Home / KORONA GÜNLÜKLERİ / KORONA 7 GÜNLÜK 21-27 HAZİRAN 2021

KORONA 7 GÜNLÜK 21-27 HAZİRAN 2021

[su_box title=”KORONA 7 GÜNLÜK 21-27 HAZİRAN” style=”glass” box_color=”#9c9e17″ radius=”1″]Pandemi ile birlikte daha yakıcı hale gelen ekonomik kriz ve son haftalarda açığa çıkan yolsuzluklar ve derinleşen devlet krizi Türkiye siyasal atmosferini çevrelemiş durumda. Artık  ülke yönetilemiyor. Ekonomik kriz en üst düzeyde. Doğanın talanı artarak devam ediyor. Tekçi faşizan zihniyet her alana sirayet ederek, demokratik siyaset kanalları her gün biraz daha kapatıyor. Öyle ki yedi yirmi dört  polis kontrolünde olan HDP binasına gündüz vakti girilip bir kadın katlediliyor. Kobanî Davası ve nihayetinde HDP hakkında açılan kapatma davalarıyla barış içinde bir arada yaşama hakkımız elimizden alınıyor. Son dönemlerde yönetememe krizinin tüm çıplaklığıyla ortaya çıktığı; her yanıyla yolsuzluğa, çürümüşlüğe batmış bir ayağı çukurda olan bir iktidarın, iktidarda kalmak için gerçekleştirdiği tüm bu girişimler eski senaryoların hayata geçirilme girişimidir. Bugünün sorunlarına çözüm üretilebilmesinin ön şartı gerçek, tutarlı ve radikal bir demokrasi mücadelesinde ortaklaşmaktır. Zira demokrasinin yokluğu, esas olarak toplumun, örgütlü bir güç olarak devlet ve sermaye karşısındaki güçsüzlüğü demektir. Bu da bugünün sorunlarının esas kaynağı olan uygarlık krizine karşı toplumun çözüm iradesi haline gelmesinin önünde engel oluşturmaktadır. Dolayısıyla zaman, mevcut rejimine karşı demokrasiyi tekrardan inşa etme zamanıdır. Faşizme karşı, adaletsizliğe karşı ortak mücadele etme zamanıdır. Bir süredir çabaları sürdürülen ve günlüğümüzün de ekler kısmında sonuç bildirgesini paylaştığımız demokrasi konferansı önerilerini önemsiyoruz. Adaletin, demokrasinin ve barışın olmadığı bir yerde sağlıklı olma halinden bahsedemeyiz. İki yıla varan pandemi önlemleri adı altında yasakçı uygulamalarla varlığını güçlendirmeye çalışan iktidar toplamda kendisinin en büyük sağlık tehdidi olduğunu gözlerden kaçırmaya uğraşmaktadır. Bugün covid aşılama haritasına, anne-bebek ölümlerine baktığımızda eşitsizliğin, savaşın ve ayrımcılığın haritasını görüyoruz. Bu nedenle aşılama tam olarak yapıldığında dahi görevimiz bununla bitmez, altta yatan kök nedenlerin iyileştirilmesi gerekir. Sağlığa dair yaklaşım sağlık hizmetlerine ve sağlık emekçilerine daralmadan sağlığın toplumsallaşması çerçevesinde ele alınmalıdır. Yeni bir toplumsal inşa için tanımlanacak sağlık sistemi; kapitalist, eril ve iktidar üreten bir tarzdan kendisini arındırmalıdır. Sağlığımız için öncelikle demokrasiye ihtiyacımız olduğu bilinmeli ve bu bilinçe, birlikte mücadelenin hepimizin sorumluluğu olduğu unutulmamalıdır [/su_box]

[su_box title=”MEVCUT DURUM” style=”glass” box_color=”#9e1730″ radius=”1″][/su_box]

Salgın yönetilemiyor! Emekçiler, ötekileştirilenler ölmeye devam ediyor! Sağlık emekçileri tükeniyor, hayatını kaybediyor!

Sosyal cinayete dönüşen pandemi ölümlerine karşı öfke büyüyor. Yanlış sağlık politakaları ve salgın mücadelesine karşı yaşam hakkını savunmak için demokrasi güçleri harekete geçiyor.

***

Türk Tabipleri Birliği’nin (TTB) Haziran ayında yayınladığı rapora göre, 11 Mart 2020 tarihinden 31 Mayıs 2021 tarihine kadar Türkiye’de 403 aktif sağlık çalışanının yaşamını yitirdi. Rapora göre, Covid-19 ölümlerinin yüzde 36’sı hekimlerde, yüzde 13’ü eczacılarda ve yüzde 6’sı hemşire ve ebelerde görüldü. Uluslararası Af Örgütü’nün 2021 yılının Mart ayında yayınladığı rapora göre ise, tüm dünyada sivil toplum örgütlerinin hızlı aşılama çağrılarına rağmen 2020 yılında en az 17 bin sağlık çalışanı Covid-19 nedeniyle hayatını kaybetti.

***

Avustralya’nın Yeni Güney Galler eyaletinde, Koronavirus’ün Delta varyantının yayılması nedeniyle sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Yeni tedbirler kapsamında eyaletin Greater Sydney, Blue Mountains, Central Coast ve Wollongong bölgelerinde bugün 18.00 itibarıyla başlayacak sokağa çıkma kısıtlaması, 9 Temmuz Cuma günü 23.59’a kadar sürmesi bekleniyor.

***

Covid-19 vakalarında küresel düzeyde düşüş eğilimi birkaç gündür durdu, vaka sayısı plato çizmeye başladı. Farklı coğrafyalarda pandemi sık görülmeye, sık öldürmeye ve yaşamı altüst etmeye devam ediyor. Toplam vaka sayısı 181 milyon 538 bine yaklaştı. Covid-19 nedeniyle hayatını kaybedenlerin sayısı ise 3 milyon 932 bin 605 kişiye yükseldi. Aktif hasta sayısında yükseliş devam ediyor, küresel olarak 11 milyon 539 bine yaklaştı.

Covid-19 vakalarının kıtalara göre dağılımında Asya kıtası zirvedeki yerini sürdürdü. Asya kıtasında toplam vaka sayısı 55 milyon 279 bine yaklaştı. Asya kıtasında ilk üçü Hindistan (30.2 milyon), Türkiye (5.4 milyon) ve İran (3.2 milyon) paylaşıyor. Asya kıtasını Avrupa (47.7 milyon), Kuzey Amerika (40.5 milyon, 34.5 milyonu tek başına ABD’ye ait), Güney Amerika (32.5 milyon) ve Afrika (5.4 milyon) izledi. Toplam vaka sayısında Türkiye ilk altıda yer alıyor: ABD (34.5 milyon), Hindistan (30.2 milyon), Brezilya (18.4 milyon), Fransa (5.8 milyon), Rusya (5.4 milyon) ve Türkiye (5.4 milyon).

Pandemiye bağlı ölümlerde de Avrupa 1 milyon 99 bine yaklaşan can kaybı ile zirvede yer alırken ikinci sıraya 992 bin 875 ölüm ile Güney Amerika oldu. Bu kıtaları Kuzey Amerika (916 bin), Asya (783 bin) ve Afrika (141 bin) izliyor. Ölümlerin yüz bin kişinin üzerinde olduğu ülke sayısı 10’a yükseldi: ABD (619 bin), Brezilya (513 bin), Hindistan (396 bin), Meksika (232 bin), Peru (192 bin), Rusya (133 bin), İngiltere (128 bin), İtalya (127 bin), Fransa (111 bin) ve Kolombiya (104 bin).

Küresel düzeyde son 24 saatte 368 bin 541 kişiye Covid-19 tanısı konurken 7 bin 526 kişi Covid-19 nedeniyle hayatını kaybetti. Brezilya ve Hindistan zirveye yerleşmiş durumda. Pandemi Afrika kıtasında artışa geçerken Güney Asya ve Latin Amerika ülkelerinde yüksek hızda devam ediyor. Delta varyantı Rusya, İngiltere, Portekiz, İsrail, Avustralya vb. bir çok ülkeyi ciddi biçimde etkiliyor. Ülkelere göre yeni vaka sayısı şöyle: Brezilya (64.1 bin), Hindistan (49.9 bin), Kolombiya (33.6 bin), Rusya (21.7 bin), Endonezya (21.1 bin), Arjantin (18.6 bin), İngiltere (18.3 bin) ve Güney Afrika (18 bin).

Not: Dünya ve Türkiye Covid-19 istatistiklerini Worldmeter sitesine göre vermeye devam ediyoruz. Her gün paylaştığımız veri bir gün önceye ait olup ülkelerin bildirimlerine göre şekilleniyor. Veriyi her gün sabit saatte (sabah 06.00) alıyoruz.

***

Türkiye’de salgın hala kontrol altına alınabilmiş değil. Son 24 saatte 5 bin 266 kişiye Covid-19 tanısı kondu. Covid-19 nedeniyle hayatını kaybedenlerin sayısı ise 51 kişiye geriledi. Turkuaz tabloda eleştirilere rağmen ısrarla yer verilen yeni hasta sayısı da 470 kişi. Toplam vaka sayısı 5 milyon 404 binin üzerinde. Toplam can kaybı ise 49 bin 524 kişiye yükseldi. Günlük test sayısı 223 bin civarında.  Turkuaz tabloda aktif hasta sayısı yer almıyor. Günlük aktif hasta sayısını Worldmeters’dan paylaşmaya devam ediyoruz.

Türkiye’de aktif hasta sayısı yeniden düşmeye başladı, 85 bin 326 aktif hastaya sahibiz. Bulaştırma potansiyeli yüksekliği dikkate alındığında aktif hasta sayısının hala oldukça yüksek olduğunu hatırlatmak isteriz. Temaslıların gerçek anlamda saptanmasıyla bu sayının ciddi düzeyde artacağını biliyoruz. Ağır hasta sayısı sekiz yüzün altına indi (733 kişi). Ağır hasta oranımız %0.9 düzeyine indi. Bu oran hala dünya ortalamasının bir buçuk katı! Yüksek ölüm hızının yüksek ağır hasta oranı ile ilişkili olduğunu, ölümlerin yüksek hızda devam edeceği uyarısını ısrarla vurguluyoruz.

***

Hollanda’da, Koronavirüs salgını tedbirlerinde normalleşme planında kapalı alanlarda maske zorunluluğunun da kaldırıldığı dördüncü aşamaya, bugünden itibaren geçildi.

 

[su_box title=”AŞI TARTIŞMALARI” style=”glass” box_color=”#9e8c17″ radius=”1″][/su_box]

27 Haziran saat 08.00 itibarıyla Türkiye’de uygulanan aşı toplam olarak 46 milyon 950 bin 518 doz olup ilk dozu yaptıranların sayısı 32 milyon 135 bin 686 kişidir (nüfusun %38.43’ü). Toplum bağışıklığı için gerekli olan iki doz aşı yaptıranlar ise 14 milyon 814 bin 832 kişi, yani nüfusun %17.72’si tam bağışık durumda. Hedeflenen %70’in hala çok gerisindeyiz. İllere ve bölgelere göre tam bağışıklıkta ciddi eşitsizlikler devam ediyor. Dört gündür günlük yapılan aşı sayısı 1 milyonun altında seyrediyor, dün 500 binin de altına düştü. Son 24 saatte 460 bin 962 doz aşı yapıldı.

***

Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres, zengin ve yoksul ülkeler arasındaki aşı eşitsizliğinin sürmesi halinde küresel ekonominin birçok açıdan çökebileceği uyarısında bulundu.  Guterres yapılması gerekenleri şöyle sıraladı: “Aşı kapasitemizi iki katına çıkarmamız ve adil dağıtımını sağlamamız gerekiyor. Aşıyı üreten veya üretebilecek ülkelere yeterli teknolojik desteği sağlarsak, aşı kapasitesini ikiye katlayan tedarik zincirini de oluşturabiliriz”.

***

İran’ın başkenti Tahran’da Actover Grup adlı ilaç şirketinin ürettiği Rus Sputnik V aşısının ilk örnekleri, Sağlık Bakanı Said Nemeki’nin katıldığı törenle tanıtıldı. Tahran’ın kuzeybatısındaki Baharistan Endüstriyel Kompleksinde yer alan Actover Grup’un üretim tesislerinde, Rus Gamaleya Enstitüsü’nün lisansı altında ayda 2 milyon doz Sputnik V aşısı üretileceği belirtildi.

***

İspanya hükümeti, diğer Avrupa ülkelerine göre Pfizer/BioNTech, AstraZeneca, JohnsonJohnson ve Moderna dışında Çin aşıları Sinopharm ve Sinovac aşılarını yaptıran turistlerin de ülkeye girişine izin veriyor. Şu anda yalnızca Brezilya ve Güney Afrika’ya yönelik seyahat kısıtlamaları uygulanırken, Hindistan’dan gelen turistler ise ülkeye varıştan sonra 10 günlük zorunlu karantinaya tabi tutuluyor. Ayrıca büyük yolcu gemileri olan kruvaziyerlerin de artık ülkeye girişine izin veriliyor.

***

Meksika Sıhhi Risklere Karşı Koruma Komisyonu (COFEPRIS), Pfizer/BioNTech tarafından Koronavirüse karşı geliştirilen aşının 12 yaşından büyük çocuklarda kullanılmasına onay verdi. Pfizer/BioNTech aşısı, Meksika’da çocuklar ve ergenler için onaylanan ilk Covid-19 aşısı oldu.

***

TÜBİTAK Covid-19 Türkiye Platformu çatısında geliştirilen virüs benzeri parçacıklara dayalı (VLP) Covid-19 aşısında ikinci faza geçildi.

 

[su_box title=”SİYASAL VE EKOLOJİK SAĞLIK” style=”glass” box_color=”#349e17″ radius=”1″][/su_box]

Deniz Kirliliği, Müsilaj Ve Halk Sağlığına Etkileri- Alarmda olmalıyız

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) sağlığı “fiziksel, ruhsal ve sosyal yönden iyilik hali” olarak tanımlıyor. Buna ekolojik yönden iyilik halini de katmalıyız. Çünkü ekolojik çöküş sağlığın da çöküşü anlamına geliyor. Yaşamakta olduğumuz pandemi bunun en iyi kanıtı. Bundan sonra daha fazla pandemi, salgın göreceğiz, çünkü ekolojik sistemdeki çöküş doğrudan ve dolaylı yollarla bulaşıcı hastalıkların daha sık görülmesine sebep oluyor. Bu nedenle sağlık dediğimizde ekolojik iyilik halini de anlamak durumundayız. Müsilaj bir gösterge, deniz ekosistemini ne hale getirdiğimizi gösteren önemli bir indikatör. Bundan sonrası için bize büyük bir uyarı. Alarm halinde olmamızın gereği ortaya çıkmış durumda. https://birartibir.org/ekoloji/1192-alarmda-olmaliyiz

***

Doğaya vereceği zarar nedeniyle pek çok çevrenin tepki gösterdiği Kanal İstanbul projesinin temeli olduğu belirtilen Sazlıdere otoyol köprüsünün temeli dün atıldı. Projenin ‘doğa talanı’ anlamına geldiğini belirten Ya Kanal Ya İstanbul Koordinasyonu, Bakırköy Özgürlük Meydanı’da bir eylem gerçekleştirdi. Koordinasyon, Kanal İstanbul projesinin İstanbul için bir cinayet projesi olduğunu belirtti.

***

Kuraklığın yansımaları Denizli’de çiftçileri susuz bıraktı. Yetersiz doluluk nedeniyle DSİ barajlardan su vermedi. Çiftçiler, B. Menderes’in kirli suyuna mecbur kalınca toprak ve mahsul zarar gördü.

***

Savaşı, katliamları, tecridi ve partilerine dönük siyasi darbeyi protesto etmek için polis engeline rağmen Şişhane’de bir araya gelen HDP’liler basın açıklaması yaptı. Açıklama sonrası polisin saldırdığı kitle ara caddelere dağılarak attıkları sloganlar ile tecridi protesto etti.

***

İstanbul’da “Ekmek, Özgürlük Adalet” sloganı ile gerçekleşen Demokrasi Konferansı’nın sonuç bildirgesi açıklandı. Bildirgede, faşizme karşı mücadelede hiç kimsenin dışarıda bırakılmaması gerektiği belirtilerek, adaletsizliğe karşı “ortak mücadele” vurgusu yapıldı. Toplumun tüm kesimlerinin talep ve mücadelelerinin ortaklaştırılmasının önemine dikkat çekilen bildirgede, demokrasiyi inşa etmenin zamanı olduğu ifade edildi.

***

26 Haziran Uyuşturucuyla Mücadele Günü’nde, Temiz Toplum Derneği Genel Başkanı Bilal Ay 2 milyon bağımlı olduğunu ve şifreli siparişle eve uyuşturucu servisi yapıldığını söyledi. İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyükşehirlerde yoğunlaşan uyuşturucu madde bağımlılığı nüfusu az olan il ve ilçelerde de artıyor. Uzmanlar bunun altında birçok neden olduğunu sıralarken tedavi için hastanelerin yetersiz kaldığını ve uyuşturucu kullanım yaşının da giderek düştüğünü belirtiyor.

***

Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) İstanbul Temsilciliği ve İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi, 26 İşkenceye Karşı Mücadele ve İşkence Görenlerle Dayanışma Günü dolayısıyla bir işkence raporu hazırladı. Raporda son bir yılda yaşanan hak ihlalleri ve işkence vakaları tek tek sıralandı ve ‘İşkenceye sıfır tolerans’ sözü tarihsel ve olgusal olarak koca bir yalandan ibarettir” denildi.

[su_box title=”YENİ YAŞAM” style=”glass” box_color=”#179e68″ radius=”1″][/su_box]

Eski Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) yargıcı ve T24 yazarı Rıza Türmen’in Demokrasi İçin Birlik Meclisi üzerinden dile getirdiği önerinin ardından çeşitli demokratik kurum ve kişiler tarafından çağrısı yapılan Büyük Demokrasi Konferansı geçtiğimiz günlerde yapıldı.

Açılış konuşmasını yapan Demokrasi İçin Birlik Sözcüsü ve eski AİHM Yargıcı Rıza Türmen, “Bu konferans demokrasi, barış, özgürlük, eşitlik, iş, aş, ekmek ve adalet isteyenlerin konferansı. Bu konferans Deniz Poyrazların konferansıdır” dedi. Türmen, “Bugün neden buradayız, çünkü artık susmaya dayanamıyoruz. Çünkü adaletsizliğe baskıya daha fazla boyun eğmediğimiz için buradayız. Biz bunun için varız dediğimiz için buradayız. Özgürlük, adalet, eşitlik, iş, aş ve ekmek taleplerinin temelinde demokrasi vardır. Kamusal alanlar iyice karanlıklaştı, bu konferansın amacı bir yandan karanlıkları aşmak sesi duyulmayanların sesini duymak; öte yandan bütün hak taleplerini, demokrasi çerçevesinde geliştirmek ve ülkeyi yeniden inşa edecek bir demokrasi talebi başlatmak. Bu buluşma yeni bir Türkiye programının da ipuçlarını bizlere vermektedir. Bu konferans son değil başlangıçtır. Bu konferanstan yeni bir Türkiye’nin inşası için kol kola yürüyüp haklarından yoksun bırakılanların, ezilenlerin başlattığı bir hareket geliyor. Siyasetin amacını değiştirmeyi hedefliyoruz. Halkın siyasetin öznesi olduğu yeni bir siyaset anlayışının gerçekleştirmesi gerekli diyoruz. Hep beraber birlikte yola çıkıyoruz. Bu konferans yola çıkışın ilk adımıdır. Hepimizin yolu açık olsun, hep birlikte yürüyeceğiz” ifadelerini kullandı.

***

KESK Kongresi,  10. Genel Kurulunu “Yeni bir yol açalım” şiarıyla geçtiğimiz günlerde büyük bir coşkuyla gerçekleşti. Emekçilere yönelik saldırılara cevap olacak bir sendika vurgusu yapıldı. Ayrıca kamu yönetimi anlayışının piyasa mantığıyla değişime uğraması, emekçilerin farklı statülerle parçalanması ve güvencesizleştirilmesi sendikal hareketin yeniden inşa edilmesini dayatmaktadır. Yapmamız gereken KESK’i sınıfın bugünkü ihtiyaçlarına yanıt verecek gerçek bir sendikal odak olarak yeniden kurmak ve emekçilere hak mücadelesinin gerçek adresini göstermek olduğu söylendi.

***

Ateş Alpar’ın 5 yıldır Türkiye’nin farklı kentlerinde düzenlenen Onur Yürüyüşleri’nde çektiği fotoğraflardan oluşan sergisi ‘Onur’  ziyaretçileriyle buluştu. Türkiye’de son birkaç yıldır Onur Yürüyüşleri’nin çeşitli gerekçelerle ama en temelde politik nedenlerle yasaklı olmasına rağmen birçok direniş temasıyla ve etkinliklerle var olma mücadelesi verdiğini belirten Alpar, sergisinin çıkışının bu olduğunu söylüyor.

[su_box title=”JİN” style=”glass” box_color=”#6e179e” radius=”1″][/su_box]

Türkiye’nin dört bir yanında geniş kesimlerden bütün engellemelere rağmen kadın ve LGBTİ+ eylemleri devam ediyor. Kadınlar, pandemi boyunca artan baskılara, hastalık ve bakım yüküne, eril şiddetin evlere kapatılan yüzüne inat  sokakları sahiplenmeye devam ediyor. Artan homofobi-transfobi, yasaklanan eylemlere karşılık LGBTİ+ görünürlüğü artmakta ve sokaklarda daha direngen olmakla cevap verilmektedir.

Krizler sıkıştığı noktada kendini kadınlar ve LGBTİ+ ler üzerinde yarattığı baskıyı artırmakla göstermektedir. İstanbul sözleşmesinin feshinin gündeme oturmasının ardından çok geçmeden LGBTİ+ lere uygulanan yok sayma, engelleme ve şiddet, ardından Kürtlere yapılan saldırının yine bir kadın katliamı üzerinden yapılması erk’in savaşını gözler önüne sermektedir. Deniz Poyraz’ın katli sanıldığı gibi orda olan tek kişi olması sebebiyle oluşan bir tesadüf değildir. Aksine sistematik kadın-kürt, kadın-sömürülen, kadın-doğa kesişimlerinin vücut bulmuş halidir. Bu kesişimleri kadın üzerinden yapılan saldırıyı göstermekle birlikte, “kadınsılaştırılan” bütün sömürgeleştirilenlere uygulanan ortak tahakkümdür.  Örneklerden biri “yok böyle bir şey” söylemiyle önce inkar edilen sonra da devam eden baskılara Onur yürüyüşü ile gözaltıların eklenmesidir.  Benzer bir yıkım ideolojisiyle doğayı talan etme halini de giderek geri döndürülemez şekilde yapmaktadır. Marmara denizinde göz göre göre oluşan müsilajın uzun dönem etkilerinin yaşamı yok edeceği aşikar olmasına rağmen hala doğa ve insan üzerine etkileri üzerine sistematik bir önleme çalışması yapılmamaktadır.

Şuan yaşanılan krizin çok katmanlı, çok boyutlu niteliğini görmek halkların ortak mücadelesini de zorunlu kılmaktadır.  Bu ortaklığın kadın, LGBTİ+ ve doğa üzerinden yapılmadan yürümesi de mümkün değildir.

***

HDP, HDK, SKM, KESK, Yeşil Sol Parti, Sosyalist Kadın Meclisleri, İzmir Kadın Yazarlar Derneği bileşenlerinden oluşan kadın heyeti, Deniz Poyraz’ın ailesini ziyaret etti ve mücadele sözü verdi: “Bir il binasına gerçekleştirilmek istenenler, HDP’ye sunulan destek ve onun içinde yer alanlara verilen gözdağıdır. Bu mesaja karşılık işte burada toplanan kadınlar, sokaklarda Deniz yoldaşımızı sahiplenen halklar, o mesaja çok güçlü ve net cevap vermiştir. Biz sizden korkmuyoruz. Bundan önce korkmadığımız gibi bundan sonra da korkmayacağız. Mücadelemize binlerce Deniz’le devam edeceğiz”.

***

Taksim’de 19. Onur Yürüyüşü’ne müdahale eden polis aralarında gazetecilerin de olduğu çok sayıda kişiyi gözaltına aldı. Engellere rağmen Beyoğlu’nun her yeri eylem alanına çevrildi.  Yapılan basın açıklamasında; Açıklamada “Lubunyaların ve kadınların yaşamını korumayı amaçlayan İstanbul Sözleşmesi’ni bir gecede kaldıranlara karşı, kadınlar ve LGBTİ+’lar sokakta direnmeye devam ediyor. 12. cumhurbaşkanının yok öyle bir şey diyerek yok saymaya çalıştığı lezbiyenler kimliklerine sahip çıkmaya, sokakta direnmeye devam ediyor. Mafyatik ilişkileri ifşa olan bakanların hedef gösterdiği, sapkın ilan ettiği lubunyalar onurla açılmaya, görünür olmaya, ahlakçılıktan sapmaya, sokakta direnmeye devam ediyor. Siyasetten dışarı atılmak istenerek, parti binaları basılarak korkutulmaya çalışılan Kürtler, Deniz Poyraz’ı yaşatmaya, sokakta direnmeye devam ediyor. İkizdere’de ve tüm coğrafyada dağlar ve sular için direnenler ormanlarda ve sokakta direnmeye devam ediyor” denildi.

***

İstanbul Sözleşmesi’ni Uygula Kampanya Grubu: Ne şiddeti ne emeğimizin sömürüsünü ne ayrımcılığı ne de bir gece yarısı çıkarılan kararnameleri… Hiç birini kabul etmek zorunda değiliz. En güçlü, en umutlu olduğumuz anlar yan yana geldiğimiz zamanlar. Kadınların ve LGBTİ+ların en kırılgan olduğu pandemi döneminde toplumsal cinsiyet eşitliğini temel alan bir sözleşmeden çıkarak bizi susturacaklarını, denetim altına alacaklarını zannedenlere yine yan yana gelerek, 1 Temmuz’da sokakta isyanımızla cevap vereceğiz. Çünkü biz haklarımızı bu sokaklarda kazandık.

***

“Pandemiyi Bir de Bana Sor” kitabının yazarı Sevda Erkılınç; O dönemde bir “Yeni normal” kavramı almış başını gidiyordu. Normal kavramı kendi başına sorunlu bir ifadeyken, vurgulamak istenen kadınlar açısından önceki dönemde yaşadığı şiddetin nornalleştirilmesiydi. Ezilenler cephesinden de kadınlar açısından birçok hakkın geri alınması, hayatlarının tehdit altında olması nasıl bir normale karşılık gelebilirdi? Bu şekilde önceden yaşanan ve pandemiyle daha fazla artan şiddetin, emek sömürüsünün normalleşitirilmesi, sıradanlaştırılmasıdır. Kitapta birçok kadın ve LGBTİ yeni normal veya normal tepki göstererek, hayatlarındaki normalleştirilen hak gasplarına isyan ediyor.

***

Fransa’da kendisine yıllarca cinsel istismarda bulunan ve fuhuşa zorlayan erkeği vurarak öldüren Valerie Bacot, üçü ertelenebilir olmak üzere dört yıl hapis cezasına çarptırıldı. Ülkede kadına şiddetle mücadelede emsal niteliğindeki davada mahkeme, bir yıldır tutuklu yargılanan Bacot’yu, üç yıl tedavi görme şartı ile serbest bırakma kararı aldı. Bacot’nun avukatı Nathalie Tomasini, “Valerie, kapalı kapılar ardından şiddete maruz kalan herkesin sesidir” dedi.

 

[su_box title=”AKADEMİDEN” style=”glass” box_color=”#9e5b17″ radius=”1″][/su_box]

Hafta başında Nature’de Delta varyantının mevcut etkilerine dair yayımlanmış bir haber/yayından bazı kısımları çeviri olarak aktarıyoruz.

“Delta varyantı, COVID-19’un Nepal, güneydoğu Asya ve başka yerlerde salgının yeniden canlanmasıyla bağlantılandırılmıştı, ancak Birleşik Krallık’taki yayılması bilim insanlarına, varyantın oluşturduğu tehdidin net bir resmini verdi. Delta, 2020’nin sonlarında Birleşik Krallık’ta tanımlanan hali hazırda oldukça bulaşıcı olan Alfa varyantından (B.1.1.7 olarak da adlandırılır) yaklaşık %60 daha bulaşıcı görünüyor.

Delta, özellikle henüz tek doz yapılmış kişilerde aşılara orta derecede dirençlidir. 22 Mayıs’ta yayımlanan İngiltere’de yapılmış bir Halk Sağlığı araştırması, AstraZeneca’nın veya Pfizer’in aşısının tek dozunun bir kişinin Delta varyantının neden olduğu COVID-19 semptomları geliştirme riskini Alfa varyantı için %50’ye kıyasla %33 oranında azalttığını buldu. AstraZeneca aşısının ikinci dozu, Delta’ya karşı korumayı %60’a yükseltti (Alpha’ya karşı %66’ya kıyasla), iki doz Pfizer aşısı ise %88 etkili oldu (Alfa’ya karşı %93’e kıyasla).

İngiltere ve İskoçya’dan elde edilen ön kanıtlar, Delta ile enfekte olan kişilerin hastaneye yatma olasılığının Alpha ile enfekte olanlara kıyasla yaklaşık iki kat daha fazla olduğunu gösteriyor.

Danimarka’daki Aalborg Üniversitesi’nden biyoinformatikçi Mads Albertsen, “Birleşik Krallık’tan gelen veriler o kadar iyi ki, Delta varyantının nasıl davrandığı hakkında gerçekten iyi bir fikrimiz var” diyor…

Birleşik Krallık’taki Delta varyantı vakaları her 11 günde bir kabaca ikiye katlanıyor. Ancak Wenseleers, yeterli aşı stoğuna sahip ülkelere hastane başvurularındaki yavaşlamanın güven vermesi gerektiğini söylüyor. Yakın tarihli bir İngiltere Halk Sağlığı araştırması, bir doz aşı yaptıran kişilerin, aşılanmamış bireylere kıyasla %75 daha az hastaneye kaldırıldığını ve tamamen korunanların hastaneye yatırılma olasılığının %94 daha az olduğunu buldu.

Delta ayrıca Amerika Birleşik Devletleri’nde, özellikle ortabatı ve güneydoğuda yükselişte. ABD Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi, 15 Haziran’da bunu endişe verici bir değişken olarak ilan etti. Ancak düzensiz gözetim, oradaki resmin daha az net olduğu anlamına gelir. Kaliforniya, San Mateo’daki genomik şirketi Helix tarafından yürütülen ülke çapında örneklemeye göre, Delta hızla yükseliyor. Hızlı bir genotipleme testi kullanan şirket, Alpha’nın neden olduğu vakaların oranının nisan sonunda %70’ten haziran ortasında %42’ye düştüğünü ve vardiyanın çoğunu Delta’nın yükselişinin yönlendirdiğini buldu.

Afrika ülkelerinde sürveyans son derece sınırlı bir biçimde yapılabiliyor ancak varyantın zaten orada vakaların artmasına neden olduğuna dair ipuçları var. Başkent Kinşasa’daki salgının hastaneleri doldurduğu Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nde varyantın birkaç dizisi bildirildi. Varyant ayrıca Malavi, Uganda ve Güney Afrika’da da tespit edildi.

Ülkeler Delta varyantına karşı kendilerini savunmaya çalışırken – veya bunun onları teğet geçmesini umarken – araştırmacılar daha da büyük tehditlere dikkat etmemiz gerektiğini söylüyor. Aşılara gerçekten meydan okuyabilecek varyantları görmeye başlıyor olabiliriz, ki bu da kimsenin tam anlamıyla güvende olmadığını gösterir.”

Callaway, E. (2021). Delta coronavirus variant: scientists brace for impact. Nature. https://doi.org/10.1038/d41586-021-01696-3

[su_box title=”EKLER” style=”glass” box_color=”#9e173d” radius=”1″][/su_box]

AŞILAR, AŞILAMA VE ÇOĞALAN SORULAR- Mantık, altın kural ve kapıdaki tehlike

Yaşı ileri olanların mRNA, gençlerin inaktif virüs aşısı olması daha mantıklı.” Türkiye’deki uygulama tam tersi: 55+’ya inaktif aşı Sinovac, 55 altına mRNA aşı Biontech. Buradaki “mantık” ne?

https://birartibir.org/siyaset/1194-mantik-altin-kural-ve-kapidaki-tehlike

 

Demokrasi Konferansı sonuç bildirgesi:

  • Hukuk devleti ve bağımsız yargı demokrasinin asgari koşuludur. Adalet yaşamsaldır. Bireylerin evrensel hukukça kabul gören temel hak ve özgürlüklerini koruyan ve geliştiren; yasama-yürütme-yargı erklerinin ayrılığı ile denge-denetim mekanizmalarını içeren; idarenin tüm eylem ve işlemlerinde hukukla bağlı olduğu bir ülke istiyoruz.
  • Ülkenin yönetiminde halk doğrudan karar sahibi olmalıdır. Hesap verebilir, şeffaf, kamu tarafından denetlenebilen, halkın karar ve denetleme mekanizmalarına her aşamada katılabildiği bir demokrasi istiyoruz.
  • Demokratik ve kültürel hakları anayasal güvence altına alan; tektipleştirmeye çalışmayan, hiçbir halkın kimliğinin, inancının, kültürünün ve anadilinin ötekileştirilmediği, adaletin hüküm sürdüğü demokratik bir ülke yaratılmalıdır.
  • Hakikat hakkı istiyoruz. Bu topraklarda etnisite ve din ayrımcılığına dayalı acıların ve katliamların bir daha yaşanmaması için cesaretle geçmiş ile yüzleşilmeli, geleceğe dair yeni bir vizyon ve misyon belirlenmelidir.
  • Devletin her türlü inanç ve inançsızlığa mesafeli durduğu, din ve vicdan özgürlüğünü güvenceye alan laik bir ülkede yaşamak istiyoruz.
  • Türkiye’nin insan hakları ve demokrasi sorununu çözebilmesi için barış sürecinin inşa edilmesi, savaşa karşı barış hakkının savunulması gerekmektedir. Kürt siyasetçilerin siyasi rehine durumuna son verilmeli, siyasi mahpusların derhal tahliye edilmesi sağlanmalıdır.
  • Hak arayan tüm kesimlere yönelen erkek, devlet ve patron suçlarında yaygın bir cezasızlık pratiği ortadan kaldırılmalıdır. Yargı bağımsız olmalı, adil yargılanma hakkı herkese tanınmalıdır. Savunma hakkına yönelik tüm müdahaleler sona erdirilmeli, barolar bağımsız , avukatlar özgür olmalıdır.
  • Kamu mülkiyetinin geliştirildiği, verimli, adil, etkin, ekolojik ve eşitsizlikleri gidermeyi önceleyen bir büyümeyi hedefleyen, bütçenin yapımına halkın katılabildiği, yeniden dağıtımcı,bölüştürücü, eşitlikçi bir vergi politikasına dayalı, yoksulluğu ve işsizliği önlemeyi ve kamunun ihtiyaçlarını önceleyen bir ekonomi yönetimi kurulmalıdır. Temel gelir güvencesi sağlanmalıdır.
  • Yerel yönetimlerin malî bağımsızlığı sahiplenilmeli, şeffaf, hesap verebilir, halk tarafından denetlenen yerel yönetimlerle bir yerel ve yerinden demokrasi inşa edilmelidir. Kayyımlar kaldırılmalı, hukuksuzca hapse atılan ve görevden alınan seçilmiş yerel yöneticiler görevlerine iade edilmelidir.
  • Dış politikada ülke kaynaklarının savaş sermayesi tarafından yağmalanmasına neden olan yayılmacı, saldırgan tutumdan vazgeçilmeli. “Yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesi hayata geçirilmelidir.
  • Emeğin sermayenin tahakkümü altında olduğu bir ülkede demokrasiden söz edilemez. Esnek temelli, kayıtsız kuralsız ve güvencesiz çalışma yasaklanmalıdır. İşçi cinayetlerinin olmadığı, çarkların dönmesinin değil, emekçilerin güvenlik, sağlık ve onurunun gözetildiği, çalışma saatlerinin kısaltıldığı, kadınlara eşit ve nitelikli istihdam sağlandığı, örgütlenme özgürlüğü önündeki engellerin kaldırıldığı, bütün emekçilerin onurlu ve insanca bir yaşam sürmelerini sağlayacak bir ücret politikasının olduğu bir çalışma düzeni kurulmalıdır.
  • Toplumsal cinsiyet eşitliği yasalarda ve hayatın her alanında sağlanmalıdır. Kadınların kazanılmış haklarını ve mücadeleyle yazdıkları yasaları tehdit eden söylemlere ve girişimlere son verilmelidir.
  • Engelli haklarının, insan hakları perspektifinde değerlendirilmesi, anadil olan işaret dilinin yaygınlaşmasından alternatif iletişim sistemlerinin desteklenmesine, özgür kent tasarımından eğitim, sağlık ve ulaşım benzeri sosyal devletin temel sorumluluklarına erişim keyfiliğe bırakılmamalıdır.
  • Tarımın şirketlerin faaliyet alanı olmaktan çıkarıldığı, gıda ve su güvenliğinin sağlandığı, tarım ve yaşam alanlarının korunduğu, üreticinin ürünü üzerinde söz sahibi olduğu, endüstriyel tarım ve hayvancılığın engellendiği bir ülke istiyoruz. Tarım ve ormanlık alanların imara açılması başta olmak üzere inşaat, enerji ve maden şirketlerinin talan ve tahribine son verilmelidir..
  • Bütün savaş ve operasyonların durmasını, savaşa ve şiddete ayrılan kamu kaynaklarının halkın ihtiyaçları için kullanılmasını istiyoruz.
  • Sanat alanı sanatçılar tarafından belirlenmelidir. Öncelik sermaye ve devletin değil, sanatçınındır. Sanatçıların özgürlük ve bağımsızlıklarının, kültür endüstrisi ve devlet karşısında korunmasının yolu, sanatın devletten ve toplumsal güçlerden bağımsızlığının kamu tarafından güvenceye alınmasıdır.
  • Üniversitelerimiz, sermayenin kârını artırmak üzerine düzenlenen, öğrencileri intihara, güvencesiz çalışmaya ve işsizliğe sürükleyen yerler değil, öğrencilerin eğitimin nesnesi değil öznesi olduğu özgürce bilim üreten alanlar olmalıdır.
  • Kamusal ve parasız, ekolojiye duyarlı, cinsiyet eşitliği sağlayan, ana dilinde, laik, etik ve estetik değerleri gözeten bir eğitim esas olmalıdır.
  • YÖK kaldırılmalı, bilim özgürlüğü akademisyeninden öğrencisine ve idari çalışanına dek tüm bileşenlerin oluşturduğu bağımsız özyönetim organlarıyla güvenceye alınmalıdır. Bireyci-rekabetçi bilgi üretimi yerine kolektif bilimsel üretim; bilginin özel mülkiyeti yerine de toplumsal mülkiyeti esas olmalıdır.
  • ’İklimi değil sistemi değiştir’ diyoruz. Piyasanın, doğal ve tarihi varlıklar ve diğer canlılarla birlikte yaşam alanlarımız üzerindeki tahakkümü son bulmalıdır.
  • Mültecilerin pazarlık aracı olarak kullanılmasına son verilmelidir. Tüm mültecilerin eşit bir şekilde insan haklarından faydalanmaları, statülerinin mülteci/göçmen/kaçak göçmen gibi ayrımlara bağlı olmaktan çıkarılmaları, sağlanmalıdır.
  • Çocukların yaşamın doğrudan öznesi oldukları, uğradıkları hak ihlallerinin cezasız bırakılmadığı, kapitalizmin ve neo-liberal politikaların dayattığı yoksulluk ve yoksunluk içinde yaşamak zorunda kalmadıkları bir toplum istiyoruz.
  • Kimin gazetecilik yapacağına ve halkın hangi bilgiye sahip olacağına iktidarın karar vermediği, basın özgürlüğü üzerinde sermayenin ve iktidar tekelinin kalktığı bir ülke istiyoruz. Tutuklu tüm gazeteciler derhal serbest bırakılmalıdır.
  • Küçük işletmelerin ve esnafın ağır ekonomik koşullar altında iflasa terk edilmediği, iktidarın ideolojik bakış açısıyla cezalandırılmadığı, onurlu ve güvenceli bir iş yaşamı istiyoruz.
  • Devletin,bu coğrafyada yaşayanları cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği temelli ayrımcılıkla hedef göstermeye, suçlu ilan etmeye yönelik tüm politikalarına ve söylemlerine son verilmeli, LGBTİ+’ların tanınma hakkı ve eşit yurttaşlık hakkı anayasal güvenceye alınmalıdır.
  • Herkese ücretsiz, erişilebilir, nitelikli sağlık hizmeti sağlamak devletin görevidir. Aşıda patent uygulaması kaldırılarak tüm toplumun etkin ve güvenli aşıya ulaşımı sağlanmalıdır. Sağlıkçılık, tüm emek türleri ile beraber, insan ve doğayı bütünlüklü bir yaklaşımla ele alıp doğayla uyumlu kullanım değeri yaratmayı amaçlayan bir üretici etkinliğe dönüşmelidir.
  • Kolektif bir cezalandırma aracı olarak kullanılan OHAL/KHK’ları tüm sonuçlarıyla iptal edilmelidir. Tüm siyasi tutsaklar serbest bırakılmalıdır.
  • Yaşam hakkı ihlalleri, işkence, kötü muamele, onur kırıcı davranış uygulamalarına, ifade, özgürlüğü, kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı, toplanma gösteri hakkı ve örgütlenme hakkı ihlallerine, hapishanelerdeki hak ihlallerine son verilmesini istiyoruz. Siyasal iktidar yargıyı siyasi ve toplumsal baskı aracı olarak kullanmamalıdır. AİHM büyük daire kararları uygulanmalıdır.
  • Sağlamcılık, cinsiyetçilik, ırkçılık, türcülük, yaşçılık ve homofobi gibi tüm ayrımcılıklardan arındırılmış bir ülke ve dünya istiyoruz.Militarizme karşı vicdani ret hakkının tanınmasını istiyoruz.


İLİŞKİLİ İÇERİK

KORONA GÜNLÜK 22-28 KASIM 2021

Sağlığın piyasalaştırıldığı, emeğin değersizleştirildiği ve yabancılaştırıldığı, kışkırtılmış sağlık hizmetinin olduğu, kapitalist erkek egemen sağlık sisteminin ...