında merkez sayılabilecek bir konumdayken, 2014 yılında IŞİD’in işgali ile karanlığa bürünen Rakka, 2017 yılında IŞİD karşıtı koalisyon ve Demokratik Suriye Güçleri’nin (DSG) ortak operasyonu ile özgürleştikten sonra toparlanma sürecine girdi.

AKADEMİDEN

  • JAMA Forum’dan 3 Kasım tarihli bir yayın (Plott et al., 2020) Covid-19 pandemisinin Amerikan sağlık sektörüne eklemiş olduğu büyük finansal yükü konu almış. Fakat bu yükten etkilenmeyen hatta karlılığını hayli arttıran başka bir sektör de yayına aynı zamanda konu olmuş, özel sağlık sigortası şirketleri. Salgının başından beri, gerek sağlık çalışanları ücretleri, gerek hastane bütçeleri, gerek acil sağlık hizmetleri ekonomik olarak zorlanmakta olsa da, özel sağlık sigortası şirketlerinin karlılığı ortalama 2 misline çıkmış durumda. Makale bu durumu salgın dönemdindeki yoğunluğun, elektif (zorunlu ve acil olmayan, isteğe bağlı) sağlık hizmeti alımında yarattığı azalmaya bağlıyor. Yani kışkırtılmış sağlık hizmeti talebi elde olmayan sebeplerle azaldığı anda sigorta şirketlerine ödenen paralar boşa gitmiş oluyor. Umalım ki bu durum kışkırtılmış sağlık hizmeti talebini sorgulamak adına bir fitil ateşlesin. Plott CF, Kachalia AB, Sharfstein JM. Unexpected Health Insurance Profits and the COVID-19 Crisis. JAMA. 2020;324(17):1713–1714. https://doi:10.1001/jama.2020.19925
  • Oxford’un Kardiyovasküler Araştırma dergisinde 26 Ekim tarihli başka bir yayın (Pozzer et al., 2020) Covid-19’a bağlı hastalık ve ölüm oranlarının hava kirliliğiyle ilişkisini konu almış. Daha önceden SARS ile de ilişkisi bulunan hava kirliliğinin Covid-19’a bağlı ölümlerle daha belirgin (küresel düzeyde ölümlere katkısı yüzde 15 civarında) ilişkisinin bulunduğu tartışılmış. Sanayileşmiş ülkelerde bu oran yüzde 20’lerin üzerine dahi çıkıyor. Sağlığın ekolojik boyutu kendini her yerde göstermeye devam ediyor. Andrea Pozzer, Francesca Dominici, Andy Haines, Christian Witt, Thomas Münzel, Jos Lelieveld, Regional and global contributions of air pollution to risk of death from COVID-19, Cardiovascular Research, , cvaa288, https://doi.org/10.1093/cvr/cvaa288

EKLER

“Yoksulluk kader değil” Sonuç alıncaya kadar kesintisiz bir eylem planıyla ortaya çıkılmalı.

Pandemi sürecinde baskıların arttığını ifade eden DİSK Genel Başkan Yardımcısı ve Genel-İş Genel Başkanı Remzi Çalışkan, “Salgın beraberinde sermayenin işçi sınıfına yönelik şiddetini de artırdı. İşsizliğin artışına, hayat pahalılığının artışı, ücretlerin aşağı çekilmesi ve dolayısıyla derinleşen yoksullaşma eşlik ediyor ve eşitsizlikler daha da keskinleşiyor. İstihdam kalkanı paketi de işçilere değil sermayeye kalkan oldu. İşçi sınıfını Kovid-19 karşısında korumasız bırakarak, işsizliğe, yoksulluğa terk etmiştir. İşçilere ücretsiz izin dayatıldı ve sefalet ödeneği layık görüldü.

Bir yandan da örgütlenmenin önünde engeller yaşandığını ifade eden Çalışkan şöyle devam etti: “İşçi sınıfının örgütlülüğü önüne türlü engeller getirip, işten çıkarmalar, hak gaspları, demokratik hakların askıya alınması gibi yöntemleri kullanıyorlar. Mecliste görüşülmekte olan torba yasa da aslında işçi sınıfının örgütlenmesine darbe yapmaktır. Sendikaların görüş ve önerilerine başvurmaksızın hazırlanan bu tasarıda, 25 yaş altı ve 50 yaş üstü işçiler için ise koşulsuz olarak, belirli süreli sözleşme yapılabilecek. Bu teklif yasallaşırsa; işçilerin emekli olması zorlaşacak, kıdem ve ihbar tazminatı alamayacak. Bu teklif çalışanların işsizlik, malullük, yaşlılık, ölüm, iş kazası, meslek hastalığı ve analık gibi hayati öneme sahip haklardan yararlanmasını ortadan kaldıracaktır” dedi. https://www.evrensel.net/haber/418184/sonuc-alincayakadarkesintisizbireylemplaniylaortayacikilmalia=804&fbclid=IwAR0tQP5ilTCxQMLsI9m2U1Q29DMBjKbuw446XauWbPlc6R9iaZm1z7aH5bY

 

UĞUR ŞAHİN-Beton blokunuz batsın toplanma alanı istiyoruz

Biraz eskiye gidelim… Yıl 25 Eylül 1998. 2011 yılında Demirören Ailesi’nin satın almasıyla gömlek değiştiren, “eski” Milliyet gazetesinin o günkü bir başlığı oldukça çarpıcı: “Tayyip geldi, yapı denetimi bitti”. Haberde, dönemin İnşaat Mühendisleri Odası Başkanı Prof. Atila Ansal’ın görüşleri mevcut. Prof. Dr. Ansal’a göre, Refahlı Belediye’den önce, İstanbul’da proje bazında da olsa ‘yapı denetimi’ yapılıyordu. Prof. Dr. Ansal, ancak Tayyip Erdoğan’ın “işbaşına” gelmesinden sonra yapılan binalar için bu durumun geçerli olmadığı görüşünde. https://www.birgun.net/haber/beton-blokunuz-batsin-toplanma-alani-istiyoruz-322117



İLİŞKİLİ İÇERİK

KORONA GÜNLÜK 22-28 KASIM 2021

Sağlığın piyasalaştırıldığı, emeğin değersizleştirildiği ve yabancılaştırıldığı, kışkırtılmış sağlık hizmetinin olduğu, kapitalist erkek egemen sağlık sisteminin ...