Home / KORONA GÜNLÜKLERİ / KORONA 7 GÜNLÜK 1-7 KASIM 2021

KORONA 7 GÜNLÜK 1-7 KASIM 2021

Modern bilin anlayışının temellerinin atıldığı 17. Yüzyıl sonlarında, karşıtlar temelinde diğer olanın üstünde tahakküm kurma, ötekileştirme, hiçleştirme, yabancılaştırma, nesne haline getirmenin meşru zemine oturtulduğunu görmekteyiz.

Ruh-beden, doğa-insan, kadın-erkek, bilimsel-geleneksel gibi ayrımların keskin bir biçimde yapıldığı, ayrım yapmakla da kalmayıp öteki kılınanı hiçleştiren konuma da getirmiştir. Geleneksel deyince aklımıza doğa, kadın, ruh vs. gelmesinin sebebi de aslında bu karşıtlığın ortak paydasından gelmektedir. Yine aynı şekilde bilimsel olanın da kadın ve ötekinin dışlanması, doğanın sömürüsü ve çeşitliğin yok edilmesiyle geldiğini görmekteyiz.

“Geleneksel” üzerine yapılmış tanımlarda şu ifadeler yer alır; uzman olmayan kişilerce yapılır, kendiliğinden gelişmiş pratikler, büyü ve dini öğeler içerir, kurumsal değildir, evde yapılır gibi tanımların hepsinin bizi götürdüğü yer, gelenek/gelenekseli bilimselin karşısına koymak, birbirinin yerine ikame eder olgular olarak algılamak ve her şeye rağmen bilimselin üstün olduğunu kabul edip, gelenekseli görmezden gelmektir.

Modern bilim ise kendisi dışındakileri dışlar, başka özellikleri görmezden gelir, başka bilme biçimlerini görmezden gelerek indirgemeci bilim anlayışına hakimdir. İndirgemeci bilim, kadına, doğaya, bilgiden faydalananlara ve bilgiye yönelik şiddet içerir.

Tarihten hatırlatma yaparsak kadın şifacılar toplumun içinden kişilerdi, bilgiler deneyimlenip bir birikim olarak aktarılanlardan gelirdi. Tek bir elde değildi, pazarlanıp çok rahat bir şekilde toplum hafızasına, yaşamına müdahale etmeye kapalıydı, çünkü toplumun kendi içindendi. Avrupa’da bilimsel devrim başlangıcı aynı zamanda cadı avları ile başlar ki Avrupa’nın gelenek karşıtı, modern bilim yetiştirici yer olduğunu bilmekteyiz. Bilimsel bilginin üretildiği mekanlar yaratıp bilimin sadece buralardan çıkabileceğini benimsetilmesi istenmekteydi. Kapitalist sisteminin istediği de buydu ve bunun inşası gerekliydi. Topluma başka seçim hakkı bırakmayıp kendini işlevsiz, çaresiz, muhtaç durumuna getirerek kendi yaşamı hakkında irade göstermeyecek konuma getirmek amaçtır. “Ya onlasındır ya da yoksundur” yaklaşımı benimsetilmeye çalışılmaktadır. Bu aslında sömürgeciyle birlikte sömürülen (çözüm gücü olmayan, başkasından bekleyen, kendine güvenmeyen) zihninin de doğuşudur. Tıbbi Hekimlik vasfını erkeğe veren modern bilim kadınları ise bakım emeğinde kabul görüp, emeğini görünmez kılmıştır. Kadının sağaltım bilgisi yok sayılıp, daha çok özel alanlara sıkıştırılmıştır.

Gelenek, nesilden nesle aktarılan yaşam bilgisidir. Sağlık üzerine bir değerlendirme yaparken, sadece hastalıkları tedavi edici pratiklerle değerlendirmek, indirgemeci yaklaşımın bir başka hali olacaktır. Yiyeceklerin saklanmasından, doğadaki çeşitliliğin devamı ve ekolojik yaşamla ilgili her pratiğin önünü açmak ve sahiplenmek gereklidir. Kendine yetebilmenin ve bağımlılığın çözülebilmesinin sırları buradadır. Geleneksel ile bilimsel ayrı görülmeden bütüncül bir yaklaşım sergilemek önemlidir. İnsanlık tarihi boyunca binlerce yıllık bir birikim olduğunu ve bilme, bilgi konusunda toplumun birikiminin dışlanamayacağı çok açıktır.

Pandemi sürecinin de bu yaşam bilgisiyle iç içe olduğunu fazlasıyla deneyimledik. Toplumun birikimine yüzyıllarca sen bilmezsin, senin birikimin önemsiz, kadınların safsataları olarak sunan kapitalist sistemin pandemi sürecindeki çaresizliğini görüyoruz. Modern bilim mekanlarına sıkıştırılmış toplumdan soyutlanmış, sağlık hizmetine daraltılmış yöntemin çözümsüzlüğünü görmekteyiz. Dev tıbbi cihaz teknolojisi, farmakolojik endüstri, pazarlanan devasa sağlık yatırımları çaresiz kaldı.

Bireysel bulaşı engellemenin temel yöntemleri maske, mesafe, hijyen, aşı olarak sıralanabilir. Bunlar aslında toplumun kendi geleneği içinde ürettiği, biriktirdiği bilgilerden oluşmakta. Toplumsal dayanışma bunların en temellerinden biri olmakla birlikte geleneksel bilginin temelini oluşturmaktadır ki toplumun öz dinamiklerine bırakılmış bir toplulukta böylesi küresel bir pandeminin doğuşundan da söz edilmezdi.

Doğal sağlık inşası için; toplumun birikiminden-özgünlüğünden çıkan, kendine yabancılaşmamış, toplumsal, üstten dayatılmayan, içten örülen, insan merkezli olmamasını ve bunun ısrarla kapitalist sistem tarafından örülerek öz savunmasız toplum yaratılmaya çalışıldığını belirtmekteyiz.

Geleneksel birikime dair şunları diyebiliriz; toplumsaldır, insan merkezli değildir, olguları kendi doğaları içinde-onları etkileyen her şeyle birlikte ele alır, zıtlığı değil birlikteliği esas alır. Bunu yaparken, antikapitalist bir yaklaşım ile iktidar karşıtı nüvelerini değerlendirip, toplumsal yanlarını ilke olarak benimsemek gerekmektedir. Gelenek pratikleri içindeki hiyerarşik, iktidarı besleyen, yeni iktidar odakları oluşturan, patriyarkal tutumları deşifre edip, bu yaklaşımları mahkûm etmek ve eleştirmek gerekmektedir.

[su_box title=”EKOLOJİK SAĞLIK ve AKADEMİDEN” style=”glass” box_color=”#24b0f2″ radius=”1″][/su_box]

Yaşamın çeşitliliğini kavramak zorundayız. Bu kavrayış ekolojik paradigmanın ayaklarının yere basması için son derece gereklidir. Kapitalist tıbbın modern proletaryayı sömürülebilir düzeyde tutacak kadar yaşatma paradigmasının aslında uzun erimde doğayı ve dolayısıyla insanlığı ne denli büyük tehlikelere attığını bu çeşitliliği kavrayarak görebiliriz.

Virüsler yaşamın çeşitliliğini anlama konusunda çok iyi bir örnektir. Salgın propagandası aksini iddia etse de virüsler kötü ve yok edilmesi gereken canlılar değildir, aslında canlı oldukları da belli değildir ve bu yönleriyle yaşam ve canlılık kavrayışımızı da sarsarlar.

Bakterilerden en kompleks çok hücreliye kadar istisnasız tüm canlıları enfekte eden bir virüs vardır. Fakat bu enfeksiyon süreci bir ölüp öldürme ikilemi değil, Colin Hill’in ifadesiyle daha çok bir dans gibidir.

Virüsler bazı canlı hücrelerin içinde sürekli olarak bulunur ve çoğalırlar ve herhangi bir ağır sonuca da yol açmayabilirler. Persistan enfeksiyon olarak tanımlanan bu durum Luis Villareal’e göre bilimsel çalışmalara çok nadiren konu olmuştur. Zira hastalık yapıcı etkileri mevcut olmadığı için bu çalışmalar maddi olarak desteklenmemektedir. Yalnız Villareal’in iddiası bunun kavranmasının hayli önemli olduğudur çünkü aslında SARS-CoV-2 de eski konağında böyle bir virüsken, çevresel koşulların değişimi ile birlikte insanlara bulaşmaya başlamıştır.

Hill’in ifade ettiği dans kavramını biraz açalım. Virüsler girdikleri hücrelere genetik materyallerini bırakır, uzun zaman içerisinde bu materyaller konağın genetik materyaline entegre olabilir. Tüm canlılarda bu tür izler yoğun olarak mevcuttur. Bilindiği kadarıyla örneğin plasenta gelişimi, erken embriyolojik gelişim ve doğal bağışıklık gibi bizlerin bugünkü varlıklar olmamızı sağlayan özellikler virüslerin bıraktığı izlerle ilişkilendirilmiştir. Doğal bağışıklık aynı zamanda virüs enfeksiyonlarına verilen cevapta da rol alır. Yani aslında Covid olan birey, önceki kuşaklardan kendisine miras kalan, virüslerin bıraktığı genetik izler aracılığıyla bir bağışıklık yanıtı üretir. Hepsinden de önemlisi canlılardaki çeşitliliğin sağlanmasında virüslerin rolü çiçeklerin tozlaşmasında rüzgârın oynadığı role benzer. Yani enfeksiyon denen süreçlerin uzun erimde yarattığı etkiler başta görünenden ve kitlesel medya propagandasının öne çıkardıklarından çok daha fazlasıdır.

Tüm bunlar elbette ölümü kabullenme anlamına gelmez, modern tıbbın belli fraksiyonlarının yok edici, eradikasyon odaklı yaklaşımlarının mahkum edilmesi anlamına gelir. Zira mikroplarla birlikte yaşamamak gibi bir tercih yapmamız biyolojik olarak mümkün değildir. Tam burada mutlak bir iyi mikrop kötü mikrop ayrımının da mümkün olmayacağını söyleyelim. Canlının o tarihsel şartlar altındaki durumu, genetik yapılarımızın çeşitliliği ve en geniş manada çevresel koşullar mikroplarla ilişkimizin vasfını belirler.

Virüslerlerle, diğer mikroplarla ve tüm canlılarla birlikte yaşam, doğal bir zorunluluktur. Bunun yollarını aramak, yaşamın “hedefini” kar maksimizasyonu ideolojisinden özgürleştirmekle mümkün. Kapitalizmi yaşamamanın yordamları, bunun kuramsal ve pratik örnekleri yine kapitalist uygarlığın gediklerinde mevcut. Keşfedilmeyi bekliyorlar.

[su_box title=”TOPLUM SAĞLIĞI PERSPEKTİFİ” style=”glass” box_color=”#f2b524″ radius=”1″][/su_box]

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Avrupa Direktörü Hans Kluge, artan vakalar karşısında “Bir kez daha pandeminin merkeziyiz” dedi. DSÖ Avrupa Direktörü Hans Kluge, Avrupa’da eşitsiz aşı dağıtımı ve önlemlerin hafiflemesinin pandemide ‘kritik bir noktaya’ gelinmesine neden olduğunu söyledi. Kluge, bölgedeki 53 ülkenin ‘Covid-19’un yeniden şiddetlenmesi riskiyle karşı karşıya olduğunu’ söyledi. DSÖ verilerine göre, Covid-19 hastalarının hastaneye yatışları sadece bir hafta içinde iki kattan fazla arttı. Sağlık görevlilerinin virüsle mücadelede edindiği deneyime rağmen, güvenilir tahminler kıtanın 1 Şubat’a kadar yarım milyon Covid-19 ölümü daha görebileceğini öne sürüyor.

***

Koronavirüs pandemisinin etkisini inceleyen araştırma, Covid ölümlerinin dünya genelinde 28 milyon yıllık yaşamın kaybedilmesine neden olduğunu gösterdi. Oxford Üniversitesi 37 ülkede ölümleri inceledi. Araştırmada Covid ölümleri ve hangi yaşta gerçekleştikleri derlendi. Çok sayıda ülkede Covid nedeniyle yaşam beklentisi süresi düşerken erken ölümlerin sayısında ciddi bir artış meydana geldi. Araştırmacılar, Covid’in tam etkisini anlayabilmek için ülkelerdeki fazladan ölümleri saymanın yeterli olmayacağını, erken ölüm sayılarının da incelenmesi gerektiğini söyledi. Araştırmacılar, tespit ettikleri sayının çok daha fazla olabileceğini Asya, Afrika ve Latin Amerika’nın veri eksikliği nedeniyle eklenmediğini belirtti. Araştırmaya göre, 2005 ve 2019 yıllarında yaşam beklentisi kadınlarda ve erkeklerde araştırılan tüm ülkelerde arttı. 2020’de ise Yeni Zelanda, Tayvan ve Norveç dışındaki bütün ülkelerde yaşam beklentisi düştü. En büyük düşüş 2.33 yılla Rusya’da gerçekleşti.

***

Avrupa Birliği’nin (AB) ilaç düzenleyicisi Avrupa İlaç Ajansı (EMA), Amerikan ilaç firması Merck’in ürettiği “molnupiravir” adlı ilacın yeni tip koronavirüs (Covid-19) tedavisinde acil durumlarda kullanılmasını tavsiye ettiğini duyurdu. Ajansın aşı stratejisinden sorumlu yetkilisi Marco Cavaleri, molnupiravirin virüsün vücutta yayılmasını azaltabileceği, hastaneye yatış ve ölüm oranlarında düşüş sağlayabileceği sonucuna varıldığını açıkladı. Cavaleri, EMA’nın AB ülkelerine bu tedaviyi pazarlama iznini beklemeden, acil kullanımlar için hazırlamalarını tavsiye ettiğini duyurdu. İngiltere, bugün söz konusu ilacın kullanımını onaylayan ilk ülke olmuştu.

***

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Genel Direktörü Dr. Tedros Adhanom Ghebreyesus, yeni tip Koronavirüs (Covid-19) aşısı üreticilerinin, aşı tedariklerinde Covid-19 Aşıları Küresel Erişim Programı’nı (COVAX) öncelemeleri çağrısında bulundu. Ghebreyesus, aşı dağıtımındaki adaletsizliğin önüne geçmek için “Bağışıklık artırıcı dozlar sadece bağışıklığı tehlikede olanlara uygulanmalıdır” dedi. Nüfusunun yüzde 40’ı aşılanmış ülkelere daha fazla aşı gönderilmemesi gerektiğini savunan Ghebreyesus, “DSÖ’nün Acil Kullanım Listesi’ne dahil edilmiş aşıların üreticilerine, maddi karını değil COVAX’ı önceleme çağrısını sürdürmekteyiz” şeklinde konuştu. Ghebreyesus, DSÖ’nün Hindistan’da üretilen Covaxin aşısının acil kullanımına onay vermesinin, aşı eşitliğini destekleyen bir adım olduğunun altını çizdi.

***

Tıp dergisi The Lancet’in 9 Ekim’de yayımladığı araştırmaya göre pandemi etkisinde geçen 2020 yılında küresel çapta depresyon rahatsızlığı yüzde 28, anksiyete bozukluğu ise yüzde 26 oranında arttı. Araştırmaya göre kadınlar erkeklere göre daha fazla depresyon ve anksiyete problemi yaşadı. Covid-19 kaynaklı depresyon ve anksiyete vakalarının artışında Avrupa’da ilk sırada yer alan ülke Türkiye. Türkiye, Arjantin, Güney Afrika Cumhuriyeti gibi ülkelerde bu oran, depresif bozukluklarda yüzde 38,7, anksiyete bozukluklarında ise yüzde 28’in üzerinde artış gösterdi.

***

Covid-19 vakalarında yeniden artış başladı. Farklı coğrafyalarda pandemi sık görülmeye, sık öldürmeye ve yaşamı altüst etmeye devam ediyor. Toplam vaka sayısı 250 milyonun üzerine çıktı. Covid-19 nedeniyle hayatını kaybedenlerin sayısı ise 5 milyon 60 bine yaklaştı. Aktif hasta sayısı 18 milyon 662 binin üzerine çıktı. Yüksek aktif hasta sayısı bulaş tehdidinin ciddi olduğunu gösteriyor.

Günlük vaka bildiriminde Ağustos sonunda başlayan düşüş eğilimi durarak yeniden artışa geçti. Haziran ortalarında 360 binlere kadar inen ortalama günlük bildirim, Ağustos ayı ile birlikte 660 binlere kadar yükselmişti. Üç hafta önce günlük ortalama vaka sayısı 402 bin 927 kişiye kadar gerilemişti. İki hafta vaka sayısı yeniden yükselişe geçmişti. Artış geçtiğimiz hafta da devam etti. Ortalama günlük vaka sayısı 436 bin 395 kişiye yükseldi. Avrupa’da salgının yeniden büyümesi küresel artışta etkili oldu.

Haftalık ölümlerde daha dalgalı seyrediyor. İki hafta önce hafta 7 binin üzerine kişiye yükselen ölümler geçtiğimiz hafta gerileyerek 6 bin 793 kişi oldu.

Küresel düzeyde son bir hafta Covid-19’un seyri aşağıdaki tabloda özetlenmiştir.

Bir önceki haftaya göre değişim
Kıtalar Son 7 gündeki vaka sayısı Son 7 gündeki ölüm sayısı Vaka sayısı Ölüm sayısı
Dünya 3,079,618 47,552 + %2  %5
Avrupa 1,694,807 23,964 + %9 +%10
Asya 683,882 10,101 – %2 – %16
Kuzey Amerika 529,009 9,655 – %8 – %18
Güney Amerika 125,548 2,516 – %7 – %17
Afrika 33,133 1,188 + %0.6 – %9
Türkiye 197,335 2,306 + %8 + %2

 

Yukarıda tabloda görüldüğü gibi dünya genelinde bir önceki haftaya göre vaka sayısında %2’lik artış gerçekleşirken ölümlerde %5’lik düşüş gözlendi. Avrupa dışındaki tüm kıtalarda hem vaka hem da ölüm sayılarında düşüş devam ederken Avrupa’da artış eğilimin devam etmesi kaygıları artırdı.

Haftalık yeni vaka sayısında Avrupa ülkelerinden Rusya’da (%6), Almanya’da (%28), Polonya (%48), Hollanda’da (%38) ve Belçika (%11) artışa karşın vaka sayısının azaldığı ülkelerde var:  İngiltere (%11), Ukrayna (%2), Romanya (%33).

Bir önceki haftaya göre ölüm sayısında da artışta dikkat çeken ülkeler şunlar: Rusya (%5),  İngiltere (%8), Türkiye (%2), Almanya (%78), Ukrayna (%9), Polanya  (%34) ve Hollanda (%38).

ABD haftalık vaka sayısı ve ölüm sayısında düşüş gösterdi, sırasıyla %7 ve %17.

Özetle pandemide küresel düşüş eğilimi durdu, Avrupa’da salgının yeniden büyümesi ile vakalar yeniden artışa geçti. Sonbahar ve kış dönemine ait kaygılarımız büyüyor. Delta varyantının bulaştırıcılığının yüksek olması (Ro: 8- 8.5) ve kuluçka süresinin 3 güne kadar düşmesi kaygıları daha da büyütüyor. Henüz DSÖ izlenmesi gereken varyant listesine almasa da Delta Plus varyantının tespit edildiği ülke sayısının artmış olması kaygıyı daha da pekiştirdi. Delta Plus varyantının, Delta varyantına göre %10 daha bulaşıcı olduğunu da not edelim.

***

Türkiye’de ise bir önceki haftaya göre hem vaka hem de ölüm sayılarında artış devam etti. Vaka sayısını ve ölüm sayısının Ağustos sonundan beri çok yüksek düzeyde devam etmesi Türkiye’de bu son pikin hala kontrol altına alınmadığını gösteriyor. Bu pik kontrol altına alınamadan soğuyan havalar, toplu ulaşım ve kapalı mekanların daha fazla kullanılması daha büyük bir pikin de sinyalini veriyor. Uzun süren pikin salgının kontrolüne yönelik sağlık hizmetlerinde ciddi sorun olduğunun da göstergesi. Yüksek ölüm hızı tedavi hizmetlerinde de ciddi sorunlar başladığının göstergesi. Hastanelerin ertelenmiş sağlık hizmetleri talepleri ile hınca hınç dolduğu bu günlerde Covid-19 hastalarının tedavisine yönelik verilen hizmetleri de olumsuz etkilediği söylenebilir.

***

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, 16-22 Ekim’de illere göre her 100 bin kişide görülen Covid-19 vaka sayılarını açıkladı. Buna göre Covid-19 vaka sayısı İstanbul’da 296,84, Ankara’da 328,31, İzmir’de 57,07 oldu. En çok vaka görülen iller Karabük, Zonguldak ve Kocaeli. Düzce, Sakarya, Bolu Kastamonu da vaka yoğunluğunun yüksek olduğu iller arasında. Vaka yoğunluğunun en düşük olduğu iller ise Şırnak, Siirt ve Van. Koca, 16-22 Ekim arasında vaka yoğunluğu bir önceki haftaya göre en çok artan 10 ili de açıkladı. Bu iller, Yalova, Tunceli, Edirne, Balıkesir, Çanakkale, Tekirdağ, Kocaeli, Amasya, Osmaniye, Kırşehir oldu.

***

Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer, Kovid-19 nedeniyle bugün itibarıyla kapalı olan sınıf sayısının 1721 olduğunu belirterek, “Sistem kendi kendini kapatana kadar okullar açık olacak. Eğer 850 bin sınıfın tamamı bu prosedür çerçevesinde iki vakayla kapanıyorsa okullar kapanmıştır. Onun haricinde sistem sürekli rutinde. 10 günlük periyotlarla bazı sınıflar açılıyor, bazı sınıflar kapanıyor. Şu anda tüm sınıfları kapalı olan tek bir okulumuz yok” dedi.

NG Araştırma’nın veliler ve öğrencilerle yaptığı anketin sonucuna göre; okullarda COVID-19’a karşı alınan önlemlerin “yeterli olduğunu” düşünenlerin sayısı yüzde 17. Araştırmaya katılanların yüzde 52,47’si ise “önlemleri yetersiz” buluyor.

***

Bilim Kurulu toplantısı sonra Sağlık Bakanı Fahrettin Koca alınan kararları açıkladı: mRNA aşısı olmuş olup 2. dozdan itibaren 6 aya kadar süre geçmiş kişilere risk grupları önceliklendirilerek hatırlatma dozu yapılmasının uygun olacağına karar verildi. Bu gruplar; a) 60 yaş üzerindeki vatandaşlar, b) 18-60 yaş arasında olup kronik hastalıkları olanlar, c) Başta sağlık çalışanları olmak üzere yüksek riskli mesleklerde çalışanlar. İleri yaştaki vatandaşlarımız ve anne adaylarımızın aşıları eksik kalmamalı.

***

Aşı yapılacak nüfus alt sınırının 12 yaşa indirilmesi, 3. doza rağmen halen günlük 1 milyon doza ulaşabilmiş değiliz. Günlük yapılan aşı sayısı hafta içi günlerde 100-200 bin aralığında seyrederken hafta sonları 100 binin altına kadar geriliyoruz.

Sağlık Bakanlığı hızlı ve etkin aşılama için herhangi bir çaba göstermiyor, aşılama kendi ritminde devam ediyor. Sağlık Bakanlığı istatistiklerine göre: ‘’ 6 Kasım saat 19:00 itibariyle son 24 saatte 108 bin doz aşı uygulandı. Türkiye’de bugüne kadar, 55 milyon 610 bin 309 birinci doz, 49 milyon 155 bin 101 ikinci doz, 11 milyon 365 bin 615 üçüncü doz aşı uygulandı. 18 yaş üstü nüfusa göre birinci doz Türkiye ortalaması %89,6,  ikinci doz ortalaması %79.2 oldu.’’

Oysa sağlık otoriterleri tüm nüfusa göre aşı oranın hesaplanmasını öneriyor. Böyle ele alırsak birinci doz aşı oranı % 66.5, ikinci doz ise % 58.8 olduğunu görürüz. Buna göre salgını kontrol için hedeflenen nüfusun %70’inin ikinci dozu yaptırması hedefinin oldukça gerisindeyiz. Bölgeler ve iller arasında ciddi eşitsizik devam ediyor. Mülteciler ve ötekileştirilen topluluklarda ne kadar aşı yapıldığı verisine ulaşamıyoruz. Dahası Delta varyantı nedeniyle bu oranın en az %85 olması gerektiği iddia ediliyor. Türkiye özgünlüğünde istatistik kritik bir konuda 2 doz Sinovac yapılanların ‘ikinci doz aşı oranı’ hesaplanmasına dahil edilmesi. Salgın kontrolü için iki doz Sinovac’ın yeterli olmadığı kabul ediliyor, bu nedenle bu kişilerin 3.doz aşı olunca (Sinovac ya da Biontech) hesaplamaya dahil edilmesi daha gerçekçi değerlendirmeyi sağlayacaktır. Özellikle yaşlı nüfusun 3. doz aşılanması konusunda ciddi sorunlar olduğunu sahadan elde ettiğimiz verilerle söyleyebiliriz.

***

Türk Tabipleri Birliği (TTB) Aile Hekimliği Kolu Sekreteri Dr. Sibel Uyan, çalıştığı aile sağlığı merkezinde artık günde bir flakon (6 kişilik aşı paketi) bile aşı yapmadıklarını anlatıyor: “Günde ortalama 12-13 flakon aşı yaparken, bugün bir flakon yapabilir miyiz endişe ediyoruz. Geçen gün altı kişiyi yan yana getiremedik, bekleyenleri gönderdik. Çünkü altı kişi bir araya gelmeden bu aşıları yapamıyoruz.”

TTB Merkez Konseyi üyesi Dr. Kazım Doğan Eroğulları’na göre, toplum bağışıklığının sağlanabilmesi için, en geç 3-4 ay içerisinde toplumun yüzde 70’inin aşılanabilmesi gerekiyordu ancak Türkiye, bu hedeften çok uzakta kaldı: “Ocak ayında başlayan aşılama çalışmalarında yaklaşık 10 ayı geride bıraktık ve biz halen belli bir seviyeye ulaşamadık. İlk dozunu Ocak’ta olanlar halen aşılı sayılıyor. Aşılamada tam bir kaotik durum var.”

Prof. Murat Akova, “Türkiye’de yapılan iki doz aşı sayısı içerisinde, iki doz Sinovac aşısı olan nüfus da bulunuyor. Fakat iki doz Sinovac aşısının pratik olarak bir etkisi kalmadı. Dolayısıyla şu anda Türkiye aşılama oranı açısından oldukça gerilerde” diyor.

Prof. Akova, iki doz aşı olmanın koronavirüse karşı korunmak için yeterli olmadığını ve aşıların belli aralıklarla yeniden uygulanması gerektiğini anlatıyor: “Sinovac’ın etkisi, ikinci dozdan sonra on dördüncü haftadan itibaren giderek azalıyor. İki doz Biontech aşısından sonra beşinci ayda hafif orta şiddetteki hastalığa karşı koruyuculuk yüzde yirmi iki düzeyine düşüyor. Bu çok dramatik bir azalma. Buna karşılık beşinci ayda üçüncü doz yapılmış kişilerde bu koruyuculuk birdenbire yüzde doksan üçe çıkıyor. Yani öyle gözüküyor ki Biontech aşısında 4-6 ayda bir hatırlatma dozu gerekecek. Sinovac’ta bu süre daha da kısa. Belki Sinovac’ın ya da buna benzer inaktive aşılara iki dozla değil, üç dozla başlanması gerekecek. Yani hangi aşı olursa olsun, beşinci altıncı ay civarında etkileri belirgin derecede azalıyor.”

***

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), Hindistan’da biyoteknoloji şirketi Bharat Biotech tarafından üretilen Covid-19 aşısı Covaxin’in acil kullanımına onay verdi. Covaxin’in ikinci dozdan 14 gün sonra virüse karşı yüzde 78 etkili ve kolay depolanması bağlamında düşük ve orta gelirli ülkeler için son derece uygun bir aşı olduğunun altı çizildi.

***

Çinli Sinovac firmasının Medikal Direktörü Yongjun Gao, Covid-19’un yeni varyantlarına karşı aşı geliştirme çalışmalarında sona geldiklerini söyledi. Gao, “Sinovac firması şu an Delta ve Gama varyantlarına karşı aşı geliştirmektedir. Şu an geliştirilen aşı ile ilgili Ar-Ge çalışmalarımız bitmiş durumdadır. Klinik araştırması için Çin’in ilgili makamlarına başvuru yapmış durumdayız” dedi.

***

İngiltere’de Oxford Üniversitesi’nde çalışan bilim insanları, Covid-19 kaynaklı akciğer yetmezliği ve hastalıktan ölüm riskini iki katına çıkaran yeni bir gen buldu. Bilim insanlarına göre yüksek riskli bu gen, Güney Asya kökenlilerin yüzde 60’ında, Avrupa kökenlilerin ise yüzde 15’inde bulunuyor. Araştırmacılara göre Covid aşısı olmak çok önemli ve hastalanma riskini ciddi oranda azaltıyor.

***

Britanya’da Ulusal İstatistik Ofisi (ONS) verileri, Koronavirüs’e karşı aşı yaptırmamış kişilerin Covid-19 nedeniyle hayatını kaybetme riskinin aşılılara göre 32 kat daha fazla olduğunu söyledi. 2 Ocak-24 Eylül 2021 arasını kapsayan ONS verileri, aşısızlarda Covid-19 ölümlerinin 100.000’de 849.7’ye karşılık geldiğini gösterdi. Bu oran, aşılılarda 26.2 çıktı. İki doz aşı olanlarda Covid-19 ölümünün tek doz olanlara göre daha düşük olduğu belirtildi.

***

İngiltere Marlow’daki Ralph Veteriner Sevk Merkezi’ndeki son yapılan araştırmalara göre bulaşıcılığı yüksek Covid-19 virüsünün Alfa varyantı, evcil hayvanlarda da görüldü. İnsanlardan hayvanlara geçtiğini belirten uzmanlar, kedi ve köpeklerde kalp sorununa yol açabilecek Alfa varyantına karşı uyardı.

***

Korona salgınının başlangıcından bu yana araştırmacıların üzerinde çalıştığı aşı bantlarıyla ilgili olumlu sonuçlar elde edilmeye başladı. Avustralya ve ABD’li uzmanların çalışmaları “Science Advances” dergisinde yayınlandı. Buna göre fareler üzerinde yapılan deneylerden umut verici sonuçlar elde edildi. 

***

İngiltere’deki hanelerde yapılan bir araştırmada, çift aşılı bireylerin aşısızlar kadar Covid-19’a yakalanıp, beraber yaşadıkları kişilere bulaştırabildikleri tespit edildi. Eylül 2020’den Eylül 2021’e dek, Londra ve Bolton kentlerinde PCR testleriyle 440 hanede yapılan çalışmaya göre;

  • Çift aşılı bireylerin, aşısız bireylere kıyasla Delta varyantına yakalanma riskleri daha düşük, ancak yine de kayda değer düzeyde.
  • Çifte aşılılar, aşısızlar kadar hastalığı bulaştırabiliyor
  • Aşılı bireylerde enfeksiyon daha çabuk temizleniyor, ancak en bulaşıcı oldukları dönemdeki zirve viral yükleri, aşısız kişilerde görülenle benzer düzeyde.
  • Bu durum da, neden virüsü hanelerde başkalarına bulaştırdıklarını açıklayabilir

Çalışmayı yürüten ekipteki Imperial College London’dan Prof: Ajit Lalvani “Aşılı bireyler arasında süren bulaşı, aşısız insanların hastalığı kapma ve ağır geçirme riskini azaltmak için aşı olmalarını daha da gerekli kılıyor. Özellikle de insanların kapalı mekanlarda birbirlerine daha yakın olacakları kış aylarında” dedi. “İkinci aşıdan sonraki birkaç ay içinde bile enfeksiyona yakalanma riskinin olduğunu tespit ettik. Dolayısıyla hatırlatıcı doz sırası gelenler bunu hemen yaptırmalı” Yine Imperial College’tan araştırmacı Dr. Anika Singanayagam da “Bulgularımız, yeni varyantlar karşısında aşının etkinliğine yönelik önemli bilgiler veriyor. Özellikle de aşılama oranının yüksek olduğu ülkelede bile Delta varyantının neden çok sayıda vakaya yol açtığı konusunda” diye konuştu.

“Bulaşıya engel olmak için, aşılı bireylerde bile maske takılması, sosyal mesafe ve testler gibi kamu sağlığı ve sosyal önlemlere devam etmek hala önemli.”

***

Aşılamayla birlikte koronavirüsü vaka sayılarının düşmesi beklenirken, Dünya Sağlık Örgütü’ne göre dünya üzerinde Avrupa Covid-19 vakalarının beş haftadır arttığı tek bölge. Avrupa, bu yılın son aylarında salgının ‘merkez üssü’ haline gelirken, dördüncü dalga korkusu yaşayan bazı ülkeler kısıtlamaları devreye soktu. Avrupa, geçen yılın aksine bu yıl salgının merkez üssü haline gelmiş durumda. Avrupa’da bazı ülkeler yeniden kapanmayı gündeme taşıdı bile. Birleşmiş Milletler Sağlık Ajansı, Avrupa’nın corona virüsü vakaları ve ölüm sayılarıyla dünyada en yüksek orana sahip bölge olduğunu açıklarken, her ülkede vakaların çift haneli oranlarla arttığını vurguladı. Dünya Sağlık Örgütü, Avrupa bölgesindeki yeni Covid-19 vakalarında geçen haftaya oranla %18’lik bir artış kaydedildiğini belirtti.

Dünya Sağlık Örgütü’nün Covid-19 ile ilgili haftalık epidemiyolojik raporunda, Avrupa’da virüse bağlı ölümlerde de %14’lük bir artış görüldüğü aktarıldı. Bunun, 1,6 milyondan fazla yeni vaka ve 21 binden fazla yeni ölüm anlamına geldiği bildirildi. Bugüne kadar açıklanan verilere göre, Avrupa’nın doğusunda toplam vaka sayısı 20 milyonu aşarken, Rusya, Ukrayna ve Romanya dünyada en çok can kaybı gerçekleşen 5 ülke arasında yer alıyor. Uzmanlar bu durumu aşılanma oranlarının düşüklüğüne bağlıyor. Ukrayna’da nüfusun ancak beşte birine tek doz aşı uygulanırken, kış aylarıyla birlikte vakaların katlanarak artmasından endişe ediliyor.

Atina hükümeti, yeni kısıtlamaları devreye sokacaklarını açıklarken, tam kapanma’nın gündemlerinde olmadığını açıkladı.

İtalyan makamları, artan vakaları durdurmak ve yeni bir enfeksiyon dalgasını önlemek amacıyla ‘yeşil geçiş’ kurallarını ve diğer koronavirüsü karşıtı önlemleri genişletmeyi düşünüyor. İtalya’da hükümetinin ağustos ayında çıkardığı ‘Yeşil Geçiş Belgesi’ ise sosyal faaliyetlere girişlerde aşı, test ve kısa süre öncesinde Covid-19 geçirmiş olduklarını kanıtlaması bekleniyor.

Tüm ülkeleri seyahat yasağı olan ‘kırmızı liste’den çıkardığını açıklayan İngiltere’de buna rağmen görülen vaka artışı durdurulamıyor. Hükümet, A planını devreye sokarken, İngiltere Ulusal Sağlık Sistemi (NHS) gelmiş geçmiş en kötü kış mevsimi ile karşı karşıya oldukları konusunda uyarılarda bulundu.

***

Çin, 2019’da Wuhan’da başlayan ilk enfeksiyon dalgasından bu yana en yaygın Covid-19 salgınını kontrol altına almaya çalışıyor. Ulusal Sağlık Komisyonu’na (NHC) göre Çin’in 31 eyaletinden 19’unda Ekim ortasından bu yana vaka bildirildi. Çarşamba günü, sağlık komisyonu 93 yeni semptomatik vaka bildirdi. Bu son üç ayın en yüksek günlük sayısı. Yetkililer, daha önceki salgınları başarıyla içeren taktikleri izleyerek hemen harekete geçti: toplu testler, ani kilitlenmeler, karantinalar, seyahat askıya alma ve ihtiyatlı gözetim başlatıldı.  Yetkililer, etkilenen bölgelerde iller arası seyahatleri yasakladı. Başkent Pekin’de, şehre giriş kısıtlamaları sıkılaştırıldı ve kurallara uymayanları cezai tutukluluk haline getirerek cezalandırdı. 

***

Almanya ve Yunanistan’da Koronavirüs vakalarındaki artış nedeniyle aşı olmayanlara yönelik yeni tedbirler getirilmesi kararlaştırıldı. Almanya ve Yunanistan’da yeni tedbirler kapsamında, iş yerlerinde aşı olmayanlardan düzenli olarak PCR testi ibraz etmeleri istenecek. Yunanistan’da halka açık kapalı alanlara sadece PCR testi olanların girmesine izin verilecek. Ayrıca özel ve kamu sektöründeki tüm aşısız çalışanlar, masrafları kendilerine ait olmak üzere haftada 2 kez PCR testi yaptırmak zorunda kalacak.

Hollanda Başbakanı Mark Rutte, ülkede Koronavirüs vakalarındaki son artışı yavaşlatmak adına, yüz maskesi zorunluluğu da dahil olmak üzere Covid-19 önlemlerinin yeniden uygulanmasına karar verdiğini duyurdu. Koronavirüs (Covid-19) ile mücadele kapsamında aşılama kampanyalarının hız kesmeden devam ettiği Hollanda’da, Eylül ayı sonlarında çoğu fiziksel mesafe önleminin kaldırılması ile yaklaşık 1 aydır vaka sayılarının yükselmesi ve geçtiğimiz hafta vaka sayısının Temmuz ayından bu yana en yüksek seviyesine ulaşmasının ardından Hollanda hükümeti harekete geçti. Rutte, Covid-19’a karşı aşılama verilerini ve yakın zamanda negatif Covid-19 test sonuçlarını içeren “sağlık kartı” kullanımın 6 Kasım’dan itibaren ülke genelinde müzelerde, spor salonlarında ve halka açık alanlarda zorunlu hale getirileceğini belirtti.

ABD’nin New York kentinde Covid-19 aşısı yaptırma zorunluluğunun uygulamaya girmesine rağmen halen aşı yaptırmayan 9 bin belediye çalışanının ücretsiz izne çıkartıldığı açıklandı. New York Belediye Başkanı Bill de Blasio, polis ve itfaiye teşkilatlarını da içeren 400 binden fazla belediye çalışanının yüzde 91’inin aşı olduğunu, yaklaşık 9 bin kişinin izne çıkartıldığını, 12 bin çalışanın ise dini veya tıbbi gerekçelerle istisna talep ettiğini bildirdi.



İLİŞKİLİ İÇERİK

KORONA GÜNLÜK 22-28 KASIM 2021

Sağlığın piyasalaştırıldığı, emeğin değersizleştirildiği ve yabancılaştırıldığı, kışkırtılmış sağlık hizmetinin olduğu, kapitalist erkek egemen sağlık sisteminin ...