Home / KORONA GÜNLÜKLERİ / KORONA 7 GÜNLÜK 22-28 MART 2021

KORONA 7 GÜNLÜK 22-28 MART 2021

M.Ö. 427-347 yılları arasında yaşayan Platon’un Devlet’inde yazdığı şu ifadeler hepimize çok tanıdık gelecek:

-Halkın başına geçen adam, çokluğun kendine kul köle olduğunu görünce yurttaşlarının kanına girmeden edemez. Onun gibilerin hoşlandığı lekeleme yolunu tutar, onu bunu suçlandırıp mahkemelere sürükler, vicdanını kirletip, canlarına kıyar, ağzını, dilini hısım akrabasının kanıyla boyar; kimini sürer, kimini öldürtür; bu arada halka borçların bağışlanacağı, toprakların yeniden dağıtılacağı umudunu verir. Böyle bir adamın kaderi bellidir artık. Ya düşmanlarının eliyle ölecek, ya da bir zorba kurt olacaktır.

-İlk günler Zorba, dört bir yana selamlar gülümsemeler dağıtır, zorbanın tam tersi gibi gösterir kendini,yakınlarına herkese hele kendi adamlarına topraklar dağıtır, dünyanın en cömert, en tatlı adamı gibi görünür,

-İlkin dış düşmanlarıyla uğraşır, kimiyle anlaşır,kimini yener,ama onlardan korkusu kalmayınca yeni savaşlar çıkarır.

-Ona boyun eğmeyecek dik kafalı insanlar görürse haklarından gelmek için gene savaşa başvurur, bütün bunlardan ötürü bir Zorba her zaman savaş kundakçısı olmak yolundadır.

Zorba’nın Hdp’yi kapatma, önde gelen siyasetçilerine siyaset yasağı koyma girişimine karşı halkın cevabı direniş olmuştur.  Amed, İstanbul,Cizre ve daha pekçok yerde 100 binler Newroz alanlarını doldurmuş, direndiğini, hala aynı yerde olduğunu, Kürtlerin siyasal varlığının parti kapatmalarla, siyasi soykırımlarla yok edilemeyeceğini göstermiştir. Barış talebini alanlarda vurgulayarak savaşın Kürt halkının kaderi olmayacağını haykırmıştır.

AKP’nin gezi direnişinde edindiği korkunun hala canlı olduğunu hissettiren Boğaziçi öğrencilerinin direnişi gözaltılara tutuklamalara ragmen devam ediyor. Bir tarafta haklılığın verdiği cesareti ve direnenlerin dayanışmasını gösteren üniversite öğrencileri bir tarafta lüks aracında uyuşturucu kullandığına dair görüntülerin sosyal medyada paylaşılan AKP’nin genç yaşta zengin ettiği eski AK Parti Genel Merkez çalışanı Kürşat Ayvatoğlu örneği var. Bu örnek dayanışan, üniversitesine sahip çıkan, akademik bilimsel özgürlüğü savunan  gençleri terorist ilan eden devletin nasıl bir gençlik, nasıl bir çürüme dayattığını göstermiştir.

Kadın cinayetlerinin, kadına yönelik her türlü şiddetin her gün farklı bir haberini aldığımız günlerde kadınların kazanımlarının saldırısına devam eden başka bir AKP eril şiddetine de maruz kalan kadınlar, haklarını savunmaya ve direnmeye devam ediyor, AKP’nin İstanbul Sözleşmesinden çekilmesini her gün evlerden yapılan tencere tava eylemleri ve sokak eylemleriyle geri adım atmayan kadın hareketi dünyadan da destekçiler buluyor. Kadınlar alanları terketmiyor ve direnenlerin dayanışmasını gösteriyor.Devlet sözleşmeden çekilme kararını LGBTİ haklarını tanımadığı için olduğunu söyleyerek kadın hareketiyle LGBTİ hareketi ayırmaya çalışıyor. Birlikte mücadeleden korkan devlete verilecek yanıt birlikte mücadele olmalıdır.

[su_box title=”SİYASAL EKOLOJİK SAĞLIK” box_color=”#24e336″] Sağlıklı olmak hali aynı zamanda özgür olma halini gerektirir. Newroz’da halkın en önemli taleplerinden biri de Öcalan’ın özgürlüğü olmuştur. Ağır bir tecrit uygulanan Öcalan uzun zamandır kendisinde haber alınaması durumu  cezaevlerindeki açlık grevlerinin etkisiyle bir nebze değişmiş, ailesiyle telefon konuşması yapması sağlanmıştır. Fakat  telefon konuşması hattı bir anda kesilmesiyle sonuçlanmıştır. Urfa cezaevindeki siyasi tutsaklar bu durumu protesto etmek için telefonla görüş haklarını kullanmayarak protesto ediyor.

Dünyanın sonunu hayal eden fakat kapitalizmin sonunu hayal etmekte zorluk çeken insanlık, iklim krizi, su rezervlerinin azalmasıyla karşı karşıya. Kapitalizmin yarattığı doğa tahribatı insanlığın ve tüm canlıların sonunu getirmeyi dert etmiyor. Kapitalist ülkeler 22-23 Nisanda Paris iklim anlaşmasını tekrar görüşmek üzere iklim zirvesi planlıyor. Göstermelik, hiçbir yaptırım gücü olmayan anlaşmalarla kendini aklamaya çalışan kapitalistler, sebep oldukları tahribatın kendi sonlarını da hazırlayacağından korkuyor olmalılar ki bu soruna duyarlı görünmeye çalışıyorlar.  Kapitalizmin üretim ilişkileri, doğa üzerinde kurduğu tahakküm değişmeden çevre sorunun çözülemeyeceğini biliyoruz.  Sistemin temel yapıtaşı olan doğa sömürüsü devam ederken göstermelik çevre duyarlılığı sorunun kaynağını sistemden uzaklaştırma çabasıdır. Yine de kapitalist ülkelerin bu aklanmaya ihtiyaç duyması ekoloji mücadelesinin bir kazanımıdır.[/su_box]

DİYARBAKIR –  DTK, TJA, DBP ve HDP Gençlik Meclisi, 2021 Newroz kutlamalarına ilişkin yaptığı basın toplantısında Newroz alanlarını dolduranlara teşekkür ederek, “Mücadelemiz zaferle taçlanacak” mesajı verildi.

Demokratik Toplum Kongresi (DTK), Demokratik Bölgeler Partisi (DBP), Tevgera Jinên Azad (TJA) ve Halkların Demokratik Partisi (HDP) Gençlik Meclisi, “Newroz ateşiyle direnelim, özgürleşelim” şiarıyla gerçekleştirilen Newroz kutlamalarına ilişkin DBP Genel Merkezi’nin Diyarbakır’da bulunan Dayanışma Bürosu’nda basın toplantısı düzenledi.

DTK Eşbaşkanı Berdan Öztürk, halka teşekkürlerini ileterek, Newroz alanlarını dolduran yüzbinlerce kişinin hükümetin saldırılarına ve baskısına da cevap olduğunu ifade etti. Mücadele etmekten ve direnmekten geri durmayacaklarını kaydeden Berdan, “Mücadelemiz zaferle taçlanacak” dedi.

‘Halkın talebi Öcalan’ın özgürlüğüdür’

DBP Eş Genel Başkanı Saliha Aydeniz de Newroz’un baskı ve saldırıların gölgesinde gerçekleştiğini kaydederek, demokrasinin her yönden ayaklar altına alındığı bir dönemde olduklarının altını çizdi. Yurttaşların helikopterden atılmalarından kaçırılmalarına kadar birçok hak ihlali yaşadığı bir dönem geçirdiklerini ekleyen Saliha, “Pandemiyi kendine bahane eden bu faşist iktidara halkımız alanlara çıkarak çok net bir cevap vermiştir. Bu yılki Newroz’un tarihi bir önemi vardı. Tarihi bir dönemeç olarak değerlendirmek gerekiyor. Bunun üzerinden çok net mesajlar verildi. Alanda en çok yükselen talep ise tecridin kaldırılması ve Abdullah Öcalan’ın özgürlüğüydü. Halk bu konuda ne kadar ısrarcı ve kararlı olduğunu çok net göstermiştir” şeklinde konuştu.  http://jinnews16.xyz/TUM-HABERLER/content/view/160348

Cezaevindeki tutuklular, süren açlık grevi eyleminin AKP iktidar üzerindeki baskısı sonucunda Abdullah Öcalan’ın, kardeşi Mehmet Öcalan ile yaptığı telefon görüşmesinin yarıda kesilmesini telefon görüş haklarını kullanmayarak protesto etti. https://artigercek.com/haberler/tutuklulardan-ocalan-la-gorusme-gerceklesmeden-telefona-cikmama-karari

Lüks aracında uyuşturucu kullandığına dair görüntülerin sosyal medyada paylaşılmasının ardından gözaltına alınan AK Parti Genel Merkez personeli Kürşat Ayvatoğlu serbest bırakıldı. Ayvatoğlu’nun ifadesinde suçlamaları reddettiği ve “Kokain değil pudra şekeriydi. Şaka yapıyorduk” dediği ortaya çıktı. Soruşturma savcısına ifade veren Ayvatoğlu, adli kontrol talebiyle nöbetçi sulh ceza hakimliğine sevk edildi. https://www.gazeteduvar.com.tr/kokain-degil-pudra-sekeriydi-diyen-kursat-ayvatoglu-serbest-birakildi-haber-1517435

ABD Başkanı Joe Biden, aralarında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da olduğu 40 dünya liderini 22-23 Nisan’da çevrim içi iklim zirvesine davet etti.

Beyaz Saray’dan yapılan yazılı açıklamada, “Başkan Biden, 22-23 Nisan’da ev sahipliği yapacağı ve çevrim içi düzenlenecek Liderler İklim Zirvesine 40 dünya liderini davet etti.” ifadesine yer verildi.

Söz konusu zirvenin kamuya açık şekilde canlı yayınlanacağına işaret edilen açıklamada, Biden’ın göreve geldiği ilk gün, Donald Trump’ın ayrıldığı Paris İklim Anlaşmasına geri döndüğü anımsatıldı. https://tr.euronews.com/2021/03/26/abd-baskan-biden-aralar-nda-erdogan-n-da-oldugu-40-dunya-liderini-iklim-zirvesi-ne-davet-e

Sosyal ve ekoloji krizlerini birlikte düşünmek ve bunlara yönelik ortak çözümler bulmak gerekiyor. İklim krizi ve diğer çevresel krizlerin arasındaki etkileşimler, sosyal ve insani krizler ve iklim krizi arasındakiler kadar belirgindir. AB-Mercosur arasındaki ticaret anlaşması Brezilya’daki kes ve yak örneğinde görüldüğü gibi iklim değişikliğini doğrudan artırıyor. İklim değişikliği açlık, çatışmalar ve göç hareketlerini beraberinde getiriyor. 2008’den bu yana 22 milyon kişi iklim koşullarına bağlı olarak göç etmek zorunda kaldı. Sıcak hava dalgası, kuraklık, şiddetli yağış, sel ya da fırtınalar nedeniyle bu sayı daha da artacaktır.

http://etha18.com/haberdetay/ceviri-iklim-krizi-ve-sinif-139414

Savaşa hayır, iklim adaletine ve barışa evet…

Tam da burada iklim krizinin sistemsel olduğu açıkken, var olan sistemin enerji üzerinde yaşanan kavganın faturasını ödemek istemeyen halkların bir araya gelmesi kıymetli olmakla birlikte, var olan sistemin de ifşasını hızlandırdığı açıktır. Zira var olan enerjinin üretimindeki ihtiyaç fetişizminin yaratımı iken, ihtiyaç var yalanı uydurularak, halklar bir taraftan çıkarılan doğalgazdan petrole kadar faturalar cep yakarken, sonucunda yaşanan yoksulluktan göçlere, bütünüyle savaşlara ve iklim krizine kadar hepsinin altında yatanın sistemin olduğunu dile getiren ve bir taraftan elzem bir talebin sloganı olan cümleyle bitirirsek:

İklimi değil, sistemi değiştir.

https://yeniyasamgazetesi2.com/iklimi-degil-sistemi-degistir/

Heidelberg Uluslararası Çatışma Araştırmaları Enstitüsü’nün (HIIK) hazırladığı yıllık rapora göre geçen yıl dünya genelinde 21 savaş yaşandı. “Çatışma Barometresi 2020” başlığını taşıyan araştırma raporunda ülkeler, etnik ve siyasi gruplar arasındaki silahlı çatışmaların toplam sayısı ise 220 olarak kaydedildi.

https://vicdaniret.org/2020-yilinda-21-savas-220-catisma-yasandi/

Geçtiğimiz hafta Ankara’da Ermeni Katolik Mezarlığı’nın üzerine beton dökülerek dükkan yapılması, Yahudi Mahallesi’nin kentsel dönüşüm ve restorasyon süreci adı altında yok edilmesi, memlekette 450 milyon metrekare kamu malının satışa çıkarılması, Gezi Parkı mülkiyetinin devredilmesi, HDP Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun bir tweet attı diye vekilliğinin düşürülmesi sonrasında da Meclis’e girerek polisin onu gözaltına alması, HDP hakkında kapatma davası açılması ve bir sabah uyandığımızda İstanbul Sözleşmesi’nin tek taraflı olarak feshedilmesi, Merkez Bankası Başkanı’nın görevden alınması, ekonomik krizin artık önlenemez şekilde derinleşmesi, doların yükselişinin durdurulamaması, pandemi ve aşı krizi derken bütün bunlarla birlikte Türkiye yönetilemez bir sürece doğru gidiyor.

Hem kentsel hem de ülke gündeminde yoğun bir sürecin yaşandığı böylesi bir noktada halkların kaygıya düşmesi ve birlikte davranması artık zorunluluk haline geliyor.

https://amp.artigercek.com/haberler/halklarin-birlikte-hareket-etmesi-zorunluluk-haline-geldi

Sanayi Devrimi’nden sonra, son 200 yılda, insanlık tarihindeki en büyük doğa tahribatı yapılarak, doğa ve su dengesi geri dönüşü zor şekilde bozulmuştur. Kapitalist sistemin neden olduğu karbon salınımındaki artışla birlikte sıcaklık artarken, tatlı su depomuz olan buzullar erimektedir. Buharlaşan su; birçok yerde sel felaketleri meydana getirirken, birçok yerde de su kıtlığına neden olmaktadır. 2001 ve 2018 yılları arasındaki doğal afetlerin yaklaşık %74’ü kuraklık ve seller de dahil olmak üzere su ile ilgiliydi. Kısacası iklim krizi, hava koşullarını bozmakta, su kıtlığını şiddetlendirmekte, su kaynaklarını kirletmektedir.

https://www.ttb.org.tr/haber_goster.php?Guid=0f21ed06-8aff-11eb-9f45-e823f4620c17&utm_source=dlvr.it&utm_medium=twitter

Dünya genelinde 450 milyon çocuk, su kıtlığının yüksek veya aşırı derecede riskli olduğu bölgelerde yaşıyor. Bu durum, çocukların günlük ihtiyaçlarını karşılamak için yeterli suya sahip olmadıkları anlamına geliyor. Kirlenmiş sular çocukların yaşamları için büyük bir tehdit oluşturuyor. Su ve hijyen eksikliğine bağlı hastalıklar, 5 yaşın altındaki çocuk ölümlerindeki en büyük etkenlerden biri.

Dünya genelinde her gün hijyen eksikliği ve su kıtlığına bağlı ishal sebebiyle 700’den fazla çocuk hayatını kaybediyor.

https://tr.euronews.com/2021/03/23/23-mart-dunya-su-gunu-nde-iklim-krizi-ve-su-k-tl-g-ile-ilgili-bilmemiz-gereken-10-sey

WFP İcra Direktörü David Beasley ise kıtlıktan milyonlarca ailenin etkilendiği sözlerini kullanarak, “Gözlerimizin önünde bir felaketin ortaya çıktığını görüyoruz. Çatışmalar, iklim krizi ve COVID-19’un yanı sıra açlık salgını ile beslenen kıtlık, milyonlarca ailenin kapısını çalıyor” dedi ve ekledi:

“Milyonlarca insanın açlıktan ölmesini engellemek için acilen üç şeye ihtiyacımız var; savaş sona ermeli, hayat kurtaran yardım sağlamak için savunmasız topluluklara erişmemize izin verilmeli ve her şeyden önce bu yıl için 5.5 milyar bağış yapılmasına izin verilmeli.”

https://ilerihaber.org/icerik/bm-30-milyondan-fazla-insan-acliktan-olmenin-bir-adim-uzaginda-124403.html

Meşe ağaçlarının tekrardan yeşermemesi için kökünden söküldüğünü ifade eden Gaydalı, Hizan’da köylülere “ormanları kesin” denildiğini kaydetti. Bu duruma engel olduğunu anlatan Gaydalı, köylülerin kesmemesi üzerine Mutki’den korucu olduğu belirtilen kişilerce kıyımın başladığına dikkati çekti. Ağaçların “güvenlik” gerekçesiyle kesildiğini dile getiren Gaydalı, “Bu yöreyi insansızlaştırmak, yaşanabilir bir halden çıkarmak istiyorlar. Ormanları kestiğiniz zaman toprak bu kayaların üzerinde durmaz. Erozyon hızla artar. Yağış rejimi bozulur. Etraftaki su kaynakları biter. Amaç buraları çölleştirmek” ifadelerini kullandı.

https://yeniyasamgazetesi2.com/orman-katliamina-bakanliktan-yanit-genclestiriyoruz/

Afrika’daki filleri yakın dönemde yok olma tehlikesiyle karşı karşıya bırakan bu durumun nedenleri arasında ikisi öne çıkıyor. Kıtada nüfusun artmasıyla birlikte ormansızlaştırma da oldukça hızlı bir biçimde önü alınamaz bir tehlike oldu. Yaşam alanlarının yok olması nedeniyle özellikle Afrika orman fillerinin nüfusu düşüyor.

Bir diğer neden ise, fildişi ticareti nedeniyle yapılan katliamlar. Birçok ülkenin uluslararası toplumun desteğiyle aldığı önlemlere rağmen her yıl en az 20 ila 30 bin arasında filin bu amaçla katledildiği hesaplanıyor.

https://yeniyasamgazetesi2.com/afrikada-fillerin-yok-olusu-onlenemiyor/

[su_box title=”JİN” box_color=”#e324dc”] Ne haklarımızdan ne de hayatlarımızdan vazgeçmiyoruz dediğimiz 8 Mart’tan, özgürlüğün ateşinde umutlarımızı büyüttüğümüz Newroz’a yetişene kadar kadın hareketinin önemli kazanımlarından biri olan İstanbul Sözleşmesi hiç edildi. Tacize, tecavüze, işkenceye, şiddete, ırkçılığa, savaşa, cinsiyetçiliğe, eşitsizliğe ve daha da fazlasına direnen, büyük bedeller ödeyen kadın örgütlerinin uluslararası bir kazanım olan sözleşmenin feshini haklı gösterecek herhangi bir hukuksal ya da düşünsel gerekçe mevcut değildir. Üstelik devletin kendi resmi kaynakları aracılığıyla topladığı veriler ve kadın örgütlerinin saha araştırmalarından aldığı bilgiler doğrultusunda hazırlanan İstanbul sözleşmesi, ne BM lerin bir dayatması ne de AB nin göz kırptığı bir rüşvet de değildir. Hazırlık aşamalarında yer alan ve ilk imzacılarından olan iktidarın sözleşmeyi feshetme nedenlerinden biri aile yapısının bozulması ve İslami normlara uymamasıdır. Hâlbuki sözleşmenin feshedilmesini ısrarla talep eden muhafazakâr kesimlerin, bazı tarikat ve cemaat mensuplarının esas korkusu, erkek egemen zihniyete sahip toplumda erkeğin kendi küçük devleti olarak inşa ettiği aile içindeki kayıtsız şartsız olan hükümranlığının sarsılması ve hep yen içinde kalan o kolun faillerinin ifşa edilmesidir. Ataerkil sistemin devamlılığını sağlayan ve erkekliğin toplumsal inşasında ciddi bir işlevi olan erkek şiddeti, sadece kadına yönelik değil, erkeklik ideolojisinin ötekileştirdiği tüm gruplara yöneliktir. Bu bağlamda cinsel yönelimleri ve cinsiyet kimlikleri nedeniyle LGBTQ+  bireylerin maruz kaldıkları şiddet; erkek gibi davranmadığı için sokakta hırpalanan eşcinsel bir erkeğe uygulanan şiddet; toplumsal cinsiyet normlarını ihlal ettiği gerekçesiyle trans bireylere uygulanan şiddet; bunun sonucunda trans bireyin şikâyetinin dikkate alınmaması durumunda devlet şiddeti veya bir kadının eşinden, partnerinden ya da babasından gördüğü her türlü şiddet toplumsal olarak aynı kaynaktan beslenir. Erkeklik ideolojisi, kadına ve ötekileştirilen tüm gruplara yönelen erkek şiddetinin kökenini oluşturur. Türkiye örneğinde sünnet olmak, millî olmak, askere gitmek, eli ekmek tutmak gibi en temel toplumsal ritüellerle bir kazanç olarak verilen erkeklik statüsü, çok kaygan bir zemin üzerine inşa edilir (Sancar, 2009; Selek, 2008). Erkekler bu kaypak zeminde ayakta durmak için gerekli olan toplumsal ritüelleri yerine getiremediği zaman ortaya çıkan statüyü kaybetme kaygısı ile şiddet daha işlevsel hale gelir (Connell, 1995; Vandello vd., 2008). Ancak toplumsal değişimin mümkün olduğuna inanmakla bu döngü kırılabilir. Bu nedenle etrafımızı çeviren erkeklik ideolojisinin ve erkekliğin inşa stratejilerinin farkında olarak başka bir erkeklik mümkün diyebilmek bizleri yeni başlangıçlara ve mücadelelere götürecektir. Mevcut toplumsal gerçekliğimizde aile, yok sayılacak bir kurum değildir, ancak dönüştürülmesi mümkündür. Bu yönüyle kadının bilinçlenme, örgütlenme düzeyi, ailenin ve toplumun eşit, özgür ve demokratik birlikteliklerin alanı haline dönüştürülmesinde hayati bir role sahiptir. Toplumsal cinsiyetçilikle mücadele edilerek, eşit- özgür- demokratik bir yaşamın ilkelerine göre aile, toplum ve bireyler arasındaki ilişkiler oluşturulmalıdır. Kadın özgür olmadan dünya özgür olamaz diyen kadınlar kazanımlarından asla vazgeçmeyeceklerini gösterdi. Kapitalist modenitenin erkek egemen ideolojisine karşı, kadın haklarında siyasi ve toplumsal değişimi mümkün kılan demokratik moderniteyle kadın devrimi tüm dünya kadınlarına sirayet etti. Öte yandan sözleşme, taraf devletlere bu amaç ve ilkelerin hayata geçirilmesi için sorumluluklar yükleyip, bir denetleme mekanizması oluştururken, ev içinde de erkeğin kadına karşı fiziksel ve kültürel olarak elinde tuttuğu gücü sınırlayıp, ilişkiyi eşitliyor. Şimdi hayal olan, taraf olduğumuz süreçte de hayalet gibi olan İstanbul Sözleşmesi,  kadının örgütlenmeden özgür olamayacağı, ötekileştirilmiş halkların birlik olmadıkça özgürleşemeyecekleri, halklar ve inançların tek tipçi ulusla kavgadan kurtulamayacağı hakkında farkındalık oluşturma çabalarımızda biz kadınlara rehber olmaya devam ediyor. Dağın öte yüzü güneşe bakıyormuş çocuklar. De hadi davranın, Güneşle sohbetimiz var. Geç kalmayalım. . .     (Yaşar KEMAL)[/su_box]

Erdoğan’ın gece yarısı kararnamesi ile Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesine karşı kadınların ve LGBTİ+’ların direnişi sürüyor. Tüm yurtta sokağa çıkan kadınlar ve LGBTİ+’lar, İstanbul’da Kadıköy Rıhtım’da toplandı. İktidarın LGBTİ+ düşmanlığının göstergesi olarak eylemlerde gökkuşağı bayraklarına izin vermeyen polise karşı kadınlar bayrakları olmadan alana girmeyi reddediyor. https://artigercek.com/haberler/kadikoy-de-bir-araya-gelen-kadinlara-polis-mudahale-etti

İş gücünde cinsiyet eşitsizliği Meclis gündeminde: ‘Pandemi en büyük darbeyi kadın emeğine vurdu’

CHP’li Sezgin Tanrıkulu, kadın iş gücünde cinsiyet eşitliğini esas alan düzenlemeler yapılması amacıyla Meclis’e araştırma teklifi verdi. Sezgin Tanrıkulu, Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu Araştırma Merkezi (DİSK-AR) tarafından hazırlanan ‘Covid-19 döneminde kadın iş gücünün görünümü’ başlıklı raporda yer alan istatistikleri Meclis’e taşıdı. Yeni tip koronavirüs (Covid-19) pandemisi sürecinde kadınların iş gücü piyasalarından erkeklere oranla daha fazla çekilmek zorunda bırakılmasına ve artan kayıt dışı kadın istihdamına dikkat çekilen raporda işsizlik oranının Kasım 2020 döneminde erkeklerde yüzde 24, kadınlarda ise bu oranın yüzde 37,7 olarak gerçekleştiği belirtiliyor. https://ilerihaber.org/icerik/is-gucunde-cinsiyet-esitsizligi-meclis-gundeminde-pandemi-en-buyuk-darbeyi-kadin-emegine-vurdu-124440.html

AKP gericilikte yalnız değil: İstanbul Sözleşmesi’ne dünyada kimler karşı çıkıyor? Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’nın sözleşmeyi onaylamayan veya imzalamayan diğer ülkeleri referans vererek “Sadece biz değiliz” çıkışı ise ayrıca üzerinde durulmaya değer. (Aynı açıklamada LGBT düşmanlığının devlet eliyle yapılması ise gerici referansların önümüzdeki dönem daha fazla kullanılacağına işaret ediyor.) İstanbul Sözleşmesi ya da diğer adıyla Kadına Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi, 11 Mayıs 2011’de İstanbul’da imzaya açıldığından bu yana, Avrupa Konseyindeki 34 ülke sözleşmeyi imzalayarak kendi iç hukuklarının da bir parçası haline getirdi. Bu ülkelerin içinde, sözleşmeyi imzaladığı andan itibaren imzasıyla övünmek dışında hiçbir adım atmayan AKP de vardı. Avrupa Konseyi haricinde de sözleşmeyi imzalayan Kanada, Vatikan, Japonya, Kazakistan, Meksika, Tunus ve ABD gibi ülkeler var. Öte yandan Avrupa Konseyi üyesi 11 ülke ise (Ermenistan, Bulgaristan, Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Letonya, Lihtenştayn, Litvanya, Moldova, Slovakya, Ukrayna, İngiltere) sözleşmeyi imzalasa da, kendi ülkelerinde yürürlüğe sokmadı. Bu ülkelerin tutumunun ardında yine kendi ülkemizden aşina olduğumuz gerekçeler saklı: ‘LGBT ideolojisi’ ve bu kez ‘Hristiyan ahlak’. Avrupa Konseyi üyesi olup da benzer çekincelerle sözleşmeyi imzalamamakta direnense iki ülke var: Rusya ve Azerbaycan.

Polonya’daki sağcı hükümet İstanbul Sözleşmesi’nden çekileceğini açıklamıştı. Gerekçe yine tanıdıktı: ‘Geleneksel değerler’ ve ‘LGBT ideolojisi.’

https://sol.org.tr/haber/akp-gericilikte-yalniz-degil-istanbul-sozlesmesine-dunyada-kimler-karsi-cikiyor-28534

[su_box title=”MEVCUT DURUM” box_color=”#e32447″][/su_box]

Salgın yönetilemiyor! Emekçiler, ötekileştirilenler ölmeye devam ediyor! Sağlık emekçileri tükeniyor, hayatını kaybediyor!

***

Koronavirüs vaka ve vefat sayılarının gerçeği yansıtmadığı belirten CHP’li Servet Ünsal, Ankara’dan örnek verdi: “Mezarlıklar Müdürlüğü verilerine göre Ankara’da vefat sayısı; 2019’da 13 bin 951 iken 2020’de 26 bin 142’ye çıkıyor. 2 katına çıkan ölümlerin nedeni tabii ki Covid-19 ama gizliyorlar.”

***

Covid-19 pandemisi sık görülmeye, sık öldürmeye ve yaşamı altüst etmeye devam ediyor. Toplam vaka sayısı 127 milyon 274 binin ve Covid-19 nedeniyle hayatını kaybedenlerin sayısı 2 milyon 789 binin üzerine çıktı. Bulaş tehdidi olan aktif hasta sayısında da yükseliş devam ediyor, 21 milyon 925 bine dayanan aktif hasta sayısı pandeminin daha da büyüyeceğini gösteriyor.

Covid-19 vakalarının kıtalara göre dağılımında Avrupa (38.9 milyon) zirvedeki yerini koruyor. Bunu Kuzey Amerika (35.6 milyon, 30.9 milyonu tek başına ABD’ye ait), Asya (27.8 milyon), Güney Amerika (20.7 milyon) ve Afrika (4.2 milyon) izledi. Covid-19’a bağlı ölümlerde kıtaların sıralamasında ilk iki değişmiyor: Avrupa (900 bin), Kuzey Amerika (814 bin). Üçüncülüğe Güney Amerika (539 bin) yerleşiyor ve ardından Asya (423 bin) ve Afrika (112 bin) geliyor. Ölümlerin yüz bin kişinin üzerine çıktığı altı ülke var: ABD (562 bin), Brezilya (311 bin), Meksika (201 bin), Hindistan (162 bin), İngiltere (127 bin) ve İtalya (108 bin). Fransa 97 bin ve Rusya 94 bin can kaybı ile 100 bin ölüme doğru hızla ilerliyor.

Dünya genelinde son 24 saatte 580 bin 97 kişide Covid-19 pozitifliği saptandı. Covid-19 nedeniyle hayatını kaybedenlerin sayısı ise 9 bin 760 kişi oldu. Günlük vaka bildiriminde Brezilya yüksek yeni vaka ve ölüm sayısı ile zirvedeki yerini koruyor. Türkiye günlük  bildirimlerinde ilk altıda yer alıyor. Ülkelere göre yeni vaka sayısı şöyle: Brezilya (83 bin), ABD (63.6 bin), Hindistan (62.6 bin), Fransa (42.6), Polanya (31.8 bin), Türkiye (30 bin), İtalya (23.8 bin), Almanya (18.7 bin), Ukrayna (17.4 bin), Arjantin (10.3 bin) ve Macaristan (10.2 bin).

***

Salgın kontrol altına alınamıyor, logaritmik vaka artışı devam ediyor. Yeni vaka, ağır hasta, aktif hasta ve can kaybı oldukça yüksek. Son 24 saatte yeni vaka sayısı 30 binin üzerine çıkarken Covid-19 nedeniyle hayatını kaybedenlerin sayısı 151 kişi oldu. Turkuaz tabloda eleştirilere rağmen ısrarla yer verilen yeni hasta sayısı 1,281 kişiye yükseldi. Toplam vaka sayısı 3 milyon 179 binin üzerinde, toplam can kaybı 30 bin 923 kişiye yükseldi. Günlük test sayısı 223 binin üzerinde. Test sayısı arttıkça vaka sayısı da artış gösterdi. Turkuaz tabloda aktif hasta sayısı yer almıyor. Günlük olarak aktif hasta sayısını Worldmeters’dan paylaşmaya devam ediyoruz.

Worldmeters’a göre Türkiye’de aktif hasta sayısındaki ciddi yükseliş devam ediyor. Dün aktif hasta sayısı 208 bin 263 kişiye yükseldi. Aktif hasta sayısındaki bu ciddi yükseliş, bulaş tehdidinin daha da artacağını gösteriyor. Ağır hasta sayısımız ise 1,886 kişiye yükseldi. Aktif vakanın yükselmesi ile %1’e kadar düşen ağır hasta oranı dünya ortalamasının (%0.4) halen iki buçuk katına yakın! Yüksek ölüm hızının yüksek ağır hasta oranı ile ilişkili olduğunun vurgulamaya devam ediyoruz.

***

Türk Yoğun Bakım Derneği 2’inci Başkanı Prof. Dr. Mehmet Uyar, Covid-19 için oluşturulan yoğun bakımların yüzde 80’inin dolduğunu söyledi. Profesör, şöyle devam etti: “Covid-19 hastaları için ayrılan yerler yetersiz kalmakta. Covid-19 yoğun bakımları ikinci dalganın sonunda yaklaşık yüzde 40’lara inmişken şu an 80-85 civarında. Tam dolu olmasına az kaldığı için yeni birimler açma çabası var sağlık kuruluşlarında.”

***

Samsun İl Sağlık Müdürü Dr. Öğr. Üyesi Muhammet Ali Oruç, kentin Karadeniz’e açılan bir kavşak durumunda olmasının vaka sayılarını artırdığını belirterek, “Gerekmiyorsa seyahat etmemeli, market ve akrabaya gidilmemeli. Bu şekilde olursa bunun üstesinden geliriz” dedi.

***

Korona virüsü önlemleri kapsamında uygulanan hafta sonu sokağa çıkma kısıtlaması başladı. Bu akşam 21.00’den 29 Mart Pazartesi günü sabah 05.00’e kadar sürecek sokağa çıkma kısıtlaması şu illerde uygulanacak:

Çok yüksek riskli iller (Kırmızı): Edirne, Balıkesir, Sakarya, Burdur, Konya, Aksaray, Sinop, Samsun, Amasya, Tokat, Ordu, Giresun, Gümüşhane, Trabzon, Rize, Osmaniye ve Adıyaman.

Yüksek riskli iller (Turuncu): İstanbul, İzmir, Kırklareli, Tekirdağ, Kocaeli, Yalova, Çanakkale, Muğla, Antalya, Kütahya, Bilecik, Düzce, Bolu, Zonguldak, Karaman, Mersin, Niğde, Kırıkkale, Kayseri, Kilis, Artvin ve Ardahan.

***

2022 Dünya Kupası elemelerinde Hollanda’nın Letonya’yı konuk ettiği maçı, Covid-19’un yayılımına dair araştırma kapsamında 5 bin taraftar izledi. Maskeli, maskesiz, yan yana ve 1,5 metrelik sosyal mesafe gibi farklı düzenlerde maçı izleyen taraftarlar üzerinden yapılan testin sonuçlarına göre Haziran ayında düzenlenecek Avrupa Futbol Şampiyonası’nda stadın yüzde 75’ine seyirci alınması gündeme gelecek.

 

***

Facebook, Covid-19’la ilgili yanlış bilgi yaydığı gerekçesiyle Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro’nun hesabını askıya aldı. Maduro’nun kanıt göstermeden Covid-19 virüsüne karşı etkili olduğunu öne sürdüğü bir tedaviyi tanıtarak Facebook kurallarını ihlal ettiği belirtildi. Facebook sözcüsü, Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) direktiflerine uyduklarını belirterek “Kurallarımızın üst üste ihlal edilmesi nedeniyle söz konusu sayfayı 30 gün için donduruyoruz, yani sayfa sadece okunabilecek” dedi.

[su_box title=”AŞI TARTIŞMALARI” box_color=”#6ee324″][/su_box]

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, “Aşı programında yeni gruba geçiyoruz. Aşısı sisteme tanımlanmış olan vatandaşlarımız 60 yaş üzeri vatandaşlarımız eşleri ile birlikte randevu alarak aşılarını olabilecekler. Ayrıca bazı risk grupları da programa dahil edildi” açıklamasını yaptı. Koca, ayrıca, “Risk grubunda olan morbid obez, malign tümörü olan kanser ve diyaliz hastaları, Down sendromu olan vatandaşlarımız ve immuno supresif tedavi alanlar öncelikli aşı olmak için sisteme tanımlandı. En kısa sürede en çok riskli vatandaşımızı korumak istiyoruz” bilgisini paylaştı.

***

CHP’li Emir, ANKA Haber Ajansı’na yaptığı açıklamada, “Sağlık Bakanı Fahrettin Koca ayın 23’ünde 750 bin, 24’ünde de 700 bin Biontech aşısının Türkiye’ye teslim edildiğini söylemişti. Biontech firmasından aldığı mektubu basınla paylaştı” dedi. Emir,  “Bu mektuba göre ayın 24’ünde 700 bin doz, 25’inde 700 bin doz olmak üzere 1,4 milyon doz aşının Türkiye’ye geldiği söyleniyor. Şimdi burada büyük çelişki söz konusu. Sayın Bakan mart ayının 23-24’ünde olduğunu söylerken, Biontech firması teslimatın 24-25’inde olduğunu söylüyor. (Bakan Koca’nın açıkladığı) Belge acaba hatır için üretilmiş bir belge mi? Bu çelişkinin nedeni nedir?” dedi.

***

Britanya’da aralıktan beri Covid-19 nedeniyle hastaneye yatırılan her 25 kişiden birinin en az bir doz aşı olduğu açıklandı. Ancak enfekte olanların çok azının semptom gösterdiği, bu semptomların da aşının ilk dozundan iki hafta sonra görüldüğü belirtildi. Bu da aşıların, etkili olması için yeterli zaman geçtiği takdirde ağır hastalığı önlediğini gösterdi. Alternatif açıklamalar ise şöyle sıralandı: Aşıdan kısa süre önce ya da aşı randevusu sırasında enfeksiyon kapılması veya aşının enfekte olup semptom göstermeyen kişilerde semptomları tetiklemesi.

***

Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mehmet Ceyhan’a göre burundan sprey olarak uygulanan ‘intranazal Covid‘, bulaşı engelleyebilecek tek aşı adayı, teoride ise en ideal aşı.

***

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Corona virüsü salgını tehdidi altındaki yirmi ülkenin henüz mevcut aşılardan hiçbirine erişim sağlayamadığını açıkladı.

DSÖ, bu ülkelere “acil şekilde” aşı bağışı yapılması çağrısında bulundu.

Zengin ülkelere çağrı yapan DSÖ, bu ülkelerin sorumluluklarına yaraşır şekilde davranması gerektiğini belirtti. İkili anlaşmaların, ihracat yasaklarının ve aşı milliyetçiliğinin piyasanın dengesini bozduğunu ve arz ile talep arasında “büyük dengesizliklere” yol açtığını belirten DSÖ Genel Sekreteri Ghebreyesus, “10 milyon doz fazla değil ve hiçbir şekilde yeterli de değil” diye konuştu.

[su_box title=”AKADEMİDEN” box_color=”#2437e3″]Okulların açılmasına ilişkin tartışmalarda bugüne kadar daha az yer verdiğimiz temkinli yaklaşımı savunan bir yayının parça parça çevirisini Lancet’ten aktarıyoruz. “22 Şubat 2021’de Birleşik Krallık Hükümeti, İngiltere’deki okulların 8 Mart 2021’de tamamen yeniden açılacağını duyurdu. Okula mümkün olan en kısa sürede dönmek, çocukların eğitimi, sosyal gelişimi, zihinsel ve fiziksel refahı için zorunlu olmakla birlikte okulları öğrenciler ve personel için daha güvenli hale getirmek için yeterli hazırlık yapılmamıştır. Ek önlemler olmadan, bu sefer daha bulaşıcı ve muhtemelen daha öldürücü varyantlarla, daha fazla karantinaya, okulların kapanmasına neden olacak şekilde bulaşıcılığın artması olasıdır. Okulların tamamen açık olması beklendiğinde bile, yüksek toplum bulaşıcılığının olduğu noktalarda, ortaokul çocuklarının % 22’si izolasyonda olmaları nedeniyle okula gidemiyordu. Bazı bölgelerde katılım %61 gibi düşük bir düzeydeydi. Okulların bulaşıcılığa katkıda bulunmadığına ve COVID-19’a ilişkin çocuklara yönelik genel riskin çok düşük olduğuna dair argümanlar, okullardaki önlemlerin geri planda bir önceliği olduğu anlamına geliyor. Yine de bu argümanlar için alıntılanan kanıtların ciddi sınırlamaları vardır. İlk ve orta okul kapanışları, birçok ülkede (İngiltere dahil) bulaşıcılık konusunda önemli azalmalarla ilişkilendirilmiştir. Warwick Üniversitesi ve Imperial College London tarafından yayımlanan modelleme verileri, önerilen yeniden açılış senaryolarında COVID-19’dan en az 30.000 daha fazla ölümün tahmin edildiğini göstermektedir. 2021 Şubat ayı boyunca, şu anda okulda daha az öğrenci olmasına rağmen, öğretim kadrosu daha yüksek enfeksiyon riski altındaydı. COVID-19’un çocuklarda ciddi hastalığa neden olma olasılığı düşük olmasına rağmen, ONS Enfeksiyon Araştırmasına dayalı uzun COVID semptomlarının yaygınlığına ilişkin tahminler, 2-10 yaş arası çocukların %13’ünün ve 12-16 yaşındakilerin %15’inin pozitif testten 5 hafta sonra en az bir kalıcı semptomu olduğunu göstermektedir. SARS-CoV-2 enfeksiyonunun uzun vadeli sağlık etkileri konusundaki belirsizlik göz önüne alındığında, virüsün çocuklarda dolaşmasına ve bunun sonucunda aileleri için riske girmesine izin vermek akıllıca olmayacaktır. Yüksek toplum bulaşıcılığı ortamında, uygun korumalar olmaksızın okulların tamamen yeniden açılması, birçok çocuğu eğitimden ve sosyal etkileşimden yeniden mahrum bırakma ve mevcut eşitsizlikleri daha da kötüleştirme riski taşır, virüs evrimi ve yeni varyantlar için uygun bir zemin sağlar. Okulları daha güvenli hale getirmek, toplumsal bulaşıcılığı azaltmakla el ele gider ve okulların güvenli bir şekilde yeniden açılmasını ve açık kalmasını sağlamak için gereklidir.” Gurdasani, D., Alwan, N. A., Greenhalgh, T., Hyde, Z., Johnson, L., McKee, M., Michie, S., Prather, K. A., Rasmussen, S. D., Reicher, S., Roderick, P., & Ziauddeen, H. (2021). School reopening without robust COVID-19 mitigation risks accelerating the pandemic. The Lancet, 397(10280), 1177–1178. https://doi.org/10.1016/s0140-6736(21)00622-x[/su_box] [su_box title=”TOPLUMSAL MÜCADELE-SAĞLIK MUHALEFETİ” box_color=”#e3a924″][/su_box]

Kadıköy’de açıklama yapan KESK üyeleri, KHK ile ihraç edilen kamu emekçileri görevlerine iade edilinceye ve yaşatılan haksızlıkların, KHK’lileri nefessiz bırakmayı amaçlayan politikaların hesabı verilinceye kadar mücadele edeceklerini belirtti. KESK İstanbul Şubeler Platformu, KHK’lerle ihraç edilen üyelerinin görevlerine geri dönmesi, haksız ve hukuksuz uygulamalara son verilmesi talepleriyle Kadıköy’deki Beşiktaş İskelesi önünde basın açıklaması yaptı. Açıklamaya HDP Milletvekili Musa Piroğlu ve Sol Parti Merkezi Yürütme Kurulu (MYK) üyesi Alper Taş da katıldı.

“KHK’ler gidecek biz kalacağız” pankartının açıldığı açıklamada sık sık “Faşizme karşı omuz omuza” sloganı atıldı. https://sendika.org/2021/03/ihraclara-karsi-kesk-kadikoyden-seslendi-khklar-gidecek-biz-kalacagiz-612861/

İktidarın Kanal İstanbul Projesi’ni yeniden gündeme getirmesine karşı Kadıköy’de kitlesel bir buluşma düzenleyen Ya Kanal Ya İstanbul Koordinasyonu kenti ve doğayı katledecek bu rant projesine karşı direneceklerini duyurdu. https://sendika.org/2021/03/yakanalyaistanbul-koordinasyonu-kadikoyde-istanbul-ve-doga-ile-inatlasilmaz-612871/

[su_box title=”YENİ YAŞAM” box_color=”#24bbe3″][/su_box]

Pandemiyle birlikte daha da derinleşen ekonomik krizde, adeta canlarını hiçe sayarak çalışmak zorunda bıraktırılan ya da, işsizler ordusuna dahil edilen emekçilerin yaşam mücadeleleri can yakıcı bir hâl aldı. Oysa kapitalizmin ateş çemberinde olsa bile sermayenin çıkarları dışında işçilerin üretimden gelen güçlerini kullanabilecekleri üretim kooperatifleri ve keza piyasanın dayattıklarının ötesine geçerek güvenilir, ucuz, sağlıklı gıdaya aracısız bir şekilde ulaşabilecekleri tüketim kooperatifleri mevcut. Kapitalizmin hüküm sürdüğü dünyada kooperatiflerin tek başına piyasayla mücadele etmesi, emekçilerin yaşam koşullarını arzu edilen seviyeye çekmesi pek mümkün görünmese de kooperatif deneyimleri üreticilerin söz sahibi olduğu emeğin dünyasına önemli bir ışık tutmakta.

Rochdale Öncüleri

Konunun diğer ayağı ise tüketim kooperatifleri. Engels’in 19. yüzyıl İngiltere’sinin emekçilerini merceğe aldığı İngiltere’de Emekçi Sınıfın Durumu’nda bahsettiği işçilerin sağlıklı gıdaya ulaşma konusunda yaşadıkları tüketim kooperatifi fikrini doğurdu. 1844’te yine İngiltere’de, Rochdale’de 28 dokuma işçisi tarafından tüketim kooperatifi mağazası kuruldu. Rochdale Öncüleri olarak anılan bu ilk tüketim kooperatifi, margarin, şeker, un ve mum gibi temel ihtiyaç̧ maddelerinin satışını yapmıştı. 28 üyeyle başladıkları kooperatif ilk yıl sonunda 74 üyeye çıktı. Ardından İngiltere’nin çeşitli yerlerinde yaklaşık 100 kooperatif kuruldu. Rochdale deneyimi pratik bir başarının dışında üyelerinin hazırladığı ilkelerle kooperatifçiliğe önemli bir çerçeve sundu.

1-Herkese açık üyelik,

2-Her üyenin 1 oy hakkına sahip olduğu demokratik kontrol

3-Üyelerin ekonomik katılımı

4-Otonomi ve bağımsızlık,

5- Kooperatifler arası dayanışma-işbirliği

6-Eğitim ve bilgilendirme çalışması,

7- Kendi toplumlarına katkıda bulunmak.

https://www.birgun.net/haber/kapitalizme-karsi-direnis-337557

  1. yüzyılda gördüğümüz kooperatifçiliğin bu ilk örneklerine 20. yüzyılda ilk olarak İspanya’da rastlıyoruz. İspanya antikapitalist veya piyasacı olsun kooperatif deneyimleri açısından bir hazine sunuyor bize. İspanya, kooperatif düşüncesine farklı katkılarda bulunabilecek yüzlerce kooperatif deneyimine ev sahipliği yapmıştır ve günümüzde de çok sayıda kooperatif deneyimini topraklarında barındırmaktadır. İspanya’da ilk kooperatif deneyimi kurucusu JoanTatau y Verges’in İngiltere’ye yaptığı ziyaretler sonucunda Rochdale ilkeleriyle 1865’te Katalunya’da kurulan Parafrugell Kooperatifi’yle başlıyor.

 

Ardından 1895 yılında Uluslararası Kooperatif Birliği (ICA) kuruluyor. 1890’lardan 1920’lere kadar özgürlükçü ve sosyalist kooperatif deneyimleri devam etmiştir. Bu kooperatiflerin karşısına Katolik ve müesses nizamı destekleyen karşı devrimci kooperatif kuruluyor. Sosyalist kooperatif deneyimlerinin gelişimine 1923-1931 MiguelPrimo de Rivera diktatörlüğü engel olsa da CNT (ConfederaciónNacional de Trabajo) anarşist sendikasının da beslendiği anarşizan damar kolektivizasyon ve kooperatif mücadelesini çeşitlendirmiş, özyönetim ve eşitlik ilkesine bağlı kolektifler ve kooperatifler çoğalmış, ta ki faşist Franco rejimiyle demokratik tüm unsurların üzerinden silindirle geçilene kadar. Franco sonrası İspanya’daki neoliberal koşulların yarattığı güvencesizleşme karşısında geçmişteki kolektif deneyimler tekrardan filizlenmiştir. https://www.birgun.net/haber/dunyadan-kooperatif-deneyimleri-337560

[su_box title=”EKLER” box_color=”#dce324″][/su_box]

Ekonomi-toplum-doğa dizilişi kriz üretici bir makine gibidir. Kapitalizmin hareket yasalarında bu krizleri sıkça görmek mümkün- Hakan Yurdanur  Ekonomi-toplum-doğa dizilişi kriz üretici bir makine gibidir. Kapitalizmin hareket yasalarında bu krizleri sıkça görmek mümkün. Ekonominin yarattığı finansal krizleri toplumun sosyo politik krizleri, onu da doğanın iklim/gıda/çevre krizleri izlemekte.

Aslında yukarıda bahsettiğimiz dizilişin tam tersinin olması gerekiyor. Yani doğa-toplum-ekonomi. Bu diziliş insanın, toplumun ve doğanın özgürleşme anahtarını üzerinde taşıyor. Doğanın en başta olması demek kullanım değerli bir sistemin hayata geçmesi demektir. Başka türlü söylersek bu diziliş kullanıcısına yarar sağlamaktadır. Ekonomi-toplum- doğa dizilişi ise değişim değeri taşımakta. Yani satıcısına yarar sağlamakta. Özetle; kullanım değeri insani, değişim değeri ticaridir diyebiliriz.

Toplum ve doğa arasında dışsal bir ekonomi (ayrık bir üretim tarzı) yok. Toplumsal olanla doğal olan iç içe. Örneğin; arpanın üretiminin ne kadarı doğaya ne kadarı topluma ait? Net cevap vermek zor. Fakat günümüzde bu iç içe geçmeler araya giren ekonomi yüzünden bozulmakta. İşte bu da biraz önce sözünü ettiğim insan/doğa yabancılaşmasını yaratmakta.

Doğa-toplum-ekonomi dizilişi bize aslında şunu anlatmakta: Ekonomi toplumun içinde, onun özünde (ona içkin) yapılanmış durumda olmalıdır. Toplum ekonomiye değil, ekonomi topluma tabidir. Ekonomi yöneten değil, kullanım değerini gerçekleştiren bir nevi yönetilendir. Doğa [toplum (ekonomi)] şeması sanırım durumu daha net görmemizi sağlayacaktır.

Günümüzde yaşananları şu güzel söz çok iyi anlatmakta; “kirli sistem kirli doğanın da yaratıcısıdır.”

https://yeniyasamgazetesi2.com/ekonomi-toplum-doga/



İLİŞKİLİ İÇERİK

KORONA 7 GÜNLÜK 6-12 ARALIK 2021

Neredeyse tüm canlı türlerinde kadın bedeninde gerçekleşen üreme eylemi, insan türünde kadın bedeni ve doğurganlığı ...