Home / ARŞİV / Kanserojen Pet Şişeleri ile Kanserde Erken Tanı Uyarısı!-Mehmet Zencir

Kanserojen Pet Şişeleri ile Kanserde Erken Tanı Uyarısı!-Mehmet Zencir

Basında “Su şişelerinde ‘kanserde erken tanı’ uyarısı!” haberleri ile kamuoyuna bir kampanya tanıtıldı. “Bursa Sağlık Müdürlüğü ve bir su firmasının (?) işbirliğiyle toplumda kanser konusunda farkındalığın artırılması amacıyla” projenin hayata geçirildiği ve “su şişelerine uyarıcı etiketler konulması kararlaştırıldığı” bildirildi. 23 milyon adet 0,5 litrelik pet şişe suya “Kanserde erken teşhis hayat kurtarır” ve “Ücretsiz kanser taramalarınız için KETEM’e müracaat edin”sloganları yerleştirildiği de haberde yer alıyordu.1

İlk bakışta iyiniyetli girişim. Koruyucu hizmet açısından hem bilgilendirme hem de erken tanıya davet içeriyordu. Bu tür girişimler “sosyal sorumluluk projeleri” olarak biliniyor. Şirketlerin toplumu ilgilendiren konularda ellerini taşın altına koymaları diyebiliriz. Sağlık en çok tercih edilen projeler arasında. Her nedense sosyal sorumluluk adına gündeme gelen şirketler çoğunlukla sağlıksızlıkta en büyük paya sahip olanlar. Sıkıntılı olan şirketlerin sağlıkla ilgili bu tür girişimlerde bulunmasını Dünya Sağlık Örgütü’nün stratejik olarak benimsemesi ve çözümü de burada araması… Net söylersek bu şirketlerin yarattığı sağlıksızlıklara göz yumması. Hatta bu projelerle olumlu imaj edinmelerine de sessiz kalınması. Daha önce de belirli miktar pet şişe toplanarak tekerlekli sandalye alınması da oldukça ilgi çekmişti. Çocuklarımız ve gençlerimiz okullarda, evlerde ve toplu yaşam alanlarında pet şişe toplama yarışına girmişti… Bu tür girişimler neyi gizliyor ona bakmakta yarar var.

Sosyal sorumluluğu, en azından sağlık açısından düşünürsek sağlığa zarar vermeme olarak tanımlayabiliriz; doğaya zarar vermemeyi de eklersek çok daha geniş bir perspektif olur. Yukarıdaki haberin konusu üzerinden gidersek, bir kentin çağdaş olup olmadığının kriterlerinden birisi mahalle çeşmelerinden su içebilmek olarak gösteriliyor. Halk sağlığı açısından da suların kaynaktan kullanıcıya kadar kapalı sistem içinde ulaştırılması ilkesi benimseniyor. Her türlü ara toplanma ve şişelenme önerilmiyor. Böylelikle suyun sağlık açısından daha iyi kontrol edilme şansı olduğu biliniyor. Özetle şunu söyleyebiliriz; şişe su ya da damacana asla birinci seçenek değil. Keza bu uygulamanın (şişelemenin) yasal hale gelmesi de doksanlı yıllara denk geliyor. Suyun ticarileşmesinin, metalaşmasının önemli adımlarındandır. Bu konuda ufak bir parantez açıp bir şeyler söylemeden geçmeyelim. Şirketlerin yer altı suyunu ve dereleri HES’lerle, barajlayarak, borulayarak ve şişeleyerek doğadan koparması ve en az 49 yıllığına sulardan sermaye biriktirme hakkını gasp etmeleri, suyun piyasada alınır satılır hale getirilmesi… Şirketler kârına kâr katarken parası olmayan tüm canlıların suya erişiminin sınırlanacağı gün gibi açık. Bu politikaların sonucu da şişe-damacana suyu kullanımındaki istatistiklere yansımış durumda. Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırmaları verilerine göre; kent merkezinde ambalajlı su tüketimi 1998 yılında yüzde 14,9 iken 2013’te yüzde 43,5’tir.2 Bugün ise nüfusun yarısını geçmiş olabilir. Türkiye’de kişi başı ortalama ambalajlı su tüketimi 2009 yılında yaklaşık 126 litre olup AB ülkeleri arasında İtalya (189,1 lt) ve Almanya’dan (165,3 lt) sonra üçüncü sıraya yerleşmiştir.3 Parantezi burada kapatalım şimdilik.

Pet şişe deyince akla hemen Bisfenol A (BPA) ve sağlığa zararları geliyor. BPA damacana su ambalajları ve bebek biberonları gibi şeffaf ve sert yapılı plastik ambalaj materyallerinin üretiminde kullanılan kimyasal maddelerden biri.4BFA kanser, hormonal yapıyı bozma, ostrojen benzeri etki, doğumsal anomaliler, kısırlık vb. yaptığı biliniyor. Tekrar kullanılan pet şişelerde riskin daha da arttığı biliniyor. Sıcak havalarda risk daha da artıyor; hatta buna enfeksiyonlar da ekleniyor.1,4,5 BPA’nın zararlarının anlaşılması üzerine Amerika, Kanada, Avrupa Birliği ülkelerinde BPA kullanımının yasaklanmasını takiben ülkemizde de 1 Haziran 2011 tarihinden itibaren BPA’nın polikarbonat ürünler, biberonlar, göğüs pompaları vb. gibi bebek ve çocuk ürünlerinde ve gıda ile temas eden her türlü üründe kullanımı yasaklandı. Ambalaj materyallerinde “BPA İçermez” ya da “BPA Free” yazmaları istendi. Ne yazık ki, bu değişimin de kısa sürede zararlı olduğu ortaya çıktı. Bisphenol A’nın yerini daha güvenli oldukları iddiası ile bisphenol F ve bisphenol S isimli kimyasal maddelerin aldığı ve bunların da BPA ile aynı toksik etkilere sahip olduğu kısa sürede ortaya çıktı.4

Ne yapacağız o zaman? Burada halk sağlığı yaklaşımı öne çıkıyor. İlki davranış değişikliğini hedefleyen bireysel korunma. Bireyin aktif olarak sağlığına sahip çıkması diyebiliriz. İkincisi de toplumsal koruma olup kamu denetiminin esas olduğu yaklaşım. Burada sağlığa zarar verdiği bilinen ürünlerin yasaklanmasından tutun da, ürünlerin sağlığa zararlı hale gelmemesi için üretimin koşulları, depolanması ve satış koşullarının sürekli denetime tâbi tutulması, izlenmesi diyebiliriz. Ne yazık ki sağlıkta neoliberal reformlarla birlikte toplumsal korunma göz ardı edilmiş, bireyin aktif sorumluluk alması ön plana çıkmıştır.

Bireysel sorumluluk için de şirketler bizlere çeşitli seçenekler sunmaya başlıyorlar. Marketlere gittiğimizde sağlığımızı korumak için yapılan uyarılara bakmamız isteniyor. Sağlık açısından farklı risklere sahip ürün yelpazesi bizleri karşılıyor (çoğunlukla aynı şirket hem sağlığa zarar vereni hem de sağlıklı olduğu iddia edileni üretiyor, her koşulda kazanıyor). Sağlıklı ürünleri tercih etmemiz isteniyor. Gerçeği söylemek gerekirse bir halk sağlıkçı olarak, en ileri akademik düzeye gelmeme karşın bu uyarıların çok azına vakıf olduğumu söyleyebilirim. Medyada ve özellikle sosyal medyada bu yönlü uyarılar sürekli gündeme geliyor. Aslında gizlenen kamunun rolünü oynamaması, toplum sağlığını zora sokan üretimlere izin vermesidir.

Pet şişeler örneği üzerinden biraz daha açmaya çalışayım. Pet şişeler ile ilgili yasal bir değişiklik Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın Ambalaj Atıklarının Kontrolü Yönetmeliği ile yaşama geçirilmiştir. Yiyecek ve içeceklerin muhafaza edilmesinde sıkça kullanılan plastik ambalajlar üretim esnasında hangi hammadde kullanıldığını gösteren numaralar yazma zorunluluğu getirilmiştir. Sağlığa zarar amacından ziyade, geri dönüşüm hedefli olan bu numaralar üçgen geri dönüşüm logosu içinde yer alıyor ve yedi ayrı kategoriyi tanımlıyor. 5,6

1 numara –> PET veya PETE (polyethylene terephtalate)

2 numara –> HDPE (high density poly ethylene)

3 numara –> PVC (poly vinyl chloride)

4 numara –> LDPE (low density polyethylene)

5 numara –> PP (polypropilene)

6 numara –> PS (polystyrene)

7 numara –> Diğer (yukarıdaki sınıflamaya girmeyen diğer plastik türlerinin genel sınıflamasıdır).5,6

Bilinen pet şişe ve damacanalar için 3 ve 7 numaraların sağlık açısından ciddi tehdit içerdiği. Şişelenmiş sular dikkate alındığında ülkemizde, damacanalar genellikle numara 7, yani sağlık için tehlikeli.5 Yedi numaraya sınıflanamayan denilse de kullanılan hammaddenin Bisfenol A olduğunu söylesek, çok büyük yanılgımız olmaz.

Özetle bireyden beklenen su içecekse, şişe veya damacana su içsin (çeşmeden içmeye yönelik dikkat ederseniz hiçbir teşvik göremezsiniz), şişe cam olsun, cam şişe al(a)mıyorsa; şişenin altına baksın, üçgenin içindeki rakama baksın, 3 ve 7’nin zararlı olduğunu hatırlasın, diğer numaraları alsın. Yoğurt alırken, süt alırken, sucuk alırken, yumurta alırken, özetle ne alacaksanız mutlaka kamu size yardımcı olmuştur!!!, hepsi için uyarılar koymuştur: Rakamlar, renkler, şekiller… Dersinize iyi çalışmışsanız sağlığınıza sahip çıkabilirsiniz. İki koşulda tabii ki… İlki ekonomik olarak sağlıklı olan ürünü alacak gelire sahip olmanız. İkincisi de ürünün gerçekten uyarı koşullarına uygun olarak üretilip üretilmediği… İlk koşulu sağlayan nüfusun oldukça az olduğunu biliyoruz, ikinci koşul için de kamusal denetimden şüpheliyiz…

Bir örnek araştırmayı paylaşalım isterseniz: Orb Media, dokuz farklı ülkeden 250 plastik su şişesi üzerinde Fredonia’daki New York Devlet Üniversitesi’nde inceleme yaptı. BBC’nin bilim editörü David Shukman’ın haberleştirdiği verilere göre araştırma sonucunda her bir litre suda ortalama 10 plastik parçacığının bulunduğu, her birinin de insan saçından daha kalın olduğu belirlendi. Habere göre aralarında 6,5 mikron boyutunda olanların da bulunduğu 100 mikrondan daha küçük olan parçacıkların sayısının diğerlerinden daha fazla olduğu tespit edildi. Bu parçacıklardan her bir litrede ortalama 314 adet bulunduğu da belirlendi. Araştırma 11 farklı küresel ve ulusal şişe su markası üzerinde yapıldı. Bu markalar, nüfusları yüksek ve şişe su tüketiminin de nispeten fazla olduğu ülkelerden alındı. Uluslararası markalar: Aquafina, Dasani, Evian, Nestle Pure Life, San Pellegrino… Prof Mason, “Felaket değil ama sayı olarak bakarsak kaygı verici” şeklinde konuştu.7

Yeniden başlıkta söz ettiğimiz konumuza dönersek, kapitalist şirketler hem şişelenmiş su ile kârlarına kâr katıyor, normalde çok ucuz olan (hatta parasız olması gereken) suyu 300-400 kat pahalıya kullanmamızı sağlıyorlar, hem de arsızca kanser yaptığı bilinmesine karşın kanserden korunmaya yönelik uyarıları ile sosyal sorumluluk adı altında sağlık eğitimine katkı sağlıyorlar. İronik olan bu, sağlıksız kılan sağlık üzerinden kirini temizlemeye çalışıyor. Keza doğaya attıkları pet şişelerin kaybolması yüzyıllar alıyor; hatta kaybolmadığı söyleniyor. Suyu şişleyenlerin kâr maksimizasyonu için suları çok fazla çekerek, tarım arazilerini yok ettiği, küçük üreticiyi yok ettiğini de yeri gelmişken söyleyelim.

Toparlarsak sosyal sorumluluk projeleri, tıpkı sosyal diyalog gibi kapitalist sınıfın günahlarını silme projeleridir. Sağlıksız kılanların gizlenmesine ortak olma anlamına gelmektedir. Kansere neden olanlar, kansere çare olamazlar. Olsa olsa kanser tedavisinden para kazanmak için özel hastaneler açarlar. Nitekim neoliberal sağlık reformları da bu yönlüdür.

Kaynaklar

 



İLİŞKİLİ İÇERİK

Negri’nin Ardından

Düşünür ve eylemci Antonio Negri’ yi kaybetmenin üzüntüsünü yaşıyoruz. Düşün dünyamıza katkıları oldu. Okulumuza davet ...