Home / Uncategorized / KORONA 7 GÜNLÜK 19-25 NİSAN 2021

KORONA 7 GÜNLÜK 19-25 NİSAN 2021

Salgın sürerken dünyada küçük bir azınlık, sermayelerine sermaye, kârlarına kâr katarken; emekçilere, yoksullara, göçmen-mültecilere, toplumdaki dezavantajlı gruplara bir karabasanın çöktüğü muhakkak. En çok hastalanan, en çok ölen, en çok sevdiklerini kaybeden, bu süreçte daha da yoksullaşan kesimler bunlar. Bu karanlıkta, başından beri vurguladığımız gibi pandemilerin nihai çözümü olmasa da tünelin ucunda ışık misali beliren tek şey aşı. Fakat bu ışık, tünelden çıkışın ışığı olmak yerine yaklaşan diğer bir trenin ışığı olmaya da aday.

Covid-19 hastalığının, yayılışı ve pandemi haline gelişinin kök nedeninin kapitalist modernite olduğunu günlüklerimizde daha önceden uzun uzun işlemiştik. Yalnız bugünün şartlarında ölümleri durdurma potansiyeli taşıyan şey de aşılardı. Salgının başlangıcından yaklaşık 1 yıl gibi kısa bir süre sonra ilk aşının bulunduğuna dair bir umut doğdu. Tüm dünyayı heyecanlandıran buluş. Fakat bu umut, heyecan o kadar da uzun sürmedi. Çünkü aşılar, gayet net görünüyor ki toplumsal iyilik/sağlık halini sağlamak için kullanılmıyor. Aksi için mücadeleyi büyütemezsek kullanılmayacak da.

Öncelikle toplumsal bilgi birikiminin sonucu olarak bilimin ve teknolojinin geldiği nokta itibariyle kısa sürede bulunan ve bulunurken de yeryüzü emekçilerinin ürettiği artı değer kaynak olarak kullanılan aşıların kullanım hakkı tüm toplumundur. Bu hak, patent ile belirli kişi veya şirketlere mal edilemez. Fikri mülkiyet hakları nedeniyle aşı üretimi yaygınlaşamazken, üretilenlerin ve gelecekte üretilecek aşı stokunun da çoğunu merkez kapitalist ülkeler satın almış durumdalar. Birçok ülkede bundan dolayı ne yazık ki aşılama faaliyetleri başlamamış durumda. Dünyanın önemli bir kısmı başta tahmin edildiği gibi 2022’de değil, çok daha uzun bir süre daha aşıyla tanışamayabilir.

Bunun yanında aşı çeşitliliğinin artması ile birlikte bölgesel ve şirket bazlı ticari savaşlar ortaya çıktı. AB ülkelerinde, sermayeyi kendi bölgelerinde tutabilmek adına “aşı pasaportu” gibi aşı olmamış veya kendi tanıdıkları dışındaki aşıları (Sputnik V, Sinovac vb.) yaptırmış olanlara ülkelerine girişe izin vermeme gibi uygulamalar konuşulmaya başlandı. Bazı aşıların yan etki ve ölüm oranlarının yüksek olduğu gibi temelsiz haberler/suçlamalar yapılmaya başlandı. Johnson&Johnson aşısının tek doz koruma sağladığına ilişkin bilgiler ortaya çıktıktan sonra resmi ağızlardan olmasa da faz çalışmalarını iki doz üstünden yapan ve koruyuculuğu bu şekilde sağlandığı tespit edilen Biontech aşısı için de tek doz koruyor gibi söylemler açığa çıktı. Tüm bunlar halkın sağlığı için mi? Elbette değil.

Bu duruma karşı farklı tarzlarda mücadele yöntemleri filiz vermeye başladı. Fikri mülkiyet haklarına saldırmayı temel eksene alan her türlü eylemselliği desteklemeli, ön plana çıkarmalıyız. Eyleyişin içinde öğrenmek devrimciler için en eski yöntemlerdendir. Toplumun en geniş kesimlerini kapsayacak olan tarz, yöntem ve slogan muhakkak bu eyleyişin içinden çıkacaktır. Geç kalmış değiliz.

[su_box title=”SİYASAL SAĞLIK-TOPLUMSAL MUHALEFET” box_color=”#24e336″][/su_box]

Noam Chomsky, Yanis Varoufakis ve Bernie Sanders gibi isimlerin öncülüğünde kurulan İlerici Enternasyonal (Progressive International), Kobanê Davası’nın 26 Nisan’da görülecek ilk duruşması öncesinde HDP ile dayanışma için bir bildiri yayımladı. Duruşmaya bir heyet de yollayacak olan İlerici Enternasyonal’in bildirisinde, “Türkiye’de demokrasi yargılanıyor. Onu savunmak için seferber oluyoruz” başlığı kullanıldı; “HDP yalnız değildir” denildi.  İlerici Enternasyonal, Türkiye’de AK Parti’yi eleştirenlerin rutin olarak bu durumla karşılaştığı tespitini yaptı.

Bildiri metninde;

Erdoğan iktidarını konsolide etmeye çalışırken, yasalar yoluyla savaşın veya ‘lawfare‘in taktikleri Türkiye çapında avukatlara, gazetecilere, aktivistlere ve siyasi temsilcilere karşı kullanılıyor. AKP’yi eleştirenler rutin bir biçimde, savcıların muhalefeti ezmesinin, yayınları kapatmasının ve muhabirleri hapse atmasının önünü açacak şekilde, ‘terörizmi desteklemek’ ve ‘korku ve panik yaymakla’ suçlanıyor.

Bu küresel bir fenomen. Türkiye’de ‘lawfare‘in tırmanması, halk hareketlerini kriminalize etme ve onları korumak için tasarlanmış demokratik kurumları yozlaştırma amaçlı küresel bir çabanın parçası. Kobanê davası, dünya çapında yoğunlaştırılan siyasi kovuşturmaların hikâyesinde bir diğer tüyler ürpertici bölüm.

İlerici Enternasyonal, demokrasiyi savunmak, ‘lawfare‘e direnmek ve tarihi Kobanê davasına tanıklık etmek için seferber olarak Ankara’ya gidiyor.

Polonya parlamentosunda Razem üyesi Maciej Konieczny, Yunanistan’daki Mera25 partisinin baş hukuk müşaviri Eva Ampazi ve İlerici Enternasyonel’in Genel Koordinatörü David Adler’den oluşan heyet, Türkiye’ye iki ana amaçla geliyor.

İlki, HDP’yle dayanışma içinde durmak. Onların değerleri -barış, çoğulculuk, feminizm ve enternasyonalizm- bizim projemizin merkezinde yer alıyor. Onların mücadelesi, dünya için bir esin kaynağı.

İkincisi, her yerdeki reaksiyoner güçlere bir sinyal göndermek. Ankara’dan Brasilia’ya, İlerici Enternasyonal halk egemenliğini tehdit edildiği her yerde korumaya hazırdır.

Kobanê davası pazartesi günü başlıyor olabilir ama orada bitmiyor. 45 gün sürecek Kobanê davası, bütün kıtalardaki bütün ilerici güçlerin dayanışmasını gerektirecektir. Çünkü yargılanan demokrasi olacak ve onu savunmak bizim tarihsel sorumluluğumuzdur.” İfadeleri yer aldı.

***

Avrupa’da resmi rakamlara göre 2018-2020 yılları arasında ‘devlet koruması’ altında olan 18 bin 292 mülteci çocuk kayboldu. Bu sayı, farklı ülkelerden gazetecilerin içinde yer aldığı Lost in Europe adlı data analiz grubu tarafından kamuoyuyla paylaşıldı.Lost in Europe’un aktardığı verilere göre, İtalya’da 5 bin 775, Belçika’da 2 bin 642, Yunanistan’da 2 bin 118, İspanya’da bin 889, İsviçre’de 944 kayıp mülteci çocuk bulunuyor.

***

Uluslararası Para Fonu (IMF) Nisan 2021 Raporu’nda Türkiye’deki enflasyon değeri yüzde 13,6 olarak açıklandı. Bu oranla Türkiye Avrupa sonuncusu oldu.Yüksek faiz, yüksek kur ve yüksek enflasyonla tam bir ekonomik kriz hali yaşayan Türkiye bu alanda dünyanın en kötüleri arasında yerini almaya devam ediyor.IMF’nin Nisan 2021 Raporu’na göre Türkiye’deki enflasyon değeri yüzde 13,6 olarak açıklandı.Türkiye, yüzde 9.6 enflasyon görülen Irak’ın da gerisinde kalırken, Avrupa’da ise son sırada yer aldı.IMF’nin listesinde Türkiye ekonomisi dünya sıralamasında en çok enflasyon görülen 14. ülke olurken, Avrupa ortalaması olan 2.1 enflasyon değerinin 6.5 katı oranında performans gösterdi.

***

Kayıt dışı çalışmanın çok yüksek olduğu moto kuryelik sektöründe salgın döneminde çalışma koşullarının daha da artması ile birlikte çalışanlar seslerini duyurmaya çalışıyor. Tüm Anadolu Motosikletli Kuryeler Federasyonu Başkanı Çağdaş Yavuz bu süreçte iş yükünün üç katına kadar çıktığını, müşteriler ve iş yerleri tarafından yapılan hız baskısını nedeniyle ölümlerin arttığını, Normalde yılda 20 kurye kaybederken pandemide 200 kurye kaybetmeye başladıklarını söyledi. Güzellik sektöründe çalışırken işsiz kalan 24 yaşındaki Leyla Akçair de salgın döneminde moto kuryeliğe başladı. Leyla Akçair “‘Erkek mesleği’ olarak adlandırılan bir meslekte çalıştığım için tüm kadınların yaşadığı trafikte tacizi ve mobbingi ben de yaşıyorum. Pandemi, bu süreçleri günde nerdeyse 40 kişiyle muhattap kaldığımız için üçe katladı”ifadelerini kullandı.

***

Türkiye, AKP’li belediyeler aracılığıyla insan kaçakçılığı skandalıyla çalkalanırken, Erdoğan’ın iddiasının aksine, TÜİK verilerine göre yurt dışına göç 2016-2018 arasında yüzde 97 arttı.

AKP’li belediyeler aracılığıyla ‘gezi’ adı altında yurt dışına insan kaçakçılığı tartışmaları Türkiye’nin gündemine otururken, AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın artık yurttaşların yurt dışına çıkmak istemediğini iddia etmesi şaşkınlık yarattı. Üstelik araştırmalar da Erdoğan’ın iddiasının aksini söyler nitelikte. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) verilerine göre 2019 yılında 330 bin 289 kişi Türkiye’den yurt dışına göç etti. Geniş tanımlı genç işsizliği ise yüzde 43,5 seviyesine yükselirken 18-29 yaş grubunda olup başka ülkenin vatandaşlığı verildiğinde “Evet terk eder giderim” diyenlerin oranı yüzde 64. Yurt dışına göç eden sayısı 2016-2018 arasında yüzde 97 arttı.

***

Uluslararası Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) Örgütü, 2021 Basın Özgürlüğü Endeksi’nde Türkiye’yi 180 ülke içerisinde 153. sırada gösterdi. Gazetecilik, Dezenformasyonun Aşısı” başlıklı bir bildiriyle yeni endeksini duyuran RSF, gazeteciliğin dünyanın yüzde 73’ünde yani 130 ülkesinde kısmi veya ağır kısıtlamalar altında yapılabildiğini bildirdi. RSF Genel Sekreteri Christophe Deloire, “Gazetecilik dezenformasyona karşı en etkili aşı olsa da, haber üretimi ve iletimi ne yazık ki çoğu kez politik, ekonomik, teknolojik ve bazen de kültürel aktörlerce engelleniyor. Gazetecilik, dezenformasyonun dijital platformlar ve sosyal ağlar üzerinden hızlı yayılımına karşı, kamuoyu tartışmasının doğrulanmış bilgi çeşitliliğine dayanması için başlıca güvencedir ”dedi.

***

Dünya genelinde 200’ü aşkın yardım örgütü, hükümetleri küresel çapta milyonlarca insanın karşı karşıya olduğu ölümcül açlık tehlikesi konusunda uyardı. mektuba imza koyan örgütler, açlık çekenlerin sayısının giderek arttığına dikkat çekti. Önü alınacak adımlar atılmayan silahlı çatışmalar, iklim krizi ve eşitsizlik problemlerine eklenen korona pandemisinin dünyanın birçok yerinde kıtlığa neden olduğunun belirtildiği mektupta, aralarında çocuk ve gençlerin de bulunduğu 34 milyon kişinin açlıktan ölme tehlikesiyle burun buruna olduğu kaydedildi. Yemen, Afganistan, Etiyopya, Güney Sudan, Burkino Faso, Kongo, Honduras, Venezuela, Nijerya ve Haiti’de insani yardım çalışanlarının insanları her gün hayatta tutmak için bir mücadele verdiğine dikkat çeken mektupta, insanların yaşamlarını idame ettirmeleri için gerekli imkanların ellerinden alındığı vurgulanarak, “Bu insanlar açlık çekmiyor, bu insanlara açlık çektiriliyor” denildi. En çok kadınların ve kız çocuklarının durumdan muzdarip olduğu belirtildi.

***

Af Örgütü’nün raporuna göre dünyada geçen yıl 483 kişi idam edildi. En fazla idam İran’da gerçekleştirilirken, ABD’de 17 yıl aradan sonra 10 kişinin idam cezası infaz edildi.Küresel koronavirüs salgınına rağmen 2020’de en az 18 ülkede idam cezası infaz edildi. Uluslararası Af Örgütü’nün Çarşamba günü açıkladığı rapora göre, geçen yıl dünyada en az 483 kişi idam edildi. Uluslararası Af Örgütü’nün raporuna göre, İran’da 246, Mısır’da 107, Irak’ta 45 ve Suudi Arabistan’da 27 kişi idam edildi. Bu dört ülkede infaz edilen idam cezalarının sayısı dünyada bilinen idamların yüzde 88’ini oluşturuyor. Af Örgütü, bu sayılar arasında Çin’e ait rakamların olmadığına dikkat çekti. Uluslararası Af Örgütü Almanya Genel Sekreteri Markus N. Beeko, “Yerkürede pandemi sırasında hayat kurtarmak ön plandayken, Mısır gibi ülkelerde infaz edilen idamların sayısı arttı” değerlendirmesinde bulundu. Beeko, “Dünya genelindeki bir sağlık krizi sırasında insanları idam etmek, ölüm cezasının saçmalığına vurgu yapıyor” şeklinde konuştu.

Normal koşullarda bile idam cezasına karşı hukuki yollardan mücadele etmenin zor olduğunu belirten Beeko, “Pandemi sırasında avukatlarla görüşmek ve idam cezasının affedilmesi için başvuruda bulunmak daha da zorlaştı” dedi.

***

ABD’nin Minneapolis kentinde, 25 Mayıs 2020’de siyah Amerikalı George Floyd’u öldürmekle suçlanan beyaz eski polis memuru Derek Chauvin’in yargılandığı davada karar açıklandı. İki gün süren tartışmaların ardından karara varan jüri üyeleri Chauvin’i ikinci derece, üçüncü derece cinayet ve ölüme sebebiyet vermekten suçlu buldu.

***

Şırnak’ın Cizre ilçesinde 14 Aralık 2015 tarihinde ilan edilen ve 79 gün süren sokağa çıkma yasağı döneminde 2 ayrı bodrumda ölenlere ilişkin Anayasa Mahkemesi’nde (AYM) açılan dava reddedildi. Ret kararının gerekçesi henüz yayınlanmadı.

AYM’ye yapılan başvuru gerekçesinde, şunlar yer alıyordu: “Başvuru; idari makamlarca alınan sokağa çıkma yasağı kararının hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının, güvenlik güçlerinin haksız ve orantısız güç kullanımı sonucu meydana gelen yaralanmalar, yaralıların bulundukları yerde ölünceye kadar yaralı ve bitkin bir vaziyette tutulmaları, bu kişilerin sağlık hizmetlerine erişmelerine izin verilmemesi, anılan durumun sözü edilen kişilerin yakınlarının ruhsal durumları üzerinde doğurduğu etki, sonuç olarak yaralıların ölmesi, ölenlerin yakınlarının cenazelere uzun süre ulaşamamaları, bahsedilen olaylarla ilgili etkili bir ceza soruşturması yürütülmemesi, güç kullanan kamu görevlileri için cezasızlık hâli yaratılması ve insan hak ve özgürlüklerinin devlet tarafından kötüye kullanılması nedenleriyle yaşam hakkının ve kötü muamele ile temel hak ve hürriyetlerin kötüye kullanılması hakkındaki yasakların ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.”

AYM’nin ret kararına ilişkin Mezopotamya Ajansı’na değerlendirmede bulunan Avukat Ramazan Demir, “Ret kararının detaylarını henüz bilemiyoruz ancak tek kelime ret ettiklerine göre iddiaları ‘açıkça dayanaktan yoksun’ bulmuş olma ihtimalleri var. Yani iddiaların aslı ve dayanağı yok demişlerdir. Bundan sonra AİHM yolu tekrar açılmış oldu”dedi.

***

Türkiye’de geleneksel esnafın nabzını tutan REM Esnaf Barometresi Raporu’na göre, 300 bin civarında küçük mahalle esnafı diye tabir edilen işletmelerde borçluluk oranı yüzde 65 olarak gerçekleşti.Dünya gazetesinden Yener Karadeniz’in haberine göre, bu yıl ilk çeyrekte ‘borcum var’ diyen esnafın yüzde 30’u hem bireysel hem ticari kredi borcu olduğunu dile getirirken, ‘kredi borcum var’ diyen esnafın yüzde 10’u ise tekrar kredi çekme eğilimi içinde olduğunu dile getirdi.

***

TBMM’deki 23 Nisan özel özel oturumunda konuşan HDP Grup Başkanvekili Saruhan Oluç, “Cumhuriyet 100’üncü yaşına girmeden önce önümüzde tek bir yol bulunmaktadır, Demokratik Cumhuriyet yolu” dedi.

 Oluç, Meclis Genel Kurulu’nda gerçekleşen 23 Nisan özel oturumunda konuştu. Bianet’te yer alan habere göre; sözlerine cezaevlerinde tutuklu bulunan siyasetçileri selamlayarak başlayan Oluç, “Keşke bugün, bu kürsüden son derece önemli olan Meclis’in kuruluşunun 101’inci yılında demokratik bir ülkeden, toplumsal adaleti sağlayan bir sistemden, halkın temel sorunlarına çözüm üretebilen güçlü bir parlamentodan ve egemenliği sürekli engellenmemiş bir halk iradesinden söz edebilseydik. Keşke 101 yıllık tarihi böyle değerlendirseydik” dedi.

***

Ahlak ve iyi niyet kurallarına uymadığı’ gerekçesiyle Kod 29’la pandemi döneminde işçi çıkarma yasağını delen işverenlerin yeni gözdesi Kod 05. İşçiler önce sözleşme süresi bitmiş gibi gösteriliyor, sonra Kod 05 ile kapının önüne konuluyor. Pandemi döneminde Kod-29’la işten atılan işçiler tazminat ya da işsizlik maaşı alamadı. Bu maddenin işverenlerce fırsata çevrildiğinin anlaşılması üzerine SGK, Kod-29’u kaldırdı. Dokuz ayrı kod getirildi.

Tesadüfün böylesi! ABD’nin soykırım kararı, Ankara’nın Kandil operasyonu! (Koray Düzgören/Artı gerçek)

Normal olarak dün ve bugün Türkiye’nin, ABD Başkanı Biden’in Ermeni soykırımını resmen tanıdığına ilişkin açıklamasını konuşması beklenirdi.

Üstelik ABD Başkanı Biden, birkaç gün önceden medyaya sızdırdığı bu kararı, bizzat Erdoğan’ın yüzüne karşı, neredeyse 100 gündür beklenen telefon görüşmesinde açıklamıştı.

Normalde, bu mesele hamasi bir yaklaşımla ele alınır ve mangalda kül bırakmamacasına ABD’ye karşı esip gürlenerek, soykırım ya da katliam tümden reddedilirdi. “Şanlı tarihimizde böyle bir kara lekemiz yoktur” denilerek de işin içinden çıkılırdı!Ama bu sefer beklenen olmadı.

Saray yönetimi, herhalde önceden alınan stratejik bir kararla bu meseleyi fazla büyütmeden geçiştirerek, ölü taklidi yapmayı tercih etti.Bunun yerine, Erdoğan-Biden telefon görüşmesinin gerçekleştiği saatlerden itibaren Kandil’e başlatılan hava/kara operasyonunun haberlerini duymaya başladık.

https://amp.artigercek.com/yazarlar/korayduzgoren/tesadufun-boylesi-abd-nin-soykirim-karari-ankara-nin-kandil-operasyonu

[su_box title=”EKLOJİK SAĞLIK” box_color=”#24e336″][/su_box]

Bir zamanlar dünyanın en büyük buz dağı olan A68’in eriyerek birçok ufak parçaya ayrıldığı açıklandı.A68, Temmuz 2017’de Antarktika sınırındaki Larsen C Kıta Sahanlığı’ndan koptuğunda 5 bin 800 kilometre kare büyüklüğündeydi.ABD Ulusal Buz Dairesi, uydu görüntülerinin buz dağının sayısız ufak parçaya ayrıldığını gösterdiğini ve artık takip edilemediğini açıkladı.Buz dağı koptuktan sonra akıntılar ve şiddetli rüzgarların etkisiyle hızla kuzeye doğru sürüklenmişti.Geçen yıl Aralık ayında buz dağının Güney Atlantik’teki Güney Georgia Adası’na çarpma ihtimali olduğu belirtilmiş, sonradan buz dağının parçalanmasıyla bu risk ortadan kalkmıştı.

***

18 Mart Çanakkale Köprüsü ve salgınla birlikte başlayan tersine göç Kuzey Ege’yi iyice ranta açtı. Zeytinlikler başta olmak üzere tarım alanlarına yeni site ve tesis inşaatının kılıfı ise ‘ekoturizm.’Çarpık Yapılaşmaya Hayır Platformu tarafından ‘change.orgüzerinden başlatılan kampanyada aktırılan bilgilere göre, İmar planı onaylanan projelerden bilinen yaklaşık 15’i yapı ruhsatı alarak inşaat çalışmalarına başlamış durumda ya da başlamak üzere. Tarım veya imar mevzuatlarında ekoturizmin tanımının tam olmamasına rağmen son altı yedi yıldır 1/100.000 ölçekli çevre düzeni planlarında adı sıklıkla geçen kavram, tarım alanlarının yapılaşmaya açılmasının koşullarını tarif eder nitelikte. Rant projesi yapılacak alan için Tarım Bakanlığı ve ilgili birimlerce arazinin mutlak tarım alanı niteliği marjinal tarım alanı olarak değiştiriliyor. Bu, ‘Artık tarımsal anlamda gözden çıkarılabilir’ anlamına geliyor.”

***

Uluslararası Enerji Ajansı (IEA), dünya ekonomisinin bu yıl Covid salgını ardından toparlanmaya başlamasıyla artan enerji talebi nedeniyle karbondioksit (CO2) salımında büyük bir artış olmasını bekliyor.Ajansa göre, enerji kaynaklı emisyon bu yıl hala 2019’daki seviyenin biraz altında olacak. Ancak CO2 salımının, kayıtlar tutulduğundan bu yana, yıllık bazda ikinci en büyük düzeyde olması bekleniyor.Özellikle Asya’da kömür kullanımı belirleyici olacak. IEA, küresel kömür talebinde yüzde 4,5 artış beklendiğini ve bunun 2014’teki zirve noktasına yaklaşacağını belirtiyor.Fakat yenilenebilir enerjide de artış gözleniyor. “Yeşil kaynaklar” olarak ifade edilen ve çevreye zararının minimum olduğuna inanılan yenilenebilir kaynaklarla elektrik üretiminin toplamdaki payının bu yıl yüzde 30’a ulaşması bekleniyor.Covid salgını nedeniyle ekonomideki yavaşlama, enerji talebinde İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana en büyük düşüşe yol açtı.

***

AKP’ye yakınlığıyla bilinen Cengiz İnşaat, Rize İkizdere’deki İşkencerede Vadisi’ne jandarmayla girip taş ocağı çalışmalarına başladı. Jandarma, bölgede taş ocağına karşı direnen vatandaşların nöbet çadırını kaldırmaya çalıştı. Köy halkının itirazına rağmen Cengiz İnşaat İşkencedere Vadisi’nde ağaç katliamına başladı.Sabah saatlerinde İşkencedere Vadisi’nde nöbet tutan yurttaşların çadırının kaldırılmasını isteyen jandarma, ardından vadi girişinde onlarca barikat oluşturarak yurttaşların vadiye çıkmasına engel oldu. Vadide iş makinelerinin çalışma yapmasına itiraz eden yurttaşlarla jandarma arasında tartışma yaşandı. Yurttaşlar vadide çalışma yapan firma yetkilerinin herhangi bir izinlerinin olmadığını, yapılan çalışmanın yasa dışı olduğunu vurguladı.

***

Eurostat verilerine göre, AB ülkelerinden yapılan atık ihracatı 2004 yılından bu yana yüzde 75 arttı. Yıllık 32,7 milyon tonu bulan atık ihracatının 13,7 milyon tonu Türkiye’ye gidiyor.

Avrupa’dan Türkiye’ye yapılan atık ihtacatı, son 20 yılda yaklaşık 3 kat arttı. Avrupa’dan gönderilen atıkların yarıdan fazlası, demir ve çelik gibi metal atıklardan oluşuyor. AB ülkelerinden ihraç edilen yıllık 17,5 milyon ton metal atığın, yaklaşık 12 milyonunu Türkiye alıyor.

***

Hasankeyf’i su altında bırakan Ilısu Barajı’nın yarattığı olumsuz etkiler devam ediyor. Uzun bir süre itiraz edilmesine rağmen yapımının tamamlanması ile sular altında kalan Hasankeyf’ten sonra yaşam eski haline dönmedi. 2 yılı aşkın bir süredir çadırlarda yaşamak zorunda kalan Urganlı Köyü’nde insanlar kendi imkanları ile yaptıkları derme çatma çadırlarda hayatını sürdürüyor. Suyun olmadığı köye ise Batman’dan tankerler ile temiz içme suyu belli aralıklarla geliyor. Köylülerin aktardığına göre elektrik ise kendi aldıkları trafo ile yakın zamanda köye ulaşmış. 

***

ABD’nin ev sahipliği yaptığı sanal İklim Zirvesi’ne Xiye Bastida adlı genç Meksikalı aktivist damga vurdu.Konuşmasına “Ben iklim değişikliğinden etkilenen pek çok gençten biriyim” diye başlayan Bastida, “İklim krizi, sömürgeciliğin, baskının ve kapitalizmin bir sonucu” dedi. Başından geçenleri anlattıktan sonra bir an önce harekete geçilmesi gerektiğini söyleyen Meksikalı aktivist, “Artık zirvelere ve sohbete devam edemeyiz” dedi.Avrupa merkezli olmayan kapsamlı iklim eğitimi zorunluluğunu dile getiren söyleyen Bastida, “2050’ye değil, 2030’a kadar net sıfır emisyona ulaşılmalı” dedi.

***

Dicle Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Kılıç, bitki ve çiçeklerin çoğalıp üremesinin iklim koşullarına bağlı olduğundan dolayı küresel ısınma ve buna bağlı olarak yağışın azlığı, hava kirliliği ve ilaçlama gibi nedenlerin bitki ve çiçek türlerinde azalma yaşattığını söyledi.Bütün canlıların birbiriyle bağlantılı olduğunu ve bir besin zinciri içerisinde düşünüldüğünü, bitkilerle tüm canlıların beslendiğini anlatan Prof. Dr. Kılıç, arılara dikkat çekti. Küresel ısınmanın etkisiyle arıların yiyecek bulamamasıyla tabiattaki sistemin çökebileceğinin uyarısını yaptı.

Türkiye’nin 2019 yılı iklim karnesi açıklandı!/Önder ALGEDİK

Türkiye her yıl 40-50 milyon ton asfalt serip, 60-70 milyon ton çimento karıp, 40-50 milyar dolar yakıt ithal edip yakıyor. Böylece yılda 500 milyon ton civarı seragazını salıp iklimi değiştiriyor. Türkiye 2019 yılındaki faaliyetlerini anlattığı seragazı envanterini BM İklim Değişikliği Sekretaryası’na teslim etti. BM İklim Değişikliği Sekretaryası da 13 Nisan’da Türkiye’nin envanterini sayfasından paylaştı. Bu taze bilgiler sadece bir seragazı envanteri, sadece bir iklim karnesi değil, okumasını bilirseniz bir tarih, bir politika belgesi.

[su_box title=”JİN” box_color=”#e324dc”]

Val Plumwood Feminizm ve doğaya hükmetmek isimli kitabında “batı düşünce ve kavram tarihinin temellerinde tahakkümün derin yapıları gömülüdür” değerlendirmesi yapar. Bir kültürel özne olarak tanımladığı efendi öznenin binyıllardır süren sömürgeciliğini batı kültüründe egemen olan bir akıl/doğa öyküsü sayesinde açıklayıp temize çıkardığını ve doğallaştırıldığını iddia eder.

Batı düşüncesinin binlerce yıllık felsefe geleneği içinde şekillenen akıl/doğa ikiciliği ile akıl, doğa karşısında ve ondan üstün olarak tanımlanmıştır. Antik felsefede ilgi içteki doğaya yönelik olarak akıl-zihin/beden ikiliği üzerinde yoğunlaşırken, 12. Yüzyıldan itibaren teknolojinin de ilerlemesine bağlı olarak dıştaki doğaya yönelir ve insan ve doğa ikiciliğine doğru yayılır. Descartes’in makine doğa görüşü ile doğanın ilhak edilmeye açık, edilgen, kendine ait bir değer ya da doğrultudan yoksun olduğu düşüncesi hâkim olmuştur. Tüm bu ikilikler ilk ortaya çıkışından itibaren cinsiyetli olarak tanımlanır. Akıl asıl olarak üst sınıftan beyaz erkek insana özgü bir niteliktir. Kadınlar, köleler, sömürge halklar canlı ya da cansız insan dışı doğa ile aynı kategoridedir. Hiyerarşi ve tahakküme dayalı kurulan bu ikilikler aradaki ilişkiler yanında her iki tarafın kimliklerini de şekillendirir. Bu kapsamda karşımıza çarpıtılarak kurulan bir benlik / öteki kimliği çıkar. Aradaki hiyerarşi ve tahakkümü koruyacak biçimde benlik bir özne olarak efendinin(erkek akıl) kimliğinde tanımlanırken, öteki (dişil) efendinin amaçlarını dayatmaya, onun tatminine ulaşmasında bir araç muamelesi görmeye açık, hatta bunu davet eder olarak kurgulanmıştır.

Yine kitapta; “Tarihsel seyir içinde yönetici seçkinlerin, toplumsal kaynaklar üzerinde kurdukları hâkimiyete paralel olarak kültür üzerinde de hâkimiyet kurdukları.  Kültürü kendi araçları olarak ve kendi suretlerinde oluşturdukları ve pek çok siyasi değişime rağmen kültür içinde süren hâkimiyetlerinin derin yapıların içine sızmış olduğu ve efendinin suretinde oluşan bu kültürün sadece efendiyi değil tüm toplumu şekillendirdiği” değerlendirmesi dikkat çekmektedir.

Sömürge tipi ilişkileri doğallaştıran bu çarpıtılmış benlik ve öteki kimlikleri ve ilişkisi analizinden bugün yaşadığımız dünyaya baktığımızda karşı karşıya olduğumuz çok yönlü krizin nedenlerini daha net görmek mümkün olabilir. Ataerkil kapitalizm koşullarında (efendi özne olarak) erkek egemen iktidarların, öteki olarak tanımladığı Kadın ve LGBTİ+’lar, ezilen halklar, emekçi sınıflar ve tüm doğa üzerindeki tahakküm ve sömürüsü bir bütün yerküreyi, içinde yaşayan insan topluluğu da dâhil olmak üzere varoluşun tehdit altında olduğu bir noktaya sürüklemiştir.  Covid-19 pandemisi insan/doğa ikiciliğinin en açık sonuçlarından biridir.

Pandemi tüm ekosisteme bir tehdit olmakla birlikte, sürecin herkes için aynı şekilde yaşanmadığı artık çok daha net olarak görülmektedir. Pandeminin en ağır bedelini başta kadınlar olmak üzere tüm ötekileştirilenler ödemektedir. Kadınlar hayatta kalma mücadelesini yalnızca virüse karşı değil, en yakınındaki erkeğin şiddet tehdidine karşı da eş zamanlı olarak vermektedir. Kadın bedeni ve emeği üzerindeki tahakküm ve sömürünün pandemi ile daha da artmasının tesadüf olmadığı açıktır. Ataerkil kapitalizm koşullarında yönetim erkini elinde tutan erkek egemen iktidarlar( efendi özne) için kadınlar ve doğa “aynı muameleyi görür. Varlığı efendinin iktidarını sürdürmesine hizmet eden “ötekiler”. Elbette ortaya çıkan bu tablo bir gerçekliği ifade etmekle birlikte, gösterdiği madalyonun bir yüzüdür.

Madalyonun diğer yüzü, egemen öyküyü ortaya çıkaran tarihselliğe paralel ilerleyen alabildiğine zengin, güçlü, yaratıcı, ilham veren ve kadınlar öncülüğünde yazılan bir direniş öyküsüdür. Bu öyküyü şekillendiren kadınların deneyimleri, düşünsel ile duygusal, duyusal ile bedensel olanı somut şekilde birleştiren, kişisel yaşam içinde ötekilerle kurulan sağlam tikel ilişkilere dayanır. Benlik ile ötekinin kimliğinin ve aralarındaki ilişkinin kuruluşunda bu deneyimlerin esas alınması, kendimizden başlayarak tüm topluma sirayet eden ikiciliğe dayalı düşünce yapısını ve bu çerçevede şekillenen toplumsal kültürü yani egemen öyküyü değiştirmek için anahtar rolündedir. Sömürgeci ikiliklerden özgürleşmiş bir düşünce yapısı, buna paralel bir kimlik inşası ve ilişki biçimini barındıran toplumsal kültür yaratmak istiyorsak ( ki başka türlü varoluşumuzu sürdürmenin olanakları hızla tükenmektedir) dikkat etmek zorunda olduğumuz tehlikelerden biri, hiyerarşiyi tersine çevirerek ikiliklerden kurtulabileceğimiz yanılgısıdır. Akıl ve doğa arasında kurulan ikiliği tersine çevirerek aklı dışlayıp doğayı olumlamak çözüm değildir. Aynı şey benlik/öteki, insan/ doğa, eril/dişil gibi farklı ikilikler için de geçerlidir. Örneğin insan/doğa ikiciliğini çözümlemek istiyorsak aralarındaki farklılığı kabul edip herhangi birini dışlamadan ve karşıt konumlandırmaksızın aralarındaki bağlılığı ortaya koymak durumundayız. Benlik ve öteki ilişkisinde her ikisinin de özneliğine saygı duyarak ve ilişkideki sürekliliği ve farklılığı tanıyıp bağımlılığı inkârdan kaçınmak kritik önemdedir.

Kitaptaki “öyküyü yeniden kurmak” başlıklı bölümden bir alıntıyla yazıyı bitirmek gerekirse:

“Bir ağ gibi bizi kuşatan egemen sömürgecilik öyküsü her yanımızı kuşatsa da henüz bütünüyle yutulmuş değiliz. Hala kültürdeki, kendi içimizdeki ve siyasi ve ekonomik yapılardaki efendi kimliğinin farkına varıp ondan kurtulabiliriz.…ikicilikleri aşarak demokratik bir kültür yaratmak, sömürgeci ilişkileri bitirmek, ötekilerle ortak varoluş zeminimizi güçlendiren etik bir temel bulmak mümkün.

Eski öykü efendiye ait, yeni öyküye onun tabi kıldığı, görmezden geldiği özen öyküleri esin verebilir…”[/su_box]

İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararının üzerinden 1 ay geçti. Geçen bir aylık süreçte, en az 29 kadın erkek şiddeti sonucu yaşamını yitirdi, İstanbul Sözleşmesi’ni referans alan 6284 sayılı kanun hedef alındı, kadın ve LGBTİ+’lara yönelik her türlü şiddet arttı.  Sözleşme’den çekilme kararının üzerinden geçen 58 saatte Türkiye’nin farklı kentlerinde 7 kadın katledilirken, 1 kadın öldürülmek istendi, 1 kadın ise şüpheli bir şekilde yaşamını yitirdi. Siyasi parti, sivil toplum örgütü ve kadın kurumlarının açıkladığı aynı zamanda basından derlenen verilere göre, bir aylık süreçte en az 29 kadın erkek şiddeti sonucu yaşamını yitirdi, yüzlercesi şiddette maruz bırakıldı. 

***

6-8 Ekim Kobanê Davasının ilk duruşması 26 Nisan’da Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülecek. Kobanê davasında yargılanan kadınlar için bir grup feministten davaya dayanışma çağrısı yapılarak tutukluların derhal bırakılması talep edildi. Davanın içinden geçtiğimiz süreçte ezilenlere, kadınlara, LGBTİ+’lara, işçilere, Kürtlere yönelen savaş ve baskı politikalarının simge davalarından birisi olduğunu söyleyen feministler in yaptıkları açıklamada “O dönemde IŞİD’e karşı mücadelenin ve bu topraklarda her daim barış ve özgürlük mücadelesinin parçası olan biz feministler de bu davanın takipçisiyiz, tüm tutukluların derhal serbest bırakılmasını ve hiç açılmamış olması gereken bu davanın derhal kapatılmasını istiyoruz” ifadeleri yer aldı.

***

Kanser tanısında smear testi erken tanıda çok önemli yer tutmakta. İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Jinekolojik Onkoloji Cerrahisi bölümünden Doç. Dr. Hamdullah Sözen kadın ve erkeklerde yaygın olan, cinsel yolla bulaşan HPV’ye karşı aşılamaSGK kapsamında değil. Ve yüksek ücretinden dolayı pek çok kadın aşıya erişemiyor. Sözen, HPV aşısının SGK kapsamına alınması gerektiğini söyledi.Sözen, Koronavirüs pandemisi sürecinde kanser vakası artışı olmamakla birlikte tanı alan kanserlerin pandemi sebepli geç başvurudan dolayı ileri evrede saptandığını belirterek pandeminin şu an için kanser açısından en büyük olumsuzluğunun bu olduğuna dikkat çekti.

Yıldız Teknik Üniversitesi’de (YTÜ) Türk Dili ve Edebiyatı dersinde akademisyen Nurullah Arvas, bir öğrencisini profil fotoğrafında “İstanbul Sözleşmesi yaşatır” çerçevesi olduğu gerekçesiyle online olarak işlenen dersten attı. Yıldız Dayanışması da Nurullah Arvas’ın katıldığı bir konferansta kendisini teşhir etti. Profillerine “İstanbul Sözleşmesi yaşatır” görseli koyarak Nurullah Arvas’ın konuşmacı olacağı online konferansa girip Arvas’ı teşhir eden Yıldız Dayanışması üyeleri “Kadın dayanışmasını her alanda yaşatacağız” dedi.

Rana Plaza’da canlarını yitirenleri anıyoruz(Necla Akgökçe / kadinisci.org)

24 Nisan 2013 tarihinde Bangladeş’in başkenti Dakka yakınlarında içinde pek çok tekstil işyerinin bulunduğu Rana Plaza’da bir yangın çıktı. Yangın sonrası çöken bina çoğu kadın olmak üzere 1113 işçiye mezar oldu. Bu, kapitalizm tarihinde en büyük işçi katliamlarından biriydi. Felaketin sekizinci yılında yaraların bir kısmı sarılırken, işçilerin çalışma koşullarında çok az değişiklik oldu.

https://www.kadinisci.org/2021/04/20/rana-plazada-canlarini-yitirenleri-aniyoruz/

Pandemik Genelgeler: İnsan kendini vebalı gibi hissediyor (İpek Deniz & Nilgün Kutal/ kadinisci.org)    

Son çıkan kamu çalışanlarına yönelik tedbirler genelgesinde, sağlık emekçisi kadınlar kapsam dışı bırakıldı. Kendilerinden sürekli fedâkarlık beklenen ama her türlü haktan mahrum bırakılan sağlıkçılar dertli ve öfkeli…

COVID-19 Kapsamında Kamu Çalışanlarına Yönelik Tedbirler ile İlgili Cumhurbaşkanlığı Genelgesi 14 Nisan Çarşamba günü resmi gazetede yayımlandı. Bu kapsamda kamu kurumlarına gönderilen yazıda,10 yaş ve altı çocuğu olan kadın personelin, gebeliğinin 24. haftasından 32. haftasına kadar süre içerisinde bulunan hamile çalışanların, süt izni kullananlar ile engelli çalışanların idari izinli sayılacağı belirtiliyor. Gebelik durumunda hafta belirtilmesi tartışma yaratırken,  pandemi sürecinde derinleşen toplumsal cinsiyet eşitsizliklerine, cinsiyetçi iktidarlar tarafından yasalar aracılığıyla meşru bir nitelik kazandırıldığı da görülüyor.  Genelge ile kadının tek ve en önemli vasfının annelik olduğunun bir kez daha altı çizilirken anne adaylarına 24. haftaya kadar çalıştırılarak aslında ne kendisinin ne taşıdığı diğer canın kıymetli olmadığı da açıkça gösteriliyor.  Sağlık emekçisi kadınlar bu haktan(!) da yararlanamıyorlar.

 https://www.kadinisci.org/2021/04/20/pandemik-genelgeler-insan-kendini-vebali-gibi-hissediyor/

Eril kanaatler boyutuyla doxa alan ve değer ahlakı (Saniye Gayır/ Çatlak Zemin)

İtaat etmeyen kadınların haklı mücadelesiyle sarsılan eril tahakküm, iktidarını saldırganlaşarak pekiştirmeye yelteniyor. Tecavüzü meşrulaştırmak üzere yapılan hashtag paylaşımları da bu kırılmanın bir tezahürü.

https://www.catlakzemin.com/eril-kanaatler-boyutuyla-doxa-alan-ve-deger-ahlaki/

Tacizin fotoğraf hali(G.E/ Çatlak Zemin

Mümkün olduğunca çok insana sesimi duyurmak istiyorum; istiyorum ki kamusal ya da özel alanda kendisinden izinsiz bütünü ya da bir/birkaç uzvu fotoğraflanan/kaydedilen birisi yalnız ya da çaresiz hissetmesin.

https://www.catlakzemin.com/tacizin-fotograf-hali/

[su_box title=”MEVCUT DURUM” box_color=”#e32447″][/su_box]

Salgın yönetilemiyor! Emekçiler, ötekileştirilenler ölmeye devam ediyor! Sağlık emekçileri tükeniyor, hayatını kaybediyor!

Sosyal cinayete dönüşen pandemi ölümlerine karşı öfke büyüyor. Yanlış sağlık politikaları ve salgın mücadelesine karşı yaşam hakkını savunmak için demokrasi güçleri harekete geçiyor.

***

Üretimin sürdüğü her yerde İşçi Sağlığı ve Güvenliği önlemlerinin önemi pandemi döneminde daha da görünür oldu. Alınmayan , görmezden gelinen önlemler işçi cinayetleri yanında doğrudan hasta ve yakınlarının kırımına da yol açıyor. Türkiye’de geçtiğimiz yıllarda tanık olduğumuz hastane yangınları ve parlatıcı ve patlayıcıların patlaması örnekleri tüm dünyada sık sık karşımıza gemeye başladı. Irak’ın başkenti Bağdat’ta Covid-19 hastalarının tedavi gördüğü Ebu el-Hatip Hastanesi’nde yangın çıktı. Oksijen tüpünün patlaması sonucu meydana geldiği yangında 40’a yakın kişi öldü. Irak Sağlık ve Çevre Bakanlığından henüz konuyla ilgili herhangi bir açıklama yapılmazken, sosyal medyada “Sağlık Bakanı Hasan Temimi görevden alınsın” kampanyası başladı.

***

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın “İstanbul’da vaka sayılarında yaklaşık yüzde 20 düşüş oldu” sözlerine cevap veren TTB, “Bu tabloda ‘vaka sayısındaki düşüşten bahsetmek, açıkça toplumu aldatmaktır!” diyen TTB, “4-20 Nisan haftasında; yukarı eğilim gösteren grafik nüfusun %55’inin yaşadığı 21 ilde toplam ölümler, önceki 3 yıl ortalamasından %58 fazla. Yukarı eğilim gösteren grafik İstanbul’daki 1117 fazladan ölüm, önceki 5 yıl ortalamasından %80 fazla” dedi. TTB’nin paylaştığı 21 il ve tespit edilen bir haftalık fazladan ölümler şöyle: İstanbul 1117, İzmir 214, Bursa 187, Kocaeli 131, Ankara 92,  Konya 70, Malatya 65, Gaziantep 59, Kahramanmaraş 41, Sakarya 39, Çorum 36, Sivas 35, Trabzon 33, Elazığ 30, Hatay 23, Bandırma 21, Tekirdağ 19, Denizli 18, Osmaniye 17, Kayseri ve Uşak 12.

***

Veteriner hekimler Covid-19 salgınında yok sayılıyor! İstanbul Veteriner Hekimler Odası 24 Nisan Dünya Veteriner Hekimler Günü’nü ‘Kutlayamıyoruz’ başlıklı bir açıklama yayımladı. Açıklamada pandemi nedeniyle yüzlerce veteriner hekimin Covid-19’a yakalandığını ve 17’sinin yaşamını yitirdiğine yer verildi.

***

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Genel Direktörü Tedros Adhanom Ghebreyesus, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınından en fazla etkilenen ülkelerden olan Hindistan’da günlük vaka sayısının rekor seviyedeki tırmanışından derin endişe duyduklarını bildirdi.

***

Covid-19 pandemisi sık görülmeye, sık öldürmeye ve yaşamı altüst etmeye devam ediyor. Toplam vaka sayısı 147 milyon 53 bine yaklaşırken, Covid-19 nedeniyle hayatını kaybedenlerin sayısı 3 milyon 112 binin üzerine çıktı.

Covid-19 vakalarının kıtalara göre dağılımında Avrupa (43.8 milyon) zirvedeki yerini koruyor. Bunu Kuzey Amerika (37.9 milyon, 32.8 milyonu tek başına ABD’ye ait), Asya (36.6 milyon), Güney Amerika (24.2 milyon) ve Afrika (4.5 milyon) izledi. Buna karşın Avrupa kıtasında yeni vaka sayısı azalırken Asya ve Amerika kıtalarında artış dikkat çekiyor.

Covid-19’a bağlı ölümlerde kıtaların sıralamasında ilk iki değişmiyor: Avrupa (996 bin), Kuzey Amerika (855 bin). Üçüncülüğe Güney Amerika (649 bin) yerleşiyor ve ardından Asya (491 bin) ve Afrika (120 bin) geliyor. Ölümlerin yüz bin kişinin üzerinde olan ülke sayısı sekize yükseldi: ABD (586 bin), Brezilya (390 bin), Meksika (215 bin), Hindistan (192 bin), İngiltere (127 bin), İtalya (119 bin), Rusya (108 bin) ve Fransa (102 bin).

Hafta sonu olmasına karşın dünya genelinde yeni vaka sayısı oldukça yüksek… Son 24 saatte 830 bin 200 kişiye Covid-19 tanısı kondu, Covid-19 nedeniyle hayatını kaybedenlerin sayısı ise 13 bin 467 kişi. Günlük vaka bildiriminde Hindistan 350 bine dayanırken rekor üstüne rekor kırıyor. Hindistan ile birlikte Brezilya, ABD ve Türkiye  ilk dördü paylaşmaya devam ediyor. Ülkelere göre yeni vaka sayısı şöyle: Hindistan (349.3 bin), Brezilya (70.1 bin), ABD (53.3 bin), Türkiye (40.6 bin), Fransa (32.6 bin), Almanya (24.4 bin), Arjantin (21.2 bin), İran (18.2 bin), Kolombiya (16.7 bin), İtalya (13.8 bin) ve Ukrayna (12.7 bin).

Brezilya ve Hindistan Covid-19 ölümleri ile de dikkat çekmeye başladı. Son 24 saatte Brezilya’da 2 bin 986 kişi,  Hindistan’da 2 bin 761 kişi Covid-19 nedeniyle hayatını kaybetti.

Not: Dünya ve Türkiye Covid-19 istatistiklerini Worldmeters sitesine göre vermeye devam ediyoruz. Her gün paylaştığımız veri bir gün önceye ait olup ülkelerin bildirimlerine göre şekilleniyor. Veriyi her gün sabit saatte (sabah 06.00) alıyoruz.

***

Türkiye’de hala kontrol altına alınabilmiş değil. Yeni vaka, ağır hasta, aktif hasta ve can kaybı oldukça yüksek hızda seyrediyor. Son 24 saate 40 bin 596 kişide Covid-19 vakası saptandı, 339 kişi Covid-19 nedeniyle hayatını kaybetti. Turkuaz tabloda eleştirilere rağmen ısrarla yer verilen yeni hasta sayısı 2,905 kişi. Toplam vaka sayısı 4 milyon 591 binin üzerine çıkarken toplam can kaybı 38 bin 11 kişiye yükseldi. Günlük test sayısı 281 bine geriledi. Turkuaz tabloda aktif hasta sayısı yer almıyor. Günlük aktif hasta sayısını Worldmeters’dan paylaşmaya devam ediyoruz.

Worldmeters’a göre Türkiye’de 500 bini geçen aktif hasta sayısı rekor kırmaya devam ediyor. Dün aktif hasta sayısı 530 bin 997 kişiye gerilemesine karşın, hala oldukça yüksek olduğunu hatırlatmak isteriz. Aktif hasta sayısındaki dizginlenemeyen bu yükseliş, bulaş tehdidinin daha da artacağını gösteriyor. Ağır hasta sayımız ise 3 bin 511 kişiye yükseldi. Aktif vakanın yükselmesi ile %0.6’ya kadar düşen ağır hasta oranının oldukça yüksek düzeyde olduğunu söyleyebiliriz. Yüksek ölüm hızının yüksek ağır hasta oranı ile ilişkili olduğunu, ölümlerin daha da artacağı uyarısı ısrarla vurguluyoruz.

***

İstanbul’da yaşayan Ordulu 39 yaşındaki öğretmen ve karnındaki yedi aylık bebeği Covid-19 nedeniyle hayatını kaybetti.

***

Yeni varyantlar yeni sorular – Çağhan Kızıl

Tedbirsiz, düşük aşılama yapılan, bilimsel verilerin açıklanmadığı, genetik dizin analizlerinin yüksek oranda yapılmadığı her gün varyant etkisi artıyor. Türkiye’de de durum alınmayan önlemler nedeniyle bu şekilde.

https://www.birgun.net/haber/yeni-varyantlar-yeni-sorular-342473

***

Hitit Üniversitesi Spor Bilimleri Fakültesi’nde 8 kişinin korona, 42 kişinin de temaslı olması nedeniyle sınavlar ertelendi. Konuyla ilgili açıklama yapan üniversite rektörlüğü, 50 kişinin karantinada olduğunu duyurdu. Karantina nedeniyle Spor Bilimleri Fakültesi Beden Eğitimi ve Spor Öğretmenliği bölümü bahar yarıyılı ara sınavları, 3-7 Mayıs 2021 tarihlerine ertelendi

***

Prof. Dr. Alpay Azap, Sağlık Bakanlığı Bilim Kurulu üyeliğinden ayrıldı. Geçtiğimiz Ekim ayından bu yana Bilim Kurulu toplantılarına katılmayan Azap, Sağlık Bakanlığı Bilim Kurulu WhatsApp gruplarından da ayrıldı.

***

Sağlık Bakanlığı Toplumda Salgın Yönetimi Bilim Kurulu üyesi Prof. Dr. Deniz Çalışkan Odabaş, “Vaka sayılarında kasım ayındaki gibi güçlü bir düşüş olmadığı takdirde, daha güçlü önlemleri alması hükümetin kaçınılmaz bir görevi” dedi. Odabaş, geçen hafta içindeki ivmede bir önceki haftaya göre bir azalma olduğunu, farkın şu anda açılmaya başladığını belirterek “Yani vaka sayıları düşmeye başladı. Ancak benim kişisel fikrim, asıl düşmeyi gelecek hafta göreceğiz. Kuluçka süresi nedeniyle 10 günlük periyotlarla yansıyor” dedi.

***

BES İzmir Şubesi, salgın sürecinde kamu kurumlarında kronik hastalıkları nedeniyle idari izne çıkarılan memurların geri çağrıldığını belirterek, bu durumun iş cinayetlerine davetiye olduğunu söyledi.

***

ABD’deki Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nde (MIT) yürütülen araştırmaya göre kapalı alanlarda maske takılsa dahi 20 metre ile 2 metre mesafe arasında risk bakımından bir fark yok. Araştırmacılardan Prof. Martin Z. Bazant, insanlar maske taktığında dahi 2 metre kuralının bir faydası olmadığını belirterek şunları söyledi: “Gerçekten fiziksel bir temeli yok, çünkü bir kişinin maske takarken soluduğu hava yükselme eğilimindedir ve odanın başka bir yerine iner. Bu da uzaktaki bir insandansa ortalama arka plana daha fazla maruz kaldığınız anlamına gelir.” Kapalı alanda geçirilen sürenin önemine yeterince değinilmediğini vurgulayan Prof. Bazant, ne kadar uzun süre enfekte bir kişiyle kapalı ortamda kalınırsa bulaş riskinin o kadar arttığını belirtti. Havalandırma için cam açmak gibi yöntemlerin çok para harcanan yeni filtreleme sistemlerinden daha etkili olabileceğine dikkat çeken Bazant, kapalı alanlarda bulunabilecek insan sayısı konusunda da hatalı yönlendirmeler yapılmış olabileceğini belirtti. Bazı mekanların kapatılmasının gereksiz olduğunu anlatan Bazant, kapalı alanlar yeterince büyükse, havalandırma yeterliyse ve geçirilen zaman dikkat edilirse bu alanların güvenli olabileceğini savundu. 2 metre kuralının makul bir dayanağı olmadığını belirten profesör, tek gerekçenin hapşırma ve öksürmeyle oluşan ve yere çöken damlacıklarla ilgili çalışmalar olabileceğini anlattı.

https://www.diken.com.tr/mitden-sosyal-mesafede-2-metre-kuralini-degistirecek-arastirma/

***

Ekonomik ve sosyal destek sık sık dile getirilse de tek adam rejimi üç maymunu oynamaya devam ediyor. Covid-19 tedbirleri kapsamında kapatılan işletmelere yeterli desteğin verilmemesi nedeniyle esnaf zor günler geçiriyor. Ankara Kahveciler ve Esnaf Odası Başkanı İsa Güven, “Kiramızı ödeyemiyoruz, mal sahipleri yerimizden çıkarıyor. İnsanlar beni arayarak intihar edeceklerini söylüyor. Artık yeter bizi sokağa indirmeyin” diyor.

***

Japonya Sağlık, Çalışma ve Refah Bakanlığı uzman heyeti, romatizmal eklem iltihabı ilacı “Baricitinib” haplarının yeni tip koronavirüs (Covid-19) tedavisinde kullanılmasını onayladı

***

“İnsanlar pandeminin başından beri sorunlarını çözmekte zorlanıyor” diyen Colorado Boulder Üniversitesi’nde psikoloji profesörü Sona Dimidjian, sözlerini şöyle sürdürdü:Bunun daha fazla depresyona, anksiyeteye, madde bağımlılığına, ev içi şiddete… bir sürü probleme yol açtığını biliyoruz. Dimidjian ve araştırma ekibi, insanların rahatlamasını sağlayabilecek bilimsel araştırmalara dayalı basit yollar bulunduğunu söyledi.

https://artigercek.com/haberler/psikologlar-dan-pandemiyle-basa-cikmak-icin-uc-strateji-onerisi

***

Oxford Üniversitesi’nden uzmanlar, bağışıklık tepkisini ölçmek için daha önce Covid-19 geçirmiş 18-30 yaş aralığındaki kişileri yeniden korona virüsüyle enfekte edecek.

İngiltere’de, korona virüsüyle yeniden enfeksiyona karşı bağışıklık tepkisini ölçmek için ‘insanlı Covid-19’ araştırması başlatılacağı belirtildi. Oxford Üniversitesi’nden uzmanların yürüteceği çalışmada, daha önce Covid-19 hastalığını geçirmiş kişiler korona virüsüne maruz bırakılacak ve yeniden enfekte olup olmadıkları takip edilecek. Katılımcılar, Covid-19’a karşı ‘düşük risk’ grubunda olan 18 ila 30 yaş aralığındaki kişilerden seçilecek. Yaz aylarında başlaması planlanan çalışmanın ikinci aşamasında, korona virüsüyle yeniden enfekte olan kişilerde semptom seviyesinin inceleneceği aktarıldı. Katılımcıların 12 ay süreyle gözlem altında tutulacağı ve yeniden enfeksiyonun ortaya çıktığı durumlarda monoklonal antikor tedavisi uygulanacağı belirtildi.

***

Çağdaş Gazeteciler Derneği’nin 2020 Yılı Dayanışma Ödülü Tüm Sağlık Emekçileri Adına TTB’ye Verildi. ÇGD tarafından yapılan açıklamada COVID-19 pandemisi sonucu milyarlarca insanın tek bir sorun etrafında bir araya geldiği ve sağlık emekçilerinin toplumun tek dayanağına dönüştüğü belirtildi. Sağlık emekçilerinin hayatları pahasına milyonlarca insanı yaşama döndürdüğünü ifade eden ÇGD, bugüne kadar Türkiye’de 400’den fazla sağlık emekçisinin yaşamını yitirdiğine dikkat çekti

[su_box title=”AŞI TARTIŞMALARI” box_color=”#6ee324″][/su_box]

İsrail’de 10 aydan bu yana ilk kez son 24 saat içinde yeni tip Coronavirus (Covid-19) nedeniyle ölen olmadı. Sağlık Bakanlığı’nın verilerine göre ülkedeki Covid-19 ölümlerinin sayısı 6 bin 346’da sabit kaldı. Sağlık Bakanlığı, 9 milyon nüfuslu ülkede nüfusun yüzde 53’ünün ikinci doz aşıyı yaptırdığını duyurdu. İsrail, aşılama programında önde giderken, Filistin topraklarında tam tersi bir durum var. Filistin Yönetimi, uluslararası aşı paylaşım programı Covax kapsamında ilk 60 bin dozu geçen ay aldı.

***

ABD Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi (CDC), kanda pıhtılaşmaya neden olduğu gerekçesiyle 13 Nisan’da kullanımına ara verilen Johnson and Johnson’ın (J&J) Covid-19 aşısına tekrar yeşil ışık yaktı. CDC’nin Aşılama Uygulamaları Danışma Komitesi, dün yaptığı toplantıdaki oylamada, Johnson and Johnson’ın ürettiği Kovid-19 aşısının kullanımına 4’e karşı 10 oy ile devam kararı aldı. Komitenin, tek doz halinde kullanılan Johnson and Johnson Kovid-19 aşısının faydalarının taşıdığı risklerden çok daha fazla olduğu konusunda görüş birliğine vardığı kaydedildi. FDA’nın 26 Şubat’ta kullanımına onay verdiği J&J’nin ürettiği tek dozluk Covid-19 aşısının ABD’de yaklaşık 8 milyon kişiye uygulandığı, bu rakamın içinden 15 kişide olağandışı kan pıhtılaşmasının görüldüğü ve 3 kişinin de hayatını kaybettiği kaydedilmişti.

***

Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mehmet Ceyhan, Covid-19 geçirerek kazanılan bağışıklık konusunda uyardı: “Hastanemizde iki ay sonra tekrar hastalık geçiren kişiler var. Aşıyı belki altı ay sonra değil, daha erken sürede yapmamız gerekecek.”

[su_box title=”YENİ YAŞAM” box_color=”#24bbe3″][/su_box]

Zizek, Kobanê Üniversitesi’nde ders verdi.

Sosyolog Slavoj Zizek, “Kürtler, entelektüel bir toplulukla fiilen var olan bir ütopya oluşturarak sadece direnmenin değil, yeni bir düzen kurmanın da simgesi oldu” dedi.

https://m.bianet.org/bianet/dunya/242672-zizek-kobane-universitesi-nde-ders-verdi

***

Yazar Seher Muêzî’nin ‘Ferhenga Rengan’ kitabı çıktı. Tam 13 yıl boyunca köy köy, kasaba kasaba gezen Muêzî, kısıtlı ekonomik imkanlarla 73 bin 178 rengin isimlerini topladı ve bunları 4 bin sayfada biraraya getirdi.

Yazar Seher Muêzî’nin “Ferhenga Rengan” (Renklerin Sözlüğü) kitabını çıkardı. Derinlikli bir kitabın ürünü olan kitapta, Kürt coğrafyasının genelinde renkleri isimlendirmek için 73 binden fazla kelime buldu. 13 yılda kısıtlı imkânlar ile hazırlanan kitapta yoğun bir emek var. “Ferhenga Rengan”ın Kürt tarihi, sanatı, kültürü, sosyolojisi ve resmi için önemli bir kaynak niteliğinde. Yeni Özgür Politika’nın haberine göre, Seher Muêzî’nin bu kitabı meydana getirmesi tam 13 yıl sürdü. Kuzey ve Doğu Suriye’de köyleri, kasabaları ve kentleri gezdi, kısıtlı imkanlarına rağmen kitabı çıkardı.

https://yeniyasamgazetesi2.com/koy-koy-renk-topladi/

***

Uluslararası İşçi Filmleri Festivali (İFF), pandemi nedeniyle bu yıl da internet üzerinden düzenlenecek. Bu yıl 16’ıncısı yapılacak olan festival, dünyadan ve Türkiye’den emekçilerin, issizlerin, kadınların, LGBTİ+’ların, gençlerin mücadelesini anlatıyor ve yaşanılan haksızlık ve adaletsizlikler “Hangi Kadraja Sığar” diye soruyor. 16. Uluslararası İşçi Filmleri Festivali, pandemi nedeniyle bu yıl da internet üzerinden düzenlenecek. Bu yıl “Hangi Kadraja Sığar?” sloganıyla düzenlenen festival kapsamında, 1-9 Mayıs 2021 tarihlerinde İFF’nin YouTube kanalı üzerinden gösterimler gerçekleştirilecek.

[su_box title=”EKLER” box_color=”#dce324″][/su_box]

Üçüncü pik için notlar (Dr. Ali Tepe/Yeni Yaşam)

Üçüncü pik için ya da pandeminin bu hale gelmesinde hepimizin, artık Türkiye’nin nüfusu kaçsa, seksen üç milyon diyelim, “hepimiz suçluymuşuz…” Böyle buyurmuş, aslında “bir kişi hariç” demesi gerekirdi, umarım değerli bakanımızın başına bir bela gelmez, beklemedeyiz… Devam edelim.

https://yeniyasamgazetesi2.com/ucuncu-pik-icin-notlar/

Neden ölüyoruz? – Rıza Türmen

Ölümleri hep birlikte seyrediyoruz. Devlet de seyrediyor. Ölenler Sağlık Bakanlığı’nın günlük istatistik rakamları oluyor. Oysa insan yaşamı bu dünyadaki en değerli şey. Başka hiçbir şey aynı değerde değil. O nedenle devletin varlık nedeni her şeyden önce insan yaşamını korumak. Bunun için gereken önlemleri almak. Türkiye’de toplumun kırılganlığı virüs nedeniyle son derece artmış durumda. Bir yandan giderek daha bulaşıcı nitelik kazanan virüs ve artan ölümler, öbür yandan işsizlik, işten çıkarılmalar, yoksulluk sınırının altında yaşamaya mahkûm edilenler, evine ekmek götüremeyenler.

Bütün bunların yanında, bu duruma itiraz edenlere karşı devletin keyfi şiddete başvurması, yargının bir baskı, cezalandırma aracı olarak kullanılması, hukuk devletinin olmadığı bir ülkede hiç kimsenin hiçbir güvencesinin olmaması toplumsal kırılganlığı arttıran başka bir etken. Devletin hakikat olarak kabul ettiği ve topluma kabul ettirmeye çalıştığı şeylere muhalefet etmek, hakikati söylemeye çalışmak da yasaklanmış durumda.

Toplumsal kırılganlığın böylesine arttığı bir ortamda insanların yaşamları ya da ölümleri devletin vereceği kararlara bağlı. Türkiye’de devleti yöneten siyasal iktidarın şimdiye dek izlediği tutuma bakarsak, önceliğin insan yaşamı olmadığı açık. İktidar insan yaşamını korumak için gereken önlemleri almak bir yana, büyük kalabalıkları bir araya getiren parti kongreleri düzenlemek gibi, kendisi insan yaşamına tehdit oluşturan durumları yaratıyor. AKP’nin gövde gösterisi niteliğindeki, hiçbir önlemin alınmadığı parti kongreleri sonucunda kaç kişinin yaşamını yitirdiği biliniyor mu? İşte paradoksal yanı, devletin keyfi politikaları nedeniyle yaşamları tehdit altına giren insanların, yaşama tutunmak için gene devleti son çare olarak görmeleri. Pandemi döneminde devletin yaşatma ya da ölüme terk etme gücüne sahip olması, insan yaşamı üzerinden siyaset yapması, Foucault’nun biyo-politika teorisinin günümüzdeki uygulaması.

Oysa hukuksal açıdan devletin yurttaşlarının yaşam hakkını koruma yükümlülüğü var. Yaşama yönelik bir tehdit varsa, bu tehdit salgın hastalık gibi devlet dışındaki etkenlerden kaynaklansa bile, devletin bu yükümlülüğü doğar. AİHM’in Osman/ İngiltere (1998) kararında belirttiği gibi yaşama yönelen bir tehdit varsa ve devlet bunu biliyor ya da bilecek durumda ise, tehdidi önlemek amacıyla gereken önlemleri almakla yükümlüdür. Devlet bu yükümlülüğünü yerine getirmezse, yaşam hakkını ihlal etmiş olur. Yani ölümlerden sorumlu olur.

https://t24.com.tr/yazarlar/riza-turmen/neden-oluyoruz,30749

***

Sürü bağışıklığı gitti, ‘başarı’ geldi

Birçok Avrupa ülkesi yeniden sert kısıtlama kararları alıyor. Salgının ilk dönemlerinde başvurduğu sürü bağışıklığı stratejisini terk ederek sert önlemler uygulamaya başlayan İngiltere kuralları gevşetti, kademeli olarak normalleşmeye başladı. Londra yönetiminin salgını önemli oranda kontrol altına almasının arka planında aşılama hızı, sıkı tedbirler ve tam kapanma var.

https://www.birgun.net/haber/suru-bagisikligi-gitti-basari-geldi-342475

Psikiyatr Ulubil: Acıyı yaşarken de tekleştik; duygusal temasa ağırlık vermeliyiz

Sosyallik, çalışma düzeni, ev hali ve hayatın daha birçok başka alanında değişime yol açtı pandemi. Değişen bir şey daha var ki çoğu kişide derin izler bıraktı: Taziye kültürü. İnsanlar karantinada veya hastanede olduğu için en yakınlarının cenazesini kaldıramadı. Kısıtlamalar nedeniyle birinci dereceden yakınlar gitse de diğerleri sevdiğini uğurlayamadı. Başsağlığı ziyaretleri kalktı. Annesini, kardeşini, babasını, eşini, evladını kaybedenler geride kalan yakınlarına sarılamadı. Özetle birçok alanda olduğu gibi acımızı yaşarken de yalnızlaştık.

https://www.diken.com.tr/aciyi-yasarken-de-teklestik-diyen-psikiyatr-ulubil-tensel-yerine-duygusal-temasa-agirlik-vermeliyiz/

 



İLİŞKİLİ İÇERİK

SAĞLIĞIN TOPLUMSALLAŞMASI-SAĞLIK HİZMETLERİNİN DEMOKRATİKLEŞMESİ- Mehmet Zencir

Sağlığın toplumsallaşması (ST) ve sağlık hizmetlerinin demokratikleşmesi (SHD) birlikte yürütülmesi gereken süreçlerdir.  Her iki süreç ...