Home / KORONA GÜNLÜKLERİ / KORONA 7 GÜNLÜK (28 ARALIK 2020-3 OCAK 2021)

KORONA 7 GÜNLÜK (28 ARALIK 2020-3 OCAK 2021)

[su_box title=”ATA SOYER SPO’DAN” style=”soft” box_color=”#60cb31″ title_color=”#080404″ radius=”0″]2020, bilinmezlikler ve belirsizlikler ile geçti. Gelişkin bilimsel yönteme ve araçlara rağmen bu bilinmezlik ve belirsizliklerin varlığının belki de en büyük sebebi toplumsallığın, biliminin yapılamayacak kadar karmaşık olması, sosyal bilimlerin ve sosyal hareketlerin yaşadığı kriz. Bir tıbbi durum, tüm toplumsal ilişkiler ve çelişkilerle iç içe geçerek kördüğüm halini aldığında (buna bir süredir “sindemi” demeyi tercih ediyoruz) laboratuvar bulguları, klinik tecrübeler, matematiksel modeller bir anda boşa çıkıyor. Söyleyenin titri ne olursa olsun, keskin, köşeli söylemlerin tamamı yanlışlanıyor. Modern toplum, ele avuca sığmazlığı, tahmin edilemeyen karmaşık doğası ile çözümlenmeyi, ya da çözülmeyi bekliyor. Birbirimizle uzaktan iletişim kurduğumuz bilgisayarlar ile aslında Güney Afrika’da nikel madeninde çalışan çocuklarla, Güneydoğu Asya’da doğmuş ve Amerika’da yaşayan genç mühendisle, kargo işçileriyle ve daha bir çoğuyla da metalar dolayımıyla toplumsal ilişkiler kurmuş oluyoruz. Çoğu zaman farkına varmasak da, besin piramidi misali her birindeki değişim diğerlerini de tetikliyor. Hepsini aynı anda etkileyen böylesi bir salgınsa kuşkusuz önceden kestirilemez sonuçlara yol açıyor. Bu toplumsal ilişkiler en çok da, dünyanın uluslara bölünmüşlüğü, yukarıdan aşağı organize edilmiş iktidar aygıtları, verimsiz ve yoksullaştıran bu sermaye düzeni ile çelişki halinde. Mevcut kapitalizm ile sorunlara çözüm üretilmek bir yana, sistemin ufku içerisindeki her çözüm denemesi sorunları daha da içinden çıkılmaz hale getiriyor. Salgından çıkış adına önümüze sunulan sermaye kontrolündeki stratejilerden de bundan fazlasını beklememek gerekir. Önümüzdeki en önemli hedef, tekniğin-teknolojinin tüm imkanlarından faydalanarak sınırları aşan, devletleri ve sermayeyi köşeye sıkıştıran kampanyalar, dayanışma ağları örgütlemek. Gerek salgın yönetimindeki devletlerin bilinçli ihmalini mahkum etmek, gerek adil aşı dağıtım kampanyaları düzenlemek, gerekse de dünyanın ezilenlerine insanca yaşayabilecekleri (ve günümüz şartlarında mümkün olan) temel gereksinimleri sağlayabilmek için koşullar her zamankinden daha uygun. Salgın, yeni virüs varyantları ile birlikte uzun süre daha hayatımızın bir parçası olacak gibi duruyor, ya harekete geçerek çözüm gücü olacağız ya da çözülmenin seyircisi.[/su_box] [su_box title=”SİYASAL VE EKOLOJİK SAĞLIK” style=”soft” box_color=”#31cba1″ title_color=”#080404″ radius=”0″][/su_box]

9 yıl geçti: Roboski’de ne oldu, katliamın ardından neler yaşandı?28 Aralık 2011 tarihinde Şırnak’ın Uludere ilçesine bağlı Roboski köyünde Türk Silahlı Kuvvetleri’ne (TSK) ait savaş uçaklarının bombardımanı sonucu 19’u çocuk 34 yurttaş yaşamını yitirdi.Katliamın ardından Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturma başlatılsa da 1,5 yıl sonra görevsizlik kararı verilerek Genelkurmay Askeri Savcılığı’na gönderildi. Askeri savcılık da dosya hakkında Ocak 2014’te takipsizlik kararı verdi. Avukatların itirazı ise reddedildi. Katliamın üzerinden 9 yıl geçse de hiçbir sorumlu yargılanmadı. Katliamın ardından yaşananlara ilişkin CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu’nun hazırladığı kronoloji yaşanan adaletsizliğin farkındalığı açısından değerlidir. Kronoloji haber içeriğinde mevcuttur. (9 yıl geçti: Roboski’de ne oldu, katliamın ardından neler yaşandı? — Gazete Karınca (gazetekarinca.com))

***

2020 yılında ‘sivil toplum örgütleri’ ağır darbe aldı!-Zafer Kıraç

Türkiye’de sivil toplum iktidar ilişkisi her zaman sorunlu olmuştur. Her ağzını açtığında demokrasiden, özgürlüklerden bahseden iktidar mensupları ve ortaklarının sivil toplum çalışmalarından anladıkları, her şartta ve durumda iktidarın yanında olmayı seçmiş olmalarıdır.  Bu şartları taşıyan sivil toplum kuruluşlarını her fırsatta yanlarında tutup övgüler dizerler. İktidar yaptıklarının eleştirilmesini bir güç zayıflaması olarak görüp bu gücü paylaşmak istemediği oranda sivil toplum örgütlerine baskıyı arttırır. Bu baskıdan en çok nasibini alan hak temelli çalışan sivil toplum örgütleridir. En çok da insan hakları örgütleri. 2021 kazanılmış hakların iktidarlar tarafından ‘gasp’ edilmediği bir yıl olsun. (2020 yılında ‘sivil toplum örgütleri’ ağır darbe aldı! (gazeteduvar.com.tr))

***

İntihara Sürükleyen Izdırap Duygusuna Diyalektik Materyalist Bir Bakış- Mert Özler

Özne-olarak-nesne’nin yabancılaşması yalnızca Düşünen Ben’in kendisine dışsal bir konumdan bakış atmasından kaynaklanmaz, bu yabancılaşmanın ardında yatan bir diğer unsur ise duygulanımlardır. Duygulanımlar kültürlere ve toplum biçimlerine göre şekillenmiştir. Bu bakımdan her duygu kendi içerisinde o duyguyu oluşturan koşulların (yani toplumsal ilişkiler bütününün) hakikatini barındırır. Duygulanımlar öznel olmasına karşın nesnellik dolayımıyla özne tarafından deneyimlenir. Her özne kendi yaşamında toplumsal ağlar sayesinde diğer özneler ile iletişime geçer ve bu iletişim sonucunda kendi öznelliğini yeniden tanımlar, bu döngü durmaksızın devam eder. Özne içinde yaşadığı toplumun ekonomik koşulları, politik iklimi ve kültürel koşulları gereği kaçınılmaz olarak şahsi sorunlar yaşayacaktır. Bu şahsi sorunlar öznede duygular uyandırmaktadır, ve tabii bu duygular da düşündeler üretmeye olanak tanıyacaktır. Her duygu kendi içinde düşünce, her düşünce de kendi içinde duygu barındırır. Bu yüzden duyguların ve düşüncelerin diyalektik hareketi tıpkı özne ile nesnenin diyalektik hareketi gibi işler. Duygu ve düşüncelerin diyalektik hareketi, bizim nesnelliğin, yani toplumsal ağlar arası ilişkilerin, öznelliğe olan etkisini gözlemleyebilmemize olanak tanır. Bu gözlem sonucunda politik mücadele mümkün kılınır çünkü öznelerin şahsi sorunları aslında gerçekten göründüğü kadar şahsi sorunlar değildir, bu sorunların altında yatan toplumsal nedenler vardır ve bunlar o toplumun politik ve kültürel koşullarına göre toplumsal ağlar arasında gizlenmiştir. (İntihara Sürükleyen Izdırap Duygusuna Diyalektik Materyalist Bir Bakış : Terrabayt)

***

İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şube Başkanı Abdullah Zeytun: “2020 yılını, devam eden otoriter ve güvenlikçi politikalar ekseninda artarak süregelen haksız ve hukuksuz uygulamalarıla ve bu uygulamalara karşı barışçıl, demokratik mücadele arayışlarının sürdüğü bir yıl olarak geçirdik. Bölgede Kürt meselesi bağlamında sürdürülen çatışma ve şiddet politikası var olan ihlallere yenilerini ekledi. Gözaltı ve tutuklamaların hukuk güvenliğinden yoksun şekilde gerçekleştiği, kayyım uygulamaları ile seçme ve seçilme hakkının ortadan kaldırıldığı, işkence ve kötü muamelenin farklı şekillerde gerçekleşerek sürdüğü, yargının bağımlı pozisyonu ile tüm hukuksuzlukları cezasız bıraktığı ağır ihlallerin olduğu bir yılı geride bıraktık. Covid 19 pandemisinin etkisi ile geçen yıl boyunca, sosyal politikaların uygulanmadığı, bilimsel, şeffaf sağlık politikasına uygun tedbirlerin alınamadığı, hali hazırda ekonomik krizle başbaşa bırakılan halka yönelik ekonomik tedbirlerin alınmadığını acı bir şekilde deneyimledik maalesef.”

***

Diyarbakır Eğitim Sen 1Nolu Şube Eşbaşkanı Emine Akşahin: “2020 yılı pandemi sürecinde, ülkemizde eşit olmayan eğitim maalesef salgın günlerinde yoksul ailelerin çocukları, mülteci, göçmen çocukları, mevsimlik işçi ailelelerin çocukları, özel gereksinimli çocukların, anadilinde eğitim göremeyen çocukların eğitimin dışına itildiği, mağduriyetlerin yaşandığı bir yıl olarak tarihe geçti.”

Dünya Bankası, eğitim teknolojisi dahil olmak üzere ülkelerin uygulayabileceği yatırım ve politikaları ana hatlarıyla açıkladığı iki rapor yayınladı. Araştırmaya göre Covid-19 nedeniyle okulların kapanması ilkokul çağındaki 72 milyon çocuğu, 10 yaşına kadar basit bir metni okuyup anlayamayacakları anlamına gelen öğrenme yoksulluğuna itiyor. Uzaktan eğitime geçilmesinin çocuklar arasındaki dijital becerilerde ve ebeveyn desteklerinin kalitesi arasında farklılıklar olduğu belirtilen raporda bu durumun öğrenme eşitsizliğini artırdığı ifade edildi.

***

AYM, Bitlis’te KHK ile işten atılan belediye işçileri ile ilgili dikkat çeken bir karara imza attı. KHK ile işten atılanlara tazminat ödenmesine karar veren Yüksek Mahkeme, aynı zamanda ‘adil yargılanma hakkının ihlali’ne de dikkat çekti. AYM’nin oybirliği ile aldığı karar, aynı zamanda KHK ile işten atılanlara tazminat ödenmesini hükmeden ilk karar.

***

“İklim krizinin aşısı yok, değişmeliyiz”

2020’de, Türkiye ve dünyadaki iklim krizi bağlantılı felaketleri derleyen Greenpeace, iklim krizinin neden 2021’in ana gündem maddesi olması gerektiğini anlattı. 2020’de neler oldu?:

-Karbondioksit miktarı en yüksek seviyede, – Avustralya yangınları 240 gün sürdü, – Yaşadığımız en sıcak 3 yıldan biri, – İlk kez kum fırtınası gördük..

“Burada esas olarak hükümetlere görev düşüyor. Su kaynaklarını tüketen, havamızı kirleten, iklimimizi değiştiren fosil yakıtlar bir an önce terk edilmeli. Yenilenebilir enerji kaynaklarımızın farkına varılmalı… Fosil yakıt inadı sadece bu felaketlere yol açarak ve iklimimizi değiştirerek değil, bu felaketlerin sonucunda maddi olarak da hepimize zarar veriyor. Adaptasyon politikaları ve araçları ile günü kurtarmaya çalışırken yarını unutmamalıyız. Yarını kurtarmak için bugünden vakit kaybetmeden temiz enerji kaynaklarına geçmeliyiz. Pandemi ile mücadelede umutlarımız bulunacak aşılarda idi, ne yazık ki iklim krizinin bir aşısı yok. Tedavisi de yok. Ancak ve ancak kriz tüm hayatımızı esir almadan önce gerekli adımlar atılarak daha yaşanabilir ve daha yeşil bir dünya inşa edebiliriz.” (“İklim krizinin aşısı yok, değişmeliyiz” – bianet)

***

Christian Aid raporuna göre, 2020 yılında dünyada meydana gelen başlıca 10 büyük doğal afet nedeniyle tüm dünyada en az 3 bin 500 kişi yaşamını yitirirken, 13,5 milyon kişi de yerlerinden oldu. Doğal afetlerin giderek artmasında atmosferdeki kirlenme nedeniyle sınırlandırılamayan küresel ısınmanın etkisinin olduğu biliniyor. Küresel ısınmanın ilk ölçümlerin yapıldığı 19’uncu yüzyıla oranla 1,1 derece kadar arttığı biliniyor.

Isınmanın 2100 yılına kadar en fazla 2 derece ile sınırlandırılması amaçlanıyor. Aksi halde çok daha büyük afetlerin yaşanması ve yüz milyonlarca kişinin iklim mültecisi konumuna düşmesi kaçınılmaz olacak.

***

Ekoloji Birliği, AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yaptığı konuşmada yaşam savunucularına yönelik “vandal” sözlerine yaptıkları yazılı açıklama ile tepki gösterdi. “Ekoloji mücadelesi, emek ve demokrasi mücadelesi ile birlikte geleceğine sahip çıkma mücadelesidir.” Açıklamada, iktidarın ve sermayenin yükselen ekoloji mücadelesi karşısında paniklemeye başladığı belirtilirken, “Doğal kaynaklarımız sermayenin yoğun saldırısı altındadır. Sermaye de en büyük desteğini işbirliği yaptığı iktidardan almaktadır. Ormanlarımız, yer altı kaynaklarımız, sularımız kısaca doğamız kapitalist sistem tarafından meta olarak görülmekte ve sömürülmektedir. Ancak halkımız gerçekleri görmekte, köylerde ve yaşam alanlarında havasına, suyuna, toprağına sahip çıkmaktadır. Yükselen ekoloji mücadele karşısında da iktidar ve şirketler paniklemeye başlamıştır. İktidar ve şirketler ekoloji mücadelesi verenleri kendilerince karalamaya, halkın gözünden düşürmeye çalışıyorlar, ama başaramayacaklar çünkü toprağına, suyuna geleceğine sahip çıkan halk oldukça kararlıdır. Verilen mücadele haklı ve meşrudur” denildi.

[su_box title=”MEVCUT DURUM – SAĞLIK ÇALIŞANLARININ SAĞLIĞI” style=”soft” box_color=”#cb9d31″ title_color=”#080404″ radius=”0″][/su_box]

Salgın yönetilemiyor! Sağlık emekçileri tükenmeye, ölmeye devam ediyor! İstanbul’da görev yapan İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Yavuz Eryılmaz ve Mersin Tarsus Devlet Hastanesi Kan Merkezi’nde Biyolog olarak görev yapan Cemil Karataş Covid-19 nedeniyle yaşamını yitirdi.

***

İzmir’de hasta yakınına maske takma uyarısı yapan doktor Hüseyin Nacar Mutlugüleçler hastanın diğer yakınının saldırısına uğradı. Mutlugüleçler’i başından yaralayan saldırgan gözaltına alındı.

***

2021’in ikinci günü itibarıyla küresel düzeyde toplam vaka sayısı 85 milyona yaklaştı ve Covid-19 nedeniyle hayatını kaybedenlerin sayısı 1 milyon 843 bin oldu. Yeni vaka sayısı 551 bin 876 kişi iken bir günde gerçekleşen ölüm sayısı 8 bin 240’a indi. Aktif vaka sayısı ise 23 milyonu geçti. Bulaş tehdit çok ciddi düzeyde devam ediyor.

Dün yeni vaka bildiriminin yüksek olduğu ülkeler şunlar: ABD (232 bin), Brezilya (15 bin), İngiltere (57 bin), Rusya (26 bin), İtalya (11 bin), Almanya (11 bin), Hindistan (21 bin), Güney Afrika (15 bin), Kolombiya (11 bin), Türkiye (11bin), Polonya (7 bin), Meksika (11bin), İsrail (6 bin), Ukrayna (5 bin), Hollanda (8 bin). Bir günde 5 binin üzerinde yeni vaka bildirimi yapan ülke sayısı 19’a indi.

***

Türkiye’de Covid-19 vaka ve ölümleri azalma eğilimine girse de resmi istatistiklerde paylaşılan hızlar bile oldukça yüksek. Son 24 saatte 202 kişi Covid-19 nedeniyle hayatını kaybetti. Toplam can kaybı 21 bin 295 kişiye yükseldi. Yeni vaka bildirimi 12 bin 203 kişi olup hala oldukça yüksek hızda olduğuna dikkat çekebiliriz. Toplam vaka sayısı ise 2 milyon 230 bini aştı. Turkuaz tabloda eleştirilere rağmen ısrarla yer verilen yeni hasta sayısı 1713 kişi. Günlük test sayısı 149 bin 218. Turkuaz tabloda aktif hasta sayısı yer almıyor. Günlük olarak aktif hasta sayısını Worldmeters’dan paylaşmaya devam ediyoruz.

Worldmeters’a göre Türkiye toplam vaka sayısında dünyada 7.sırada yer alıyor, aktif hasta sayısı 84 bine kadar indi. 02 Ocak itibarıyla 84 bin 308 aktif hastaya sahibiz. Ağır hasta sayısı ise 3 bin 764 kişi. Aktif hastaların içinde ağır hastaların payı yükselmeye devam ediyor, %4.5 oranında ağır hasta sayısı dünya ortalamasının (%0.46) tam on katına çıktı!! Yüksek ölüm hızının yüksek ağır hasta oranı ile ilişkili olduğunu bir kez daha hatırlatıyoruz.

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, ilk olarak İngiltere’de tespit edilen mutasyona uğramış koronavirüsün Türkiye’de de tespit edildiğini açıklayarak, İngiltere’den yurda girişlerin geçici olarak, tamamen durdurulduğunu duyurdu.

***

İsviçre’nin Cenevre kentindeki merkezinde çevrimiçi düzenlenen toplantıda WHO’nun acil durum ekibi lideri Dr. Mike Ryan, Covid-19 salgınının “dünyanın kırılganlığını ortaya koyduğunu” belirterek, “Bu salgın çok şiddetliydi, tüm dünyayı etkiledi. Fakat ‘en büyüğü’ değildi. Bu bir uyarı alarmıydı” dedi. WHO yetkilisi Dr. Ryan, etkili bir küresel aşı programının uygulanması durumunda, koronavirüsün diğer endemik (bölgesel) virüslerden birisi olarak varlığını sürdüreceğini ancak düşük düzeyde bir tehdit arz edeceğini kaydetti: “Aşının varlığı bulaşıcı hastalığın tamamen yok edilmesini garanti etmiyor. Hassas grupları korumaya öncelik verilmesinin nedeni de bu. İlk hedefimiz yaşamları kurtarmak. Daha sonra topyekün uygulamayla virüsün kökünü kurutma şansımız olabilir.”

***

Resmi Gazete’de yayımlanan karara göre, Covid-19 salgınının yayılmasının önlenmesine yönelik tedbirler kapsamında sağlık hizmeti veren kamu ve özel sektöre ait tüm sağlık kurum ve kuruluşlarında çalışan personelin ücretsiz ulaşım ve kamuya ait sosyal tesislerden yararlanma hakkı 6 ay uzatıldı.

***

Sağlık Bakanlığının yıllardır ödemediği borcun bir kısmından vazgeçmesini istediği tıbbi cihaz üreticisi ve tedarikçisi firmalar, yıl sonu itibariyle bunu kabul etmek zorunda kaldı. Kamu ve üniversite hastanelerinde tıbbi cihaz temin eden firmalara ödenmeyen borç nedeniyle bu alanda çalışan sağlık emekçileri ücretlerini almakta zorluk yaşıyordu. TÜMDEF Başkan Yardımcısı Erkin Delikanlı firmaların çoğunun icra ile karşılaşmamak için bunu kabul ettiğini söyledi.

 

[su_box title=”TOPLUMSAL MÜCADELE-SAĞLIK MUHALEFETİ” style=”soft” box_color=”#3157cb” title_color=”#080404″ radius=”0″][/su_box]

2015 yılında sokağa çıkma yasağı adı altında abluka altına alınan Cizre’de halka sağlık hizmeti sunmaya çalışırken katledilen Eyüp Ergen, Şeyhmus Dursun ve Abdülaziz Yural için 30 Aralık SES Barış Şehitleri günü dolayısıyla SES Eş Genel Başkanları Selma Atabey ve Hüsnü Yıldırım, Şırnak, Amed, Batman, Siirt ve Mardin şubelerinden yönetici ve üyeler, KESK’e bağlı sendikaların şube yönetici ve üyeleri, Şırnak Tabip Odası ve Şırnak İHD yöneticileri, katledilen SES üyelerinin yakınları ile HDP il ve ilçe yöneticilerinin katılımıyla Cizre’de anma gerçekleştirildi.

***

Sağlık emek-meslek örgütleri COVID-19 salgınının siyasi ve ekonomik kaygılarla, akıldan ve bilimden uzak yönetimi sonucunda binlerce insanın ve yüzlerce sağlık çalışanının yaşamını yitirmesi üzerine Türkiye’nin dört bir yanında “Öfkeliyiz; Çünkü Tükendik! Çünkü, Ölüyoruz!” diyerek anmalar ve basın açıklamaları gerçekleştirdi.

Ortak açıklamanın tamamı şöyle:

“Öfkeliyiz; 

Çünkü Tükendik!

Çünkü, Ölüyoruz!

Ülkemizde ilk vakanın görüldüğü tarihten çok önce, sağlık emek ve meslek örgütleri olarak halkımızın sağlığı için, sağlık çalışanlarının sağlığı için size uyarılarda bulunduk. Bilimin, aklın yolunu gösterdik. Bizleri dinleyin dedik. Ama siz aklı, bilimi ve bizleri dinlemeyerek hem halkımızın hem de sağlık çalışanlarının hayatını tehlikeye attınız. Siyasi ve ekonomik kaygılarla aldığınız kararlar, ötesinde alamadığınız kararlar yüzünden binlerce insanımızı, yüzlerce sağlık çalışanımızı kaybettik. Kaybetmeye de devam ediyoruz.

Her gün açıkladığınız sayıların her biri bir candı; anneydi, babaydı, çocuktu, eşti, dosttu. Bu canlarımızı sizin yanlış pandemi yönetiminiz nedeniyle kaybettik. Bu ölümlerin önemli bir bölümü önlenebilir ölümlerdi ve siz önlemediniz, önleyemediniz. En temel hakkımız olan “yaşam hakkımızı” ihlal ettiniz.

Salgının başından beri sürekli şeffaflık istedik ama hiçbir bilgiyi bizlerle paylaşmadınız. Halkın sağlığını değil, ekonomik çıkarları öncelediniz. Bilim insanlarının önerilerine ve kararlarına kulaklarınızı tıkadınız. Salgından politik başarı hikayesi çıkarmaya çalıştınız. Salgın konusunda doğruları söyleyen kim varsa terörist ilan ettiniz. Geldiğimiz noktada maalesef haklı çıkmanın üzüntüsünü yaşıyoruz. Ekonomik ve siyasi kaygılarla aldığınız kararlardan dolayı yitirdiğimiz binlerce canın, yüzlerce sağlık çalışanının hesabını kim verecek?

Kişisel koruyucu malzeme herkes için ücretsiz ve adil olarak karşılanmalı, dağıtılmalıdır dedik ama ne yurttaşlarımız ne de sağlık çalışanları maskeye ulaşabildi. Beş maskeyi dağıtamadınız, yurttaşlarımız ve sağlık çalışanları kişisel koruyucu malzemeleri çok daha yüksek fiyatlarla, yarattığınız karaborsadan temin etmek zorunda kaldılar. Yaşanan kaos bizleri maalesef haklı çıkardı.

Aylar öncesinden grip aşısı konusunda uyardık, gerekli çalışmaları yapın dedik. Grip salgınıyla birlikte COVID-19 yıkıcı bir etki yapar dedik. Tüm toplumun aşılanması gerekirken, temin edilen aşı sayısı risk gruplarının hemen hiçbirine yetmedi. Sağlık çalışanlarını bile risk grubunda saymadınız. Yurttaşlarımız, yaşanan bu kaosun içinde aşı bulabilmek için ASM’ler, eczaneler, hastaneler arasında dolaştı durdu. Yarattığınız bu kaos yurttaşlarımıza sağlık sorunu, sağlık çalışanlarına da şiddet olarak döndü. Aşının bizler için bir hak, sizler için bir ödev olduğunu söyledik ama siz ödevinizi yapmadınız.

COVID-19 sağlık çalışanları için bir meslek hastalığı sayılmalıdır dedik. Siz samimiyetsiz, ciddiyetsiz şekilde konuyu bulandırdınız. Biz yasa istiyoruz dedik, siz sağlık çalışanlarıyla alay edercesine, bir sayfalık yazıyla kamuoyunu yanıltmayı seçtiniz. Bizlerin, hukukçuların, milletvekillerinin anlattıklarını dinlemeyip sağlık çalışanlarını oyaladınız.

2020 yılını geride bıraktığımız bu günlerde sizleri tekrar ve daha güçlü uyarıyoruz. Ekonomik çıkarları ve siyasi kaygılarınızı değil halkımızın ve bizlerin sağlığını önceleyin. Salgın yönetiminde aklı, bilimi ve bizleri dinleyin. Önlenebilir her ölümün sorumlusu sizsiniz. Yaşam hakkımızın ihlaline karşı sessiz kalmayacağız.

Pandeminin başından bu yana yaşamını kaybeden yurttaşlarımızın yakınlarına başsağlığı diliyoruz. Yitirdiğimiz tüm sağlık çalışanlarını bir kez daha saygıyla anıyoruz. Onlar hastalarının sağlığı için kendi canlarını hiçe saydılar ama sizin yönetememeniz yüzünden hayatlarını kaybettiler. Sağlık çalışanlarını ve vatandaşlarımızı kaybettiğimiz, yanlış sağlık politikaları sonucu ölümlerle ve tükenmişlikle geçen bir yılı geride bırakıyoruz ama tükenmememiz için, ölmememiz için yılın değil sizin zihniyetinizin değişmesi gerektiğini biliyoruz.

Sağlık emek, meslek örgütleri ve tüm sağlık çalışanları adına, size “Artık yeter daha fazla eksilmek istemiyoruz” diyoruz. Bizler yaşamak, yaşatmak istiyoruz!”

Türk Tabipleri Birliği

Türk Dişhekimleri Birliği

Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası

Devrimci Sağlık İşçileri Sendikası

Tüm Radyoloji Teknisyenleri ve Teknikerleri Derneği

Sosyal Hizmet Uzmanları Derneği

***

 Sağlık emekçilerinin 2021 beklentisi: Dinlenmek

Bilkent Şehir Hastanesi’nde idari personel olarak çalışan Altan Tayih, 2020’nin sağlık emekçileri açısından kötü bir yıl olduğu dile getirdi. Sağlık emekçilerinin özlük haklarının ellerinden alındığını anımsatan Tayih, “Yüzlerce arkadaşımız yaşamını yitirdi. Sadece ölmedik maddi anlamda da bir hak kaybına maruz kaldık. Esnek çalışmaya geçen sektörler oldu ancak bizim iş yükümüz arttı. 2020’de maddi ve manevi olarak bir yıkış içine girdik.” dedi.

Toplumda bulunan bir yurttaşa oranla salgına yakalanma oranlarının yüzde 10 daha fazla olduğuna işaret eden Tayih, “Son 10 aydır doğru düzgün dinlenemedik, bu da bizi psikolojik olarak etkiliyor. Aşı geldikten sonra ne olacak onu bilemiyoruz ancak dinlenmek istiyoruz. Yorulduk artık.” ifadelerini kullandı. (Sağlık emekçilerinin 2021 beklentisi: Dinlenmek – Mezopotamya Ajansı (mezopotamyaajansi27.com))

***

2020’yi sağlık çalışanları açısından değerlendiren Diyarbakır Tabip Odası Başkanı Elif Turan: “2020 yılı depremiyle, sel felaketiyle, yangınlarıyla, pandemisiyle çok zorlu bir yıldı. Zorlu bir yılı geride bırakıyoruz. Bu yıl biz sağlık çalışanları için daha da zorlu geçti. Bölgede pandemi öncesi de var olan, pandemi ile birlikte katmerleşen sağlık hizmetlerinin yetersizliği, sağlık iş gücündeki yetersizlikler, antidemokratik uygulamalar, ayrımcılık gibi sorunların içerisinde daha da zorlu geçti. Sağlık çalışanları olarak her zaman olduğu gibi pandemide de ilk günden itibaren tüm riskleri ile en önde halkın sağlık ve yaşam hakkı için mücadele ettik. Elbette salgınla mücadele etmek bizim görevimiz fakat sağlık emekçilerinin sağlığı korunamadı, tükenmişlikleri umursanmadı. Maalesef pandemi epidemiyoloji bilimine göre yönetilmediği, hastanelerde karşılandığı için bütün yük sağlık emekçilerinin omuzundaydı. Sürecin bilimsel ve şeffaf bir şekilde yönetilememesi pandeminin yıkıcı etkisini ortaya çıkardı. Pandemiye karşı aklın ve bilimin gerektirdiği etkili bir mücadele yürütülemedi. Toplum katılımından uzak, ekonomik kaygılar ön planda tutularak, halk sağlığı önemsenmeden algılar üzerinden bir yönetim biçimi sergilendi. İl pandemi kurullarında ve il hıfzıssıhha kurullarında tabip odalarına yer verilmedi. Bölgemizde tabip odaları yöneticilerinin toplumu bilgilendirmeye yönelik yaptıkları sosyal medya paylaşımları ve basın açıklamaları gerekçe gösterilerek açılan soruşturmalarla baskı altına alınmaya çalışılmıştır. Bizim ‘Tükendik, Ölüyoruz!’ çığlığımızın duyulması yerine çıkarılan bir genelgeyle izin, istifa ve emekli olma hakkımız engellendi. Pandemi hastanelerine gerek kalmadan epidemiyolojinin gerekleri doğrultusunda enfeksiyon zinciri toplum içinde kırılarak birinci basamakta kontrol altına alınsaydı, hastanelere yığılmalar, sağlık personelinin yorulması ve tükenmesi önlenebilirdi. Yaptığımız işin niteliğinden kaynaklı Covid-19 sağlık çalışanları için meslek hastalığı statüsündeyken maalesef bu haklı talebimiz kabul edilmedi. Herkese evde kal çağrıları yapıldı, bizler pandemi ile mücadele ettik. Bizler Covid-19 ile mücadele ederken hastalanmamıza, ölmemize rağmen bizlere illiyet bağı kurmanız gerekir denildi. Tüm bu olumsuz koşullara rağmen TTB ve tabip odaları olarak meslektaşlarımızın özlük hakları ve çalışma koşulları için, hekimlik değerlerine sahip çakarak, halkın sağlık ve yaşam hakkına sahip çıkmaya devam edeceğiz. Sağlığın olmazsa olmazının barış ve demokrasi olduğunun bilinciyle emek, barış ve demokrasi mücadelesine devam edeceğiz.”

***

Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası açlık grevindeki tutsakların sağlık durumları hakkında endişe duyduklarını belirttiği açıklamada: “Covit-19 virüsünün bağışıklık sistemi zayıf, yeterli ve dengeli beslenmeyen ve kronik hastalıkları olanları daha fazla etkilediği bilimsel bir gerçektir. Pandemi koşullarının olduğu böylesi bir dönemde açlık grevleri tutsaklar açısından hayati riski arttırmaktadır. Bu nedenle; bir an önce açlık grevinde bulunan tutukluların düzenli sağlık kontrollerinin yapılması ve sağlık örgütlerinden görevlendirilecek hekimlerin cezaevlerinde muayene yapmalarına imkân tanınması gerekmektedir. Açlık grevindeki mahpusların talepleri ile ilgili olarak bu taleplerin konuşulması amacı ile Adalet Bakanlığının diyaloğa geçmesi, başta milletvekilleri olmak üzere insan hak örgütleri, hukuk ve sağlık örgütleri temsilcilerinden oluşan heyetlerin görüşmeler yapması, bağımsız heyetlerin cezaevlerinde inceleme ve ziyaretlerin yapılmasına izin verilmesi gerekmektedir.” diye belirtti.

***

2020’yi geride bırakırken TTB; sosyal medyada sanatçı, şair ve yazarlara sağlık çalışanları için zorlu geçen bu yılın sonunda #sağlıkçalışanınasesol çağrısında bulundu.

***

Ankara Tabip Odası hekimleri pandemi nedeniyle hayatını kaybeden sağlık emekçilerinin anısına bir konser yayınladı. (12) ATO hekimlerinden kaybettiklerimiz için ezgiler… – YouTube

***

Sivil Toplum Örgütlerine (STÖ) ve derneklere kayyım atanmasının önünü açan “Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanının Önlenmesine İlişkin Kanun Teklifi” mecliste kabul edildi. AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tarafından düzenlemenin onaylanması halinde hakkında “terör kovuşturması” başlatılan dernek ve sivil toplum örgütlerinin faaliyetleri geçici süreyle sınırlandırılabilecek, gerekli görülürse yönetimine “kayyum” atanabilecek. Yasaya karşı tepki gösteren 694 sivil toplum örgütü ‘‘Kanun teklifi Anayasa’ya ve örgütlenme özgürlüğüne aykırıdır’’ derken, kanunun veto edilmesi çağrısında bulundu.

ÇHD Ankara Şube Başkanı Murat Yılmaz: “Meclis’ten geçirilen yasanın içeriğinin kitle silahlarının imhası ya da finansmanının kesilmesi ile bir alakası yok. Karşımızda yine iktidarın bir torba kanunu var. Baktığımız zaman amaç ile amaçlanan arasında hiçbir bağlantı yok. Amaç kitle imha silahlarının finansmanının engellenmesi buna biz de karşı değiliz ama yasanın maddelerine baktığımız zaman Türkiye’de muhalif STÖ’leri susturulmaya çalışıyor”

ÖHD Ankara Şube Başkanı Şevin Kaya: “15 Temmuz darbe girişimi sonrası ilan edilen OHAL kararnameleriyle onlarca demokratik kitle örgütünün kapatıldı. Şimdi de bunu ‘yasal’ düzenlemelerle yapmak istiyorlar. OHAL kalıcılaştırmak isteniyor. Toplumun topyekun vesayet altına alınması amaçlanıyor. Bu yeni düzenleme ile de iktidara karşı söz söyleyen tüm dernekler hedef alınacak Bunun sinyallerini de İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun ‘İslami kuruluşlara dokunulmayacak, bunun güvencesi benim’ sözleriyle verdi. İslami kuruluşlara mesaj veren Soylu, aslında amacımız başka demek istiyor. ‘Yandaşlarıma bu yasayı uygulamayacağım, ne yaparlarsa da dokunmayacağım’ deyip, iktidara karşı söz söyleyen STÖ’lere dokunacağım demek istiyor.” dedi.

***

Eski milletvekili ve avukat Mahmut Alınak, çıplak arama başta olmak üzere ceza evlerinde yaşanan hak ihlallerine dikkat çekmek için Kandıra F Tipi Cezaevi’nin önünde 3 gün boyunca sürecek “insan hakları nöbeti” başlattı.

***

Sokaklar Değiştiriyor- Mehmet Ali Çelebi

“Birçok yerde 2020’de coğrafyaları kanatan “haydut devlet” refleksleri görülürken, yıl ayaklanmalara ve keskin siyasi dönüşümlere de sahne oldu. Sınıfsal yankılarla birleşip dalgalanan sokaklar tarihi değişimlerin motoru olduğunu gösterdi. Stratejik periyodlar ABD’de polis-yargı terörüne ve ırkçı politikalara karşı başlayan ayaklanma, kolonyalist geçmişe sondaja yol açarak tarih sorgulaması getirdi. Sömürgeci generaller, köleci başkan ve generallerin heykelleri ABD ve Avrupa’da alaşağı edildi. Belarus ve Kırgızistan’da ayaklanmalar, büyük grevler bulaşıcı ve sarsıcı oldu. Sokaklar Kremlin’e rağmen Kırgızistan yönetimini düşürdü.

Dağlık Karabağ’da (Artsakh) ise Ermenilere karşı başlatılan, binlerce can alıp göçlere neden olan, Ermeni karşıtı ırkçılığı yeniden depreştiren, bir kez daha 1915 korkusu yaratan savaş 44 gün sürdü, dünya izledi.
ABD Başkanı Donald Trump’ın Bolivya’da yaptırdığı darbeyi Bolivya halkları tarihin çöplüğüne gömdü.
2020 birçok ülkede 2021’de ciddi başkaldırılara neden olacak, otoriter yönetimleri devirecek hareketliliklere ve seçimlere vesile olacak potansiyel biriktirdi. Bizi küresel sermaye ve savaş politikalarına karşı ateşi yüksek periyodlar bekliyor.” Yazının devamında geçtiğimiz yıldaki bazı toplumsal mücadele kazanımları kronolojik bir sırayla ele alınmış. (Sokaklar değiştiriyor – Yeni Yaşam Gazetesi (yeniyasamgazetesi2.com))

***

Eski ABD başkanı Abraham Lincoln’ün Boston’da bulunan ve önünde diz çöken siyah bir köleyle olan heykeli 240 sene sonra kaldırıldı. Irkçı ve siyahları aşağıladığı için kaldırılan heykel 1879 yılından beri Boston’ın merkezinde yer alan halka açık bir parkta bulunuyordu. Yetkililer, şehirde yaşayan insanların heykelden duydukları rahatsızlıktan ve kendilerine gelen şikayetlerin ardından heykeli kaldırmaya karar verdiklerini açıkladılar. 12 bin kişinin heykelin kaldırılmasına dönük dilekçe vermişti.

[su_box title=”JIN” style=”soft” box_color=”#8d31cb” title_color=”#080404″ radius=”0″]2020 yılı hepimiz için farklı bir yıl oldu, kadınlar açısından da özel anlam taşıyan dinamiklere sahne oldu. Bir taraftan pandeminin “hayat eve sığar” şiarıyla evlere “hapsedilen” kadınlara yönelik erkek şiddeti artarken, iktidar da İstanbul Sözleşmesi’ni kaldırma tehditi sopasıyla kadınların başına dikildi. Ama tarihin her döneminde olduğu gibi baskının en şiddetli olduğu dönemde bile iktidarlar toplumsal hareketlerin direnciyle karşılaşmışken, bugün de bu pandemi eliyle oluşturulmaya çalışılan otoriter düzene karşı kadınlar bütün yıl tüm fırsatlarda alanlara çıkmaya ve haklarından vazgeçmeyeceğini haykırmaya devam etti. İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılması talebine karşı tüm kentlerde alanlara çıkıldı, yine edebiyat alanındaki taciz ifşaları kadınlar için yepyeni tartışma ve dayanışma alanı yarattı. Özellikle Latin Amerika’da olmak üzere kürtaj hakkına dair pandemiye rağmen kitlesel kadın eylemleri düzenlendi ve kadınlar Arjantin’de kürtaj hakkını mücadeleleriyle kazandı, 2019da başlayan Las Tesis eylemleri de 2020de tüm coşkusuyla devam etti. İktidarların pandemiyi fırsat bilerek otoriterleşme çabalarına karşı bu kadın mücadele örneklerinin verdiği güçle, “hayat eve sığmaz” demeli, kazanımlarımızı korumak ve arttırmak için “sokakları terk etmeyelim” demeliyiz.[/su_box]

2020: Patriyarkaya da pandemiye de feminist mücadele- Evrim Kepenek

Kadınlar, 2020’ye erkek şiddeti ile başladı, İstanbul Sözleşmesi’ni savundu, çocukların istismarcılar ile evlendirilmemesi için mücadele etti. Yılı, pandemi koşullarında belirginleşen eşitsizliklere karşı protestolarla bitiren kadınlardan, 2021’e mesaj net: “Uykularınız kaçsın”

Mor Çatı’nın da aralarında olduğu kadın örgütlerinin hazırladığı raporlara göre kadınlar, “şiddete karşı sessizleşmeye” mahkûm edilmeye çalışıldı ancak kadınlar sosyal medya ve sokak eylemleri ile bu durumu tersine çevirdi. Sokaklarda, cezaevlerinde, hastanelerde, iş yerlerinde, tarlada, fabrikalarda, üniversitelerde haklarını savunan kadınların 2020’sinden geriye kalan şu mesaj 2021’de olabileceklere dair ipucu veriyor: “Uykuların kaçsın ben ne zaman ifşa olacağım diye.”

İşte 2020’ye kadın gözünden kısa bir bakış: – Ocak: Gülistan Doku’dan haber alınamıyor, – Şubat: Stajyer kadın avukatlar, avukat M.K.’nin tutuklanmasını sağladı, – Mart: Kadınlar meydanları doldurdu, – Nisan: Koronavirüs arttı, eşitsizlikler genişledi, – Mayıs: Bakanlık “şiddet azaldı” dedi, kadınlar karşı çıktı, – Haziran: Kadın hakları savunucusu kadınlar tutuklandı, – Temmuz: İstanbul Sözleşmesi hedefe kondu,- Ağustos: İstanbul Sözleşmesi Erkekler saldırdı, kadınlar savundu,Eylül: Kadınlar barış çağrısı yaptı, – Ekim: Kadınlar Polonya’da kürtaj hakkını savundu, -Kasım: Koornavirüse rağmen kadınlar 25 Kasım’da sokaktaydı, -Aralık: Türkiye edebiyatında #MeToo ve çok daha fazlası: (2020: Patriyarkaya da pandemiye de feminist mücadele – Evrim Kepenek – bianet)

***

Kadınların Sözü- Pelvin Buldan

Erkleklere duyurumuzdur: 2021 yılı kadınların yılı olacak.

Yeni bir yıla yeni bir umut, heyecan, kararlılık, direniş ve mücadeleyle giriyoruz. Türkiye ve dünya halkları açısından pandemiden dolayı zorlu bir yılı geride bırakmış olsak da 2020, kadınların özgürlük, eşitlik ve demokrasi mücadelesine damga vurduğu bir yıldı aynı zamanda. Çünkü, erkek egemen iktidarların ve özellikle sağ popülist liderler denetimindeki yönetimlerin emeği yok sayan, doğayı rant uğruna talan eden ve kadın düşmanı politikalarına karşı en çok kavga verenler yine kadınlardı.

Şili’den Arjantin’e, Amerika’dan Avrupa’ya, Rojava’dan İran’a ve Lübnan’a… İrademizi teslim almaya çalışan, toplumu rehin alan, tecrit siyasetiyle halkları nefessiz bırakan erkek siyasete teslim olmadık. Her zamanki direngenliğimiz ve duruşumuzla kapitalizmle beslenen ataerkiye cevap verdik. Yükselttiğimiz sesten rahatsız olanlara bir kez daha şunu hatırlatalım; sizi rahatsız etmeye devam edeceğiz, her nerede olursak olalım mücadelemizle saltanatınızı sarsacağız. Erkek tahakkümcü, kayyımcı zihniyetinize karşı kadın özgürlükçü paradigmamız ile yeni yaşamı hayata geçireceğiz. Buradayız! Vardık, varız, var olacağız. (Erkeklere duyurumuzdur: 2021 yılı kadınların yılı olacak! – Yeni Yaşam Gazetesi (yeniyasamgazetesi2.com))

***

Kadınlığın dokuz katmanlı yolculuğu – Sebahat Tuncel

Yaşadığımız dünyada savaş, göç, açlık, yoksulluk, işsizlik, sömürü, fuhuş, porno, ayrımcılık, kadın katliamı, fiziki ve cinsel şiddet vb. sayılmayacak tehlike ve tehdit karşısında kadın “varlık sorunu” yaşamaktadır. Varlığı olmayanın özgürlüğü de olmaz. Kadınlar olarak kendi varlığımızı korumanın ve özgürlüğümüzü sağlamanın yolu kadının yitiriliş tarihini kadın hakikatini açığa çıkarmaktır. Jineoloji bu hakikatin peşine düşmüştür. “Toplumlar sadece hakikat örgüsü değildirler aynı zamanda açıklama gücüdürler. Hakikatini açıklayamamak en ağır kölelik, asimilasyon ve soykırım durumunu ifade eder”, bu belirleme kadınlar için sadece hakikati bilmenin yeterli olmadığını, bunun toplumla buluşturularak, kadın özgürlüğünün güvenceye alınmasını da zorunlu kılmaktadır. Simone de Beauvoir’in dediği gibi “öteki olarak erkek tarafından tanımlanmaya yazgılı” olmaktan kurtulmak için jineoloji önemli bir sorumluluk üstlenmektedir. (Kadınlığın dokuz katmanlı yolculuğu – Sebahat Tuncel – Yeni Yaşam Gazetesi (yeniyasamgazetesi2.com))

***

Covid-19 önlemlerine kimler uymuyor? Türkiye’de bir kamu sağlığı tehdidi olarak erkekler ve ataerki- Erdem Yörük

Erkekleri, Covid-19 önlemlerine uymamaya iten şey, sahip oldukları erkek egemen ideolojidir. Erkeklik demek, hele ki Türkiye’de, iktidar demek; güçlü olmak demek; yani korkmuyor gözükmek demek. Covid 19 önlemlerine uymak, bu erkekliğin zayıflaması veya gerilemesi anlamına geliyor. Kimisi bana bir şey olmaz diyor, kimisi alınan önlemleri saçma buluyor, kimisi koparılan yaygarayı abartılı buluyor, komplo teorilerine inanıyor, zira bir erkek olarak kendini kamusal sırlara hakim görüyor. Daha ataerkil bir ideolojiye sahip olan erkeklerin Covid-19 tedbirlerine daha az uyduklarını gösteren analizimiz, erkeklerin Covid-19 gibi bir meseleyi bile bir erkeklik performansına dönüştürdüklerini, böylece sadece kendi sağlıklarını riske atmakla kalmayıp, kamu sağlığı için de ciddi bir tehdit teşkil ettiklerini ortaya koyuyor. İçinde bulunduğumuz pandemi koşullarını daha da zorlaştıran bu durum, kanımızca, ataerkinin yol açtığı toksik maskülenitenin en güncel yıkımlarından birine işaret ediyor: Pandemi ile mücadele, ataerki ile mücadeleden geçiyor. (Covid-19 önlemlerine kimler uymuyor?; Türkiye’de bir kamu sağlığı tehdidi olarak erkekler ve ataerki (t24.com.tr))

***

Pandemi sürecinde ev içi şiddet arttı

Kapitalist düzenin sebep olduğu işsizlik, sömürü ve temel hakların gaspı gibi sorunlar pandemi süreciyle daha da derinleşti. Tüm bu sorunlarla birlikte, salgın koşullarının yarattığı boğucu atmosfer aile içi şiddetin de tırmanmasına yol açıyor.

Tagesschau.de yer alan habere göre, Covid-19 sürecinde her türlü baskı, şiddet ve sömürü daha da tırmanırken, artan aile içi şiddet de dolaysız bir şekilde bunun bir parçası oldu. Avrupa çapında şiddet mağdurlarına yardım kuruluşu olan Weißer Ring (Beyaz Halka), son 10 ay içinde kendilerine yardım için başvuran mağdur sayısında yüzde 10’a varan bir artış olduğunu bildirdi.

Fiziksel ve cinsel şiddetin bu vakaların başında geldiği vurgulandı. Yardım kuruluşu Weißer Ring’in çalışanları, şiddet artışının sebebini pandemi kısıtlamarının bir sonucu olarak değerlendiriyor. Ziercke ayrıca, günlük yaşamdaki kısıtlamalara, küçük evlerde yaşamak zorunda kalan emekçilerin barınma sorunlarına, işsizlik ve kısa çalışma koşullarına, çalışma ve çocuk bakımını birarada sürdürmenin sorunlarını yaşayan ebeveynlere dikkat çekti, psikolojik ve ekonomik baskının sebeplerini vurguladı. Eğitim kurumlarının kapalı olması nedeniyle, çocuklara yönelik cinsel tacizin kurumlarca gözlenip tespit edilme imkanı ortadan kalkmış bulunuyor. Bu durum devletin bu konudaki sorumluluğunu tamamen bırakmış olduğunu gösteriyor. (Pandemi sürecinde ev içi şiddet arttı (kizilbayrak48.net))

***

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, Aralık ayı ve 2020 kadın cinayetleri raporunu yayımladı. Rapora göre 2020 yılında erkekler 300 kadını öldürdü, 171 kadın ise şüpheli şekilde ölü bulundu. Öldürülen 300 kadından 182’sinin hangi bahaneyle öldürüldüğü tespit edilemezken, 22’si ekonomik, 96’sı da boşanmak istemek, barışmayı reddetmek, evlenmeyi reddetmek, ilişkiyi reddetmek gibi kendi hayatına dair karar almak isterken öldürüldü. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu 2020 Raporu (kadincinayetlerinidurduracagiz.net)

***

Arjantin’de kürtaj yasallaştı! Yıllardır kürtajın yasallaşması için mücadele eden kadınlar kürtaj hakkını elde ettiler. Böylece Arjantin, kürtaja onay veren ilk büyük Güney Amerika ülkesi oldu. Yasaya göre hamilelik 14’üncü haftaya kadar isteğe göre sonlandırılabilecek ve gerekli tedavi ücretsiz sağlanacak.

***

İçişleri Bakanlığı tarafından 2 Ekim 2020’de Kars Belediyesi’ne kayyım olarak atanan Vali Türker Öksüz, kadınların emeğini görünür kılmak, kadın istihdamına katkı sağlamak, kadınların güvenilir hizmet alabilmeleri ve alışveriş yapabilmeleri için 24 Ağustos 2019’da hizmete sunulan Mor Cafe’nin ismi “Turkuaz Kafe” olarak değiştirdi. Kayyım yönetimi, HDP döneminde kadına yönelik şiddetin ve çocukların yaşadıkları mağduriyetlerin önüne geçebilmek, kadınların korunması, desteklenmesi ve güçlendirilmesi amacıyla hizmete koyduğu Mor Hat’ın ismini ise, “Kadın Dayanışma Hattı” olarak değiştirdi.

[su_box title=”YENİ YAŞAM” style=”soft” box_color=”#cb31ad” title_color=”#080404″ radius=”0″][/su_box]

BİR DEKLARASYON.. YAŞAM İÇİN

Dünya halklarına: Beş kıtada savaşan halklara: Kız kardeşler ve kadın yoldaşlar, Geçtiğimiz aylarda, kendi aramızda çeşitli araçlarla temas kurduk. Bizler kadınlar, lezbiyenler, geyler, biseksüeller, transseksüeller, travestiler, interseksler, queerler ve dahası, erkekler, gruplar, kolektifler, dernekler, örgütler, toplumsal hareketler, yerli halklar, mahalle dernekleri, komüniteler ve biz kimliğini veren benzerleriyiz.

Çok az şey bizi birleştirir: Dünyanın, kendi acılarımız yaptığımız acıları: kadına yönelik şiddet; duygusal, hissi ve cinsel kimlik açısından farklı olanlara yönelik eziyet ve aşağılama, çocukluğun yok edilmesi; yerlilere yönelik soykırım; ırkçılık; militarizm; sömürü; mülksüzleştirme; doğanın tahribi. Bu acılardan, bir sistemin sorumlu olduğu kavrayışı. Cellat; sömürücü, ataerkil, piramitsi, ırkçı, hırsız ve cani sistemdir: kapitalizm.

İnsanlık için savaşın küresel oluşunun kesinliği. Devam eden yıkım nasıl ki sınır, milliyet, bayrak, dil, kültür, etnik kimlik tanımıyorsa, insanlık için mücadele de her yerde ve her zamandır.

Dünyada yaşayan ve savaşan birçok dünya olduğu inancı ve her homojenlik ve hegemonya iddiasının tehdit ettiği insanın özü: özgürlük. İnsanlığın eşitliği, farklı olana saygıda yatar. Çeşitlilikleri, benzerliklerini barındırır. İlerlememize olanak verenin, kendi bakışımızı, adımlarımızı, arkadaşlarımızı, yollarımızı ve amaçlarımızı dayatma niyeti olmadığının bilinci. İlerlememize olanak veren, ayrı ve farklı olup aynı özgürlük ve adalet uğraşında bulunanı dinlemek ve gözlemlemektir. Bu müşterekliklere bağlı olarak, inançlarımızdan ve kim olduğumuzdan vazgeçmeden anlaştık. BİRİNCİ BÖLÜM: BİR DEKLARASYON… YAŞAM İÇİN « Enlace Zapatista (ezln.org.mx)

***

Li Ranyayê festîvala beyt û heyranokan

Li navçeya Ranya ya navenda îdareya Raperînê 1’emîn Festîvala Beyt û Heyranokan bi tevlîbûna dengbêjên başûr û rojhilatê Kurdistanê hat lidarxistin. Festîval li navenda îdareya Raperînê ji aliyê Rêveberiya Rewşenbîrî û Hunerî ya Ranyayê ve hat organîzekirin. Têkildarî lidarxistina festîvalê Rêveberê Rêveberiya Rewşenbîrî û Hunerî ya Ranyayê Osman Resûl wiha  got: “Me pêwîstî pê dît ku di rewşa niha ya başûrê Kurdistanê û Iraq tê re derbas dibe em festîvaleke bi vî rengî li dar bixin. Gelek stranbêj û heyranokbêjên ji başûr û rojhilatê Kurdistanê tev li festîvalê bûn. Ev yekemîn festivala beyt û heyranokan e li Ranyayê tê lidarxistin. Em ê hewil bidin di dema pêş de jî festivalek ku ji her çar parçên Kurdistanê hunermend beşdar bibin li Ranyayê li dar bixin.”

[su_box title=”EKLER” style=”soft” box_color=”#cb3163″ title_color=”#080404″ radius=”0″][/su_box]

Mevcut Konjonktüre Dair- Alain Badiou

Yakından bakıldıklarında “özgürlüklerimizi savunalım” veya “polis şiddetini durdurun” türü sloganlar, esasen muhafazakâr sloganlardır. İlk slogan, mevcut statüko dâhilinde keyfini çıkarttığımız gerçek özgürlüklerin savunulması gerektiğinden söz eder. Oysa asıl meselemiz, eşitlik olmaksızın özgürlüğün bir tuzaktan ibaret olmasıdır.

Resmi evraklarından mahrum olan, büyük badireler atlatıp destanlar yazarak Avrupa’ya gelen göçebe proleterin kendisini gerçek gücü elinde bulunduran, özel jeti ve pilotu olan, devlet bünyesinde çalışan vekillerinin seçildiği, halka yem diye sunulmuş seçimlerle koruma altına alınmış milyarderle bir tutup “özgürüm ben” demesi, nasıl mümkün olabilir?

Eğer karşı çıktıkları dünyadan başka bir dünyayı olumlayıcı ve akli bir arzu temelinde istiyorlarsa, devrimciler, müesses iktidara bağlı polisin kendilerine karşı her daim dost canlısı, nazik ve barışçıl olmasını nasıl bekleyebilir? Bu polislerin karşılarına çıkan maskeli, silâhlı isyancıların “Elysée Sarayı’na nereden gidiliyor?” sorusuna “Caddenin sağındaki büyük kapıdan” diye cevap vermeleri gibi bir ihtimal söz konusu mudur? (iştirakî: Mevcut Konjonktüre Dair (istiraki.blogspot.com))

***

Bilgi ve iktidar bağlamında pandemi rakamları- Cegerğun Polat

Kaygı düzeyi artan topluluklar için sınırların önemi bir yönüyle artmış bir yönüyle ise ‘kolektif çıkar’ olarak ‘hayatta kalma’ öncelik haline gelmiştir. Pandemi döneminin ilk günlerinden itibaren belirsizliğe açılan hayatlarımızda en fazla ihtiyacımız olan şey bilgi oldu. Şaşkınlıkla karışık duygular küresel kapitalizmin merkezindeki ülkelerde dahi etkili bir ruh halini almıştı. Tedirginlik, toplumsal yaşamın nereye evirileceği kaygısının ötesine geçmiş mevcut kurulu düzenin geleceği konusunda tartışmaları tetiklemişti. Geçmiş ve gelecek arasında toplumsal seyre dair üretilen kuramsal bilgi, büyük altüst oluşların emarelerini bizlere göstermeye çalışmış olsa da ilerleyen zamanlar da işlerin bu kadar kolay olmadığı görülmüş oldu. “Pandemi bilgisi” arttıkça ve üretildikçe kapitalist dünyanın tahakküm mekanizmaları hızla kendini onardı. Devrimci dönüşümün kıyısında olduğumuz düşüncesinden Amerika Birleşik Devletleri’nde Demokrat Parti’nin seçimi kazanmasına kadar çıta düşürüldü. Tüm bu korkularla karışık serüvende bilginin seyrini hatırlamakta fayda olacak. (Bilgi ve iktidar bağlamında pandemi rakamları (artigercek.com))

***

Öyle mi Saray Despotu?- Celal Başlangıç

Daha fazla barış, demokrasi, özgürlük, adalet ve eşitlik için; daha sıkı birlik, daha güçlü dayanışma ve daha yığınsal mücadele yılı olmak zorunda 2021. Yeni yıl işte o zaman kutlanır.

Sana yeterince biat ettiğine inanmadığın patronların gazetelerini, televizyonlarını ellerinden alarak… Çiftçiye, esnafa kredi vermesi gereken kamu bankalarını yandaşlarına yağmalatarak… İhale verdiğin Saray’dan beslenmeli müteahhitlerini kamunun parasıyla emanetçi medya sahibi yaparak… Saray’a teslim olmayan, boyun eğmeyen gazeteleri, televizyonları, dergileri, haber ajanslarını kontrollü darbe tezgahlarıyla, Olağanüstü Hal yumruğuyla kapatıp; bilgisayarlarını, baskı makinelerini, rejilerini, kameralarını haraç mezat satarak… Haksızlığı, hukuksuzluğu, yalanı, talanı, soygun düzenini teşhir eden gazetecileri, yazarları, televizyoncuları gözaltına alarak, tutuklayarak, ağır ceza tehditleriyle yargılayarak, yıllarca hapis yatırarak… Gerçeklerin ortaya çıkmayacağını mı sandın! Öyle mi Saray despotu! (Celal Başlangıç – Öyle mi Saray despotu! (*)- Artı Gerçek (artigercek.com))

***

DİRENÇ PROJESİ: Türkiye’de nefret, düşmanlık dili ve dezenformasyon

DİRENÇ: “Batı Balkanlar ve Türkiye’de nefret propagandası ve bilgi kirliliğinin önlenmesi, medya özgürlüğünün yeniden tesisi için sivil toplum hareketi“ olarak çalışma ve araştırma yapan bir topluluk. Haziran-2019/2020 döneminde Türkiye’de belirlenen 4 grup üzerine sosyal medyadaki nefret ve düşmalık dilini inceleyen bir rapor oluşturdular. Gruplar ise şöyle: mülteciler, siyasi muhalefet, gazeteciler ve kadınlar.

“Bu çalışma da yalnızca bir bireye veya belirli bir gruba yönelikmiş gibi görünen nefret içeriğinin, tüm “ötekileri” hedef alan (ve daima resmî ideolojiye yaslanan) nefret söylemine doğru genişlediğini örneklendiriyor. Dolayısıyla, düşmanlık dilinin basmakalıp yargılar, önyargılar ve ayrımcı dille birlikte nefret söylemini beslediğine bir kez daha çevrimiçi medya ortamından örnekler seçerek değinmiş olduk.”

(Türkiye’de nefret, düşmanlık dili ve dezenformasyon – Sinem Aydınlı – bianet)

RESEARCH: Hate and Disinformation Narratives in Turkish Online Media – SEENPM

 

 

 



İLİŞKİLİ İÇERİK

KORONA GÜNLÜK 22-28 KASIM 2021

Sağlığın piyasalaştırıldığı, emeğin değersizleştirildiği ve yabancılaştırıldığı, kışkırtılmış sağlık hizmetinin olduğu, kapitalist erkek egemen sağlık sisteminin ...