Home / KORONA GÜNLÜKLERİ / KORONA GÜNLÜĞÜ 19MAYIS 2020

KORONA GÜNLÜĞÜ 19MAYIS 2020

GÜNDEM

  • Pontos Rumlar için 19 Mayıs 1919’un Pontos Rumlarına yönelik soykırımın “en ölümcül darbesinin” başlangıcı, bu tarihin aynı zamanda Kürtler, Aleviler ve diğer halklar için de soykırımı ifade ettiğini vurguladı.
  • 12 Eylül sonrası Diyarbakır Cezaevi Binbaşı Esat Oktay Yıldıran’ın akıl almaz uygulamalarına tanıklık etti. İşte bu zifiri karanlıkta dört genç, dört insan bedenini, dört kibrit çöpüyle zulmü tutuşturdu.  Ferhat Kurtay, Necmi Öner, Eşref Anyık ve Mahmut Zengin, 16 Mayıs’ı 17 Mayıs’a bağlayan 1982 gecesinde zulme karşı bedenlerini ateş çemberi yaptılar.
  • Brezilya’nın en kalabalık şehirlerinden São Paulo’da korona virüsü salgını nedeniyle hastanelerde doluluk oranı yüzde 90’a çıktı. Hızla artan vaka sayısıyla korona virüsü salgınından en fazla etkilenen dördüncü ülke olan Brezilya’da Devlet Başkanı Jair Bolsonaro ise ülke ekonomisini ‘mahvedeceğini’ savunarak virüsle mücadele kapsamında alınan tedbirlere karşı çıkmaya devam ediyor.Merkezi otoriter yönetimler pandemiyi yönetemediği gibi halkın sağlığını tehdit etmeye devam ediyor.
  • Küresel salgına yol açan yeni tip korona virüsü krizi nedeniyle Çin üzerindeki baskı artıyor. Avrupa Birliği’nin (AB) hazırladığı ve virüsün kökenlerine ilişkin bağımsız bir soruşturma açılması çağrısında bulunan tasarıyı imzalayan ülkelerin sayısı 119’a yükseldi.Ulus devletler ve sermaye suç(luy)u ötekinde arayarak kendilerini güçlendirme ve koruma peşinde.
  • Salgın döneminde ticari ve bireysel kredi talebi arttı. Ticari  ve bireysel kredilerde artış küçük çaplı ticarethanelerin ve toplumun pandemide ekonomik olarak  savunmasız olduğunu gösterdi.
  •  Kenelerin sıcak havanın etkisiyle bu yıl yaklaşık 1,5 ay önce görülmesi Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA) hastası sayısını arttırdı. Zoonotik hastalıkların artışı ile birlikte insan sağlığı ile hayvan sağlığını bir arada ele alan tek sağlık konsepti gündeme gelmesi ,veterinerlik hizmetleri sağlık örgütlenmesinin içine dahil edilmesi gündemimizde olmalı.
  •  Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) eski yöneticilerinden Prof. Karol Sikora, bir aşı geliştirilene kadar koronavirüsün doğal olarak yok olabileceğini savundu.WHO’nun kanser programını da yöneten Sikaro:Virüsü yavaşlatmaya devam etmeliyiz, ancak virüs kendi kendine yavaşça yok olabilir.
  • Bir süredir kanser tedavisi gören Umberto Eco dün Yaşamını kaybetti..İtalyan yazar, bilim insanı, eleştirmen ve düşünür , “Gülün Adı” ve “Foucault Sarkacı’’ adlı romanlarıyla bilinen Umberto Eco  ortaçağ estetiği ve göstergebilim uzmanıydı.

 MEVCUT DURUM SALGININ KONTROLÜ

  • Pandemi Avrupa’da sönümlenme aşamasında olsa da Latin Amerika, Güney Asya ve Ortadoğu’da tüm hızıyla devam ediyor. Yeni vaka sayısında ABD (22.6 bin), Brezilya (12.2 bin) ve Rusya (8.9 bin) dikkat çekiyor. On beş ülkede yeni vaka sayısı binin üzerinde, Türkiye 1,158 yeni vaka ile on dördüncü sırada yer alıyor. Yine salgının boyutu ve bulaştırma potansiyeli açısından kritik olan aktif vaka sayısı 2.7 milyona yükselmiş durumda. Aktif vaka sayısının 30 ülkede on binin, Türkiye 35 bine yaklaşan aktif vaka ile dokuzuncu sırada yer alıyor.
  • Son 24 saatte Türkiye’de en az yeni vakanın (1,168) saptanmış olması yeniden test sayısının dikkat çeken azalmasından kaynaklı olabilir. Bir önceki gün 42 bini geçen test sayısı dün 25 bin civarındadır.
  • Covid-19 Amazon ormanlarındaki yerli kabileleri de tehdit etmeye devam ediyor. Ekvador’daki Waorani kabilesinde de ilk korona virüsü vakası tespit edildi.
  • Yine iftar yemeğine bağlı yaygın bulaş… Muş’ta bir ailenin verdiği 20 kişilik iftar yemeğinde 13 kişiye yeni tip korona virüsü (Covid-19) bulaştığı bildirildi.
  • Covid-19 salgınından çok etkilenen 15 il için seyahat yasağı devam ediyor. İstanbul başta olmak üzere bazı iller için yasak temmuz ayına kadar devam edebilir.
  • Fransa’nın Roubaix kentinde bir çocuğa yapılan Covid-19 testinin pozitif çıkması sonucu, önlem olarak yedi okul kapatıldı.
  • Hong Kong Üniversitesi tarafından yapılan araştırmada cerrahi  maskelerinin yaygın kullanımının, yeni tip koronavirüsün bulaşma oranını ciddi yüzdelerde (%60) engellediğini tespit etti.
  • Sağlık emekçilerine periyodik test yapılması salgın kontrolünde oldukça önemli. Kütahya’nın Tavşanlı ilçesinde normalleşme süreciyle birlikte yeniden açılarak hizmet vermeye başlayan berberleri denetleyen ekipteki bir doktora yapılan Covid-19 testi pozitif çıktı. Bunun üzerine testi pozitif çıkan doktorun denetimine katıldığı 50 berber ve çalışanına test yapıldı ve 14 günlük ev karantinasına alındı.
  • İtalya’da 70 gün süren karantina bitti. Restoranlar, mağazalar, kuaförler, müzeler yeniden açıldı; halka kendi bölgeleri içinde hareket özgürlüğü veriliyor. Karantinanın başlatılması ve sonlandırılması açısından İtalyan deneyimi önemli. Avrupa’da koronavirüs salgınının görüldüğü ilk ülke olan İtalya’da kısıtlayıcı tedbirler 10 Mart’ta ülke çapında uygulanmaya başlamıştı. Temel ihtiyaçlar dışında hizmet veren bütün işletmeler kapatılmış, vatandaşların dolaşım özgürlüğü büyük ölçüde kısıtlanmıştı. İnsanların ancak iş ya da sağlık gibi zorunlu durumlarda dışarı çıkmasına ve evlerinden uzaklaşmadan spor yapmalarına izin veriliyordu. 4 Mayıs’ta bu tedbirler kısmen gevşetilmiş ve sağlık krizinde “2. aşama” olarak adlandırılan “virüsle birlikte yaşama evresine” geçilmişti. Bu tarihte üretim ve inşaaAt sektörleri işbaşı yapmış, parklar vatandaşların erişimine açılmış, restoran ve kafelere paket servisi izni verilmişti. 4 Mayıs’ta tedbirlerin hafifletilmesinin koronavirüs vaka ve ölümlerinde artışa neden olmaması, bugünden itibaren tedbirlerin daha da hafifletilmesine imkan verdi. Ülkede Mart başından bu yana kapalı olan okulların ise Eylül’den önce açılması planlanmıyor. Aralarında Serie A maçlarının da yer aldığı spor müsabakalarının başlangıç tarihi de henüz belirlenmedi.
  • Sağlık Bakanlığı Covıd-19 kapsamında maden ve şantiyelerde alınacak önlemleri yayınladı.
  • Arife gününden bayramın son gününe kadar 81 ilin tamamında sokağa çıkma kısıtlaması uygulanacak.

SAĞLIK ÇALIŞANLARININ SAĞLIĞI-SAĞLIK MUHALEFETİ

  • Pandemi dönemi sağlık çalışanlarına şiddet her zamanki ‘normal’i ile devam ediyor. İzmir’de özel hastane acil servisine başvuran hastanın yakını 16 Mayıs 2020 tarihinde acil servis hekimi, hemşire ve kayıt görevlisine fiziki ve sözlü şiddette bulunarak ölümle tehdit etti.
  • “Salgının başlarında bizi alkışladıkları zaman ‘bütün bunlara değer’ demiştik. Çünkü en ön safta savaşıyoruz. Kendimizi, ailemizi riske atıyoruz. Ama bugün ne düşünüyorum biliyor musunuz? Geçim derdi olmasa şu an mesleği bırakırım.”Cerrahpaşa’da COVID-19 yoğun bakımında çalışan bir hemşire söylüyor bunları. Salgında en büyük risk grubunu oluşturan sağlık çalışanları, böyle bir dönemde bile ek ödeme tartışmalarına konu olmaktan rahatsız. Talep etmedikleri bir para için toplumun gözünde küçük düşürüldüklerinden yakınıyorlar. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, 23 Mart’ta büyük özveriyle görev yapan sağlık çalışanlarına teşekkür etmiş ve salgında üç ay boyunca tavandan performans ödemesi yapılacağını söylemişti. Bu açıklama, kamuoyunda “bütün sağlık çalışanlarına çift maaş ödenecek” gibi anlaşıldı. 10 Nisan’da ikinci bir açıklama geldi ve herkese değil, Covid servislerinde çalışanlara, performansına göre ödeme yapılacağı bildirildi. Uygulamadaki adaletsizlik ise yeni yeni ortaya çıkmaya başladı. İstanbul’un en büyük ve yoğun hastanelerinden biri olan Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde çalışan hemşire ve doktorlar, 15 Mayıs’ta yatırılan maaşlarını görünce isyan etti. Çünkü bahsi geçen ek ödemeler ilk kez maaşlarına yansıdı. Yoğun bakım servisinden bir hemşire twitter hesabından, mart ayına ait “tavandan performans ödemesi”nin 20 TL olduğunu duyurdu. 
  • Sağlık Bakanlığı pandemi nedeniyle kamu kurum ve kuruluşlarında çalışan personelle ilgili düzenlemeyi güncelledi.Yıllık İzin, atama,ayrılış, görevden çekilme konusunda yapılan  kısıtlamalar   sonlandırılmış.Engelli personelin idari izinli sayılmasına, esnek çalışmaya  devam edilecek.İstanbul için izinler hariç uygulanacak.
  • BMJ ‘nin görüşler bölümünde :Doktorlar ölüyor. İşten kaynaklanan bu risk ne zaman kabul edilemez olur? Kişisel koruyucu ekipmanı yetersiz olan sağlık çalışanlarının  kritik hastaları tedavi etmeme haklarının olacağı bir nokta gelecek mi? Doktorluk ulvi bir görev olarak atıflanır. Hasta-doktor arasındaki ilişki toplum gözünde suda boğulan bir çocuğu kurtaran kişi ile kurtarılan kişi arasındaki ilişkiden farklıdır. Doktor için ise ulvi olan zorunlu bir görev. Peki bu görevin sınırları yok mu? Görünen o ki ‘beklenildiği’ üzere KKD yetersizliği durumunda dahi görevlerini yapıyorlar, fakat bunun görev dışı olduğu bilinmelidir. Tedavi uygulamaları icin baskı altına alınmamalı, eleştirilmemeleri, uzak durdukları için cezalandırılmamalıdır. Yeterli korunma sağlanırsa, yaşanılan bu ahlaki heroizme gerek de kalmayacaktır.
  • Normale dönüş sürecinin tartışıldığı bu günlerde tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de kademeli veya doğrudan elektif cerrahiler ve girişimsel işlemlerin yapılmasına başlanacak. Pandeminin devam ettiği dönemde yapılacak elektif cerrahiler öncesi alınması gereken tedbirlerin, yapılması gereken değerlendirmelerin/tetkiklerin detaylı olarak tartışılmasına, çıkacak konsensus doğrultusunda ülke gerçeklerine uygun bir algoritma oluşturulmasına, bu algoritmanın yeni gelişmeler doğrultusunda belli aralıklarla geliştirilmesi için ,TTB , İstanbul Tabip Odası ve UDEK tarafından düzenlenen toplantıda konu, alanın uzmanları ve uzmanlık derneklerinin temsilcileri ile birlikte ele alınarak tartışıldı.
  •  Ankara Tabip Odası, ‘Sağlık Hizmeti Sunumu Bütünselliğine Uygun Ücretlendirme Sistemi Talebimizdir!’ başlığıyla açıklama yaptı.Açıklamada; ‘‘Hekimler olarak belirtmek istiyoruz ki, özverili bir şekilde çalışan sağlık emekçileri arasındaki ücret eşitsizliğini artıran ve çalışma barışını bozan performans sisteminden vazgeçilmelidir. Salgınla mücadele enfeksiyon tehlikesi en fazla olan hastanelerin tüm bölümleri yüksek riskli kabul edilmelidir. Uzman ve asistan hekim, hemşire, paramedik, hasta bakıcı, temizlik işçisi, teknisyen, tekniker, idari personel, ebe,… kısaca tüm sağlık emekçilerine kadro ve istihdam biçimi ayrımına bakılmaksızın emekliliğe yansıyacak temel ücret verilmelidir. Sağlık çalışanlarının sağlığı; çalışma ve yaşam koşulları korunduğu ölçüde toplum sağlığı korunabilir.’’ (https://koronavirus.ato.org.tr/saglik-calisanlari/110-saglik-hizmeti-sunumu-butunselligine-uygun-ucretlendirme-sistemi-talebimizdir.html )
  • Çapa Tıp Fakültesi Çocuk Hematoloji Servisi’nde çalışan sağlık emekçisi Covid-19 tespit edildi. Kemoterapi tedavisi gören bağışıklığı düşük çocuklarla ilgilendiğini belirterek “Suçum yok. Kamera kayıtları var. O halde çalıştım” dedi.Sağlık Bakanlığı’nın sağlık çalışanlarının sağlığı konusundaki görmeme hali pandemide daha belirgin açığa çıkıyor.Sağlıkçıları koruyamayan toplumu da koruyamaz.
  • Diyarbakır Tabip Odası’nın da içinde bulunduğu meslek örgütleri, hükümetin meslek örgütlerinin yasal düzenlemelerine yapacağı müdahale ile ilgili , ‘‘Seçim Sistemlerine Müdahale Demokrasi İle Bağdaşmaz!’’ diyerek basın açıklaması yaptılar.

TOPLUMSAL MÜCADELE

  • MED TUHAD-FED, Özgürlük İçin Hukukçular Derneği, Çağdaş Hukukçular Derneği ve İHD, ‘Cezaevlerine Ses Ver’ hastagi ile sosyal medyada hapishanelerdeki mevcut durumu paylaştılar. Cezaevlerinde: Silivri 7 ve 8 Nolu L Tipi hapishanelerinde 7 kişilik koğuşlarda 39 veya 43 kişi kalıyor,43kişiye 2 banyo 2 tuvalet düşüyor.Buca Kırıklar 1 Nolu F Tipi’nde tüm hastane sevkleri durdurulmuş.Tüm hapishanelerde maske eldiven düzenli ve ücretsiz sağlanmıyor.Koğuşların kalabalık olması, temiz suya erişim sadece kantinden sağlanabiliyor, hastane sevkleri kısıtlı ya da tamamen durdurulmuş, covid-19 belirtisi olanların hastane sevkleri yapılmıyor, hapishaneler kapasitenin üzerinde insan bulunuyor.
  • Eğitim Sen İzmir 4 No’lu Şubesi, KHK ile ihraç edilen kamu emekçilerine destek amacıyla “Geri Döneceğiz” isimli bir klip hazırladı. Klibe, İlkay Akkaya, Mazlum Çimen, İlyas Salman, Suavi, Onur Akın, Levent Üzümcü ve Nihat Behram gibi çok sayıda sanatçı müziği ve dayanışma mesajlarıyla destek verdi. (https://www.youtube.com/watch?v=cxsxnMOIgUE )
  •  CHP Genel Başkanı Yardımcısı Yıldırım Kaya, Adana’da Milli Eğitim Müdürlüğü’ne bağlı okullara gönderilen otomatik dezenfektan cihazlarının bedelinin okul yönetimlerinden istenmesini Meclis gündemine taşıdı. 
  • TMMOB Çevre Mühendisleri Odası (ÇMO) İstanbul Şubesi yeni tip koronavirüse (Covid-19) karşı alınan tedbirlerin dünyadaki büyük kentlerde, özellikle İstanbul’da hava kirliliği ve iklim krizi üzerindeki olası etkilerine, korunma yöntemlerine ve alınması gereken tedbirlere ilişkin bir rapor hazırladı.Raporda, Covid-19 salgınına karşı alınan tedbirlerin trafik ve bir kısım sanayiden kaynaklı hava kirleticilerin azalmasını sağladığı ancak hava kalitesindeki iyileşmenin “geçici ve yanıltıcı” olduğu anlamına geldiği söylendi.
  • Demokrasi için Birlik Platformu, AKP iktidarının salgın gündemini fırsat bilerek muhalefete yönelik saldırıları ve güncel gelişmelere yönelik; “Sabahın bir sahibi olmalı, artık” başlıklı yazıda, “Tek çözüm, halkın tabandan katılımına dayalı bir demokratik hareket” denildi.
  • Munzur Koruma Kurulu, Dersim’in Ovacık ilçesinde yıllardır topraksız köylülerin ekip biçtiği ve mera alanı olarak kullandığı arazinin “ kiralanma” yoluyla büyük şirketlere verileceğinin duyulması üzerine bir açıklama yaptı. ‘Bölgemize dönük bu politikanın temel hedefi, geçimlerinin tamamına yakınını küçük aile çiftçiliği ile sağlayan Ovacık halkının toplumsal yapısıdır. Ovacık ülkeye örnek olan bir model ile örgütlendiği kooperatifler aracılığıyla sağlıklı ve güvenli gıda üretip bunu kentlere ulaşmasını sağlamaktadır. Bu arazi tahsisi köylerinde tarım/hayvancılık ile geçinenlere darbe vurarak, Ovacık çiftçisi toprağını terk etmek zorunda kalacak ve zaten yaşanmış olan asimilasyona maruz kalmaya devam edecektir. Bu arazilerin kullanımını ve büyük teşvikleri alan şirketler, bölgemizdeki çiftçinin örgütlenerek kurmus olduğu tarımsal üretim kooperatiflerinin doğal tarımsal üretimine karsı, endüstriyel üretimi koymaya çalışmakta ve kar hırsı ile toprağınızı, kimyasal gübre ve pestisitlerle zehirlemek istemektedirler.

‘‘Kirlenmemiş̧ topraklarımızın elimizden alınmasına izin vermeyeceğiz” denilen açıklamaya şöyle devam edildi:“Gıdayı üreten egemendir. Topraklarımızda gıda egemenliğimizin elimizden alınmasına izin vermeyeceğiz. Munzur Koruma Kurulu (DEDEF) olarak bu arazilerin şirketlerin tekeline bırakılmaması, topraksız köylüye ya da kuruluş çalışmaları sürdürülen kalkınma ve üretim kooperatiflerine tahsis edilerek, bu toprakların gerçek sahipleri olan yerel halkın kullanımına aktarılmasını talep ediyoruz. Son sözümüz de tahsisi alan sirketedir. Bin yıllardır ürettiğimiz ve bizi vareden bu topraklarda hiçbir faaliyetinize izin vermeyeceğimizi buradan ilan ediyoruz.”

YENİ YAŞAM İNŞASI

  • İzmir’de üniversite öğrencileri tarafından kurulan Karşıyaka Öğrenci Dayanışma Ağı, salgın döneminde dayanışmayı büyütmek için herkesi destek olmaya çağırdı. Dayanışma ağında bulunan öğrenciler, insanlara yardım ederken güzel tepkiler aldıklarını da belirterek, “Üniversiteliler olarak yardım yapıyor olmamıza ya inanmıyorlar ya da şaşırıyorlar. Biz kendi gücümüzle, toplumun ihtiyacı olduğu konulara yönelik cevap üretmeye çalışıyoruz. Gerçek dayanışmanın ne olduğu somutlayarak göstermek istiyoruz. Hepimiz dayanışıyoruz, neticede dayanışma yaşatır”
  • Korona virüsü salgını nedeniyle evden kayıtlarına devam eden Kardeş Türküler, bu kez de Katalonya’dan Nafas Ensemble ile birlikte Ah! Yâ Reem al-Ghuzlaan’ı seslendirdiler. ( https://www.youtube.com/watch?v=83GjonlF48w )
  • Kent Marketi’nin ilki İzmir’de Karşıyaka Belediyesi iştiraki ile hizmete açıldı. Ege Bölgesi ve İzmir’de faaliyet gösteren çeşitli kooperatiflerden temin edilen ürünler tüketiciyle buluşuyor. Kent Market ile hedeflenen üretici ve tüketiciyi aracısız şekilde buluşturmak, dezavantajlı olan bölgeleri önceleyerek gerçek ihtiyaç sahiplerine ulaşmak.
  •  Fatih Dayanışması: Covid-19 salgınının baş göstermesiyle birlikte, birçok şehirde mahalleler ölçeğinde yeni bir kültürün tohumları atılmaya başladı: Tabanda dayanışma. Kökleri Gezi sonrası forumlara uzanan Fatih Dayanışması bunlardan biri. Küçük bir grupla başladıkları çalışma, öğrenciler, kadınlar, LGBTİQ+ aktivistleri ve işçilerin eklenmesiyle 30 kişilik bir dayanışma ağına dönüştü. 
  • Dersim’in birçok köyünde üretim devam ediyor.Xozat’ın Zankirek (Karaçavuş) Köyü’ünde yaşayan şu an 5 hane var. Her yıl baharla beraber kalabalıklaşan köye bu yıl virüs sebebiyle dışarıdan gelen yok.Köyde kalanların iş yükü artmış olsa da kendi topraklarını ekerek ve hayvancılıkla temel ihtiyaçlarını giderebiliyor.Köyde yaşayan Xece ve Seyit Ali Yıldız, şehirlerde yaşayan insanlar için üzüldüklerini  ve kentliler için yaşamın daha çok zor olduğunu ifade ediyorlar.

JİN

  • Kadın Savunması youtube kanalında canlı yayın dizisinde bu hafta , ‘‘Pandemiden Sonra Kentler’’programını yaptı.  “Kentler, Kira Borçları, Kira Grevleri, Kent/Konut hakkı, Ev-Kamusal Mekan, AVMler’in tartışıldığı programın konukları ; Cihan Baysal, Gül Köksal ve Pınar Hocaoğulları.

http://www.youtube.com/watch?v=70iwfkZT6aU)

  • Antalya Kadın Platformu üyeleri Attolos Meydanı’nda fiziksel mesafeye uygun toplanarak basın açıklaması yaptılar; ‘‘Türkiye Toplumuna Karşı Adaleti Tesis Etme Vazifesi Bulunan Cumhuriyet Savcılarına Sesleniyoruz! Nefret Suçuna ve Kız Çocuklarının Bedenleri Üzerinden Yürütülen Sapkın Çağrılara Ortak Olacak mısınız?’’ diye sordular. “Kadına düşman güruha ve sapkın zihniyetlere cevabımız var: Nefret söylemleriniz, tehditleriniz, çocuklarımızın hayatlarına pervasız müdahale hamleleriniz kadın dayanışmasının gücünü asla zayıflatamayacak. Susturamayacak, sindiremeyecek, korkutamayacaksınız. Alışın, daha da güçlenerek her yerde olacağız”
  • 20 Mayıs Çarşamba günü kadınlar  ‘Mor kurdelelerimizle 1.5 metre mesafede, ama yan yanayız !’ , ‘İstismarı Aklama, İstanbul Sözleşmesini Uygula’ demek için İstanbul, Antakya, Kocaeli, İzmir, Ankara, Muğla ve Didim’de bir araya gelecekler.
  • Aile Akademisi ‘İstanbul Sözleşmesi Neden İptal Edilmelidir?’ paylaşımı yapmış .Akademinin anasayfasında; ‘ Aile toplumun temelidir. Çok sık işittiğimiz bu söz çok önemli bir gerçeği yalın bir şekilde ifade ediyor. Ama bugün en az bu söz kadar gerçek olan bir şey var ki, o da ülkemizde ailenin dağılmaya/çözülmeye yüz tutmuş olmasıdır. Toplumun temeli derin sarsıntılar geçiriyor.’ Bu akademi kadının özgürleşmesi ve toplumun inşasını aileye sıkıştırması , her tür cinsel, psikolojik, ekonomik ve fiziksel şiddetin kaynağıdır.Aile üzerinden toplumu ve kadını tanımlamak eril zihniyete hizmet etmek dışında işlevi olmadığı gibi İstanbul Sözleşmesi’ni iptal etmek isteyen erkek iktidar aklına hizmet eder.

SİYASAL SAĞLIK-EKOLOJİK SAĞLIK

Memleket Masası’nın katlanılmaz aynılığı!

Nejla KURUL

 http://yeniyasamgazetesi1.com/memleket-masasinin-katlanilmaz-ayniligi/

 ‘‘Yaşamın bu moleküler hareketi, öylesine sınırsızca çoğalıyor ki büyük sayıların toplanışlarına itaat etmiyor. Yaşam, çoklu duygular, etkileşimler, karşılaşmalar, bağlantılar ve üretimler yığını . Yaşamın bu yönünü görmek sonsuz sayıda olumsallıkları, yaratıcılıkları, bağlantıları müjdeler. Yaşam önümüzde akar ve dâhil oluşumuzu bekler, bir halaya karışmak gibi… “Haydi!” der, yaşama dalarız.’’

‘‘Türkiye yaşamında bu molar oluşun hâkim öyküsünü neoliberal-siyasal İslamcı elitler yazıyor ve sahneliyor. Muhalefet de yardımcı rolü üstleniyor. Kabaca iki belirlenim hattını gün be gün hissediyoruz. Devletin/siyasal iktidarın ayrımcılığı körükleyen İslamcı-Türk ataerkil kodları ve hiyerarşiler, ayrımlar üreten Türkiye kapitalizminin aksiyomatiği! Türkiye’de yaşam büyük ölçüde bu kodlar ve aksiyomatik ile çerçeveleniyor. Yaşam büyük bir eksiklik duygusu yaratılarak yönetiliyor. Bireyin yaşam arzusunun kalbine “ekonomik ve parasal bağımlılıklar” ile ırkçı ve cinsiyetçi kodlar yerleştiriliyor.’’

‘’Ne var ki toplumu yukarıdan kodlarla inşa etmek imkânsız! Egemen arzular bu biçimde çalışsa da, yaşamın kapalı kapılar içerisinde, duvarın ve sınırın iki yanında örgütlenmesi mümkün değil. İnsanlar akarlar ve öteye, kıyıya taşarlar. Uluslararası mal akışları, emek ve sermaye akışları, göçler, virüsler, duygular, kavramlar, eylemler bir şekilde karşılaşırlar, bağlantı kurarlar, ortaklıklar üretirler. Deleuze’e göre, “toplum sıvıdır…” birbirine doğru akar. Gündelik dildeki yeğin empatiyle er ya da geç Türkler, Kürt-oluşun; erkekler, kadın-oluşun; insanlar ise “hayvan-oluşun” içinden geçen yeni bedenleşmelerle doğaya ve Öteki’ne saygılı bir ortak yaşam, ortak bir zenginlik üretebilirler.’’

‘‘Siyasal anlamda Hannah Arendt’ten esinlenerek gerek konuşma ediminin ve gerekse eylemin iki temel koşulunu apaçık görürüz: Eşitlik ve farklılık. Öteki insanları kendimize eşit görmezsek onlarla konuşamayız. “Memleket masası” siyasal eşitliğe inanmadığı koşulda milyonlarca seçmenin oyunu alan HDP’siz kurulur. Bu durumda, taraflar ne birbirlerini ne de kendilerinden öncekileri anlayabilir ve kendilerinden sonrakilerin arzularını karşılayabilirler.’’

‘‘Türkiye yurttaşlarının kendilerini en iyi gerçekleştirdiği koşul boyun-eğiş değildir. Sağlıklı olmak, güçlerinin, yapıp edebileceklerinin farkında olmaktır. Sağlıklı olmak güçlerimizi artırmak için Öteki ile karşılaşmak, bağlantılar kurmak, ortaklıklar üretmek, yaşamı dönüştürme davetini kabul etmek, bildik anlamıyla tekil, kolektif, moleküler etkin ve yaratıcı güç olmaktır.’’

 Bilim Kurulu ve kontrollü Malthusçuluk

Ali TEKİN / KOMÜN DERGİ

( http://komundergi2.com/bilim-kurulu-ve-kontrollu-malthusculuk-ali-tekin/ )

 “Malthus’un teorilerinin İslami bir sosla alenen ifade edilmesi birçok kişiyi ürküttü. Virüsün binlerce kişiyi yok etmesine göz mü yumulacaktı? Sırf gıda kaynakları bütün nüfusa -gerçekte burjuvaziye- yetsin diye aramızdan binlercesini virüse kurban mı verecektik? Bu görüş ilkel sayılmaz mıydı, salgına karşı alınacak önlemler veya hastalığın tedavisinde kullanılacak ilaçlar yok muydu? Tam da bu noktada burjuva politikasının kurnazlığı devreye girdi. Fahrettin Koca’nın ekranlarda virüs kaynaklı ölümlerden dolayı gözleri doluyor ve ölümleri sahiplenerek “Bugün bir hastamı kaybettim” diyordu. Belki de siyasal iktidarın sağlık bakanının toplumda Bilim Kurulu’ndan daha çok güven uyandırmasında bu tavırlar etkilidir. Yani temel misyonu bilimsel gelişmeleri takip etmek ve hastalıkları tedavi etmek olan, bunu da üstün performansla yapan nitelikli bir akademisyen, sahip olduğu acımasız Malthusçu görüşler nedeniyle yoğun bir eleştiriye tabi tutuluyordu; fakat bu Malthusçu politikaları bizzat uygulayan siyasal figürler ise merhametli oldukları yönünde övgüler topluyordu.”

“İki buçuk aya yaklaşan corona virüs pandemisi boyunca uygulanan programın kontrollü bir Malthusçuluk olduğunda şüphe götürür pek az şey vardır. Sağlık Bakanlığı çok az sayıda kişiye test yapmıştır, virüsü yayma potansiyeli en yüksek kesimin dip dibe çalışmasına izin verilmiştir. Çok az sayıda yapılan testlerin sonuçlarının referans alındığı verilerde bile hayatını kaybeden hasta sayısı dört bini geçmiştir. Bu testlerin, gerçek vaka sayısının yüzde 60’ını saptayabildiği düşünüldüğünde ve kayda geçirilmeyen vakalar hesaba katıldığında toplam ölüm sayısının yaklaşık on beş bin, vaka sayısının ise beş yüz bin civarında olduğu tahmin edilebilir. “

“İktidar kontrollü bir Malthusçu politika izlemiştir ve karantina şansına sahip olanların ya da ölümleri umursamayıp hayatta kalanların iktidar sahiplerine övgüler dizmesinin kıymeti yoktur. On beş bin ölüm, doğru önlemlerle ve izolasyon politikalarıyla engellenebilirdi. Faşist iktidarın mahareti, salgını kontrol altına alma becerisi değil çevresinde on beş bin kişi ölmemişçesine yaşamaya devam eden geniş kitleleri kontrollü Malthusçu politikaya ikna edebilmesidir.”

  • 2011’de kurulan ve Türkiye’de bilimsel liyakat ve özgürlüğü korumayı amaçlayan Bilim Akademisi Derneği‘nin Başkanı Prof. Ali Alpar, salgın günlerinde bilim insanlarının ürettiği bilgilerin bağımsız ve bilimsel olmasının önemini anlattı. “Türkiye’de Cumhuriyet döneminde ilk kez akademi 1993’te kuruldu; Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA). 2014 yılında hükümet bir KHK ile artık TÜBA’nın üyelerinin atanacağını söyleyince, o dönemdeki 82 asli üyeden, 52’miz istifa ettik. Sonra bir dernek statüsünde Bilim Akademisi’ni kurduk. Bir akademiyi akademi yapan seçim usulü… Hükümet müdahalesiyle kalkınca biz de bir STK olarak yeni bir akademi kurduk” Bir akademinin önemli işlevlerinden birinin halka bilgi vermek olduğunu ifade eden Alpar, “Son 50 yıl içerisinde bilim akademilerinin geldiği yer budur. Öncesinde akademiler daha içine kapanık, seçkinci gelenekten gelirler. Ama zaman geçtikçe topluma bilimi aktarma ihtiyacı arttı. Yalan yanlış şeylere inanmak ve bunlara göre davranmak, toplumların esenliğini tehlikeye atıyor. Bunun için bütün dünyada akademiler, genç nesillere açılmaya, topluma bilimi anlatmaya önem veriyorlar. Biz de Sarkaç’ı ( www.sarkac.org) bu yüzden kurduk. Sarkaç’ın özelliği şu; orada yayınlanan her şey bilimsel açıdan bir süzgeçten geçiyor. Üstelik ücretsiz bir şekilde”   Salgınla mücadelede bir yöntem olarak konuşulan sürü bağışıklığı konusuna da değinen Prof. Alpar “Sürü bağışıklığının ne kadar riskli bir şey olduğunu bilim insanları söylüyorlardı. Zayiatı büyük olacak bir şey. Sürü bağışıklığından bahsedebilmek için, hastalığın toplumun yüzde 60-65’ine sirayet etmesi lazım. Bu hiçbir toplumun göze alamayacağı bir şey. Sürü bağışıklığı olacak şey değil. Hiçbir toplum o kadar hastayı iyileştiremez” dedi. 
  • ‘Yeni Dünya Düzeninde Ekolojik Bir Manifesto’ Ecehan Balta ve Mehmet Zencir’in katılımıyla 23 Mayıs 21:30’da Ekoloji Politik’in facebook ve twitter hesaplarından yayınlanacak.

EKLER

Francis Wade‘in Judith Butler‘la yaptığı röportaj

Çeviren Özde Çakmak

(https://yesilgazete.org/blog/2020/05/14/bir-saglik-krizinin-ortasinda-ihmalin-siddeti-uzerine/)

Bir sağlık krizinin ortasında ihmalin şiddeti üzerine; Küresel karşılıklı bağımlılığı anlayışı şimdi pandemi dünyasında bariz biçimlerde tezahür ederek, küresel yükümlülük biçimlerini ön plana çıkarıyor.

‘‘Tek bir edim, yinelenen örüntüleri ya da yapısal veya kurumsal şiddet biçimlerini temsil edemez. En grafik ve tahayyül edilebilir olan fiziksel darbedir ve şiddet bu şekle büründüğünde söz konusu kişiyi bulmak ve yaptığından sorumlu tutmak daha kolaydır. Darp eden kişi adaletsiz bir polisin ya da cezaevi politikasının izinden gittiğini ya da ulusal güvenlik adına hareket ettiğini iddia ettiğinde hesap verebilirlik daha karmaşık ve bir o kadar önemlidir. Tüm kitleler Foucault’nun söylediği gibi, “ölüme terkedilse” bile bu başka bir şekilde karmaşık ve yine bir o kadar önemlidir. Küçük oturma alanlarına sıkıştırılan ve tıbbi bakımdan mahrum çiftlik çalışanları mevcut pandemi koşullarında ciddi hastalık ve ölüm tehlikesiyle karşı karşıya. Oldukça benzer bir şey alıkoymanın şiddet yoluyla dayatıldığı ve yavaş bir soykırımın gerçekleşebileceği Gazze halkı için de söylenebilir.

Bu tür durumlarda devleti, abluka koşullarını, cezaevi kurumlarını, politikayı belirleyenleri ve hatta bazı işçileri gözden çıkarılabilir ve yeri doldurulabilir sayan ekonomik sistemi sorumlu tutarız. Benim gördüğüm kadarıyla bu, kimin dost kimin düşman olma meselesinden çok hayatları önemli addedilenler ile hayatları gözden çıkarılabilir olanlar meselesi. Cezaevleri bu kitleleri haklarından mahrum edilmiş olarak ülke içerisinde zaptetme eğilimi gösteriyor, ABD’de orantısız ölçüde siyah ve kahverengi hayatları baskılama ve ezme araçları olarak kullanılıyorlar. Göçmenlerin ise dışarıda tutulmaları gerekiyor. Ne var ki, sınır ve sınırın belirsiz alıkoyma biçimleri tam olarak ne içeride ne de dışarıda. Bu türden bir eşik, cehennemin özel bir türü olabilir.’’


Salgın kime yarıyor

İlhan Uzgel

(https://www.gazeteduvar.com.tr/yazarlar/2020/05/18/salgin-kime-yariyor/)

‘‘Salgın yüzünden günlük hayata dair birçok şey değişecek. Ama küresel kapitalizmin ABD hegemonyası altındaki işleyişi şimdilik devam edecek. Bunun formatında bir değişiklik yaşanacak. Hegemonik güç el değiştirmeyecek ama hegemonik mantık değişecek. Bu aynı zamanda küresel sistemin işleyişinde de bir değişiklik anlamına gelecek. ABD iktisadi olarak daha izolasyonist olacak, küreselleşme karşıtlığını sürdürecek ama dış politikada daha aktif, hatta daha agresif olacak. Batı sistemi içinde Çin karşıtı ve onu tehdit olarak gören kesimlerin sesi bir süredir daha yüksek çıkmaya, Çin’e yönelik eleştiriler artmaya başlamıştı. Bunun en önemli hedefi Çin’in ekonomik ve stratejik olarak daha fazla sıkıştırılması olacak. Özellikle iktisadi açıdan küreselleşme yavaşlatılarak Çin’in bu süreçten yararlanmasının önü kesilme süreci başlamıştı. Bundan sonra tedarik zincirinden bu ülkenin mümkün olduğunca çıkarılması, bir bakıma ABD Çin arasında ekonomik bir “decoupling” yani kopuş için Amerikan yönetimi uğraşacak. Bunun tam bir kopuş olması mümkün değil ama bundan sonra Çin’e yatırımın çok azalacağı, sürecin bir miktar tersine döneceği belli oldu.
ABD ve Batı neoliberalizmden, ABD hegemonyadan vazgeçmeyecek. İçeride alt ve orta sınıfların sıkıntılarını kanalize etmek için milliyetçi, sağ, ırkçı eğilimlere daha fazla göz yumulacak, ekonomik olarak daha içe kapanmacı, siyasal olarak otoriter yönetimler güçlenecek. Virüs bunların bahanesi olacak.’’

Önyargılar ve damgalama virüsten daha ölümcüldür.

Müge Yetener

COVID-19 pandemisi dünyada ne ilk muhtemelen ne de son salgın olmayacak. Salgın dönemlerinin ortak özelliği ise ayrımcılık ve günah keçileri yaratılmasıdır. Farklı olanlar ve azınlıklar genel olarak hedeftir. Örneğin veba salgını sırasında Çingeneler ve Yahudiler günah keçisi gösterilmiş, Yahudiler su kuyularını zehirlemekle suçlanmış ve öldürülmüşlerdir. ABD’de 1832 yılında oluşan kolera salgınında İrlandalı Katolik göçmenler, 1876 yılındaki çiçek salgınında ise San Fransisco’da Çinlilerin yaşadığı bölge hedef alınmıştır. Osmanlı Devleti’nde 1810’da ortaya çıkan veba salgınında bekar odalarında kalanlar günah keçisi ilan edilmiştir. Bu dönemde bekar odaları yıktırılmış, eşyaları yağmalanmıştır. Vebaya neden olan etkenin varlığını öğrenmek 500 yıldan fazla zaman aldı. Günümüzde ise salgının nedeni olan virüsün bulaşma biçimleri hatta genetik yazılımı bile bilindiği halde LGBT toplumunun günah keçisi ilan edilmek istenmesi insan hakları ihlaline ve itibarsızlaştırmaya işaret ediyor.

  • İnsan Hakları Okulu youtube kanalında; Karantinada İnsan Hakları’nın yedinci bölümünde Türk Tabipleri Birliği Etik Kurulu üyeleri Feride Aksu Tanık ve Raşit Tükel ile Kerem Altıparmak’ın moderatörlüğünde salgının ortaya çıkardığı etik sorunlar ele alındı. https://www.youtube.com/watch?v=ORVi3IZgE00&feature=youtu.be


İLİŞKİLİ İÇERİK

KORONA GÜNLÜK 22-28 KASIM 2021

Sağlığın piyasalaştırıldığı, emeğin değersizleştirildiği ve yabancılaştırıldığı, kışkırtılmış sağlık hizmetinin olduğu, kapitalist erkek egemen sağlık sisteminin ...