Home / KORONA GÜNLÜKLERİ / KORONA 7 GÜNLÜK (26 EKİM-1 KASIM 2020/ PAZAR)

KORONA 7 GÜNLÜK (26 EKİM-1 KASIM 2020/ PAZAR)

BAŞLANGIÇ…

Korona günlüklerinin haftalık versiyonunu hazırlarken değindiğimiz haftanın konusuna odaklanırken ne yazık ki İzmir’de 30.10.2020 tarihinde kimi kaynaklara göre 6.6 kimilerine göre ise 6.9 büyüklüğünde deprem meydana geldi. AFAD’dan yapılan açıklmaya göre 44 can kaybı mevcut, 229 kişinin tedavisi ise sürmekte. Temennimiz can kayıplarının daha fazla artmaması. Öfkemiz bunu kader olarak görenlere, rant uğruna olmadık yerlere bina dikenlere, şehirleşmeyi insan-doğa odaklı değil sermaye odaklı görenlere, insan yaşamını hiçe sayanlara… Deprem bilimci Prof. Dr. Ahmet Ercan’ın sözleri ise aslında haftalık konumuz olan ekonomi, yoksulluk, sınıfsallık noktasına da değiniyor. Der ki; ” Bir ülkede yoksulluğu yenmedikçe depremlerin adı ölüm olur. İnsanlar istedikleri için kötü ev yapmıyorlar. Çünkü yer inceleme çalışmalarına, inşaat mimari projelerine para ödemeleri gerekiyor. Bir ülkede deprem sorununu çözmek için o ülkenin ekonomisinin düzelmesi gerekiyor. Yani yoksulluk ne kadar fazlaysa deprem size o kadar yakındır. Bir ülkede yoksulluğu yenmedikçe depremlerin adı ölüm olur.“ Doğru söze ne denir!

Son günlerdeki deprem haberlerini saymazsak genel olarak haftanın başından beri ağırlıklı gündem ekonomi oldu. Bir pazar sabahı, keyif çayının birçok derde deva olduğunu öğrendik örneğin. Bu aslında egemenlerin sırça köşklerinde ekonomiyi tozpembe gördüklerinin, halkı umursamadıklarının resmidir. Resmi ideolojik aygıtlarıyla ekonomiyi rakamsal olarak ne kadar manipüle etmeye çalışırlarsa çalışsınlar mızrak çuvala artık sığmamakta.  Yapılan itiraflar da bunu daha net ortaya koymaktadır, Merkez Bankası Başkanı’nın; “Kur hedefimiz yok, TL aşırı değersiz bir noktada” itirafı gibi… Her ne kadar iyimser bir tablo sunarlarsa sunsunlar realiteyi onların rakamları değil halkın yaşamı yansıtmaktadır. İşsizliğin gitgide arttığı, zorunlu gıda harcamalarında dahi zorlanan halkın gerçeği… 2002’den bu yana geçim sıkıntısı nedeniyle 4801 kişinin yaşamına son verdiği bir gerçek…

Kapitalist modernist sistem yaşamın tüm alanlarında sağlıksızlık doğururken elbette ekonomi de bunun bir parçası. Gelecek kaygısını bir kenara bırakalım bugün bile geçimini nasıl sağlayacağını kara kara düşünen bir toplumun sağlıklılık halinden bahsedilebilir mi?.. Kaldı ki bu kriz pandemi ile birlikte daha da derinleşmiştir. Çoğu kişi işini kaybetmiş, esnafların çoğu eskisi gibi yaşamlarını idame ettirememektedir.

Dünya genelinde salgın daha çok yoksul ve emekçi kesimleri etkilemektedir. Fransa’da yapılan bazı çalışmalarda eşitsizliğin olduğu kesimlerin Covid salgınından daha fazla etkilendiğini göstermektedir. Türkiye’de süreç her ne kadar şeffaflık dahilinde yürütülmese de salgının merkezi Türkiye’nin ekonomi başkenti diyebileceğimiz İstanbul olmasına ve Kürdistan’ın salgından daha fazla etkilenmesine şaşmamalı. Emekçiler hastalığa rağmen geçim derdiyle çalışmakta, çalışmaya zorlanmaktadır. İstanbul Valisi’nin de sözleri bunu doğrular niteliktedir: “İstanbullu hasta hasta işe gidiyor. Çünkü Covid’den korkuyor ama işten atılmaktan daha çok korkuyor.”

Ekonomik olarak pandemi sürecinde işten çıkarma yasağı, kısa çalışma ödeneği, ailelere maddi destek gibi geçici çözümler ile günü kurtarmaya çalışsalar da bu toplumsal sağlık anlamında bir gelişmeye sebep olmayacaktır. Biliyoruz ki toplumsal sağlığın inşası yeni bir yaşamda vücut bulacaktır. Yeni bir yaşam için de bir avuç kırıntı değil bütün bir dünyayı istiyoruz.

SİYASAL SAĞLIK – EKOLOJİK SAĞLIK

  • Müftüoğlu: Bütçe ‘Evime ekmek götüremiyorum’ diyenleri çoğaltacak. Bütçe tasarısını Erdoğan’a “Evime ekmek götüremiyorum” diye tepki gösteren yurttaşların itirazlarının daha artacağı işareti verdiğine vurgu yapan ekonomist Müftüoğlu, şunları söyledi: “Önümüzdeki süreçte ‘karnımız aç’ tepkileri yükselecektir. Bunu ibaresini de görüşülen bütçe tasarısı gösteriyor. Yani Türkiye, Bahçeli’nin askıda ekmek meselesine yönelik Erdoğan’ın verdiği cevaptan çok farklı bir tablo içerisinde.  Hükümetin elinde tek argüman emek maliyetini düşürmek. TÜİK gibi kamu kurumlarının verdiği istatistiklerde bizim sokaklarda yaşadığımız durumlar çok farklı. Ortada bir yalan dünyası var. Siz ne kadar güzel bir tablo çizmeye çalışırsanız çalışın, siz ne kadar medyanızda durumu pompalamaya çalışırsanız çalışın, artık insanlar doğrudan bire bir krizin şahidi. Artık hükümetin söylenenlerin bir inandırıcılığı kalmadı. Çünkü bunların istediği ölü bir toplum yok artık. Krizi birebir hisseden ve krize tepki gösterecek bir toplum gerçekliği var. Bu nedenle bu tarz tepkiler giderek artacaktır.” (http://mezopotamyaajansi25.com/tum-haberler/content/view/114238)
  • Zeki Gül: Sağlık yeni denetim, gözetim alanı mı? Sağlık, nicedir iktidarın bir gözetim, denetim, ‘hizaya getirme’ aracı kılınmak isteniyor.  Evveliyatı olan bu bahsin AKP hükümetleri ile olağanlaştığı aşikar. COVİD-19 pandemisi yönetimi ve son olarak grip aşısına dair Sağlık Bakanlığı uygulamaları bunun kanıtı. An itibari ile, hekimlerin hastalarına bağışıklama programı çıkartmaları ellerinden alınmış oldu. Hastayı muayene eden hekim, öyküsünü alan hekim, riskleri analiz eden hekim ama aşı reçetesine karar veren Sağlık Bakanlığı ve bürokratları. Aslında savaş yıllarında tahılın karneye bağlanması misali şimdilerde grip aşısını da karneye bağlıyorlar. https://www.evrensel.net/yazi/87421/saglik-yeni-denetim-gozetim-alani-mi
  • Van F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi’nde bulunan tutukluların, Olağanüstü Hal (OHAL) uygulamalarının son bulması talebiyle 14 Eylül’de başlattığı ve 10 gün süreyle dönüşümlü olarak devam eden açlık grevi, 42’nci gününde. Açlık grevindeki tutukların talepleri şöyle:
    •  Cezaevinde diğer tutuklulardan izole edilen siyasi mahpuslara yönelik hak ihlalleri ve tecride son verilmesi, 
    •  Avluların üzerindeki tel örgülerin kaldırılması, 
    •  Açık ve kapalı görüşlerde keyfi üst aramalarının kaldırılması, 
    •  OHAL döneminde toplatılan radyoların geri verilmesi, 
    •  Ağırlaştırılmış müebbet alan mahpusların havalandırma sürelerinin arttırılması (1 saat uygulanıyor), 
    •  Siyasi mahpusların diğer suçlar ile aynı koridorlara koyulmasından vazgeçilip, iki bloğa toplanması ve oda değişimlerinin keyfi olarak engellenmesi tutumuna son verilmesi.” (http://mezopotamyaajansi25.com/tum-haberler/content/view/113634)
  • HDP Ekonomi Komisyonu’nun hazırladığı “Covid-19 Pandemisi ve Türkiye Ekonomisi Raporu’na göre işsizlerin sadece yüzde 13’ü işsizlik ödeneğinden yararlanabiliyor. İşsizlik Fonunda toplanan 111,7 milyar TL’nin 80 milyar TL’si sermaye sahipleri için kullanılırken, sadece 32 milyar TL’si işsizler için kullanıldı. Raporda 2015 yılı sonrası başlayan çatışmalardan ötürü en az 50 bin esnafın kepenk indirdiği, sürecin pandemi ile ağırlaştığı ve Kürt kentlerindeki işsizliğin 1 buçuk milyona çıkabileceği belirtildi. (https://bianet.org/bianet/siyaset/233384-hdp-den-ekonomi-raporu-yeni-mezunlarin-yuzde-70-i-issiz)
  • İzmir’de, Ekim ayı başından bu yana 30’a aşkın yurttaş sahte içkiden kaynaklı yaşamını yitirdi. Türk Mimar ve Mühendisler Odaları Birliği (TMMOB) Gıda Mühendisleri Odası İzmir Şubesi Başkanı Uğur Toprak, ölümlerin altında yatan nedenlerin alkollü içeceklere getirilen yüksek zam ve vergiler olduğunu belirtti. (http://mezopotamyaajansi25.com/tum-haberler/content/view/113702)

MEVCUT DURUM – SALGININ KONTROLÜ – SAĞLIK ÇALIŞANLARININ SAĞLIĞI

  • Antalya İl Sağlık Müdürlüğü Halk Sağlığı Laboratuvarı’nda çalışan ve bir süre önce Covid’e yakalanan doktor İbrahim Onur, yaşamını yitirdi.
  • Rojava Kürdistanı’nda 30 Ekim Cuma günü başlamak üzere sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Yasak 8 Kasım Pazar günü sona erecek. Rojava Kürdistanı’na bağlı bölgelerde şimdiye kadar 3 bin 948 vaka tespit edildi, 115 kişi hayatını kaybetti. Koronavirüs vakaları nedeniyle Özerk Yönetim tarafından sokağa çıkma yasağına ilişkin kararname yayımlandı.
  • Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, son 5 yıl içinde sağlık çalışanlarına yönelik şiddet nedeniyle 1811 kişinin hapis cezası, 3064 kişinin de adli para cezası aldığını açıkladı.
  • Almanya’da salgınla mücadelede yetkili kurum olan Robert Koch Enstitüsü’nün aşı komisyonu başkanı Thomas Mertens, aşı ile ilgili çalışmaların hızla tamamlanması halinde bile halkın tamamının aşılanmasının 2022 yılını bulabileceğini söyledi. Virolog Mertens, “Aşılama sayesinde enfeksiyon sürecinde belirgin bir değişiklik görebilmemiz ve durumun yeniden sakinleştiğini söyleyebilmemiz çok uzun sürecek” şeklinde konuştu. RKI Aşı Komisyonu Başkanı, aşılamaya başlanmasında acele edilmemesi konusunda da uyarıda bulunarak, “Aşı yapılmaya başlanması aceleye getirilmemeli. Aşılamaya dört hafta erken veya geç başlamak o kadar önemli değil” dedi.
  • Pandemi hız kesmiyor. Hafta sonu bildirim yapmayan ülkeler, yetersiz tespit ve bildirimin sorunlarına karşın dünya genelinde yeni vaka sayısı  oldukça yüksek gerçekleşti: 475 bin 201 kişi. Bu vakalarla birlikte toplam vaka sayısı da 46.4 milyona dayandı. Yine son 24 saatte Covid-19 nedeniyle hayatını 6 bin 488 kişi Covid-19 nedeniyle hayatını kaybetti. Toplam can kaybı 1.2 milyona yükseldi.
  • Geçtiğimiz bir haftada günlük vaka bildiriminde ciddi artış gözlendi. Bir hafta öncenin günlük vaka  ortalaması 422 bin 75 kişi iken son bir haftada günlük vaka ortalaması 486 bin 552 kişiye yükseldi.
  • Yeni vaka bildiriminin yüksek olduğu ülkeler şunlar: ABD (86.3 bin), Hindistan (46.7 bin), Fransa (35.6 bin), İtalya (31.8 bin), İngiltere (21.9 bin), Polanya (21.9 bin), Belçika (20.1 bin), Rusya (18.1 bin),  Brezilya (16.1 bin), Almanya (14 bin), Çekya (11.4 bin) ve Kolombiya (11 bin).
  • Türkiye’de salgında yeni  hasta, ağır hasta ve can kaybındaki artış devam ediyor. Son 24 saatteki istatisitikler: Yeni hasta sayısı 2,216 kişi, can kaybı 75 kişi, aktif hasta sayısı 41 bin 144 kişi ve ağır hasta sayısı 2,075 kişi. Test sayısı 124 bin civarında. Ağır hasta sayımız bir günde yaklaşık %5 arttı. Toplam hasta sayısı 375 binin üzerine çıktı.
  • HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, “Depremin kendisi herhangi bir doğal afet, öldürmez. Öldüren şey tedbirsizliktir, denetimsizliktir, doğanın talanıdır, şehirlerin rant alanı olarak çeşitli çevrelere peşkeş çekilmesidir” dedi. Sancar, insanları beton yığınlarının altında bırakan rant sistemine karşı mücadelelerini kesintisiz sürdüreceklerini vurguladı.
  • CHP Genel Merkezi’nin hazırladığı ‘Aile Hekimleri Raporu’unda aile hekimlerinin pandemi sürecinde asli birçok görevini yerine getiremediği bildirildi: Kanser tarama, kronik hastalık takipleri ve obezite ile mücadele aksadı. Kritik hastalıkların durumları takip edilemiyor. Tüm çabalarına rağmen aile hekimlerinin ek ödeme alamadığı, sağlık ocağı kiralarını dahi kendilerinin karşıladığı ifade edilen raporda, temel sorunlar şöyle sıralandı: “Hastasından virüs kaparak izole olan, hastanede yatan aile hekimlerinin maaşları kesildi. Son derece önemli bir sağlık hizmeti veren aile sağlık merkezi çalışanları açısından bu uygulama adaletsiz ve haksız bir sonucu ortaya çıkardı. Aile hekimliği sisteminin en büyük sorunu olan kanunsuz ilaç talepleri, hastanın gelmeden raporlu ilaçlarının yazılmasının istenmesi, evde ziyaret edilen hastalarının sorunları ve uygunsuz rapor talepleri, şiddet olaylarının temel sebebi.”
  • Sağlık Bakanlığı, “Yeni tip Koronavirüs (Covid-19) PCR test sonuçlarının değiştirildiği” iddiasına ilişkin, “Habere konu olan test sonucunun Bakanlığımızca yetkilendirilmemiş bir hastane tarafından tanzim edildiği anlaşılmış olup gerekli yasal işlem başlatılmıştır” açıklamasını yaptı.
  • Avrupa’da ikinci kapanma dönemi. Devlet başkanlarından ard arda kısıtlamaların genişletilmesi ile ilgili açıklamalar geldi.
  • İngiltere’de Başbakan Boris Johnson iş dünyasından özür dilemeyi de ihmal etmeden ulusal çapta geçerli olacak yeni sokağa çıkma sınırlamalarını açıkladı. Sınırlamalar 2 Aralık’a kadar geçerli olacak. İkinci ulusal kısıtlama sürecinde, kilit önemde olmayan pub, restoran ve mağazalar gibi işletmeler kapanacak. Sosyal hayat minimum seviyeye inecek. Buna göre farklı hanelerden insanlarla ev ortamında bir araya gelinemeyecek. Yürüyüş gibi aktiviteler ise ancak farklı haneden bir kişi ile yapılabilecek. Bahar ayındaki ulusal çaptaki ilk kısıtlamanın aksine bu kez okullar ve üniversiteler açık kalacak. Restoran ve kafeler de paket servisi yapabilecek. Sağlık ihtiyaçları, gıda ve temel ihtiyaç maddeleri alışverişi için de dışarı çıkılabilecek.
  • Avusturya Başbakanı Sebastian Kurz, ülkede artan Koronavirüs vakaları nedeni ile 3 Kasım’dan itibaren ülke genelinde yerel saatle 20.00 ile 06.00 arasında 10 gün süre ile gece sokağa çıkma yasağı uygulanacağını duyurdu.  Kurz, kafelerin, barların ve restoranların kapatıldığını ve sadece paket servis hizmeti verebileceklerini aktarırken, okullarda kısmi uzaktan eğitim yapılacağını açıkladı. Avusturya Anayasasına göre sokağa çıkma yasakları 10 gün süre ile uygulanırken, yeniden uzatılması için her 10 günde bir parlamentonun onay vermesi gerekiyor.
  • Yunanistan’da Başbakan Kiryakos Miçotakis yaptığı açıklamada, vaka sayısının yüksek olduğu bölgelerde gece saatlerinde uygulanan sokağa çıkma yasağının uzatılacağını, bu bölgelerde kafe, restoran ve barların 1 ay süreyle kapatılacağını duyurdu. 3 Kasım’da yürürlüğe girecek tedbirler kapsamında kapatılan işletmeler yalnızca paket servis verebilecek. Ayrıca tedbirler kapsamında sinema ve müzeler de kapatılacak.
  • İngiltere’de bir grup bilim insanı koronavirüsün neden olduğu Covid-19 hastalığıyla mücadele kapsamında hükümete, ekmek ve süt gibi yoğun tüketilen gıdalara D vitamini eklenmesi çağrısında bulundu.

TOPLUMSAL MÜCADELE– SAĞLIK MUHALEFETİ

  • Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi Başkanı Şebnem Korur Fincancı, pandemi dikkate alınarak, deprem bölgesindeki sağlık hizmetlerinde derecelendirmenin iyi yapılması gerektiğini söyledi. Fincancı, “Arkadaşlarımız çalışıyor ve bilgi toplamaya özen gösteriyorlar. Özellikle yıkımın büyük olduğu yerlerin emekçilerin, sosyo ekonomik durumu zayıf kesimlerin yaşadığı yerler olduğunu, binaların güvensiz olduğunu söylemek istiyorum. Deprem merkezine yakınlığı ile birlikte bu anlamda sosyo-ekonomik faktörün de, dolayısıyla güvensiz binaların yıkımda etkili olduğunu görüyoruz” dedi.

Deprem nedeniyle pandemi önlemlerinin yetersiz kalması konusunda uyarıda bulunan Fincancı, özellikle yıkılan ve riskli binalar nedeniyle vatandaşların barınma ihtiyacının fiziksel mesafenin dikkate alınarak oluşturulması gerektiğini vurguladı. Hastanelerin çoğunlukla pandemi hastanesine çevrilmesi nedeniyle sağlık hizmetlerinde ulaşmada bir sınırlılıkla karşılaşılabileceğini belirten Fincancı, “Bu nedenle sağlık kuruluşlarında iyi bir derecelendirme yapılmalı. Yine koruyucu hekimlik açısından gerekli çalışmaların basamak basamak uygulanması gerekiyor” diye konuştu. (https://www.evrensel.net/haber/417755/ttb-deprem-bolgesinde-pandemi-kosullarina-uygun-barinma-imkani-saglanmali)

  • Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) Merkez Yönetim Kurulu, istifa taleplerinin kabul edilmeyeceği ve izinlerin durdurulmasına dair genelgesine dair yazılı açıklama yaptı: “Sağlık emekçilerinin maske, nitelikli koruyucu ekipman eksikliği, PCR testinin yapılmaması, grip aşısına ulaşamama sorunlarının yanında özlük haklarında gerileme de devam etmektedir. Sağlık emekçileri uzun süredir tükendiklerini ifade etmektedir. Sağlık Bakanlığı bu konuda herhangi bir adım atmazken dün yayınladığı yazı ile sağlık emekçilerinin mağduriyetini daha da arttırdı.”

* Atama bekleyen binlerce sağlık emekçisinin derhal kadrolu, güvenceli ataması yapılmalıdır.

* Haksız, hukuksuz şekilde işlerinden edilmiş olan KHK’lı sağlık emekçileri işlerine döndürülmelidir.

* Güvenlik soruşturması sebebiyle işe başlatılmayan sağlık emekçileri bir an önce işlerine başlatılmalıdır.

* Pandemi yönetiminde sağlık alanındaki emek ve meslek örgütlerinin karar alma süreçlerine dahil edilmelidir. (https://ses.org.tr/2020/10/saglik-bakanligi-yonetim-hizmetleri-genel-mudurlugu-tarafindan-27-10-2020-tarih-ve-929-sayili-personel-islemleri-konulu-genel-yaziya-dair-degerlendirmemiz/)

  • Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın sekiz aya ilişkin ifade, toplanma ve örgütlenme özgürlükleri ihlal raporu açıklandı. En az 637 barışçıl toplantı ve gösteriye kolluk güçlerinin müdahalesi sonucunda 1346 kişi işkence ve diğer kötü muamele niteliğinde uygulamalara maruz kalarak gözaltına alındı. (https://www.gazeteduvar.com.tr/tihv-raporu-8-ayda-1346-kisiye-iskenceli-gozalti-haber-1502669)
  • Dünya Tabipler Birliği Genel Kurulu TTB’ye uzun süredir uyguladığı baskılardan ötürü Türkiye Hükümeti’ne yönelik kınama yayımladı. (https://www.wma.net/news-post/threat-to-dismantle-turkish-medical-association-strongly-criticised/)
  • Türk Tabipleri Birliği olarak fazladan (= önlenebilir!) ölümler, pandeminin boyutlarını değerlendirmenin ve bu ölümleri önlemek için alınacak önlemleri belirlemenin en nesnel ve karşılaştırılabilir yolunu sağlayacağı için Sağlık Bakanlığı’nı 2020’deki COVID-19’a bağlı doğrulanmış, kuşkulu / olası ölümleri ve COVID-19 dışındaki bütün nedenlerden ölümleri haftalık düzenli olarak açıklamaya çağırıyoruz ve ölüm verilerinin sınıflar ve yoksulluk üzerinden analiz edilme sürecinde Türk Tabipleri birliği Merkez Konseyi ve Türk Tabipleri Birliği Halk Sağlığı Kolu olarak bilimsel birikimimizi sunmaya hazırız. (Fazladan ölüm, epidemiyolojide ve halk sağlığında kullanılan ve “normal” koşullar altında görmeyi beklediğimizin ötesinde, bir kriz sırasında,  tüm nedenlerden ölenlerin sayısını ifade eden bir terimdir. ) (https://www.ttb.org.tr/haber_goster.php?Guid=6f220482-190a-11eb-904e-d1ba31c64d30)
  • Diyarbakır’da korona virüsü vakaları yeniden artmaya başladı. Vaka sayısındaki artışı değerlendiren Diyarbakır Tabip Odası Başkanı Doktor Elif Turan, “Son 10 günde hem yoğun bakım hem de hastanelere başvuran vakalarda önemli oranda artış olduğu ifade edilmektedir” dedi. Turan, ayrıca mevsimsel virüs ve korona virüsünün etkisiyle pandeminin daha da ağır seyredeceği uyarısında bulundu (https://www.gazeteduvar.com.tr/korona-salgininda-kusursuz-firtina-uyarisi-haber-1503143)
  •  Sağlıkçıların izin iptaline tepki gösteren SES Diyarbakır Şube Eşbaşkanı Şiyar Güldiken, böyle devam ederse can kaybının daha fazla artacağını vurgulayarak, “Sadece maskeyle, hijyenle, fiziksel mesafeye uymayla bu işin üstesinden gelemeyiz. Dünyada hiçbir ülke sadece bu üç kriteri uygulayarak bu işin üstesinden gelemedi. Başka bir sürü tedbir var. İşte Almanya bir ay boyunca evde kalmayı tartışıyor, yakın zamanda Avrupa’nın tamamı bunu uygulayacak. Elbette ki insanların tamamen özgürlüğünün kısılmasından yana değiliz, ancak var olan çok yetersiz. Böyle giderse sadece evde kalmakla da bu iş çözülmez. Sağlıkçı, güvenlikçi, kuryeci, fabrika işçisi çalışıyorsa salgını bitiremeyiz. Dünyada yaklaşık 8 milyar insan var, en ücradaki kişide bu virüs varsa dünyada bitmiş değildir. Dolayısıyla aşı çalışmalarının biran önce bitirilip 8 milyar insana ulaştırılması gerekir ki biz salgını bitirebilelim. Aksini zaten kimse düşünmüyor, bilimsel olarak da bu mümkün değildir” şeklinde konuştu.

 JİN

Di serdemek ku tundiya li ser jinan bi astek bêhempa  rewa ye, lê belê jin jî ji her demê bêtir bibiryar, pêkxistî û bihêztir in ku xwe û mafên xwe biparêzin!

Jinên ku, tundiya ku pergala serdest a mêr afirîne, tacîz, tecawiz û binpêkirina mafên xwe qebûl nakin;  bi hêza tekoşîna rêxistinkirî  ji bo jiyanek bi rûmet û tendurist li ber xwe didin. Tevgera Jinên Azad (TJA) pêngava ‘Em Xwe Diparêzin’ ji bo 4 mehan destpêkiriye. Ji bo armanca pêngavê dibêjin ku “Em li Kurdistan û li Tirkiyeyê, di nav dewleta mêrperest, malbata mêrperest û civaka mêrperest de, li hemû destkeftiyên xwe yên me bi berdêlên giran bi dest xistine diparêzin û li dijî dagirkerî, destdirêjî, red û înkarê, em bedena xwe, jiyana xwe, keda xwe, axa xwe, ava xwe, zimanê xwe, azadiya xwe û hemû mafên xwe diparêzin.”  Înîsiyatîfa ku rêxistinên jinan ên bakur û rojhilatê Sûriyeyê jî di nav de, beriya çend hefteyan bi dirûşma “Ji bo ewlekarî û aştiyê, li dijî dagirkirin û qetilkirina jinan têkoşîn” bi hevkariya jinên Iraq, Libnan, Misir, Tunis û Lîbyayê hate avakirin. Jinên Polonî bi rojan li seranserê welêt li dijî qedexeya kurtajê protesto dikin.

Pergala kapîtalîst bi şîdeta ku diafirîne gelek qadên jiyanê talan dike. Û ev şîdet piranî jina ku bingeha jiyanê ye hedef digire.

Wekî ku em di van mînakan de dibînin, tekoşîn-xweparastina jinan ne bi tena serê xwe û ne tenê ji bo parastina laş e. Jin hemî bi hev re; ji bo azadî, zimanê zikmakî, çand, ekolojî, bawerî.. bi kurtasî ji bo hemû mafên xwe û jiyanê têkoşîn dikin.

Nakış, kadınların apartheid travmasına dair sessizliği nasıl bozdu? (Puleng Segalo)

Ben, apartheid döneminde büyüyen ve pek çoklarının benimsediği “sessizlik kültürünü” kırmak için bir sanat formu olarak nakışı kullanan kadınların deneyimlerini araştırdım. Bu çalışmanın ortaya koyduğu şey, insanlara kendi hikayelerini anlatma ve hayat deneyimlerini anlamlandırma imkanı yaratmanın, özgürleşme yolunda bir adım olduğu ve başkalarının sizin adınıza konuşmasının ortaya çıkardığı eşitsiz güç ilişkilerini törpülediği. Bu kadınlar, kişisel deneyimlerini ve sürekli karşılaştıkları adaletsizlikleri anlatmak için nakışı kullanarak, sanatın nasıl bir toplumsal dönüşüm biçimi olabileceğini gösteriyor… … Kadınlar; gerçek kurtuluşa, sosyal adalete ve özgürlüğe doğru yolculuklarına, deneyimlerinin ve acılarının kolektifliğini vurgulayarak devam ediyor. Tek tek nakışlar bireysel deneyimlere odaklansa da, toplu olarak bakıldığında, bunlar bağlantıları gösteren ve tarihsel sessizlikleri kıran bir koro haline geliyor. Kadınlar nakış yaparak, “savunmasız” ya da “marjinalleştirilmiş” kategorilerinin ve etiketlerinin ötesine geçiyor, bunlara meydan okuyor. Başka gruplar da cinsiyetlendirilmiş toplumsal zorluklarla yüzleşmek için sanat formlarını kullanabilir. Adil bir toplum inşa edilmesinde rol oynayabilecek olan bireysel ve kolektif sanatsal ifade, daha fazla ilgiyi hak ediyor. (https://www.catlakzemin.com/nakis-kadinlarin-apartheid-travmasina-dair-sessizligi-nasil-bozdu/)

Özgür Kadın Hareketi (Tevgera Jinên Azad-TJA),

“Kendimizi Savunuyoruz (Em Xwe Diparêzin)” şiarıyla 15 Eylül’de başlattığı 4 aylık kampanya kapsamında, bölge ve Türkiye kentlerinde birçok etkinlik gerçekleştirdi. Mahalle mahalle, köy köy gezerek kadınlarla bir araya gelen TJA, özgün ve karma atölyeler düzenledi. TJA aktivisti Medine Efe Kentte yürüttükleri çalışmalarda dört duvar arasına hapsedilmiş kadın manzaralarıyla karşılaştıklarını dile getirdi, baskı politikalarının bununla sınırlı kalmadığını kadınların taciz, tecavüz ve şiddete maruz kaldıklarını söyledi. Kampanyalarının kadınlar tarafından ilgiyle takip edildiğini söyleyen Efe, “Gittiğimiz yerlerde insanlar, ekonomik ve aile içinde yaşadıkları sorunları dile getiriyorlar. Yine fikir ve düşüncelerini bize aktarıyorlar. Kampanyanın sürdürülmesini de istiyorlar. Biz de bu çerçevede kampanyamızı büyüteceğiz” diye konuştu. (https://artigercek.com/haberler/kadinlar-taciz-ve-tecavuze-karsi-koy-koy-geziyor?utm_campaign=Bundle&utm_medium=referral&utm_source=Bundle)

YENİ YAŞAM

IŞİD’in ilk yenilgisini tattığı kent olan Kobanê’de verilen direnişin dünyaya mal olmasıyla 1 Kasım, tarihe ‘Dünya Kobanê Günü’ olarak kazındı. IŞİD’in 2014’te Kuzey ve Doğu Suriye kantonlarından Kobanê’ye yönelik giriştiği saldırının üzerinden 6 yıl geçti. Kobanê’de IŞİD’e karşı verilen mücadele Suriye başta olmak üzere Ortadoğu’da yeni bir sayfa açtı. Devletleri dize getiren IŞİD’in yenilebileceği ilk kez Kobanê’de kanıtlandı. Sergilenen direniş tüm dünyada ilham kaynağı olurken, Kobanê etrafında kenetlenen dünya halkları, yeni bir yaşam arayışına girdi. Suriye’de açılan bu yeni sayfa, tüm halklar için bir mücadele birlikteliğini sağlarken, bunun başını ise Kobanê çekti. Dünyanın dört bir tarafından Kobanê’ye akın eden direnişçilerin yürüttüğü mücadele evrensel bir boyut kazanırken, dünyaca ünlü isimlerin çağrısıyla bu direnişe destek için 1 Kasım tarihi “Dünya Kobanê Günü” ilan edildi. (https://yeniyasamgazetesi.com/134-gun-suren-direnisten-dunya-kobane-gunune/)

Bolivya’da demokrasiye dönüş

1967’de Ernesto Che Guevara CIA ve Bolivya Ordusu askerlerinden oluşan bir ekip tarafından Bolivya ormanlarında öldürüldüğünde, Fidel Castro “onun ölümünün fikirlerinin de sonu olduğunu düşünüyorlarsa yanılıyorlar” demişti. Che’nin öldürülüşünden yaklaşık yarım yüzyıl sonra, 2019’da askeri güçler Bolivya’da bir kez daha sahneye çıktı. Evo Morales’i deviren darbenin geçici başkanı Jeanine Áñez, daha geçen ay, Che Guevara’nın önderliğindeki grupla çıkan çatışmada ölen 47 Bolivyalı askerin anısına bir etkinlik düzenlemişti.

Fakat tarih Fidel’i haklı çıkardı. Bolivya’da 18 Ekim 2020’de yapılan seçimlerde Morales’in partisi MAS (Movimiento al Socialismo / Sosyalizme Doğru Hareket) hükümet kurma hakkını tekrar kazandı.

Simón Bolivar’ın idealleri ve fikirleri 21. yüzyılın başında Latin Amerika’da yeniden doğmuş, Venezuela’da Hugo Chávez, Ekvador’da Rafael Correa, Bolivya’da Evo Morales gibi bazı liderlere ve sol hareketlere ilham vermişti. Bu Bolivarcı esintinin de etkisiyle Morales, 2005 yılında yüzde 54 oy alarak cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanmıştı.

Latin Amerika’nın sol kuşağının önemli halkalarından Bolivya’da Morales’in dördüncü kez başkan olmaktaki ısrarı darbeye ve geçici hükümetin şiddet politikalarına davetiye çıkarmıştı. 18 Ekim’de düzenlenen genel seçimler, Bolivya halkının Morales döneminin kazanımlarından vazgeçmeyeceğini gösterdi ve Luis Arce liderliğindeki Sosyalizme Doğru Hareket’i yeniden iktidara taşıdı. (https://birartibir.org/siyaset/904-bolivya-da-demokrasiye-donus)

AKADEMİDEN

  • …Epıdemıyolojik yeterliliğe ideolojik bakışı, beklenen seçimlere yön vermek için yuvarlamak -popülist olmak ve krizle başedememe paralelliği- Covid-19 un farklı etkilerine yol açan kompleks altyapıyı görmeyi engelliyor. Virüs hiyerarşik sistemin içinde eşitliğin olmadığı alanlarda, tıbbi, sosyal ve yönetimsel kaynaklara erişimin devasa varyasyonlarının olduğu uluslarda, sadece ayrıcalıklı bir zümrenin ‘halk sağlığı’ndan bahsedebileceğimiz toplumlarda öldürücü oyunlar oynuyor. Politika ve pandemi ilişkili soruların ve çıkarımların doğru bir zeminde olması için Hegel, Marx, Gramsci, Annales okulu geleceğinin kavramsal çerçevesiyle başlamalıyız. Bu nosyonla süreci değerlendirmek pandemiden dışsal olaylar, pandemiden etkilenen ulusal, devletlerarası politik konjonktür ve altta yatan dünya kapitalist ekonomisinin rekabetçi dinamikleri arasındaki ilişkileri görünür kılacaktır. Konjonktürün karakteristiği covıd-19’un etkilerini anlamaya yardımcı olmakla beraber bu olayın yarattığı şok, kendi başına, varolan konjonktürel karakterleri artırıp azaltmak gibi etkilere neden olacaktır… (Okulun web sayfasından)

http://atasoyersaglikpolitikaokulu.org/politika-ve-pandemi-susan-watkins/

  • Geçtiğimiz haftanın günlüğünde akademiden başlığında çeşitli akademide yürüyen belli tartışmalar üzerinden egemen sınıfların en azından bir kısmında pandeminin devamı ve sonrası için bazı programatik netleşmelerin geliştiğini yazmıştık. Tam da bunun üzerine Hürriyet gazetesinden Nuray Babacan tahminimizi doğrulayan bir haber yapmıştır. Haber’de “Sağlık Bakanlığı, e-Nabız kayıtlarından pandemi aşısında öncelik verileceklere ilişkin listeyi oluşturmaya başladı. Aşılar ilk olarak genç ve sağlıklı gruba yapılacak. Sağlık çalışanları ve polisler de öncelikli listede. Risk alınmaması için ilk etapta 65 yaş üstüne korona aşısı yapılmayacak.” deniyor.
  • “Odaklanmış korunma” adı altında, bilimsel kayıtlara dayanmayan bir stratejinin uygulanıyor olduğunda ilişkin değerlendirmemiz, linki aşağıda verilen geçtiğimiz haftanın günlüğünde bulunmaktadır. (http://atasoyersaglikpolitikaokulu.org/corona-7-gunluk19-25-ekim-2020/)

EKLER

HALKLARIN DEMOKRATİK KONGRESİ: “KRİZLERE KARŞI ÇÖZÜMÜMÜZ VAR”

Türkiye ağır bir kışa hazırlanıyor.

Çalışan sınıfın üçte birinden fazlası işsiz. Milyonlarca işsiz, yakın gelecekte iş bulma umudunu kaybetmiş durumda.

Dolayısıyla milyonlarca emekçi ailesi kışa hiçbir gelire sahip olmadığı şartlarda giriyor.

Temel ihtiyaç maddelerinde yıllık enflasyon %40’a dayandı. Asgari ücretle veya herhangi bir ücretle, bir işte çalışan, henüz işini kaybetmemiş emekçiler de ücretlerinin en temel harcamalarını karşılamaya yetmediğini görüyor.

Türkiye enerjiyi, ilacı, sanayinin yarı mamül girdilerini, geçmişte kendisinin ürettiği pek çok gıda ürününü ve hatta samanı ithal eden bir ülke. Dolar ve Euro ipsiz uçurtma gibi TL karşısında yükseliyor. Bu durum her gün biraz daha yoksullaşmamız anlamına geliyor.

Devletin ve özel sektörün dış borcu 450 milyar dolar. Merkez Bankası’nın döviz stoğu eksi 40 milyar dolar. Ekonominin kronik cari açığı bu sene bütün rekorlarını kırıyor.

İktidarın ekonomiye dair verdiği hiçbir bilginin, hiçbir rakamın, hiçbir istatistiğin, zerre kadar inandırıcılığı kalmadı.

Tek adam rejiminin harcamalarını denetleyen bir kurum artık yok.

TBMM her gün biraz daha göstermelik bir kuruma dönüştürülüyor. Artık iktidarın icraat ve işlemleri üzerinde TBMM denetimi söz konusu değil.

Yargı bütün kurumlarıyla iktidarın kontrolünde ve emrinde. Dolayısıyla ülkede hukuk ve adaletten bir eser kalmadı.

Pandemi sürecinde rejimin toplum sağlığını koruma yönünde niyeti ve çabası olmadığı görüldü. Yurttaşlar salgının insafına terkedildi. Ülkede her gün yapılan testlerin %25’nin her gün  saray ahalisine yapıldığı, geri kalanın 85 milyon kişiye uygulandığı anlaşıldı.

Rejim toplumun sorunlarına çözüm aramayı hiçbir zaman düşünmedi. Bütün çözüm arayışları iktidarlarını bir gün fazla devam ettirmek üzerinedir.

Bütün komşularla ilişkilerde savaş tehdidinin temel politika yöntemi olması boşuna değildir. Ancak asıl savaş politikaları TC sınırları içinde ve dışında Kürt halkına yöneliktir.  On yıllardır sürdürdükleri red ve inkara dayalı çözümsüzlük politikası ve sayın Öcalan’a yönelik tecrit yönelimi, ülkeyi bütün alanlarda krizden krize sürüklüyor. Savaş politikaları ekonomik krizleri kaçınılmaz kılmakla kalmıyor, devlet içinde karanlık odakları güçlendiriyor. Devlet mekanizmasını bütünüyle suç örgütleri koalisyonuna dönüştürüyor.

Türkiye kapitalist-emperyalist sistem içinde, sistemle çok yönlü bağımlılık ilişkileri içinde bir ülke. Dolayısıyla sistemin küresel krizlerinden payına düşeni daima alıyor. Ama kendi kriz dinamikleri  sistemden gelen kriz etkilerinden çok daha güçlüdür.

Rejim, krizi çözme yolunda adımlar atmak yerine Yeni Osmanlıcı bir ideoloji inşa ederek, baskı ve devlet terörüyle toplumu teslim almaya çalışıyor.

Bütün bunlar, geçmişten farklı olarak yaşanan ekonomik krizi, siyasi, ideolojik, diplomatik vb krizlerle çoklu bir krize dönüştürüyor. Toplumsal değerler çözülüyor, toplum ortaklık zeminlerini tamamen kaybediyor.

Rejim toplumsal zeminini Kürtlere, Ermenilere, Yunanistan’a, Batıya, Hristiyanlara vb. düşmanlık üzerinden yeniden üretmeye veya korumaya çalışıyor. HDP’ye, sola, sosyalizme karşı düşmanlaştırıcı politikalar, her türlü muhalefeti düşman veya hain olarak yaftalamaya dönüşüyor. Kadınlara yönelik şiddet hem kışkırtılıyor, hem himaye ediliyor. LBGTİ+’lar rejimin en pervasızlıkla hedef gösterdiği  kesimdir.

Bu karanlık gidişi ülkenin bütün demokrasi güçlerinin en geniş ittifakını kurmadan geri çevirmek artık imkansız.

Devrimcilerin bloğu; demokrasi  ittifakı, toplumsal örgütlerin birleşik mücadelesinin örülmesi ve benzeri her türlü birlikte mücadele imkanını sonuna kadar değerlendirmek zorundayız.

Her türlü birleşik mücadeleyi, yerelde toplumsal örgütlenmeleri geliştirerek, gerçek bir halk muhalefeti gücüne dönüştürmeliyiz.

Elbette faşizme karşı mücadelenin sistem içi, ara iktidar hedefleri olacaktır. Ancak sürekli kriz üreten ve krizlerin faturasını halka çıkaran bu sisteme karşı, bir alternatif önermiyorsak; politik kazanımlarımızın hepsi güçsüz ve geçici olacaktır. HDK, YENİ YAŞAM önerisiyle, bütün insanlık ve dünyamızdaki bütün hayat için bir seçenek öneriyor.

HALKLARIN DEMOKRATİK KONGRESİ, “KAPİTALİZMİN KRİZİNE KARŞI HALKLARIN ORTAK MÜCADELESİ HAMLESİ” ile bir kampanya başlatmıyor. Bu hamle kesintisiz, sürekli bir mücadele hamlesidir. İllerde, ilçelerde, mahallelerde, iş yerlerinde, üniversitelerde, köylerde meclisleşme hedefimizi büyütüyoruz. Rejime karşı halkların ortak direnişini örgütleme; bu direnişin örgütlerini yaratma hedefini önümüze koyuyoruz. Dolayısıyla bu fikriyatın kadrolarını, örgütlerini ve mücadelesini yaratma hedefini önümüze koyuyoruz.

İlham kaynağımız geçmişin faşizme karşı kazanılmış zaferleridir. Kürt Özgürlük mücadelesinin; Türkiye devrimci hareketinin birikimidir. Kadın mücadelesinin ulaştığı gelişkinlik düzeyidir.

HDK, bütün bölgelerde, yerel hedefler belirleyecek, bu hedeflere yürümek için planlamalarını yapacak ve sonsuz bir sabırla, yorulmak bilmeyen bir çalışkanlıkla örgütlenecektir.

Türkiye halkları her geçen gün krizlerden çıkış yolunu meclislere yüzünü dönerek aşma iradesi gösteriyor. Bizim krizlere karşı çözümümüz var. Bizim birlikte yaşam inancımız ve irademiz var. Çağrımızdır bizlerin çözümü var, hep birlikte ortak mücadeleyle “Yeni Yaşam”ı inşa edelim.

Bütün yoldaşlarımıza başarılar diliyoruz. Yolumuz açık olsun.

https://halklarindemokratikkongresi.net/haber/hdk-hamlemiz-kesintisiz-mucadele-hamlesidir/2883#.X51j3K4Vks8.twitter

Ertuğrul Kürkçü:

HDP’nin “Üçüncü Yol” çabası son derece büyük bir önem kazanıyor. Bu iki kutuptan herhangi birinin mutlak hakimiyeti bugüne kadarki kazanımların tamamının imhası demektir. O yüzden neresinden bakarsanız bakın, “Üçüncü Yol” Türkiye açısından tarihsel dönüşümün en önemli hareket üssüdür.

Bununla birlikte dönemsel taktik açısından da bir demokratik ittifaka ihtiyaç vardır. Özellikle yukarıda sözünü ettiğimiz çözüm partnerlerini ortaya çıkartmak bakımından. Mevcut iktidar bloğu karşısında yeni bir demokratik rejim ittifakı kurmak “Üçüncü Yol”un görevlerinden biridir ve o olmazsa böyle bir ittifak da olamaz.

Bu nedenle hem “Üçüncü Yol”un tarihsel iddiasını gerçekleştirmesi hem de buna giden yolda bir demokratik ittifakın oluşturulması birbirine bağlı vazgeçilmez iki unsurdur. O açıdan HDP’nin “Üçüncü Yol” etrafındaki toparlanma ve mücadeleyi geliştirmek için Türkiye’nin sol ve demokratik güçlerine sistematik açılımlar yapması son derece önemlidir. Elbette sadece bizim onlara doğru hareket etmemiz yetmez, o cenahın da bize doğru yönelmesi gerekir. Bunun derinleşmesi çok önemlidir. Son dönemlerde HDP’ye yönelmiş olan operasyonların tamamı, aslında bu ihtimali ortadan kaldırmaya yöneliktir. Yani rejim sürecin ihtiyaçlarını ve gidişatını, demokratik güçlerden çok daha önce ve çok daha büyük bir hırsla kavramış durumda. Ama HDP’de cisimleşmiş olan Üçüncü Yol dinamikleri, o kadar sağlam ve bereketli bir zemin oluşturuyor ki, her yıkıcı hamlenin arkasından yeni bir kurucu dalga geliyor. Bu açıdan hiç karamsarlığa kapılmadan bu inşaya devam etmemiz şart…

http://mezopotamyaajansi25.com/tum-haberler/content/view/113692

Metin Yeğin

Şili’de referandum: İrade sokakta dolaşan haylaz bir çocuk

İki arkadaşla birlikte, arabayla Santiago Şili sokaklarında gidiyorduk. İkisi de burada doğmuştu, içindendiler yani Santiago Şili’nin. 1 saat kadar önce, 7-8 bira sonrası iddiaya girmişlerdi. Hiçbir yola para ödemeden şehrin bir kısmından diğer kısmına gitmeye çalışıyorduk. Olmuyordu. Bütün yolları satmıştı Pinochet. Hangi yola girsek, bizi gişeler karşılıyordu ya da bi-bip diye ötüyorduk. Marketlerde kıçımızdan barkotlu mallar gibiydik. İddiaya giren iki arkadaş, ki kazanacak olan da, kendinden geçmiş, bir geçiş yolu arıyorlardı…

Neoliberalizmin dünyadaki doğum yeri, Şili’de geçen hafta yapılan referandum ile onun yazılı belgesi, ‘Pinochet Anayasası’ bütün hükümleriyle kaldırıldı.  Ayrıca bu, yüzde 78 gibi ezici bir çoğunlukla gerçekleşti. Referanduma katılım oranının yüzde 50 de kalması da çok önemli değildi. Çünkü bu değişime karşı olanların, neredeyse bütün hepsi oylamaya katıldı denilebilir ya da başka bir deyişle, iktidardaki Pinera’ya oy verenlerin bir kısmının bile referandumda, Pinochet anayasasını korumaya gönlü el vermedi.

Böylece Pinochet rejiminin anayasası; yani neoliberalizm için ortalığı sendikalardan, örgütlenmelerden, parasız sağlık-eğitim hakkından ve her türlü güvenceden süpüren, sermayenin anayasası kâğıt çöpüne atıldı. Bunu başka türlü anlatmak istersek, Pinochet’nin stadyuma doldurduğu insanlar, işkenceler, yargısız infazlarının aynısını hukuki alanda yapan bir belgeydi Pinochet anayasası ve üstelik, onlardan çok daha uzun bir süre, sermayenin kullanışlı aracı oldu.

Ancak esas mesele, sadece bir diktatörlük anayasasının ortadan kalkması değil ve hatta neoliberalizmin doğduğu yere gömülmesi de değil, çünkü zaten kendisi bütün dünyada çöküyor. Her şeyi bırakın Papa bile neoliberalizme karşı artık. Burada asıl önemli olan bu anayasa değişikliği talebinin, ortaya nasıl çıktığı ve yeni anayasanın yeniden nasıl yazılacağı meselesi…

https://www.gazeteduvar.com.tr/silide-referandum-irade-sokakta-dolasan-haylaz-bir-cocuk-makale-1502948



İLİŞKİLİ İÇERİK

Özyönetim Ve Sağlık Tartışmaları Üzerine- Sadık Çayan *

Günümüzde birey ve toplumun çarpıtılmış bir sağlık algısına sahip olması daha da görünür ve de ...