Home / KORONA GÜNLÜKLERİ / KORONA 7 GÜNLÜK 14-20 HAZİRAN 2021

KORONA 7 GÜNLÜK 14-20 HAZİRAN 2021

Bugüne kadar günlüklerimizde hep toplumsallığı büyütme hedefine yönelik değerlendirmeler yaptık. Pratik ve somut önerilerimiz, eleştirilerimiz oldu. Salgın hastalıktan korunma, aşılanma, hastalık sonrası tedavi ve bakım, ardından rehabilitasyon gibi konuları hep toplumsallık üzerinden tartıştık. Dayanışmayı örgütlemek, süreklileştirmek ve kalıcılaştırmak birincil gündemimiz oldu.

Geçtiğimiz günler, bu toplumsallık ihtiyacını iliklerimize kadar hissettiğimiz günler oldu. Devlete bağlı çete grupları en iyi bildikleri işi, savunmasız insanlara yönelik katliam girişimlerini gerçekleştirerek, bir kadın yoldaşımızı aramızdan aldı.

Emarelerini gördüğümüz, güçlü ve inançlı bir demokratik tepkiye olan ihtiyacımız büyük. 3 gündür demokratik kamuoyunun çok büyük tepkisini gördük. Fakat çok önemli bir gerçeklik, bu tepkilerin ulaşamadığı geniş kitlelerin varlığı. Çatışan devlet sınıflarının gölgesinde bir oraya bir buraya savrulan yoksul,  sağlıklı bilgiye ulaşamayan, sorgulayıcı eğitimden mahrum bırakılmış umutsuz kitleler bu çete rejiminin vasıfsız insan gücü olmaya devam ediyor. Devlet, bu kitlelerin mahallelerinde doğan bebeklerden birer katil yaratmayı hala başarabiliyor. Bu kitleler bizi duymuyorlar, nitekim biz de onlara seslenmiyoruz.

Salgına karşı mücadele aradaki zincirleri kırmanın bir aracı olabilirdi, hala da olabilir. İnsanları sürü bağışıklığına terkeden mevcut sisteme karşı bir alternatif arayışı, bu kitlelerle iletişim kurmanın yolu olabilirdi, hala olabilir. Buna yönelik HDK, partisi ve bileşenleri başta olmak üzere ciddi çabalar harcayan kesimler de oldu. Birçok yerde çoban ateşi gibide olsa çok güzel dayanışma pratikleri gördük.

Bu pratikleri çoğaltmak geliştirmek lazım. Kapitalist üretim-tüketime dayalı ekonomik sistemi içinde pandemide bile ölesiye çalıştırılan milyonlarla birlikte alternatifler yaratmak zorundayız. Kendi geçimlerini sağlayacak çözüm ve planlamalarla, alternatif dayanışma ağlarıyla, en küçük sorunu önemsiz görmeden sorunu yaşayanların sorunun çözüm iradesi olacak meclisleşme çalışmalarıyla çoban ateşlerini arttırmalıyız.

Bu pratik işler dışında zihinsel dönüşüme katkı sunacak çok sayıda çalışma yapılabilir. Öncelikle demokrasiyi, demokratik yaşamı kendimizde yaşamalıyız. Her meclisimizde, örgütlü kurumlarımızda ya da toplumsal her ilişkimizde; öğreten değil, doğrudan demokrasinin geliştirildiği, karşılıklı öğrenildiği zeminler olarak gördüğümüzde ve öğrenmenin, birlikte karar almanın ve eylemenin hazzını almaya başladığımız zaman neler başardığımızı daha iyi görmüş olacağız. Umudumuz, direncimiz artacak.

Demokratik bir devrim için önümüzde uzun ve zorlu bir yol var. Ama bir o kadar da direncimiz var. Toplumsal yaşamın her alanına dair hiçbir örgütlenme devrim sonrasına ertelenemez. Her etkileşimimizi, eylemimizi sürekli devrim ya da anda devrim perspektifi ile ele aldığımızda çok daha hızlı yol alacağız.

[su_box title=”MEVCUT DURUM” style=”glass” box_color=”#16b88f” radius=”1″][/su_box]

Salgın yönetilemiyor! Emekçiler, ötekileştirilenler ölmeye devam ediyor! Sağlık emekçileri tükeniyor, hayatını kaybediyor!

Sosyal cinayete dönüşen pandemi ölümlerine karşı öfke büyüyor. Yanlış sağlık politakaları ve salgın mücadelesine karşı yaşam hakkını savunmak için demokrasi güçleri harekete geçiyor.

***

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), ilk olarak Hindistan’da görülen Delta varyantının küresel olarak virüsün baskın türü olmaya başladığını açıkladı. Delta varyantının ilk kez İngiltere’de görülen Alfa varyantına göre yüzde 65 daha bulaşıcı olduğu belirtildi. İngiltere’deyse yeni vakaların yüzde 99’unu Delta varyantı oluşturuyor.

***

Covid-19 vakalarında küresel düzeyde düşüş eğilimi devam ediyor. Bununla birlikte farklı coğrafyalarda pandemi sık görülmeye, sık öldürmeye ve yaşamı altüst etmeye devam ediyor. Toplam vaka sayısı 179 milyona yaklaşıren Covid-19 nedeniyle hayatını kaybedenlerin sayısı ise 3 milyon 875 bini geçti. Aktif hasta sayısı 12 milyonun altına indi, 11 milyon 600 bin civarında…

Covid-19 vakalarının kıtalara göre dağılımında Asya kıtası zirvedeki yerini sürdürdü. Asya kıtasında toplam vaka sayısı 54 milyon 350 binin üzerine çıktı. Asya kıtasında ilk üçü Hindistan (29.9 milyon), Türkiye (5.4 milyon) ve İran (3.1 milyon) paylaşıyor. Asya kıtasını Avrupa (47.4 milyon), Kuzey Amerika (40.3 milyon, 34.4 milyonu tek başına ABD’ye ait), Güney Amerika (31.5 milyon) ve Afrika (5.2 milyon) izledi. Toplam vaka sayısında Türkiye ilk beşte yer alıyor: ABD (34.4 milyon), Hindistan (29.9 milyon), Brezilya (17.9 milyon), Fransa (5.8 milyon) ve Türkiye (5.4 milyon).

Pandemiye bağlı ölümlerde de Avrupa 1 milyon 92 bine yaklaşan can kaybı ile zirvede yer alırken ikinci sıraya 968 bin 572 ölüm ile Güney Amerika yükseldi. Bu kıtaları Kuzey Amerika (911 bin), Asya (765 bin) ve Afrika (137 bin) izliyor. Peru ölüm sayısını güncelleyince ölümlerin yüz bin kişinin üzerinde olduğu ülke sayısı dokuza yükseldi: ABD (617 bin), Brezilya (501 bin), Hindistan (387 bin), Meksika (231 bin), Peru (190 bin), Rusya (129 bin), İngiltere (128 bin), İtalya (127 bin),) ve Fransa (111 bin).

Küresel düzeyde yeni vaka bildirimi son 24 saatte 358 binin üzerinde. Covid-19 nedeniyle 8 bin 152 kişi hayatını kaybetti. Brezilya zirveye yerleşirken Hindistan’da yeni vaka bildirimi 60 binin altına indi. Pandemi Afrika kıtasında artışa geçerken Asya ve Latin Amerika ülkelerinde yüksek hızda devam ediyor. Rusya ve İngiltere’de artış devam ediyor. Ülkelere göre yeni vaka sayısı şöyle: Brezilya (81.6 bin), Hindistan (58.6 bin), Kolombiya (28.7 bin), Rusya (17.9 bin), Arjantin (15.6 bin), Güney Afrika (13.6 bin), Endonezya (12.9 bin), İngiltere (10.3 bin), ABD (7.8 bin) ve Filipinler (7 bin).

Not: Dünya ve Türkiye Covid-19 istatistiklerini Worldmeter sitesine göre vermeye devam ediyoruz. Her gün paylaştığımız veri bir gün önceye ait olup ülkelerin bildirimlerine göre şekilleniyor. Veriyi her gün sabit saatte (sabah 06.00) alıyoruz.

***

Türkiye’de salgın hala kontrol altına alınabilmiş değil. Son 24 saatte yeni vaka bildirimi 5 bin 480 kişi, 5500-6500 vaka aralığı devam ederken  Covid-19 nedeniyle hayatını kaybedenlerin sayısı 51 kişiye geriledi. Turkuaz tabloda eleştirilere rağmen ısrarla yer verilen yeni hasta sayısı 494 kişiye geriledi. Toplam vaka sayısı 5 milyon 365 bini aştı. Toplam can kaybı ise 49 bin 122 kişiye yükseldi. Günlük test sayısı 215 binin üzerinde.  Turkuaz tabloda aktif hasta sayısı yer almıyor. Günlük aktif hasta sayısını Worldmeters’dan paylaşmaya devam ediyoruz.

Türkiye’de aktif hasta sayısı yeniden kıpırdanmaya başladı, dün itibarıyla 87 bin 667 kişiye yükseldi. Bulaştırma potansiyeli yüksekliği dikkate alındığında aktif hasta sayısının hala oldukça yüksek olduğunu hatırlatmak isteriz. Temaslıların gerçek anlamda saptanmasıyla bu sayının ciddi düzeyde artacağını biliyoruz. Ağır hasta sayı dokuz yüzün altına indi (829 kişi). Ağır hasta oranımız %1’e düştü. Bu oran hala dünya ortalamasının iki katına yakın! Yüksek ölüm hızının yüksek ağır hasta oranı ile ilişkili olduğunu, ölümlerin yüksek hızda devam edeceği uyarısını ısrarla vurguluyoruz.

İngiltere’de Delta varyantına bağlı vaka sayısı 10 binin üzerine çıksa da ölüm sayısı onlu rakamlarda. Oysa Türkiye’de Delta varyantı yok deniyor, buna karşın vaka sayısı 5-7 aralığında olsa da ölüm sayısı 50’in altına düşmüş değil. Başarı öyküsü algısı topluma dayatılıyor. Önlenebilir ölümler sosyal kırıma dönüşmüş durumda.

***

Haftalık verilere göre, bu hafta hastalarda zatürre oranı yüzde 3.4, yatak doluluk oranı yüzde 50.4, erişkin yoğun bakım doluluk oranı yüzde 60.2, ventilatör doluluk oranı yüzde 27.9, ortalama temaslı tespit süresi 8 saat ve filyasyon oranı yüzde 99.9 olarak kayda geçti.

***

Pazartesi yapılması beklenen Kabine’de düşen vaka sayılarıyla birlikte pazar günü yasaklarının kaldırılması, sokağa çıkma yasağı saatini ileri alınması gibi konuların gündeme gelmesi bekleniyor.

***

Kabineden once yine Bilim Kurulu üyesi Prof.Dr.Necmi İlhan basına konuşmaya başladı. Her zaman olduğu gibi bu pazartesi de akşam bu kararlar büyük olasılıkla yaşama geçer. İlhan şunları paylaşıyor: ‘’’Belki pazar günü de cumartesi günü gibi devam edebilir, belki saatler biraz daha geçe alınabilir. Gece saatlerinde insanlar daha fazla bir araya geliyorlar. Evlerde bulaşın fazla olduğunu görüyoruz. Evde bulunacak saatler belki 22.00’den 23.00’e kaydırılabilir, sosyal alanlarda açık alanların saatleri kaydırılabilir. Ama özellikle geldiğimiz noktada, aşıda da iyi noktaya gelmişken, bireysel önlemlere daha dikkat edildiğinde daha iyiye gideceğimizi söylemek mümkün. …Muhtemelen eğer sonbahar döneminde bu rakamlara erişirsek açık havada maske takmamız gerekmeyebilir. Minibüse, metroya binerken, hastaneye giderken, AVM’ye giderken maske takacağız. Ama günlük hayatta, açık havada maskenin daha az kullanacağımızı söylemek mümkün olacak.’’

***

Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mehmet Ceyhan, Koronavirüs’te 4’üncü dalganın mümkün olduğunu belirterek, “Siz yüzde 70-75 aşılamaya ulaşmadığınız sürece 4’üncü dalgayı yaşarsınız. Ama bu insanları çok telaşlandırmasın. Bu çok yüksek sayılarla giden 3’üncü dalgadaki gibi bir dalga mı olacak, yoksa sadece hafif bir vaka artışı ile giden bir dalga mı olacak, bunu belirleyecek ana faktör bizim alacağımız önlemler” diye konuştu.

 

AŞI TARTIŞMALARI

20 Haziran saat 08.50 itibarıyla en az bir doz aşı yaptıranların sayısı 41 milyonu geçerken, iki dozunun tamamlayanların sayısı 14 milyon 346 bin 799 kişi. Tam aşılı nüfus oranı ise %17.16’ya yükselmiş oldu. Haziran ayında artan birinci dozlar henüz salgının kontrolü açısından yetersiz, Temmuz ayında ikinci dozun yapılması ve bunun üzerinden 14 gün geçmesi sonrası aşıların hastalığa karşı koruyuculuğunun yükseleceğini biliyoruz. Ağustos ayı ile birlikte yapılan aşıların etkisi daha net görüneceğini söyleyebiliriz. Bununla birlikte şu bilgiyi de paylaşmamız gerekiyor. İllere ve bölgelere göre aşılama da ciddi eşitsizlik var. Bu gerçeğe gözümüzü kapamamalıyız. Toplum bağışıklığı için hesaplanan %70 hedefinin her yerleşim yerinde olması gerekliliği ilkesini göz ardı etmemeliyiz. Bu  ilke şu anlama gelir, her yerleşim yerinde (sokak, mahalle, belde, ilçe, il, bölge ve ülke) iki doz aşı yapılan nüfusun oranının %70’in üzerinde olması. Dahası bu oranın kırılgan topluluklarda da (mülteciler, evsizler, ötekileştirilen topluluklar, cezaevindeki kalanlar vb.) sağlanması hedeflenir. Kürt illerine yönelik tarihi ayrımcılık, sağlık hizmetlerinde de kendini gösteriyor. Aşı oranları yerlerde devam ediyor. Yetkililerden bu konuda tek bir kelam edilmediğini de hatırlatıyoruz.

***

Türkiye’de Covid-19 aşılama hızı artarken, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde aşılama oranları düşük seyrediyor. Uzmanlar mevsimlik tarım işçileri ile göçmenlerin durumuna dikkat çekiyor. Şanlıurfa Tabip Odası Genel Sekreteri ve Aile Hekimi Bulut Ezer, bölgede aşılama oranlarının düşük olmasına neden olarak bölgesel farklılıkların gözetilmemesini gösteriyor. Ezer, “Şanlıurfa genelinde 650 civarında Aile Sağlığı Merkezi olduğunu düşünürsek, aşağı yukarı 9 bin 500 aşılamada ASM başına 14 kişi aşılanabiliyor. Kaldı ki aşı sadece ASM’lerde değil hastanelerde de yapılıyor. Şu anda var olan oranlara bakıldığında Türkiye ortalaması yüzde 25’leri bulmuşken, Şanlıurfa’nın ortalaması hala yüzde 9’larda seyrediyor. Şanlıurfa özelinde aşıyla ilgili ciddi bir tereddüt var ve dolayısıyla talep de az”  şeklinde konuşuyor. Ezer bölgesel farklılıklar şu şözlerle dikkat çekiyor: “Özellikle bölgede Kürtlerin ve Arapların, nüfus demografisini oluşturduğunu söylersek bu insanlara kendi dillerinde bilgilendirme yapılmadı. Bu da bilgiyi yanlış kişilerden almalarına yol açıyor ve aşı tereddüdünü artırıyor.‘’ Ezer, mevsimlik tarım işçilerini, göçmenleri aşılayamazsak toplumsal bağışıklığa da ulaşılamayacağı ve mevsimlik tarım işçilerine ve göçmenlere ayrı bir kampanya yürütülmesi gerektiği görüşünde…

Diyarbakır Tabip Odası Başkanı Elif Turan’a göre Covid-19 salgınının başından bu yana şeffaf, güven verici bir sürecin yönetilememesi, insanların aşı hakkındaki düşüncelerine de yansıdı. Sahada ciddi bir aşı reddi olmamakla birlikte aşı tereddüdünün varlığına dikkat çeken Turan, bu durumu da toplumsal bilgilendirme eksikliğine bağlıyor.

https://www.gazeteduvar.com.tr/dogu-ve-guneydoguda-asilama-bolgesel-farkliliklar-goz-ardi-ediliyor-haber-1525946

***

Sağlık Bakanlığı, 5 milyon doz Sinovac aşısının daha Türkiye’ye ulaştığını, bununla birlikte 10 günde toplam 8 milyon doz Sinovac aşısının Türkiye’ye gelmiş olduğunu bildirdi.

***

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, aşı randevularında yaş sınırının 30’a indiğini duyurdu.

***

Bilim Kurulu üyesi Prof.Dr.Necmi İlhan: ‘’Türkiye için baktığımızda nüfusumuz 83 milyon. Hedeflediğimiz kitle 23 milyon genci bir kenara bırakırsak, 60 milyon ediyor. 60 milyonun içerisinde 50 milyonluk bir rakama ulaştığımızda, toplumasal bağışıklığı uyguladığımızı söylemek mümkün olur. 50 milyonun çift doz aşı olmasından bahsediyorum tabi ki. Yaz döneminin sonuna doğru toplumsal bağışıklığın sağlanacağına inanıyorum.’’

***

Ankara’da İmmünoloji ve Alerji Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Zeynep Mısırlıgil: “Kovid-19 aşıları ile çok nadir de olsa anafilaksi (alerjik reaksiyon) olguları bildirilmiştir. Anafilaksi riski taşıyanların Covid-19 aşılarını hastane ortamında yaptırmaları önerilir” dedi.

***

Filistin Yönetimi, İsrail ile yapılan 1-1.4 milyon dozluk Covid-19 aşı takası anlaşmasını, İsrail’den gelecek aşıların son kullanma tarihinin çok yakında dolacak olması nedeniyle iptal edildiğini duyurdu. Nüfusunun yüzde 56’sını tamamen aşılayan İsrail, son kullanma tarihi yaklaşan 1 milyoz doz Pfizer/BioNTech’e karşılık olarak, Filistin’e eylül ayında gönderilmesi planlanan yeni Pfizer/BioNTech aşılarını talep etmişti.

***

Toplumdaki aşı reddi ve tereddüdünün giderilmesi için de özel çalışma yapılması gerekiyor. Sağlık Bakanlığı, Covid-19 aşılamasında “kolları sıvıyoruz” sloganıyla bir kampanya başlattı. Kampanya kapsamında hazırlanan 8 kamu spotu, televizyon kanallarında, sosyal medya mecralarında yayınlanmaya başlandı. Ancak tek başına bunun yeterli olması beklenmiyor. Bu nedenle toplumdaki etkisi dikkate alınarak televizyon yapımcılarının kapısı çalındı destek istendi. Meclis Kadına Yönelik Şiddetin Nedenleri ve Çözüm Önerilerinin Belirlenmesi Araştırma Komisyonu’nda sunum yapan Televizyon ve Sinema Filmi Yapımcıları Meslek Birliği Genel Sekreteri Burhan Gün, aşı konusunda Sağlık Bakanlığı ile görüştüklerini belirterek birçok konuda olduğu gibi bu konuda da iş birliği yaptıklarını söyledi. Gün, “Yoğun bir şekilde aşı karşıtlığı varmış. 1-2 hafta içinde 4-5 dizide bununla ilgili sahne göreceksiniz” dedi.

 

[su_box title=”SİYASAL VE EKOLOJİK SAĞLIK” style=”glass” box_color=”#14b307″ radius=”1″][/su_box]

 Toplumsal örgütlülüğümüzü sağlamak, tüm bu hastalıklara karşı en güçlü reçetemizdir.

Faşizm yaşama yönelik en büyük tehdit olarak, var olan ulus-devlet sistematiği içerisinde bir kayma veya beklenmedik/şaşılacak bir şey değil tam da bu sisteme içkin olan, bu sistematiğin kendisinin doğurduğu bir yok etme aracıdır. Faşizmin soykütüğünü tarihsel olarak da incelediğimizde bu yaşananların, amaçları ve sonuçlarıyla kendisini tekrar eden bir mekanizmanın işlevselliği olduğunu görebiliriz. Diyeceğimiz o ki; Deniz Poyraz’ın katili hem tüm ideolojik aygıtlarla yerleştirdiği zihniyetle hem de bizzat pratikte eğitmesiyle devletin kendisidir.

HDP çalışanı Deniz Poyraz, sosyal medya hesaplarındaki paylaşımlarından açıkça paramiliter eleman olduğu anlaşılan Onur Gencer tarafından katledildi. Katliamın yapıldığı saatlerde İzmir HDP il binasında son anda bir taziye sebebiyle acilen iptal edilen, planlanan 40 kişilik bir toplantının olması büyük bir katliam planının ortada olduğunu gösterdi. Katliam ardından çok sayıda ilde açıklama ve yürüyüşlerle halk faşist saldırıya karşı öfkesini sokağa dökerken; katil, polisin ‘nazik ve merhametli’ tavırları eşliğinde emniyete götürüldü ve iktidar partisiyle ortaklarından olayı münferitleştirme açıklamaları ve kendi suçluluklarını örtücü refleksler geldi. Sanki tam olarak da toplumda yaymaya çalıştıkları, hatta her adımda ördükleri bu zihniyet değilmiş gibi! Sanki peşini bırakmadıkları HDP’ye kapatma davalarını açan, milletvekillerini terörize edilerek kendi eliyle yürüttüğü mahkemelerde yargılayan onlar değilmiş gibi! Sanki tüm demokratik siyaseti tasfiyeyi önlerine en büyük hedef olarak koymuyorlarmış gibi!

Tüm bu saldırılara karşı toplumsal ruh sağlığımızı, özgürlüğümüzü savunmak ve bir arkadaşımızı daha yitirmemek, arkadaşlarımıza karşı bağlılımızı geliştirmek  için toplumsal öz-örgütlülüğümüzü sağlamak, elimizdeki en güçlü reçetemizdir.

***

Bir kişinin özgürlüğünü elinden almak, şiddet ile sindirmek, gelişen toplumsal mücadeleleri baskılamak… hegomonik sistem zora dayalı tüm araçları uygularken en büyük yanılgılarımız; bunun ‘biz’den bağımsız ‘biri’ne/birileri’ne uygulandığı ve ‘biz’imle alakasının olmadığı gibi edilgen düşüncelerimizdir. Oysaki hegomonik sistem varlığını tüm canlı yaşamı kar maksimizasyonunun ve tekelin boyunduruğu altına alma üzerine kuruludur  ve en çok üzerine saldırdığı üzerinden tüm toplum disipline eder ve bu kişi(ler)de hepimizin hikayesi ve özgür yaşam savunusu gizlidir. Ona uyguladığı tecridi katmanlarla tüm topluma uygular. Rosa Lüksemburg’a atıf yapalım; hareket etmediğimiz sürece zincirlerimizin farkına varabilir miyiz? Üzerimizdeki esaretin farkına varabilir miyiz?

Tecrite ve Cezaevlerindeki hak ihlallerine karşı başlatılan süresiz-dönüşümlü açlık grevleri 41. grupla 206. gününe girdi. Açlık grevleri karanlığı yırtmak, toplumsal güçlerin harekete geçmesi için herkese yapılan bir çağrı anlamını taşıyor.

DTK, TJA, DBP, HDP ve çok sayıda demokratik kitle örgütü polis ablukası ve müdahalelerine rağmen Öcalan üzerindeki tecridi yürüyüşle protesto etti. Halktan da destek toplayan yürüyüşte, “Öcalan özgür oluncaya dek mücadeleye devam” mesajı verildi.

Dersim’de yapacakları bir haftalık programa ilişkin halkla bir araya gelen DTK ve DBP, Öcalan ve tüm toplum üzerindeki tecride karşı halkları, birlikte mücadeleye çağırdı. DTK Eş Başkanı Saliha Aydemir tecride ve cezaevlerindeki hak ihlallerine karşılık başlatılan açlık grevlerini hatırlatarak: “Açlık grevlerinin birinci amacı tecridin kırılması ve Sayın Abdullah Öcalan’ın özgürlüğünün sağlanması. Biz de bunu Newroz ve 8 Mart alanlarında çok net söyledik. Bu anlamda Dersim’de mahalle, köy, ev, STÖ’ler ile halkımıza bir araya geleceğiz. Hem süreç tartışacağız, hem de karşılıklı görüş alışverişinde bulunacağız” dedi.

***

Sağlık Bakanı yardımcısı Sabahattin Aydın’ın e nabız işini yapan aile şirketi bu yıl da Bakanlıktan milyonlarca liralık hizmet satan bir ihaleyi aldı. CHP mv Murat Emir, TBMM Genel Kurulu’nda altı ay önceki konuşmasında Aydın’ın eşine kurdurduğu daha sonra oğlu Muhammed İkbal Aydın’a devrettiği Bilbest Yazılım firmasını gündeme getirmişti. Firmanın, e-nabız ihalesinde alt yüklenicilik yoluyla iş aldığını dile getiren Emir, firmaya ayrıca son beş yılda 19 ayrı ihaleyle 5 milyon 128 bin TL’lik iş verildiğini de ifade etmişti. Bilbest firmasının 2021 yılında da Sağlık Bakanlığı’ndan davet usulü ile iş almaya devam ettiğini ortaya çıkaran Emir, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın yanıtlaması talebiyle TBMM Başkanlığı’na yazılı soru önergesi sundu. Sabahattin Aydın Sağlık muhalefeti tarafından hizmetlerde yarattığı tahribat nedeniyle çokça deşifre edilen Sağlıkta Dönüşüm Programının baş mimarı.

***

Cezaevlerinde hak ihlalleri, hukuksuzluklar yakıcı boyutlarda sürüyor. Hasta Mahpuslara Özgürlük İnsiyatifi ve İnsan Hakları Derneği yaptıkları açıklamada Hatay T tipi kapalı cezaevinde bulunan Sıddık Güler ve Diyarbakır F tipi cezaevinde bulunan Semiran Erbağın durumuna dıkkat çekti. Hasta mahpuslardan Sıddık Güler adına yapılan başvurulara 81 yaşında, konuşmakta ve yürümekte dahi zorluklar çekmesine rağmen ‘cezaevinde kalmasında sakınca yoktur’ raporu verildi.

***

Şenyaşar ailesi olarak tanıdığımız, Suruç’ta eşi ve iki çocuğu AKP’li İbrahim Halil Yıldız’ın yakınları tarafından yaralanan ardından hastanede katledilen Anne Emine Şenyaşar ve saldırıdan yaralı kurtulan oğlu Ferit Şenyaşar Adalet talebiyle direnişlerini sürdürüyor. Urfa Adalet Sarayı’nın önünde sürdürdüğü nöbetlerle mücadele yürüten Şenyaşar ailesi, adalet taleplerinin sahiplenilmesi için siyasal partilerle görüşmeler yapıyor.

***

Türkiye Psikiyatri Derneği’nden *Barış Kitabı* ücretsiz erişime açıldı. KPsiko-Kültürel-Politik birçok başlığın yer aldığı bu kaynağa bağlantıdan erişebilirsiniz:

https://tpdyayin.psikiyatri.org.tr/OnlineBook.aspx

***

Kadıköy’de yurttaş meclisi, yerelinde halkı biraraya getirmek, dayanışma sağlamak, ortak çözüm çözüm üretme gücü geliştirmeye çalışıyor. Kadıköy’de eylemde buluşan meclis; deşifrasyonu daha da gözle görünen devlet ve mafya kirli ilişkilerine dair soruları yönelterek, hükümeti hesap vermeye çağırıyor.

***

Müsilaj ve Kıyamet, “Yeni Nuh”un sorusu ve cevabı- Foti Benlisoy

‘’Ekolojik krizin, pandemi dahil, potansiyel sonuçlarının gündelik bir deneyim haline gelmeye başladığı çağımızda, komünizmi bir enkaz kurtarma çabası, bir tahliye faaliyeti olarak düşünmek zorundayız. Marmara Denizi’nin ölümünün hatırlattığı gibi, ekolojik krizin dünyası, potansiyel olarak ardışık ve birbirini tetikleyen felaketler dünyası.

Joel Kovel’in daha “usturuplu” ifadesiyle, ekolojik krizin zamanı, “doğanın insani üretimi tamponlama kapasitesini sistemli bir biçimde tahrip eden ve en sonunda da aşan, böylelikle de ekosistemlerde nelere neden olacağı önceden kestirilemeyen, ama birbiriyle etkileşim halinde olan ve sürekli genişleyen bir dizi çöküşü başlatan yapısal güçlerin” damgasını vurduğu bir zaman.[26] Böyle bir zamanda, komünist seçenek ancak kapitalist imhacılığın müsebbibi olduğu yıkıntılar arasında gündeme gelebilir.

Devrim dünyanın onarılmasını sağlayacak bir enkaz kurtarma çabası artık. Britanya merkezli Salvage dergisinin bir kolektif metninde ifade edildiği üzere, insanlık tarihinde belki de ilk defa proletarya dünya nüfusunun çoğunluğunu oluşturuyor. Ancak, bu dönüşümün bedeli çok, ama çok ağır oldu: “Kapitalizm, Marx’ın yüz elli yıl önce tahmin ettiği gibi, kendi mezarını tamamlayacak yeterli mezar kazıcısını üretti, ancak bunu yaparken de onlara miras kalacak tek şeyin mezarlık olmasını temin etti.

Tam da bu nedenle yeryüzünün lanetlilerine miras kalacak olan bu mezarlığa dönüşmüş dünyanın, yaşamın sürdürülebilmesi için sebatla onarılması gerekecek. “Bolluk için yanıp tutuşuyor olabiliriz, ancak bize önce gerekli olan bir kurtarma/tahliye komünizmidir.[27]

Marmara Denizi’nin mezarı başında toplanmışken aklımıza kazıyalım: Yaşanan tüm felaketler karşısında yönetici sınıfın aklının eninde sonunda başına geleceği, kendi çıkarları için dahi olsa daha basiretli davranmak, bu mahşeri gidişi durdurmak için bir şeyler yapmak zorunda kalacağı beklentisi beyhude. “Reel kapitalizmin” pandemi ya da iklim krizi gibi nihai bir felaketin darbeleri altında yıkılacağı ya da hiç değilse daha “güleryüzlü”, belki daha “yeşil” bir versiyona evrileceği umudu, defalarca kanıtlandığı üzere, tehlikeli bir yanılsama.

Walter Benjamin “bizim neslimizin deneyimi, kapitalizmin ölümünün doğal bir ölüm olmayacağıdır[28] diye yazarken haklı: Kapitalist kıyametin yegâne alternatifi devrimdir. O zaman Mandel’in dediği gibi, “komünizme bir an önce varmak için bundan büyük bir neden olabilir mi?’’

https://www.birartibir.org/ekoloji/1183-yeni-nuh-un-sorusu-ve-cevabi

 

[su_box title=”JİN” style=”glass” box_color=”#7b258b” radius=”1″][/su_box]

Denizlerin zapt edilmez evren harikası olduklarını içinde yaşattıkları binlerce türden canlının olması ve yarattıkları asi dalgalardan anlamak gerek. O dalgalar yeri geldiğinde huzur veren yaşam enerjisine, yeri geldiğinde ise intikam duygusu ile kükreyen bir varlığa dönüşür. Denizlerin ölümsüz ve yok edilemez olduklarını daha farklı şeylerle anlatmaya gerek yok… Bizlerin bu yaşam mücadelesinde denizlerin dalgası olabilmek ve bağrımızda yaşattığımız canlarımızı ne pahasına olursa olsun savunabilmek gerektiğini söyleyerek; ırkçı, militarist, cinsiyetçi erkek zihniyetinin hedef aldığı kadın mücadelesini temsilen katlettiği Deniz POYRAZ yoldaşı anıyoruz.

Genel olarak bakıldığında hala kadın cinsinin ikinci plana atıldığı ve yok sayıldığı politikalar karşımıza çıkmaktadır. İsrail’de aşırı muhafazakâr grup olarak bilinen Haredi Medyası, yeni İsrail hükümetinde yer alan kadın bakanların yüzlerini buğulaştırarak yayınlaması bunu somutlaştırıyor.

AKP-MHP ittifak bloğunun yaratımı olan bu köleleşmiş gerici zihniyetlerin eliyle her gün kadınlar öldürülmeye ve Kürt halkı hedef gösterilmeye devam ediyor. Pandemi sürecinden bu yana en had safhaya ulaşmış bu saldırıların hedefi kadın alanı ve kadın kazanımlarıdır. Deniz Poyraz’ın katledilmesi özellikle planlı bir saldırı olduğunu katilin Suriye, Libya ve Minbîç’te askeri eğitim gördüğüne dair faşizan-ırkçı paylaşımlarından anlaşılmaktadır. Akıllara İŞİD’in Rojava savaşında kadınlara yönelik yaptıkları katliamlar geliyor.İŞİD barbarlarının amacı sadece din savaşı vererek Rojava’yı işgal etmek değildi. Cihat adı altında yürütülen ve egemen devletler tarafından desteklenen şey bir halkın fermanıydı. Hala o analık kültürünü bağrında yaşatan halkın kadınlarına yönelik planlı bir savaştı. Ama Kürt kadınının öncülüğünde ters yüz olan bu savaş tamamen korktukları cins olan kadının devrimi oldu. Rojavada gerçekleşen bu devrim tüm dünya da özgürlük mücadelesi veren herkese rol model haline geldi. Şuan uygulanan politikalar da aslında Rojava da kadına karşı yenilgiyi kabul etmeyen erkek egemen zihniyetin intikamıdır. Çünkü hem Kürdistan hem de Türkiye de kadın mücadelesi veren kadın öncülerin, özellikle özel olarak yetiştirilen bu katiller tarafından hedef alınarak katledilmesi bunu gösteriyor. Biz bu katilleri Paris’ten ve Silopi’den hatırlıyoruz.21.yy’ın kadın devrim çağı olacağının startını veren Rojava devriminin boşa çıkarılmasına yönelik politikalar olduğu aşikârdır.  AKP ona karşı duran, onunla çelişen her kesimi yok etmeye çalışıyor. Ama unutulan bir şey var ki kadın mücadelesinin dokuz bin yıllık bir tarihi olduğu ve dokuz katman haline gelen mücadele evrelerinde köklü kazanımların olduğu. Bunun yanında özel olarak da iki yüz yılı aşkın devam eden halkın direnişi ve kazanımlarıdır. Bu direniş geleneğini sürdürmek için yaşamın her alanında kendi kendimizi savunmamız gerektiğinin vurgusunu TJA’ nın  ‘em xwe diparêzin’ hamlesini bir kez daha hatırlatarak yapmak gerek.

Öldürülen, tecavüze ve tacize uğrayan kadın ve çocukları yalnız bırakmayacaklarını her gün dile getiren yaşamın savunucusu olan kadınlar Maltepe Miting Alanında bir kez daha haykırdıkları ve dile getirdikleri “AKP elini sözleşmeden çek”, “İstanbul Sözleşmesi özgürlüktür”, “Kararı geri çek sözleşmeyi uygula” sloganlarla da göstermeye devam ediyorlar. Tek millet, tek din, tek bayrak naraları atarak gerici bir kültür yaratmaya çalışan hükümete karşı kadınları, LGBTİ’ leri, gençleri, çocukları başta olmak üzere dil, din, ırk ayrımı yapmaksızın savunacaklarını her gün dile getiriyorlar.

İstanbul sözleşmesini hedef alıp tek gecede fesheden bu iktidar kadın katliamlarının ve çocuk istismarlarının önünü açmıştır. Tecavüzcü bir zihniyetin pohpohlayıcısı konumunda olup, toplumu da tolere edilebilir bir şiddet ve tecavüz seviyesine getirmek isteyecek kadar ahlaksız bir boyut almıştır. Asıl amacı nasıl kadını erkeğin özel mülkiyeti kılarak kadına yönelik tüm şiddet, taciz ve tecavüzü meşrulaştırmışsa; esasında toplumu da kendi özel mülkü haline getirmeyi hedefleyerek tüm asimilasyonu ve soykırımı kendine hak olarak görmektedir. Bunun bir göstergesi de sadece geçen mayıs ayında katledilen 25 kadın, şüpheli bir şekilde ölen 28 kadın ve artan çocuk ölümleridir. Bunlar hiçbir şekilde kabul edilebilir tesadüfi ölümler değildir. Hepsi çeteleşen erkek egemen sistemin yıllardır özel olarak uyguladığı politikanın yaratımlarıdır. Ama var olan gerçeklik ise kadın mücadelesinin İstanbul sözleşmesini öyle kolay bırakmayacağıdır. Her gün alanlarda katledilen kadınların hesabını sormaya devam edecektir. Dünden miras kalan tek şey nasıl anlamlı bir direniş ise yarına kalacak şey de yine direniş olacaktır. Özgür yaşam kavgası evrensel ve hiçbir zaman aralığına sığmayacak kadar geniştir.

***

İstanbul Sözleşmesi’nin yürürlükten kaldırılacağı 1 Temmuz öncesi kadın ve LGBTİ örgütleri Eşitlik İçin Kadın Platformu’nun ( EŞİK) çağrısıyla  “İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmiyoruz’ şiarıyla binlerce kadının katılımıyla Maltepe Etkinlik Alanı’nda miting düzenledi.

***

İsviçre’de ilk olarak 1991 yılında yapılan kadın grevinin 30’uncu yıldönümü dolayısıyla kadınlar başta Cenevre, Lozan, Zürich, Bern, Basel ve Bienne kentlerinde sokaklara döküldü. Çoğu kentte önceki günden itibaren başlayan etkinlikler kapsamında geçtiğimiz günlerden kadınlar işyerlerini gezerek “Eşit işe eşit ücret, cinsiyetçiliğe ve kadına yönelik şiddete son” yazılı broşürler dağıttı.

***

KDP’nin TSK ile işbirliği içinde Metina’da ortak operasyon yapmasına tepki gösteren Barış Anneleri, savaşa neden olabilecek hiçbir nedeni kabul etmediklerini belirtti. KDP lideri Mesut Barzani’nin daha önce sarf ettiği “Kürt eliyle Kürt kanı dökülmeyecek” sözlerini hatırlatan anneler, sözünde durması çağrısında bulundu

 

[su_box title=”AKADEMİDEN” style=”glass” box_color=”#b35f07″ radius=”1″][/su_box]

Novavax adlı şirket 14 Haziran’da, ABD ve Meksika’da yeni koronavirüs aşı denemelerinin 30.000 kişilik çok önemli bir denemesinden güçlü sonuçlar açıkladı. Aşı, şimdiye kadar acil kullanım onayı alan COVID-19 aşılarından farklı bir teknoloji olarak bir SARS-CoV-2 proteini kullanıyor ve semptomatik COVID-19 enfeksiyonlarına karşı %90.4 genel etkinlik ve orta ve şiddetli hastalığa karşı %100 koruma sağlıyor. İlgi ve endişe duyulan sekiz viral varyanta karşı etkinliği %93,2 idi. Aşının genel olarak güvenli olduğu görüldü ve katılımcılar tarafından iyi tolere edildi.
“Bu aşı olağanüstü görünüyor. Bu sonuçlar beni heyecanlandırıyor” diyor San Francisco California Üniversitesi’nde bulaşıcı hastalık doktoru ve epidemiyolog olan Monica Gandhi. Klinik denemenin %44’ü beyaz olmayan katılımcılarla oldukça çeşitli olduğunu ve aşının basit depolama gereksinimlerinin dünyanın dört bir yanındaki uzak topluluklarda buna erişimi hızlandırabileceğini belirtiyor.
Sonuçlar, aşının hızla yayılan koronavirüs varyantlarına karşı çalıştığını tespit eden daha küçük bir İngiltere denemesinden çıkarılan verileri de destekliyor. Bu sonuçlar, kısmen, denenmiş ve test edilmiş protein bazlı teknolojiye dayanıyor. Aşının aşırı soğuk sıcaklıklarda saklanmasına gerek yoktur ve nispeten hafif yan etkilere neden olduğu görülmektedir. Fakat henüz negatif olan kısım, bu bulgular şirketin kendi açıklamasında yayınlandı ve henüz hakemler tarafından gözden geçirilmedi.

https://www.sciencemag.org/news/2021/06/powerful-new-covid-19-vaccine-shows-90-efficacy-could-boost-worlds-supply?utm_source=Nature+Briefing&utm_campaign=747f58759f-briefing-dy-20210614&utm_medium=email&utm_term=0_c9dfd39373-747f58759f-46029594

 

[su_box title=”EKLER” style=”glass” box_color=”#766a5e” radius=”1″][/su_box]

Türkiye Kapitalizminde Savaş Sanayisinin Gelişimi – Olcay Çelik

Savaşlar kapitalist üretim tarzı için birçok açıdan vazgeçilmezdir. Savaş, öncelikle kapitalist krizlerin aşılmasının etkin bir aracı olarak işlev görür. Savaşın yarattığı büyük çaplı yıkım ve sefaletin yanında işgaller ve sömürgeleştirme faaliyetleri sermayenin ve emek gücünün büyük ölçüde değersizleşmesine yol açarak düşen kâr oranlarını yeniden yükseltir, yeni pazarlar yaratır ve böylelikle “sıradan iflas ve işsizlik” dalgası ile aşılamayan aşırı-birikim krizleri aşılır. 19. yüzyılın sonunda ve 1929’da yaşanan küresel krizlerin ardından gelen Birinci ve İkinci Paylaşım Savaşları tam olarak bu rolü oynamıştır. Yani savaşlar krizlerin sebebi değil, sonucudur. Kapitalizm “barış” zamanlarında dahi savaş gücüne ihtiyaç duyar. Zira emperyalistler başta olmak üzere birçok kapitalist devlet kendi siyasi ve iktisadi hegemonyasını askeri güç yoluyla kurar ve korur. Özetle savaşlar kapitalizmin hatalı işleyişinden değil, tersine, “mükemmel bir şekilde” işlemesinden kaynaklanır.

http://marksistteori2.org/1052-tuerkiye-kapitalizminde-savas-sanayisinin-gelisimi.html



İLİŞKİLİ İÇERİK

KORONA GÜNLÜK 22-28 KASIM 2021

Sağlığın piyasalaştırıldığı, emeğin değersizleştirildiği ve yabancılaştırıldığı, kışkırtılmış sağlık hizmetinin olduğu, kapitalist erkek egemen sağlık sisteminin ...